bulamadim:(
DÖNEM: 23 CİLT: 68 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
96’ncı Birleşim
27 Nisan 2010 Salı
(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMALAR
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) TEZKERELER
1.- İsviçre Kantonlar Meclisi Başkanı Erika Forster-Vannini ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaret etmesinin uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1179)
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut ve 21 milletvekilinin, taklit mal üretimi ve satışı sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/696)
2.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut ve 21 milletvekilinin, Türk Telekom’un özelleştirilmesi sonrasında çalışanların yaşadıkları sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/697)
3.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, Kuzey Anadolu fay hattındaki illerin deprem riskinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/698)
C) Önergeler
1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, (2/460) esas numaralı Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/205)
V. - ÖNERİLER
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- (10/96) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 27/4/2010 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi
2.- (10/688) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 27/4/2010 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
VI. - AÇIKLAMALAR
1.- Mersin Milletvekili Vahap Seçer’in, MHP grup önerisine ilişkin açıklaması
2.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın, MHP grup önerisine ilişkin açıklaması
3.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, MHP grup önerisine ilişkin açıklaması
4.- Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay’ın, MHP grup önerisine ilişkin açıklaması
5.- Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün’ün, MHP grup önerisine ilişkin açıklaması
6.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, MHP grup önerisine ilişkin açıklaması
7.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, MHP grup önerisine ilişkin açıklaması
8.- Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Kütahya Milletvekili Hasan Fehmi Kinay’ın, konuşmasındaki, 2005 yılında kendisinin vermiş olduğu bir önergeyle Bankacılık Yasası’nda bir değişiklik olduğu yönündeki ifadelerine ilişkin açıklaması
9.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, CHP grup önerisine ilişkin açıklaması
10.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, CHP grup önerisine ilişkin açıklaması
11.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın, CHP grup önerisine ilişkin açıklaması
12.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, CHP grup önerisine ilişkin açıklaması
13.- Ankara Milletvekili Zekeriya Akıncı’nın, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, konuşmasındaki, 12 Eylül mağduru olup da buradaki oylamalarda oy kullanmayacak olanları, bir anlamda vicdansızlıkla suçlayan ifadelerine ilişkin açıklaması
14.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Anayasa Komisyonu Başkanı ve İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu’nun, konuşmasındaki “Anlamıyorum, siz niçin oy kullanmıyorsunuz?” ifadelerine ilişkin açıklaması
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
3.- Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)
4.- Kooperatifler Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Kooperatifler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporları (1/811, 2/633) (S. Sayısı: 496)
5.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/656) (S. Sayısı: 497)
VIII. - SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Eskişehir Milletvekili H. Tayfun İçli’nin, Bursa Milletvekili Ali Koyuncu’nun, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
2.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Anayasa Komisyonu Başkanı ve İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu’nun, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
3.- Anayasa Komisyonu Başkanı ve İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu’nun, Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 11.05’te açılarak altı oturum yaptı.
Birinci Oturum
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Ermenistan ile ilişkilerin normalleştirilmesi ve Güney Kafkasya’daki gelişmeler konusunda gündem dışı bir açıklamada bulundu; Batman Milletvekili Bengi Yıldız, Bursa Milletvekili Onur Öymen, Ankara Milletvekili Ahmet Deniz Bölükbaşı, Çankırı Milletvekili Suat Kınıklıoğlu grupları adına, Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı şahsı adına, aynı konuda görüşlerini belirttiler.
Bursa Milletvekili Onur Öymen, Çankırı Milletvekili Suat Kınıklıoğlu’nun, konuşmasında, kendisinin de bulunduğu Frankfurt’taki bir konuşmadan bahsederek hakkında sarf ettiği bir kısım ifadelere;
Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak,
Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz,
Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan,
Niğde Milletvekili Mümin İnan,
Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü,
İstanbul Milletvekili Birgen Keleş,
Muğla Milletvekili Mehmet Nil Hıdır,
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun gündem dışı açıklamasına;
İlişkin birer açıklamada bulundular.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, gündem dışı açıklamasından sonra yapılan konuşma ve açıklamalara cevap verdi.
Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin, şoför esnafının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi (10/693),
Karaman Milletvekili Hasan Çalış ve 21 milletvekilinin, çiftçilerin sulamada kullandıkları elektrik borçları ile aylık fatura uygulamasının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi (10/694),
Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin, TSK’daki intihar olaylarının araştırılması (10/695),
Amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan (10/108, 10/295) esas numaralı, sendikal örgütlenme hakkındaki Meclis araştırması önergelerinin görüşmelerinin Genel Kurulun 26/4/2010 Pazartesi günkü birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, grubuna,
Tunceli Milletvekili Kamer Genç, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, şahsına,
Sataşması nedeniyle birer konuşma yaptılar.
Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin çalışma yaşamı açısından yaşamsal önemde bir önerge olduğuna, önergenin reddedilmesini anlamakta güçlük çektiğine ilişkin bir açıklamada bulundu.
Birleşime saat 14.06’da ara verildi.
Nevzat PAKDİL |
Başkan Vekili |
|
Bayram ÖZÇELİK Harun TÜFEKCİ |
Burdur Konya |
Kâtip Üye Kâtip Üye |
İkinci, Üçüncü, Dördüncü, Beşinci, Altıncı Oturumlar
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),
2’nci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),
3’üncü sırasında bulunan, Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/761) (S. Sayısı: 458),
4’üncü sırasında bulunan, Kooperatifler Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Kooperatifler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporlarının (1/811, 2/633) (S. Sayısı: 496),
Görüşmeleri komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
5’inci sırasında bulunan ve görüşmelerine devam olunan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun (2/656) (S. Sayısı: 497) birinci görüşmesinde 23’üncü maddesine kadar kabul edildi.
Anayasa Komisyonu Başkanı ve İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu, Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, şahsına,
Konya Milletvekili Atilla Kart, Anayasa Komisyonu Başkanı ve İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu’nun, şahsına,
İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol, Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, grubuna,
Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Haluk Koç’un, AK PARTİ Grubu Başkanına,
Mersin Milletvekili Mehmet Zafer Üskül, Samsun Milletvekili Haluk Koç’un, şahsına,
İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, grubuna,
Mersin Milletvekili Mehmet Zafer Üskül, Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, şahsına,
Sataşması nedeniyle birer konuşma yaptılar.
Giresun Milletvekilleri:
Eşref Karaibrahim,
Nurettin Canikli,
H. Hasan Sönmez,
Murat Özkan,
Ali Temür,
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır,
Giresun ili Dereli ilçesi Tamdere mevkisinde teröristlerce yola döşenen mayının uzaktan kumandayla patlatılmasıyla şehit olan astsubaya Allah’tan rahmet, yakınlarına ve Türk milletine başsağlığı, yaralı 2 ere acil şifalar dileyen birer açıklamada bulundular.
Milletvekili olmadığı için cevap verme imkânına sahip olmayan kişiler hakkında Genel Kurulda eleştiride bulunmanın doğru olup olmadığı ve iktidar partisi milletvekillerine bu konuda müsamahalı davranılıp davranılmadığı konusunda açılan usul tartışması sonucunda, Oturum Başkanı, tutumunu değiştirecek bir husus olmadığını açıkladı.
Mersin Milletvekili Kadir Ural’ın, Genel Kurulun 25/4/2010 tarihli 94’üncü Birleşiminde söylediği bazı sözlerini geri aldığına, geçen birleşim tutanağında yer alan bu beyanlarının düzeltilmesini istediğine ilişkin önergesi okundu; beyanının tutanaklara geçtiği açıklandı.
27 Nisan 2010 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşime 02.58’de son verildi.
Mehmet Ali ŞAHİN |
Başkan |
Bayram ÖZÇELİK Harun TÜFEKCİ |
Burdur Konya |
Kâtip Üye Kâtip Üye |
|
Fatih METİN Yusuf COŞKUN |
Bolu Bingöl |
Kâtip Üye Kâtip Üye |
No.: 131
II.- GELEN KÂĞITLAR
27 Nisan 2010 Salı
Tasarı
1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kosova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kalkınma İşbirliği ve TİKA Kosova Program Koordinasyon Ofisinin Statüsüne İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/846) (Plan ve Bütçe ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.04.2010)
Teklifler
1.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/675) (Adalet; İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.03.2010)
2.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın; Elektronik Haberleşme Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/676) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 06.04.2010)
3.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın; Adli Personel ile Devlet Davalarını Takip Edenlere Yol Gideri ve Tazminat Verilmesi ile 492 Sayılı Harçlar Kanununun Bir Maddesinin Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/677) (Adalet ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 08.04.2010)
Rapor
1.- Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı; Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Askeri Öğrencilerden Başarı Gösteremeyenler Hakkında Kanun, Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu, Harp Okulları Kanunu ve Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Ankara Milletvekili Zekeriya Akıncı ve Antalya Milletvekili Osman Kaptan’ın, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Milli Savunma Komisyonu Raporu (1/843, 1/433, 2/634, 2/664, 2/665) (S. Sayısı: 501) (Dağıtma tarihi: 27.4.2010) (GÜNDEME)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut ve 21 Milletvekilinin, taklit mal üretimi ve satışı sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/696) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.03.2010)
2.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut ve 21 Milletvekilinin, Türk Telekom’un özelleştirilmesi sonrasında çalışanların yaşadıkları sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/697) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.03.2010)
3.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20 Milletvekilinin, Kuzey Anadolu Fay Hattındaki illerin deprem riskinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/698) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.03.2010)
27 Nisan 2010 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.05
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 96’ncı Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım.
IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- İsviçre Kantonlar Meclisi Başkanı Erika Forster-Vannini ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaret etmesinin uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1179)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
İsviçre Kantonlar Meclisi Başkanı Sayın Erika Forster-Vannini ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyareti, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı’nın 14 Nisan 2010 tarih ve 69 sayılı Kararı ile uygun bulunmuştur.
Sözkonusu heyetin ülkemizi ziyareti, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun'un 7. Maddesi gereğince Genel Kurul'un bilgilerine sunulur.
Mehmet Ali Şahin
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, önergeleri ayrı ayrı okutuyorum:
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut ve 21 milletvekilinin, taklit mal üretimi ve satışı sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/696)
09/03/2010
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Markaların Korunması Hakkındaki Kanun Hükmünde Kararnamede değişiklik yapılmasına dair 5833 sayılı Kanunun 28 Ocak 2009'da yürürlüğe girmesine rağmen taklit mal üretimi ve satışının engellenememesi ve ekonomik boyutunun giderek artmasının nedenlerinin araştırılarak tespit edilmesi ve bunların çözümü amacıyla Anayasanın 98. Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.
1) Yılmaz Tankut (Adana)
2) Oktay Vural (İzmir)
3) Mehmet Akif Paksoy (Kahramanmaraş)
4) Mehmet Serdaroğlu (Kastamonu)
5) Hüseyin Yıldız (Antalya)
6) Ahmet Orhan (Manisa)
7) Behiç Çelik (Mersin)
8) Kamil Erdal Sipahi (İzmir)
9) Ahmet Duran Bulut (Balıkesir)
10) Mümin İnan (Niğde)
11) Rıdvan Yalçın (Ordu)
12) Cemaleddin Uslu (Edirne)
13) Reşat Doğru (Tokat)
14) Süleyman Nevzat Korkmaz (Isparta)
15) Şenol Bal (İzmir)
16) Osman Durmuş (Kırıkkale)
17) Hasan Özdemir (Gaziantep)
18) Muharrem Varlı (Adana)
19) Süleyman Latif Yunusoğlu (Trabzon)
20) Ahmet Bukan (Çankırı)
21) Recep Taner (Aydın)
22) Beytullah Asil (Eskişehir)
Gerekçe:
5833 sayılı "Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun" Resmi Gazete’nin 28 Ocak 2009 tarihli 27124 sayısında yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı veya ayırt edilmeyecek derecede benzerini kullanmak suretiyle markayı taklit etmek, markanın taklit edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği halde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri satmak, dağıtmak veya bir başka şekilde ticaret alanına çıkarmak veya bu amaçlar için gümrük bölgesine yerleştirmek, gümrükçe onaylanmış bir işlem veya kullanıma tabi tutmak veya ticari amaçla elde bulundurmak, marka sahibi tarafından lisans yoluyla verilmiş hakları izinsiz genişletmek veya bu hakları üçüncü kişilere devretmek "marka hakkına" tecavüz sayılacağı söz konusu kanunda belirtilmiştir.
Başkasına ait marka hakkını iktibas (ödünç alma) veya iltibasla (taklit), tecavüz ederek mal veya hizmet üreten, satışa sunan, satan kişi 1 yıldan 3 yıla kadar hapis ve yüksek miktarlara denk gelen adli para cezasına çarptırılacağı kanunda belirlenmiş olmasına rağmen bu taklit ürünlerin her yerde rahatlıkla satılabilmesini anlamak mümkün değildir.
Türkiye'nin üç milyar dolarlık cirosuyla Çin'den sonra dünyanın ikinci büyük taklit ürün pazarı haline geldiği ve Ankara Ticaret Odası'nın (ATO) raporuna göre "taklit" ürünler cenneti olan Türkiye'de tüketicilerin yüzde 58'inin taklit ürün satın aldığı belirtilmiştir. Taklit ürün pazarının başkenti İstanbul olurken, turistlerin de taklit ürün satılan yerlere rağbet gösterdiği ve sahtekârların iç piyasanın yanı sıra komşu ülkelere de taklit ürün ihraç ettiği belirtilmektedir.
Rapora göre, sahteciliğin Türkiye ekonomisinde yaklaşık on iki milyar liralık üretim kaybına, altı milyar altı yüz milyon liralık vergi kaybına ve altmış bin kişilik de istihdam kaybına yol açtığı belirtilmektedir. Aynı rapora göre, tüketicilerin yüzde 31'inin sahte malları işportadan, yüzde 22'sinin semt pazarlarından, yüzde 16'sının da sosyete pazarlarından satın aldıklarına dikkati çekilmekte ve bu konuda belediyelere büyük iş düştüğü, belediyelerin işporta ve sosyete pazarları ile yeterince mücadele etse sahteciliğe büyük bir darbe vurulmuş olacağı belirtilmektedir.
Ayrıca bu taklit ürünlerin çok büyük kısmının yurt dışından gayriresmî yollarla kaçak olarak yurda sokulmasından dolayı gümrük teşkilatına da bu konuda büyük sorumluluk düşmektedir. Gerçek dışı ürün beyanları ile yurda sokulan taklit ürünler gümrüklerde yeterli kontroller yapılmadığı için rahatlıkla ülkemize sokulmakta ve bu sahtekârlığa alet olunmaktadır.
Türkiye'nin korsan ürün cenneti olduğunu öne süren bir yabancı dergide, "Türkiye'nin de marka korsanlığı konusunda Çin'den aşağı kalır tarafı yok" derken, "İstanbul'un taşı toprağı altın mı değil mi bilinmez ama tam bir korsan ürün cenneti olduğu tartışma götürmez bir gerçek" ifadelerinin kullanılması ülkemizin haksız yere eleştirilmesine neden olmaktadır.
Netice olarak;
Yukarıda anlatılmaya çalışılan gerçekler çerçevesinde; Markaların Korunması Hakkındaki Kanun Hükmünde Kararnamede değişiklik yapılmasına dair 5833 sayılı Kanunun 28 Ocak 2009'da yürürlüğe girmesine rağmen taklit mal üretimi ve satışının engellenememesi ve ekonomik boyutunun giderek artmasının nedenlerinin araştırılarak tespit edilmesi ve bunların çözümü amacıyla Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ederiz.
2.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut ve 21 milletvekilinin, Türk Telekom’un özelleştirilmesi sonrasında çalışanların yaşadıkları sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/697)
09/03/2010
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Türk Telekom özelleştirmesinin sonrasında çalışanların yaşadıkları sorunların ve sıkıntıların arttığı bir gerçektir. Bu nedenle Türk Telekom çalışanların yaşadıkları sorunların araştırılarak tespit edilmesi ve çözümü amacıyla Anayasanın 98. Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.
1) Yılmaz Tankut (Adana)
2) Oktay Vural (İzmir)
3) Mehmet Şandır (Mersin)
4) Abdülkadir Akcan (Afyonkarahisar)
5) Faruk Bal (Konya)
6) Mehmet Akif Paksoy (Kahramanmaraş)
7) Cemaleddin Uslu (Edirne)
8) Mehmet Serdaroğlu (Kastamonu)
9) Behiç Çelik (Mersin)
10) Ahmet Orhan (Manisa)
11) Necati Özensoy (Bursa)
12) Süleyman Nevzat Korkmaz (Isparta)
13) Osman Ertuğrul (Aksaray)
14) Hüseyin Yıldız (Antalya)
15) Muharrem Varlı (Adana)
16) Ahmet Duran Bulut (Balıkesir)
17) Reşat Doğru (Tokat)
18) Mümin İnan (Niğde)
19) Rıdvan Yalçın (Ordu)
20) Osman Durmuş (Kırıkkale)
21) Şenol Bal (İzmir)
22) Hasan Özdemir (Gaziantep)
Gerekçe:
Türkiye'nin devlet kuruluşlarını özelleştirme çabalarının önemli bir simgesi haline gelen Türk Telekom'un %55 hissesi 6.550.000.000 USD'ye işletmenin 2-3 yıllık kârı karşılığı yabancı bir şirkete satılmıştır.
Bir sendikamızın ifadesi ile "Türkiye'nin yatak odası" olarak tanımlanabilecek olan böylesine stratejik bir kurumun yabancı Telekom şirketine satılması son derece yanlış olmuştur. 19.000.000 aboneye sahip Türk Telekom, dünyanın 13'üncü büyük Telekom kuruluşudur. Çok büyük stratejik öneme sahip olan ve yıllık sadece faaliyet kârı 1.500.000.000-2.000.000.000 USD arasında olan Türk Telekom'un 3 yıllık kârı karşılığı satılması çok vahim bir durumdur.
Özelleştirmenin ilk defa gündeme geldiği 1995 yılından bu yana, Türk Telekom personeli sürekli stres içerisinde yaşamak zorunda bırakılmıştır. Özelleştikten sonra Türk Telekom'da kalmaya karar verenler mutlu olmadığı gibi ayrılan ve başka bir kuruma geçenlerde mutlu olamamışlardır. Mutlu olamamalarının nedenleri çok olmakla birlikte, çok büyük çoğunluğu uzmanı olmadığı alanlarda istihdam edilmiş, bilgi birikimlerinden yararlanılmamış ve önemli bir bölümü bankamatik memuru haline getirildiği için, işe yaramamanın, aldığı maaşı hak etmemenin burukluğunu yaşamaktadırlar. Gittikleri kurumlarda "yabancı" olarak görülmüşler ve çoğu, kazanılmış haklarını kaybetmişlerdir.
Türk Toplumunun intiharı günah bilen dini/toplumsal anlayışı nedeniyle, 1995-2009 yılları arasında intihar eden Türk Telekom personelinin sayısı çok az da olsa, kanser tedavisi gören, kalp krizi geçiren, psikolojik tedavi gören, davranış bozuklukları sergileyen, yuvası yıkılan, içinde bulunduğu çaresizlik nedeniyle nasıl davranacağını bilemeyen Türk Telekom personeli sayısı az olmadığı gibi bu konuda bir istatistik veya araştırma yapılmamıştır.
Telekom'a dışarıdan gelen Telekom'u tanımayan yöneticilerin Telekom çalışanlarını hor görmeleri, geçmişten siyasi hesap sormak adına denetim mekanizmasının personeli doğrayan bir kıyma makinesi gibi kullanılması, dün ayrılmaması için yalvarılan personelin bugün kapı dışına konulması, verilen sözlerin yerine getirilmemesi gibi yüzlerce ilave stres nedenine rağmen, Türk Telekom çalışanları France Telecom personeli gibi intihar etmediyse, bunda Türk Telekom çalışanının içinde yaşadığı toplumun intiharı günah bilen ahlaki yapısının önemli payı vardır.
Özelleştirilen kurumların, konusunda uzman çalışanlarının uzmanlık sahalarıyla ilgisiz konularda istihdam edilmesi (Örneğin, Türkiye'nin en iyi elektronik mühendislerine ampul stoklarının takip ettirilmesi, araç takip kartları tutturulması, doktorasını yapmış personelin arşiv memuru olarak görevlendirilmesi, Türkiye'nin en vasıflı insan kaynakları uzmanlarının memurların kart basıp basmadığını kontrolle görevlendirilmesi, Muhasebe Biriminde üst düzey yönetici olarak görev yapmış kişilere yemekhane fişi sattırılması, çok önemli pazarlama projelerinde görev almış kişilerin fotokopi memuru olarak görevlendirilmesi) veya özelleştirilen kurumlardan gelen personelin büyük çoğunluğuna hiç iş verilmeyerek bankamatik memuru olmalarına göz yumulması hatta teşvik edilmesi, kısacası bilginin, tecrübenin, yeteneğin, birikimin yok sayılması, beyin gücü israfından da öte, bilgiye, eğitime ve yeteneğe saygısızlıktır.
Tüm bu hatalı uygulamaların yarattığı manzara şu olmaktadır: Elinde yağ, şeker, un olduğu halde helva yapamayan bir kamu yapılanması. Bilgilerinden, birikimlerinden, deneyimlerinden yaralanılamayan, yıllarca çalıştıkları kurumdan ayrılmak zorunda bırakılmış, kırgın, küskün, isteksiz on binlerce özelleştirme mağduru, nakledildikleri kurumlarda bozulan iş barışı, mutsuz kamu görevlileri ve bunların sonucunda daha da bozulan kamu çarkı.
Netice olarak;
Yukarıda anlatılmaya çalışılan gerçekler çerçevesinde; Türk Telekom özelleştirmesinin sonrasında çalışanların yaşadıkları sorunların araştırılarak tespit edilmesi ve çözümü amacıyla Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve talep ederiz.
3.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, Kuzey Anadolu fay hattındaki illerin deprem riskinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/698)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Kuzey Anadolu Fay Hattı üzerinde bulunan illerin, oluşabilecek bir depreme karşı hazırlıklı olup olmadığının belirlenmesi amacıyla, Anayasanın 98. İçtüzüğün 104 ve 105 maddeleri gereğince Meclis Araştırması yapılmasını arz ederiz.
1. Reşat Doğru (Tokat)
2. Mehmet Şandır (Mersin)
3. Cumali Durmuş (Kocaeli)
4. Mithat Melen (İstanbul)
5. Ahmet Duran Bulut (Balıkesir)
6. Yılmaz Tankut (Adana)
7. Alim Işık (Kütahya)
8. Hüseyin Yıldız (Antalya)
9. Cemaleddin Uslu (Edirne)
10. Mehmet Serdaroğlu (Kastamonu)
11. Ahmet Deniz Bölükbaşı (Ankara)
12. Kemalettin Nalcı (Tekirdağ)
13. Sabahattin Çakmakoğlu (Kayseri)
14. Hasan Çalış (Karaman)
15. Akif Akkuş (Mersin)
16. Osman Durmuş (Kırıkkale)
17. Hakan Coşkun (Osmaniye)
18. Süleyman Turan Çirkin (Hatay)
19. Ahmet Bukan (Çankırı)
20. Kamil Erdal Sipahi (İzmir)
21. Kadir Ural (Mersin)
Gerekçe:
İnsan faktörü olmadan üretim, altyapı, ulaşım ve haberleşme gibi genel hayatın zorunlu vasıtalarının akışını bozacak şekilde aniden ve belirli bir süre içerisinde meydana gelen doğal yer ve hava hareketine doğal afet diyoruz.
Hepimizin bildiği gibi doğal afetlerin bir kısmı önceden bilinmekle birlikte çeşitli tedbirler alınıp vereceği zarar engellenmekte veya en aza indirilmektedir. Ancak bazılarının ne zaman olacağı önceden bilinmemekle birlikte şiddeti ve etkisi hesaplanamamaktadır. Bunun en iyi örneği ise depremdir.
Depremler saniyelerle hesaplanacak kadar kısa sürüp verdiği zarar çok büyük olmaktadır. Asıl zarar veren deprem ana şok denilen depremdir. Yıkıcı özelliği olan bir depremdir. Ana şoktan önce hafif şiddetinde öncü bir deprem olur. Bu depremin yıkıcı özelliği yoktur. Ana şoktan sonra meydana gelen deprem ise artçı deprem olup yıkıcı özelliği olabilir.
Meydana gelen bu depremlerde insanlar çeşitli şekilde zarar görebilirler. İnsanlar üzerinde şok etkisi yapar. Sakatlıklara, bulaşıcı ve salgın hastalıklar ile psikolojik bozuklukların çıkmasına sebep olur. Ülkenin çok büyük ekonomik kayıplar vermesine neden olur.
Kuzey Anadolu Fay Hattı ülkemizin en büyük fay hattıdır. Van Gölü'nden başlayıp Marmara Denizi'ne kadar uzanır. Genel olarak İzmit, Adapazarı, Bolu, Gerede, Çerkeş, Erbaa, Lâdik, Erzincan ve Varto gibi yoğun yerleşim alanlarından geçer. Bu fay üzerinde geçmişte büyük depremler meydana gelmiştir.
Erzincan ve çevresinde son bin yılda meydana gelen 17 yıkıcı depremin 5'inde bu Erzincan yerle bir olmuş ve hayatını kaybedenlerin sayısı 150.000'i geçmiştir. Buna rağmen benzer hatalar tekrarlanmış, aynı yerlerde yanlış yapılanma devam etmiştir.
Hele hepimizin hatırladığı ve unutamadığı 17 Ağustos İzmit ve 12 Kasım 1999 Düzce depremi binlerce can kaybına, binlerce vatandaşımızın sakat kalmasına neden olmuş, hâlen psikolojik travmayı atlatamamış binlerce aile ve trilyonlarca mal kaybı ile çok ciddi ve üzüntü verici sonuçlar doğurmuştur.
Bu depremler sade, ülkemizde olmuyor diğer dünya ülkelerinde de olmaktadır. Düşündürücü yanı, bu çok büyük depremlerde bizim ülkemizdeki kadar can ve mal kaybı olmamasıdır, bunun başlıca nedeni de, daha önceki depremlerinden ders almaları ve gereken tedbirleri ciddi bir şekil de almalarıdır.
Türkiye topraklarının % 96'sı deprem tehlikesiyle karşı karşıyadır. Nüfusumuzun % 98'i deprem riski altındadır. Büyük sanayi merkezlerinin % 98'i barajların % 92,5'i deprem bölgesindedir.
Bizlerin bu gerçekleri göz önünde bulundurarak, teknik ve teorik olarak deprem riskine karşı önceden hazır bulunmamız gerekmektedir.
Karadeniz Bölgesindeki bu fay hattı üzerindeki il ve ilçelerdeki başta resmî binalar olmak üzere bütün binaların deprem yönünden incelenmesi ve gerekli tedbirlerin alınması gerekmektedir. Özellikle bazı yerleşim bölgelerinde itfaiye ve kurtarma araçları çok katlı binaların altında görev yapmaktadır. Olası bir depremde bina yıkılırsa bütün araçlar enkaz altında kalabilir. Bu gibi durumlar tespit edilerek araçların kullanılabilmesi için gerekli yollar aranmalıdır.
Araştırma önergemiz bu amaçla hazırlanmıştır.
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:
V.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- (10/96) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 27/4/2010 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi
Tarih: 27.04.2010
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu; 27.04.2010 Salı günü (bugün) toplanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisini, İçtüzüğün 19 uncu Maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Oktay Vural
İzmir
MHP Grup Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan 10/96 esas numaralı, "Hayvancılık Sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla" Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104 ve 105. Maddeleri Gereğince Meclis Araştırması önergesinin görüşmelerinin Genel Kurulun 27.04.2010 Salı günlü birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi üzerinde, lehte Abdülkadir Akcan, Afyonkarahisar Milletvekili.
Sayın Akcan, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Çok önemli bir konuyu tartışmaya açıyoruz. Asla bunun üzerinden siyaset üretmek gibi bir derdimiz yok. Ama içinde bulunduğumuz durum, son günlerde yapılan tartışmalar, et fiyatı üzerinde yapılan tartışmalar bizi hayvancılığın sorunlarını masaya yatırmaya hep beraber zorluyor. Eğer bu sorunun üzerine Türkiye Büyük Millet Meclisi sağlıklı, bilimsel bir mantıkla gitmezse hiç kimse bu sorunu sağlıklı bir şekilde ele alamaz.
Değerli milletvekilleri, ortaya çıkartılan et fiyatlarındaki artış asla spekülatif boyutlu bir artış değildir. Nitekim, Rekabet Kurulu da bunu doğrulamaktadır. Ortada spekülasyona dayalı bir fiyat oluşumu söz konusu asla değildir.
Et fiyatları nasıl oluşuyor? Et fiyatlarının oluşmasında girdiler önemli. Bugün sabahleyin haberlerde izledik, dinledik. Dünya Bankası, Türkiye’yi, dünyada en çevreci ülke ilan etti. Niçin? Akaryakıt fiyatları en üst seviyede olduğu için kullanamaz hâle geldiğinden çevreye zararı en az ülke hâlinde olduğunu ilan etti. Eh madem, güzel, sera gazı etkisini hayvansal üretim üçte 1 boyutunda etkiliyor; eğer amacımız hayvancılığı yok ederek sera gazı etkisini ortadan kaldırmak suretiyle en güzel, en yüksek, en iyi çevreci ülke ilan ettirmekse kendimizi, doğru yoldayız, hayvancılığı bitirme noktasına geldik.
Değerli milletvekilleri, temel girdi yem. Yem, 2002 yılında 1 kilogram yem -daha dün aldım Afyon’dan, faturalardan aldım- 21 kuruş, 2008 yılında 56 kuruş. 2002 yılında 1 litre süt 38 kuruş, 2008 yılında 1 litre süt, 2007’de 80 kuruşa çıktığı hâlde 2008’de 40 kuruşa geri indiği için hayvancı perişan. Buna bağlı olarak damızlık ineklerini peyderpey kesime gönderdi. Buna bağlı olarak da bizim bugün fiyatını tartıştığımız eti üreteceğimiz erkek besi materyalini doğuracak inek kalmadı. Sayın Bakana göre, yaptırdığı sayımda, önce 1 milyon, Kurban Bayramı sonrası 1 milyon 700 bin baş olan kasaplık besi materyali, bugün, yani nisan ayı içerisinde 2 milyon 200 bin başa çıkmış, 2 milyon 200 bin baş. Sayın Bakanın söylediğine aynen katılıyorum, doğrudur. 2 milyon 200 bin baş erkek materyali 2 milyon 200 bin baş ana doğurur, bir bu kadar da dişi materyal doğduysa 4 milyon 400 bin baş. 2007 yılında 11 milyon sığırdan 6 milyon, doğurabilen inek vardı. Demek ki uygulanan yanlış hayvancılık politikasıyla 6 milyon baş ineğin, 1,5 milyon başını kaybetmişiz; 1,5 milyon baş damızlık inek kasaba sevk edilmiştir. İşte, Türkiye’deki et fiyatlarındaki sorun, piyasaya et arzının daralmasından kaynaklanmaktadır. Bunu düzeltmek için yanlış hayvancılık politikasını düzeltmek gerekir. Yanlış hayvancılık politikasını düzeltmek yerine ne yapıyoruz? Eti ithal etme yoluna gidiyoruz.
Değerli milletvekilleri, et ithalatını biz 1990 öncesi seyrettik. Bu filmi bir defa seyrettik. 1985’li, 87’li yıllarda ithal edilen etin yüzünden hayvancılığımız çöktü, 1995’li yıllara doğru yeni yeni toparlanmaya başladı. 1993 yılında 0 faizli krediler verildi yine doğrultulamadı hayvancılığın beli. Bu nedenle iyi düşünmemiz, doğru düşünmemiz lazım.
Değerli milletvekilleri, et ve balık kurumları özelleştirmeden önce piyasa regülatörü et ve balık kurumlarıydı. Hükûmet, doğru bir iş yaparak, en sona kalmış, özelleştirme sürecine sokulup en sona kalmış Et ve Balık Kurumu kombinalarını özelleştirme dışında bıraktı, tekrar Tarım Bakanlığına bağladı. Niçin? Doğu ve Güneydoğu Bölgesi’nde kalmıştı bunlar. Doğu ve Güneydoğu Bölgesi’ndeki hayvancılığı desteklemek için, orada sözleşmeli besicilik yapmak için Et ve Balık Kurumunu bir tampon görev yükleyerek kullanmak istedi; doğru.
Şimdi, burada oluşacak fiyatı kim talimat vererek oluşturur? Serbest piyasa ekonomisi şartlarında oluşmaz. Hükûmetin talimatıyla buradaki fiyatlar oluşur. Müsaade ederseniz, ben size 2009 yılında Et ve Balık Kurumunun fiyatlarını Genel Kurula arz etmek istiyorum, bu, Et ve Balık Kurumunun kayıtlarından alınmış tablodur: 2009 yılında 1 kilogram karkas, yağlı karkas 9 lira, 2009’un Ocak ayında. 2009’un Aralık ayında 1 kilogram kemikli, yağlı karkas 11,5 lira, Doğu Anadolu Bölgesi’nde buna bir de 1,5 lira karkas teşvik primi; 13 lira. Şimdi sıkı durun, teşvik primi hariç aralık ayında 11,5 lira olan etin 1 kilogramı, ocak ayında 13,5 lira, artı teşvik. Batı Anadolu bölgesindeki ticari faaliyet gösteren serbest kombinalarda bu fiyat yok. Besici, doğuda satılan, Et Balık kaçtan alıyorsa, batıdaki besici, batıdaki et tüccarını o fiyattan almaya zorluyor, eğer almazsa vermiyor. Bu sefer de Doğu Anadolu Bölgesi’nde Et Balık’a hayvan veren celepler gelip Batı Anadolu bölgesinden hayvanı alıp götürüp oralarda kestiriyor. Ocak ayında 13,5 liraya çıkartılmış -2 lira birden zamlandırılmış bir ayda Et Balık’ın fiyatı- şubat ayında 14,5 lira, mart ayında 16 lira. Tüccar buna ayak uydurmak zorunda bırakılmıştır. Bu bir oyundur değerli milletvekilleri. Şu anda, Et Balık Kurumu nisan ayında, nisanın 15’inde, 16 liradan yağlı karkas almaktadır. Peki, niye bu? “Bu bir oyundur.” dedim, niye bu oyun?
Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ana gündemi Anayasa değişikliği. Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisi, Anayasa değişikliğiyle beraber 498 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nı görüşmeyi de Genel Kurula getirdi. Nedir bu? Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı. Niçin alelacele oldu? Çünkü Avrupa Birliği görüşmelerinden sorumlu Sayın Devlet Bakanı Egemen Bağış, haziran ayında 12’nci faslın açılmasını hedeflediklerini söyledi. 12’nci faslın açılması toplam Avrupa Birliği müktesebatının dörtte 1’ine tekabül eden Hayvan Sağlığı, Gıda Kontrolü, Bitki Sağlığı, Yem ve Gıda Kanunu ile ilişkili müktesebattır. Bu müktesebatın ele alınabilmesi için 12’nci fasılda, mutlaka, bu kanun tasarısının geçmesi lazım. Tamam, faslı açtık, kapatmak için ne lazım? Şartların, Avrupa Birliğince “evet” denilecek şartlar olması lazım. Şimdi, geliyorum bunun ön şartına, Avrupa Birliğinin ön şartına: Avrupa Birliğinin ön şartında, 11’nci faslın açıklamasında biz bunu net olarak görüyoruz. 11’inci fasılla ilgili açıklamanın üçüncü paragrafının son cümleleri: “Türkiye, AB menşeli et, canlı hayvan ve bunlardan üretilen ürünlerin ithalatına getirilen yasak konusunda ısrar etmektedir. Bu yasak, tarımsal ürünlere ilişkin ticaret anlaşması kapsamındaki karşılıklı yükümlülüklerin ihlali anlamına gelmektedir.” Bunu yazan Avrupa Birliği. “Bu yasaklamanın ve ticaretteki diğer teknik engellerin kaldırılması, bu fasıldaki katılım müzakereleri bakımından kilit unsur olmaya devam etmektedir.”
12’nci faslı açtınız, kapatmadığınız sürece ne anlamı var? Kapatmanın tek yolu bu engelin kaldırılmasıdır. Şimdi bu ülkenin insanlarına çok ciddi bir oyun oynanıyor. Nedir bu oyun? Bir taraftan devlet eliyle fiyatları dört ayda -aralık, ocak, şubat, mart- yüzde 78 artıracaksınız, Et ve Balık Kurumu marifetiyle. Bu fiyatlara tüccar ayak uyduracak, ayak uydurmazsa besici satmayacak…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Akcan, konuşmanızı tamamlayın.
ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) - …besici satmazsa arz darlığı olacak, arz darlığı olursa vatandaş et yiyemeyecek. Ondan sonra Sayın Başbakanımız “vatan kurtaran aslan” pozisyonunda piyasaya çıkacak “Ben vatandaşıma yüksek fiyatla et yedirmem, çare bulun, ithalatı açın.” diyecek.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bu bir oyun.
ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) – Bu bir oyundur, bu oyuna… Çift taraflı; bir taşla iki kuş vurmak istiyor Hükûmet. Bu oyuna, Türkiye hayvancılığının ölümü pahasına vatandaşımızı, üreticimizi, karnını doyurma adına tüketicimizi lütfen alet etmeyin değerli milletvekilleri.
Hükûmeti uyarıyoruz, bu oyunu hiç kimse fark etmedi zannetmesinler. Tekrar söylüyorum, bu oyunun ana aktörü Et ve Balık Kurumu, talimatı veren Hükûmet. Eğer o talimatı aşağı doğru çekerse piyasa şakır şakır durur. Şu anda yok mu sanki Et ve Balık Kurumunda bu karar, bu talimattan önce ithal yetkisi? Kontrol belgesini vermeyerek biz bu ithalatın önüne geçiyorduk hükûmetler olarak. Verin kontrol belgesini her türlü ithalatçı ithalatı yapabilir. Sanki et fiyatlarını düşürüyormuş gibi…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Akcan, ek süreniz doldu, lütfen tamamlayın konuşmanızı.
ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) – Bitiriyorum, selamlıyorum Sayın Başkan.
Sanki vatandaşın güç durumda oluşunu ortadan kaldırmak amacıyla alınmış bir tedbir gibi düşünerek bu oyunu tezgâhlanmış olarak görüyoruz. Lütfen, bu Türk milleti bu tip oyunlara layık değildir, siyasetimizi doğru kulvarda, doğru yolda yaparak insanların gönlünü kazanmaya çalışalım diyorum.
Bu önergemize desteğinizi bekliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Saygıdeğer arkadaşlarım, saygıdeğer grup başkan vekili arkadaşlarım, şöyle bir usul arkadaşlarımız tarafından ittihaz edildi: Şimdi bütün milletvekili arkadaşlarımız, 15-20 kişi birden aynı konuyla ilgili olarak çok kısa bir söz olarak talep olarak giriyor. Tabii bu defa bu grup önerisinde çok büyük süre alıyor.
YILMAZ TANKUT (Adana) – Çok önemli değil Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Bana izin verirseniz şöyle bir şey yapalım: Yani bu takdir Başkanlığındır. Gruplardan mesela birer arkadaşa söz verelim, daha fazla, diyelim ki iki dakika verelim konuşsun.
KADİR URAL (Mersin) – Niye Başkanım, niye?
BAŞKAN - Ama böyle, 15 kişiye birden bu konuyla ilgili söz verirsek, bu biraz konunun dışına çıkar diye düşünüyorum.
Bilgilerinize sunuyorum.
Kendi aranızda istişare edin, ben değerlendirmemi ona göre yapayım. Oldu mu efendim?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, üçer kişiden sınırlama yapın.
KADİR URAL (Mersin) – Başkanım, diğerleri söz veriyor, siz de söz verin, ne olacak!
REŞAT DOĞRU (Tokat) – İkişer dakikadan yirmi dakika yapar.
BAŞKAN - Sayın Tayfun İçli, Eskişehir Milletvekili; aleyhinde…
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Çok değerli milletvekili arkadaşlarım, sizleri saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisi aleyhinde söz aldım ancak şunu, her zaman olduğu gibi, açıkça ifade etmek istiyorum: Bu grup önerisinin aleyhinde bir şey söylemek mümkün değil. Ancak, gelenek hâline geldi. Biraz evvel orada sanki Millî Piyangodan büyük ikramiye bana çıkmış gibi sevindim. 43 değerli milletvekili arkadaşım aleyhinde söz alabilmek için aleyhinde önerge verdiler. Ben şanslı kişiydim. Onun için, kendimi çok şanslı addediyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu çok önemli bir konu. Bu konuda daha önce siyasi partilerimiz bir Meclis araştırmasını istemişti ama AKP’nin oylarıyla bu Meclis araştırma istemi reddedilmişti.
Değerli arkadaşlarım, fırsat bulabildiğim konuşmalarda, Türk çiftçisinin çok zor durumda olduğunu, her 10 çiftçiden 9’unun icralık, 1’inin hapiste olduğunu söylemiştim ve o konuşmamda tarımı, hayvancılığı bitirdiniz demiştim. Yine, o konuşmalarımdan birinde, artık, vatandaşlarımızın evinde tencerede et değil, dert kaynıyor demiştim ama AKP’li arkadaşlarımız bu sözlerime itiraz etmişti. Hayvancılık bitti demiştim. Bakın, şimdi yükselen et fiyatları nedeniyle Sayın Başbakan olaya müdahale ediyor ve et ithalatına izin veriyor.
Değerli arkadaşlarım, AKP İktidarında, son altı yılda dana eti fiyatları yüzde 141,5 artmış, koyun eti fiyatları yüzde 150 artmış. Bakın, 2003 Ocak ayında -bunlar hep resmî verilerdir- dana eti 9,02 lira, 2010 Ocak ayında ise 21,21 lira, şimdi 40 liraya dayanmış durumda. Şimdi müdahale ediyor Hükûmet et fiyatlarının düşmesi için ve ilgili Bakanımız da diyor ki: “Bu işte rantiye var. Rantiyecileri engellemek için et ithalatına izin veriyoruz.”
Değerli arkadaşlarım, Hükûmetin görevi nedir? Hükûmetin görevi rantiyecilere engel olmaktır. Hükûmetin görevi, et fiyatlarını, vatandaşın yiyebileceği şekilde et fiyatlarını ayarlamaktır. Şimdi, bir tarafta sekiz yıldır iktidarda olacaksınız, et fiyatları artacak, vatandaşın evine et giremeyecek ama bu işleri çözmekle yükümlü olan Hükûmet ağlayacak ve suçu başkalarında bulmaya çalışacak.
Değerli arkadaşlarım, bu konular tartışılırken birkaç kasap arkadaşla görüştüm. Diyor ki: “Vatandaş artık geliyor, et değil, kemik alıyor.” Yoksul vatandaşımız. O kemiği alıyor, kemiği alırken de bedava almıyor, parayla alıyor. O kemiği alıyor, evinde kaynatıyor, tirit yapıp, ekmeğin üstüne döküp, çoluğuna çocuğuna onu yediriyor.
Değerli arkadaşlarım, birçok besici şunu söylüyor: “Et fiyatları öylesine yükseldi ki, süt üreten hayvanı kesiyor ve et için piyasaya sürüyor çünkü et fiyatları çok yükseldi.” Şimdi, düşünebiliyor musunuz, birinci tehlike vatandaşımızın et yiyememesi, ikinci en büyük tehlike ise yarın bir gün çocuklarımıza içirecek süt bulamayacağız, en büyük tehlike de bu çünkü süt hayvanları, artık, et fiyatları yüksek diye kesiliyor. Bu olayın bir yönü.
Değerli arkadaşlarım, geçtiğimiz aylarda gazetelerimizin birinci haberleri arasında devlet kurumlarında vatandaşlarımıza at ve eşek eti yedirildiğine dair haberleri sıklıkla gördük. Sadece et fiyatlarının yüksek olması rantiyeye para kazandırmıyor. Artık vatandaşımıza dana eti yedirmiyoruz, vatandaşımıza at ve eşek eti yediriyoruz. Bir de başka tehlikeli olay, kaçak et giriyor. Kaçak etin ne olduğu da belli değil, denetimi yapılmıyor. Devletin, hükûmetin görevi nedir? Vatandaşımıza sağlıklı gıda sunmaktadır, et sunmaktır. Dana eti diye sığır eti yediriyoruz, dana eti diye eşek eti yediriyoruz, at eti yediriyoruz. Bunun denetlemesini kim yapıyor? Çünkü bir yerde kâr çok yüksekse kaçak çok yüksektir.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, gerçekten bunlar çok ciddi sorunlardır. Hani köylü milletin efendisiydi, hani seçim sathı mailine çıktığımız zaman “Benim köylüm milletin efendisi.” diyorduk! İşte, rakamları verdim, köylü bitap düşmüş durumda, köylü hapiste, köylü icra takibinde.
Değerli arkadaşlarım, bakın, başka bir rakam: Türkiye'nin nüfusu 1991’den bu yana yüzde 27,5 artarken, kanatlı hayvan hariç, hayvan varlığı yüzde 36,2 azalıyor. Bu ciddi bir rakam.
Başka bir örnek: Son yirmi yılda sadece koyun varlığındaki azalmanın ülkeye getirdiği maliyet 5 milyar doları aşmış. Peki, biz, tarımla, hayvancılıkla övünen, bu konuda ihracat yapan bir ülke değil miydik değerli arkadaşlarım? Şimdi, ABD’nin sığırları geliyor, Avrupa Birliği ülkelerinin, -“25” diye tanımlanıyor- yirmi beş ülkenin birtakım ürünleri buraya, Türkiye’ye sokulmaya çalışılıyor. Hani deli dana hastalığı vardı? Bunun denetlemesini nasıl yapacaksınız? Vatandaşın sağlığını nasıl koruyacaksınız? Şimdi panik hâlindesiniz. Söylediğimiz zaman dikkate almadınız, siyasi partilerimizin grupları araştırma önergesi verdiği zaman ciddiye almadınız, sayısal çoğunluğunuzla reddettiniz. Artık, Türkiye, bakın, Sayın Başbakanın da gördüğü çok ciddi bir tehlikeyle karşı karşıya.
Bakın, değerli arkadaşlarım, benim yaşımda olan insanlar bilir, okullarımıza Amerikan çuvalları içinde süt tozu getirildi ve okullarda sıcak suyla o karıştırılır çocuklara “beslensin” diye süt tozları verilirdi.
AHMET ERTÜRK (Aydın) – Marshall yardımı.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Marshall yardımı, 50-60 arası, çok iyi söylediniz.
Hatta böyle küçük poğaçalar yapılır ve onlar da dağıtılırdı “beslenme” diye.
Değerli arkadaşlarım, bir ülkede hayvancılık biterse, süt üretimi biterse, yarın bir gün başka ülkelerin mandası olursunuz, himayesinde olursunuz. Bir söz vardır “Allah hiç kimseyi açlıkla terbiye etmesin.” diye. (AK PARTİ sıralarından “amin” sesleri) Amin. Eğer, vatandaşı siz açlıkla terbiye etmeye kalkarsanız, vatandaşın evine giren eti rantiyeye verirseniz çok ciddi sıkıntılara yol açarsınız değerli arkadaşlarım.
Bir de değerli arkadaşlarım…
MUHARREM VARLI (Adana) – İngiliz Kralının dediği gibi, ekmek bulamıyorlarsa, pasta yesinler!
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Evet. Bakın “Ekmek bulamıyorlar.” dediniz.
Bakın çok başka bir olayı da söyleyeyim. Bu sadece et ithalatı değil. Biliyorsunuz bir ara “kuş gribi” dendi, köylerimizdeki çiftçimizin kendi besleyeceği tavukları bile ateşlerde cayır cayır yaktırdık. Yaktırmadık mı? Yaktırdık. Tavukçuluk sektörü, beyaz et sektörü duman oldu. Ne oldu kuş gribi? Gitti, domuz gribi gibi. Bakın bu domuz gribinde de Sayın Başbakana yazılı soru sordum önergeyle, Sayın Başbakan soruma yanıt vermedi. Meclis Başkanına “İkaz edin.” dedim, yine vermedi. Ne oldu bu domuz gribi değerli arkadaşlarım? Bu yetimin, öksüzün, garibin gurebanın, o, hani böyle sıklıkla söylediğimiz kaynaklar nereye gitti? Hükûmet bunun hesabını sormayacak da, soruşturmasını yapmayacak da kim yapacak?
Bakın, sadece hayvancılıkta ithalatta değil, buğday, ayçiçeği, bütün tarım girdilerinde Amerikan çiftçisini zengin ediyoruz orada, Avrupa Birliğinin çiftçilerini zengin ediyoruz. Ama kendi çiftçimizi icralık ve hapse düşer duruma getiriyoruz.
Bakın bir örnek: Ülkemizin buğday depolarından biri olan Polatlı Ovası’nda hâlen 1 milyon dönüm arazinin satılığa çıkarılmış olması. 1 milyon dönüm! Milletvekili seçildiğim Eskişehir’de de durum aynı, Konya’da da durum aynı arkadaşlar. Çiftçi zor durumda. Tabii ki “çiftçi” deyince aklımıza yalnız buğday, arpa, bu tarım ürünleri geliyor ama işte hayvancılık… Hayvancılığı mutlaka mutlaka masaya yatırmamız lazım.
