bulamadim:( Anayasa Mahkemesi kararı ile, suçun niteliğinde değişiklik olması hâlinde sanığa tanınan hakların müdafi tarafından kullanılmasını yeterli gören kuralın Anayasa’ya aykırı olduğuna karar verilmiştir.

Anayasa Mahkemesi kararı ile, suçun niteliğinde değişiklik olması hâlinde sanığa tanınan hakların müdafi tarafından kullanılmasını yeterli gören kuralın Anayasa’ya aykırı olduğuna karar verilmiştir.

08-04-2024

Anayasa Mahkemesi 22/2/2024 tarihinde E.2023/163 numaralı dosyada, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 226. maddesinin (4) numaralı fıkrasının Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline, iptal hükmünün kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak dokuz ay sonra yürürlüğe girmesine karar vermiştir.

İtiraz Konusu Kural

Yargılama sürecinde suçun niteliğinde değişiklik olması durumunda yapılması gereken işlemlerin düzenlendiği maddenin (4) numaralı fıkrası olan itiraz konusu kuralda, yazılı bildirimlerin varsa müdafiye yapılacağı ve müdafiinin de sanığa tanınan haklardan onun gibi yararlanacağı öngörülmektedir.

Başvuru Gerekçesi

Başvuru kararında özetle; itiraz konusu kuralda yazılı bildirimden bahsedildiği ancak kuralın atıfta bulunduğu fıkralarda bildirime ilişkin herhangi bir ibarenin yer almadığı, ayrıca kuralda sanığa tanınan haklar kavramına yer verildiği ancak bu hakların kapsamına dair herhangi bir açıklığın öngörülmediği, müdafinin yararlanacağı hakların belirlenmemesinin hukuki belirlilik ilkesiyle de bağdaşmadığı, kuralla sanık müdafiinin hukuki yardımının sanığın savunması yerine ikame edildiği belirtilerek kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Bazı durumlarda iddia makamının isnada ilişkin hukuki değerlendirmesi, yargılamayı yapan mahkeme tarafından isabetli görülmeyebilir. Bunun yanı sıra iddia makamının da yargılama sürecinde kendi hukuki nitelendirmesini değiştirmesi söz konusu olabilir. Bu hâllerde isnadın niteliğinde değişiklik yapılması gündeme gelecektir. Yargılama sürecinde isnadın niteliğinin değiştiği durumlarda, sanığın yeni vasıflandırmaya göre savunmasını düzenleyebilmesi ve bu savunmasını mahkemeye sunabilmesi için nitelik değişikliğinin isnadı öğrenme hakkının bir gereği olarak sanığa bildirilmesi gerekir. Bu durum silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine uygun adil bir yargılamanın da gereğidir. Dolayısıyla isnadın niteliğinin değiştiği durumlarda sanığın isnadı öğrenme hakkından ve bununla bağlantılı olarak duruşmada hazır bulunma hakkı ile savunma hakkından yararlandırılması gerekmektedir. Ancak dava konusu kuralla müdafii bulunan sanığa bildirim dahi yapılmadan, diğer bir ifadeyle sanığın cezalandırılacağı eylemin niteliği ve cezasına ilişkin değişiklikten haberi bile olmadan, müdafiye yapılan bildirim üzerine müdafiden alınan savunma ile dava, mahkûmiyet de dâhil olmak üzere her türlü kararla sonlandırılabilmektedir.

Ceza muhakemesi hukuku sistemine bakıldığında feragat edilmesi mümkün adil yargılanma güvencelerinden olan duruşmada bizzat hazır bulunma ve bizzat savunma yapma haklarından ilk savunma yönünden feragat edebilme imkânı tanınmadığı görülmüştür. Fakat bu durumun tam aksine ek savunma hakkı yönünden sanığın bu haktan feragat edip etmediğine dahi bakılmaksızın savunmanın müdafi vasıtasıyla yapılması yeterli bulunmuştur. Hâlbuki yargılama sırasında değişen isnada karşı sanığın savunma hakkı kapsamında ortaya çıkan menfaatlerinin ilk isnada karşı savunma yapma hakkı çerçevesinde ortaya çıkan menfaatten daha az olduğu söylenemez. Hatta verilecek cezanın artması ve daha ağır bir suçtan mahkûmiyet ihtimalinin ortaya çıkması durumunda ek savunma hakkı kapsamında ortaya çıkan menfaat daha fazla da olabilir.

Bununla birlikte makul sürede yargılanma hakkının temini için yargılamanın uzamamasına yönelik alınacak bir tedbirin Anayasa’nın 36. maddesine aykırı olmaması ancak isnadı öğrenme, duruşmada hazır bulunma ve savunma haklarının feragat edilebilir bir hak olduğunun kabulü ile mümkündür. Aksinin kabulü, başka bir deyişle anılan haklardan feragat edilemeyeceğinin kabulü yargılamanın gereksiz uzamasına neden olabileceği gibi ceza yargılamasının akamete uğramasına, hatta dava zamanaşımının dolmasına, böylece suçluların cezalandırılamamasına neden olabilecektir. Diğer yandan feragatin tam olarak anlaşılamadığı durumlarda ise geçerli mazereti olması koşuluyla yokluğunda yargılama yapılan sanığa daha sonra duruşmaya bizzat katılma ve bizzat savunma yapma hakkını sağlayacak bir usulün öngörülmesiyle mümkün olabilir.

İsnadın niteliğinde yapılacak değişiklikten sanığın haberdar olmaması ve yargılamaya katılamaması olayı en iyi bilebilecek durumda olan sanığa, mahkemenin vereceği kararı etkileme imkânının sunulmaması anlamına gelecektir. İsnat değişikliğine ilişkin savunması alınmadan sanık hakkındaki davanın bitirilebilmesine imkân tanıyan itiraz konusu kuralın, sanığa anılan haklarından feragat etmediğini öne sürmek suretiyle yeniden değerlendirme yapılmasına dair herhangi bir güvence de sunmadığı anlaşılmıştır.

Bu değerlendirmeler ışığında kuralın sanığa mahkemenin vereceği kararı etkileme imkânı sunmadığı görülmüş ve adil yargılanma hakkını meşru amaca ulaşma bakımından ölçüsüz bir şekilde sınırladığı kanaatine varılmıştır.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kuralın Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir.

KAYNAK: ANAYASA MAHKEMESİ RESMİ WEB SİTESİ

KARARIN TAM METNİ İÇİN TIKLAYINIZ