En büyük girdi yem. Gelişmiş ülkelere göre, Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri’ne göre hayvancılıkta yem yüzde 70 oranında. Ama 4 katı girdi var. Tarımda da öyle, mazot fiyatları 3,2’ye geldi. Değerli arkadaşlarım, bu çareyi Hükûmet bulmayacak da kim bulacak? Ben mi bulacağım? Söylemlerimizden rahatsızlık duyuyorsunuz ama Hükûmetin görevi ağlamak değil, Hükûmetin görevi ülkenin sorunlarına çözüm bulmak, vizyon sahibi olmak. Bu halk size, 2002’de gelirken bu söylemlerinizden dolayı sizi siyasi iktidara getirdi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın İçli, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Bitiriyorum.
Ve 2007’de “Aman siyasi istikrar bozulmasın, siyasi istikrar bozulursa ekonomik istikrar bozulur, bankaya olan kredi borçlarımızı çeviremeyiz.” diyen çiftçimiz, köylümüz, esnafımız, tüccarımız size oy verdi değerli arkadaşlarım. 2007-2010, üç yıl geçti; iyiye mi gitti, kötüye mi gitti durum? Borçlarımız, ülkenin borçları nerelere geldi?
Değerli arkadaşlarım, dost acı söyler. Bu uyarıları burada dikkate almazsanız sandık geldiği zaman onun cezasını halk keser. Geçmiş iktidarlara nasıl kestiyse, sizin hiçbir ayrıcalığınız yok, size de cezanızı keser; bunları mutlaka dikkate alın. Et fiyatlarını da yine birilerini zengin etmek… Et Balık Kurumu ihalelerini yine yandaşlara vermek suretiyle, yine birilerini zengin etmemek kaydıyla yapılması lazım. O ihaleler de çok önemli. Onun da Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından dikkatle incelenmesi gerekir diyorum.
Sabrınız için teşekkür ediyorum. (Bağımsızlar, CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önerinin lehinde Ramazan Kerim Özkan, Burdur Milletvekili.
Sayın Özkan, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Milliyetçi Hareket Partisinin verdiği hayvancılığın sorunlarıyla ilgili önergenin lehinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım bir söz vardır: “Hesapsız kasap, ne satır kor ne masat.” 12 Eylülün gelişi gibi bugünleri önceden gördük. 2002’den beri bu kürsülerin dili olsa da söylese. “Hayvanlar gidiyor, bacasız fabrikalar kapanıyor, dişi kesimini kesinlikle yasaklayın, süt fiyatları düştü, 40 kuruşa düştü, gelin, 4 kuruş destek verdiniz, bu desteği 20 kuruş yapın, bu fabrikalar kapanmasın.” dedik. Bu fabrikalar ne yapıyordu? Bu fabrikalar et veriyordu, süt veriyordu, işkembe veriyordu, karaciğer veriyordu, kan veriyordu, kemik veriyordu, ülke ekonomisine katkı koyuyordu. “Bu fabrikalar kapanmasın.” dedik, “Ayırdığınız destek yeterli değil, gayrisafi millî hasılanın yüzde 0,75’ini tarım ve hayvancılığa ayırdınız, bununla bu iş yürümez.” dedik. Defalarca, bütün sözcülerimiz bunları dile getirdi ama dinlemediniz.
Geldiğiniz nokta da şu anda “Ahmak oğlu verir malı veresiye, kafesteki kuşu salıverir gelesiye!” Kafesteki kuşu saldık, kafesteki kuş gitti. Onun için, bugün arz talep dengesi bozuldu. Ocağın 1’indeki et fiyatı, 10 liralık et fiyatı bugün 17 lira, 18 lira kesim fiyatına geldi. Bunu önleme adına tedbirler aldınız, kutluyoruz(!) 2006 yılında “TAR-ET” adı altında bir önlem aldınız, 1,5 lira yirmi sekiz ilde destek veriyordunuz. Gidin o illere, Doğu ve Güneydoğu illerine, üreticilerle konuşun. Ben Diyarbakırlı, Erzurumlu, Karslı, Bitlisli, Muşlu üreticilerle konuştum. Onlardan bir kişi bu destekten yararlanmamış çünkü Et Balık Kurumu içerisinde bu destekler kaybolmuş. Bu destekleri verirken, değerli arkadaşlarım, bunun altında onur konuğu olarak -bu desteklerin- Sayın Başbakanın imzası var, Sayın Tarım Bakanımız Mehdi Eker’in imzası var; çok güzel… Onur konukları Sayın Mehdi Eker, Recep Tayyip Erdoğan.
Bu destekler, değerli arkadaşlarım, on yıllığına verilmişti, şu anda 9/12/2009’dan sonra bu illerin hiçbirinde bu “TAR-ET”ten, bu anlaşmadan yararlanan yok. Bu 1,5 lira destekten -önce 1 lira veriliyordu, daha sonra 1,5 liraya çıkarıldı- bir türlü üretici yararlanabilmiş değil. Zaten desteği verirken siz üreticiden bunu peşin alıyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, bu hayvanların karaciğeri var, bu hayvanların böbreği var, bu hayvanların kalbi var, dalağı var, işkembesi var. İşkembenin kilosu 15 liraya çıkmış, ciğerin kilosu 25 liraya çıkmış. Ama siz bu anlaşmada ne yapıyorsunuz? Bu anlaşmada, değerli arkadaşlarım, “Besi sığırı kesilecek, yüzülerek iç organları -böbrek ve böbrek yağları hariç- ve ayakları ayrılacak. Omurgadan ikiye ayrıldıktan sonra beklenilmeksizin sıcak tartıma tabi tutulacak.”
“Randıman: Besi sığırının kesim öncesi canlı ağırlıktan tokluk firesi düşüldükten sonra bulunacak ağırlığın sıcak tartım ağırlığına bölünmek suretiyle tespit edecek.” Bu fire yüzde kaç olacak, nasıl olacak?
“Kesimi yapılan besi sığırlarının deri ve sakatatları Et Balık Kurumuna ait olacak.” Ciğer gitti, böbrek gitti, dalak gitti, işkembe gitti, kelle gitti, deri gitti; ne kaldı? Karkas kaldı. Zaten desteği verdin, desteği peşin olarak Et Balık Kurumunda bloke ediyorsun, ondan sonra “Tarım ve hayvancılığı destekliyorum!” Bu şekilde destek olmaz değerli arkadaşlarım. Ondan sonra kara kara düşünüyoruz. “Çözüm ithalat…” Çözüm ithalat olmaz, yanlış yapıyorsunuz. Bu insanlar, yemedi, içmedi, icra kapılarında süründü, hayvanının yemini aldı, besiyi altı aylık besi fiyatına aldı, daha besiyi almadan altı aylık besiymiş gibi para verdi, bu besiyi aldı, taktı, düğününü erteledi, nişanını erteledi, mevlidini erteledi, hastalığını erteledi; hastalığını erteledi, doktora gitmedi, bu hayvanlarını besledi. Bugün ne oldu biliyor musunuz değerli arkadaşlarım? Bugün Et Balık Kurumları önünde üreticiler sıraya geçti. Ama bu çözüm değil, bu popülist bir yaklaşım. Bugün besiyi almamış hayvanlar kesiliyor, fabrikalar yine kapanıyor. Bunun acısını üç dört sene sonra tekrar çekeceğiz. Onun için, bu gidilen yol yol değildir. Belirli bir taban fiyat politikası uygulanarak üreticinin bu emekleri göz ardı edilmemelidir değerli arkadaşlarım.
Söyledik, geldik, yani yumurta kapıya geldiği zaman folluk arıyoruz. Tavuklar vardır, kırsal alan tavukları, o tavukları da bitirdiniz “kuş gribi” adı altında. Köylüyü tavuk etine, tavuk yumurtasına muhtaç hâle getirdiniz. Şu anda sanki göçmen kuşlar gelmiyormuş gibi “kuş gribi” altında, yani o kaynaklarımızı kaybettirdiniz. Tavuk o yumurta kapıya geldiği zaman “gak gak” öter, folluk arar. Şimdi de “gak gak” ı özlüyoruz.
Bakanlık bir yandan, Sayın Başbakan, işte “Söz veririz, o bir hafta içerisinde bu sorunu, et sorununu çözün…” Bu sorun bu şekilde çözülmez değerli arkadaşlarım. Bizim elimizde materyalimiz var. Uygun koşullarda, fiyat politikasını ayarlayarak… Anayasa’nın 45’inci maddesi bu konuda sizlere cevaz veriyor. Buna dikkat etmeniz gerekiyor. Dedik sizlere, şunu da söyledik: “Toprakla koyun, gerisi oyun!” Dedik mi? Dedik. Topraklarımızı satmaya kalktınız, mayınlı arazileri birilerine pazarlamaya kalktınız. Bir ay bu Mecliste uğraştık ama onda Cumhuriyet Halk Partisinin kararlı tutumu, Anayasa Mahkemesinin geri göndermesiyle o işten vazgeçtiniz. Toprağa sahip çıktık Cumhuriyet Halk Partisi olarak, toprağa; koyuna sahip çıktık.
Değerli arkadaşlarım, bu ülkede her vatandaşa bir koyun düşüyordu. 2002’de devraldığınızda her vatandaşa bir koyun düşüyordu, şu anda iki vatandaşa bir koyun düşüyor. Koyun popülasyonu bitti.
“Meraları ıslah ettik.” diyorsunuz. Meralar boş, değerli arkadaşlarım. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da -“ekstansif” diyoruz, yani emek gücü yoğun olmayan, karma yemle değil, dökme suyla değil- hayvan yaylada yiyecek, eti ucuza mal edecek materyallerimiz var, yaylalarımız var. Bu yaylalarda, gen kaynakları düzenleyerek… “Zavot” diye bir ırkımız vardı, o ırkı da kaybettik. Yerli ırka sahip çıkmadık, melezleme yapmadık, suni tohumlamaya ağırlık vermedik ama rakamlar bunu veriyor. Rakamlar çok güzel, bakanlar da çok güzel, bankalar da çok güzel ama vatandaşı arayan soran yok. O yaylalar boş.
Şimdi, Sayın Başbakan şunu diyordu: “İki koyun versek güdemezler.” Koyun kalmadı ki güdülecek. (CHP sıralarından alkışlar) Çobanlar eli boş dolaşıyor şu anda. Çobanlar iş talebinde bulunuyor. Gelmiş, güvenlik sertifikası almış, şu anda güvenlik sertifikalı temizlik işçisi. Üniversite mezunu değerli gençlerimiz güvenlik sertifikası alıp güvenlik yapmak istiyor. Veteriner hekimler boş, ziraat mühendisleri boş, gıda mühendisleri boş, jeoloji mühendisleri boş. Bunlara da çözüm bulmadınız, bunları da uyarıyoruz. Hayvancılıkta olduğu gibi palyatif çözümlerle günü kurtarma adına bu et ithalatından hemen vazgeçmeniz gerekiyor. “Et Balık Kurumuna yaptıracağız.” diyorsunuz, “Karkas olarak alacağız.” diyorsunuz, “Canlı olarak alacağız.” diyorsunuz ama Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dan şu anda kaçak olarak İran’a, Irak’a giden hayvanları kontrol edemiyorsunuz. Soru soruluyor, bakıyoruz, bakanlıklardan cevap geliyor, ilgili bakanlıklarımıza soru soruyoruz “Hayır, gidiş yok.” diyor. Sayı 800 adet ama bir bakıyorsunuz, Konyalı üreticilerle konuşuyoruz, Anteplilerle konuşuyoruz, Urfalılarla konuşuyoruz, gidiş olağanüstü. Bunlar niçin kontrol edilmiyor? Niçin kontrol edilmiyor? Bu kontroller sizin elinizde değil mi? Hükûmet değil misiniz, bakanlarınız yok mu? Denetim elemanlarınız yok mu? Müfettişleriniz yok mu?
Bu tarım kredileri… TAR-ET’le anlaşma yaptınız, tarım kredilerle. Bu TAR-ET’i niçin denetlemiyorsunuz değerli arkadaşlarım? Gidin bir sorun, bölgeye hayvanlar gönderildi; o bölgeye, hayvanların akıbeti… Bu araştırma önergesiyle bunları araştıralım diyoruz. Bölgeye hayvanlar gönderildi. Trilyonlarca lira Diyarbakır’a, Urfa’ya, Mardin’e verildi. Helalühoş olsun, sorun değil, verilmesi gerekiyor, üretimin artırılması gerekiyor ama bu hayvanlar gerçekten üretimde duruyor mu, durmuyor mu? Bu hayvanların akıbeti ne oldu? Bu araştırma önergelerinin gereği bu. Yapılan işlem, attığımız taş ürküttüğümüz kurbağaya değdi mi? Buna bakmamız gerekiyor. Buna bakmazsak, “Dediğim dedik, çaldığım düdük.” anlayışıyla, bugün olduğu gibi, yabancının, Hans’ın etine muhtaç oluruz. Hasan ne yapacak şimdi? Hans’ın etini getireceksiniz veya Dimitro’nun etini getireceksiniz; bizim Davut ne olacak, Ayşe ne olacak, Fatma ne olacak? Bunlar günlerce bu hayvanın önünde, gün oldu yem oldu, gün oldu memesinde makine oldu, bu insanlar bu hayvanları yaşatmak için ahırlarda gecesini gündüzüne kattılar bu üretimi yapmak için.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Özkan, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlarım, bunlara sahip çıkmamız gerekiyor. Bu karardan acilen dönülmesi gerekiyor. Tarım ve hayvancılığın, bizim, Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında olacağı gibi, en azından tarım ve hayvancılığa gayrisafi millî hasılamızın en az yüzde 2’sini ayırmalısınız. Türk çiftçisi ancak bu şekilde kalkınır. Bunu ayırmadığınız sürece… Bütün ülkelerde oraktan biçere kadar destek var. Veriyorsunuz, destekler yerine varmıyor. Yanlış zamanda veriyorsunuz, yanlış mevsimlerde veriyorsunuz. Gübrede vatandaş perişan oluyor, mazotta perişan oluyor, girdilerde perişan oluyor, tarım alet ve makinelerinde perişan oluyor. Bu desteklerin zamanında olması gerekiyor. Bizde bir laf vardır, “Bize koca lazım, o da bu gece lazım.” diye bir laf vardır. Bu vatandaşın kurtulacağı gün bugündür. Bugün bu vatandaşı kurtarmazsanız gelecekte, gelecek yıllarda hayvancılık daha da çok perişan olacaktır.
Bu duygularla hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Milliyetçi Hareket Partisi Grup önerisinin aleyhinde Ali Koyuncu, Bursa Milletvekili.
Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ KOYUNCU (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi sevgiyle, saygıyla, dostlukla selamlıyorum. Milliyetçi Hareket Partisinin hayvancılıkla ilgili sorunların araştırılmasıyla ilgili vermiş olduğu grup önerisi hakkında, aleyhinde söz almış bulunmaktayım.
Değerli arkadaşlar, burada…
VAHAP SEÇER (Mersin) – Umarım doğruları söylersin.
ALİ KOYUNCU (Devamla) – Tabii ki doğruları ahirette değil burada söylemek önemli olan. Arkadaşlarımız da az önce çıktılar, burada, maalesef, ben doğruları söylemesini beklerken doğruları söyleyemediler. Özellikle tarım sektöründe çok partili döneme geçildikten sonra hep bizim köylü kesimine “vur abalı” mantığıyla hareket edilmiş, bu mantık çerçevesinde de köylüye, çiftçiye hep şu söylenmiş: “Sizler etliye sütlüye karışmayın, bizler size seçim dönemlerinde yüksek taban fiyatları veririz sizler de bize oyunuzu verirsiniz.” diye hep oyalamışlar. Bu şekilde, maalesef, bu ülkede tarımın gerçek sorunları, bu ülkede tarımın yapısal anlamda değişimi, dönüşümü gerçekleşmesi gerekirken, işletme ölçekleri büyütülmesi gerekirken, verilen tarımsal destekler artırılması gerekirken, hayvancılıkta 1 baş hayvanın, süt sığırının verimliliği artırılması gerekirken bunlar yapılmamış.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Elinizi kim tuttu?
ALİ KOYUNCU (Devamla) - Ne yapılmış? Bizden önce, AK PARTİ İktidarından önce bu ülkede tarıma verilen toplam destek 1,8 katrilyon lira değerli dostlar.
MUHARREM VARLI (Adana) – Doğru söylemiyorsun!
ALİ KOYUNCU (Devamla) - AK PARTİ İktidarı gelmiş, demişler ki: “Artık bizler bu ülkede çiftçiliğin geliştirilmesi noktasında, verimliliğin artırılması noktasında Avrupa Birliği ülkeleriyle mücadele edilmesi, her anlamda olduğu gibi, dış politikada olduğu gibi, Türk tarımının da bütün dünyada örnek olacak gelişmeler sağlaması noktasında yapısal anlamda değişimleri yapmışız.” (CHP ve MHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar [!])
ALİM IŞIK (Kütahya) – Yapma yahu!
MUHARREM VARLI (Adana) – Millet kızıyor size!
ALİ KOYUNCU (Devamla) - Bu ülkede Tarım Kanunu var mıydı 2006 yılına kadar değerli arkadaşlar? Tarım Kanunu var mıydı 2006 yılına kadar? Tarım Kanunu yoktu. Bu köylünün arkasını sıvazladınız, bu köylüye “Benim köylüm.” dediniz ama yapılması gerekenleri yapmadınız.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Çiftçiye “Gözünü toprak doyursun.” diye kim söyledi, kim?
ALİ KOYUNCU (Devamla) - Arazi toplulaştırmasını gerçekleştirdiniz mi? Vanalı sulamayı yaptınız mı? Bu ülkede hep çıktınız, fakir edebiyatı yaptınız.
TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – Ne diyorsun sen?
ALİ KOYUNCU (Devamla) - Az önce değerli arkadaşımız burada diyor ki: “Her 10 çiftçiden 1’i hapiste.” Gelin, şimdi doğru mu söylediniz, yanlış mı söylediniz, bunu hep birlikte tahlil edelim.
Türkiye’de hükümlü ve tutuklu sayısı ne kadar biliyor musunuz? 110 bin-115 bin...
RECEP TANER (Aydın) – Ete gel, ete!
ALİ KOYUNCU (Devamla) - Türkiye’de çiftçi kayıt sistemine kayıtlı çiftçi ne kadar var?
Bakın, çok şey öğreteceğim size... (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
RECEP TANER (Aydın) – Ete gel, ete!
ALİ KOYUNCU (Devamla) - Sabredin, öğreteceğim... Sabredin... Sabredin...
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Sen kimsin yahu!
MUHARREM VARLI (Adana) – İhtiyacımız yok. Allah razı olsun. Sağ ol... Sağ ol...
ALİ KOYUNCU (Devamla) - Doğruları söyleyeceğiz, doğruları. Sizin gibi doğruları ahirete bırakmayacağız, burada söyleyeceğiz bu doğruları.
Çiftçi sayısı 3 milyon. Yüzde 10’u ne kadar yapar? Ramazan Bey, 300 bin! Ee, toplam 110 bin, 115 bin tutuklu var. Doğru mu, yanlış mı? Yanlış, doğrusu bu değil.
MUHARREM VARLI (Adana) – Yahu, sen ne söylüyorsun?
ALİ KOYUNCU (Devamla) - Şimdi değerli arkadaşlar, Ziraat Bankasının...
MUHARREM VARLI (Adana) – Ne söylüyorsun sen? Git, vatandaşa anlat bunu, köye anlat.
ALİ KOYUNCU (Devamla) - Evet, evet.. Ziraat Bankasının 2002 yılındaki tahsilat oranına bakalım. Gelin, kardeşim, rakamlarla konuşuyoruz, doğruları söylüyoruz, dinlemiyorsunuz.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Vermediğin krediyi tahsil edemezsin! Vermiyorsunuz ki Ziraat Bankasından kredi.
ALİ KOYUNCU (Devamla) - Her doğruları söylediğimizde... Ben çamur, batak çocuğuyum, tarladan geliyorum; bunları bilerek konuşuyorum, hukukçu mukukçu değilim. Ama tarlayı biliyorum, hayvanı biliyorum, eti biliyorum, sütü biliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
2002 yılında takibe düşen çiftçi sayısı ne kadar? Yüzde 62.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Et kaç para, et?
ALİ KOYUNCU (Devamla) - Tahsilat oranınız ne kadar? Yüzde 38. 2009 yılına bakıyoruz. Kredi miktarı 7 katrilyon 708 trilyon lira eski parayla kredi vermişiz. Tahsilat oranı kaç AK PARTİ Hükûmetleri döneminde? Yüzde 97,57.
ORHAN ZİYA DİREN (Tokat) – Rakamları bırak, neticeye bak!
ALİM IŞIK (Kütahya) – Kaç kat artmış, kaç kat?
ALİ KOYUNCU (Devamla) - Şimdi geliyoruz, “Bu ülkede et bitti, süt bitti…” Felaket tellallığı yapan insanlarla birlikte bu üreticiye kambur yüklemeyin. Felaket tellallarına su taşımayın.
MUHARREM VARLI (Adana) – Hep böyle diye diye bu hâle geldi!
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Dinle!
ALİM IŞIK (Kütahya) – Ali Bey, ete gel, ete!
ALİ KOYUNCU (Devamla) - Gelin bu Türk milletinin üreticisine su taşıyın.
Maalesef, değerli kardeşlerim, bakın, hayvan sayısına bakın. Hayvan sayısı…
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Haklı olan bağırmaz. Haklı olduğunu bilen bağırmaz.
ALİ KOYUNCU (Devamla) - Evet, rakamı veriyorum. Bir dinleyin, şimdi öğreteceğim size.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Kendine güvenerek konuş.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Daha fazla bağır, daha fazla…
ALİ KOYUNCU (Devamla) - 2002’de 9 milyon 803 bin büyükbaş hayvan varken, bugün Türkiye’de 10 milyon 830 bin adet hayvan var. Yani ne olmuş? Büyükbaş hayvan sayısı artmış.
ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) - İthalata gel, ithalata…
ALİ KOYUNCU (Devamla) - Yine, Kurban Bayramı’na yaklaştığımızda, Kurban Bayramı döneminde yine arkadaşlarımız grup önerisi vermişlerdi hayvancılıkla ilgili; demişlerdi ki: “Ey Türk milleti, kurbanınızı kesemeyeceksiniz.”, “Neden?” “Türkiye’de büyükbaş hayvan yok.” Yine bu kardeşiniz çıktı, çamur, batak çocuğu burada, bu milletin kürsüsünden sesleniyorum, “Ey Türk milleti, bu muhalefetin hani ‘kurbanınızı kesemeyeceksiniz hayvan yok’ diye söylemleri var ya, bunlar maalesef siyaset uğruna, o sizin bayramda sevinecek olan çocuklarınızı da üzüyorlar. Hiç üzülmeyin. Bayramınızı bayram gibi yapın. Bu ülkede yeterince bu Türk milletinin kurbanda keseceği küçükbaş da büyükbaş hayvan sayısı vardır.” dedik, Bismillah Allahü ekber, kurbanımızı kestik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP ve MHP sıralarından gürültüler) Doğru mu?
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Niye et ithal ediyorsunuz o zaman?
ALİM IŞIK (Kütahya) – Bursa’ya giremezsin.
ALİ KOYUNCU (Devamla) – Siz de kestiniz… Siz de kestiniz…
Şimdi, az önce, yine hatip arkadaşımız, değerli bir bakan arkadaşımız, Avrupa Birliği ile ilgili, gümrük birliğiyle ilgili burada bir şey söyledi değerli arkadaşlar.
Şimdi, maalesef onun da doğru olmasını beklerdim ama herhâlde yanlış biliyor, yine onun da doğrusunu söylüyorum.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Söyle, söyle!
ALİ KOYUNCU (Devamla) – Gümrük birliğiyle ilgili anlaşma 1998 yılında yapılmıştır. (CHP ve MHP sıralarından “Aa(!)” sesleri)
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – 1995.
ALİ KOYUNCU (Devamla) – 1998 yılında biz neredeydik, neredeydik? Ben köydeydim. Siz, bu arkadaşlar neredeydi? İmza atıyorlardı bunlar. Onlar imza attılar...
ALİM IŞIK (Kütahya) – Karıştırıyorsun.
RECEP TANER (Aydın) – 1998’de MHP yoktu.
ALİ KOYUNCU (Devamla) – Onlar imza attılar... Onlar imza attılar 98’de...
MUHARREM VARLI (Adana) - Yalan söyleme bari!
AHMET YENİ (Samsun) – 95, 95…
ALİ KOYUNCU (Devamla) – Ama biz bugüne kadar o anlaşma çerçevesinde üreticimizi koruduk, kolladık; bundan sonra da üreticimizi koruyacağız, kollayacağız değerli arkadaşlar.
Şimdi, gelelim hayvancılık desteklemelerine...
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Sen her şeyi böyle biliyorsan bravo yani! Devam et!
ALİ KOYUNCU (Devamla) – Sayın Vekilim… Sayın Vekilim… Ben çok samimi bir şekilde konuşuyorum.
Bakın, hayvancılık desteklemeleri ne kadar veriliyordu -soruyorum- o zaman, söyleyin?
ALİM IŞIK (Kütahya) – Tarihi yanlış söyledin.
ALİ KOYUNCU (Devamla) – Ben söyleyeceğim şimdi, bir saniye...
Şimdi söylüyorum: Hayvancılık desteklemeleri değerli kardeşlerim, 2002 yılında -şimdi “2002 yılı” deyince kızıyor ama ben ne edeyim yani- 2002’de 83 trilyon lira hayvancılığa destek veriliyordu. 2010 yılında ne kadar veriyoruz?
ALİM IŞIK (Kütahya) – Şimdi?
ALİ KOYUNCU (Devamla) – Söylüyorum: 1 katrilyon -eski parayla- 251 trilyon lira destekleme veriyoruz değerli arkadaşlarım. (AK PARTİ sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar; MHP sıralarından gürültüler)
ALİM IŞIK (Kütahya) – Vay, vay!
ALİ KOYUNCU (Devamla) – Ayrıca...
ALİM IŞIK (Kütahya) – Ali Bey, süre kalmadı, ete gel.
ALİ KOYUNCU (Devamla) – Evet, evet.
Biz hayvancılığa ne kadar önem veriyoruz, ne kadar destek veriyoruz, bunları herkes biliyor.
Şimdi, “Bu ülkede et fiyatları yükseliyor, et yiyemeyeceğiz; kemik suyu içeceğiz.” diyor. Kemik suyu da faydalıdır, onu da için de ama et de yiyeceksiniz. Et de yiyeceksiniz. Bu noktada da sıkıntı yok.
Bakın değerli arkadaşlar, Kurban Bayramı’nda da Tarım Bakanlığı sayım yaptırmıştı. 1 milyon 717 bin 706 tane beside hayvan vardı. 15 Şubat 2010 tarihinde 2 milyon 99 bin 413 tane hayvan var beside ve 17 Nisanda yapılan sayım neticesinde de 2 milyon 166 bin 270 tane hayvan var.
Kırmızı et üretimimize bakalım. Acaba bu felaket tellallığı yapan, bir şekilde piyasadan nemalanan, rant sağlayan, rant sağlamaya çalışan insanlar…
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Rant sağlayan sensin!
ALİ KOYUNCU (Devamla) – Hani biliyorsunuz ya; daha önce de, bizim Hükûmetten öncesinde Ziraat Bankasına çiftçi kardeşlerimiz giderken salavat getire getire gidiyorlardı, korka korka gidiyorlardı. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler) Çünkü o dönemde de, Ziraat Bankasındaki krediler maalesef çiftçiye verilmiyordu, rantiyeciye veriliyor diye, acaba öyle bir durum olmuş mu? Yine rantiyeciler çıkıyor, et fiyatlarının yüksekliğinden falan… Bir şekilde istifade edecekler ya! Ona da bakalım şimdi, ona da bakalım değerli kardeşlerim. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
VAHAP SEÇER (Mersin) – Söyle söyle, yalan da olsa söyle.
ALİ KOYUNCU (Devamla) – Evet, 420 bin ton et üretimi varken bu ülkede, 2008 yılında 482 bin üretimimiz var. Ben şuradan çok samimi bir şekilde şunu söylüyorum: Bu ülkede yeterince et de var, süt de var. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Niye et ithal ediyorsunuz o zaman? Dışarıdan niye et getirtiyorsunuz?
TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – Kaç para? Kaç para!
ALİ KOYUNCU (Devamla) – Süte bakıyorsunuz. Süt üretimi 8,4 milyon tondan 13 milyon tonlara çıkmış. Ayrıca, sütte de ne yaptık biliyor musunuz arkadaşlar? Yine bu Tarım Kanunu’nda…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUHARREM İNCE (Yalova) – Ali Bey, bir televizyon kanalında çıksana karşıma teke tek…
BAŞKAN – Sayın Koyuncu, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.
Buyurun.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Bir çık karşıma bir televizyon kanalında.
ALİ KOYUNCU (Devamla) – Televizyoncu sensin kardeşim, ben köyde geziyorum, sen televizyona çık. Televizyona sen çık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Facebook meysbooka sen çık kardeşim, tamam mı?
Şimdi, değerli kardeşlerim, ayrıca biz ne yaptık sütte? Ulusal süt kayıt sisteminiz var mıydı? Siz kurmuştunuz da biz bunu yok mu ettik? Ulusal süt kayıt sistemi de yoktu. Biz bu dönemde Ulusal Süt Kayıt Sistemi’ni kurduk.
Sayın Hocam, artık Kütahya’da, senin köyünde, dayın, amcan ne kadar süt üretiyorsa, cep telefonundan giriyorsunuz, orada, evet Hocam, senin dayın da, amcan da senin köyünde ne kadar süt üretiyor, hangi firmaya satıyor, ne kadara satıyor… Süt Kayıt Sistemi’ni de, Et Kayıt Sistemi’ni de Türkiye’de biz kurduk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Tabii ki eksiklerimiz vardır, yanlışlarımız vardır. Bunları söylersiniz, bunları da düzeltiriz. Ama doğrularımız da var kardeşim. Doğrulara “doğru” deyin. Hayra da şerre de muhalefet ediyorsunuz. Bu anlayışla tarımın sorunları, bu anlayışla hayvancılığın sorunları, bu anlayışla Türk milletinin sorunları çözülür mü? (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
Yani bizi buraya niye gönderdi bu millet? Bu millet bizi buraya gönderirken dedi ki…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ KOYUNCU (Devamla) – …“Benim derdime derman ol. Gerektiğinde Anayasa’yı değiştir gerektiğinde kanunu da değiştir.” (AK PARTİ sıralarından “Bravo Ali!” sesleri, alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Koyuncu, teşekkür ediyorum.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkan, sataşma var, söz istiyorum.
ALİ KOYUNCU (Bursa) – Ben onun ismini kullanmadım.
BAŞKAN – Sayın Koyuncu, teşekkür ederim.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…
BAŞKAN – Efendim…
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkan, sataşma var, 69’a göre söz istiyorum.
BAŞKAN – Sayın İçli, “Kemik suyu da içsin, et de yesin.” dedi. Böyle bir sataşma olmaz. Lütfen…
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Beni dinler misiniz Sayın Başkan, izin verirseniz üç konu: Çiftçinin borçlu olduğunu söyledi, onun gerçek olmadığını, hukukçu olmadığını… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sataşma yok ki… Kendisine bir şey yok ki… Senin sözünü mü değiştirdi?
BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen sakin olunuz.
Sayın İçli, bakınız, konuşurken arkadaşlarımız bir kısım görüşlerini ifade edecekler. O zaman, sizin, mesela, diyelim ki, eleştirileriniz baştan ayağa sataşma oluyor; o arkadaş görüş beyan ederse baştan aşağıya… Şahısla ilgili bir şey yok. Lütfen…
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkanım, izin verir misiniz… Çok kısa… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın İçli, lütfen oturunuz.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkanım, lütfen, bir şey söyleyeceğim…
BAŞKAN - Arkadaşlar lütfen… Yok böyle bir şey… Yani “Kemik suyu için, et de yiyin.” dedi. Bunda bir sataşma yok ki!
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkanım bir şey söyleyeceğim… Bir dinlerseniz…
BAŞKAN – Sayın İçli, bu şekilde bir yere varamayız. Arkadaşlar, lütfen…
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Bakın, yalan söylediğimi söyledi.
BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlar…
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan…
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan…
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkanım, bir dakika…
BAŞKAN – Sayın İçli, lütfen efendim.
Arkadaşlar böyle bir üslup olmaz. Lütfen…
Sayın Özkan, lütfen…
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Yalan söylediğimi söyledi. Bir milletvekili…
BAŞKAN – Arkadaşlar lütfen oturur musunuz… Sayın İçli, lütfen efendim…
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkanım, bir milletvekili…
BAŞKAN - Lütfen, istirham ediyorum; buyurun efendim. Lütfen…
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Beni dinleyin, bir şey söyleyeceğim.
BAŞKAN – Arkadaşlar, bakınız…
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Ama bakın, bir şey söyleyeceğim.
BAŞKAN – Görüşünüzden farklı bir görüş beyan etmediği müddetçe, hakaretamiz bir şey söylemediği müddetçe milletvekilleri görüşlerini söyler. O zaman hiçbir şey söylememesi lazım insanın!
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Beni bir dinler misiniz: Bakın, yalan söylediğimi söylüyor, farklı bir görüş değil.
BAŞKAN – Lütfen oturur musunuz efendim. Sayın İçli, lütfen oturun efendim. Lütfen… Efendim, lütfen oturunuz.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Efendim, yalan söylediğimi söylemek farklı bir görüş değil ki.
BAŞKAN – Yok efendim. Lütfen…
Arkadaşlar, bakınız, dediğiniz anlamda bir şeyler varsa, o tutanakları getirtir yine size söz veririm, ondan kaçınmıyorum ama lütfen oturunuz.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Evet… Teşekkür ederim. Tutanakları getirtin, bakın.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Özkan, buyurun efendim.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkanım, benim ismimi de ifade ederek icra takibindeki çiftçilerle ilgili bir sayı kullandı. Benim öyle bir ifadem olmadı, bunu düzeltmek istiyorum. Benim çiftçilerle ilgili bir ifadem olmadı.
BAŞKAN – Tamam, tutanaklara geçti efendim.
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Sayın Akcan, buyurun.
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkanım, Sayın Sözcü benim söylediğim Avrupa Birliği müktesebatıyla ilgili bir hususu yanlış ifade ettiğimi, doğrusunu ifade etmediğimi söyledi ve ben 1990… Müsaade ederseniz 69’a göre bu durumu düzeltmek istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Akcan, oturunuz efendim, getirttireyim, eğer öyle bir şey varsa, size açıklama için fırsat vereceğim. Buyurun efendim, lütfen.
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Var efendim, hepimiz duyduk.
BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, biraz önce saygıdeğer grup başkan vekili arkadaşlarımızın da kendilerine izah etmiştim, konuyu açıklamaya çalışmıştım. Şimdi, pek çok, belki 20’den fazla arkadaşımız girmişti. Usul noktasında şöyle bir davranışta bulunacağım: Sisteme girmiş olan arkadaşlardan -çünkü önemli bir konu, hayvancılık konusu- her gruptan önce girmiş olan 2 arkadaşımıza birer dakika söz vereceğim ve bu işi tamamlayacağım.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Efendim, hepimiz katkı vermek istiyoruz, yani önemli bir konu, ne olacak, birer dakikadan on dakika yapar.
BAŞKAN - Evet ilk sırada Sayın Seçer, buyurun efendim.
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Mersin Milletvekili Vahap Seçer’in, MHP grup önerisine ilişkin açıklaması
VAHAP SEÇER (Mersin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şimdi, bir yıldır hayvancılık sektöründe ciddi sorunların yaşandığı görüldü. Âdeta, perşembenin gelişi çarşambadan belliydi. Ancak, Bakan, bu olumsuzluklara müdahale etmekte gecikti. Nedense, Sayın Başbakanın talimatından sonra bu konuya el attılar. Ancak Sayın Bakanın şubat başında bir beyanatı vardı. Et fiyatlarındaki artışların spekülatif olduğu, Türkiye’deki hayvan varlığının yeterli olduğu, dolayısıyla, ithalata gerek olmadığı yönünde bir beyanatı vardı ama bugün, yaklaşık üç ay sonra Sayın Bakan et ithalatının ya da canlı hayvan ithalatının yapılacağını, bu konuda da dün Et ve Balık Kurumuna ithalat konusunda yetki verildiğini kendisi açıkladı. Şimdi, Sayın Bakana sormak istiyorum, elbette ki bu sorunun…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Sayın Varlı…
2.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın, MHP grup önerisine ilişkin açıklaması
MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi, Türkiye’nin çok önemli bir gündemi burada konuşuluyor. Her za-man olduğu gibi yine AKP sözcüsü arkadaşlarımız çıkıp burada sırf kendi gruplarını tatmin etmek noktasında siyasi şovla bu işi geçiştirme noktasına getirdiler. Çözüm nedir, ne yapmak lazım? Tabii, bu konuda çok fazla şey yok. Her zamanki gibi rakamlara boğarak, insanları yanıltarak burada siyasi şov yapmak… Başka bir şey yok.
Şimdi, bir defa, bu hayvancılık konusunda eğer çözüm bulunmak isteniyorsa Tarım Bakanlığı kesinlikle dişi hayvan kesimini yasak etmeli, bu noktada çok ciddi de tedbirler almalı. İki: Kaçak hayvan girişini mutlaka ve mutlaka önlemeli. Üç: Hayvancılık yapanlara yem fiyatlarında mutlaka ve mutlaka destek olunmalı. Şimdi, eğer bunlar uygulanmazsa, bunlar yapılmazsa, hayvancılığa yeterince destek olunmazsa…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Ağyüz…
3.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, MHP grup önerisine ilişkin açıklaması
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim.
AKP sözcüsü çok heyecanlı konuştu da milletvekili olduktan sonra Bursa’daki ara bulucu şirketle ne ilişkilerinin olduğunu bir türlü açıklayamadı.
Et sorunu fiyat tırmanmasıyla gündeme geldi. Heyecanlı konuşmak önemli değil, sorunlara çare bulmak önemli. Her konuda çaresiz Hükûmet zorda kaldı, şimdi et ithalatı… AB’yle yıllık 60 bin ton et ithalatı yapma taahhüdünüz var mı Sayın Bakan? Beş yıl süreli 300 bin ton, AB’den et ithalatı bağlantınız oldu mu? Partinizde etkin ve Başbakanın danışmanlığını da yapan milletvekilinin bu işte aracı olduğu doğru mudur? 2008 gıda krizini yarattınız, Bakansınız; et krizini yarattınız, Bakansınız. İnsaf edin artık, istifa edin de Türkiye de kurtulsun, et süt derdinde olan insanlar da kurtulsun. İstifanız bir kurtuluş olacaktır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Ertugay, buyurun efendim.
4.- Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay’ın, MHP grup önerisine ilişkin açıklaması
ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
On beş yıldır yasak olan et ve canlı hayvan ithalat kararının verilmiş olmasını gerçekten çok vahim buluyoruz. Bu kararı Hükûmet derhâl düzeltmelidir ve bu kararını geri almalıdır. Aksi takdirde, bu karar, Türk hayvancılığı için, Türk besiciliği için çok kötü sonuçlar doğuracaktır. Bu kararın kaybedeni bütün Türk milleti, Türk halkı, Türk üreticisi olacaktır. Bu kararın verilmesi belki bugünü kısmen kurtarabilir ama bu ülkenin geleceğini ipotek altına alır, üreticisini yok eder, dağdaki çobanından hayvan bakıcısına varana kadar insanımızı işsizler ordusuna katar. Sayın Bakanın ifade ettiği gibi, bu gelinen nokta asla spekülatif bir sonuç değildir; bu, tamamen, uygulanan politikaların yanlışlığıdır; bu, tamamen, yem fiyatlarındaki, girdilerdeki yükselmeye ve Türkiye'nin hayvancılık politikasının, destekleme politikasının gerçekten yanlış olmasına dayanan bir noktadır. Bunun için, yapısal çözümleri üretme noktasında, daha kalıcı tedbirler alınması noktasında Hükûmeti uyarıyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ertugay.
Sayın Hıdır? Yok.
Sayın Akgün…
5.- Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün’ün, MHP grup önerisine ilişkin açıklaması
MEVLÜT AKGÜN (Karaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Gerçekten, İktidarımız döneminde hayvancılığa verilen destek miktarlarında ciddi artışlar sağlanmıştır. Az önce konuşmacı da ifade etti, 2002 yılında 83 trilyon olan destek, 2010 yılında 1 katrilyonu aşmıştır. Özellikle kooperatiflere verilen destekler, yem bitkilerine verilen destekler, hayvan başı ödemeler gibi pek çok kalemde hayvancılığa destek vardır.
Şu anda özellikle üretici 14-15 liraya hayvanı kestirirken marketlerde 30 liraya satılıyor, bu noktada bir spekülatif kazanç var. Bu anlamda, canlı hayvan ithalatı noktasında sınırlı bir ithalatın yapılmasında, hem üreticiyi hem de tüketiciyi koruyacak, menfaatini dengeleyecek bir politikanın izlenmesinde fayda vardır diye düşünüyor, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Yaman…
6.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, MHP grup önerisine ilişkin açıklaması
M. NURİ YAMAN (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, sizin de seçim bölgenizde çok sayıda yaşayan koçerler vardır. Biliyorsunuz, bu koçerler, ne bir araziye ne de konuta bağlı olmayan insanlar; bunlar yazın Erzurum, Ağrı, Tunceli ve Elâzığ gibi yaylalara, kışın da sizin bölgeniz olan Diyarbakır, Urfa, benzeri sıcak yerlere geliyorlar. Ve bir de özel idarenin ve Tarım Bakanlığının denetiminde olan bu yaylakları, bu kışlakları bunlara tahsis etmeyi düşünüyor musunuz? Hayvancılığın gelişmesi konusunda, bu konuda çalışmalarınızla ilgili bir projeniz var mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Sakık…
7.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, MHP grup önerisine ilişkin açıklaması
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Ben, uzun süre canlı hayvan ihracatı yapan biriyim. Bu canlı hayvan ihracatı hem Gaziantep’te hem de Mersin’de yapılırdı. Özellikle Doğu ve Güneydoğu’dan her gün binlerce hayvan gelirdi, bunlar Orta Doğu ülkelerine ihraç edilirdi ama son dönemlerde yaşanan o yayla yasağı ve köy yakmalarından sonra, şu anda, oradan ihraç edilen hayvanlar şimdi Irak’tan, Suriye’den kaçak olarak bölgeye alınıyor. Bu bile, bizim, iç barışımızı sağlamadan hayatın hiçbir alanında rahat bir nefes alamayacağımızın bir göstergesidir. Şu an bölgede gerçekten ciddi bir sıkıntı vardır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
III.- YOKLAMA
(MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
OKTAY VURAL (İzmir) – Toplantı yeter sayısı istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Oylamadan önce bir yoklama talebi vardır. O talebi yerine getireceğim.
Sayın Vural, Sayın Akcan, Sayın Asil, Sayın Doğru, Sayın Akçay, Sayın Çakmakoğlu, Sayın Işık, Sayın Tankut, Sayın Taner, Sayın Enöz, Sayın Çalış, Sayın İnan, Sayın Ural, Sayın Yunusoğlu, Sayın Paksoy, Sayın Orhan, Sayın Özensoy, Sayın Büyükataman, Sayın Coşkun, Sayın Ayhan.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, yoklama için iki dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
V.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- (10/96) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 27/4/2010 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN – Grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, tabii, çok önemli bir konu. Tüketicilerimizin bu et fiyatıyla ilgili önemli sıkıntılarla karşılaştığı açık, çok önemli bir konu. Bu konularla ilgili, partiler ve iktidar grubu konuştu, Hükûmete yönelik eleştiriler var. Bu konuda, Sayın Bakanın bu milleti bilgilendirmesi gerekiyor. Yani, kafamızı kuma gömmek olmaz. Her bir fırsatta konuşan Sayın Bakanın -hiç olmazsa bir vesile kılın- bu sataşmalara binaen cevap vermesi bakımından, Sayın Bakan bu uygulamanın ne olduğunu söylesin, anlatsın.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan…
OKTAY VURAL (İzmir) – Yani, bu kadar kişi konuştu.
BAŞKAN – Anladım.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bu sadece bir oylamayla değil. Bu konuda, her bir gündem dışı beş dakikalık konuşmayı yirmi dakika konuşmak için vesile kılan Sayın Bakan, et ithalatı gibi çok önemli bir konuda Parlamentoya, bunu fırsat bilerek bilgi vermesini temin etmeniz hususunda size arzım budur efendim.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan…
OKTAY VURAL (İzmir) – Bir fırsat yaratın, Sayın Bakanın engin bilgilerinden, tecrübelerinden faydalanalım.
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Böyle bir muhalefet bulamazsınız. Bakın, Sayın Bakana söz hakkı istiyor.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Vural.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Efendim Sayın Bozdağ?
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, bir konuya açıklık getirmekte yarar var. Sayın Bakan burada konuşmalara, sataşmadan bir cevap verecekti. Sayın Şandır bize geldiler, “Bu konu önemli. Sayın Bakan haricen bu konuda bir değerlendirme yapabilir mi?” diye söylediler. Ben de bizzat Sayın Bakanla görüştüm. Sayın Bakan konuşmasından vazgeçti ve bu konuyla ilgili başka bir günde hem Genel Kurulu hem milletimizi bilgilendirmek hususunda bir mutabakatımız oldu.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bugün versinler.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Niye bugün vermiyorlar?
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Efendim, bakın…
OKTAY VURAL (İzmir) – Hangi gün?
BAŞKAN – Anladım.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Bir mutabakat oldu, biz de kendilerine söyledik ama buna rağmen, bu konuyu, burada, siyaseten -bu konuşmaya rağmen- ifadeyi ben sizin ve milletimizin takdirine bırakıyorum.
BAŞKAN – Efendim, teşekkür ederim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, hangi gün konuşacağız bunu başka? Yani Anayasa görüşmeleri var Bekir Bey, ne zaman görüşeceğiz ya? Yani Sayın Bakanın bu konuda…
ALİM IŞIK (Kütahya) – Çok ciddi iddialar var.
BAŞKAN – Arkadaşlar, tamam.
Sayın Kılıçdaroğlu…
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Et ithalatıyla ilgili gelişmeler var.
BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen…
OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, gemiler bekliyor.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) – …tutanaklara girmesi açısından söylüyorum. Gemilerde, limanlarda bekletilen buffalo etleriyle ilgili çok ciddi iddialar var. Sayın Bakanın grup başkan vekili…
ÜNAL KACIR (İstanbul) – 2 grup başkan vekili aranızda anlaşın.
BAŞKAN – Sayın Işık, teşekkür ediyorum.
Saygıdeğer arkadaşlarım, bakınız, bu konuda… (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
Arkadaşlar, bu konuyla ilgili olarak gelindi…
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Efendim, Sayın Bakan acaba…
BAŞKAN – …Sayın Şandır’ın ifadesi de oldu ama biz tabii ki sayın bakanların bu hususta gerekirse…
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Efendim, hem “Sayın Bakanın konuşmasını istemeyiz.” hem de burada bunu söylemek doğru bir yaklaşım değil.
BAŞKAN - …gündem dışı konuşma yapmaları lazım. Ama biz gündeme başlamıştık. Dolayısıyla böyle bir hak yoktu. O konuyu Sayın Bakan takdir eder; değişik zeminler vardır, bu konuda gereken bilgilendirmeyi yapar. Sayın Vural’ın ifadeleri tutanaklara geçti.
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu’nu bir dinleyelim müsaade ederseniz.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Bozdağ bir açıklama yaptı… (Gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Bozdağ, Sayın Işık… Arkadaşlar, Sayın Kılıçdaroğlu’nu dinliyoruz, lütfen tartışmayınız.
Sayın Bozdağ, Bekir Bey, buyurur musunuz.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Bozdağ bir açıklama yaptı ve Sayın Bakanın açıklama yapmaktan vazgeçtiğini ifade etti. Acaba Sayın Bakan bu açıklamadan hangi gerekçeyle vazgeçti, buradaki eleştiriler yüzünden mi yoksa bizim bilmediğimiz başka bir konu mu var?
BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, teşekkür ederim.
Hepiniz tabii ki deneyimli siyaset adamlarısınız. Bu hususta gereken bilgiler sizlerde de mevcuttur. İç Tüzük’ü de en az bizim kadar biliyorsunuz. Bu husustaki takdir Sayın Bakana aittir. Sayın Bakan hangi zeminde, nasıl konuşacaktır, onu kendisi takdir eder, belirtir.
Bu konuyu geçiyoruz.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Yani konuşmayacak mı Sayın Bakan?
BAŞKAN - Evet, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
Buyurun:
2.- (10/688) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 27/4/2010 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
27.04.2010
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu; 27.04.2010 Salı günü (Bugün) toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Kemal Kılıçdaroğlu
İstanbul
Grup Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan (Tasfiye halindeki bir finans kurumunun oluşturduğu mağduriyet hakkında); (10/688) esas numaralı Meclis Araştırma Önergesinin görüşmesinin, Genel Kurul'un, 27.04.2010 Salı günlü birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Evet, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi üzerinde ilk konuşmacı, lehte olmak üzere, Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart.
Sayın Kart, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tarafımızdan verilen araştırma önergesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, 30 Mayıs 2009 günü Bingöl’de, Gazal Polat ismindeki yurttaşımız, Başbakanın bulunduğu bir toplantıda, Başbakana yönelik olarak “İhlas Finansa 50 bin markımı kaptırdım.” diye feryadını dile getirdi. Ancak bu feryada Başbakanın ne cevap verdiğini bugüne kadar duymadık, öğrenemedik.
Aynı Başbakanın İhlas Finansı özel olarak himayesine aldığı, bu Grubun borçlarının tasfiyesinin TMSF tarafından yapılmasını engellediği, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerinin, 22’nci Yasama Döneminde Plan Bütçe Komisyonunda olağanüstü bir gayretle ve sabah saatlerinde bu konuda Komisyonda düzenleme yapılmasını sağladıkları yani önergeyle İhlas Grubu mağdurlarının bu mağduriyetlerinin TMSF yönetimine devredilmesini sağladıkları, burada yine devlete bir yük getirmeden TMSF’nin yönetiminde hâkim ortaklardan bunun tahsilinin sağlanması yolunda önerge verdikleri ve bu önergenin kabul edildiği fakat Başbakanın Genel Kurul aşamasındaki müdahaleleri ve özel gayreti sonucunda İhlal Finansın TMSF kapsamından çıkartıldığı bilinmektedir. Bütün bu tartışmalar 2 Temmuz 2005 tarihli Genel Kurulda, 13 Ekim 2005 tarihli Genel Kurulda ayrıntılı olarak yapıldı, tartışıldı, dile getirildi.
Sayın Başbakanın bu girişimiyle nasıl bir tablo çıktı ortaya? İhlas Finans, Hükûmetin himayesinde yeni yatırımlarla büyürken İhlas mağdurları ise perişan duruma düştü. Mağdurlar bunalımda olup aile bütünlükleri sarsılmıştır. İntihar olayları yaşanmaktadır. Öksüzlerin, yetimlerin tasarruflarına birileri el koymuş durumdadır. Kul hakkına el uzatılmış durumdadır.
Peki, Başbakan ve Başbakanın Adalet ve Kalkınma Partisindeki Grup Başkan Vekili olan Nurettin Canikli 2001 yılında acaba bu konuda ne diyorlardı? Bunları da öğrenmek istiyor musunuz değerli arkadaşlarım? Onları kısaca özetleyeyim.
SONER AKSOY (Kütahya) – Sayın Kart…
ATİLLA KART (Devamla) – Öğrenme isteğiniz yok öyle mi Sayın Aksoy?
Bu, işte, neyi gösteriyor? Sizin bu sorunlara olan duyarsızlığınızı gösteriyor. Ama biz bunları anlatacağız, halkımızın bir kez daha görmesi, öğrenmesi adına anlatacağız.
Başbakan ne diyordu biliyor musunuz? Başbakan şunu diyordu: “İhlas finansın mudilerinin parası ne olacak?”
SONER AKSOY (Kütahya) – Duyarsızlığımızı değil, bilgilerinizin yanlışlığını gösteriyor.
BAŞKAN – Sayın Aksoy, lütfen…
ATİLLA KART (Devamla) – “Yazık değil mi, günah değil mi? Bu işin öbür tarafı, ahireti yok mu?” diyordu. “O fakir fukaranın, garip gurebanın, yetimin parası nasıl verilmez?” diyordu. “Bir sürü insan beni arıyor, söyle Enver Bey’e.” diyordu. 2001 yılında kendisine gelen aracılara bu şekilde kükrediğini biliyoruz Sayın Başbakanın.
Peki, Başbakanın Türkiye Büyük Millet Meclisindeki vekili olan Nurettin Canikli ne diyordu? Canikli de, bakıyoruz, 22 Haziran 2001 tarihinde Yeni Şafak gazetesindeki makalesinde aynen şöyle diyor: “İhlas Finans, dinî motifleri kullanarak ve öne çıkararak ağırlıklı olarak muhafazakar insanların birikimleri üzerine faaliyette bulunan… 1 milyar doların üzerinde para topladığı tahmin edilmektedir. Bu paraları paravan şirketler aracılığıyla belirli şirketlere aktardığı ve bir kısmını yurtdışına kaçırdığı bilinmektedir.
Bize göre, İhlas Finans, herhangi bir ödeme yapmayacaktır. İhlas Finans'ın batış sürecinde Hazinenin mevduat sahiplerini uyarmaması, İhlas Finans'a para yatıranların zararlarını büyütmüştür. Bunun için devletin İhlaszedelerin zararlarının bir bölümünü karşılaması gerekir.” demişti değerli arkadaşlarım.
Değerli Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri, bir kısmınızın bu konuda bilgisi olmayabilir, onların bilgilerine sunmak için bunu ifade ediyorum.
Peki, bu sözleri verenler bugün nerede değerli milletvekilleri, ne yapıyor bunlar? Ne oldu da bu yürekli ve dürüst tavrı koyanlar, sekiz yıldan bu yana iktidarda olmalarına rağmen, verdikleri sözlerin arkasında durmuyorlar? Neden Gazal Polatların feryatlarına sessiz kalıyorlar, duymazdan geliyorlar.
2002 seçimlerinden evvel gelen aracılara kükreyen “Bu işin öbür tarafı, ahireti yok mu?” diyen Başbakana soruyoruz: Ahiretin sizin için hiç mi önemi yok? Siz, sadece bu duyguların ve değerlerin istismarını mı yaparsınız? Neden bunun gereğini yapmıyorsunuz?
SONER AKSOY (Kütahya) – Darbe Anayasası’na niye duyarsızsınız?
ATİLLA KART (Devamla) – Bakın, değerli arkadaşlarım, aslında ortaya çıkan tablo nedir? Ortaya çıkan tablo şudur: 2002 seçimlerinden evvel ve hâlen yolsuzlukla mücadele söylemini dilinden düşürmeyen Başbakan ve üst düzey AKP yöneticileri -AKP’nin tüzel kimliğini bir tarafa bırakıyorum- başka birçok grup gibi İhlas Grubunu da özel olarak himayelerine aldılar, bu konuda yeni ve özel gruplar yarattılar. Yani o hortumların ebadını büyüttüler, yeni hortumlar yarattılar.
MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Kart, İhlasın temsilcisi milletvekilleri…
ATİLLA KART (Devamla) – Çünkü, bakın, AKP üst yönetimini ve dış bağlantıları kastederek söylüyorum -tekrar ifade ediyorum: AKP’nin tüzel kimliğini elbette ayırıyorum- halkımız artık bu kadronun gerçek yüzünü gördü. Bu kadro kutsal değerlerimizi istismar eden, kamu yönetimini işlemez hâle getiren ve kamu kaynaklarını yandaş ilişkiler içinde talan eden bir kadrodur. “Fakir fukaranın, garip gurebanın hukukunu koruyoruz.” diyerek halkımızı kandıran bu kadro, aslında holding soygunlarının ve Deniz Feneri soygununun da mimarı olan bir kadrodur. Bu soygunların hesabının sorulmaması için de “yargı reformu” adı altında Anayasa değişikliği yapma girişiminde bulunan bir kadrodur. Fotoğrafın esası budur, özü budur.
Onun için, geldiğimiz aşamada bu araştırma önergesi vesilesiyle şu soruları bir kez daha yöneltiyoruz: Sayın Başbakan, Gazal Polat’a verecek bir cevabınız var mı? Gazal Polat ve yüz binlerce mağdurun vebali sizi tedirgin etmiyor mu? “AKP teşkilatlarında ah alanların yeri olamaz.” derken yüz binlerce insanımızın bu mağduriyetlerine ve feryatlarına neden duyarsız kalıyorsunuz? Sizin için ahiretin hiç mi önemi yok Sayın Başbakan? Siz sadece bu duyguların ve bu değerlerin istismarını mı yaparsınız?
Değerli arkadaşlarım, “Bu konularda Cumhuriyet Halk Partisinin hazırlamış olduğu araştırma komisyonu raporlarının ve yasa tekliflerinin gereğini neden yapmıyorsunuz?” diye iktidar grubuna bir kez daha soruyoruz.
2001 yılında İhlas Finans sahibi Enver Ören’e yönelik olarak biraz evvel sözünü ettiğim suçlamaları ve değerlendirmeleri yaparken, yedi yıldan bu yana Başbakan olduğunuz hâlde neden görevinizi yapmıyorsunuz? “Neden fakir fukara, garip gurebaya sahip çıkmak yerine yurttaşlarımızı mağdur edenleri himaye ediyorsunuz?” diye soruyoruz.
Sayın Başbakan özgürlük ve açılım söylemlerini dile getirirken, Ahmet Arif’e atfen şöyle bir cümle kullandı: “Hasretinden prangalar eskittim.” diyerek, yine o özgürlük ve açılım konusundaki istismarcı anlayışını, o konudaki ustalığını bir kez daha dile getirdi. Sayın Başbakana yine Ahmet Arif’in o dizeleriyle şu soruları bir kez daha soruyoruz, o dizelerin devamı olan dizelerle soruyoruz, diyoruz ki Sayın Başbakana: Aslında artık Gazal Polat ve Gazal Polatlar, bu istismarı yapanları, bu fotoğrafı ortaya koyanları tanıyor ve Gazal Polat diyor ki, binlerce Gazal Polat diyor ki: “Aslında bu kadronun, vatandaşın emeğiyle, vatandaşın emeğini sömüren, emeğiyle geçinen insanların işine, ekmeğine, aşına göz koyanları ben artık tanıyorum.” diyor Gazal Polat. Ahmet Arif’in dizeleriyle diyor ki: “Benim işime, ekmeğime, aşıma göz koyanları ben tanıyorum.” diyor, “Ben onlara ilk seçimde hak ettikleri cevabı vereceğim.” diyor. Bundan hiç kuşkunuz olmasın, hiç kuşkunuz olmasın.
Bu düşüncelerle, bu değerlendirmelerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Grup önerisinin aleyhinde Alim Işık, Kütahya Milletvekili.
Sayın Işık, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İç Tüzük kurallarımız gereği Cumhuriyet Halk Partisinin İhlas Finans Kurumu mağdurları hakkında vermiş olduğu araştırma önergesinin aleyhine söz aldım ancak takdir edersiniz ki milletimizin hakkının aranmasına yönelik olarak verilmiş böyle bir önergenin aleyhinde olmam mümkün değildir. Dolayısıyla, bu vesileyle öncelikle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Bu konuda son bir yılda bir milletvekili olarak hem İhlas Finans Kurumunun hem de izinsiz halka arz yoluyla milyonlarca vatandaşımızı sömüren sözde holdinglerin uygulamalarıyla ilgili olarak 13 adet yazılı soru önergesi, 1 adet gündem dışı konuşma ve 1 adet de, Sayın Grup Başkan Vekilimizle birlikte, basın toplantısı yapmış bir milletvekili olarak konuşuyorum. Sorun gerçekten çok büyük ve çok sayıda insanımızın mağdur edildiği çok önemli bir konudur.
Hepinizin malumu olduğu üzere 2001 yılında battığında ardında 1 milyar doların üzerinde alacağı olan 200 bin dolayında İhlaszede bırakan İhlas Finans Kurumu, aradan geçen bunca yıla rağmen alacaklı mudilerini hâlâ umut deryasında sürüklemeye devam etmektedir. Oysa anılan Kurumun Tasfiye Kurulu tarafından gerçekleştirilen 3 Ağustos 2001 tarihli Olağanüstü Genel Kurulunda alınan kararda, kurum borçlarının tamamının ödenerek, tasfiye sürecinin tamamlanacağı belirtilmiştir. Ancak bugün hâlâ tüm alacakların ödenmemiş olması, yine aynı Genel Kurulda tasfiye memurlarının “Tasfiye sürecinde basiretli bir tüccar gibi davranmak, ödemelerde sıra ve eşitlik ilkelerine uygun hareket etmek mecburiyetindedirler.” şeklindeki ağır işleyen sürecin sorumlusunun alacaklarını icra yoluyla tahsile giden mudileri göstermeleri, konunun bir başka yönünü sizlere açıkça sergilemektedir.
Değerli milletvekilleri, bankacılık faaliyet izni 10 Şubat 2001 tarihinde Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu tarafından durdurulan ve Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenen anonim şirketlerin tasfiyesi hakkındaki genel hükümlere göre, tasfiyesine karar verilen İhlas Finans Kurumunun Sanayi ve Ticaret Bakanlığının kontrolünde yürütülen tasfiyesinde bugüne kadar gelinen nokta maalesef hiç tatminkâr olmamıştır.
İhlas Finans Kurumunun kendi İnternet sitesinden süslü puntolarla borçlarını ödediğini belirttiği ve devlete Kurumun 1 kuruş borcunun olmadığını özellikle vurguladığı basın duyuruları da mağdur vatandaşlar nezdinde artık hiçbir itibar görmemektedir. Mağdurların kurmuş olduğu “İhlaszedeler Platformu” isimli İnternet sitesinde, Kurumun 300-500 dolar civarında alacağı olan mudilerin alacağını ödediği ancak yüklü miktarda alacağı olan mudilerin alacağının özellikle ödenmediği, böylece daha fazla alacaklının alacağının ödenmiş gibi gösterildiği yönünde birçok iddia yer almaktadır.
2009 yılında 4 bin dolarını alamayan Kütahyalı bir vatandaşımızın durumu, şikâyet ettiği Sanayi Bakanlığının, Vatan gazetesinin 16 Mart 2009 tarihli İnternet sayfasında da belirtildiği gibi, İhlaszedeye cevaben yazdığı yazıda “Kriz var, sıranız gelince alırsınız.” diye cevap veriyor ve Eylül 2008 ödemelerinin yapıldığı 74’üncü ödemeyle 2.069 dolara ve 1.507 avroya kadar olan borçların ödendiği belirtiliyor.
Değerli milletvekilleri, bu devletin bakanlığı, şikâyet eden vatandaşımıza “Kriz var, sıranız gelince alırsınız.” diye yazı yazabiliyor. Durum bu kadar vahim.
Aynı İnternet sitesinde mağdurlarla yüz yüze görüşen dönemin Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın Ali Coşkun’un ifadeleri de çok manidar. Sayın Coşkun diyor ki: “İhlas Finansta benim de param battı ve hâlâ alamadım. Adresime gelen ‘75 YTL ödemeniz çıktı, gidip Şekerbanktan alabilirsiniz.’ yazısını görünce sinirlenip kızdım ve bu mektubu yırtıp attım.”
Saygıdeğer milletvekilleri, İhlas Finans Kurumunda 27 Mayıs 2009’da İrfan Bağımsız Denetim ve Yeminli Mali Müşavirlik Anonim Şirketinin sorumlu ortak başdenetçisi Salim Akgül tarafından yapılan denetim sonucu düzenlenen raporunun 4’üncü maddesinde aynen şu ifadelere yer veriliyor: “Kurumun tasfiye sürecini sonuçlandırabilmesi, hâlihazırdaki kendi imkân ve kaynaklarıyla borçlarını ödeme ve yükümlülüklerini yerine getirebilmesi, söz konusu 151 firmanın protokole bağlanmış borçlarını ödemelerine bağlıdır. Kurum tasfiye sürecini zorlaştırabileceği gerekçesiyle tasfiye sürecine girmeden önceki dönemlerde kullandırdığı fonların geri ödemesi hususunda yaptığı en son protokole ait firma bazında detaylı listeyi dipnotlarda açıklamayı uygun görmemiştir.” denilmektedir.
Yine, aynı raporun 6’ncı maddesinde: “Rapor tarihi itibarıyla kurumun hukuk müşavirliğinden alınan dava raporuna göre kurum aleyhine açılan ve hâlen devam eden 23 adet davanın tutarı 1 milyon 530 bin TL, kurum tarafından açılan ve hâlen devam eden 1.190 adet davanın tutarı 12 milyon 813 bin TL’dir. Rapor tarihi itibarıyla söz konusu davaların devam etmekte olması sebebiyle ekteki finansal tablolar üzerindeki etkileri bilinmemektedir.” şeklinde ifadeler yer almaktadır. Yani İhlaszedelerin alacaklarının tahsili kurumun kendisinin açtığı davalar sonucunda yapacakları tahsilata bırakılmıştır. Ne acıdır ki, bu maalesef yakın sürede gerçekleşmesi mümkün görünmeyen bir olaydır.
Yaşanılan kriz nedeniyle, öte yandan Sanayi Bakanlığı müfettişlerinin daha önce hazırladığı bir raporda İhlas Finansın alacaklı olduğu firmalarla 2016 yılına kadar uzanan ödeme protokolleri yapmış olmasına dikkat çekilmiş ve bu durumun bir tutarsızlık göstergesi olduğu belirtilmiştir. Bağımsız denetim raporunu da teyit eden bu çelişkili ifadeler maalesef birçok vatandaşımızın mağduriyetine yol açmıştır.
Değerli milletvekilleri, konunun önemi ve durumun vahameti açısından hâlen Sayın Cumhurbaşkanımızın Danışmanı olan sabık TMSF Başkanı Sayın Ahmet Ertürk’ün, 2 Şubat 2010 tarihli “Teke Tek” programında Gazeteci Sayın Fatih Altaylı’ya yapmış olduğu itiraf niteliğindeki anekdotu da sizlere aynen aktarıyorum: “Şu anda Türkiye'de bankacılığın yaşadığı depremde mağdur olan, hakkını alamayan, bankalara mevduat yatıran anaparasını tahsil edemeyen kimse yok. Çaresizliğin getirildiği en büyük üzüntüyü yaşadığım İhlas Finansın durumudur.” İfade biraz düşük, ama aynen okuduğum için ne anlama geldiğini biliyorum. “İhlas Finans bir finans kuruluşu adı üstünde, ama o dönemin mevzuatı belki öyle gerektiriyordu, ona bir bankanın değil, herhangi bir şirketin tasfiyesi gibi muamele yaptım. Finansın o zamana gelmesinin sorumluları, aynı zamanda tasfiyeyle görevlendirildi. Gelen şikâyetlerden anlaşılıyor ki hâlâ alacağını alamayanlar var.” Bu bir itiraf ve maalesef acı bir itiraf.
Daha önce de İhlas Finans olayı için “Hortumlama tabirinin çok geçerli olduğu bir durumdur oradaki.” diyen ve AKP’nin en güvendiği bürokratlarından birisi olan Sayın Ertürk’ün dahi bu olayın üzerine gidememesinin esbabımucibesi nedir diye düşünmemek ve sormamak elde değildir.
“Kimsesizlerin kimsesiyiz.” diyerek iktidar olan AKP ve Sayın Lideri, İhlas Finansa “Hac param faize bulaşmasın, hastane param faize bulaşmasın, kefen param faize bulaşmasın, emin gördüğüm Müslüman bir kuruluşa yatırayım.” diye oralara emanet eden insanların, bugün, maalesef düştüğü durum hepimizin yakından bildiği çok acı bir durumdur.
İsterseniz bu soruya Türkiye gazetesi ve televizyonunun yıllarca Ankara temsilciliğini yapmış ve o dönemde siyasi diyalogları sayesinde İhlas Finansın faaliyet iznini alan Sayın Sabahattin Önkibar’ın sözleriyle cevap vereyim: “O günlerde, garibin gurebanın hakkı arşı boğar, diye bana telefon eden ve bunu benimle paylaşan Sayın Erdoğan, şimdi İhlası sadece korumuyor, aynı zamanda ona bağrını açıyor.” İşte, imtihan, samimiyet; işte vicdan! İşte, işte tablo; işte hakikat! Bütün bunları bire bir canlı olarak yaşadıktan sonra ben bunların samimiyetine söyler misiniz nasıl inanırım? Nasıl? Nasıl? Nasıl? TMSF Başkanı Ahmet Ertürk -ki, AKP’nin en güvendiği bürokrattır- “İhlas’ta hortum var.” diyor, Tayyip Bey umursamıyor. Peki, ama niye? Medyasını kullanmak, onu topyekûn satın almak için.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Işık, bir dakika süre veriyorum, konuşmanızı tamamlayınız.
ALİM IŞIK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
İşte, bu gerçeklerin açığa çıkarılması amacıyla verilmiş olan bu önergeye kişisel olarak lehinde oy vereceğimi belirtiyorum ve sizlerin de desteklemesini istiyorum.
Sözlerimin sonunda “İhlaszede.com” İnternet sitesinde, girdiğinizde karşınıza çıkan soruları aynen onların dilinden size aktararak konuşmamı bitirmek istiyorum.
“Tayyip Erdoğan’a soruyoruz:
1- Bakan Ali Coşkun “Bunlar resmen milleti soydular, durumu Başbakana defalarca anlattım.” dedi. Başbakan olarak neden gereğini yapmadınız, milleti soyanlardan hesap sormadınız?
2 - TMSF Başkanınız “İhlas’ta hortumlama var.” dedi “Çok konuşuyor, sussun.” diyeceğinize neden çağırıp belgeleri isteyip gereğini yapmadınız?
3- Neden yüz binlerce İhlas Finans mağduruna değil de bir avuç hortumcuya sahip çıktınız?”
Saygılarımı sunuyor, önergeye desteğinizi bekliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Işık.
Grup önerisinin lehinde Harun Öztürk, İzmir Milletvekili.
Sayın Öztürk, buyurun efendim.
HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin İhlas Holdingle ilgili olarak vermiş olduğu araştırma önergesinin lehinde söz aldım. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, yurt içinde ve yurt dışında çok sayıda vatandaşımızın tasarruflarını dinî duyguları istismar ederek toplayan ancak geri ödemeyen İhlas Finans Kurumuyla ilgili olarak, borçlu durumundaki Kuruma niçin farklı muamele yapıldığının tespiti, siyasi iktidar tarafından himaye edilip edilmediklerinin ortaya çıkarılması ve vatandaşlarımızın mağduriyetlerinin daha fazla sürüncemede kalmadan önlenmesi için bir Meclis araştırması açılmasının yerinde olacağı düşüncesindeyim. Elinde 2000 yılına ait hesap cüzdanı olan vatandaşların alacaklarının ödenmesi için, lütfen AKP olarak harekete geçiniz.
Değerli milletvekilleri, 22’nci Yasama Döneminde bu konuda Cumhuriyet Halk Partisinin talebi doğrultusunda bir Meclis araştırması komisyonu kurulmuş, bu komisyon yurt içi ve yurt dışında ciddi çalışmalar yapmış, bu çalışmalarını rapora bağlamıştır. Bu raporda “İslami holdingler” adıyla bilinen bu örgütlerin çalışmalarından mağdur olan yurttaşlarımızın mağduriyetlerinin giderilmesi için alınması gereken öneriler ve yapılması gereken yasal düzenlemeler somut olarak dile getirilmiş ise de Hükûmetin bu konularda hiçbir şey yapmaması düşündürücüdür.
Değerli milletvekilleri, Sayın Başkan, 21 Nisan 2010 günü Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu bir Meclis araştırması açılması önergesi üzerinde aldığım sözde, İç Tüzük’ün 87’nci maddesinde milletvekilleri için öngörülen değişiklik önergesi verme hakkının yanlış uygulandığını dile getirmiştim. 26 Nisan 2010 tarihli dünkü 95’inci Birleşimde bu konu yeniden gündeme gelmiş ve Başkanlık, yaptığı uygulamanın doğruluğunu savunurken çelişkiye düşmüştür. Hem bu çelişkiye işaret etmek hem de önergelerin işleme alınmasındaki usulsüzlüğün Anayasa görüşmelerini sakatladığına tekrar vurgu yapmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, Başkanlık Divanı, İç Tüzük’ün 87’nci maddesindeki siyasi parti grupları için saklı tutulan değişiklik önergeleri verme hakkını miras hukukundaki saklı pay gibi düşünüp yedi önerge hakkı içinde değerlendirmektedir. Diyelim, Türkiye Büyük Millet Meclisinde çok parçalı bir yapı oluştu ve sekiz adet siyasi parti grubu ortaya çıktı. O takdirde grupların dışında hiçbir milletvekiline değişiklik önergesi verme hakkı tanımasanız bile grupların saklı tutulan haklarını yine de veremeyeceksiniz. Bu nedenle Başkanlığın, değişiklik önergelerini işleme alırken ısrarla sürdürdüğü uygulama İç Tüzük’e aykırıdır.
Değerli milletvekilleri, İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre farklı milletvekilleri tarafından verilen önergelerin işleme alınması sırasında bu konu 95’inci Birleşimde yeniden gündeme gelmiştir. Başkanlık 72’nci maddeye göre gruplar ya da gruplar adına milletvekilleri tarafından birer önerge verileceği yorumunu yaparak aynı partiye mensup farklı milletvekilleri tarafından verilen önergelerden birisini işleme almamıştır. 72’nci maddede “önerge” ibaresinin tekil olarak kullanılması, yaptığınız uygulamanın doğru olduğu sonucunu doğurmaz. Bu maddede önerge sayısı konusunda bir açıklık yoksa, önerge sayısı konusunda genel düzenlemenin yer aldığı 87’nci maddeye bakarak kararınızı vermeniz gerekirdi. Bu nedenle, yaptığınız uygulamanın İç Tüzük’e uygun olmadığını düşünüyorum. Peki, ben sormak istiyorum: 72’nci maddeye dayanılarak verilen birden fazla önergeden, işleme aldığınız önergeyi neye göre belirlediniz, kura mı çektiniz?
Değerli milletvekilleri, benim asıl üzerinde durmak istediğim husus bu vesileyle yeniden gündeme gelen 87’nci madde uygulamasıdır. Sayın Başkan 19’uncu maddeyle ilgili on beş önerge olduğunu ve yedi önergenin kurayla belirlenerek işleme alındığını ifade etmiştir çünkü tutanakta yer alan tartışmalardan bu sonuç çıkmaktadır. Bu önergelerin, grupların verdiği önergeler değil gruplara mensup milletvekillerinin verdiği önergeler olduğu ifade edilmiştir. İtirazlar üzerine, “Lütfen… Bakın, önergeler, grupların verdiği önergeler değil, gruplara mensup milletvekillerinin verdiği önergeler.” demiştir Sayın Başkan. Sayın Bahçekapılı da “Milletvekillerinin önergesi.” diyerek desteklemiştir ve “Hayır efendim, önergeler burada duruyor.” diyerek milletvekillerinin önergesi olduğu konusunda ısrarını sürdürmüştür. Siz de, yani o gün oturumu yöneten Sayın Başkan “…on beş önergeden kurayla yedi tanesini tespit ediyorlar.” demiştir.
Değerli milletvekilleri, değişiklik önergelerim dolayısıyla bir iki kuranın çekilişine ben de nezaret ettim, arkadaşlarınıza sorabilirsiniz. Sizin uygulamanıza göre, gruplar için saklı tutulan dört önerge ayrıldıktan sonra kalan üç önerge hakkı kura ile belirlenmektedir. Benim nezaret ettiğim kurada da 8, 9 ve 2 numaralı önergeler torbadan çekilmiştir. Değerli milletvekilleri, bir kez İç Tüzük’ü yanlış uygulamaya başlarsak yanlış üzerinde tutarlılığı sürdürmemiz mümkün olamaz; tam da bu uygulamada olduğu gibi.
Değerli milletvekilleri, o gün Sayın Başkan, 72’nci maddeye göre verilen önergelerden sadece birini işleme alırken, iki önerge verilmesini İç Tüzük’le verilen bir hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirmiştir. Bakınız, Sayın Başkan, kendi cümleleriyle ne diyor: “Benim, oturumları yöneten Başkanınız olarak, 72’nci maddeyle ilgili uygulamam, bir tek önergeyi işleme almak, görüşmelere devam edelim mi etmeyelim mi diye Genel Kurulun görüşünü almak ve bu sorunu çözmek şeklindedir ama 72’nci maddeyle ilgili çokça önerge gelir, deminki gibi çokça gerekçeler burada okunursa ben bunu bir hakkın suistimali olarak değerlendiririm ve işleme alamam, hiçbir başkan da alamaz.” demiştir. Sayın Başkana buradan sormak istiyorum: Aşağıda belirteceğim önergelerle ilgili olarak İç Tüzük’ten doğan bir hakkın AKP’liler tarafından kötüye kullanılmasını makamınızın gerektirdiği tarafsızlığa uygun olarak niçin engellemediniz?
Değerli milletvekilleri, çerçeve 19’uncu maddeyle ilgili olarak Sayın Başkanın işleme aldığı engellemeye yönelik AKP milletvekilleri önergelerini dikkatlerinize sunmak istiyorum: Birinci önerge AKP Siirt Milletvekili Mehmet Yılmaz Helvacıoğlu’na, ikinci önerge AKP Konya Milletvekili Ali Öztürk’e, üçüncü önerge AKP Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’a, dördüncü önerge AKP Antalya Milletvekili Abdurrahman Arıcı’ya aittir. AKP’li milletvekillerine ait bu dört önergede de Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 148’inci maddesine 2’nci fıkradan sonra gelmek üzere eklenen ilk fıkrada geçen “Anayasa Mahkemesine başvurulabilir." ibaresinin “Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilir” olarak değiştirilmesi teklif edilmektedir.
Değerli milletvekilleri, görüyorsunuz işleme alınan 7 önergenin 4’ü tamamen aynıdır ve 4’ü de AKP milletvekillerine aittir. Sayın Başkan, her ne hikmetse Türkiye Büyük Millet Meclisini sözde tarafsız yönetiyor da bu önergelerin muhalefet milletvekillerinin önergelerinin işleme alınmasını önlemek üzere İç Tüzük’ten doğan bir hakkın kötüye kullanılması amacıyla verildiğini görmezden geliyor. 72’nci maddeye göre muhalefet tarafından birden fazla önerge verilirse hakkın kötüye kullanılması gerekçesiyle işleme almayacaksınız, sonra AKP’ye mensup milletvekillerinin vermiş oldukları satırı satırına aynı önergeleri bir hakkın…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Öztürk, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun efendim.
HARUN ÖZTÜRK (Devamla) – Tekrarlıyorum, 72’nci maddeye göre muhalefet tarafından birden fazla önerge verilirse hakkın kötüye kullanılması gerekçesiyle işleme almayacaksınız, sonra, AKP’ye mensup milletvekillerinin vermiş oldukları satırı satırına aynı önergeleri bir hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirmeyeceksiniz. Olmadı Sayın Başkan, bu tutumunuz, tarafsız olmanız gereken makama uygun düşmedi.
Değerli milletvekilleri, geriye kalan üç önergeye baktığımızda onların da CHP, MHP ve BDP milletvekillerine ait olduklarını göreceksiniz. Hani madde üzerinde grupların önergesi yoktu? AKP Grubunun önergesinin olması diğer grupların da önergesi olmadığı anlamına geliyor mu? Yoksa bu değişiklik önergeleri kurayla, tesadüfen mi gruplara çıktı?
Sayın Başkanın, Türkiye Büyük Millet Meclisini tarafsız yönetmeyeceği ortaya çıktığına göre, herhâlde, Sayın Başkan bu görevden affını ister diye düşünüyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Grup önerisi üzerinde, aleyhte olmak üzere Sayın Hasan Fehmi Kinay, Kütahya Milletvekili.
Buyurun efendim.
HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun tasfiye hâlindeki İhlas Finans hakkında vermiş olduğu araştırma önergesi aleyhine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bankacılık sektörünün ve finans sektörünün genel anlamda “karanlık dönem” olarak ifade edeceğimiz dönemi çok gerilerde kalmıştır. AK PARTİ iktidara geldiğinden bu yana, 2002’den bu yana tek bir finans kurumuna, şimdiki adıyla katılım bankasına veya bir başka bankaya el koymak durumunda kalınmamıştır. Bu, ülke ekonomisinin sağlam temeller üzerinde seyrettiğini, geliştiğini, güçlendiğini ortaya koyan bir önemli gerçektir.
Cumhuriyet Halk Partisinin bu yönde vermiş olduğu önergede ilk itirazımız, daha evvel Plan ve Bütçe Komisyonunda 22’nci Dönemde getirmiş oldukları teklifin mahiyetiyle ilgilidir. Tabii ki, ortada, gerek bankacılık sektöründen gerekse İhlas Finansın mudilerinden ciddi bir mağduriyet oluşmuştur. Bu mağduriyetin giderilmesine ilişkin en az Cumhuriyet Halk Partisi kadar AK PARTİ Grubu da aynı hassasiyetle konuyu takip etmektedir ve gerekli yasal zemin içerisinde de sonuçlandırmaya çalışmaktadır. Şimdi bunlara, ben, yapılan sürece, ayrıntılarına gireceğim.
Öncelikle şunu bilmemiz lazım: TMSF’ye neden devredilemedi? Bildiğiniz gibi, İhlas Finans Kurumuna 2001 yılı Şubat ayında el konmuştur, daha doğrusu faaliyet izni kaldırılmıştır, doğru tabiri budur. O tarihte yasal düzenlemeler açısından özel finans kurumları herhangi bir tasarruf sigortası işlemi yapamamaktaydı. Bu cihetle, dönemin BDDK Başkanı, kendisine yönelen yüz binlerce mağdura şu cevabı vermiştir, akıllarımızda, hafızalarımızda o gün verilen cevap belirginleşecektir, demiştir ki: “Buna yasal bir imkân yok, Tasarruf Sigortası Fonu’na herhangi bir maliyet ödemeden bu Fonun kapsamından, sigortasından yararlanma imkânı ne yazık ki yoktur.” Bu yasal zemin 57’nci Hükûmet döneminde oluşturulamamıştır değerli arkadaşlar çünkü şöyle bir örnekle belki de somutlaştırabiliriz: Şimdi bir trafik kazası düşünelim, herhangi bir sigorta yapılmamış, fakat diyoruz ki sigorta şirketine “Bu meydana gelen hasarla ilgili bir ödemede bulun.” Peki, daha evvel herhangi bir sigorta primi tahsil edildi mi? Hayır. O hâlde, bunu ancak ve ancak yapabilmeniz için hazine kaynağını kullanmak zorundasınız. Şimdi düşünelim: AK PARTİ İktidarının, özellikle de Sayın Başbakanımızın, Cumhuriyet Halk Partisi tarafından getirilen önergenin reddiyle ilgili tutumunun temel mantığı şudur değerli arkadaşlar: Siz, eğer bunu TMSF’ye ödetecekseniz, o hâlde, buraya herhangi bir bedel ödenmeden, herhangi bir sigorta primi ödenmeden bunu gerçekleştirecekseniz, doğrudan hazine tarafından finanse etmek zorundasınız. Sözü edilen hâkim ortaklardan tahsili cihetine gidilmesi konusu ayrı bir konudur. Eğer hazineye bu görevi verecekseniz, o zaman millete bunu ödetiyorsunuz anlamına gelir.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Adamın bir sürü parası var…
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Enver Ören’in dünya kadar malı var.
HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) - Şimdi, şunu açıkça ortaya koyalım değerli arkadaşlar: Hazine bu milletin parasının muhafaza edildiği, kaynaklarının muhafaza edildiği yerdir. Bu doğrultuda hazineye böyle bir herhangi bir bedel ödetmek, doğrudan millete bu bedeli ödetmektir. Bir grup kâr zarar ortaklığına tabi mudi tarafından, riski öngörülmesi gereken mudi tarafından yatırılan para tekrar milletin cebinden ödenmesi gibi gerçekten mantığı olmayan bir teklifle karşılaştığımız için bu cihetle -buna yasal zemin- en azından bunun mantığı kurulamamıştır.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakanımızın hassasiyet gösterdiği konu hazinenin kaynaklarının bu şekilde…
ATİLLA KART (Konya) – Hazinenin hiçbir yükümlülüğü üstlenmesi söz konusu değil.
HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) - …sigorta işlemi yapılmaksızın tasarruf sahiplerine, mudilere ödenmesine ilişkindir. Bu doğrultuda biz de grup olarak bu anlayışı taşıyoruz.
Değerli arkadaşlarım, konu hangi süreçte ilerlemektedir, bunlara ilişkin birtakım bilgileri huzurlarınızda paylaşmak istiyorum.
Öncelikle, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı yasal olarak bu işin bir tarafında değildir ancak çok sayıda insanı ilgilendirdiği için, çok sayıda vatandaşımızı ilgilendirdiği için elbette ki bu konuyu takip etme, müfettişleri aracılığıyla takip etme görevini üstlenmiştir. Bugüne kadar yedi müfettiş raporu düzenlenmiştir ve söz konusu raporlar hem tasfiye kuruluna hem de şikâyette bulunan vatandaşlara iletilmiştir.
Peki, ortaya çıkan raporlardaki en önemli durum nedir, ona bir isterseniz birlikte göz atalım.
Şimdi, 17 Nisan 2009, yaklaşık bir yıl önce, en son raporunda aktif ve borçlularla ilgili yapıyı ortaya koymuştur. Buna göre 1 trilyon 80 milyar TL olan aktif toplamına yaklaşık 1 trilyon 68 milyar borç ödenecektir. Yani aktifleriyle borçlarını ödeyebilecek bir finans kurumundan bahsediyoruz, bir tasfiye sürecinden bahsediyoruz. Bu cihetle, buradan, tabii ki, vatandaşlarımızı, özellikle de İhlas Finans mağdurlarını hezeyana getirecek, karamsarlığa itecek bir söylemi bence ortaya koymamak lazım.
Yani özetle, aktifleri borçlarını karşılayacaktır. Bu süreç, 2010 yılında tamamlanması düşünülen bir süreçti ancak yaşanan iktisadi krizin etkileriyle İhlas Finans tarafından kredilendirilmiş firmalar yapılandırma talebinde bulunmuşlardır. 2016 yılına kadar peyderpey bu ödemeler gerçekleştirilecektir.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – İhlas Finans, TOKİ’den ihale alıyor, Büyükşehirden ihale alıyor.
HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) – Şunu bir kere, şu bilgiyi de ben size özellikle aktarmak istiyorum: Ödeme sırası tasfiye sürecinde şöyle gelişiyor değerli arkadaşlarım.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – İhlas Finans, TOKİ’den ihale almış ihale! Büyükşehirden ihale almış.
HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) – Önce, kamu alacakları ödeniyor. Yaklaşık 22 milyon dolar, vergi ve sigorta olmak üzere, kamu borcu ödenmiştir.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sen, İhlas Finansın avukatı mısın?
HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) – Bunun dışında, çalışanlara 10 milyon dolar doğrudan İş Kanunu’ndan, iş akitlerinin feshinden dolayı ödeme gerçekleştirilmiştir.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Yoksa ortağı mısın?
HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) – Ayrıca, faaliyet izni kaldırıldığında, 222 bin hesap sahibinin 155 binine ödeme gerçekleştirilmiştir.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – İhlas Finans, TOKİ’den neden iş alıyor?
HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) – Şu anda 66 bin civarında bir mudi sayısı kalmıştır. Yapılan ödeme 299 milyon dolardır ve 85 milyon avrodur.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Ya ortağısın…
HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) – Bu doğrultuda bizim elde ettiğimiz bilgileri paylaşıyorum. Keşke imkânlar tasfiye sürecinde elvermiş olsaydı.
Tasfiye Kurulu, kamu görevlilerinin de içinde yer aldığı bir Kuruldur.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Devlet ihale veriyor İhlas Finansa.
HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) – Bu tasfiye sürecinde keşke daha olumlu, daha hızlı bir netice alınmış olsaydı ancak biraz evvel ifade ettiğim gibi, aktifleriyle borcunu ödeyebilecek bir finans kurumundan bahsediyoruz.
ATİLLA KART (Konya) – İhlas Finans himaye ediliyor.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Himaye ediyorsunuz, himaye.
ATİLLA KART (Konya) - Himaye etmeye, hortumlama yapmaya devam ediyorsunuz.
HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) – Ortada bir hortumlamadan bahsedebilmek için, karşılığı olmayan, borcunu ödeyebilecek aktifleri olmayan bir bilançodan söz etmemiz gerekir. Burada, çok şükür ki bundan söz etmiyoruz.
ATİLLA KART (Konya) - Hortumu sürdürmesine izin veriyorsunuz.
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Niçin ödeme yap demiyorsun?
HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, tabii ki burada mağdurlardan… Elbette ki, bunu kabul ediyoruz, bir mağdur kesim oluşmuştur fakat bunun nedenini sorguladığımızda AK PARTİ dönemiyle bir ilgisi olmadığını bir kere, her şeyden önce vicdanen tespit etmeniz lazım. 2001 yılında…
ATİLLA KART (Konya) – Sekiz yıldır himaye ediyorsunuz.
HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) - Efendim, şimdi biraz evvel bunların ayrıntılarını söyledim.
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Geçenlerde Amerika’da açılışına katıldınız.
HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) - Getirmiş olduğunuz önergenin bir mantığı yok.
RECEP TANER (Aydın) – Sekiz yıldır kim iktidarda?
HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) - Yasal zemine taşıyacak, hakkaniyete götürecek bir zemin oluşturamamışsınız. Getirin daha iyi önergeler, bu doğrultuda hazırlanmış bir önergeniz varsa onu da müzakere edelim.
Tabii ki, buraya para yatıran vatandaşlarımız faizden kaçınan vatandaşlarımızdır. Bugün de vardır bunlar. Özel finans kurumları, o dönemdeki özel finans kurumları -Bankacılık Kanunu’nda yapmış olduğumuz değişiklikle, düzenlemeyle- katılım bankaları hâline getirilmiştir ve şu anda fevkalade bir gelişme içerisindeler. Demek ki, bu sorunlar eğer yirmi bir bankada yaşanmışsa, bir özel finans kurumunun faaliyetleri, izni durdurulmuşsa, o dönemde yaşanan denetimsizliğe, düzenleme eksikliğine ve bunlardan çok daha önemlisi istikrarsızlığa bağlayarak bunu değerlendirebiliriz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sekiz yıldır neredeydiniz?
RECEP TANER (Aydın) – İktidar değil, sanki şikâyet makamı.
BAŞKAN – Sayın Kinay, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.
HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
2001 yılından önce bankacılık ve finans sektöründe, mali sektörde nasıl karanlık bir tablonun oluştuğunu…
AKİF AKKUŞ (Mersin)- Siz kararttınız siz, aydınlatmadınız.
HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) - …denetim ve düzenleme yetersizliklerinin ülke ekonomik istikrarsızlığıyla birleşince ne kadar büyük bir mağduriyete neden olduğunu çok iyi biliyoruz. Tekrar yaşanmaması için AK PARTİ Grubu olarak gerekli hassasiyeti bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da sürdürmeye devam edeceğiz.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, Sayın Akif Hamzaçebi’nin yazılı bir müracaatı var burada. 2005 yılında kendisinin vermiş olduğu bir önergeyle Bankacılık Yasası’nda bir değişiklik olduğu Sayın Hasan Fehmi Kinay tarafından ifade edildiği söylendi. Bu hususta bir yanlış anlaşılmaya sebebiyet vermemek için benim söylediğim, verdiğim önerge daha sonra Genel Kurulda değiştiriliyor… Bir açıklama talebi vardır. Kendisine iki dakikalık süre vereceğim.
Sayın Hamzaçebi, buyurun efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ondan sonra ben de söz istiyorum Sayın Başkan.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
8.- Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Kütahya Milletvekili Hasan Fehmi Kinay’ın, konuşmasındaki, 2005 yılında kendisinin vermiş olduğu bir önergeyle Bankacılık Yasası’nda bir değişiklik olduğu yönündeki ifadelerine ilişkin açıklaması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkana da bana söz hakkı vermiş olduğu için ayrıca teşekkür ediyorum.
Biraz önce burada konuşan Kütahya Milletvekili Sayın Hasan Fehmi Kinay, İhlas Finansla ilgili olarak geçmişte yapılan bir düzenlemeye ilişkin açıklamasında, benim dinlediğim ve tanık olduğum kadarıyla, o günleri belki iyi takip etmemiş olmaktan kaynaklanmış olacak, doğru bilgileri vermedi. Ben o doğru bilgileri vermek için huzurunuzdayım.
2005 yılında Bankacılık Yasası’nı Türkiye Büyük Millet Meclisi kabul etti, yürürlüğe girdi, hâlen yürürlükte olan bir Yasa. Bu Yasa’nın Plan ve Bütçe Komisyonu görüşmeleri sırasında ben arkadaşlarımla birlikte bir önerge verdim. Önerge, İhlas Finansın tasfiyesine ilişkin olarak Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunu yetkili kılıyordu. Düzenleme bu, “Hazine kaynaklarıyla bunu tasfiye edelim, hazineye buradan bir yük yaratalım.” anlamında bir düzenleme değildi kesinlikle. Sayın Kinay bunu böyle açıkladı, böyle bir önerge değil. Nasıl, batık bankalarla ilgili olarak, banka patronlarına, banka sahiplerine TMSF -daha sonra BDDK’dan ayrılıp TMSF oldu o kurum biliyorsunuz- bütün gücüyle gidip, o kişilerin, batık banka sahiplerinin mal varlığına el koyup, bunları tasfiye edip parasını hazineye yatırıyor veya mevduat sahiplerine aktarıyorsa, aynı düzenlemeyi İhlas Finansın sahipleri için de istemiştik. Kabul edilen buydu ancak Genel Kurulda Sayın Başbakanın talimatıyla, bildiğimiz kadarıyla, bu düzenleme madde kapsamından çıkarılarak 800 milyon dolara yakın alacağı olan 100 bin vatandaşımız mağdur edilmiştir. Gerçek budur.
Hepinize saygılar sunuyorum tekrar. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Kinay konuşurken “Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na bedel ödenmediği için işlem yapılamadı.” diye bir ifade kullandı.
HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Evet.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Söylediği doğrudur ama bedel ödenmeden de ticari mevduata Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’ndan bedel ödetilmiştir İmar Bankası olayında. O Yasa da AKP’lilerin oylarıyla çıkmıştır. Onu da bilgilerinize sunuyorum.
BAŞKAN – Tutanaklara geçti, teşekkür ediyorum.
Bazı arkadaşlarımızın kısa söz talepleri vardır, onları yerine getireceğim.
Sayın Doğru…
9.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, CHP grup önerisine ilişkin açıklaması
REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
İhlas, YİMPAŞ, KOMBASSAN gibi holdingler insanlardan büyük paralar toplamışlardır. Bu toplanan paraların büyük kısmı orta gelirli ailelere aittir. Bu insanlar güven neticesinde büyük mal varlıklarını bu yerlere vermişlerdir. Özellikle emekli olan insanlar emekli olmuş emekli parasını getirmiş veyahut da evini satmış, o satmış olduğu parayı oraya getirmiş yatırmıştır. Bunun neticesinde de paralar geri alınmayınca intihara kadar giden büyük sosyal problemler meydana gelmiştir. İntihar eden insanları da görmüş bulunuyoruz. Mağdur olan bu insanlara bilvesile destek olunmalıdır, mağduriyetin giderilmesi gerekmektedir. Batan bankalardan paralar geri alınmış ve devlet bunların bir kısmını da mağdur olanlara karşılamıştır,. Dolayısıyla bununla ilgili de bir çözüm bulunması gerekmektedir. Binlerce aile bunu beklemektedir.
Teşekkür ederim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Doğru.
Sayın Ağyüz..
10.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, CHP grup önerisine ilişkin açıklaması
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkanım, İhlas Finans veya İhlas Holding, demin Sayın Grup Başkan Vekilimizin ve Hamzaçebi’nin söylediği gibi, BDDK ve TMSF denetimine kasıtlı olarak, bilinçli olarak alınmamıştır. Şu anda alınmadığı için de İhlas her türlü ticari faaliyetini yapmaktadır. TOKİ’den en büyük ihaleler alan kurumun başındadır, İstanbul Büyükşehirden ihale alan kurumun başındadır. Böyle göz göre göre yüz binlerce kişi mağdur olacak, bu mağdur eden insan da hâlen Hükûmet tarafından, iktidar tarafından korunacak ve iktidarı temsil eden partinin sözcüsü de çıkıp burada İhlas Finansı savunacak. Bu insafla bağdaşmaz.
Bakın, bu soygun 1997’de başladı, sonra Deniz Feneriyle devam etti. Elimdeki belge, on dört…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ağyüz.
Sayın Varlı…
11.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın, CHP grup önerisine ilişkin açıklaması
MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başbakan sık sık mağdurların hak, hukukundan bahsedip, hatta kendi mağdurluklarından da dem vurarak, ajitasyon yaparak insanların acıma duygularını kabartıyor. Acaba İhlas Finansa para kaptıranlar mağdur olmamış mıdır? Üstüne üstlük onlarla alay eder gibi İhlas Finans Grubunun önemli bir yöneticisini de milletvekili olarak TBMM’ye taşımıştır. Bunu esefle karşıladığımı belirtir, hepinize saygılar sunarım.
BAŞKAN – Sayın Genç…
12.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, CHP grup önerisine ilişkin açıklaması
KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tabii AKP zamanında yapılan o kadar suistimaller var ki hatırlamak çok zor. Geçenlerde bana bu İhlas Holdingin devre mülkle ilgili bir grubu gelmişti ve burada bir fiilî durum yaratmışlar, orada vatandaşları mağdur ediyorlarmış. Cemil Çiçek Bey gitmiş bunlara zamanında İhlas Holdingin oradaki yöneticilerine bir ödül vermiş. O ödül masanın başında duruyormuş. “Tabii hâkimler ve savcılar oraya haciz uygulamaya gittiklerinde o ödülü görünce maalesef çekip gidiyorlar” diyor. yani ben bunu geçmişte dile getirmiştim buraya. Ben aslında biraz önce konuşan Sayın Kinay’ın bu kadar vatandaşın dinî duygularını istismar ederek vatandaşların parasını alıp üzerine yatan ve Hükûmet tarafından bu kadar desteklenen bu kişinin “Efendim, biz hazineden bunlara para vermemek için almadık.” demesini kınıyorum. Gerçekten şu Meclise en azından halkın huzurunda doğru bilgi verilmesi gerektiğine inanıyorum. Tayyip Bey tarafında…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
V.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- (10/688) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 27/4/2010 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Grup önerisi kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, İç Tüzük’ün…
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkan… İki dakika… Sataşmadan dolayı…
BAŞKAN – Ondan önce… Sayın İçli, evet konuyu ben de inceledim, siz de ısrarla ifade ediyorsunuz “Oradaki bakanın ifadesi.” diye. Bu konuyla ilgili olarak yeni bir açıklama istiyorsunuz. İki dakika süre vereceğim sadece, açıklayın, buyurun efendim. Nedir yani sizin kastınız? İlgili arkadaş ne söyledi? Milletvekillerimiz anlasınlar.
Buyurun efendim.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Eskişehir Milletvekili H. Tayfun İçli’nin, Bursa Milletvekili Ali Koyuncu’nun, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Şimdi, Sayın Ali Koyuncu konuşmasında, gerçekleri söylemediğimi ifade etti, kendisinin çamurdan, tarladan geldiğini, hukukçu olmadığını ve… Bakan olarak da bir bakan arkadaşımıza da “Yalan söylüyor, gerçeği söylemiyor.” dedi.
Bakın, ben demiştim ki: “10 çiftçiden 9’u icralık, 1’i hapis.” Konuşmasında, bunun yalan olduğunu, gerçek olmadığını ifade etti.
Bakın, değerli milletvekilleri, bunu ben söylemiyorum. Türkiye Ziraatçılar Derneği Genel Başkanı Sayın İbrahim Yetkin’in 17 Nisan 2010 tarihinde yaptığı bir açıklamada… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
İzin verin…
…kendisi bahsetmiş ve demiş ki: “Burada çiftçinin artık borcu tarla satarak, traktör satarak borçlarını ödediği gerçeğini gözden kaçırmamak gerekiyor. Yaptığımız bir araştırmaya göre, örneğin ülkemizin buğday depolarından biri olan Polatlı’da çiftçi kayıt sistemindeki 10.500 çiftçinin yüzde 99’unun borç sorunu olduğu saptanmıştır. Şanlıurfa’da tarım kredi kooperatiflerine üye olan 100 bin çiftçiden yüzde 90’ı ağır borç yükü altına girmiştir.” ve Eskişehir’den bahsediyor “Yüzde 60’ı borç yükü altındadır.” diyor. Bunu ben söylemiyorum.
Bakın, yine -bunu daha önce de ifade etmiştim- bir gazetemizde yapılan araştırma: “10 çiftçiden 9’u borçlu, 3’ü icra takibinde, 1’i hapiste.” diyor ve devam ediyor.
ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Bir milletvekili olarak siz gezin, çiftçilere bir sorun.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Efendim bakın, dinleyin, yani alınganlık göstermeyin.
Bakın, benim yalan söylediğimi, gerçeği söylemediğimi ifade etti.
ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Biz her zaman çiftçilerin içerisindeyiz.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Ben öyle laf olarak, kendi milletvekili arkadaşlarımızı bir tribün gibi gaza getirmek değil, ben buradan belgelerle konuşuyorum. Bakın, ben belgelerle… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Çiftçilerimize bir sorun.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Kardeşim, ben bunu… (AK PARTİ sıralarından “Ne belgesi?” sesleri)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Kardeşim, ben bunu…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın İçli, teşekkür ediyorum efendim.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Gerçekler bu! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen arkadaşlar…
İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
C) Önergeler
1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, (2/460) esas numaralı Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/205)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/460 Esas sayılı, “2022 Sayılı 65 Yaşını Doldurmuş, Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun Teklifime” dair vermiş olduğum Kanunun 45 gün içerisinde görüşülmediği için TBMM İç tüzüğünün 37. maddesi gereğince doğrudan TBMM Genel Kurulu gündemine alınmasını,
Arz ederim. 14.10.2009
Dr. Reşat Doğru
Tokat
BAŞKAN – Sayın Doğru, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2022 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz Ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun’da Değişiklik Yapılmasıyla İlgili Kanun Teklifimiz hakkında, İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre gündeme alınmasıyla ilgili söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Yaşamlarının büyük kısmını topluma ve ülkeye hizmetle geçirmiş insanların yaşlandıkları ve bakıma muhtaç oldukları dönemde ömürlerinin sonuna kadar insan onuruna yakışır bir şekilde bakım talep etme hakları vardır. Bizleri bugünlere ve geleceğe hazırlayan yaşlılarımız için hayatı kolaylaştırmak ve kimseye muhtaç olmadan yaşamalarını sağlamak hem bizlerin hem de devletimizin öncelikli görevleri arasındadır. Unutmamalıyız ki bir gün biz de yaşlanacağız.
Büyük Atatürk ne demiştir: “Bir milletin yaşlı vatandaşlarına karşı tutumu, o milletin yaşama kudretinin en önemli kıstasıdır. Geçmişte çok güçlüyken tüm gücüyle çalışmış olanlara karşı minnet hissi duymayan bir milletin geleceğe güvenle bakmaya hakkı yoktur.”
Bugün altmış beş yaş üstü muhtaç maaşı üç aylık 292 liradır. Biz bunu asgari ücret düzeyine getirmek istiyoruz, bu da 576 lira yapıyor. On sekiz yaş ve on sekiz yaş üstü özürlü ve bakıma muhtaç insanlarımızın ise 875 lira olan üç aylık maaşlarının 1.200 lira olmasını istiyoruz. AKP Hükûmetinde bugün gelinen noktada ülkemizdeki ekonomik kriz toplumun tüm kesimlerini etkilediği gibi bu ülkeye bir şekilde hizmet etmiş, emek vermiş yaşlı insanlarımızı daha da fazla etkilemiştir.
Sayın milletvekilleri, bugün ekmeğin fiyatı 600 kuruş, simit 500 kuruş olmuştur, tüp gaz 60 lira civarındadır. Bu verilen paralarla fakir, kimsesiz insanımız ekmek alamaz, çay içemez, simit yiyemez durumdadır. Üç ayda altmış beş yaş üstü 292 Türk lirası maaş alan vatandaşımız bu parayla ne içecektir? Bu insanlarımızı fazla üzmeyelim. Kendilerine bakacak kimsesi olmayan bu insanların hayatlarını idame ettirmeleri için gerekli olan maddi güçleri ne yazık ki çok düşüktür. Bunlar ihtiyaçları olmasa zaten bu parayı almazlar. Hayatın gittikçe pahalılaşan durumu karşısında yaşlılarımızın aldıkları ücret kendilerine yetmemektedir çünkü aldıkları devlet yardımı elektrik, su ve ısınma giderlerini ancak karşılamaktadır.
Aynı şekilde ne sebeple olursa olsun özürlü olarak hayatını devam ettirmekte olan vatandaşlarımız için de bu iyileştirmelerin yapılması gerekmektedir. On sekiz yaşını doldurmuş yüzde 70 özürlü olan gencimize verdiğimiz aylık 290 Türk lirası ile her türlü ihtiyaçlarını gidermesi beklenmektedir. Gerek altmış beş yaş üstü gerekse özürlü vatandaşlarımızın gelirlerini yükselttiğimiz takdirde diğer kuruluşlardan yani özel bakım evleri, özel hastanelerden alacakları hizmet çeşitliliği de artmış olacaktır çünkü devlet kurumlarımız bu konuda sayısal olarak yetersizdir. Dünyanın en zor işlerinden biri özürlü bakımını üstlenmektir. Gerek doğuştan gerekse sonradan oluşan bu durumdaki sosyal hayatı rehabilite edilmesi gereken vatandaşlarımızın bakımını sağlayan yakınlarının maddi ve manevi sıkıntılarının hafifletilmesi de çok önemlidir. Özürlü yakınları, hastalarının her türlü olumsuz şartlarda bakımlarını yerine getirmek zorundadır. Bu durumdaki özürlü yakınlarına yapılacak olan bu destek onların sıkıntılarını bir nebze olsun hafifletecektir.
Sayın milletvekilleri, AKP Hükûmeti 2002 seçimlerinde yoksullukla, yolsuzlukla, yasaklarla mücadele edeceğini söylemişti. Ülkemizde bu iktidar zamanında maalesef yolsuzluklar artmıştır. Şaibeler ve haksız kazançlar kamuoyunu çok rahatsız etmektedir. Kamuoyu, araştırma komisyonları kurulmasını, hesap sorulmasını beklemektedir ancak izin vermiyorsunuz. Yasaklar dediğimiz başörtüsü ve katsayı sorunu çözülmemiştir. Yoksulluk almış başını gitmektedir. İnsanlarımızın her gün perişanlığı artmaktadır.
Bugünlerde çeşitli kamuoyu yoklamaları yapılıyor. Halkın esas gündemi Anayasa değişikliği değildir. Gündem yokluk, açlık, fakirlik ve karın doyurmadır. Bunlar göz önüne neden alınmıyor? AKP İktidarı insanları fakirleştirmiş, günlük ihtiyaçları bile karşılayamaz hâle getirmiştir. İnsanca bir yaşam, üç ayda bir alacağı 292 Türk lirasıyla mı olacaktır? Bu sizce yeterli midir? Çalışmayan, üretmeyen, bakıma muhtaç olan bu insanlara, sosyal devlet olduğumuza göre daha farklı yaklaşım içinde olmamız gerekmez mi? Bakınız, o yaşlı insanlar almış oldukları o paralarla geçinme mücadelesini veriyorlar. Geçinme mücadelesinde de ne kadar başarılı…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Konuşmanızı tamamlar mısınız Sayın Doğru.
Buyurun.
REŞAT DOĞRU (Devamla) – Bu insanlara bir nebze de olsa, en azından asgari ücretin üçte 2’si kadar veyahut da yarısı kadar bir miktar para verilebilse herhâlde durumları daha farklı olabilir.
Bu noktada, bizim kanun teklifimiz bu amaçla hazırlanmıştır. İç Tüzük’ün 37’nci maddesi gereği de bu teklifimizi sizlere sunuyoruz. İnanıyorum ki yüce Meclisimiz bu konuyu gündeme alacaktır diyor, heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Hasan Çalış, Karaman Milletvekili.
Sayın Çalış, buyurun efendim.
HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; Tokat Milletvekilimiz Sayın Reşat Doğru’nun (2/460) esas numaralı Kanun Teklifi üzerine söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinize saygı ve selamlarımı arz ediyorum.
Değerli arkadaşlar, maalesef, iktidar partisinin muhalefet tarafından, muhalefet milletvekillerince verilen kanun tekliflerini komisyonlara almama, görüşmeme ve Genel Kurul gündemine almama gibi bir kötü geleneği oluştu. Nitekim, şu üzerinde konuştuğumuz teklif de böyle bir teklif.
Arkadaşlar, bu teklifle Sayın Doğru ve arkadaşları ne istiyor? Çok bir şey mi istiyor? Gerçekten bütçe dengelerini altüst edecek bir teklif mi? Kıymetli arkadaşlar, gerçekten sıkıntı olmayacak bir teklif. Türkiye’deki aşağı yukarı 860 bin kişiye bugün devletimiz ayda 97 lira maaş veriyor. Yüzde 2,5; 2,5, yüzde 5 de artış öneriyor.
Kıymetli arkadaşlar, ben milletin kürsüsünden sizlere soruyorum: Muhtaç, güçsüz, bakıma muhtaç, kimsesiz insanlara ayda verilen 97 lirayla hangi ihtiyaç görülür? 3 kişi ile Ankara’da bir restorana gittiğinizi düşünün, kaç lira hesap ödersiniz değerli arkadaşlar? Asgari ücret kaç liradır? Açlık sınırı nedir? Yoksulluk sınırı nedir? Bu sınırlarda yaşayan nüfustaki değişimler nedir? Sizlerden ricamız bu sorulara cevap verirken elinizi vicdanınıza koyun ve vicdanınızın sesini de biraz sonra teklifimize vereceğiniz desteğe yansıtın değerli arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar, birazcık da sizden istirhamım şu: 97 lirayla bir ay geçinmeye çalışan gariplerin, muhtaçların, yaşlıların yerine kendinizi koyun diyorum ve oylarınızı ona göre kullanın değerli arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar, gerçekten, yaşlı, muhtaç ve kimsesizlerimize hayata tutunacak bir maaş ödemeden sosyal devlet olunamaz. Bu insanlarımıza ödenen ücret asgari ücret seviyesine çıkarılmalıdır.
Bir diğer husus değerli arkadaşlarım, yaşlı bakımevlerimiz, huzurevlerimiz ülkenin ihtiyacını karşılayacak oranda, sayıda ve kalitede olmalıdır. Arzu eden yaşlılarımız, milletimizin, devletimizin asaletine uygun bir şekilde buralarda mutluluk içerisinde hayatını devam ettirebilmelidir.
Ayrıca, hastanelerimizde -artık yaşlı nüfusumuz artıyor, ortalama ömür yetmişin üzerine çıktı arkadaşlar- geriatri klinikleri kurulmalıdır, geriatri hastaneleri kurulmalıdır, yaşlı hastaların bakımıyla ilgili uzmanlık alanları geliştirilmeli, teşvik edilmelidir.
Kıymetli arkadaşlar, Anayasa’mızda yerini bulan, Anayasa’mızın 1’inci maddesinde tarif edilen sosyal devlet olmak çok önemlidir ama sosyal devlet Anayasa’nın sayfalarından çıkarak hayata geçmelidir. Devlet vatandaşına sahip olmalıdır. Fakat arkadaşlar, kapılarına bırakacağımız yardımlarla, bırakacağımız paketlerle sosyal devlet olunmaz; eş dost, partili kapısı çalınarak alınan yardımlarla sosyal devlet olunmaz. Milletine minnet duymak yerine yoksullarımız birilerine minnet duymak zorunda kalıyorsa bu devlet sosyal devlet olmaz kıymetli arkadaşlarım.
Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak gerçekten üreten, istihdam sağlayan, işsize iş, aşsıza aş sağlayacak bir ekonomi için sizlere desteğe hazırız. Başı dik, karnı tok bir ülke için yine her türlü desteğe hazırız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Çalış, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
HASAN ÇALIŞ (Devamla) – Yoksulluğu ve yolsuzluğu bitirecek tedbirler için hazırız. Ülkemizin yararına hayırlı işlerinizde 2007’den önce hazırdık, hâlâ hazırız, bekliyoruz kıymetli arkadaşlar.
Kıymetli arkadaşlarım, gerçekten şu an bu kürsüden hep ihracat rekorlarından bahsedersiniz ama maalesef işsizlikte de rekorlar peşindeyiz, maalesef bütçe açığında da rekorumuz var, maalesef iç ve dış borçta da rekorlar var, maalesef yoksulluk ve açlık sınırındaki insanların artışında da rekorlar var. İşte bunlar için, itiş kakış yerine hep beraberce çözüm bulmamız lazım, bu sıkıntıları çözmemiz lazım değerli arkadaşlar.
Bu teklifimize desteğinizi bekliyoruz. Muhtaçlara, yaşlılara karşı bu yüce Meclisin samimiyetini görmek istiyoruz değerli arkadaşlar.
Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN – Duydum Sayın Genç.
Teşekkür ediyorum Sayın Çalış.
Evet, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarımız, Sayın Doğru’nun önergesini oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Arkadaşlar arasında ihtilaf var. Elektronik cihazla oylamayı yapacağım.
İki dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.44
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 18.01
BAŞKAN: Mehmet Ali ŞAHİN
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 96’ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Alınan karar gereğince sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1'inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2'nci sırada yer alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3'üncü sırada yer alan, Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4’üncü sırada yer alan, Kooperatifler Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın; Kooperatifler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm komisyonları raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
4.- Kooperatifler Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Kooperatifler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporları (1/811, 2/633) (S. Sayısı: 496)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
5’inci sırada yer alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264 Milletvekilinin; 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun birinci görüşmesine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
5.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/656) (S. Sayısı: 497) (x)
BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Dünkü birleşimde teklifin 22’nci maddesinin oylaması tamamlanmıştı.
Şimdi, 23’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 23- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 159 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“MADDE 159- Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kurulur ve görev yapar.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yirmiiki asıl ve oniki yedek üyeden oluşur; üç daire halinde çalışır.
Kurulun Başkanı Adalet Bakanıdır. Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kurulun tabiî üyesidir. Kurulun, dört asıl üyesi, nitelikleri kanunda belirtilen; yükseköğretim kurumlarının hukuk, iktisat ve siyasal bilimler dallarında görev yapan öğretim üyeleri, üst kademe yöneticileri ile avukatlar arasından Cumhurbaşkanınca, üç asıl ve üç yedek üyesi Yargıtay üyeleri arasından Yargıtay Genel Kurulunca, iki asıl ve iki yedek üyesi Danıştay üyeleri arasından Danıştay Genel Kurulunca, bir asıl ve bir yedek üyesi Türkiye Adalet Akademisi Genel Kurulunca kendi üyeleri arasından, yedi asıl ve dört yedek üyesi birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş adlî yargı hâkim ve savcıları arasından adlî yargı hâkim ve savcılarınca, üç asıl ve iki yedek üyesi birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş idarî yargı hâkim ve savcıları arasından idarî yargı hâkim ve savcılarınca, dört yıl için seçilir. Süresi biten üyeler yeniden seçilebilir.
Kurul üyeliği seçimi, üyelerin görev süresinin dolmasından önceki altmış gün içinde yapılır. Cumhurbaşkanı tarafından seçilen üyelerin görev süreleri dolmadan Kurul üyeliğinin boşalması durumunda, boşalmayı takip eden altmış gün içinde, yeni üyelerin seçimi yapılır. Diğer üyeliklerin boşalması halinde, asıl üyenin yedeği tarafından kalan süre tamamlanır.
Yargıtay, Danıştay ve Türkiye Adalet Akademisi genel kurullarından seçilecek Kurul üyeliği için her üyenin, birinci sınıf adlî ve idarî yargı hâkim ve savcıları arasından seçilecek Kurul üyeliği için her hâkim ve savcının; ancak bir aday için oy kullanacağı seçimlerde, en fazla oy alan adaylar sırasıyla asıl ve yedek üye seçilir. Bu seçimler her dönem için bir defada ve gizli oyla yapılır.
Kurulun, Adalet Bakanı ile Adalet Bakanlığı Müsteşarı dışındaki asıl üyeleri, görevlerinin devamı süresince; kanunda belirlenenler dışında başka bir görev alamazlar veya Kurul tarafından başka bir göreve atanamaz ve seçilemezler.
Kurulun yönetimi ve temsili Kurul Başkanına aittir. Kurul Başkanı dairelerin çalışmalarına katılamaz. Kurul, kendi üyeleri arasından daire başkanlarını ve daire başkanlarından birini de başkanvekili olarak seçer. Başkan, yetkilerinden bir kısmını başkanvekiline devredebilir.
Kurul, adlî ve idarî yargı hâkim ve savcılarını mesleğe kabul etme, atama ve nakletme, geçici yetki verme, yükselme ve birinci sınıfa ayırma, kadro dağıtma, meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, disiplin cezası verme, görevden uzaklaştırma işlemlerini yapar; Adalet Bakanlığının, bir mahkemenin kaldırılması veya yargı çevresinin değiştirilmesi konusundaki tekliflerini karara bağlar; ayrıca, Anayasa ve kanunlarla verilen diğer görevleri yerine getirir.
Hâkim ve savcıların görevlerini; kanun, tüzük, yönetmeliklere ve genelgelere (hâkimler için idarî nitelikteki genelgelere) uygun olarak yapıp yapmadıklarını denetleme; görevlerinden dolayı veya görevleri sırasında suç işleyip işlemediklerini, hal ve eylemlerinin sıfat ve görevleri icaplarına uyup uymadığını araştırma ve gerektiğinde haklarında inceleme ve soruşturma işlemleri, ilgili dairenin teklifi ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkanının oluru ile Kurul müfettişlerine yaptırılır. Soruşturma ve inceleme işlemleri, hakkında soruşturma ve inceleme yapılacak olandan daha kıdemli hâkim veya savcı eliyle de yaptırılabilir.
Kurulun meslekten çıkarma cezasına ilişkin olanlar dışındaki kararlarına karşı yargı mercilerine başvurulamaz.
Kurula bağlı Genel Sekreterlik kurulur. Genel Sekreter, birinci sınıf hâkim ve savcılardan Kurulun teklif ettiği üç aday arasından Kurul Başkanı tarafından atanır. Kurul müfettişleri ile Kurulda geçici veya sürekli olarak çalıştırılacak hâkim ve savcıları, muvafakatlerini alarak atama yetkisi Kurula aittir.
Adalet Bakanlığının merkez, bağlı ve ilgili kuruluşlarında geçici veya sürekli olarak çalıştırılacak hâkim ve savcılar ile adalet müfettişlerini ve hâkim ve savcı mesleğinden olan iç denetçileri, muvafakatlerini alarak atama yetkisi Adalet Bakanına aittir.
Kurul üyelerinin seçimi, dairelerin oluşumu ve işbölümü, Kurulun ve dairelerin görevleri, toplantı ve karar yeter sayıları, çalışma usul ve esasları, dairelerin karar ve işlemlerine karşı yapılacak itirazlar ve bunların incelenmesi usulü ile Genel Sekreterliğin kuruluş ve görevleri kanunla düzenlenir.”
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 23’üncü madde üzerinde ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın İsa Gök’e aittir.
Sayın Gök, buyurun efendim.
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Başkasına mı devrettiniz efendim?
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkanım, hayır. Sayın Gök’ün şahsı adına da söz talebi var. Eğer diğer gruplarda yoksa ikisini birleştirmenizi rica edeceğim.
BAŞKAN – Var efendim. Gruplar adına son konuşmayı yapan arkadaşımızın da eğer kişisel söz talebi varsa onları birleştirebiliyoruz. Uygulamamız böyle.
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Gök’ün de şahıs adına olduğu için grup adına son konuşmayı yapabilir.
BAŞKAN – Biliyorum. Mesela bir gün önce Sayın Faruk Bal’ın da böyle bir durumu vardı ancak son konuşmacı değildi gruplar adına, maalesef birleştirememiştim. Daha sonra beş dakika için Sayın Bal tekrar gelmek durumunda kaldı.
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Hayır, diğer gruplarda şahıs adına birleşme yoksa Sayın Gök son konuşmacı olur grup adına, en son konuşur.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Şimdi, gruplar adına en son konuşan arkadaşımızın kişisel olarak söz talebi varsa o zaman birleştirmek mümkün olabiliyor, onu söylemek istiyorum.
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Yeri değişir efendim.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Efendim.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Benim de şahsım adına söz talebim var orada, AK PARTİ Grubu adına da söz talebim var. Benim böyle bir talebim olacaktır yeri geldiği zaman.
BAŞKAN – Anladım.
Sayın Gök’ü tekrar davet etmek durumunda kalacağım.
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – O zaman galiba bir kurayla belirleyeceksiniz.
BAŞKAN - Aslında bunun sizin söylediğiniz gibi olmasını ben de arzu ediyorum ama uygulamamız hep böyle olmuş. Tüzük’ümüzde de…
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Yani haklısınız da… Kimi zaman, bu, gruplar arasında…
BAŞKAN – Sizi anlıyorum yani bana göre bir sakınca yok ama uygulamamız ve İç Tüzük’ümüz çerçevesinde şu ana kadarki tatbikat bu şekilde.
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Tamam efendim. Bekir Bey’e de cevap verir hiç olmazsa öbür bölümde.
BAŞKAN – Peki.
Sayın Gök, buyurun efendim, süreniz on dakika.
CHP GRUBU ADINA İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu konusundaki maddesiyle alakalı grubumuz adına görüşlerimizi arz edeceğim.
Ve ani çıktım Başkan böyle, biz beklemiyorduk şu anda olmasını da…
BAŞKAN – Yorduk mu sizi?
İSA GÖK (Devamla) – Evet, ani çıktık.
BAŞKAN – Öyle mi, peki.
İSA GÖK (Devamla) - Şimdi, arkadaşlar, öncelikle, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun önemini anlatmak istiyorum size. Zira, bu taslağın, bu tasarının üçüncü ama en önemli kısmıdır. Yasa aynen şunu der arkadaşlar, yeni tasarı da böyle: Bu Kurul -ki 82 Anayasamızın görevleriyle benzer özellikler taşımaktadır- hâkimlik teminat esaslarına göre kurulur ve görev yapar. Kurulun Başkanı Adalet Bakanıydı Anayasa’mıza göre, Bakanlık Müsteşarı tabii üyeydi ama özellikle bu Kurul, adli ve idari yargı hâkim ve savcılarını mesleğe kabul etme, atma ve nakletme, geçici yetki verme, yükselme, birinci sınıfa ayırma, kadro dağıtma, meslekte kalmaları uygun görülmeyen hakkında karar verme, disiplin cezası verme, görevden uzaklaştırma işlemlerini yapıyor ve Adalet Bakanlığının bir mahkemenin veya bir hâkimin, savcının kadrosunun kaldırılması veya bir mahkemenin yargı çevresinin değiştirilmesi konusunda tekliflerini karara bağlıyor.
Bakın, arkadaşlar, bu Anayasa’mızda 3 Yargıtaydan gelen asil ve yedek, 2 Danıştaydan gelen asıl ve yedek üyeyi Cumhurbaşkanı seçiyordu. Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu son derece önemli. Cumhurbaşkanının bu seçiminde bir sistem vardı. Neydi bu sistem? Yargıtaydan gelen üyelerin hepsinin Yargıtay üyelerinin salt çoğunluğuyla gelmesi yani 250 üye vardır, 126 oyu alan üye ancak Cumhurbaşkanına üçlü aday listesine girebilir. Danıştaydan gelen üyelerin de salt çoğunlukla gelmesi yani 96 üyesi var, 49 üyenin oyunu alarak Cumhurbaşkanına giden listede 3 adaydan biri olabilir. Arkadaşlar, bu eleştirildi. Şimdi size sorarım: Cumhurbaşkanının önüne giden, Yargıtay ve Danıştay üyelerinden, 126 oy alan… Bakın, Yargıtayın salt çoğunluğunun oyuyla gelen üyelere karşı Cumhurbaşkanının üçte 1’ini seçmesi eleştirilebilir mi? Eleştirilir. Niye? Niye Cumhurbaşkanı seçiyor? Pekâlâ, Cumhurbaşkanının bu seçiminde büyük bir takdir yetkisi var mı? Aslında yok. Niye yok Cumhurbaşkanının takdir yetkisi? Zaten Yargıtay salt çoğunlukla o 3 adayın her birini ayrı ayrı seçiyor, her 3 adayın her biri en az 126 oy almak zorunda.
Arkadaşlar, Avrupa’ya baktığımızda, bizim bu sistemimizdeki Cumhurbaşkanının bu Kurula seçim yapmasını yani 126 ve 49 oy almış insanları seçmesini Avrupa nasıl karşılamış? Bakın, ne diyor? Birinci İstişarî Ziyaret Raporu -Avrupa Konseyi arkadaşlar- bize “Cumhurbaşkanının Avrupa Konseyinin hâkimlerin bağımsızlığına ilişkin tavsiyelerinin 1/(2)/(c) ilkesi uyarınca hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu üyeliklerine atama yapma yetkisi kaldırılmalı.” diyor. Bakın, bakın, bakın… Cumhurbaşkanının büyük bir yetkisi yok aslında değil mi? Ama ona rağmen Avrupa, Avrupa Konseyi “Cumhurbaşkanı HSYK’ya üye seçmemeli.” diyor, 126 oyla gelen üyeye rağmen. “Söz konusu yetki, hâkim ve savcıların bizzat kendilerine verilmelidir.” diyor Avrupa Konseyi.
İkinci İstişari Ziyaret Raporu arkadaşlar. Orada ne diyor? “Cumhurbaşkanının Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerini atama yetkisinin kaldırılmasını tavsiye etmekteyiz.” diyor madde 7. Yine, Avrupa Konseyi kararı, 2004.
Yine, devam ediyor arkadaşlar, Üçüncü İstişari Ziyaret Raporu. Burada da diyor ki Avrupa Konseyi bize: ”Cumhurbaşkanının HSYK üyelerini atamasındaki rolünün sadece resmî ve rutin bir eylem olduğu ve en iyi uygulamaları yansıttığı şeklinde ifade edilen görüş bizi ikna edememiştir.” diyor, yani Hükûmet -o dönemde Bakan Cemil Bey miydi, hanginizdiniz- ikna edemedi diyor. Ne diyorlar? “Bu nedenle Cumhurbaşkanının bu süreçteki yetkisinin kaldırılmasına ilişkin tavsiyemizi tekrarlıyoruz.” diyor ve bu böyle gidiyor arkadaşlar.
Şimdi, Avrupa’nın görüşü: “Cumhurbaşkanının HSYK’ya üye atamada büyük bir yetkisi olmamasına rağmen atayamazsınız bu sisteme göre, atamamanız lazım.” diyor.
Pekâlâ arkadaşlar, Sayın Hükûmet ne yapıyor? Sayın Hükûmet, getirdiği Anayasa tasarısında, arkadaşlar, Cumhurbaşkanının, 4 üyeyi, hâkim ve savcı olmaksızın, hiçbir alakası olmamasına rağmen… Yani dedi ya, Osman kardeşimi mesela uygun görüyorum diyebilir, teyzesinin kızı Ayşe’yi atayabilir, amca oğlu Osman’ı gönderebilir buraya. Çünkü tasarı Cumhurbaşkanına 4 kişiyi -seçim, hâkim, savcı, yok öyle bir şey- doğrudan atama yetkisi veriyor. Avrupa Konseyi, şu anki Anayasa’mıza göre 126 oyla gelen Yargıtay üyesini atamasına dahi “Hayır.” derken siz göz çıkartıyorsunuz. E bravo size, bravo!
Bir de bunları anlatırken insanları ikna etmek için, ne yazık ki Bakanlık ekranında, web sitesinde arkadaşlar, bazı şeyler yayınlıyorsunuz. Nasıl şeyler yayınlıyorsunuz? “Fransa örneği” diyorsunuz. Fransa, arkadaşlar -6’ncı sayfada diyorsunuz bunu- bunu geçti. Fransa 2008’deki anayasa değişikliği ile cumhurbaşkanının kurul başkanlığını, adalet bakanının kurul üyeliğini kaldırdı, beşinci demokratik kuruluşların anayasa ile uyum sürecinde kaldırdı. Şu anda uygulama kanunu geçiyor, 2010’da uygulamaya geçiyor.
“Litvanya” diyorsunuz. Yanlış, yanlış. Bakın Litvanya’ya, tümüyle doğal hâkim ve savcılar atar Litvanya’da. Hiç Yunanistan’dan bahsetmiyorsunuz. Niye? E çünkü bu örnekler sizin kafanızdaki örneğe uymuyor. Yunanistan’da, arkadaşlar, tüm atamaları doğrudan hâkim ve savcılar yapar, biliyor musunuz? Yunanistan’da yüksek mahkemenin, bakın, aynen, tüm üyeleri yargı mensuplarından oluşur ve yüksek mahkeme başkanının başkanlığında toplanan Yunanistan örneği nettir. Yunanistan’a değinmiyorsunuz.
Fransa’daki örneğe hep değiniyorsunuz, yanlış olarak değiniyorsunuz bahsettiğim gibi. Bu değişikliğe Fransa önce 93 Anayasa değişikliklerinde, sonra 98’de başlayıp 2000’e kadar uğraştı ve en son 2008’de değiştirdi, cumhurbaşkanını geçti, bunları çıkardı ama siz inanmıyorsunuz.
Öbür taraftan, arkadaşlar, diğer konu, Adalet Bakanı ve Müsteşarının yetkileri. Kurulda aynen koruyorsunuz arkadaşlar. Koruduğunuz gibi, bu konuda aslında Avrupa’dan bir sürü eleştiri yedik. Bakın Birinci İstişari Ziyaret Raporu’nda Avrupa Birliği Komisyonu ne diyor: “Hâkimlerin bağımsızlığı hakkında Avrupa Konseyi tavsiyesinin şu prensibine göre, Yüksek Kuruldan Adalet Bakanı ve Bakanlık Müsteşarının çıkarılarak yeniden düzenlemesi şarttır.” diyor. Birinci İstişari Ziyaret Raporu “Adalet Bakanını ve Müsteşarı çıkaracaksınız.” diyor.
İkinci raporda, arkadaşlar, ne diyor Avrupa Konseyi? Diyor ki aynen: Anayasa 159’u değiştireceksiniz ve Adalet Bakanını ve Müsteşarını Yüksek Kuruldaki oy hakkını derhâl kaldırarak Kuruldan çıkaracaksınız.” Sayfa 111. Avrupa Konseyi, Komisyonu diyor.
Yine, Üçüncü İstişari Ziyaret Raporu, arkadaşlar… Orada ne diyor? Diyor ki: Adalet Bakanı ve Müsteşarının HSYK’dan üyeliğini çıkarmak için Anayasa’nın 159’uncu maddesinin değiştirilmesini tavsiye ediyoruz.” Avrupa Konseyinin, Avrupa Birliğinin bir sürü kararı var. Siz ne yapıyorsunuz? Hayır. Evraklarda bunları gizliyorsunuz, o yeni Anayasa tasarınıza Adalet Bakanı Müsteşarını daha geniş yetkilerle -Sayın Sadullah Ergin, bunu ispatlayacağım size- koyuyorsunuz, Avrupa Konseyinin tüm kararlarına rağmen. Yetmiyor ama yine yetmiyor. Neden? Hâkim, savcı adaylarının alımında Avrupa Konseyi diyor ki size tüm raporlarında: “Hâkim adaylarının seçilmesi usulünde Adalet Bakanının yetkisinin derhâl kaldırılması lazım, Adalet Bakanlığının hâkim, savcı alımında görev almaması lazım.” Kaç tarihli arkadaşlar? Sayfa 150, Avrupa Konseyi 2003 İstişari Ziyaret Raporu. Yine Avrupa Konseyi ne diyor size arkadaşlar? “Adalet Bakanlığı hâkim, savcı adaylarının alımındaki yetkisini, hâkim adaylarının seçimiyle ilgili tüm kararlar üzerinde mutlak bir yetkiyi elinde bulundurmaya devam etmektedir.” Bakan yetkiyi elinde bulunduruyor. “Bu yetkinin derhâl alınması lazım.” diyor. Arkadaşlar, siz ne yapıyorsunuz? Tüm Avrupa Konseyi belgeleri böyle. Siz, tam tersine, hâkim, savcı alımını yine Bakanlık bünyesinde tutuyorsunuz. Yani? Yani Avrupa’nın dediği Türkiye sistemini inceleyerek, kendi sistemini koyarak Türkiye’deki…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Gök, size iki dakika ek süre veriyorum, konuşmanızı tamamlayın efendim.
İSA GÖK (Devamla) – Sağ olun Başkanım.
Bu konudaki tüm dünyadaki tüm sistemleri reddederek ama bu belgelerde hakikate aykırı, gerçek olmayan yazılar yazarak insanları ikna etmeye çalışıyorsunuz ama Avrupa Konseyinin ve dünyanın tüm uygulamalarının aksine, Bakanlığa bağlı bir yapılanma öngörüyorsunuz. Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanının seçimi asla kabul edilemez, çünkü bu konuda eleştiri aldınız. Türkiye kaç yıldır eleştiri alıyor. Bu eleştirileri nazara almadığınız gibi, daha beterini yapıyorsunuz, yani Cumhurbaşkanına mutlak bir atama, hâkim, savcı olmayan atama yetkisi veriyorsunuz. Diğer ülkelerle, hepsini karşılaştıracağım arkadaşlar.
Şimdi, sorunlar yok mu? Sorunlar var. Sorunların çözümü yok mu? Var. Partimiz de çözümleri konusunda aslında kamuoyunda birçok şeyi dillendirdi. Ne denildi mesela? Siz tasarıda, bu tasarıda yalnızca çıkarmaya karşı yargı yolu açıyorsunuz. HSYK’nın kendisi dahi “Hepsine karşı yargı yolu açılsın.” diyor. Danıştay İdari Dava Dairleri Genel Kurulunu adres gösterirsiniz, tüm kararları yargı denetimine alırsınız ama yapmıyorsunuz. Neden? HSYK elinizde kalsın. Başka bir şey değil, bütün sorununuz bu. Diyorsunuz ki: “Adalet Akademisinden 1 üye gelecek.” Adalet Akademisi Genel Kurulu 30 kişi. 21 tanesi Adalet Bakanına bağlı bürokrat. Diyor ki Avrupa Konseyi yazılarında: “Adalet Akademisini bağlı kuruluş olmaktan çıkartın.” Adalet Bakanlığının yan kuruluşu, Adalet Bakanı hepsini atıyor. Şimdi siz, Adalet Akademisinin 30 kişilik Genel Kurulundan 21 tane Bakana bağlı, asker gibi, üzerinden 1 asıl üye getiriyorsunuz.
Arkadaşlar, ya uluslararası mevzuatı tersten okuyorsunuz ya da biz okumayı bilmiyoruz. Bu konuda mevzuat çok açık. Yaptığınız şey uluslararası hukuka, Avrupa hukuk yargılamasına…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Gök, ek süreniz de doldu. Selamlama yapabilmeniz için mikrofonu tekrar açıyorum, lütfen Genel Kurulu selamlayın.
İSA GÖK (Devamla) – Selamlıyorum. Peki, teşekkür ediyorum.
22 asıl, 12 yedek üyeyle arkadaşlar, dünyada örneği olmayan bir uygulama getiriyorsunuz. Dünyada örneği olmayan bir uygulama. Her konuda Avrupa’nın kuralları var, uygunluk kriterleri var. Hiçbirine uymadığınız gibi, Bakanlığın kimi -ki o bürokratlarla mutlaka konuşulacak- bürokratlarının yazdığı kimi yazılarla yalan yanlış, insanları ikna etmeye çalışıyorsunuz. Bunlar, bu kürsüden konuşurken dürüst konuşma ilkelerine uymuyor.
Diğer konuşmamda Adalet Bakanının bu tasarıda yetkilerini nasıl artırdığını, orada nasıl tam bir despot yönetimi oluşturduğunu ispatlayacağım. Zira, önemli olan burada bir de Yargıtay ve Danıştay üyeleri seçimi. Yargıtay Kanunu’nda 42’nci maddede 2007’de bir değişiklik yapmaya çalıştınız. Yargıtay Kanunu’nun 42’nci maddesinde arkadaşlar, 42’nci maddeye bir ilave fıkra getirmeye çalıştılar -bitiriyorum Başkanım- o fıkrayla bir oy sistemiyle dünyada örneği olmayan bir adaletsizlik sistemi kurmaya çalıştınız. Şimdi, o sistemi kabul ettirememiştiniz…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Evet.
İSA GÖK (Devamla) – Sayın Başkan, selamlıyorum…
BAŞKAN – Hayır yani iki dakika verdim, bir dakika daha verdim, üç dakika oldu. Yani hiç kimseye tanımadığım…
İSA GÖK (Devamla) – O zaman selamlayayım. Çünkü Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sadece selamlıyorsunuz. Peki.
İSA GÖK (Devamla) – Dünyada örneği olmayan bir oy sistemi getirdiniz. O bir oy sistemini şimdi tasarıya dördüncü fıkra olarak anayasal hüküm hâline getiriyorsunuz. Bu artık vicdansızlıktır, bu hukuk tanımazlıktır.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Peki, Sayın Gök, teşekkür ederim.
Efendim, Faruk Bey hazırlar herhâlde.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Faruk Bal. (MHP sıralarından alkışlar)
Sayın Bal, buyurun efendim. Sizin de süreniz on dakikadır.
MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Anayasa Değişikliği Teklifi’yle ilgili görüşmekte olduğumuz madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin düşüncelerini paylaşmak üzere huzurunuzdayım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu maddede Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısı ve görevleriyle ilgili bir değişiklik önerilmektedir. Bu değişikliği iyi değerlendirebilmek için, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun olması gereken parlamenter demokratik düzende ne gibi bir fonksiyonu, işlevi vardır, mevcut Anayasa’mıza göre ne gibi işlevi bulunmaktadır ve bugünkü görüştüğümüz teklife göre de Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ne hâle getirilmek istenmektedir, bunları ayrıntılarıyla görüşmemiz ve üzerinde tartışmamız gerekmektedir.
Değerli arkadaşlarım, parlamenter demokratik sistemde kuvvetler ayrılığı ilkesi hâkimdir. Kuvvetler ayrılığı ilkesi, kuvvetlerin birinin diğeriyle çatıştığı, yarıştığı bir sistem anlamına gelmemektedir, aksine yasama, yürütme ve yargının birbirleriyle iyi uzlaşarak, iyi uyuşarak, iyi hizmet verebildiği bir sistemin adıdır. Tabii ki yasama, yürütme ve yargının, birinin diğerinin alanına müdahale etmeden iyi bir uyum içerisinde çalışabilmesi için ortada bir denge ve denetim mekanizması bulunması gerekmektedir. Bu denge ve denetim mekanizması dediğimiz düzen demokratik parlamenter sistemlerde yasamanın hukukla, yürütmenin hukukla sınırlandırılması anlamına gelmektedir. Zaten anayasal bir düzen olarak demokratik sistemler güçlerin sınırlandırılması anlamını da içermektedir.
İşte bu kapsam içerisinde yasamanın gücünü Anayasa Mahkemesi hukukun üstünlüğü kavramına göre sınırlandırmakta, yürütmenin gücünü de idare mahkemeleri ve Danıştay yine hukukun üstünlüğü kavramı ile sınırlandırmaktadır ve demek ki “hukukun üstünlüğü kavramı” dediğimiz, demokratik parlamenter sistemlerin en önemli tabiri bir korumaya ihtiyaç duymaktadır.
Hukukun üstünlüğünü kim koruyacak, kim sağlayacaktır? Hukukun üstünlüğünü tarafsız ve bağımsız yargı sağlayacaktır. İşte parlamenter demokratik sistemlere, hâkimlere siyasetin renginin yansımaması, hâkimlerin siyasi etki altında kalmaması için bir organ oluşturulmuştur. Bu organ da yargının tarafsızlığını ve bağımsızlığını sağlamak üzere kurulmuştur. Bizim ülkemizdeki bu organın adı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruludur. Bu organın görevi: Adalet Bakanının yargı üzerindeki siyasi etkisini azaltmak. Adalet Bakanının yargı üzerindeki siyasi tasarruflarını azaltmak amacıyla kurulmuştur.
Şimdi, 1982 Anayasamızda oluşan düzenin elbette ki eleştirilebilir yönleri bulunmaktadır. 1982 Anayasamıza göre oluşturulmuş olan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun da elbette eleştirilecek tasarrufları oluşmuştur. Ancak bir anayasa değişikliği ile yaratılmış olan yandaş yargıçtan yandaş bir yargı kurumu yaratma niyetine yönelik bir Anayasa değişikliği teklifinin akılla, mantıkla, izanla kabili telif olmadığı ortadadır.
Değerli arkadaşlarım, bu Anayasa değişikliği teklifi ile Kurulun başkanı yine Sayın Adalet Bakanı olmaktadır, Kurulda yine Sayın Müsteşar bulunmaktadır. Kurulun sekreteryasını yine Sayın Bakan atamaktadır. Hâkimler ve Savcılarla ilgili inceleme ve soruşturmalara yine Sayın Bakanın oluru ile izin verilebilmektedir ve bu Kurul öyle bir aceleye getirilerek, yandaş yargıçtan yandaş yargı kurumuna döndürülebilmek için bir usul, bir üslup tercih edilmiştir ki şaşılacak rakamlara konudur.
Değerli arkadaşlarım, elimdeki Amerikan Anayasası’nın toplam kelime adedi 3.300’dür. Amerika Birleşik Devletleri Anayasası’nın toplam bütün kelimelerinin tamamı 3.300 kelimeden müteşekkildir. AKP’nin bu teklifinde yargı ile ilgili 146, 147, 148, 149 ve geçici üç maddenin toplam kelime adedi 2.874’tür.
OKTAY VURAL (İzmir) – Vay anasını! AKP’nin Anayasası bu demektir. Sizi korumak kollamak için bu kadar detaylı yapılıyor.
FARUK BAL (Devamla) - Yani bir Amerikan Anayasası’na yakın bir cesamette, kılı kırk yararak, her ihtimal düşünülerek yandaş yargı kurumu yaratmanın bütün tuğlaları adım adım örülmüştür. Adım adım örülen bu duvar demokrasi duvarı değildir. Adım adım örülen bu duvar, demokrasi önünde diktanın ortaya çıktığı, parlamenter demokratik sistemin denge ve denetim mekanizmasını hukukun üstünlüğü kavramı ile sağlayacak olan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yandaş yargı kurumu hâline getirilerek sistemin bozulması için her ihtimalin düşünüldüğünü ortaya koymaktadır.
Değerli arkadaşlarım, şimdi size birkaç tane uluslararası alanda, siyaset biliminde çağın bilim adamı olarak tanımlanan ve parlamenter demokrasilerin diktaya nasıl dönüştüğünü inceleyen iki tane isimden söz edeceğim. Bunlardan birisi Robert Elgie, diğeri de Giovanni Sartori. Bu 2 bilim adamı yüzyılın parlamenter demokrasilerinin nasıl diktaya dönüştüğünü inceleyen ve siyaset biliminde diktaya dönüşümü engellemeye çalışan, bu amaçla da bilimsel inceleme yapan değerli bilim adamlarıdır. Bunlar müştereken diyorlar ki: “Eğer, yasama, yürütme ve yargı arasındaki denge ve denetim mekanizmasını bir defa bozarsanız bir daha düzeltemezsiniz. Bu denge ve denetim mekanizmasını bir defa bozarsanız diktaya gidişi asla engelleyemezsiniz çünkü, eğer yasamaya kontrolsüz bir güç, yargıya tabi olmayan bir güç verir iseniz yasama hem yargıyı hem yürütmeyi istediği gibi yeniden tanzim eder çünkü, eğer yürütmeyi kontrolsüz bir güç, hukukun üstünlüğüne dayalı bir mekanizma ile denetlenebilir bir alandan çıkarırsanız o diktanın ta kendisidir.” demektedirler.
Değerli arkadaşlarım, bu hususta bir üçüncü ismi veriyorum: Andrew Arato. Bu yaşayan bir bilim adamıdır ve uluslararası mukayeseli anayasa hukuku uzmanıdır. Bu uzman diğer bilimsel eserlerinde ifade ettiği hususları bir gazetede son iki gündür çıkan görüşleriyle ifade etmiştir. Andrew Arato’yla bizim hiçbir ilgimiz yoktur ama, eğer lütfedip de Sayın Bakan, Andrew Arato’nun -o kitaplarını okuyamazsınız da zamanınız yoktur- iki günlük gazete mülakatını okur iseniz Milliyetçi Hareket Partisinin ne kadar bilimsel, ne kadar anayasa hukuku yapma tekniğine uygun önerilerini bir kez daha oradan öğrenme imkânını elde edebilirsiniz. Andrew Arato -Türkiye’yi de çok iyi bilen bir adam- demektedir ki: “AKP’nin gidişatı diktanın izleridir, AKP’nin varacağı sonuç diktadır, AKP’nin bugünkü Anayasa değişikliği teklifi parlamenter demokratik sistemi ortadan kaldırmaya yöneliktir.”
Değerli arkadaşlarım, bu, tabii, bu bilim adamlarına çok garip geliyor, çok yabancı geliyor ama bizim ülkemizde Sayın Başbakanın şu anlayışıyla baktığımız zaman olay şaşırtıcı değil: Sayın Başbakan, Türkiye'nin Millî Egemenlik Bayramı olarak kutlanılan ve kazanılan millî hâkimiyeti milletin gelecek nesilleri olan çocuklara armağan edilen…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bal, size de ek süre veriyorum efendim. Lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
FARUK BAL (Devamla) - …Bayramı Çocuk Bayramı olarak değerlendiren bir anlayışa sahiptir ve millî egemenliğin milletin iradesiyle örtüşen egemenlik olduğunu unutup makamını çocuğa teslim ederken, teslim ettiği gencin sorusu üzerine verdiği cevap enteresandır: “Artık yetki senin, astığın astık, kestiğin kestik.” diyebilmektedir. İşte bu anlayış ile Türkiye’ye bakan Sayın Başbakanın imzasını taşıyan teklif de bu anlayışın anayasa hukuku hâline getirilişinin işaretidir ancak bir vahim gelişme var ki Sayın Başbakan aynı konuda şunları da ifade edebilmektedir: “Bu Anayasa değişikliği önerimiz açılım projemizin, Millî Birlik ve Kardeşlik Projemizin önemli bir parçasıdır. Açılım kapsamında atacağımız adımların önünü açıyor, altyapısını hazırlıyorum.” Biz de diyorduk ki: Bu, PKK terör örgütünün ilk adımıdır, dürüst olun, namuslu olun…
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Biz dürüstüz Faruk Bey.
FARUK BAL (Devamla)- …ikinci adım nedir, üçüncü adım nedir, son adım nedir onu söyleyin. Maalesef onun söylenmesine ilişkin bir çift laf duyamıyoruz. Bu, Türkiye’yi yüz yıllık bir belanın içerisine sokacak, bu, Türkiye’yi doksan yıllık demokrasi mücadelesinden önümüzdeki yüzyılda diktayla mücadele sürecini başlatacak bir başlangıçtır.
Temenni ediyoruz ki, değerli milletvekillerimizin vicdanında makes bulmayacaktır, sizin vicdanınızda makes bulsa bile milletin vicdanında yer bulmayacaktır diyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Bal, teşekkür ederim.
Gruplar adına üçüncü söz Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Batman Milletvekili Sayın Bengi Yıldız’a aittir.
Sayın Yıldız, buyurun efendim. (BDP sıralarından alkışlar)
Sizin de süreniz on dakikadır.
BDP GRUBU ADINA BENGİ YILDIZ (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, Anayasa gibi çok önemli bir konuyu özellikle Hâkimler ve Savcılar Yasası’nı değiştiren bir değişiklik varken AKP sıralarının boş olması ve bu olaya çok sıradan yaklaşmalarını yadırgadığımızı belirtmek isteriz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Dinlemesinler, etkilenirler.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Oy kullanmaya gelince geliyorlar.
BENGİ YILDIZ (Devamla) – Bu konuşmayı yapmadan önce, geçmişte muhalefet partilerimizin Hâkimler ve Savcıların yapısına ilişkin önerilerine baktım. Söylediklerinin arkasındalar mı hâlen? Mesela Cumhuriyet Halk Partisi 99 yılındaki raporunda Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna ilişkin görüşlerini belirtmiş ve bugün de aynı görüşleri devam ettirmektedir. Özellikle Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun oluşumu, biçimi, işleyişi konusunda ciddi sıkıntılar olduğu, erkler ayrılığıyla, yargı bağımsızlığıyla ve idarenin yargısal denetimi ilkeleriyle çeliştiğini belirtiyor ve Adalet Bakanı ve Müsteşarının bu yapı içerisinden çıkarılması gerektiğini söylüyor. Bugün de aynı şeyleri söylüyor. Dolayısıyla, tutarlı bir çizgi izlediğini söyleyebiliriz.
Yine, kamuoyunda geçmişten bugüne kadar yapılmış Anayasa taslakları var. Hepsine bakıyorsunuz, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun içerisinde Adalet Bakanının olması, Müsteşarın olmasının ciddi problemlere yol açtığı ve bunun bir an önce aşılması gerektiği tespitinde bulunuyorlar. Yine, anayasa hukukçularımız aynı tespitleri yapıyor, ne yazık ki Adalet ve Kalkınma Partisi, yeni bir Anayasa ve Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulunun demokratikleşmesi noktasında bir arayışının olduğunu söylüyor. Ama bu konuda bütün bu geçmişteki deneyimleri görmezlikten gelen bir yaklaşım sergilemeye devam ettiğini görüyoruz.
Yine, bu yapı içerisinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesinin devre dışı bırakılması, aslında Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin kendilerine ve bu yapıya gösterdikleri yaklaşımın da bir göstergesidir. Avrupa ülkelerine baktığımızda, hemen hemen hepsinde çok önemli bir oranda meclislerin bu yapılara üye seçtiklerini görüyoruz. Adalet ve Kalkınma Partisi, başlangıçta Meclis iradesinin bu yapı içerisine yansıması gerektiğini söylüyordu, ama ondan da vazgeçmiş görünüyor.
Değerli arkadaşlar, bunu niye söylüyoruz? Çünkü bu Mecliste, biz inanıyoruz ki evet, herkesin bir siyasal düşüncesi, ideolojisi var, ama o kurumlara üye seçenlerin de, seçilenlerin de bir ideolojisi ve bir dünyaya bakış açıları var. Dolayısıyla, bu Parlamentoda belki o seçme noktasındaki çoğunluklara dikkat ederek, mesela üçte 2 veya beşte 3 gibi çoğunlukları hesaba katarak, aslında çok önemli anayasa hukukçuları, deneyimli hukukçular konusunda ortaklaşabileceğimizi düşünüyoruz, bütün düşüncelere eşit mesafede yaklaşan deneyimli insanları seçebilirdik diye düşünüyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1982 Anayasası, devleti bireye göre biçimlendirip sınırlayacağına, bireyi devlete göre biçimlendirip haklarını sınırlamıştır; bireyi baskılara karşı çaresiz bırakıyor, halkına ve sivil toplumuna güvenmeyen ve demokrasiyi halkına lüks gören bir zihniyeti yansıtıyor.
1982 Anayasası ve yarattığı kurumlar olan Anayasa Mahkemesi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Yargıtay ve Danıştay, hukuk devletinin değil, yasa devletinin pratik temsilcileridirler. Onun içindir ki, yasa devletinden hukuk devletine geçme çabalarında en büyük direnci bu kurumlar sergiliyorlar.
Batı ülkelerinde yargı, mahkeme imajı ile Türkiye’deki yargı, mahkeme imajı aynı mıdır? Mahkemeleri adaletin gerçekleştirildiği yer olarak gören Avrupa toplumu ile “Seni mahkemelerde sürüm sürüm süründüreceğim.” diyen Türkiye toplumunun yargı imajı aynı mıdır? Yargıya müracaat edip mahkeme kapılarında yıllarca bekleyen bir toplumuz. “Geciken adalet, adalet değildir.” gerçeğini biliriz ama buna ilişkin, yargı makamlarından pek şikâyet duymayız, sadece televizyonlarda siyaseti ve siyasetçileri eleştirmek ve mevcut saltanatı sürdürmek için bolca beyanat verdiklerini görürüz.
Yargıtay Başkanı kendi asli işi olan alanlarda konuşmuyor ama olmayan alanlara çokça karışma gereğini duyuyor. Mesela, şu anda onların da katkısıyla cezaevinde 120 bin insan yatıyor, bunun 70 bini tutuklu. Siz, hiç Yargıtay Başkanının bu konuda beyanat verdiğini, şikâyet ettiğini gördünüz mü? Mesela, hukuk birinci sınıf öğrencisi bile tutuklamanın bir istisna olduğunu, asıl olanın tutuksuz yargılama olduğunu bilir. Yargıtay Başkanının buna ilişkin bir açıklamasını gördünüz mü?
Yine, bugün cezaevlerinde binlerce çocuk var. Taş atıp da yaşı oranında ceza alanlara karşı Yargıtay Başkanının bir itirazını duydunuz mu? Evet, biz duyduk. Yargıtaya gelen dosyaları bozuyor ve yerel mahkemelere “Az ceza vermişsiniz, daha çok ceza vermeniz lazım.” diyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugüne kadar devletin demokratikleşmesine vesile olacak davalarda Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun tavrı ne oldu? Şemdinli davasına bakıyoruz. Şemdinli davasının savcısı Ferhat Sarıkaya, soruşturmasını yapıyor ve iddianamesini hazırlıyor, mahkemeye sunuyor. Mahkeme iddianameyi hukuka ve usule uygun bulduğunu beyan ediyor ve kabul ediyor. Ama Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu iddianameyi hukuka ve usule aykırı gördü ve savcıyı görevden aldı. Yani Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yargının yerine geçip karar aldı. Böyle bir yetkisi var mıdır bu idari kurulun? Hayır. Ama kararları yargıya açık olmadığı için “Ben yaptım, oldu.” diyor. Kimden yana ve kimin telkiniyle aldı bu kararları? Genelkurmay Başkanlığının ve askerlerin. Şemdinli davasında görevli olan savcı ve hâkimler şimdi nerede? Hepsi sürgün ve daha alt dereceli görevlerde. Bu işler kimin iktidarında oldu? Adalet ve Kalkınma Partisinin. AKP kiminle uzlaştı? Dolmabahçe Sarayı’nda askerlerle uzlaştı.
Erzurum-Erzincan hattında ne oldu? CMK 250 maddesine göre yetkili Erzurum Savcısı Erzincan Savcısı hakkında soruşturma yapmaya çalışıyor, hemen görevden el çektiriliyor. Neden? “Yargılamayı Yargıtay yapar.” deniliyor. Doğru. Ya soruşturmayı kim yapar CMK 250’ye göre? Erzincan ilinin bağlı olduğu özel yetkili Erzurum Ağır Ceza Mahkemesinin savcısı. Çünkü o çevrede yetkili olan savcısı Erzurum’dur.
Bugün, Ergenekon davasından yargılanan bazıları ne yapıp yapıp bu dosyayı Yargıtayda görülen bir dava yapmalıyız telaşı içerisindedirler. Neden? Çünkü ideolojileri, dünyaya bakışları aynı; güçlerini halktan ve haktan değil, devletin derinliklerinden almaktadırlar. Türkiye, bu kast sisteminden kurtulmadığı sürece demokratikleşemez ve özgürleşemez.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ve Yargıtay üyeleri şunu görmezler: Bu ülkenin doğusunda yaşayanlar hâlen mahkemeye müracaat edeceği yerde örfi hukuka müracaat etmeyi tercih ediyor. Yine Yargıtay değil, o toplumun ileri gelenleri daha fazla güvenli görülüyor. Niye? Çünkü mahkemelerin yüzü soğuktur, masraflıdır, belalıdır, kararları toplum gerçekliğine değil, toplum mühendisliğine dayalıdır.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna kimin üye seçeceği şüphesiz önemlidir ama biz şunu da biliyoruz ki: Kim seçerse seçsin ve kimi seçerse seçsin, seçilen şahısların ideolojik yönü, devletçi yönü adaletin ve vatandaşın haklarından önce gelecektir. Vatandaşın hakları yerine, devleti koruma saiki egemen olacaktır. Bunu nereden biliyoruz? İlkokuldan hukuk fakültesine kadar verdiğimiz eğitim aynıdır: Kutsal devlet, kutsal yargı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Yıldız, size de ek süre veriyorum, konuşmanızı tamamlayın lütfen.
BENGİ YILDIZ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Devletin de yargının da bu toplumun hizmeti için oluşturulan kurumlar olduğu bir türlü kabul edilmez, içine sindirilmez. Hem devletin ebedî ve ezelî olduğunu söyleyen hem de Cumhurbaşkanının forsunda on altı devleti temsil eden yıldız bulunduran tek toplum biziz herhâlde. Bu örnek bile devletin değil, halkın esas alınması gerektiğinin, devletin gelip geçici ve çağa, ihtiyaca cevap verebildiği sürece kalıcı olabileceğinin göstergesidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP’nin taslağındaki, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda yapılmak istenen, kendi iktidarını ve isteklerini önceleyen bir yaklaşım vardır. Yine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda Adalet Bakanı ve Müsteşarı vardır. Yürütmenin etkisi devam ederken, AB uygulamalarının tersine, Meclisin iradesini hiçleştiren bir yaklaşım hâkim olmuştur. Meclisin siyasi mülahazaları önceleyeceğini söyleyenler oluyor; peki, bu sayılan kurumlardan hangisi devlet dışıdır, Cumhurbaşkanı mı, Yargıtay ve Danıştay mı? Hiçbirisi. Hiç olmazsa, aranacak üçte 2 çoğunluk veya beşte 3 çoğunluk herkesin ortaklaşabileceği insanlar olabilirdi.
AKP bu yapıyı şekillendirirken AB standartlarını dikkate aldığını söylüyor; gerçekten öyle mi? Hem AB ilerleme raporlarında hem de dünya standartlarına baktığımızda bunun böyle olmadığı açıkça ortaya çıkmaktadır. Öyleyse Adalet Bakanının hâlen Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun başında kalma direnci neyin arayışıdır? Söyleyelim: Yargıya makas değiştirme arayışıdır. İktidarda kaldığımız sürece biz de yargıyı şekillendirelim arayışıdır. Hâlbuki makamlar ve mevkiler gelip geçicidir. Önemli olan, bağımsız, tarafsız bir yargının oluşmasını sağlayacak bir mekanizma oluşturmaktır. Bunun arayışı içerisine girmek gerekmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Yıldız, selamlamanız için açıyorum tekrar mikrofonu.
BENGİ YILDIZ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Türkiye, 1982 Anayasası’yla Anayasa’sını “amayasa” yaptı, şimdi de AKP İktidarı sayesinde “yamayasa” dönemine terfi etti.
Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldız.
Sayın milletvekilleri, şimdi gruplar adına son konuşmaya sıra geldi.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Bekir Bozdağ hitap edecekler. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Bozdağ’ın ayrıca kişisel talebi de var. İç Tüzük’ümüze göre, sizden başka grup konuşması olmadığı için birleştirmemiz mümkün. O bakımdan, arzu ederseniz sürenizi birleştirebilirim.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Evet, birleştirelim.
BAŞKAN – Tamam efendim.
Peki, on beş dakikadır süreniz.
AK PARTİ GRUBU ADINA BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstanbul Milletvekili Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve bazı milletvekillerinin verdiği Anayasa’nın bazı maddelerinde değişiklik öngören kanun teklifinin 23’üncü maddesi üzerinde AK PARTİ Grubunun ve şahsımın görüşlerini açıklamak üzere söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 23’üncü madde, Anayasa’mızın 159’uncu maddesinde değişiklik öngörmektedir. 159’uncu madde ise Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısı ve işleyişiyle alakalı bir maddedir. Konuyu daha iyi anlamak için, mevcut durumu öncelikle tespitte fayda vardır. Bugün Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 5 asıl üyesi var, bunlardan 3 tanesi Yargıtay tarafından seçiliyor, 2 tanesi Danıştay tarafından seçiliyor. Baktığınız zaman, 7 üyenin yüksek yargıyı sadece temsil ettiği çok açık. Buna kürsüdeki hâkimlerin ne olduğunu sorarak cevap verirsek daha iyi anlaşılır. Bugün ilk derece mahkemelerinde görev yapan idari ve adli yargıdaki hâkim ve savcılarımızın sayısına baktığınızda, yaklaşık 12 bin civarında hâkim ve savcı var. Bunların Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda temsili mümkün mü? Mümkün değil.
Şimdi, işleyişe baktığınızda da orada şöyle bir şey var: Yargıtay salt çoğunlukla boşalan 1 üye için 3 aday seçiyor ve Sayın Cumhurbaşkanı bunlardan 1 tanesini atıyor. Aynı çoğunluk birbiriyle aynı 3 kişi seçiyor. Öte yandan, Danıştay aynı yapıyı işliyor ve atamalar oluştuktan sonra, bakıyorsunuz sisteme, Yargıtayın bütün üyelerini bu kurul seçiyor, Danıştayın bütün üyelerini bu kurul seçiyor. Görev süreleri dolduktan sonra da Yargıtay ve Danıştaya dönüyorlar ve orada da, Yargıtayda, Danıştayda aday olunacak başka yerler var, kendi seçtikleri üyeler eğer aday olurlarsa onlar da onları seçiyor. Baktığınız zaman, demokratik temsile uygun olmayan, yargının tamamını temsil edemeyen bir yapının burada olduğunu ve yargı bağımsızlığı açısından da bir teminat değil, aslında bir gölge bulunduğunu çok net olarak ifade etmemiz lazım. Onun için bu yapı eleştirildi, herkes tarafından eleştirildi. Daha ne dendi? “Teftiş kurulu Adalet Bakanlığına bağlı, yanlıştır.” Eleştirildi, herkes söyledi. “Özel ayrı bir sekreteryası yok, Bakanlık yürütüyor.” Eleştirildi. “Ayrı bir bütçesi yok.” Eleştirildi. “Baktığınız zaman kürsüyü temsil etmiyor.” Eleştirildi. Sadece Türkiye’de yargı bağımsızlığını savunanlar mı eleştirdi bunu? Hayır, Avrupa Birliğiyle ilgili Türkiye’ye dönük hazırlanan ilerleme raporları, istişari ziyaret raporlarına baktığınız zaman, bunların tamamında da Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısına dönük bir eleştiri var. Öte yandan bakıyorsunuz, bu Kurulun kararlarına karşı etkili bir itiraz yolu var mı? Yok. Yani itirazınız sadece beyhude bir zaman kaybından başka bir anlam ifade etmiyor. Öte yandan yargı yolu açık mı? Yok. Birini ihraç ediyor, karar veriyor, diploması âdeta yırtılıyor, avukatlık dahi yapamaz hâle geliyor, “Ben haksızlığa uğradım.” deme hakkı yok. İddianamede birinin ismini geçirdi diye, dünyanın hangi ülkesinde, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu “Sen niye böyle iddianame hazırlarsın?” diye görevden tardedilen bir savcı örneğini birileri bana gösterebilir mi? Var mı böyle bir şey? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bakın, daha başka bir şey söyleyeceğim. Adalet Bakanı inceleme başlattı -çok ilginç bir detaydır bu- Sayın Ferhat Sarıkaya’yla ilgili. Gazeteler ertesi gün manşet çektiler: “Bu, yargı bağımsızlığına müdahaledir.” dediler. “Devam eden bir soruşturma nedeniyle bir savcıya bunu yapamazsınız.” dediler. Daha ilginci ne biliyor musunuz? Ertesi gün HSYK’nın açıklaması var: “Bu, yargı bağımsızlığına müdahale değildir.” diye.
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Adalet Bakanı kim?
ATİLLA KART (Konya) – HSYK Başkanı kim?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Onun için, biz diyoruz ki: Bakın, bizim, bir durumu tespit etmemiz lazım. Ortada, hâkimler ve savcıları temsil eden değil, Yargıtay ve Danıştay üyelerini temsil eden bir Yüksek Hâkimler Kurulu vardır. Yapılan bu düzenleme, hâkimler ve savcıları tamamıyla temsil eden bir Yüksek Hâkimler ve Savcılar Kurulu oluşturmaktan ibarettir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, Avrupa Birliği ile ilgili raporlar, uluslararası belgeler; bunların içerisine baktığınız zaman, bu yapılan düzenlemeyi de eleştiren, bu düzenlemenin de uymadığı yönler var ama bu raporların içerisindeki çok farklı şeylerin hepsini ben burada size tek tek zikredip vaktinizi almak istemem ama bilesiniz ki bu düzenleme, bu raporlarda yer alan ve Türkiye’ye dönük olarak değerlendirilen eleştirilerin büyük bir kısmını da karşılamaktadır.
Ayrıca bu düzenlemeler, Cumhuriyet Halk Partisinin 2001 yılında hazırladığı “Demokratikleşme Raporu, İnsan Hakları ve Demokratikleşme 2001” burada da Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısıyla ilgili değerlendirmeler var, onların da büyük bir kısmını -tamamını demiyorum ama- karşılayan düzenlemeler içermektedir.
Peki ne getiriyor diye bakarsanız, o zaman bu düzenlemeye oradan bir bakmak lazım. Eleştiri şu: “Yargıyı ele geçirme gayretidir bu.” Şimdi ben, getirilen düzenlemeyi izah edeceğim, geri kalan kısmı vicdanlarınıza bırakacağım.
Bugün 7 tane üye var; 2 tanesi tabii üye, 5 tanesi seçilmiş üye. Şimdi Yargıtay ve Danıştay seçiyor, nihayetinde Cumhurbaşkanı atıyor. Yeni düzenlemeye baktığınızda… Affedersiniz, 2 de Bakanla Müsteşar var. Bakıyoruz şimdi, Bakan bugünkü mevcut hâliyle Kurulun bütün toplantılarına istediği zaman başkanlık yapabilir mi? Yapar. Müzakerelere katılabilir mi? Katılabilir. Tayinlere, terfilere, cezalara, hepsine müdahil olabilir mi? Olabilir. Şu reis olsun, şu başsavcı olsun, şu, şu mahkemeye gitsin, buna bu cezayı vermeyeyim diyebilir mi? Diyebilir. Oy hakkı var mı? Var. Peki, yeni düzenlemeyle ne geliyor? Gelen şu: Adalet Bakanı Kurulun Başkanı, ama Kurul üç daire hâlinde çalışacak, atamalar, terfiler, disiplin işlerinin, vesairenin görüşüldüğü dairelerin hiçbirinin toplantısına Adalet Bakanı katılmıyor, oy hakkı yok. Düşünebiliyor musunuz yargıyı ele geçirmek isteyen Adalet Bakanının yaptığına, bütün yetkilerini veriyor, tayinine karışmıyorum, terfine karışmıyorum, disiplinine karışmıyorum, kendi içinizde bunu çözün. Peki ne olur?
ATİLLA KART (Konya) – İnceleme ve soruşturmayla ilgili değişiklik var mı, onu söyle.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Eğer bir etkili itiraz yolu olur da Genel Kurula gelirse konu, Adalet Bakanı Kurulun Başkanı olarak orada itirazın görüşmesi sırasında müdahildir. Bakın, burada, önemli bir değişim, yargı bağımsızlığı yönünde çok ciddi bir adım atılmaktadır. Yargıyı ele geçirenlerin değil yargının bağımsızlığı için uğraşanların ancak yapabileceği bir iştir bu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bir başka konu: Bugün, bakın Adalet...
ATİLLA KART (Konya) – İnceleme ve soruşturma izni kime ait, onu söyle.
BAŞKAN – Sayın Kart, lütfen müdahale etmeyelim.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bugün, bakın, Adalet Bakanının Sayın Müsteşarı, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun toplantısına katılmadığı zaman Kurul toplanabiliyor mu? Toplanamıyor. Yani bir siyasal iktidar eğer isterse, Kurulu, bugünkü mevcut hâliyle kilitleme imkânına, belli bir süre olsa da hiç olmazsa, var mı elinde böyle bir imkân? Var. Peki, şimdi yapılan bu düzenlemeyle ne yapılıyor? Müsteşar dairelerden birinde görev yapacak, Toplantı ve karar nisapları getiriliyor. Dolayısıyla Müsteşar katılmasa da Kurul toplanıp görevlerini yapabilecek ve yasal vazifelerini ifa edebilecek. Hiçbir siyasal iktidarın bundan böyle Kurulu kilitleme imkânı olmayacaktır. Bu kötü bir şey mi? Yargının bağımsızlığı açısından atılmış önemli bir adım değil mi? Önemli bir adımdır.
Peki, bir başka konu, değerli arkadaşlar: Bugün, Yargıtay doğrudan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna üye seçemiyor. Şimdi, yeni düzenleme ne diyor? “Siz seçmeye ehilsiniz, doğrudan üye seçin” diyor.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Allah Allah! Hiç yakışmıyor ağzına!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Yargıtaya dün ehliyetini sınırlayan “Seçemezsin, senin seçtiklerini bir de Cumhurbaşkanının kontrolünden geçirmem lazım“ diyen darbe Anayasası’nın bu dediği mi hukuk devleti, yargı bağımsızlığı için uygundur, yoksa Yargıtaya “Siz Genel Kurulunuzdan kendi içinizden birini seçin, doğrudan seçin” demek mi daha doğru bir şeydir? (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
Peki, bir başka şey: Danıştay iki tane üye seçiyordu, aynı sistem orada işliyordu. Şimdi yeni düzenlemede Danıştay da kendi üyeleri arasından kendi Genel Kurulunca doğrudan üye seçecek? Kötü bir şey mi bu?
ATİLLA KART (Konya) – Nihai karar Danıştaya ait mi olacak?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Burada nihai karar falan yok.
ATİLLA KART (Konya) – Nihai karar oraya ait değil.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Doğrudan Danıştay kendi seçiyor.
ATİLLA KART (Konya) – Hayır, önce bir Cumhurbaşkanı belirleyecek.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Peki, bir başka şey, bugün... Bugün...
ATİLLA KART (Konya) – Yanlış bilgi veriyorsun.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Hatibe müdahale etmeyelim lütfen... Lütfen...
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Yanlış değil, açın okuyun, iyice okuyun!
Bir başka şey...
ATİLLA KART (Konya) – Nihai karar oraya ait değil.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – İyice okuyun!
Bir başka şey: Değerli arkadaşlar, bugün kürsüde görev yapan 10 binin üzerinde adli yargı hâkim ve savcısı var. Bunların tayinine, terfisine, disiplinine her şeyine karar veriliyor. Düşünebiliyor musunuz, oraya bakıyorlar ne olacak diye. Sonra Yargıtaya gidiyor. Terfi düzeni de onların not sistemiyle bağlantılı. Şimdi, Yargıtaya yapılan atamada bunların hiçbir dahli yok, HSYK’yla ilgili konuda hiçbir dahli yok. Her türlü kararı kendileri hakkında veriyorlar fakat bunların kendileri hakkında karar verenlerle ilgili en ufacık bir düşünce serdetme imkânı yok. Dünyanın neresinde var böyle bir iş?
Şimdi, peki, ne oluyor? Kürsüdeki adli yargı hâkim ve savcılarına deniyor ki: “Siz doğrudan üye seçin.”
BENGİ YILDIZ (Batman) – Zaten doğru olan tek o var.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – 7 tane. Doğrudan seçecekler.
FARUK BAL (Konya) – Kaç günde?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Adli yargı hâkim ve savcılarına deniyor ki: “3 tane de siz doğrudan seçin.”
Doğrudan seçmek diktaya giden bir yapı mı?
FARUK BAL (Konya) – Evet.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Hâkimlere, savcılara, Yargıtaya, Danıştay üyelerine “Sizinle ilgili nihai kararları verecek olan Kurulu siz yapın, siz seçin, siz oluşturun.” demek dikta mıdır? Diktaya gitmek isteyenlerin yapacağı bir şey midir? (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu, hâkimine, savcısına, yargısına, yargı bağımsızlığına inanmış olan bir anlayışın ortaya koyduğu bir şeydir.
Peki, Cumhurbaşkanının pozisyonunu burada bir değerlendirmemiz lazım. Şimdi, TÜSİAD’ın 1992’de Anayasa önerisi var. Orada değerli anayasa hukukçuları demiş ki: “Bu Kurulun başkanı Cumhurbaşkanı olsun.” “Cumhurbaşkanı olsun.” demiş. Bakıyorsun, şimdi, Türkiye Barolar Birliğinin 2007’de hazırladığı “2007 Anayasa Önerisi” var elimde. Orada da diyor ki: “Cumhurbaşkanı Kurulun doğal başkanıdır, gerekli gördüğü hâllerde Kurul toplantılarına başkanlık eder.” Peki, değerli arkadaşlar, bugün Sayın Cumhurbaşkanı ne yapıyor? Kurulun seçilmiş 5 üyesinin 5’ini de nihai olarak atama yetkisine sahip mi? Sahip. Şu anda Kurulun üyeleri kaç? 22. Seçilmiş üyesi kaç? 18. Peki, Cumhurbaşkanı 22 seçilmiş üyeden… 18’inden kaçını atıyor? 4’ünü atıyor.
Allah aşkına, seçilmiş üyelerin tamamını atamak mı kuvvetler ayrılığı ilkesine zede verir, zarar verir, sıkıntıya sokar, diktaya götürür…
ATİLLA KART (Konya) – Kurumlardan da seçiyor ama.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - …yoksa, seçilmiş üye sayısını 18’e çıkarıp bunların 14’ünün doğrudan seçilmesine imkân ve zemin verip ondan sonra geri kalanını Cumhurbaşkanının…
Affedersiniz, bir şeyi yanlış söyledim.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Her şeyi yanlış söyledin, bir şeyi değil. Bir tane de doğru söyle, bir tane.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Seçilmiş üye sayısı 18 değil, 20. 20 tane üyeden 16’sını hâkimler, savcılar, Yargıtay, Danıştay üyeleri ve Adalet Akademisinin değerli üyeleri doğrudan seçsin, 4 tanesini Cumhurbaşkanı seçsin mi demek yanlış?
ATİLLA KART (Konya) – Cumhurbaşkanı 10 kişi seçiyor, 10 üyeyi seçiyor.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bakın, bir başka şey: Bugün yargıyla herkesin bir şekilde ilişkisi var. Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulunun yapılan bu düzenlemeyle bir yandan demokratik meşruiyeti temin edilmekte, diğer yandan da demokratik temsile uygun bir biçimde oluşması sağlanmaktadır.
Şimdi, savunma önemli. Herkes söylüyor: “Avukatlar da burada olmalı.” Neden? Verilen kararlar, görüşmeler, her şeyin bir ayağında mutlaka savunma var. Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanı 4 tane atayacak. 1’ini nereden atayacak? Avukatlar arasından atayacak. 1’ini üst kademe yöneticileri arasından atayacak.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bir aylık bürokratı atayacak. Tecrübe! Yargıyı ele geçiriyorsunuz.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - 3’ünü de Yükseköğretim Kurulunun iktisat, siyasal bilimler ve hukuk alanından öğretim…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ATİLLA KART (Konya) – Yanlış bilgi veriyorsun.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Yanlış değil.
BAŞKAN – Sayın Bozdağ, size de ek süre veriyorum efendim, lütfen tamamlayın.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – 1’ini de oralardan atayacak.
Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Size süre verdim efendim.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Şimdi, baktığınız zaman, demokratik meşruiyeti de temin eden bir mekanizma burada da hayata geçirilmektedir. Bütün bunlar birlikte değerlendirildiğinde, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısı yargı bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına uygun olarak dizayn edilmektedir. Bizim Anayasa tarihimizde 1961 Anayasası’na baktığınız zaman, orada üye sayısı 18 asıl, 5 tane yedek üye var; 3 tane asıl 1 yedeği Millet Meclisi, 3 asıl 1 yedeği Senato, 6 asıl 2 yedeği Yargıtay seçiyor, 6 asıl 1 yedeği de birinci sınıfa ayrılmış hâkimler seçiyor. Bir baktığınız zaman, demokratik olduğunu herkesin söylediği 1961 Anayasası Meclise “seç” diyor, Senatoya “seç” diyor, kürsüdekine “seç” diyor, yargıdakine “seç” diyor. Peki ne oldu? Bunun başına ne geldi biliyor musunuz? Bunun başına 12 Mart 1971 Muhtırası geldi. “Ben buna tahammül edemem, bir balans ayarına ihtiyaç var, bağımsız bir yargı pek işe yaramıyor, vesayet altında olması lazım.” dendi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Muhtıra sonucu, bugün burada bu Anayasa değişikliğini tartışanlar, o gün burada muhtıra sonucu, muhtıra verilmiş Parlamento çalışıyor, olabilecek bir iş mi ve talimatla Anayasa değiştiriliyor ve ayar veriliyor!
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sizin yaptığınız da ayar vermek!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bu ayar yetmedi, neden? Çünkü tamamını Yargıtay seçiyor, 11 artı 3, 11 asıl 3 yedek. 12 Eylül askerî darbesi de “Olmaz bu.” diyor, Ne yapalım? “Ayarı biraz daha verelim ama Danıştaya da verelim, 2 tane ondan, 3 tane buradan, bu işi devam ettirelim.” Şu anda bizim yaptığımız nedir? Bu ayarı, yargı bağımsızlığı, hukuk devleti ve hâkimlik teminatı esaslarına göre yeniden düzenlemek, yeniden ayarlamaktır.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sizin yaptığınız “yeniden düzenleme”, onlarınki “ayar”; değil mi!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Yoksa, darbecilerin verdiği ayarla hukuk devletini ikame etmek, yargı bağımsızlığını tam anlamıyla tesis etmek, hâkimlik teminatını hayata geçirme imkânı yoktur.
Bu düzenlemenin, cumhuriyetimizin temel niteliklerinden olan hukuk devletini güçlendirecek, yargı bağımsızlığını takviye edecek, hâkimlerimizi ve savcılarımızı daha büyük bir teminat altında görev yapmalarına imkân verecek bir düzenleme olduğunu ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bozdağ, teşekkür ederim.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Şimdi, şahıslar adına ikinci söz, Mersin Milletvekili…
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkan, Hükûmetin söz talebi var.
BAŞKAN – Affedersiniz, Hükûmetin söz talebi var.
Sizi daha sonra davet edeceğim Sayın Gök, uygulamamız bu şekilde efendim öteden beri.
Adalet Bakanı Sayın Ergin, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) – Hükûmetin tasarısı mı? Hem imza atmış hem Hükûmet olarak savunuyor. Bu nasıl şey ya?
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Milletvekili olarak imza atmış.
OKTAY VURAL (İzmir) – İmza atmayan bir bakan bulun bari.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen karşılıklı konuşmayalım.
Buyurun Sayın Bakan.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Huzurlarınızda bulunan Anayasa değişiklik teklifinin çerçeve 23’üncü maddesi üzerine söz almış bulunuyorum.
Değerli milletvekilleri, 12 Eylül askerî yönetimince Hâkimler Yüksek Kurulu ve Yüksek Savcılar Kurulunun lağvedilmesinden sonra 2461 sayılı Kanun ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu oluşturulmuştur. 1982 Anayasası ile anayasal temele kavuşturulan Yüksek Kurul, oluşturulduğu günden itibaren bugüne kadar tartışma konusu olmuştur. Gerek akademisyenler gerek siyasetçiler gerekse yargı camiası Kurulun bu şekilde oluşturulmasının yanlışlığını dile getirmişlerdir. Siyasi partilerimiz ise muhalefetteyken şikâyetçi oldukları Yüksek Kuruldan, iktidara geldiklerinde her nedense şikâyetçi olmaktan vazgeçmişlerdir.
Tarafsız bir gözle baktığımızda, ülkemizde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun oluşumuna ilişkin en temel eleştiri konuları şunlardır:
“1) Bakan ve Müsteşar dışındaki üyelerin tamamı Yargıtay ve Danıştay üyeleri arasından seçilmekte olup bu hâliyle Kurul yargının bütününü temsil etmemektedir.
2) HSYK kararlarına karşı etkili bir itiraz yöntemi bulunmamaktadır.
3) HSYK’nın bağımsız binası ve sekreteryası yoktur.
4) HSYK bağımsız bütçeye sahip değildir.
5) Hâkimlerin denetimde görev alan adalet müfettişleri Kurula bağlı değildir.
6) Hâkimler ve savcılar hakkında soruşturma izni verilmesi Kurulun yetkisinde değildir.
7) HSYK’nın zaman zaman diğer devlet kurumlarının etkisinde kalarak kararlar verebildiği izlenimi uyandıran uygulamaları vardır.
8) Adalet Bakanı ve Müsteşarının Kurulda yer alması yargı bağımsızlığıyla bağdaşmaz.” şeklinde yöneltilen yoğun eleştiriler. Bu eleştiriler, hem Danıştay, Yargıtay başkanlarımızın 1982’den 2010 tarihine kadar yapmış oldukları adli yıl açılış konuşmalarında hem uluslararası belgelerde hem de iç hukuk üzerine yapılan değerlendirmelerde dile getirilmiş eleştirilerdir.
Şimdi, bizim getirmiş olduğumuz öneri... Değerli milletvekilleri, bu eleştirilerden acaba karşılamış mıyız, karşılamamış mıyız? Hatırlarsanız, “Bizim görüşümüz alınmadı.”, “Bizlere sorulmadı, danışılmadı.” gibi şikâyetler gündeme getirildi. Ben bu şikâyetleri üzülerek doğru bulmadığımı, bu şikâyetlerin doğru da olmadığını ifade ediyorum. Biz, Yargı Reformu Strateji Belgesi’ni hazırlarken tüm yargı paydaşlarıyla bunu istişare ettik, müşterek toplantılar yaptık, başsavcılarımızla, Adalet Komisyonu başkanlarımızla müteaddit toplantılar yapıldı. En son Kızılcahamam’da tüm paydaşlarla yapılan ve üzerinde ilkeler anlamında mutabakata varılan kurallar bir araya getirilerek, strateji belgesi olarak Bakanlar Kurulunda da kabul edilerek Avrupa Komisyonuna takdim edildi.
Şu elimde gördüğünüz, Yargıtay Başkanlığının yargı reformu stratejisine dair görüşünü içeren resmî belgesidir. Şu diğer dosya, Danıştay Başkanlığının, Adalet Bakanlığının hazırlamış olduğu belgeye karşı resmî görüşlerini ifade eden dosyasıdır. Şu da Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 5 üyesinin ve yedek üyeleriyle beraber hazırlamış oldukları resmî görüşleridir.
Bütün bunları aldıktan sonra, değerli milletvekilleri, bu getirilen eleştirilerin ne kadarını karşılamışız? Bakınız, “Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun kendine özgü binası olsun.” denmiş, biz bunu sağlayacağımızı Eylem Planı’na koymuşuz. “HSYK’nın kendine bağlı sekretaryası olsun.” demişiz, bunu da getirmişiz. Yalnız Sayın Bal dedi ki: “Bu Sekreteri Sayın Bakan atayacak.” Öyle değil, biraz açıklayayım.
FARUK BAL (Konya) – Sonuçta öyle Sayın Bakan.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Kurulun belirleyeceği 3 aday içerisinden 1 tanesini Bakan belirleyecek. Bakan resen bir aday atayamayacak, bir Sekreter belirleyemeyecek; Kurulun belirlediği 3 isim üzerinden belirleyecek.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sen belirliyorsun netice itibarıyla.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) - “Kurulun özerk bütçesi olsun.” denmiş. Biz, Eylem Planı’nda bunu yapacağımızı taahhüt etmişiz.
“Teftiş Kurulu HSYK’ya bağlansın.” denmiş. Biz, bunu şu anda görüştüğümüz 159’uncu maddenin içerisine monte etmişiz, hâkim ve savcıları denetleyecek Kurul müfettişlerinin Kurula bağlı olması hükmünü getirmişiz, bu müfettişlerin Kurul tarafından atanması hükmünü getirmişiz ve soruşturmayı başlatma yetkisini ilgili daireye vermişiz. İlgili daire harekete geçmedikçe Bakan resen bir soruşturma başlatma imkânına sahip değil, önünüze getirmiş olduğumuz şu teklifte.
Onun dışında “Kararlara karşı etkili bir itiraz yöntemi getirilsin.” denmiş eleştirilerde. Biz, şimdi Kurulu üç daire hâlinde dizayn etmişiz ve bu dairelere Bakan katılmayacak, oy kullanamayacak ancak bu Kurulun dairelerinin vermiş olduğu kararlara karşı Genel Kurulda etkin bir itiraz yöntemi getirilmiş.
“Yüksek yargının seçtiği üyeler doğrudan seçilmeli.” denmiş. Eleştiriler bunlar. Yüksek yargı başkanlarının 1982 ile 2010 yılları arasında yapmış olduğu eleştirilerin özetini söylüyorum.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Bakan, biraz da bize dönüp anlatın.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Bunu da getirmişiz. Şu anda, Yargıtay Genel Kurulu ve Danıştay Genel Kurulu, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna verecekleri üyeleri doğrudan seçecekler…
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Bakan, biraz da muhalefete dönün, hep kendi grubunuza anlatıyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın Yalçın, lütfen böyle bir usulümüz yok.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Efendim, biraz da bize dönerek anlatsın.
BAŞKAN – Hayır, lütfen…
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) - … Cumhurbaşkanının seçimine, takdirine sunmayacaklar.
OKTAY VURAL (İzmir) – Doğru değil bunlar ya!
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Onun dışında, Müsteşarın katılmadığı toplantılar yapılamıyor idi şu anda ama bunu da kaldırıyoruz. Müsteşar 22 üyeden herhangi bir tanesi hâline geliyor, üç daireden bir tanesinde üye olacak, Müsteşar katılmasa da toplantı yapılacak.
Burada, şu saymış olduğum talepler, yüksek yargı başkanlarının talepleridir, ilerleme raporlarında dile getirilen eleştirilerdir, İstişari Ziyaret Raporlarında dile getirilen eleştirilerdir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yargı da eleştiriyor bunu.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Değerli milletvekilleri, burada, talepler içerisinde karşılanmayan bir tek husus vardır: “Bakan ile Müsteşar Kurulda bulunmasın.” Dolayısıyla, biz, bu yapı içerisinde, bugüne kadar, Kurulun yapısına yönelik hem Kurula hem Bakanlığa getirilen eleştirilerin tamamına yakınını bu pakette karşılamışız…
OKTAY VURAL (İzmir) – Zaten cücüğünü götürmüşsün, daha?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – …bir tek, Bakanla Müsteşarın Kurula katılmaması yönünde, ilk iki üç İstişari Ziyaret Raporu’nda bu yönde görüşler var ama son İstişari Ziyaret Raporlarından bahsetmedi Sayın Gök. Orada, şunu ifade edeyim, Bakanla Müsteşarın Kurulda kalması gerektiğine dair görüşler de var.
FARUK BAL (Konya) – İkna etmişsiniz!
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – İkna etmiş değilim. Şu “Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun seçilmiş 5 üyesi” diye, bize hazırladıkları rapor. Burada, üyelerden Sayın Ali Suat Ertosun, dipnot düşmüş: “Çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.” demiş. “Adalet Bakanı Kurulda bulunmalı ve Kurulun Başkanı olmalıdır. Çünkü, siyasetle yargı arasında bir irtibat kurmak, Parlamentoyla yargı arasında irtibat kuracak bir siyasi makama ihtiyaç var. Parlamentoya karşı olan işlemlerden dolayı gidip hesap vermesi gereken bir muhatap lazım.” Bunu belirtmiş.
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – O zaman, Anayasa Mahkemesinin de Başkanlığını yapın Sayın Bakan.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Yargıtay Başkanımızla yapmış olduğumuz görüşmelerde, Sayın Başkan şunu ifade etmiştir: “Evet, Müsteşar çıksın ama Bakan Kurulda kalabilir.” demiştir.
Değerli arkadaşlar, bu konuda, uluslararası belgelerden yapılan atıflar var. Benden önceki hatiplerden bir kısmı bunlara değindiler.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Bakan, siz bir de Anayasa Mahkemesi Başkanlığını alın.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bence yakışır!
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Avrupa Konseyinin danışma organı olan Venedik Komisyonu ve gene, Avrupa Hâkimleri Danışma Konseyinin almış olduğu ilke kararları var. Burada, hatiplerin bir kısmı, bu Danışma Konseyi kararlarından bazılarından alıntılar yaptılar. Kimi iki ilke kararını aldı, kimi üç tanesini aldı ama biz, hazırlayıp yargı mensuplarımıza dağıttığımız şu bilgi notunda, Bakanlığın lehine-aleyhine bakmadan, ne kadar ilke kararı alınmışsa, hepsini açık yüreklilikle yazdık. Bakanlığa yöneltilen eleştirileri de yazdık, Kurulun mevcut yapısına getirilen eleştirileri de burada yürekli bir şekilde ortaya koyduk.
Değerli arkadaşlar, bu eleştirilere baktığımız zaman, ortaya konulan ilkelere baktığımız zaman, sadece lehe-aleyhe olanları ayrı ayrı değil, hepsini beraber değerlendirdik ve ben, Avrupa Hâkimleri Danışma Konseyinin şu ilke kararlarını sizinle paylaşmak istiyorum:
“Yargı kurulları, hem yargı sisteminin hem de hâkimlerin bağımsızlığının güvencesi olmalıdır.
Yargı kurulları, hâkimlerin görevlerini yürütme ve yasama erklerinden bağımsız ve kontrollerine tabi olmadan ve aynı ölçüde yargı içinden gelecek yersiz baskılara maruz kalmadan yapmasına imkân tanımak için yargıyı bağımsız şekilde yönetmelidir.
Yargı kurulları, bağımsızlığı ve etkin çalışmayı sağlayacak şekilde oluşturulmalıdır...”
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Ergin, size de ek süre veriyorum, lütfen konuşmanızı tamamlayın efendim.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
“…Karma bir oluşum söz konusu ise üyelerin önemli bir kısmı meslektaşlarınca seçilmiş hâkimlerden oluşmalıdır.” 22 üye var, 16 tanesi meslektaşlarınca seçilmiş oluyor bizim formülümüzde.
“Kurulun yargı kökenli üyelerinin yargı dışında organlar tarafından seçimine izin verilmemelidir.”
Sayın Gök, Cumhurbaşkanının seçeceği üyelerin yargıç sınıfı dışından olduğunu ifade ettiler. O ilkeye uymak için Cumhurbaşkanına hâkim-savcı sınıfından atama yetkisi verilmemiştir, Avrupa Hâkimleri Danışma Konseyinin tavsiye kararı yerine gelsin diye.
Onun dışında, “Yargı dışından gelen üyeler mesleklerinde temayüz etmiş kişilerden seçilmelidir. Üniversite öğretim üyeleri, hukukçular ve saygın vatandaşlar üye olabilir.” diyor. Demek ki hâkim-savcı sınıfı dışından da üyeler gelebilirmiş; Avrupa Hâkimleri Danışma Konseyi.
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Ama mesele, Sayın Bakan, hukukçu olması. “Hukukçu olmayabilir de.” diyorsunuz.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Ve son olarak, Venedik Komisyonunun Adli Atamalar Raporu’ndan iki tespit yapıp sözlerimi bitiriyorum:
“Yargının kendi içine kapanık bir görüntü vermesinin negatif etkilerini kaldırmak adına, bir yanda yargı bağımsızlığı ve kendi mensuplarınca idare edilme ile diğer yanda yargının hesap verebilirliği arasında bir denge kurulmalıdır. Bu bağlamda, hâkimler hakkında disiplin işlemleri etkili bir şekilde yürütülmeli ve meslektaş dayanışması bu işlemleri kapatmamalıdır. Bu hedefe ulaşmanın yollarından biri, üyelerinden dengeli bir şekilde oluşturulduğu yargı kurulunun kurulmasıdır.”
Ve son ilke: “Yürütme erkinin temsilcilerinin kurul içinde yer alması güvene dayalı endişeler yaratsa da bu uygulama yaygındır. Örneğin, Fransa’da Cumhurbaşkanı Kurulun Başkanı, Adalet Bakanı doğal Başkan Vekilidir. Türkiye’de Adalet Bakanı ve Müsteşarı HSYK üyesidir. Bu durum, tek başına -Venedik Komisyonuna göre- Kurulun bağımsızlığını zayıflatmaz ancak Adalet Bakanı, Kurulun, başta disiplin konuları olmak üzere…”
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Ergin, ek süreniz de doldu, selamlama için mikrofonunuzu açıyorum tekrar.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – “…disiplin işlemleri başta olmak üzere tüm toplantılarına katılmamalıdır.” diyor. Biz de bu ilkeyi karşılamak üzere, Bakanın tüm toplantılara katılmayacağı bir formül geliştirdik.
Burada Fransa örneği üzerine bir atıf yapıldı. 2008’de Fransız Anayasası’nın değiştiğinden bahsetti Sayın Gök. Doğrudur, değişti ancak şu anda yürürlükte olan bizim söylediğimiz.
İSA GÖK (Mersin) – 2011’de uygulama kanununu bekliyorlar. Değişti Anayasa.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – 2011’de yürürlüğe girecek.
Ama Sayın Gök, şunu ifade ediyorum: O model de burada, vaktim olmadığı için ifade edemedim ama Fransa Anayasası’nın yeni versiyonundaki modele de var iseniz -“Anayasa değişti.” diyorsunuz, Fransız Anayasası’nın yeni versiyonuna var iseniz- bizim Adalet Bakanlığı olarak, bunu teklif etmeniz hâlinde, bu formüle de hazır olduğumuzu ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Ergin, teşekkür ederim.
Evet, kişisel olarak görüşlerini arz etmek üzere, Mersin Milletvekili Sayın İsa Gök.
Sayın Gök, buyurun efendim.
Süreniz beş dakikadır.
İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Bakan Fransa örneğini yine verdi ama değişti, Sarkozy Anayasa değişikliğini yaptı, Temmuz 2008.
ADALET BAKANI SADULAH ERGİN (Hatay) – Değişende de var.
İSA GÖK (Devamla) – Bunu artık kabul edin. Hâkimler Kurulunun başı Yargıtay Başkanıdır, Savcılar Kurulunun başı Yargıtay Başsavcısıdır ve Cumhurbaşkanı, Adalet Bakanı artık Fransa’da, Kurulda yoktur, bu bir.
İkincisi: Evet, Ferhat Sarıkaya, Van Savcısı, doğru... Arkadaşlar, o olay olurken Kurulun Başkanı Cemil Çiçekti, Müsteşarı Fahri Kasırga’ydı, samimi adamınız. Sizlerin imzasıyla oldu, bunu unutmayın, bir. İkincisi: “Dünyanın neresinde Adalet Bakanı…” diye, böyle konuşuldu. Evet, dünyanın neresinde bir Adalet Bakanı, Erzincan Başsavcısını arar da “Gözaltı yapma, tutuklama.” diye talimat vermeye kalkar? Dünyanın neresinde Adalet Bakanı, 13 Mart 2007 tarihinde -Sayın Cemil Çiçek- Kurul toplantılarını bloke eder “Benim istediğim Yargıtay, Danıştay üyeleri olacak.” diye olay çıkartır? Dünyanın neresinde Adalet Bakanı, 28 Şubat 2009’da işte Başsavcıyı arar? Dünyanın neresinde Adalet Bakanı, 5 Aralık 2007 tarihinde Deniz Fenerinden dolayı “Bizim çocukları salıverin.” diye -Mehmet Ali Şahin, Sayın Bakan- Alman Büyükelçisine ricada bulunur? Dünyanın neresinde bir Başbakan, 22 Kasım 2007 tarihinde Alman Büyükelçisine ricada bulunur? Dünyanın neresinde bir Adalet Bakanı Müsteşarı, 26 Şubat 2010 tarihinde Beşiktaş Adliyesinin yan tarafına gider de, orada, tutuklanacak olan insanlar için, tutuklayacak sorgu hâkim ve savcılarıyla görüşme yapar otelde, Beşiktaş Adliyesinin bitişiğinde? Dünyanın neresinde olur bunlar arkadaşlar? Ama bunlar Türkiye’de oluyor.
Gelelim var olan tasarıyla, Hükûmet tasarısıyla değişikliğe: Arkadaşlar, bakın, dünyanın neresinde Adalet Bakanı, hâkim-savcıların telefonlarını dinleyebilmek için Teftiş Kurulu Yönetmeliği’nin 98’inci maddesi (ç) bendini değiştirip de dinleme yetkisi almaya kalkar, yasaya aykırı olarak? Dünyanın neresinde yapılır bu? Bu, Türkiye’de yapılıyor, sayenizde yapılıyor Sayın Bakan.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Teklif ne getiriyor, onu söyle sen.
İSA GÖK (Devamla) – Gelelim tasarıdaki özelliklere: Arkadaşlar, evet, şimdi adli yargıdan hâkim-savcı geliyor, idari yargıdan ama bu hâkim-savcıların hiçbir kontrolü yok, bir şeyi yok, güvencesi yok, biliyor musunuz? Kurul üyeliği sırasında yaptığı her işten dolayı gene Adalet Bakanının, müfettişlerin denetimine tabi. Kurul görevi bitti, gene Adalet Bakanının, müfettişlerin denetimine tabi. Yani Adalet Bakanı beyninde boza pişirebilecek o hâkim-savcının. Güya bu Kurul bağımsız!
Adalet Bakanı yetkilerini devretmiş… Sadullah Bey, tebrik ediyorum sizi! Arkadaşlar, hangi yetkileri devretmiş, bakalım: Kurulun başkanı kim? Adalet Bakanı; tasarı, fıkra üç.
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Sembolik…
İSA GÖK (Devamla) – Dinle.
Kurulun, Adalet Bakanlığı Müsteşarı doğal üyesi; fıkra üç. Kurulun yönetimi kime ait, yönetim? Başkana. Başkan kim? Adalet Bakanı; fıkra yedi. Kurulun temsili kime ait? Başkana. Başkan kim? Adalet Bakanı; fıkra yedi. Hâkim ve savcıların denetlenmesi, haklarında inceleme-soruşturma işlemleri HSYK Başkanının oluruyla Kurul müfettişlerine yaptırılıyor. HSYK Başkanı kim? Adalet Bakanı; fıkra dokuz. Devam ediyoruz: HSYK Genel Sekreteri Kurul Başkanı tarafından atanmaktadır; fıkra on bir. HSYK Başkanı tarafından, Sekreter atıyor, kim? Adalet Bakanı. Devam ediyoruz: Adalet Bakanlığının merkeze bağlı kuruluşlarında geçici ve sürekli olarak çalıştırılacak hâkimler, savcılar ve adalet müfettişlerini atama yetkisi kime ait? Size zor bir soru: Bu hâkim ve savcıları kim atayacak?
OKTAY VURAL (İzmir) – Bozdağ (!)
İSA GÖK (Devamla) - Fıkra on iki: Adalet Bakanı. Ne enteresan!
Devam ediyoruz… Anayasa 154: Yargıtay. Yargıtay üye seçiminde HSYK üyeleri yer alacak. Kim bu HSYK üyesinin bir tanesi? Yargıtaya üye seçiliyor. Adalet Bakanı.
Anayasa 155: Danıştaya üye seçilecek. Danıştaya üye seçilirken Adalet Bakanı ne yapacak? Ama HSYK üyesi, Anayasa’da hüküm var, Adalet Bakanı yine oy kullanacak. Allah’tan yetkilerinizi devretmişsiniz Sayın Başkan, Allah’tan devretmişsiniz (!)
Arkadaşlar, bunun adı nedir biliyor musunuz? Bunun adı, hâkimlerin, savcıların, yüksek yargının tepesine bir tane diktatör oturtmaktır, diktatör, başka bir şey değil.
Onun dışına geldiğimizde, ben size dört tane rapordan bahsettim, Avrupa Birliği İstişari Ziyaret raporlarından arkadaşlar. 28 Eylül-10 Ekim 2003, Birinci İstişari Ziyaret Raporu, diyor ki: “Bakan, Müsteşar çıkmalı, Cumhurbaşkanı seçim yapmamalı.” İkinci İstişari Ziyaret Raporu, 11-19 Temmuz 2004, ne diyor: “Adalet Bakanı, Müsteşar çıkmalı, Cumhurbaşkanı seçmemeli.” Üçüncü İstişari Ziyaret Raporu, 13 Haziran-22 Haziran 2005, ne diyor: “Adalet Bakanı, Müsteşar Kuruldan çıkmalı, Cumhurbaşkanı seçmemeli.” Son rapor, evet, son rapor da 14 Nisan 2009, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı hakkında Dördüncü İstişari Ziyaret Raporu: Bakan, artık illallah ettiler sizden. Yıllardır gele gele geldiler “Adalet Bakanını çıkartın, Müsteşarı çıkartın, Cumhurbaşkanı seçmesin.” Laf dinletemediler size.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Gök, bir dakika ek süre veriyorum. Lütfen konuşmanızı tamamlayın efendim.
İSA GÖK (Devamla) – Sağ olun.
En son dediler ki: “Tamam, bari Bakan çıksın, Müsteşar kalsın.” Çünkü Türkiye, Avrupa Birliğine uyum süreci içerisinde yargı bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü, hukuk devleti konusunda Avrupa Birliği normlarını kabullenmiyor. O yüzden de raporların tümünde “İkna edilmeye çalışmanıza anlam veremedik.” diyorlar. Venedik Komisyonu, Bangalor Yargı Etiği, Birleşmiş Milletlerin 43 sayılı Kararı, 2003/43 sayılı Kararı, tüm kararlarında eleştirildiniz, eleştirildiniz ve bu kararlardaki eleştirileri büyük bir arsızlıkla görmezden geldiniz. Bunu anlamak mümkün değil arkadaşlar. Avrupa’nın mukayeseli hukuka bakın, yapmak istediğiniz tasarıya bakın, bu tasarıyla yargı bağımsızlığı değil, ancak hâkim ve savcıların tepesinde boza pişirilir, başka bir şey değil.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
SELAMİ UZUN (Sivas) – O kelimeyi düzelt.
İBRAHİM HASGÜR (İzmir) – Özür dilemesi lazım.
BAŞKAN – Evet, teşekkür ederim Sayın Gök.
Sayın milletvekilleri, şimdi, İç Tüzük 72’ye göre verilmiş önerge var, onu okutacağım.
Ancak bilindiği gibi Meclis başkanları tartışmalara katılamıyorlar, İç Tüzük 64’e göre. Ancak Sayın Gök, ismimden bahsederek bir ifadede bulundu. Çünkü İç Tüzük “Kişisel savunma hakları saklıdır.” diyor Meclis başkanlarının. Alman Büyükelçisini çağırarak, Adalet Bakanı iken benim “Bizim çocukları bırakın.” diye istekte bulunduğumu söyledi.
İşin aslı şöyledir: Alman Büyükelçisi benden randevu istedi, geldi, Antalya’da tutuklu bulunan bir Alman gencinin tahliyesi konusunda benden yardım talebinde bulundu. Ben de kendisine dedim ki: “Sizde olduğu gibi bizde de yargı bağımsızdır ve talimatla hareket etmez.” İşin gerçek yüzü budur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
72’ye göre okutuyoruz efendim…
İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, şahsınıza atfen söylediğim şey, benim şahsınıza atfen Deniz Feneriyle alakalı söylediğim görüşmenizin tarihi 5 Aralık 2007.
BAŞKAN – Tamam.
İSA GÖK (Mersin) – Benim bilgilerimin dayandığı yer ise Alman Büyükelçisi Eckart Cuntz’ün ve Başkomiser Alexander Böhm’un açıklamalarıdır. Bu şahıslar yalancıysa bilemiyorum.
BAŞKAN – Siz Türk yetkililere mi inanıyorsunuz, Alman yetkililere mi? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İSA GÖK (Mersin) – Efendim, tebrik ediyorum(!) Sayın Başkanım, tebrik ediyorum(!)
BAŞKAN – Buyurun.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Anayasa Değişiklik Teklifinin 23. maddesinin TBMM İçtüzüğü’nün 72. maddesi uyarınca, görüşmelerinin devamına karar verilmesini saygı ile arz ve talep ederiz.
Faruk Bal Oktay Vural Mehmet Şandır |
Konya İzmir Mersin |
Behiç Çelik Mustafa Enöz S. Nevzat Korkmaz |
Mersin Manisa Isparta |
Gerekçe:
Anayasalar, Vatandaşların temel hak ve hürriyetlerini teminat altına alan, siyasi rejimin ve devlet organlarının görev ve yetkilerini belirleyen kanunlar hiyerarşisinin en üstünde temel hukuk normlarıdır.
İki ihtilal ve 3 muhtıra ile üzerine gölge düşürülen Türk demokrasisini;
21. yüzyıl evrensel değerlerine kavuşturabilmenin
Asırlık anayasa tartışmalarından kurtarmanın
Her kesimin benimseyebileceği bir anayasaya kavuşturabilmenin tek yolu toplumsal uzlaşmaya dayalı bir Anayasa yapmayı sağlamaktır.
MHP bu sebeple;
"Anayasa Değişikliği Uzlaşma Komisyonu" kurulmasını,
Partilerin uzlaştıkları hususlarda demokratik bir sözleşme yapılmasını,
Siyasi partilerin hangi konularda uzlaştığının kamuoyuna duyurulmasını,
Her partinin görüş ve tavrının yapılacak ilk seçimde milletin takdirine sunulmasını,
Seçimler sonunda oluşacak Meclis'in ilk işinin anayasa değişikliğini gerçekleştirmek olmasını teklif etmiştir.
MHP; bu kapsamda,
Devlet ile Milleti kucaklaştıracak,
Milletin değerleri ile Devletin değerlerini bağdaştıracak,
Demokrasi ile Cumhuriyeti barıştıracak,
Vatandaşın temel hak ve hürriyetlerini evrensel standarda yükseltecek,
Milletin bölünmez bütünlüğünü sağlayacak üniter yapı içinde Devleti kurum ve kuruluşları ile uyum içinde çalıştıracak,
Kuvvetler ayrılığına dayalı parlamenter demokratik düzeni iyileştirecek,
Cumhuriyetin temel nitelikleri ile Anayasamızın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek maddelerini koruyacak,
Toplumsal bir sözleşme belgesi niteliğinde anayasa değişikliği kararını ilan etmiştir.
Anayasa değişikliği ancak böylece milletin iradesine dayandırılmış olacaktır.
AKP, MHP'nin bu teklifine kulak tıkamış, kendisi için hazırladığı Anayasa teklifini partilere ve millete dayatmıştır.
AKP, Anayasa değişikliğini seçmene ve yargıya hesap vermekten kaçmak için malzeme olarak kullanmaktadır.
AKP'nin Anayasa Değişiklik Teklifi kendi hedefine ulaşmak için hazırlanmıştır.
Bu teklif ile kuvvetler ayrılığına dayanan parlamenter sistemin denge ve denetim mekanizmaları iktidar lehine bozulmaktadır. Bunun doğal sonucu olarak başta parti kapatma, yargı bağımsızlığı ve hâkim teminatı ile hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkeleri zedelenmektedir. Parlamenter sistem yerine ucu diktaya açık bir Başkanlık sistemi getirilmektedir.
Bu teklifin içinde; Millet yoktur, Milletin iradesi yoktur, Milletin beklentisi yoktur.
Millet, AKP'den bölücü terörü bitirmesini beklemektedir.
Millet, AKP'den yoksulluğun, yolsuzluğun, hayat pahalılığının ve işsizliğin hesabını vermesini beklemektedir.
Millet, AKP'den İş beklemektedir. Aş beklemektedir.
Millet, AKP'den düşünce, inanç, teşebbüs, örgütlenme ve benzeri alanlarda temel hak ve hürriyetlere güvence beklemektedir.
AKP 8 yılı heba etmiştir. Milletin beklentilerini karşılayamamıştır.
AKP, millet için değil kendini korumak için Anayasa değişikliği yapmaktadır.
AKP, iyi niyetli değildir, başlattığı PKK Açılımı için bu teklif ile anayasal zemin hazırlamaktadır. Bu sebeple yargıyı etkisiz hale getirmektedir.
Bu hususlarda uzlaşmaya varıncaya kadar görüşmelere devam edilmelidir.
BAŞKAN – Oya sunuyorum önergeyi: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, şimdi on dakika süreyle soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın Yıldız, buyurun efendim.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, basına yansıdığı kadarıyla bir partimizle Anayasa değişiklikleriyle ilgili görüşmeler yaptığınız, teklifler sunduğunuz söylenmektedir. Bu teklifiniz nedir? Türkiye Büyük Millet Meclisi ve milletvekillerini mi bu teklifinizi paylaşmaya değer bulmuyorsunuz?
HSYK’yla ilgili yeni bir öneriniz var mıdır?
Getirdiğiniz Anayasa değişikliklerinin Anayasa’ya aykırı olduğunu kabul ettiğiniz söyleniyor, doğru mudur?
Anayasa’yı ihlal suçuna suç ortağı mı arıyorsunuz?
Toplumsal mutabakat aramadığınız için pişmanlık duyduğunuz söyleniyor, doğru mudur?
Anayasa’ya aykırılığın görmezden gelinmesini mi istiyorsunuz?
Uzlaşmayı Meclis zemininde değil de niçin dışarıda arıyorsunuz?
Referanduma götürüleceğiyle ilgili, Cumhurbaşkanından söz mü aldınız?
Bazı maddelerin paketten ayrılabileceğini düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Paksoy…
MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan -gönül isterdi ki- bizler her zeminde her sorunu tartışarak, konuşarak çözülmesini sağlayacak bir süreci, uygulamayı başlatmak zorundayız diye düşünüyorum ama sizler kavgacı “ben yaptım oldu” tarzını devam ettirdiğiniz için yargı da, yasama da, siyaset de, Hükûmet de taraf olmuştur. Böyle didişen toplumsal yapıda hangi kurumun ne kadar zarar göreceği değil, ülkenin ne kadar zarar göreceğinin muhasebesini hiç yaptınız mı?
Anayasa değişikliğinin amacının demokratik açılım projesini hayata geçirmek için hazırlanan bir düzenleme olduğu Sayın Başbakan tarafından bir televizyon programında söylenilmiş midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Ağyüz…
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, 7 kişinin seçileceği yere, oy kullanıcıların 1 kişiye oy vermeleri ileri demokrasi sayılabilir mi?
Ayrıca, dünyanın neresinde, “Geçecek üç madde için, Anayasa Mahkemesine gitmezseniz uzlaşırız.” önerisi getiren bir Adalet Bakanı tanıyorsunuz?
Ayrıca, Erzincan’da yürütülen soruşturmada Erzurum Savcısına hep çakma, gizli tanıkların ifade verdiklerinin ve bu ifadelere dayanarak soruşturma ve tutuklamaları yapmalarına ne diyorsunuz?
Bu paket, laik, demokratik cumhuriyeti ve yargıyı kuşatma paketidir. Cumhurbaşkanının yetkilerini eleştiren bir parti ve bakan olarak neden Cumhurbaşkanının yetkilerinin artırılmasını savunuyorsunuz?
Demokrasi çoğunluk diktatöryası mıdır? Baskınızın olduğunu Erzurum’da ve Erzincan’da somut olarak gördükten sonra, sizin demokratik söylemlerinize neden inanacağız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Habur’dan ülkemize giren PKK’lı teröristlerin mobil mahkemede yargılanmaları sırasında, sorgulama odasındaki Türk Bayrağı’nın ve Atatürk portresinin indirilerek yargılandıkları yönünde ulusal basına da yansıyan haberler doğru mudur? Doğru ise, Bakanlığınızca bu konuda herhangi bir işlem yapılmış mıdır? Yapılmadıysa bir işlem yapmayı düşünüyor musunuz?
Bir diğer soru: HSYK’nın yapısındaki değişikliğin, Sayın Başbakanın Anayasa değişikliği konusunda 17 Nisanda Kanal 24’te yapılan bir programda söylediği “Anayasa değişikliği önerimiz, açılım projemizin önemli bir parçasıdır. Açılım kapsamında atacağımız adımların önünü açıyor, altyapısını hazırlıyor.” ifadeleriyle bir bağlantısı var mıdır? Varsa bunun, hukukun üstünlüğü felsefesiyle çeliştiğini düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, Erzurum Savcısı Sayın Osman Şanal ile bir hemşehrilik ilişkiniz var mı? Kendisiyle kaç kez görüştünüz? Yetkisi elinden alınmasına karşın, hâlen Erzurum’da sizin talimatlarınıza göre mi hareket ediyor?
İki: Sayın Savcının AKP Hatay il yöneticisi olan bir akrabası ve bir yeğeni var mıdır?
Üç: Erzincan Savcısı hakkında dava açılması için Sayın Cemil Çiçek sizinle görüştü mü? Dava açılması konusunda Sayın Savcıya bir talimatınız oldu mu?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Tankut…
YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, Türkiye’de onlarca belediye başkanı yargıda mahkûm edilmiştir. Mesela Edirne Belediye Başkanı sekiz yıl dört ay, Büyükçekmece Belediye Başkanı dört yıl dört ay, Antalya Muratpaşa Belediye Başkanı yirmi ay, Diyarbakır, Batman belediye başkanları on ay ceza aldılar ancak dosyalar temyiz aşamasında olduğu için söz konusu şahıslar hâlen başkanlık koltuğunda oturmaktadır. Keza, yüzlerce belediye başkanı da rüşvet, görevi kötüye kullanma gibi yüz kızartıcı suçlardan mahkemelerde davaları devam ettiği hâlde hâlen görevlerinin başındadır ancak Adana Büyükşehir Belediye Başkanı iddia edilen soruşturma kapsamında henüz daha mahkemesi bile başlamamış olmasına rağmen, açığa alınmıştır. Şimdi, Adalet Bakanı olarak bu durum sizin adalet anlayışınıza ve hukukun üstünlüğü görüşünüze uymakta mıdır? Bu uygulama hukuka uygun mudur?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun efendim.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Yıldız’ın sorusuyla başlıyorum: “Bir partimizle Anayasa değişiklikleriyle ilgili görüşmeler yapmışsınız. Bu görüşmelerde herhangi bir taahhüdünüz oldu mu?” anlamına gelen sorular sordu Sayın Yıldız. Biz, bu Parlamento çatısı altında bulunan tüm siyasi partilerimizle görüşüyoruz. Bu Anayasa değişiklik teklifini kamuoyuyla paylaştıktan sonra başta ana muhalefet partimiz olmak üzere önce grubu bulunan partilerimize, daha sonra grubu olmayan temsil edilen partilerimize ve daha sonra da Meclis dışındaki siyasi partilerimize ve sivil toplum örgütlerimize gittik. Bu Parlamento çatısı altında bulunan her partiyle, Parlamento dışında bulunan siyaset kurumuyla, sivil toplum örgütleriyle görüştük, görüşüyoruz, bundan sonra da görüşmeye devam edeceğiz ancak herhangi bir pazarlık söz konusu olmaz, müzakere olur, bizim getirdiğimiz teklife karşı başka bir teklifle gelinebilir. Bunlar parlamenter demokrasi içerisinde olağan işlerdir.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Bakan, “Teklifiniz nedir?” diye soruyorum. On tane soru sordum, bir cümleyle geçiştiriyorsunuz.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Onun dışında, Sayın Paksoy’un “Her zeminde sorunları paylaşalım isterdik, keşke kavga zemininde bunları yapmasaydık, uzlaşı zemini arasaydık.” diye bir temennisi var.
Değerli milletvekilleri, 2007 seçimleri öncesinden başlayan, 2007 seçimleri sonrasında da bu arayışlarımız malumunuz devam etti.O zaman, 2008 Eylülünde, 4 Eylül 2008’de Sayın Köksal Toptan’ın grup başkanlarına yapmış olduğu bir davet vardı, bir çağrı vardı: Buyurun, Parlamentoda dört ayrı uzlaşma komisyonu oluşturalım. Bunlardan bir tanesi Anayasa’yı hazırlasın, grupların eşit sayıda vereceği temsilcilerle hazırlanacak bir uzlaşma komisyonunun yapacağı metin Parlamentoya gelsin diye. İkincisi Meclis İç Tüzüğü, üçüncüsü AB uyum yasaları ve dördüncüsü de önemli yasalar dediğimiz, siyasetin finansmanı ve siyasi etikle ilgili komisyon. Bu komisyona üç siyasi partimiz o gün için üye verdi, ama ana muhalefet partimiz üye vermediği için uzlaşma komisyonu kurulamadı.
Biz, seçimden önce de, seçimden sonra da bütün bu zeminleri yokladık. Bu teklifi Parlamentoya getirmeden önce de gruplarımızı ziyaret ettik. Bir grubumuz “Kapağını açmayız.” dedi, bir diğeri “Gelip çaylarını içer, giderler.” dedi.
Şimdi, uzlaşma zemini aradığınız zaman, uzlaşı dediğiniz şey, karşılıklı iradelerin buluşabilmesidir. “Ben görüşmem, ben paylaşmam.” diyen bir yapıyla bunu yapma şansımız olamaz diye düşünüyorum.
Sayın Ağyüz, “Seçimlerde her üyenin bir kişiye oy vermesini nasıl değerlendireceksiniz? Bu demokratik bir yöntem midir?” Bir de “Bir Adalet Bakanı, şayet Anayasa Mahkemesine gitmez iseniz uzlaşmanın yolu açık olur gibi bir söz söyleyebilir mi? Dünyanın neresinde var?” gibi soru sordu.
Bu her üyenin tek oy kullanması çoğulculuk anlayışının bir yansımasıdır diye ifade edeyim…
ATİLLA KART (Konya) – Çoğulculuk değil, çoğunlukçu anlayıştır.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – …ama Adalet Bakanının “Anayasa Mahkemesine gitmez iseniz bu pakette bir değişiklik yapabiliriz.” gibi bir sözü olmamıştır. Bunu, ben, dün Anadolu Ajansına yaptığım açıklamada ifade ettim. Orada gazetecinin sorduğu soruya cevap vermişimdir, ama sizin anladığınız gibi konuşmuş olsam bile, şunu hemen söyleyeyim: Peki, dünyanın neresinde bir ana muhalefet partisi lideri, referanduma gidecek bir değişiklik için “Mahkemeye gideceğim.” diye peşinen irade beyan etmiştir? Böyle bir ana muhalefet lideri var mıdır dünyada? Bir.
BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Sana mı soracağız? Sana mı danışacağız?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – İkincisi, Sayın Baykal, bugün grup konuşmasında da “Sen ne hakla bize Anayasa Mahkemesine gitmezseniz… Gitmeyin gibi telkinde bulunursun?” diye ifade buyuruyor. Ben de aynı mantıkla şu soruyu soruyorum: Sayın Baykal, 184 milletvekilinin iradesiyle Parlamentoya sunulan bir teklife siz hangi hakla şu maddeleri çıkarın diye teklif yapabiliyorsunuz, öneri getirebiliyorsunuz? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Teşekkür ediyorum.
Kalan soruları da yazılı olarak cevaplayacağım Sayın Başkanım.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sen niye dayatıyorsun Sayın Bakan?
BAŞKAN – Bir dakika… Sakin olalım. Sayın Ağyüz…
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Bakan, yazıp önümüze getiriyorsunuz, ondan sonra uzlaş...
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Ağyüz, bakın, Grup Başkan Vekiliniz söz istiyor. Lütfen Sayın Ağyüz.
Sayın Kılıçdaroğlu, buyurun.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Bakan Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanının yapmış olduğu öneriyi “Siz ne hakla böyle bir öneri getirebilirsiniz? Dünyanın neresinde böyle bir örnek vardır?” diye söylüyor.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Bana sorulan sorunun cevabıdır.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Bu soruyu soran bir adalet bakanının ne adalet kavramı ne hukuk kavramı gelişmemiş bir kişi olduğuna inanıyorum.
Bunun tutanaklara geçmesini istiyorum.
BAŞKAN – Peki.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Vural, buyurun.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, Sayın Bakan bir soru üzerine, bu Anayasa değişikliğiyle ilgili Parlamentoda bulunan partilerle görüşmeler ve müzakereler yaptığını ifade etmiştir.
Sayın Başkan, bize Milliyetçi Hareket Partisi olarak Sayın Bakanın ziyaretinde sadece o çakma imzalı teklif gelmişti. Bunun dışında bizimle bir görüşme ya da müzakere olmamıştır, ondan sonra da edilmemiştir.
Sayın Bakandan bu müzakereleri kimle yaptığını açıklamasını istirham ediyorum. Bizden böyle bir talepleri olmamış, bununla ilgili bizden hiçbir görüş de istenmiş değildir.
BAŞKAN – Peki, beyanınız zabıtlara geçti efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Evet, Sayın Bakan açıklasın.
BAŞKAN – Açıklama yapmak istedi Sayın Bakan.
Buyurun.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Vural’a şunu ifade edeyim: Parlamentoda sadece Milliyetçi Hareket Partisi yok. Parlamentoda olan diğer partilere de biz bu teklifi götürdük ve önerilerini istedik. Bu önerilere Demokratik Sol Partiden cevap geldi. Demokratik Sol Partinin olmasını istediği birden çok madde bu paketin içerisinde yer almıştır. Barış ve Demokrasi Partisinden öneri gelmiştir, ama onların önerisinden paketin içerisine giren madde olmamıştır. Onun dışında, MHP ve CHP’nin zaten tavrı kamuoyunca bilinmektedir. Bu anlamda biz sivil toplum örgütlerinden, sendikalardan ve Odalar Birliğinden gelen talepleri de bu paketin içerisine monte etmişizdir. Bu maddeden sonra görüşülecek çerçeve 24’üncü madde de Odalar ve Borsalar Birliğinin talebiyle metne girmiş maddedir.
Arz ediyorum efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, sorum açık; çarpıtılmasın sorum. Bu teklif verildikten sonra yapılan müzakereleri söylüyor. Burada görüşüleni söylüyor. Burada, Milliyetçi Hareket Partisiyle bu zeminde, Parlamentoda bizimle böyle bir müzakere olmamış. Bu arayış içerisinde olmadık zaten, yapılırken de olmadık.
BAŞKAN – Sayın Vural, aslında soru-cevap işlemi tamamlandı. Siz ilave sorular soruyorsunuz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Şimdi, bu seviyede hangi partiyle pazarlık ettiğinizi açıklayın. Söyleyin. Açıklayın! Söyleyin!
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Benim adıma siz konuşun Sayın Vural!
BAŞKAN – Soru-cevap işlemi tamamlandı.
Şimdi, önergelere geçiyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Söylesin; bizim olmadığımızı ifade etsin.
BAŞKAN – Kendi takdiridir. Ben kendisine zorla “cevap ver” veya “verme” demem ki burada, diyemem ki. İsterse verir.
Sayın Bakan, açıklama yapacak mısınız?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Ediyorum, söyledim. Çok net ifade ettim.
BAŞKAN – “İfade ettim” diyor efendim. Zabıtlara geçti.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Kiminle pazarlık yapıldığını söyleyin.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, Meclis zemininde, Genel Kurulda hangi partiyle müzakere edilmiştir?
BAŞKAN – Tamam efendim, tamam.
Sayın Kılıçdaroğlu, buyurun.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Adalet ve Kalkınma Partisinin şöyle bir anlayışı var: Biz öneriyi getirelim, siz de öneriyi getirin; biz bildiğimizi okuyalım. Böylece demokrasiyi gerçekleştirelim.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Uzlaşma Komisyonuna gelecektiniz Sayın Kılıçdaroğlu.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Bu anlayışı şiddetle reddediyorum. Eğer iradeler bir araya gelecekse bir müzakerenin anlamı olabilir.
BAŞKAN – Peki, zabıtlara geçti efendim.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan…
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Teklifi getirip önümüze atmak, ondan sonra, siz de yazılı verin, biz bildiğimizi okuyacağız! Buna demokrasi diyeceğim! O demokrasi ancak çocukların oyunlarında olabilir.
BAŞKAN – Peki Sayın Kılıçdaroğlu, zabıtlara geçti.
Sayın Bozdağ, siz ne diyeceksiniz?
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, Anayasa değişiklik teklifi taslak hâlindeyken -bir konuyu arz etmek için söylüyorum- Mecliste grubu bulunan-bulunmayan siyasi partilerimize, sivil toplum örgütlerine ve Meclis dışında olan siyasi partilere bu götürüldü. Mecliste grubu bulunan siyasi partilere giden heyet içinde ben de vardım ve biz taslak metni kendilerine takdim ettik...
OKTAY VURAL (İzmir) – Çakma imzalı!
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - …ve bu konudaki her türlü katkıya açık olduğumuzu çok net olarak ifade ettik.
Arz ederim.
BAŞKAN – Peki, teşekkür ederiz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, Genel Kurulda başka partilerle müzakere ediliyor.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, madde üzerinde on altı önerge vardır. Ancak bilindiği gibi her madde üzerinde milletvekillerince yedi önerge verilebilmektedir. Aynı anda gelen önergeler arasında çekilen kura sonucu yedi önergeyi şimdi okutacağım ve sonra da önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.
Önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 23 üncü maddesi ile değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 159 uncu maddesinin 10 uncu fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Yılmaz Tunç
Bartın
"Kurulun meslekten çıkarma ve yer değiştirme cezasına ilişkin olanlar dışındaki kararlarına karşı yargı mercilerine başvurulamaz."
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 23 üncü maddesi ile değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 159 uncu maddesinin 10 uncu fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Abdullah Çalışkan
Kırşehir
"Kurulun meslekten çıkarma ve yer değiştirme cezasına ilişkin olanlar dışındaki kararlarına karşı yargı mercilerine başvurulamaz.”
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 497 sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 23 ncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Bengi Yıldız Hasip Kaplan Ayla Akat Ata |
Batman Şırnak Batman |
M. Nezir Karabaş İbrahim Binici |
Bitlis Şanlıurfa |
Madde : 23- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 159 uncu maddesinin ilk üç fıkrası aşağıdaki değiştirilmiştir.
"Madde 159- Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kurulur ve görev yapar.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yirmiiki asıl ve onbir yedek üyeden oluşur; "Hakimler Yüksek Kurulu" ile "Savcılar Yüksek kurulu" halinde yedi asil ve dört yedek üyeden oluşan iki daire halinde çalışır.
Kurulun doğal Başkanı Cumhurbaşkanıdır. Adalet Bakanı ile Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kurulun tabiî üyesidir, oy kullanamazlar.
Kurulun, dört asıl üyesi, nitelikleri kanunda belirtilen; yükseköğretim kurumlarının hukuk, iktisat ve siyasal bilimler dallarında görev yapan öğretim üyeleri, üst kademe yöneticileri ile avukatlar arasından Cumhurbaşkanınca, üç asıl ve iki yedek üyesi Yargıtay üyeleri arasından Yargıtay Genel Kurulunca, iki asıl ve bir yedek üyesi Danıştay üyeleri arasından Danıştay Genel Kurulunca, iki asıl üye ile bir yedek üye Türkiye Barolar Birliği yönetim kurulu ve Baro Başkanları tarafından yirmi yıl fiili avukatlık yapmış olanlar arasından TBMM tarafından dört yıl için seçilir.
Bir asıl ve bir yedek üyesi Türkiye Adalet Akademisi Genel Kurulunca kendi üyeleri arasından, yedi asıl ve dört yedek üyesi birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş adlî yargı hâkim ve savcıları arasından adlî yargı hâkim ve savcılarınca, üç asıl ve iki yedek üyesi birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş idarî yargı hâkim ve savcıları arasından idarî yargı hâkim ve savcılarınca, dört yıl için seçilir. Süresi biten üyeler yeniden seçilebilir.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım en aykırı dört önerge de aynı mahiyettedir. O nedenle önergeleri birlikte işleme alacağım ve istemleri hâlinde, önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim.
Önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan “7.11.1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi”nin 23 üncü maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim. 14.04.2010
Harun Öztürk
İzmir
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 23. maddesinin Teklif metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
İsa Gök Atilla Kart |
Mersin Konya |
T.B.M. Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Anayasa değiştirme teklifinin (23) maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ederim.
Kamer Genç
Tunceli
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan Anayasa değişikliği teklifinin, 23. maddesinin teklif metninden çıkarılması için gereğini arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Oktay Vural Mehmet Şandır |
Konya İzmir Mersin |
Behiç Çelik S. Nevzat Korkmaz Süleyman L. Yunusoğlu |
Mersin Isparta Trabzon |
Akif Akkuş |
Mersin |
BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorduk, değil mi efendim?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Gerekçe efendim.
Gerekçe:
Anayasalar, vatandaşların temel hak ve hürriyetlerini teminat altına alan, siyasi rejimin ve devlet organlarının görev ve yetkilerini belirleyen kanunlar hiyerarşisinin en üstünde temel hukuk normlarıdır
iki ihtilal ve 3 muhtıra ile üzerine gölge düşürülen Türk demokrasisini;
• 21. yüzyıl evrensel değerlerine kavuşturabilmenin,
• Asırlık Anayasa tartışmalarından kurtarmanın,
• Her kesimin benimseyebileceği bir Anayasa'ya kavuşturabilmenin,
tek yolu toplumsal uzlaşmaya dayalı bir Anayasa yapmayı sağlamaktır.
MHP bu sebeple…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, bu kısaltmaları ya açarak okusun…
BAŞKAN – Anlayamadım efendim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bu kısaltmaları açarak okusun efendim.
BAŞKAN – Evet, açarak okuyun tabii. Tabii, doğru söylüyor: “Milliyetçi Hareket Partisi.” Doğru, haklısınız.
Evet, buyurun, okuyun lütfen.
MHP bu sebeple;
• "Anayasa Değişikliği Uzlaşma Komisyonu" kurulmasını,
• Partilerin uzlaştıkları hususlarda demokratik bir sözleşme yapılmasını,
• Siyasi partilerin hangi konularda uzlaştığının kamuoyuna duyurulmasını,
• Her partinin görüş ve tavrının, yapılacak ilk seçimde milletin takdirine sunulmasını,
• Seçimler sonunda oluşacak Meclis'in ilk iş olarak anayasa değişikliğini gerçekleştirmek olmasını teklif etmiştir.
MHP; bu kapsamda,
• Devlet ile Milleti kucaklaştıracak,
• Milletin değerleri ile Devletin değerlerini bağdaştıracak,
• Demokrasi ile Cumhuriyeti barıştıracak,
• Vatandaşın temel hak ve hürriyetlerini evrensel standarda yükseltecek,
• Milletin bölünmez bütünlüğünü üniter yapı içinde sağlayacak ve Devleti kurum ve kuruluşları ile uyum içinde çalıştıracak,
• Kuvvetler ayrılığına dayalı parlamenter demokrasiyi iyileştirecek,
• Cumhuriyetin temel nitelikleri ile Anayasamızın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek maddelerini koruyacak,
Toplumsal bir sözleşme belgesi niteliğinde anayasa yapma kararını ilan etmiştir
Anayasa değişikliği ancak böylece milletin iradesine dayandırılmış olacaktır.
AKP, MHP'nin bu teklifine kulak tıkamış, kendisi için hazırladığı Anayasa teklifini partilere ve millete dayatmıştır.
AKP, Anayasa değişikliğini seçmene ve yargıya hesap vermekten kaçmak için malzeme olarak kullanmaktadır.
AKP'nin Anayasa Değişiklik Teklifi, kendi hedefine ulaşmak için hazırlanmıştır.
Bu teklif ile kuvvetler ayrılığına dayanan parlamenter sistemin denge ve denetim mekanizmaları iktidar lehine bozulmaktadır. Bunun doğal sonucu olarak başta parti kapatma, yargı bağımsızlığı ve hâkim teminatı ile hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkeleri zedelenmektedir. Parlamenter sistem yerine ucu diktaya açık bir Başkanlık sistemi getirilmektedir.
Bu teklif, Parlamenter demokrasi esasına göre inşa edilen Anayasaya aykırıdır.
Bu teklifin içinde; Millet yoktur, Milletin iradesi yoktur, Milletin beklentisi yoktur.
Millet, AKP'den bölücü terörü bitirmesini beklemektedir.
Millet, AKP'den yoksulluğun, yolsuzluğun, hayat pahalılığının ve işsizliğin hesabını vermesini beklemektedir.
Millet, AKP'den iş beklemektedir. Aş beklemektedir.
Millet, AKP'den düşünce, inanç, teşebbüs, örgütlenme ve benzeri alanlarda temel hak ve hürriyetlere güvence beklemektedir.
Millet, mahkemelerdeki iş yükünü azaltacak ekonomik, sosyal ve adli reform beklemektedir.
Millet, yandaş yargıç değil, tarafsız ve bağımsız mahkemelerde hakkını aramak istemektedir.
AKP 8 yılı heba etmiştir. Milletin beklentilerini karşılayamamıştır.
AKP, millet için değil kendini korumak için Anayasa değiştirmektedir.
AKP, günü geldiğinde herkesin güvenli liman gibi sığınabileceği tarafsız ve bağımsız mahkemeler için hiç bir şey yapmamıştır.
AKP, Yargıtay Başkanının ifadesi ile yandaş yargıç yaratmış, yargıyı siyasallaştırmıştır.
AKP, HSYK başkanının ifadesi ile yargıyı korkutmuştur.
AKP, yargının siyasallaşmasını engellemek için kurulan HSYK'nu yandaş yargı kurumu haline getirerek hukuk devleti ve hukukun üstünlüğünü tahrip etmektedir.
AKP, gizlemediği başkanlık sistemi hevesi ile diktaya yönelişinin önünde engel gördüğü Anayasa mahkemesini yandaş yargı kurumu haline getirmektedir.
AKP, açılım adı altında PKK'nın siyasallaştırılması için ilk adım olduğunu ifade ettiği bu teklif ile, bin yıllık kardeşliğin ve milli bütünlüğün bozulmasına Anayasa zemini hazırlamaktadır.
AKP, iyi niyetli değildir, başlattığı PKK Açılımı için bu yasa değişikliği ile anayasal zemin hazırlamaktadır. Bu sebeple bu Anayasa değişikliği milletin hayrına değildir ve Anayasa'ya aykırıdır.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birlikte işleme aldığım dört önergeden ikincisi Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç’e ait.
Sayın Genç, buyurun efendim.
Önergeniz üzerinde beş dakika süreniz var, kürsüye geldiğinizde başlatacağız.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, 497 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın...
BAŞKAN – Tasarı değil, teklif efendim.
KAMER GENÇ (Devamla) – Teklifi’nin -“tasarı” diyoruz ya neyse!- 23’üncü maddesinin teklif metninden çıkarılmasıyla ilgili olarak verdiğim bir önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.
Şimdi, geçen gün bir arkadaşta bir kitap gördüm. Kitap Amerika’da yazılmış. Bu Suudi Arabistan Kralı Türkiye’ye gelip de Tayyip Bey ile Abdullah Bey’i yanına çağırıp da böyle oturttuğu zaman -İngilizce bir kitap- diyor ki: “Kemalist cumhuriyetinin can çekişmesi, faşist kardeşliğin yükselmesi.” Bu, Amerika’da basılan bir kitap.
Şimdi, değerli milletvekilleri, tabii, AKP, kendine uygun bir yargı oluşturmaya çalışıyor. Tabii, Türkiye’nin temel rejimini değiştiriyor. Temel rejimini de değiştirirken tek bir kişinin dikta yönetimini getiriyor ve bu dikta yönetiminin şu andaki tek engeli yargı. Yargıyı ne yapıyor? Yargıyı öyle ucube bir kurul oluşturuyorlar?
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Tam tersi, yargıyı güçlendiriyoruz.
KAMER GENÇ (Devamla) – Yani işte 22 kişilik bir Hâkimler Savcılar Kurulu, bu 22 kişilik Hâkimler ve Savcılar Kurulu üç daireye ayrılacak, bu daireler kaç kişiden teşekkül edecek, hâkimlerin tayinleri nerede olacak, idari yargının tayin ve atamaları nerede olacak, idari savcıları nerede olacak, öteki adli savcıların durumu ne olacak; yine, bu Adalet Bakanı müsteşarı hangi dairede yer alacak? Yani çok böyle karışık. Ayrıca da bu geçen bir maddede şu andaki, yürürlükte olan Anayasa’nın 144’üncü maddesini oradan değiştiriyor ama aynı maddeyi buraya, altıncı fıkraya aynen alıyor. Hâkim ve savcıların atanmaları, yönetimde bunların nitelikleri, mesleğe kabulleriyle ilgili burada genel kurallar koyduktan sonra hâkim ve savcıların denetimi için izin verme yetkisini Kurul Başkanına veriyor. Burası çok önemli. Yani Adalet Bakanı Kurul Başkanıdır, dolayısıyla hâkim ve savcılar için izin verme yetkisini de Kurul Başkanına veriyor. Kurul Başkanına verince… Aslında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu bir idari kuruldur. Burada Kurul Başkanına Kurul Başkanı sıfatı vermekle bunun işlemlerine karşı idari yargıya dava açma hakkını da ortadan kaldırıyor. Şimdi, mevcut yürürlüğe göre, eğer Adalet Bakanı herhangi bir hâkim veya savcı hakkında soruşturma iznini vermediği takdirde buna karşı Danıştaya gidip dava açabiliyorsunuz veya savcılığa gidip dava açabiliyorsunuz. Şimdi bunu ortadan kaldırıyor ve bu tabii ne oluyor? Artık kendi yandaşlarını koruma ve kollama görevini alacak ve yargı da… Gördünüz işte, Abdullah Gül’le ilgili karar veren, Tayyip Erdoğan’la ilgili karar veren hâkimlere neredeyse çanlarına ot tıkayacak şekilde işlemler yapıldı. İşte, kendi tarikat ve cemaatlerinin üzerine giden Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı yasalara aykırı olarak kaç aydır içeride duruyor. Bunun tabii baş organizatörü bugünkü Bakanlık makamında oturan kişi.
Dolayısıyla, burada, tamamen mevcut iktidara göre bir Hâkimler ve Savcılar Kurulu oluşturulmaya çalışılıyor.
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Tam tersi, tam tersi.
KAMER GENÇ (Devamla) – Arkadaşlar, şeydeki 17 tane üyeyi adli yargıdan seçiyorlar, 3 tane üyeyi de idari yargıdan seçiyorlar. Peki, bunları nasıl seçecek? Kaçı savcı olacak, kaçı hâkim olacak? Hepsi hâkim mi olacak, savcı mı olacak? İdari yargıdan mı olacak? Sonra, Hakkâri’deki bir hâkim ile İstanbul’daki hâkimin seçimi konusunda nasıl birbirlerini tanıyacaklar? Bunu yüksek yargıya verdiğiniz zaman, yüksek yargı, Danıştay ve Yargıtay bunların kararlarını inceliyor ve bunların hakkında bir bilgi sahibi oluyor. Dolayısıyla burada objektif kurallar konuluyor. Ama şimdi böyle geniş bir tabana verdiğiniz zaman seçime neler hâkim olacak? İşte, ya ırkdaşlık ya bölgecilik ya mezhepçilik ya tarikatçılık ya cemaatçilik olacak. Dolayısıyla “hâkimlik mesleği” denen o kutsal mesleğin içine, böyle, istenmeyen birtakım doneler ve nitelikler atfedilmek suretiyle seçime gidecek. Dolayısıyla, burada yapılan tamamen yargının karmakarışık hâle gelmesidir ve yargının sağlıklı işleyişini engellemektir.
Adalet Bakanlığı zaten bütün yetkiyi almıştı. Şimdiye kadar, bu Adalet Bakanı, soralım bakalım, hangi aleyhine olan savcı ve hâkim hakkında soruşturma izni vermediniz? Lehinize olanların hangisine verdiniz? Her gün gazeteler yazıyor işte. Dolayısıyla… Ve kendileri de bunları inkâr etmiyor. Böylece, hâkimlik ve savcılık müessesesi maalesef rayından çıkarılıyor, işte, güvenceden yoksun bırakılıyor ve tamamen Kurul Başkanının istediği hâkim ve savcılara…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Genç, size de ek süre veriyorum bir dakika, lütfen konuşmanızı tamamlayın.
KAMER GENÇ (Devamla) - …soruşturma izni veriliyor, istemediklerine de soruşturma izni verilmiyor ve yargı âdeta siyasallaştırılıyor.
Yani bugünkü Hâkimler ve Savcılar Kurulunun tek şikâyet konusu olan Adalet Bakanı ile Müsteşarıydı. Pekâlâ, Adalet Bakanı ile Müsteşarı çıkartılmak suretiyle bu iş hâlledilebilirdi.
Cumhurbaşkanının buraya atayacağı üyelerin nitelikleri ne olacak, kimlerden seçilecek, yargıyla ne ilgisi var? İşte, birileri çıkıyor, birilerinin kulaklarına bir şeyler fısıldıyor ama birileri kendisini, sanki doğru dürüst, işte bu konuda çok fazla ihtisas sahibi anayasa profesörleri olduklarını zannediyorlar. Ama maalesef getirdikleri bilgiler, metinler burada kendilerini ayrıca tekzip ediyor.
Şimdi, Komisyonda bu görüşülürken Komisyon Başkanı dedi ki: “Sen 82 Anayasası’nda başlangıçta ret verdin, arkasında da askerlerden korktun, kabul verdin.”
Bak, burada… Burada… Bir daha doğru konuş…
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Çekimser… Çekimser…
KAMER GENÇ (Devamla) – Dur… Bunu doğru… Diyor ki: “Sen askerlerden korktun.”, “Ben askerlerden korkmam ama AKP’lilerden korkarım. Askerler insanı hapseder, AKP’liler diri diri yakar.” dedim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Genç, ek süreniz de doldu efendim.
(Kamer Genç Komisyon sıralarının önüne geldi.)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bak, şuna bak…
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Askerden korktun, çekimser verdin.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Al da şunu gör, al…
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Ona gel… Çekimser verdin.
BAŞKAN – Efendim, tamam… Peki…
Sayın Genç, teşekkür ederiz.
Şimdi, aynı mahiyette diğer bir önerge…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Al, bak…
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – İkinci oylama…
BAŞKAN – Sayın Genç, tamam efendim. Bırakın lütfen, tamam, şimdi inceler, Sayın Kuzu inceler efendim, tamam.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Komisyon sıralarından uzaklaşsın Sayın Başkan, Burhan Hoca’dan uzak dursun.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, öbür önerge sahibini çağırın.
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Genel Kurulu selamlayın Kamer Bey.
BAŞKAN - Sayın Genç, evraklarınızı kürsüden alacak mısınız. Çünkü bir başka arkadaşımızı davet edeceğim.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Yani bir Anayasa Komisyonu Başkanı bile iftira atmanın kendisine bir değer kazandıracağına inanıyor.
İspatlamazsan seni orada artık oturtmam!
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Senin ihtilafın var orada, getireceğim!
BAŞKAN - Sayın Kart, siz mi konuşacaksınız?
ATİLLA KART (Konya) – Evet.
BAŞKAN - Peki, diğer bir önerge üzerinde Sayın Kart’a söz veriyorum, Konya Milletvekili.
Buyurun efendim, süreniz sizin de beş dakikadır. (CHP sıralarından alkışlar)
ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tarafımızdan verilen önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, üye sayısı 17’ye çıkarılan Anayasa Mahkemesi ve üye sayısı 22’ye çıkarılan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yapılanmasında siyasi iktidar aynı yaklaşım ve aynı amaç içinde olmuştur. Her iki olayda da, her iki kurumun yapılanmasında da Yargıtay ve Danıştay gibi kurumlar bünyesindeki mensuplar sadece 1 aday için oy kullanmaktadırlar. Bu durum, üye seçen kurumların işlevini etkisiz ve şeklî bir hâle getirmektedir, adalette temsil ilkesinin ihlali sonucunu doğurmaktadır.
Daha da önemlisi, bence, Anayasa Mahkemesine Sayıştaydan 2 üye, Barolar Birliğinden, barolardan 1 üye seçiliyor. Sayıştayın kaç kişiye hitap ettiğini anlatmaya gerek yok; burada hukukçu arkadaşlarımız var, bu noktada gerekli hassasiyeti ve duyarlılığı göstermeleri gerekirdi. 50 bin civarında avukatın temsil edildiği barolardan 1 kişiyi seçiyoruz. Onu da nasıl seçiyoruz? Barolar Birliğinin tüzel kimliğini diskalifiye ederek, yine temsilde adalet ilkesini ihlal ederek, hiçbir kurumsal kimliği olmayan baro başkanları arasından bir seçim yapıyoruz. Bu da yine maksatlı bir seçim olmuştur.
Burada bir diğer vahim yanlışlığı, özellikle 23’üncü maddedeki vahim yanlışlığı ifade etmek istiyorum: Evet, meslekten ihraç kararlarına karşı yargı yolunun açılması, elbette doğru bir düzenleme olmuştur ama yine hukukçu olan arkadaşlarım çok iyi bilir ki hâkimler ve savcılar için yer değiştirme cezası da çok ağır bir cezadır, çok ağır sonuçları olan bir cezadır. Yer değiştirme cezasına muhatap olan bir hâkim ve savcının meslekte yükselme şansı yok denecek kadar azdır. Böylesine ağır sonuçları olan bir ceza için yargı yolunun kapalı tutulması da yine demokratikleşme iddiasında olan bir paket için çok büyük bir çelişkidir; bu, gerçekten giderilmesi gereken, yeniden düzenlenmesi gereken bir eksikliktir diye düşünüyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözü çok uzatmayacağım ama önemli olduğuna inandığım iki gazetecinin, akademisyenin görüşlerini sizlerle paylaşmak istiyorum.
Gazeteci kimliğine, akademik kimliğine ve hukuk adamı kimliğine sizlerin de itiraz etmeyeceğine inandığım, güvendiğim Taha Akyol’un öncelikle görüşlerini sizinle paylaşmak istiyorum. Ne diyor Sayın Taha Akyol? Bakın, 23’üncü maddeye atıfta bulunarak şunu söylüyor:
“Taslaktaki en tehlikeli husus şudur: HSYK’nın 21 üyesinden toplam 10 tanesini Türkiye’deki adli ve idari bütün hâkim ve savcılar, yani toplam 14 bin -11.300 olacak- ‘seçmen’ seçecek! Onun için ortaya sandık konulacak!
Bu tür seçimlerde mesleki liyakatten ziyade ‘başka faktörler’ devreye girer, yargı tahribata uğrar diye endişeliyim.
Bunun yerine kıdem, mastır, doktora, bilimsel hukuki yayın ve performans gibi kıstaslarla yapılacak bir sıralamaya göre üye belirlenmelidir.” diyor.
Ortada bir profesyonel faaliyet var, esas alınması gereken ölçüler bunlar, ondan söz ediyor Sayın Akyol.
“Yargıtay’da bile ‘Daire Başkanı’ seçimlerinin ne sorunlar yarattığını bilmiyor muyuz?! Şimdi de adaletin tabanını mı hiziplere bölelim! Bunun vebali büyüktür.” diyor Sayın Akyol.
İkinci okuyacağım görüş de Sayın Sami Selçuk, hukuk adamı kimliğine, akademik kimliğine hiç kimsenin itiraz edemeyeceği bir kişi. Ne diyor?
“Bu satırları; 55 yıl hukukun içinde hukuk için çırpınmış; bir hukuk öğrencisi ve yargıç stajyeri iken 1955-1960 arası güçlü yürütmenin yargıçları, savcıları nasıl sağa sola savurduğunu, bunun acılarını, yıkımlarını dehşetle izlemiş; 41 yılını devletin, yargının, adaletin hizmetinde tüketmiş; yargı kararlarını ve uygulamayı bilimin ışığında konuşmalarında, yazılarında, karşı oylarında sürekli gücü yettiğince sorgulamış, eleştirmiş; yargısal yaşamını gerilerde bırakmış…”
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kart, ek süre veriyorum bir dakika, lütfen konuşmanızı tamamlayın efendim.
ATİLLA KART (Devamla) – “…bir eski yargı insanı ve bugün üniversitede hukuksal bilgisini ve deneyimlerini öğrencileriyle paylaşan biri olarak kaleme alıyorum.” diyor. “Lütfen…” diyor, şöyle bitiriyor makalesini: “Çağrım şudur: Parti kapatma, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Anayasa Mahkemesi konularıyla ilgili üç önemli konuyu erteleyelim. Karşılıklı suçlamaların cirit attığı, kurumların ve bireylerin birbirine güvenmediği, öfkelerin ve kişisel tutkuların aklın ve bilimin önüne geçtiği, bilim insanlarının bile ‘kişisel görüşüm, resmî görüşüm’ ayrımına zorlandığı bir ortamda sağlıklı düzenlemeler yapılamaz.” diyor.
Son sözüm de size Sayın Meclis Başkanım: Size neden güvenmiyoruz biliyor musunuz Sayın Başkan? Karma Komisyon şikâyetlerini iki yıldan bu yana işleme koymadığınız için, Kamu Personel Reform Tasarısı’nda 3 kez gerçek dışı beyanda bulunduğunuz için, Başbakanlık örtülü ödeneğin başındaki sahtecilikten…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ATİLLA KART (Devamla) - …mahkûm olan kişi hakkında yanlış beyanda bulunduğunuz için ve nihayet…
BAŞKAN – Sayın Kart, teşekkür ederim. Ek süreniz de doldu.
ATİLLA KART (Devamla) - Teşekkür için istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sadece selamlama için mikrofonunuzu açıyorum, buyurun.
ATİLLA KART (Devamla) – …İçişleri Bakanlığı Deniz Feneriyle ilgili otuz dört sayfalık raporu işleme koymadığı için…
Söylenecek pek çok şey var ama bütün bunlar ortada iken ve tarafsız olarak Meclisi yönetmediğiniz için size doğal olarak ve üzülerek güvenmiyoruz Sayın Başkan.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Tam tersi…
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kart.
Ama biz sizi seviyoruz gerçekten. Sen benim arkadaşımsın. Biz sizi seviyoruz. Yaradan’dan ötürü herkesi severiz.
ATİLLA KART (Konya) – Ben de sizi şahsen seviyorum ama yönetiminizi sevmiyorum.
BAŞKAN – Biz seviyoruz.
Aynı mahiyetteki dört önergeyi birlikte işleme almıştım. Bu önergelerden biri de İzmir Milletvekili Sayın Harun Öztürk’e aittir. Şimdi, önergesinin gerekçesini açıklayacak.
Sayın Öztürk, buyurun efendim.
Süreniz beş dakika efendim.
HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hâkim ve savcıların atanma ve yükselmeleriyle, görev yerlerinin belirlenmesi, disiplin işlerinin takibi gibi konularda önemli görevler üstlenen ve yargı bağımsızlığının teminatı olarak bilinen HSYK’nın yapısı teklifle tamamen değiştirilmektedir.
Kurulda bağımsız yargı için eleştiri konusu olan Adalet Bakanı ve Müsteşarı yerlerini korudukları gibi, Adalet Bakanının Kuruldaki konumu HSYK Başkanı sıfatıyla daha da güçlendirilmekte, hâkimler ve savcılarla ilgili olarak yapacağı bazı tasarrufları yargı denetimi dışına çıkarılmaktadır.
HSYK’nın 7 asil, 5 yedekten oluşan 12 üye sayısı, 22 asil ve 12 yedek olmak üzere 34 üyeye çıkarılmaktadır. Yargıtay ve Danıştaydan seçilecek üye sayısı teklifte, Türkiye Büyük Millet Meclisine 3 azaltılarak sevk edilmişti. Komisyonda, lütfedilip, sözde uzlaşma adına Yargıtay ve Danıştaydan seçilecek bugünkü mevcut üye sayısı korundu ancak Komisyonda yüksek yargının kontenjanı eski düzeyine çıkarılırken teklifteki 21 asil 10 yedek üye içindeki bazı grupların kontenjanlarının azaltılmadığına, toplam asil ve yedek üye sayısının 1’er artırıldığına dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Çünkü, AKP’nin, HSYK’nın sayısal olarak kendi kontrolünden çıkmasına tahammülü yoktur.
Değerli milletvekilleri, sonuç olarak, 7 asil üye içinde 5 olan yüksek yargının kontenjanı, 22 asil üye içinde yine 5’te kalmıştır. Eskiden yedek üyenin tamamı yani 5’i yüksek yargı mensupları arasından seçilirken teklifte, 12 yedek üye içinde yüksek yargı mensuplarının sayısı yine 5’te bırakılmıştır. Teklifte, HSYK’nın yapısına, Cumhurbaşkanı tarafından seçilmek üzere üst kademe yöneticisi öğretim üyesi ve avukatlar arasından 4 asil, hâkim ve savcılar arasından seçilecek 10 asil, 6 yedek üye ile Türkiye Adalet Akademisi tarafından seçilecek 1 asil, 1 yedek olmak üzere, toplam 15 asil ve 7 yedek üye ilave edilmektedir. Cumhurbaşkanının seçeceği üyelerin tamamının hukuk formasyonuna sahip olmayan grup içinden seçilmesine de bir engel bulunmamaktadır.
HSYK üyelerinden Bakan ve Müsteşarla Türkiye Adalet Akademisi tarafından seçilen üyelerin ve Cumhurbaşkanı tarafından seçilen üyelerin, yürütmenin kontrolüne girme ihtimali yüksektir. Bunların toplamı 7 asil, 1 yedek olmaktadır. Bu kompozisyona bakarak 22 asil üyede 7 üye, itiraz edilmemesi gereken bir durum gibi görülebilir ancak hâkim ve savcılar arasından seçileceklerin bir bölümünün de yürütme tarafından kontrol edilme ihtimali yine oldukça yüksektir. Hem her seçmenin 1 adaya oy verecek olması hem Kurul üyeliği sonrası görev beklentileri hem de sekiz yıllık hâkimlik ve savcılık mesleğine girişlerde Bakanlığın yoğun bir şekilde inisiyatif kullanmış olması, hâkim ve savcılardan seçilecek 10 asil, 6 yedek üye arasından da yürütmenin vesayetine gireceklerin sayısının az olmayacağı şimdiden söylenebilir.
Değerli milletvekilleri, HSYK’ya yerel mahkemelerden seçileceklerin sayısının yüksek yargı organlarından seçileceklerden fazla olmasının yargısal bütünlüğe zarar verip vermeyeceği dikkate alınmalıydı. AKP, HSYK’da çoğunluğu sağlayacağından öylesine emin ki eskiden yüksek yargı kontenjanı, bildirilen adaylar arasından Cumhurbaşkanı tarafından belirlenirken, teklifte, belirleme yetkisi doğrudan yüksek yargıya bırakılmıştır. Bu tercihte, çoğunluk üzerinde etkileri kalmayan yüksek yargı organlarına “Bakın, biz ne kadar demokratız.” mesajı verilmek istenmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Öztürk, size de ek süre veriyorum bir dakika, lütfen tamamlayın konuşmanızı.
HARUN ÖZTÜRK (Devamla) – Bu kurnazlığınız sizi ele veriyor.
Teklifle HSYK bütünüyle yürütmenin yönlendirmesi altına girmektedir. Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığını ortadan kaldıracak olan bu düzenleme Anayasa’ya aykırı olup teklif metninden çıkarılmalıdır.
Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığını sağlamak için bu işe giriştiğinizi söylüyorsunuz, ancak Adalet Bakanı ve Müsteşarının Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda kalmasında niçin ısrar ediyorsunuz? HSYK’nın kararlarının yargıya açık olmadığından şikâyet ediyorsunuz, niçin tüm disiplin kararlarını yargıya açmıyorsunuz? Yargı bağımsızlığı için gerekli olduğu hâlde, yargıçları idari görevleri yönünden HSYK yerine niçin Bakanlık denetiminde tutmaya devam ediyorsunuz? Hâkim ve savcılara, HSYK’da görmek istedikleri üye sayısı kadar adaya oy verilmesini niçin engelliyorsunuz diyor, yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Öztürk, teşekkür ederim.
Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 497 sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 23 ncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Bengi Yıldız (Batman) ve arkadaşları
Madde 23- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 159 uncu maddesinin ilk üç fıkrası aşağıdaki değiştirilmiştir.
"Madde 159- Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kurulur ve görev yapar.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yirmiiki asıl ve onbir yedek üyeden oluşur; "Hâkimler Yüksek Kurulu" ile "Savcılar Yüksek Kurulu" halinde yedi asil ve dört yedek üyeden oluşan iki daire halinde çalışır.
Kurulun doğal Başkanı Cumhurbaşkanıdır. Adalet Bakanı ile Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kurulun tabiî üyesidir, oy kullanamazlar.
Kurulun, dört asıl üyesi, nitelikleri kanunda belirtilen; yükseköğretim kurumlarının hukuk, iktisat ve siyasal bilimler dallarında görev yapan öğretim üyeleri, üst kademe yöneticileri ile avukatlar arasından Cumhurbaşkanınca, üç asıl ve iki yedek Cumhurbaşkanınca, üç asıl ve iki yedek üyesi Yargıtay üyeleri arasından Yargıtay Genel Kurulunca, iki asıl ve bir yedek üyesi Danıştay üyeleri arasından Danıştay Genel Kurulunca, iki asıl üye ile bir yedek üye Türkiye Barolar Birliği yönetim kurulu ve Baro Başkanları tarafından yirmi yıl fiili avukatlık yapmış olanlar arasından TBMM tarafından dört yıl için seçilir.
Bir asıl ve bir yedek üyesi Türkiye Adalet Akademisi Genel Kurulunca kendi üyeleri arasından, yedi asıl ve dört yedek üyesi birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş adlî yargı hâkim ve savcıları arasından adlî yargı hâkim ve savcılarınca, üç asıl ve iki yedek üyesi birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş idarî yargı hâkim ve savcıları arasından idarî yargı hâkim ve savcılarınca, dört yıl için seçilir. Süresi biten üyeler yeniden seçilebilir.”
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu efendim önergeye?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Sayın Yıldız, buyurun efendim. (BDP sıralarından alkışlar)
Beş dakikadır süreniz.
BENGİ YILDIZ (Batman) – Sayın Başkan, değerli üyeler; bizce Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulunun yapısında yapılmak istenen değişikliğin en önemli tarafı, kürsü mahkemelerinde görev yapan 12 bine yakın hâkim ve savcının kendilerini yönetecekler konusunda karar sahibi kılınmalarıdır. Bu kurumun da siyasallaşmaya açık olduğunu söyleyenler aslında bizim eğitim sistemimize ve hukuk fakültelerindeki eğitim sistemine itiraz ediyorlar demektir. Bizim de itirazımız var ama Yargıtaydaki, Danıştaydaki birkaç kişinin oyuna güvenenlerin 12 bin hâkim ve savcının oylarına güvenmemesi çobanların oyunun, profesörlerin oyuyla eşit olmadığı düşüncesine çok yakın bir düşüncedir ve bunu temelden reddettiğimizi belirtmek isteriz.
Bize göre, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısında yargılamanın bir makamı olan baronun da üye seçebilmesi gerekiyor. Aynı zamanda Millet Meclisinin de buraya üye seçmesi gerekiyor. Adalet Bakanı ve Müsteşarı bu doğrultuda Kuruldan çıkarılırsa demokratik bir yapıya kavuşacağını düşünüyoruz.
Sayın Başkan, değerli üyeler; AKP bu yapıyı şekillendirirken Avrupa Birliği standartlarını dikkate aldığını söylüyor, gerçekten öyle mi? Sayın Bakan da belirtti, Avrupa Birliği 2009 ilerleme raporunda yargı bağımsızlığı konusunda hâkim ve savcı adaylarının seçimi için Hâkim ve Savcılar Kanunu’nda öngörülen usule ilişkin kaygılar belirtilmiştir. En belirgin eleştiriyi bu seçim için başvurulan, yani hâkimlerin ve savcıların seçimi için başvurulan kriterlerin sübjektif değerlendirmelere açık olmasıdır. “Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısı ve Adalet müfettişlerinin raporlama sistemi konusunda ilerleme sağlanamamıştır.” diyor.
Yine, Avrupa Birliği Komisyonu 17-21 Kasım 2008’de Türkiye'nin yargı sistemine ilişkin hazırladığı rapora göre Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu sahip olduğu muazzam yetkiler açısından yürütmenin etkisi minimize edilse bile yargının bağımsızlığına karşı bir tehdit teşkil etmektedir. Kurulun oluşumu yargıyı bir bütün olarak yeterince temsil etmemekte, kararları yayımlanmıyor ve kararlarına karşı etkin bir başvuru yolu yok. Bu düzenlemede bu eksiklikler kısmen de olsa dikkate alınıyor ve gideriliyor. Yine alt mahkemelerin bu sürece katılması önerisi var. Bunun da belirli oranda karşılandığını görüyoruz.
AKP ve yandaşı bir kısım medya, bir kısım aydın, sıfatları aslında kendilerinden menkul yazarlar, bu Anayasa paketi için şöyle diyorlar: “Ya bizden –yani onlara göre demokrasi oluyor bu biz- yanasınız ya da CHP, MHP’den -hatta buna darbecileri de ekliyor- yanasınız.” diye bir ibare kullanıyorlar. Biz, bu yaklaşımı bir yerlerden tanıyoruz. Nereden? Evren Paşa’dan, 12 Eylülcülerden. Gazeteciler soruyor Evren Paşa’ya: “Hazırladığınız Anayasa’ya vatandaşlar ‘evet’ demezlerse nasıl karşılarsınız?” Paşaların cevabı: “Demek ki vatandaş askerî idareden memnundur deriz ve ülkeyi askerî yöntemle idare etmeye devam ederiz.”
Adalet ve Kalkınma Partisi de yeni ve sivil Anayasa yerine kendi paketini topluma dayatıyor, toplumun görüşlerini dikkate almıyor ve bir dayatmacı tavır içerisinde davranıyor. Toplum sizlere sormayacak mı “Bu Anayasa’yla benim yaşamımda ne değişecek?” Kürtler sormayacak mı size “Binlerce çocuğumuz cezaevinde, binlerce DTP’li, BDP’li cezaevinde, onlarca belediye başkanım içeride. 12 Eylül ürünü ve benim irademin Parlamentoya yansımasının önündeki barajı hâlen koruyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Yıldız, size de ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
BENGİ YILDIZ (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Hak arayan tüm Kürtleri terörist olarak tanımlayan TCK ve TMK yerinde duruyor. Tarım ve hayvancılığı bitirdiniz, beni sadakaya mahkûm ettin.” demeyecek mi? Alevi, ona dayattığınız zorunlu din dersini, sistem Aleviliğinin hesabını sormayacak mı? Özelleştirme uygulamalarıyla işsizliğe mahkûm ettiğiniz, hakkını arayanlara da gaz bombasını reva gördüğünüz emekçiler sormayacak mı, bu Anayasa bana ne getiriyor, diye?
İki yüzyıl önceki Fransız İhtilali’nin şiarı neydi: Özgürlük, eşitlik, kardeşlik. Halkımız sormayacak mı “İki yüzyıl sonra bu paket bunu sağlıyor mu?” diye? Bu amaca varmak için bir uzlaşma arayışınız var mı? Yok. Ama halkın karşısına çıkıp “Biz uzlaşma aradık ama muhalefet yanaşmıyor.” diyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Yıldız, ek süreniz de doldu; sadece selamlamanız için açabilirim.
Buyurun.
BENGİ YILDIZ (Devamla) – Halkımızın huzurunda söylüyoruz: Önerdiğimiz bütün anayasal ve yasal önermelere karşı Adalet ve Kalkınma Partisi ne bir diyalog arayışına girdi ne de Barış ve Demokrasi Partisiyle muhatap olma cesaretini gösterdi.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge de aynı mahiyettedir. O nedenle önergeleri birlikte işleme alıyorum. İstemleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim.
İlk önergeyi ve diğer önergenin imza sahiplerini okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 23 üncü maddesi ile değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 159 uncu maddesinin 10 uncu fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Abdullah Çalışkan
Kırşehir
Yılmaz Tunç
Bartın
"Kurulun meslekten çıkarma ve yer değiştirme cezasına ilişkin olanlar dışındaki kararlarına karşı yargı mercilerine başvurulamaz."
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergelere Komisyon katılıyor mu efendim?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Çalışkan, konuşacak mısınız?
ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Gerekçe…
BAŞKAN – Sayın Tunç?
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Gerekçe...
BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun:
Gerekçe: Kurulun kararlarına karşı yargı yetkisi sınırları genişletilmiştir.
BAŞKAN – Birlikte işleme aldığım önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Böylece önerge işlemlerini de bitirdik.
Sayın milletvekilleri, 23’üncü madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi maddenin oylamasını gizli oylama şeklinde yapacağız ancak sizlerden bir istirhamım var: Tüm milletvekili arkadaşlarımız lütfen yerlerinde otursunlar, lütfen.
Burada il il okuyacağız, ismen okunmayan hiçbir arkadaşımız sıraya girmeyecek ve ben kâtip arkadaşlardan da istirham ediyorum, lütfen ağır ağır okuyun ve pul ve zarfın verildiği yerde okuduğunuz ilin milletvekili arkadaşlarımız oradan ayrıldıktan sonra diğer ili arkadan okuyacaksınız ve böylece burada disiplinli bir şekilde oy kullanma işlemini gerçekleştireceğiz.
ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, şimdiye kadar yapmanız gereken buydu.
BAŞKAN – Ayrıca, komisyon ve hükûmet sıralarında yer alan kâtip üyelerden -gizli oylamanın da nasıl yapılacağını bir okumam lazım- Komisyon sırasındaki kâtip üye Adana’dan başlayarak İstanbul’a kadar -İstanbul dâhil- hükûmet sırasındaki kâtip üye ise İzmir’den başlayarak Zonguldak’a kadar -Zonguldak dâhil- adı okunan milletvekiline 1’i beyaz, 1’i yeşil, 1’i de kırmızı olmak üzere 3 yuvarlak pul ile mühürlü zarf verecek ve pul ve zarf verilen milletvekilini ad defterine işaretleyecektir.
Milletvekilleri Başkanlık kürsüsünün sağında ve solunda yer alan kabinlerden başka yerde oylarını kullanmayacaklardır.
Bildiğiniz üzere bu pullardan beyaz olanı “kabul”, kırmızı olanı “ret”, yeşil olanı ise “çekimser” oyu ifade etmektedir.
Oyunu kullanacak sayın üye, kâtip üyeden 3 yuvarlak pul ile mühürlü zarfı aldıktan ve adını ad defterine işaretlettikten sonra kapalı oy verme yerine girecek, oy olarak kullanacağı pulu burada zarfın içerisine koyacak, diğer iki pulu ise ıskarta kutusuna atacaktır.
Bilahare oy verme yerinden çıkacak olan üye oy pulunun bulunduğu zarfı Başkanlık Divanı kürsüsünün önüne konulan oy kutusuna atacaktır.
Oylamada adı okunmayan -tekrar ediyorum, oylamada adı okunmayan- milletvekiline pul ve zarf verilmeyecektir.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, demin söylediğim gibi gizli oylamaya Adana ilinden başlıyoruz ve ismi okunan arkadaşımız sadece gelip oy kullanacak.
(Oyların toplanılmasına başlandı)
OKTAY VURAL (İzmir) – Ya, kim kullandı, kim kullanmadı Sayın Başkanım, burada neyin tespiti yapılıyor? Noter huzurunda tespit mi yapılıyor? Kullanan kullandı, kullanmayan kullanmadı.
BAŞKAN – Bilmiyorum. Efendim, oradaki bekleyen arkadaşlarımız oy kullanmak için mi oradalar? Ben de tereddüt ediyorum, oy kullanmak için mi orada bekliyorlar?
OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, ne zaman öyle oldu ki? Yani, biz de gerçekten o kadar kişinin oy kullanmak için beklediğini… Bakın…
(Oyların toplanılmasına devam edildi)
BAŞKAN – Oyunu kullanmayan sayın milletvekili kaldı mı? Yok.
Oy kullanma işlemi tamamlanmıştır.
Oy kutularını kaldırıyoruz.
(Oyların ayrımına başlandı)
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, idare amirlerini oylarla ilgili görevlendirdiniz mi? Bir görev verdiniz mi? Vermediğinizi biliyorum da…
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Efendim, uzaklaşsınlar o zaman onlar da. Sadece kâtip üyeler kalsın Sayın Başkanım.
(Oyların ayrımına devam edildi)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 23’üncü maddesinin gizli oylama sonucunu açıklıyorum:
“Oy sayısı : 409
Kabul : 336
Ret : 72
Çekimser : -
Boş : 1
Geçersiz : -
Kâtip Üye Kâtip Üye |
Bayram Özçelik Yaşar Tüzün |
Burdur Bilecik” |
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri, birleşime otuz dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.21
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 22.01
BAŞKAN: Mehmet Ali ŞAHİN
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 96’ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
497 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon yerinde.
Hükûmet yerinde.
24’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 24- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 166 ncı maddesinin kenar başlığı “I. Planlama; Ekonomik ve Sosyal Konsey” şeklinde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“Ekonomik ve sosyal politikaların oluşturulmasında hükümete istişarî nitelikte görüş bildirmek amacıyla Ekonomik ve Sosyal Konsey kurulur. Ekonomik ve Sosyal Konseyin kuruluş ve işleyişi kanunla düzenlenir.”
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, madde üzerinde ilk konuşma gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Tekirdağ Milletvekili Sayın Faik Öztrak’a aittir.
Sayın Öztrak, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
CHP GRUBU ADINA FAİK ÖZTRAK (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 497 sıra sayılı Yasa Teklifi’nin çerçeve 24’üncü maddesi üzerinde CHP Grubu adına söz aldım. Şahsım ve grubum adına Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu maddeyle Ekonomik ve Sosyal Konseye anayasal dayanak sağlanmaktadır. Birçok ülkede mevcut olan ekonomik ve sosyal konseylerin amacı ekonomik ve sosyal politikaların oluşturulmasında devlet ve toplumsal kesimlerin arasında uzlaşı ve işbirliğini sağlamaktır. Ülkemizde de Ekonomik ve Sosyal Konsey ilk defa 1995 yılında bir Başbakanlık genelgesiyle kurulmuştur. 11 Nisan 2001 tarihinde 4641 sayılı Yasa’yla da Konsey yasal dayanağa kavuşturulmuştur. Yani on beş yıldır bu ülkede Ekonomik ve Sosyal Konsey mevcuttur. Ancak iktidarda olduğu 2005-2007 döneminde Konseyi bir defa bile toplantıya çağırmayan, kriz yılları olan 2008-2009 döneminde ise sadece iki toplantı yapan, Avrupa Birliğinin tavsiyelerine rağmen Konseyde kamu kurumlarının ağırlığını azaltmaktan ve Başbakanı Konsey Başkanlığından almaktan kaçınan bir Hükûmetin şimdi bu Konseyi anayasal bir kurum hâline getirmesinin ne kadar samimi olduğunu takdirlerinize sunuyorum.
Diğer taraftan yasal güvenceye sahip olan bu kuruma anayasal güvence kazandırılması mutlaka yapılması gereken olmazsa olmaz bir konu, genel kabul görmüş bir uluslararası standart da değildir. Kaldı ki ekonomide ve sosyal alanda başarısızlıklarının sorumluluğunu sosyal tarafların üzerine yıkmayı alışkanlık hâline getirmiş, iş birliğine en fazla ihtiyaç duyulan günlerde dahi Konseydeki en önemli paydaşları olan TOBB’la, Türk-İş’le kavga etmekten çekinmeyen bir iktidar, bu kurumu çalıştırmakta ne kadar samimi olabilir?
Politikalarının başarısızlığını gördükçe sinirlenen, uzlaşarak yanlıştan dönmek yerine ekonomiyi âdeta bir kumanda ekonomisine çeviren, işsizliğin, et fiyatlarının, gübre fiyatlarının talimatla düşeceğini sanan bir Başbakan, uzlaşı kurumlarını çalıştırmakta ne kadar samimi olabilir? Her türlü uzlaşmadan kaçarak, parti tüzüğü yapar gibi Anayasa değişikliği yapmaya çalışan, 23 Nisanda Başbakanlık koltuğuna oturttuğu küçücük bir kız çocuğuna “Başbakan sensin, ister astar ister kesersin.” diyebilen bir zihniyet, toplumsal uzlaşı aramakta gerçekten samimi olabilir mi?
Değerli milletvekilleri, hiç şüphe yoktur ki bu düzenleme, millete yutturulmak istenen Anayasa değişikliği hapının dışındaki şeker kaplamadır. İçinde “ekonomi” sözcüğü geçmesine rağmen bu düzenlemenin ülkemizdeki 6 milyon işsize, siftah etmeden dükkânını kapatan esnafa, icra kapılarına düşen çiftçilere, geçim sıkıntısı içindeki memura, emekliye, borç batağındaki 1 milyonu aşkın vatandaşımıza, kilosu 30 liraya çıkan kıymayı kasap vitrininde seyretmek zorunda kalan milyonlarca yurttaşımıza getireceği hiçbir şey yoktur. Tam aksine, bu Anayasa değişikliği projesi, tümü itibarıyla toplumsal bir mutabakata dayanmadığı için ülkede huzursuzluğu ve belirsizliği artıracak, karar alıcıların ufkunu karartacak, ülkenin enerjisinin boşa harcanmasına neden olacaktır.
Diğer taraftan, bu proje kapsamında genel seçimden bir yıl önce referanduma gidilirse referandumun sonucu ne olursa olsun seçim süreci erken başlayacak ve bu andan sonra Meclis ve Hükûmet, ekonomik sorunların çözümüne eğilmeyecektir. Seçim nedeniyle popülizmin zirveye ulaştığı bir ortamda zaten bozulmuş olan ekonomik dengeler toparlanamayacak, tüm dünyada kriz sonrası çıkış stratejileri uygulanırken bizde seçim stratejileri gündeme gelecektir. Sonuç, hızla bozulan borç dinamikleri, daha fazla işsizlik, daha fazla yoksulluk olacaktır.
Sayın milletvekilleri, bir iktidar partisi dayatması olarak önümüze gelen bu projenin arkasında masum bir demokratikleşme amacının olmadığı açıktır. Ancak, bu projenin arkasındaki önemli nedenlerden birinin ülkenin gerçek gündemi olan ekonomik sorunları, işsizliği, yoksulluğu bir defa daha unutturmak, ekonomide son dönemdeki beceriksizliğin üzerine anayasa şalını örtmek ve hesap vermekten kaçmak olduğu da açıktır.
Değerli milletvekilleri, bu projenin arkasında, AKP iktidara geldiğinde G20 ekonomileri arasında en hızlı büyüyen 3’üncü ülke olan Türkiye'nin 2008-2009 yıllarında nasıl en hızlı daralan 5’inci ülke hâline geldiğinin; 2002 yılında, gelişmekte olan 150 ekonomi arasında en hızlı büyüyen 31’inci ülke olan ülkemizin 2008-2009 döneminde nasıl en hızlı daralan 16’ncı ülke durumuna sokulduğunun üzerini örtme çabası vardır.
Bu projenin arkasında, demokratik rejime geçildikten sonra 1950 yılından 2002 yılına kadar yılda ortalama yüzde 4,8 oranında büyüyen bir ekonominin gelişme hızının AKP döneminde, dünyadaki son derece elverişli konjonktüre rağmen neden yüzde 4,3’e düştüğünü gizleme çabası vardır.
Bunun arkasında, 2008-2009 yılları arasında bankacılık krizi yaşamayan ülkemizin küresel krizin merkezinde yer alan ve ciddi bankacılık sorunları yaşayan dört ülkeden sonra işsizliği en fazla artan 5’inci ülke olduğunu, 30 OECD ülkesi arasında İspanya’dan sonra en yüksek işsizliğe sahip 2’nci ülke olduğumuzu saklama çabası vardır.
Bunun arkasında, 2007-2009 arasında işsizler ordusuna katılan 1 milyon 212 bin kişiyi, 6 milyona yaklaşan işsiz sayısını, yüzde 10’dan yüzde 14’e sıçrayan işsizlik oranını, 1 milyonu aşan genç işsiz sayısını, çalışmak isteyen her 4 gençten 1’inin iş bulamadığını, geçtiğimiz yıl sanayide işten çıkarılan 311 bin insanımızı gözlerden kaçırma çabası vardır.
Bunun arkasında, son bir yılda motorin fiyatları yüzde 25, gübre fiyatları yüzde 30-40 artarken, 1 kilo buğday fiyatının 61 kuruştan 54 kuruşa, ayçiçeği fiyatının 89 kuruştan 77 kuruşa, arpa fiyatının 49 kuruştan 41 kuruşa düşmesine göz yumulmasının, üstüne üstlük tarıma verilen devlet desteklerinin üç yıl önceki seviyesinin de altına düşürülmesinin çiftçiyi icralık hâle getirmesinin ayıbının üstünü örtme çabası vardır.
Bunun altında, geçtiğimiz yıl 2006 yılının dahi gerisine düşen ve hâlen de 2007 seviyesini yakalamayan sanayi üretimindeki çöküşü gizleme çabası vardır.
Bunun arkasında, tüm dünya krizle mücadelede kamu istihdamını artırırken, 12 bin Tekel işçisini kapıya koyma çabasını gizleme telaşı vardır.
Bunun altında, hesapsız kitapsız açılan alışveriş merkezlerine göz yumarak, zaten durgunluk nedeniyle bunalmış esnafın batmasına neden olmanın ayıbını saklama çabası vardır.
Bunun arkasında, 2009’da sayısı 2 milyona yaklaşan karşılıksız çekleri, kredi kartı ve ferdî kredi borçlarını ödeyemeyen 1 milyona aşkın vatandaşımızı yok sayma çabası vardır.
Bunun arkasında, bankaların krizde aşırı ihtiyatlı davranması sonucunda hiçbir kusuru olmamasına rağmen krediye ulaşamaz hâle gelen KOBİ’lerin ve esnafın sorununu çözmek için aylarca beklerken, yandaş medya yaratmak amacıyla bir gecede iki kamu bankasından damadın çalıştığı şirkete 750 milyon dolar aktarmanın üzerini örtme telaşı vardır.
Bunun ardında, devlet yönetimine hâkim olan ahbap çavuş ilişkilerini, kendi zenginini yaratma faaliyetlerini gözlerden kaçırma çabası vardır.
Değerli milletvekilleri, özet olarak, bu Anayasa projesinin ardında AKP döneminde uygulanan, istihdam yaratmayan, ekonomide yerli kaynak kullanmayı caydıran, ithalatı teşvik eden, dış açığı kader hâline getirerek dış finansmanla ayakta durabilen ve hatalı olduğu artık tüm dünyada kabul edildiği hâlde Türkiye’de hâlâ uygulanmaya çalışılan neoliberal iktisat politikalarının yol açtığı yıkımı ve ahbap çavuş ekonomisini saklama çabası vardır.
Değerli milletvekilleri, gerçek gündem olan işsizlik ve yoksulluğu Anayasa değişikliğinin ipoteği altına alarak vatandaşa unutturma çabası başarılı olmayacaktır. Hükûmet de bu kaçınılmaz gidişi görmüş ve iktidarının sona ermesi hâlinde hesap vermekten kaçabilmek amacıyla Anayasa değişikliğine kendi için bazı güvenceler koymuştur. Bu Anayasa değişikliğiyle Sayın Başbakan mahkemeleri ele geçirmeye uğraşmaktadır. Bugün Başbakanın veya Hükûmetin gazabına uğrayan ya da haksızlık, yolsuzluk yapıldığını düşünen bir vatandaş bu Anayasa değişikliği gerçekleşirse hakkını aramak için mahkemeye gittiğinde hem savcı hem de hâkim kürsüsünde Sayın Erdoğan’ın oturduğunu görecektir. Ana muhalefet Anayasa Mahkemesine gittiğinde de kürsüde Sayın Erdoğan oturacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Öztrak, size ek süre veriyorum, lütfen konuşmanızı tamamlayın.
FAİK ÖZTRAK (Devamla) – Değerli milletvekilleri, dün Anayasa Mahkemesine bazı düzenlemeleri götürmememiz hâlinde Hükûmet, partimizle uzlaşmaya hazır olduğunu söylemiştir, yani Hükûmet de bu düzenlemelerin mahkemeden döneceğini, Anayasa’ya aykırı olduğunu bilmektedir. Anayasa’ya uygun olmayan düzenlemeleri Anayasa Mahkemesine götürme yetkisi milletvekillerine Anayasa’yla verilmiştir, milletvekili olma görevini ise bizlere halkımız vermiştir. Bu yetkiyi kullanmamak açıkça görevi ihmaldir, halkın iradesine uymamaktır.
Diğer taraftan, halkımız bu gidişe dur diyebilmek ve Hükûmetten hesap sormak için askerdeki oğlunu bekler gibi sandığı beklemektedir. Hiç şüphesiz sandık önüne geldiğinde geçmişte kendine söylenen sözleri de hatırlayacak ve Başbakana “Al Anayasa’nı da git.” diyecektir. (CHP sıralarından alkışlar)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Öztrak, teşekkür ederim.
Şimdi, gruplar adına ikinci söz Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Tunceli Milletvekili Sayın Şerafettin Halis’e aittir.
Sayın Halis, buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır efendim.
BDP GRUBU ADINA ŞERAFETTİN HALİS (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kaç gündür burada sabahlara kadar, daha önce herkesin adlandırdığı gibi yamalı bohçaya döndürülmüş bir Anayasa’yı paket hâlinde kısmi olarak düzenlemeye çalışıyoruz ancak “yamalı bohça” deyiminden ziyade bugüne kadar 16 sefer değiştirilmiş, 17’nci sefer değiştirilmek istenmekle beraber “bir kevgire dönmüş Anayasa” demek daha doğru olur.
Şu ana kadar buraya gelen bütün konuşmacılar 12 Eylül Anayasası’ndan, darbe Anayasası’ndan dem vurdular, 12 Eylül Anayasası’nın ruhundan, karakterinden, felsefesinden dem vurdular ama bu Anayasa’nın felsefesi, hedefi, ruhu nedir, bu konuda bir şey söylemediler. Tabii, eğer, 12 Eylül Anayasası’nın ruhuna bakmak, bu ruhun ne olduğunu bilmek gerekirse bu Anayasa’nın hangi koşullarda, hangi olanaklarla, kimler tarafından, hangi emrivakiyle hazırlandığına bakmakta yarar görüyorum ben.
12 Eylülde başta Cumhurbaşkanı olmak üzere, bu Mecliste bulunanların büyük çoğunluğunun nasibini aldığını biliyorum ancak 12 Eylülden nasibini almış olmakla beraber, 12 Eylülün kurumsal kalıntılarını ortadan kaldırmak için çok ciddi bir girişimin olmadığını da biliyorum.
Ne olmuştu 12 Eylülde? Parlamento ve hükûmet feshedilmişti, partiler kapatılmış, mal varlıklarına el konmuştu, daha doğrusu, hukuk, toptan askıya alınmıştı ve yaşama dair ne varsa 5 generalin ve bölgelerde sıkıyönetim komutanlarının iki dudağı arasındaki bir söz yeterli olmuştu ve hayata dair ne varsa belirlemeye yetmişti. Sıkıyönetim komutanlarının kutsal bir dokunulmazlığı vardı. Sıkıyönetim komutanları ve darbeciler eleştirilemezdi, değerlendirilemezdi. Yasama, yürütme, yargı tek elde toplanmıştı ve bu toplanan tek el de darbecilerden başkası değildi. Kırk günlük gözaltı sürelerinde 650 bin gözaltı yaşanmıştı. Yine, gözaltlarında 121 kişi işkenceden ölmüştü, 30 bin kişi işten atılmıştı, 300 gazeteci saldırıya uğramış, 3’ü yaşamını yitirmişti, 6.530 kişiye idam cezası istenmişti. Bunlardan 1.468 kişiye idam cezası verildi ancak 50 kişi idam edildi.
Şimdi, ilginçtir, idam edilenler sağcısıyla, solcusuyla bu ülkede yaşayan yurttaşlarımıza mensup gençlerimizdi ve öyle ki on yedi yaşındaki Erdal Eren kısa süre içinde yaşı büyütülüp on sekiz yapılarak idam edilmişti ama bu zihniyet yıllar önce de Dersim kıyım yıllarında yetmiş altı yaşındaki Seyit Rıza’nın bir gecede yaşını küçülterek yine dar ağaçlarına çekmişti. Ve yine, bu 12 Eylül günlerinde 210 bin dava açılmıştı. Mahkeme kararı olmadan tonlarca gazete, dergi ve kitap yakılmıştı, ki bunun sadece 132 bini Bilim ve Sosyalizm Yayınlarına aitti. Yani deyim yerindeyse yaşamın her alanı zapturapt altına alınmıştı. İşte, bu zapturapt günlerinde 5 paşanın emriyle dizayn edilmiş, kurulmuş Danışma Meclisine 5 paşanın isteğiyle bir Anayasa yapılmıştı.
Şimdi, işte, anayasalar ruhunu, felsefesini hedeflerinden ve doğmuş oldukları ortamlardan alırlar. Yani nedir burada? Bu Anayasa madem darbe anayasasıysa askerî vesayetin altındaki despotik bir anayasadır. Despotik anayasalar kime karşı kurulurlar? Halka karşı. Kimi korurlar? İktidarı. Kimden korurlar? Halktan. Nasıl? Temel hak ve özgürlüklerini kısıtlayarak, temel hak ve özgürlüklerini alarak ve öyle de oldu. Ne yazık ki 12 Eylülün bu hak gaspları kurumsallaşmış hâliyle günümüze kadar da geldi.
Tabii, bugün istenen demokratik bir anayasaysa bu Anayasa’nın toptan değiştirilmesi gerekiyordu ama değişmedi çünkü demokratik bir anayasanın hedefi iktidarlara, ceberut iktidara karşı yurttaşın hakkını ve hukukunu korumaktır. İşte, bizim aradığımız anayasa bu, ama ne yazık ki herkes 12 Eylül Anayasası’ndan, 12 Eylül Anayasası’nın despotik yanından bahsetmekle beraber, ister bugünkü iktidar ister bu iktidardan daha önce iktidar olmuş olanlar Anayasa’yı toptan değiştirme gereği duymadılar. Buna baktığımızda, Türkiye siyasetinin karakterinde aramak gerekiyor bunu. Nedir? Her şeyden önce siyasetin karakterinde demokrasiyi isteme isteksizliği var, iştahsızlığı var. Her ne kadar demokrasiden dem vuruluyorsa da demokrasiyi yaratma, ikame etme, yaşatma gibi bir isteksizlik var.
Yine toplumun çıkarlarına değil seçime endekslenmiş siyaset yapılıyor, böyle olunca da her seçim öncesi daha fazla ne kadar oy alırız hesapları üzerinde duruluyor.
Yine, Türkiye siyasetinde iktidardayken başka, muhalefetteyken başka türlü olma hâli var ki bu deyim yerindeyse bir nevi hafıza kaybına yol açıyor muhalefette söylenenler iktidara gelindiğinde.
Örneğin, 12 Eylül darbesinin bir kurumu olan YÖK, muhalefette olan bugünkü AKP tarafından şiddetle eleştiriliyordu. Ne oldu? İktidara geldiler, herkes onların YÖK’ü kaldırmasını beklerken, YÖK’ün sadece Başkanı değişti, yetmedi bu belki nitelik değişmeye kendilerince, Başkanın arabası değişti ve YÖK böylece demokratize edilmiş olarak yerinde kaldı.
Yine, AKP muhalefetteyken 12 Eylül Anayasası’nın mutlak ve mutlak değiştirilmesi gerektiğini söylüyordu. 2001 yılındaki tutanaklardan çok net ve bariz anlaşılıyor “Yamalı bohçaya döndürülmüş bir Anayasa’nın yeniden yamalanmasına gerek yok.” deniliyordu, ama bugün iktidardalar, geçmiş söyledikleri unutuldu ve bugün yamalı bohçaya birkaç yama daha vurmaya çalışıyorlar.
Yine, muhalefetteyken Sayın Başbakan, meydan mitinglerinde “Bu ülkede bir tek işsiz kalmayacak üniversite öğrencisi olarak, özellikle ve özellikle öğretmen adayı işsizler iş bulacak ve bir tek öğretmen adayımız işsiz kalmayacak.” demişti. Ama bugün, hepimizin gözü aydın olsun, toplumsal bir soruna dönmüş hâlde sadece öğretmen adayı olarak atanmayı bekleyen 250 binin üzerinde üniversite mezunu var, bu gidişle, on yıl içinde 1 milyonun üzerine çıkma gibi de bir tehlike var, tehlike arz ediyor.
Yine Türkiye’de siyasetin karakterine baktığımızda, toplumsal çıkarlar esası üzerinde bir uzlaşma kültüründen yoksunluğu görüyoruz. Örneğin, bu Anayasa paketi bile hazırlanırken böyle bir uzlaşma arayışı ciddi ve samimi bir şekilde yapılmamış, AKP’nin hazırlamış olduğu paket sadece, siyasi partilere dayatılarak “Yersen de budur yemezsen de budur, başka da sunacağımız bir şey yoktur.” deme noktasındaki ilişkilenmeler oldu. Şimdi, eğer herkesin “Anayasa metni bir uzlaşma metnidir.” demesinin yanında, bunun akabinde bir uzlaşma arayışı samimi bir şekilde yaratılmıyorsa o zaman demokrasi aramıyoruz, herkesin kendi çıkarları açısından bir demokrasi aradığının resmi karşımıza çıkmış oluyor.
Değerli milletvekilleri, tabii AKP, Türkiye siyaset tarihinde çok az görülen bir güçle geldi. Demokrat Partiden sonra Özal hükûmetleri ve Özal hükûmetlerinden sonra AKP. Ama ne yazık ki, AKP Türkiye'nin kangrenleşmiş sorunlarına bütün olgunlaşmış olanaklara rağmen, bütün doğmuş fırsatlara rağmen çözüm bulmak istemedi, çözmek istemedi. Biz isterdik ki, AKP Türkiye'nin sorunlarının çözümü için gerekli olan tek arenanın, tek yerin Meclis olduğu ve Türkiye'nin başta Kürt sorunu olmak üzere çözüm bekleyen temel sorunlarının çözüm yerinin burası olmakla beraber çözüm gücünün anayasal bir güç olduğudur. Ama ne yazık ki, bunu yapmak yerine Sayın Erdoğan “Seçimden sonra Anayasa’yı topyekûn değiştiririz…”
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Halis, size de ek süre veriyorum, konuşmanızı tamamlayın lütfen.
ŞERAFETTİN HALİS (Devamla) - 336 milletvekiline sahip bir Başbakan ne hikmetse seçimden sonraya bırakıyor Anayasa değişikliğini. Yani 336 ile değiştirmek istemeyenin 136 milletvekiliyle nasıl değiştireceğini merak ediyorum doğrusu. Öyle zannediyorum ki, Sayın Başbakanın bir öngörüsüdür. İktidarda başka, muhalefette başka. Nasıl olsa ileride 136’lara düşeceğiz. Bu sefer Anayasa’yı toptan değiştirme istemi bizim olacaktır, zorda kalan iktidar olsun hesabı.
Tabii, gerçekten demokrasi isteniyorsa, her şeyden önce sivil, demokratik bir anayasanın kurulması, yapılması gerekiyorsa, siyasetin demokrasiden, demokrasinin hukuktan ve yargıdan ayrı düşünülmeyeceğini herkesin bilmesidir. Bu anlamda demokratik bir anayasanın yapılması için mutlaka nitelikli, toplumcu bir siyasetin, nitelikli, toplumcu karakterli bir siyasetin Türkiye’ye hâkim olması esasıdır.
1982 Anayasası bu parçalı değişikliklerle bugüne kadar 12 Eylül’ün darbe ruhundan arındırılmamıştır. Yapılacak parçalı iyileştirmeler hiçbir zaman Anayasa’nın bizim bahsettiğimiz darbeci ruhundan ve darbeci karakterinden uzaklaştırmayacaktır. Askerî vesayetin altında kaldıkça bir anayasanın Türkiye’nin demokrasisine hizmet edemeyeceğini de bilmenizi istiyorum.
Bu duygularla sizleri saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Halis.
Şimdi söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Oktay Vural’a aittir.
Sayın Vural, buyurun efendim.
Sizin de süreniz on dakika.
MHP GRUBU ADINA OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Anayasa’nın 166’ncı maddesinde vaki bir düzenlemeyle ilgili partimizin görüşlerini ifade etmek üzere söz almış bulunmaktayım.
Bugün burada millet adına, Türk milleti adına açıkçası hem devletin, devlet dediğimiz kamu gücünün yetkilerini, sınırlarını belirleyen bir anayasayı nasıl yapmamız gerektiğine ilişkin bir değişikliği tartışıyoruz; diğer taraftan da bu Anayasa çerçevesinde vatandaşlarımızın hakları, yetkileri nelerdir, sorumlulukları nelerdir, bununla ilgili bir düzenleme yapıyoruz.
Esasen burada sormamız gereken husus şudur: Bu değişikliğin sağladığı toplumsal yarar nedir? Biz bugün burada hangi toplumsal yarar için toplandık? Türk milleti adına milletimizin hangi menfaatlerini, hangi haklarını ve hangi beklentilerini karşılıyoruz? Bu sorunun cevabını her milletvekilinin sorması gerekir. Burada haklar ve sorumluluklar mı vardır, yoksa birtakım çıkar kaygıları, gelecek kaygılarıyla ilgili hususlarla ilgili normatif bir düzenleme mi yapıyoruz?
Bugün geldiğimiz bu noktada bütün bu tartışmalar ortaya koymuştur ki aslında demokratikleşme kılıfı, adı altında yapılmak istenen, yargıya yürütmenin müdahil olması, yürütme gücünün yetki alanını daha fazla genişletmektir. Dolayısıyla burada bir demokratikleşme değil, açıkçası, gücün daha fazla güç kazanması sağlanmaktadır, ki burada milletimizin menfaati olmadığı da son derece açıktır.
Bir diğer konu da özgürlükler. Kime, ne özgürlük veriyoruz? Bu özgürlük beklentilerini karşılayan hangi konuları getiriyoruz? Acaba hangi özgürlüklerin altyapısı hazırlanmaktadır bu Anayasa’da? Yine görülmüştür ki burada normatif bir düzenlemeden ziyade bürokratik bir oligarşi vasıtasıyla özgürlükleri, açıkçası, Anayasa’mızın belirlediği ulus devlet ve üniter yapı dışında özgürlük alanını genişletmek ve böylelikle “millet” tanımıyla ayrışmaya yol açacak bir özgürlük tanımı oluşturmaktır.
Şimdi, burada tartıştığımız bu Anayasa değişikliğinde toplumun hangi beklentisi vardır? Ve toplumun hangi sorunlarına, bu iradeyi ortaya koyanların bir bakış açısı vardır, nasıl bakıyorlar? Bu sorunları nasıl görüyorlar? Bütün bunları dikkate aldığımız zaman, esas itibarıyla bu değişiklikte, bir zümre ve parti menfaati korunmuştur, kişi menfaati korunmuştur. Toplumsal yarardan uzak bir Anayasa değişikliği yapıyoruz. Oysa, anayasaları millet için yapmamız lazım. Anayasaları, sizlerin, açıkçası Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna ya da Anayasa Mahkemesine bürokratik atama mekanizması oluşturmak için yapmamak gerekiyor. Bugün, bu Anayasa, doğrudan doğruya atamaları yapan bir Anayasa değişikliği, tayin, terfi… Burada çıkar maksimizasyonu, bireysel, parti ya da siyasal bir çıkar maksimizasyonu varken toplumsal fayda maksimizasyonu yoktur.
Bu Anayasa değişikliğinde, bugün Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik sorunlarla ilgili ne vardır? Hiçbir şey. Türkiye’de ekonomik sıkıntılar yoktur, Türkiye’de işsizlik yoktur. Yoksullarla ilgili var mı bir şey? Hayır, yok. Peki, yürütmenin gücüyle sürgüne gönderilen memurların sürgüne gönderilmesini engelleyen bir şey var mı? Yok. Peki, ailelerin bölünmesini önleyecek girişimler var mı, hususlar var mı? Yok. Bütün bunlara baktığımız zaman, gerçekten burada, doğrudan doğruya Türkiye'nin ve milletimizin içinde bulunduğu sorunlarla, ekonomik mahiyette hiçbir şey yok. Ne var? Memurlarla ilgili “toplu görüşme” lafı “toplu sözleşme”, “Uzlaştırma kurulu kararları kesindir…” Yani doğrusu, Bakanlar Kurulu… Kanun çıkartırsınız “Uzlaştırma kurulu kararları kesindir.” dersiniz, olur biter. Dolayısıyla, burada, bakıldığı zaman, ekonomik ve sosyal kesimlerin menfaatleri söz konusu değildir. Açıkçası, çok dar bir çevrenin menfaati ve maksimizasyonu, fayda maksimizasyonu için bir Anayasa maalesef yapmaktayız. Hızlı adalet var mı? Milletimiz adaletin gecikmesinden şikâyetçi. Yok. Geciken adaletle ilgili tedbir var mı? Yok. Peki, adaletle vatandaş arasına giren mekanizmaları önleyecek bir şey var mı? Yok. Peki, burada bu gücü elinde tutanların politik yozlaşmayla bu gücü kendi menfaatlerine kullanmasını engelleyen bir şey var mı? Yok. “Şu partiye oy verdin, sana hizmet götürmeyeceğim. Eğer siz bana oy vermezseniz yardımlar gelmez, hizmetler gelmez.” Bunu engelleyen bir husus var mı? Yok. İşte, burada, bakıldığı zaman, burada asıl amaç, doğrudan doğruya vatandaşın menfaatlerini maksimize etmek isteyen bir düşünce yoktur, doğrudan doğruya yürütmenin kendi gücünü daha fazla artırmak için bunları kullandığı açıktır. Bütün bunlarla ilgili politik yozlaşmayı engelleyecek hiçbir hüküm yok.
Dokunulmazlıklar var mı? Yok. Millî denetim sistemi var mı? Yok. Yolsuzlukla mücadele… Türkiye’de yolsuzluk diye bir sorun yok mudur? Bakın, bu konuda yaptığımız açıklamalarda siyasi partilerin finansmanıyla ilgili bir norm getirmeniz gerekmiyor muydu? Gerekiyordu ama getirmediniz. Denetim etkinliği… Türkiye denetim kurulunun kurulması, getirmediniz. Belediyelerin denetimi, getirmediniz. Bunlarla ilgili, yürütmenin gücünü sınırlayacak hiçbir hususla ilgili atılmış bir adım yok ve geldiğimiz bu noktada gerçekten bu değişiklik hayati bir değişikliktir. Zaten diğerlerinden vazgeçerler ama bundan vazgeçmezler. Çok önemli bir değişiklik olduğunu itiraf etmek istiyorum. Neymiş? Ekonomik ve Sosyal Konsey kurulurmuş istişari mahiyette. Ya, elinizi tutan mı var? Burada diyor: “Kalkınma planlarının hazırlanmasına ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir.” Yani, şimdi, bu kadar milletvekiliyle, bu kadar gizli oylarla yaptığınız iş ve işlem nedir? Bu Ekonomik ve Sosyal Konseyin üyeleri kim olacak? Belirsiz. Sınırları nedir? Belirsiz, iştişari mahiyette. Yani seçilecek belli değil, yapılacak belli değil, ekonomik ve sosyal… Sizin yaptığınız iş, bununla… Ekonomik ve Sosyal Konsey kurmak için Anayasa değişikliği yapıyorsunuz. Var Ekonomik ve Sosyal Konsey, var. Bakın, burada, sayın milletvekilleri, Türk milleti, Anayasa’mızda “Ekonomik hükümler. Planlama” başlığı altında düzenlenir ve buna “Ekonomik ve Sosyal Konsey” koyuyorlar.
Şimdi, bakıldığı zaman, Ekonomik ve Sosyal Konsey kurma çok önemli bir adımmış gibi gerçekten buraya getirilmesi çok fuzuli işgal. Yani böyle bir konuda Anayasa değişikliği yapmayı, gerçekten, millî iradeye saygısızlık olarak gördüğümü ifade etmek istiyorum.
“Planda millî tasarrufu artıracaksınız.” diyor. AKP döneminde tasarruf düştü. Burada diyor ki: “Yatırımlarda toplum yararlarını ve gereklerini gözeteceksiniz.” AKP döneminde portföy yatırımları arttı, işsizliği önleyecek, teknoloji geliştirecek yatırımlar azaldı. Bütün bunlara baktığımız zaman, dış ödemelerde dengeyi sağlayıcı tedbirler alması lazım. Buna da uymamışsınız.
Şimdi, böyle bakıldığı zaman, AKP’nin ekonomi politikasının kimin tarafında olduğuna ilişkin, hangi kamusal tercihi temsil ettiğine ilişkin hiçbir unsur yok. Bugün geldiğimiz bu noktada, maalesef, ekonomiyle ilgili getirdiğiniz tek şey Ekonomik ve Sosyal Konseyin kurulmasıdır.
Bakın, 21’inci Dönemde, değerli milletvekilleri “Ücrette adalet” başlığı altında çalışanların geçim şartlarını, mali imkânların dışında, bunları ekledik. Çok önemli. Sosyal ve ekonomik hakların sınırında ekonomik istikrarın korunması hükmünü getirdik ve politik yozlaşmayla ilgili yasama dokunulmazlığıyla ilgili düzenlemeyi getirdik, Meclis soruşturmalarında aklama ve paklama vasıtası olmasın diye gizli oy esasını getirdik.
Şimdi, bütün bunlara bakıldığı zaman, gerçekten, bu Anayasa değişikliğinin özü, açıkçası, son derece açık ve bellidir. Biz burada bir atama operasyonu yapıyoruz aslında yani burada toplanıp atama operasyonu, bürokratik oligarşiyi oluşturan hâkimiyet…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Vural, ek süre veriyorum, lütfen tamamlayın.
OKTAY VURAL (Devamla) – “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir.” diyoruz. Biz bugün milletin iradesinin daha hür olması için, milletin iradesinin güçler arasında ezilmemesi için… Hak güçlünün değil, hak haklının olmalıdır. “Ben kalkıp devlete karşı hakkımı savunabilirim.” diyecek bir insan oluşturmak yerine, bugün, bu güçlerin arasında ezilen, ezdirilen, yok sayılan bir toplum modeli, bu Anayasa değişikliğinin özüdür. Amacı da budur değerli arkadaşlarım.
Onun için, aslında fazla söze gerek yok. Bunlarla ilgili ikinci tur oylama yapılacak. Bütün bunları söylememizin sebebi, elbette atacağınız her bir pulun gelecekle ilgili etkilerinin olacağını hepimizin bilmesidir. Sorumluluk bireyseldir. Bu bireysel sorumluluğu hissetmemiz gerekiyor. O bakımdan bu gidişatı engelleyecek, sadece çoğunluk partisinin milletvekillerinin kullanacağı oya bağlı olduğunu ve böyle bir sorumluluk altında olduğunuzu ifade etmek istiyorum.
Evet, yapmamız gereken şey şu değerli arkadaşlar: Biz asılmak, kesilmek istemiyoruz; milletimizin asılmasını, kesilmesini, horlanmasını, yok edilmesini istemiyoruz. Milletimizin birinci sınıf vatandaş gibi devletin karşısına geldiği zaman, gücün karşısına geldiği zaman hakkını savunmasını istiyoruz. Ama asıp ve kesenler, “Asarım, keserim.” diyenler –aslında “Asarsın, kesersin.” diyenler- asanlar ve kesenler, bugün, bu taslakla, bu teklifle aslında “Asarım, keserim, hesap da vermem.” Ve son cümlesi budur. Hep, asanın da kesenin de bu millete vereceği hesap olmalıdır. Bu hesap mutlaka kesilecektir, ne yapılırsa yapılsın.
Hepinize saygılarımı arz ediyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Vural, teşekkür ederim.
Şimdi, gruplar adına son konuşma, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Yusuf Ziya İrbeç’e aittir.
Sayın İrbeç, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA YUSUF ZİYA İRBEÇ (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ekonomik ve Sosyal Konseye anayasal dayanak kazandırılmasına ilişkin, Anayasa’nın çerçeve 24’üncü maddesiyle ilgili, AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sivil toplum kuruluşlarının ekonomik karar sürecindeki etkinliği, ülkemizde katılımcı demokrasi anlayışının geliştirilmesi açısından oldukça önemlidir. “Hak ile sabır dileyip bize gelen bizdendir. Akıl ve ahlak ile çalışıp bizi geçen de bizdendir.” diyen Ahilik anlayışını, Türk milleti, kendi iktisadi tarihinin akışı sürecinde ekonomik hayatın vazgeçilmez bir unsuru olarak görmüştür. Ayrıca, bu millet, demokrasi ve rekabet anlayışını çok medeni bir seviyede ele alarak barış ve kardeşliğin olmazsa olmaz ön şartını kavgada değil, sevgide aramıştır. Bu, sosyal hayatta da ekonomik hayatta da böyledir. Gelişmiş ülkelerde sivil toplum kuruluşları, ekonomik gelişmeye ve demokratik değerlerin toplumda yerleşmesine çok büyük katkı sağlamışlardır. Türkiye’de, hükûmetlerin katılımcı yönetimi temin edecek şekilde sistemin içinde bulunması ve sivil toplum görüşlerinin oluşmasına imkân verecek bir tarzda organizasyonun yapılması katılımcı ve demokratik bir yaklaşım olarak ele alınmalıdır.
Bu değişiklik ile Türkiye’de sivil toplum örgütleri, karar verme sürecine anayasal güvence altında daha etkin bir şekilde katılabileceklerdir. Bu sayede, toplumun çeşitli kesimlerinin katılımıyla geniş yelpazede, ekonomik ve sosyal problemlere dair çözümler fonksiyonel ve kurumsal yapıyla buluşmuş olacaktır.
Bu yeni Konsey yapılanması ile sivil toplum kuruluşları, meslek odaları ve hükûmet temsilcileri bir araya gelerek, istişari nitelikte görüş oluşturma fonksiyonunun daha demokratik bir şekilde ele alınmasını sağlayacaklardır.
Ayrıca, bu anayasal değişiklik ile Avrupa Komisyonu ilerleme raporları tarafından birçok defa gündeme getirilmiş olan, Türkiye'nin ekonomik ve sosyal politikalarının belirlenmesinde sistemin fonksiyonel bir yapıya tam olarak kavuşturulmamış olduğu eleştirisi de işlevsiz hâle gelmiş olacaktır. Böylece, Avrupa Birliğiyle yürütülmekte olan müzakere sürecinde konuyla ilgili yapılabilecek değerlendirmeler açısından Türkiye’nin eli güçlenmiş olacaktır.
Sosyal diyalog günümüz dünyasında ekonomik ve sosyal alandaki politikaların oluşturulmasında en temel araç hâline gelmiştir. Örnek olarak Avrupa Birliği bünyesinde Ekonomik ve Sosyal Konseye paralel bir yapılanma oluşturulmuştur. Bu yapılanma Ekonomik ve Sosyal Komite adı altında çalışmalarını yürütmektedir. Amaçları arasında Avrupa Parlamentosuna tavsiyelerde bulunmak, sivil toplumun Avrupa Birliği içinde daha katılımcı ve daha demokratik bir toplum gerçekleştirilmesine katkı sağlamak, üye olmayan ülkelerdeki sivil toplum kurumlarıyla da ilişkiye girerek bir danışma mekanizmasını oluşturmak gibi öncelikleri vardır.
Avrupa Birliği Konseyinde, Parlamento ve Komisyonda birçok karar alınmadan önce görüşleri için Komiteye başvurulur. Merkezi Brüksel’de bulunan Komitenin üyeleri, üye hükûmetler tarafından nüfus oranlarına göre dört yıllık dönemler için seçilirler ve çalışmalarını tamamen bağımsız olarak yürütürler.
Türkiye açısından bakar isek Ekonomik ve Sosyal Konseyin ülkemizin kaynaklarını verimli ve etkin kullanmak açısından oynayacağı rol önemlidir. Çünkü, bu Konseyin kamu yararı gözetilerek hazırlanan kalkınma planlarına sağlayacağı katkı daha dinamik ve etkin hâle gelecektir. Bu anlamda sadece demokratik bir devlet olmanın değil, aynı zamanda sosyal devlet olmanın da bir gereği olarak Ekonomik ve Sosyal Konseyin önemi ön plana çıkmaktadır.
Ekonomik ve Sosyal Konsey, kazanacağı anayasal temel ile iktidara ışık tutan bir işlevi yerine getirirken, iktidar ile toplumdaki sosyal kurumlar ve ekonomik güçler arasındaki iş birliği ve dayanışmayı da geliştirecektir. Bu bakımdan, ekonomik istikrarın tesisi, ekonomik büyümenin hızlandırılması, ülkemizin rekabet gücünün artırılması, istihdamın geliştirilmesi, işsizlik oranının düşürülmesi ve gelir dağılımındaki dengesizliklerin iyileştirilmesi gibi sosyoekonomik meselelerin çözümünde de iktidara bilgi verici ve yol gösterici bir işlevi ifa edecektir. Böylece, sistem daha demokratik olacaktır, geniş temsile imkân sağlayacaktır, Avrupa Birliği ile uyumlu olmanın yanı sıra, etkin ve devamlı çalışacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ekonomik ve Sosyal Konsey, birçok gelişmiş ülkede anayasal düzenlemeyle kurulmuştur. Örnek olarak Fransa Anayasası’nda yerini bulan ve danışma konseyi niteliğinde olan Ekonomik ve Sosyal Konsey ülkemizde de 11/4/2001 tarihli ve 4641 sayılı Ekonomik ve Sosyal Konseyin Kuruluşu, Çalışma Esas ve Yöntemleri Hakkında Kanun ile düzenlenmiştir. İlgili yönetmelikler ise aynı yıl 8/8/2001 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Bununla birlikte, diğer gelişmiş ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de demokratik sistem ve sosyal devlet ilkesi göz önünde tutularak, Ekonomik ve Sosyal Konseyin anayasal bir nitelik kazanması gerekmektedir. Bu aynı zamanda ülkemizin 1993 yılında onayladığı Uluslararası Çalışma Örgütü’nün 144 sayılı Üçlü Danışma Sözleşmesi’nin de bir gereğidir. Zira, bahsi geçen sözleşmede Uluslararası Çalışma Örgütünün faaliyetlerine ilişkin “Hükûmet, işveren ve işçi temsilcileri arasında etkin danışmayı gerçekleştirmeyi sağlayacak usulleri işletmeyi taahhüt eder.” ifadesiyle iktidar ve sivil toplum arasındaki iş birliği gereğine işaret edilmekte olup, bunun uluslararası uygulamalar açısından önemine vurgu yapılmaktadır.
Hollanda, Belçika, İspanya, Almanya, Avusturya, İtalya, Fransa, İngiltere, Portekiz ve Danimarka gibi birçok Avrupa ülkesinde aynı ya da benzer adlarla bulunan Ekonomik ve Sosyal Konsey, sosyal taraflar arasındaki diyalogun geliştirilmesine önem atfetmiş, Şubat 1992 tarihli Maastricht Anlaşması’yla da sosyal taraflar arasındaki dayanışma, iş birliği ve istişare konularına dikkat çekilmiştir. Ülke içi ve uluslararası uygulamalar da bu sayede öne çıkmıştır.
En geniş katılımıyla öne çıkan Fransa’daki Ekonomik ve Sosyal Konsey ise hükûmet temsilcileri, işçi kesimi, işveren kesimi, kooperatifler ve aile birlikleri ile toplam 231 üyeden meydana gelmektedir. Yapılan yasal düzenlemelerle, Belçika, Fransa, Hollanda gibi ülkelerde hükûmetlerin Ekonomik ve Sosyal Konseye danışma zorunluluğu varken adı geçen diğer Avrupa ülkelerinde Konsey, bağlayıcılığı olmayan, salt istişari bir yapıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde 1961 ve 1982 anayasalarında hazırlık aşamasına gelinmesine karşın hayata geçirilemeyen Ekonomik ve Sosyal Konsey, yapılacak söz konusu değişiklik ile anayasal bir niteliği haiz olacak, toplumun sosyal ve ekonomik meselelerinin çözümünde daha fonksiyonel bir yapı ortaya çıkmış olacaktır. Böylece, oluşacak olan etkin ve fonksiyonel bir yapı ile toplumsal uzlaşma ve iş birliği, daha kalıcı ve diyaloğa açık bir ortam sağlanarak gerçekleştirilmiş olacaktır. Ekonomik ve Sosyal Konsey, aynı zamanda, ekonomik ve sosyal politikaların belirlenmesi ve uygulanması amacıyla yapılan her çeşit iş birliğiyle uzlaşma girişimine katkı sağlayacaktır. Ekonomik ve sosyal içerikli çözüm çabaları, sistematik olarak sosyal diyaloğun geliştirilmesine de katkı sağlayacaktır. Böylece, toplumun çeşitli kesimleri kendilerini etkileyecek ekonomik ve sosyal kararlara katılarak Türkiye’de demokrasinin işleyişini daha da güçlendirmiş olacaktır.
Anayasa görüşmeleri sebebiyle karşılıklı eleştirilerin uçuştuğu bir ortamda, Yavuz Sultan Selim Han’ın cihanşümul devleti yönetirken yazdığı meşhur dörtlüğün Türk milletinin birlik ve kardeşlik felsefesine katkı sağlayacağı ümidiyle sözlerime son vermek istiyorum. Yavuz Sultan Selim Han şöyle diyor: “Sanma şahım herkesi sen sadıkane yar olur./ Herkesi sen dost mu sandın belki ol ağyar olur./ Sadıkane belki ol bu âlemde dildar olur./ Yar olur ağyar olur dildar olur serdar olur.”
Bu duygu ve düşüncelerle, görüşülmekte olan Anayasa değişikliklerinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın İrbeç, teşekkür ederim.
Şahıslar adına iki arkadaşımıza söz vereceğim.
İlk söz Kırklareli Milletvekili Sayın Ahmet Gökhan Sarıçam’a aittir.
Sayın Sarıçam, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır efendim.
AHMET GÖKHAN SARIÇAM (Kırklareli) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi öncelikle saygıyla selamlıyorum.
1982 Anayasası’nı değişik yönlerden olumlu bulabilirsiniz, kutsayabilirsiniz, arkasında durabilirsiniz, üzerinde yapılan Anayasa değişikliklerini hoş görmeyebilirsiniz ama 1982 Anayasası’nın, şu anda yürürlükte olan Anayasa’mızın demokratik bir ortamda hazırlanmadığını, antidemokratik bir ortamın ürünü olduğunu ve demokrasi noktasında eksikliklerinin bulunduğunu kimse inkâr edemez.
1990’lı yıllardan bugünlere kadar yapılan Anayasa’daki bütün değişikliklerle, antidemokratik ortamda hazırlanan 1982 Anayasası’nın demokratik bir hâle getirilmesi için maddeler üzerinde değişiklikler yapılmıştır.
Malumunuz olduğu üzere anayasalar, bir ülkenin devleti ve milleti ile arasındaki ilişkileri düzenlemek üzere çerçeve şeklinde hazırlanmış olan kuralları içermektedir. Onun için, anayasalardan ekonomik sorunları bitirmesini beklemek, anayasalardan tayin, terfi ve atamaları düzenlemesini beklemek tamamen hukuk ve hukuk mantığının dışında düşünmenin bir eseridir.
1982 Anayasası’nda birtakım eksiklikler vardı. Bunların başında gelen demokratik eksiklikleri gidermek için yapılan çalışmalarla da yavaş yavaş Anayasa, tüm milletimizin içine yatmasa da önemli bir oranda demokratikleşti. Bu sayede, yapılan değişikliklerle Türkiye'nin, Avrupa Birliği kriterleri olan Maastricht ve Kopenhag Kriterlerine uygun bir anayasaya sahip ülke hâline gelmesi sağlandı.
Ülkemizde geçmişte yaşanan önemli ekonomik sıkıntılardan dolayı maalesef gelir dağılımında büyük uçurumlar oluştu. Bu gelir dağılımındaki uçurumları ortadan kaldırmak için yapılan çok önemli ekonomik düzenlemeler dahi bu uçurumu istediğimiz oranda düzenleyebilmiş değil.
1960 ve 1982 anayasalarında bir planlama teşkilatının kurulması öngörüldü. Böylece, Türkiye Cumhuriyeti devletinin yapılacak olan birtakım ekonomik ve sosyal planlamalarının planlanacağı Devlet Planlama Teşkilatı kuruldu fakat bunun bir kurumsal yapı üzerinden gitmesi ve sadece bürokratlar tarafından düzenlenmiş olması, birtakım sosyal çevrelerin yapılan bu planlamalarda söz sahibi olamaması, her zaman toplumsal alanda birtakım tereddütler ve tedirginliklerin oluşmasına sebep oldu.
1960 Anayasası’nda da, 1982 Anayasası’nda da ekonomik ve sosyal bir konsey oluşturularak Devlet Planlama Teşkilatının yapmış olduğu ekonomik ve sosyal düzenlemelerde ve yatırımlarla ilgili düzenlemelerde sosyal kesimlerin de söz sahibi olmasının önü açılmak istendi ama bu, maalesef, o dediğimiz antidemokratik ortamlarda söz konusu olmadı. Ekonomik ve Sosyal Konsey, sosyal taraflar tarafından her iki Anayasa’da da gündeme getirilmesine rağmen, kurucu kurullar tarafından reddedildi.
Şimdi, biz, bu 24’üncü maddeyle, yapacağımız değişikliklerle, yürürlükte olan Anayasa’mızın 166’ncı maddesinde planlama kurumunu oluşturan maddeye Sosyal ve Ekonomik Konseyin oluşmasını, Sosyal ve Ekonomik Konseyin yani toplumu oluşturan bütün kesimleri temsil eden sivil toplum örgütlerinin devletin yapacağı planlamalara tavsiye kararında bulunmasını anayasal bir zorunluluk hâline getiriyoruz. Böylece, bunu keyfî, iktidarların inisiyatifine bırakan ortamdan, olması gereken, olmazsa olmaz bir kural hâline getiriyoruz. Bu, her organın, Türkiye Cumhuriyeti’ndeki her kurumun artık hizmeti için çalıştığı, yetkiyi aldığı milleti ve o milletin birtakım sivil toplum ve sosyal örgütler tarafından denetlenilmesi ve tavsiyeleriyle karşı karşıya kalmasının önünü açıyor. Bu Anayasa’nın, şu yaptığımız Anayasa değişikliklerinin en önemli hususu, esasında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda olduğu gibi, Anayasa Mahkemesinin oluşmasında yapılan değişiklikte olduğu gibi, esasında, kime hitap ediyorsa, yapılacak olan bu kurumların ve bu organların işlerinden kim etkilenecekse onların temsilcilerini de bu etki doğuracak kararları veren organların içine sokmak yani yönetilenleri, yöneticilere fikir ve onları temsil noktasında bir araya getirebilmek.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Sarıçam, size de ek süre veriyorum, lütfen tamamlayan efendim.
AHMET GÖKHAN SARIÇAM (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Yani yapılacak işlemlerden etkilenecek kişileri, yani taşradaki hâkimi, savcıyı, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun işlemlerinden etkilenecek kişiler olarak o kurumun içinde yer almaya; Anayasa’mızdaki birtakım yapılan değişikliklerin veyahut da kanunların Anayasa’ya uygunluğu denetlenirken Anayasa Mahkemesinin vermiş olacağı kararlarda, Anayasa Mahkemesinin heyetini milletin iradesiyle oluşmuş Parlamentodan oluşturarak son noktada milletin de bu kanunlar çerçevesinde karar verecek organda söz sahibi olması anlamına gelmektedir.
Onun için, Ekonomik ve Sosyal Konsey de devletin yapacağı ekonomik ve sosyal planlamalarda, Sosyal ve Ekonomik Konseyin oluşmasına katkı sağlayacak sivil toplum örgütleriyle devletin yapacağı planlamalarda milletin de söz sahibi olması anlamına gelmektedir.
Bu değişikliğin, önümüzdeki süreçte, millete rağmen ekonomik politikaların uygulanamayacağı anlamına geldiğini düşünüyor, bu maddenin hepimize hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sarıçam.
Şahıslar adına ikinci söz Aydın Milletvekili Sayın Ertuğrul Kumcuoğlu’na aittir. (MHP sıralarından alkışlar)
Sayın Kumcuoğlu, buyurun efendim.
Sürenizin beş dakika olduğunu hatırlatmak isterim.
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Efendim, gecenin bu geç saatinde, hepinizin yakından bildiği gibi, anayasa yapıyoruz. Nasıl bir anayasa yapıyoruz? İşte görüyorsunuz, iktidar grubunun Mecliste temsil edilmediği bir sayısal yapı içinde anayasa yapıyoruz. Bu, Türk milletine ve Türkiye'nin yönetimiyle ilgili temel kural ve müesseselere olan saygımızın en iyi işareti. İktidar kanadını gerçekten kutluyorum, anayasa dediğiniz şey böyle yapılır işte.
Şimdi, efendim, ne yapıyoruz? Anayasa’nın 166’ncı maddesine bir paragraf veyahut da bir ek yapıyoruz. Nedir 166’ncı madde? 166’ncı madde, planlama üzerine düzenlenmiş bir hüküm. Nereden geliyor? Taa 1960 Anayasası’ndan geliyor. Siz ne diyorsunuz? Diyorsunuz ki: “Biz ekonomik ve sosyal konsey kuracağız.” Ne yapacak bu ekonomik ve sosyal konsey? Toplumun çeşitli kesimlerinin temsilcilerinin katılımıyla, ekonomik ve sosyal sorunlar ile bunlara ilişkin çözüm yolları hakkında görüş üretecek.
Muhterem hanımefendiler, beyefendiler, Sayın Başkan; bu işi yapmak için bir anayasal düzenlemeye ihtiyaç vardır diye yürekten inanan bir kişi var mı içinizde? (AK PARTİ sıralarından “Var.” sesleri)
Gülüyor arkadaşımız. Gülüyorsunuz ağlanacak hâlinize. İçinizde bir babayiğit çıkıp da “Evet, Türkiye'nin böyle bir anayasal düzenlemeye ihtiyacı vardır.” diyebilecek durumda mı?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Var, var.
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Aklı başında insanlar önüne bakıyor, aklı başında insan önüne bakıyor!
Bu, Türkiye’de bu Anayasa tasarısına ne kadar gayriciddi, ne kadar gayrisamimi yaklaştığınızın işaretidir.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Anlayamadığına gülüyorlardır.
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlarımız, bu ne demek, biliyor musunuz? Bu, Anadolu söyleminde şu şekilde ifade edilir: Oynamasını bilmeyen gelin “Yerim dar.” demiş, yerini genişletmişler, “Yenim dar.” demiş. Siz diyorsunuz ki…
Siz, bu çoğunlukla, bu düzenin verdiği imkânla bu Türkiye’yi ve Türkiye'nin sosyal ve ekonomik sorunlarını doğru dürüst tespit edemiyorsanız, buna ilişkin çözüm yolları üretemiyorsanız, bunu bir başkasına havale ediyorsanız, bu sizin için bir utanç vesilesidir.
Yani, bugün, Türkiye'nin çeşitli sivil toplum örgütlerini zaman zaman bir araya getirip “Yahu kardeşim, biz Türkiye’yi yönetmekte zorluk çekiyoruz, bu konuda bize yardımcı olun.” demenizi önleyen bir faktör mü var, bir durum mu var, bir sıkıntı mı var da buna ihtiyaç duyuyorsunuz? Siz bundan önce Denizli’den Konya’ya çeşitli vilayetlere gidip de bu Ekonomik ve Sosyal Konseyi toplamadınız mı? Topladınız. E, o zaman siz Anayasa’ya aykırı mı hareket ettiniz? Herhâlde Anayasa’ya aykırı hareket ettiniz ki şimdi onu yasalaştırma endişesi içindesiniz.
Bakın, aranızda böyle, görüyorum, devlet umuru görmüş, ekonomi tahsil etmiş, hukuktan anlayan, devlet tecrübesi olan insanlar var. Böyle dikkatle dinliyorlar ve önlerine bakıyorlar.
Beyler, Türk Anayasası’na bu hükmü koymak ayıptır, yakışıksızdır, gayriciddidir, gayrisamimidir! Öyle değil midir? Öyledir.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Değildir.
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Yapmayın, hayır, yapmayın. Yapmayın, gelin, bu öneriyi geriye alın.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Zaten Anayasa’da var bu husus.
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Türkiye’de Anayasa’ya böyle bir hüküm getirmeye gerek yok. Türk Anayasası’nı yönetmeliğe çevirdiniz. Ayıptır, günahtır! Biz bunu uluslararası platformda nasıl savunacağız? Nasıl savunacağız biz bunu uluslararası platformda? Dese ki adamın birisi: “Ya, bunun için bir anayasal düzenlemeye mi ihtiyaç var?” “Siz Türkiye’de nasıl anayasa yapıyorsunuz, nasıl devlet idare ediyorsunuz?” deseler buna verilecek cevap var mı?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Devlet Planlama Teşkilatının üstüne geçti bu.
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Çok istirham ediyorum, biraz devlet yönetimini ciddiye alın, biraz bu yüce Meclisi ciddiye alın, biraz bu milletin sağduyusunu ciddiye alın. Giderayak, her şeyi kaybetmenin telaşı içinde, olur olmaz düzenlemelerle bu milleti ve bu milletin gündemini lütfen işgal etmeyin.
Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri; bu düzenleme gereksizdir, bu düzenleme herhangi bir ciddi ihtiyacı karşılayacak nitelikte değildir, bu düzenleme Anayasa yaparken kamuoyunun gözünden kaçırmaya çalıştığınız gerçek gerekçelerin saklanması amacıyla getirilmiş bir düzenlemedir.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Rüşvet, rüşvet…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kumcuoğlu, lütfen konuşmanızı tamamlayın, ek süre verdim.
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Bunu bugün şu veya bu şekilde satabilirsiniz, sattığınızı zannedebilirsiniz ama bunun bedeli çok ciddi şekilde sandıkta ödenecektir. Kıbrıs’taki seçimlerle başlayan iniş bu düzenlemeyle daha da şiddetlenecek ve sandıkta bu millet size, bu gayriciddi yaklaşımın, bu gayrisamimi yaklaşımın bedelini ödetecektir.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Kumcuoğlu, ben de teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, İç Tüzük 72’ye göre verilmiş iki önerge var, okutup birlikte oylarınıza sunacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İçtüzüğünün 72 nci maddesi uyarınca, görüşülmekte olan 497 sıra sayılı Yasa Teklifinin 24. maddesi üzerindeki görüşmelerin devam ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Kemal Kılıçdaroğlu Atila Emek Turgut Dibek |
İstanbul Antalya Kırklareli |
Mustafa Özyürek Cevdet Selvi Osman Coşkunoğlu |
İstanbul Kocaeli Uşak |
Gerekçe:
Anayasalar, devletin dayandığı temel ilkelerle siyasal rejimin belirlendiği; yetkili organların, teşkilatın ve bunların nasıl işleyeceklerinin düzenlendiği ve insan hak ve özgürlüklerinin güvence altına alındığı temel hukuk metinleridir.
Anayasa Devletin ve toplumun temel kanunu, temel toplum sözleşmesidir; bu günü ve geleceği ilgilendirir. Bu nedenle toplumsal mutabakatı gerektirir.
Dünyada ve Türkiye'de Anayasalar hep olağanüstü dönemlerin eseri olmuştur. Amerika'da, Fransa'da, Sovyetler Birliği'nde, Almanya'da ve hatta İran'da Anayasalarla siyasal rejimler değiştirilmiş; siyasal rejimler kurulmuştur.
Anayasaların halkın ihtiyaçlarını karşılayamayarak toplumsal taleplerin gerisinde kalması durumunda ise değiştirilmesi ihtiyacı gündeme gelmiştir. Değişiklik ihtiyacını gündeme getiren ise Dünyanın her yerinde ve Türkiye'de hep halk olmuştur. Halk ve halkın temsilcileri, sorunları tartışmış, çözüm yollarında uzlaşmış ve varılan mutabakatın eseri olarak Anayasalar değiştirilmiştir.
AKP iktidarı ise toplumu bir yana koyarak, kendini her şeyi yapmaya muktedir cuntacılar gibi gördüğünden mutabakat aramamaktadır. Darbe dönemlerinin cuntaları dahi, konu Anayasa olduğunda bir toplumsal meşruiyet arayışına girmesine rağmen, AKP iktidarı çoğunluğum varsa astığım astık, kestiğim kestik anlayışı içindedir.
Türkiye'de halkın gerçek gündemi işsizlik, gelir dağılımındaki adaletsizlik, yoksulluk ve yolsuzluktur. Halk, aşından ekmeğinden keserek üniversite okuttuğu çocuklarına iş istemektedir. Halk, kamu kaynaklarının yandaşlara peşkeş çekilmesini değil, eğitime ve sağlığa harcanmasını istemektedir. Halk, ürettiği ürünlerin maliyetini karşılamasını beklemektedir.
AKP iktidarı ise sayısal çoğunluğuna dayalı olarak Meclis gündemine taşıdığı Anayasa değişikliği paketi ile halkın gerçek gündeminin üzerini örtmenin ötesinde, Anayasada olağanüstü dönemlere özgü değişiklikler öngörerek demokratik siyasal rejimi dönüştürmeyi hedeflemektedir.
Anayasa değişikliği metni bir sivil darbe belgesidir. Demokratik rejimlerde temel hak ve özgürlüklerin güvencesi bağımsız ve tarafsız yargıdır ve AKP'nin Anayasa değişikliği doğrudan insan haklarının teminatı olan bağımsız yargıyı hedeflemektedir.
Hedefledikleri, yaptıkları yolsuzluklardan dolayı ileride kendilerini yargılayacak olan hâkimleri bu günden seçerek, özgürlüklerini yarattıkları yandaş yargıya emanet etmektir. Yürütmenin Yasama Organına egemen olması yetmemekte, yargıyı da ele geçirerek bir dikta rejimini kurumsallaştırmak istemektedirler. İstedikleri hukuka ve vicdani kanaatlerine göre karar veren bağımsız ve tarafsız yargı değil, siyasi ideolojileri ile uyum içinde olan "yandaş yargı"dır.
AKP iktidarı sayısal çoğunluğuna dayalı olarak yaratacağı "yandaş yargı"yı Anayasal düzeyde kurumsallaştırmanın peşindedir
Sayın Başbakanın hedeflediği "yandaş yargı" oluşturma anlayışına toplumun tüm kesimleri karşıdır. Sivil Toplum Örgütleri karşıdır. Yargı kuruluşları karşıdır. Mecliste temsil edilen siyasi partiler karşıdır.
Çok büyük badireler atlatmış; tarihten silindi denildiği anda kendini var edebilmeyi başarabilmiş bu halk bu gidişe dur diyecektir.
Bunun için söz konusu düzenlemenin görüşmelerine devam edilmelidir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Anayasa Değişiklik Teklifinin 24. maddesinin TBMM İçtüzüğü’nün 72. maddesi uyarınca, görüşmelerinin devamına karar verilmesini saygı ile arz ve talep ederiz.
Mehmet Şandır Behiç Çelik S. Nevzat Korkmaz |
Mersin Mersin Isparta |
Ümit Şafak Muharrem Varlı |
İstanbul Adana |
Gerekçe:
Anayasalar, Vatandaşların temel hak ve hürriyetlerini teminat altına alan, siyasi rejimin ve devlet organlarının görev ve yetkilerini belirleyen kanunlar hiyerarşisinin en üstünde temel hukuk normlarıdır.
İki ihtilal ve 3 muhtıra ile üzerine gölge düşürülen Türk demokrasisini;
21. yüzyıl evrensel değerlerine kavuşturabilmenin
Asırlık anayasa tartışmalarından kurtarmanın
Her kesimin benimseyebileceği bir anayasaya kavuşturabilmenin tek yolu toplumsal uzlaşmaya dayalı bir Anayasa yapmayı sağlamaktır.
MHP bu sebeple;
"Anayasa Değişikliği Uzlaşma Komisyonu" kurulmasını,
Partilerin uzlaştıkları hususlarda demokratik bir sözleşme yapılmasını,
Siyasi partilerin hangi konularda uzlaştığının kamuoyuna duyurulmasını,
Her partinin görüş ve tavrının yapılacak ilk seçimde milletin takdirine sunulmasını,
Seçimler sonunda oluşacak Meclis'in ilk işinin anayasa değişikliğini gerçekleştirmek olmasını teklif etmiştir.
MHP; bu kapsamda,
Devlet ile Milleti kucaklaştıracak,
Milletin değerleri ile Devletin değerlerini bağdaştıracak,
Demokrasi ile Cumhuriyeti barıştıracak,
Vatandaşın temel hak ve hürriyetlerini evrensel standarda yükseltecek,
Milletin bölünmez bütünlüğünü sağlayacak üniter yapı içinde Devleti kurum ve kuruluşları ile uyum içinde çalıştıracak,
Kuvvetler ayrılığına dayalı parlamenter demokratik düzeni iyileştirecek,
Cumhuriyetin temel nitelikleri ile Anayasamızın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek maddelerini koruyacak,
Toplumsal bir sözleşme belgesi niteliğinde anayasa değişikliği kararını ilan etmiştir.
Anayasa değişikliği ancak böylece milletin iradesine dayandırılmış olacaktır.
AKP, MHP'nin bu teklifine kulak tıkamış, kendisi için hazırladığı Anayasa teklifini partilere ve millete dayatmıştır.
AKP, Anayasa değişikliğini seçmene ve yargıya hesap vermekten kaçmak için malzeme olarak kullanmaktadır.
AKP'nin Anayasa Değişiklik Teklifi kendi hedefine ulaşmak için hazırlanmıştır.
Bu teklif ile kuvvetler ayrılığına dayanan parlamenter sistemin denge ve denetim mekanizmaları iktidar lehine bozulmaktadır. Bunun doğal sonucu olarak başta parti kapatma, yargı bağımsızlığı ve hâkim teminatı ile hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkeleri zedelenmektedir. Parlamenter sistem yerine ucu diktaya açık bir Başkanlık sistemi getirilmektedir.
Bu teklifin içinde; Millet yoktur, Milletin iradesi yoktur, Milletin beklentisi yoktur.
Millet, AKP'den bölücü terörü bitirmesini beklemektedir.
Millet, AKP'den yoksulluğun, yolsuzluğun, hayat pahalılığının ve işsizliğin hesabını vermesini beklemektedir.
Millet, AKP'den İş beklemektedir. Aş beklemektedir.
Millet, AKP'den düşünce, inanç, teşebbüs, örgütlenme ve benzeri alanlarda temel hak ve hürriyetlere güvence beklemektedir.
AKP 8 yılı heba etmiştir. Milletin beklentilerini karşılayamamıştır.
AKP, millet için değil kendini korumak için Anayasa değişikliği yapmaktadır.
AKP, iyi niyetli değildir, başlattığı PKK Açılımı için bu teklif ile anayasal zemin hazırlamaktadır. Bu sebeple yargıyı etkisiz hale getirmektedir.
Bu hususlarda uzlaşmaya varıncaya kadar görüşmelere devam edilmelidir.
III.- Y O K L A M A
(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, biraz önce dinlediğiniz iki önergeyi oylarınıza sunmadan önce bir yoklama talebi vardır.
Yoklama talebinde bulunan arkadaşlarımızı tespit etmeye çalışıyoruz.
Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Baytok, Sayın Tamaylıgil, Sayın Arıtman, Sayın Keleş, Sayın Paçarız, Sayın Köktürk, Sayın Aslanoğlu, Sayın Köse, Sayın Özkan, Sayın Barış, Sayın Coşkuner, Sayın Korkmaz, Sayın Seçer, Sayın Kulkuloğlu, Sayın Selvi, Sayın Aydoğan, Sayın Baratalı, Sayın Güvel, Sayın Susam.
Yoklama için iki dakika süre veriyorum her zaman olduğu gibi ve yoklama işlemini başlatıyorum efendim.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
5.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/656) (S. Sayısı: 497) (Devam)
BAŞKAN - Her iki önergeyi birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Şimdi, on dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız.
Başlatıyorum soru-cevap işlemini.
Tabii, yoklama yapıldığı için soru soracak milletvekillerimizin isimleri sistemden silinmiş, tekrar girilmesi gerekiyor.
Sayın Aydoğan, Sayın İnan, Sayın Doğru, Sayın Asil, Sayın Paksoy, Sayın Aslanoğlu, Sayın Sıvacıoğlu, Sayın Taner, Sayın Güvel, Sayın Ağyüz, Sayın Süner, Sayın Özdemir, Sayın Işık, Sayın Akkuş, Sayın Köse, Sayın Dinçer ve Sayın Çalış; sistemde isimleri daha önce yazılı olan ama silindiği için tekrar girilmesini istediğim arkadaşlarımız bunlar.
Sayın Aydoğan, buyurun.
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Üç ayda bir toplanması gereken Ekonomik ve Sosyal Konsey sekiz yıllık İktidarınız döneminde kaç kez toplandı? Son toplantı tarihini söyler misiniz?
Bu Anayasa değişikliğinin demokratik zenginleşmeyi sağlayacağını söylüyorsunuz. Bu nasıl olacak, üretimi mi artıracak, ihracatı mı artıracak, yeni istihdam alanları mı yaratacak? Bu zenginleşme nasıl olacak?
Biraz önce Sayın Adalet Bakanı “184 milletvekilinin iradesiyle Parlamentoya sunulan bir teklife siz hangi hakla ‘Şu maddeleri çıkarın’ diye teklif yapabilirsiniz, öneri getirebilirsiniz” diyor. Peki, öneri yapılmayacaksa, teklif yapılmayacaksa 184 milletvekili imzası yeterliyse günlerce biz bu Anayasa görüşmelerini niye yapıyoruz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın İnan…
MÜMİN İNAN (Niğde) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, siyasi iktidarların ana görevi ekonomik ve sosyal hayatı iyileştirmesi ve problemleri en aza indirmesidir. Maalesef devri İktidarınızda terör ve bölücülük önemli mesafeler katetmiştir. Sanayici üretmiyor, esnafın yarıdan fazlası iflas etmiştir. Köylü ve çiftçi banka, kredi kooperatifleri, elektrik borçları yüzünden hacizler ve hapislerdedir. Kredi kartı mağdurları çaresiz, işsizlikte tüm zamanların rekoru kırılmıştır. Çalışanlar baskı altındadır, emeklilerin ise son ümidi tükenmiştir. Toplum gergin ve morali bozuktur. Bu tablo bugüne kadar tek yetkili olarak dediği dedik, astığı astık, kestiği kestik olan Sayın Başbakana aittir ve Sayın Başbakan tüm bu sorunların başkanlık sistemi içerisinde daha hızlı çözülebileceğini ifade ederken başkanlık önerisiyle ilgili olarak Sayın Başbakanın eski yol arkadaşı Sayın Abdüllatif Şener “Başbakan önce iş yapmayı öğrensin, bu önerinin altında Başbakanın başarısızlığı yatıyor.” demektedir.
Sayın Bakan, bu Anayasa değişikliği problemleri çözecek midir, yoksa başkanlık sistemine mi getirecektir?
BAŞKAN – Sayın Paksoy, buyurun.
MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Ekonomik ve Sosyal Konsey sekiz yılık İktidarınızda kaç defa toplanmıştır? Yapılan toplantılarda memurun, esnafın, emeklilerin, dar gelirlinin, çiftçinin, nakliyecinin, açlık sınırının altında yaşayan asgari ücretlinin, 6 milyon işsizin, her 4 üniversiteli gençten 1 kişinin işsiz olduğu ülkemizde söz konusu kesimlerin durumunda iyileştirme yapılması için ne gibi tedbirler alınmıştır? Düşük kur yüksek faiz politikasıyla yabancı sermaye zengin edilmiştir, ihracat yapan sanayicilerimiz perişan edilmiştir. Sayın Bakan, Ekonomik ve Sosyal Konsey Anayasa maddesi olarak kabul edildiğinde ne değişecektir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Doğru, buyurun.
REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Son yıllarda ülkemizde yatırım ve üretim neredeyse tamamen durmuş işsizlik önemli sorun hâline gelmiştir. Ekonomik darboğaz esnafı, işçiyi işinden etmiş, çiftçi üretime neredeyse küsmüştür. Tarım ve hayvancılıkta kendi kendine yeten ülkemiz, hayvan ürünleri ithalatına da en sonunda başlamıştır. İcralar çiftçinin, esnafın, işçinin kapısına dayanmış, geçen yıla göre yüzde 400 oranında artışlar olmuştur. Ekonomik ve Sosyal Konsey yasal bir kurum olarak faaliyetine devam ederken neden bu durumları düzeltmek için faaliyette bulunmamıştır? Bu Anayasa değişikliğiyle ne olacak da işsizlik bitecek, üretim olacak, yatırımlar yapılacaktır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Asil…
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, bu soru vatandaştan: “Ben Eskişehir’de memur olarak çalışmaktayım. Sekiz yaşında işitme engelli bir çocuğum var. Çocuğuma biyonik kulak ameliyatıyla cihaz taktırdım. İki yıl öncesine kadar cihaz masrafları kısıtlamalar olmasına rağmen ödeniyordu. İki yıldır işitme cihazı pil paraları ödenmemektedir. Yılda iki pil gerekiyor, pilin tanesi 300 dolar artı KDV, işlemci kablosu 500 dolar. Memurun hâli ortada. Pil alamazsam cihaz çalışmıyor, çocuğum duyamıyor. İktidarın özürlülere bakışı işte bu. Özürlülerin bu en temel ihtiyaçlarının karşılanmasını kestiler. Yeni Anayasa değişiklik paketinde özürlülere pozitif ayrımcılık öngörüldüğünü duydum. Benim çocuğumun pil parasını Anayasa mı ödemeyin diyordu?” diye bir soru var. Cevaplarsanız teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, 12 Eylül Anayasası faşist bir darbenin ürünüydü ve dayatmaydı. Hepimiz bunu böyle söyledik. Acaba bu pakette bir dayatma anlayışınız var mı? Bu pakete acaba herhangi bir isim buldunuz mu? 12 Eylül darbesinin başka bir ismi var mı bu pakette?
Bir başka soru: Yargının tüm kurumlarının açık ve net ifade ettiği görüş ve düşüncelerini aldınız mı? Acaba yargının tüm kurumlarının görüş ve düşüncelerini bu Anayasa paketinin hangi maddelerine ilave ettiniz?
Son sorum: Bu pakette halk oylamasına gidersek vatandaşlarımızın bir kısmının 12 Eylül Anayasası’nın bazı maddelerine yürekten karşı çıkmasına karşın, özellikle Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ve Anayasa Mahkemesine getirdiğiniz antidemokratik maddeler nedeniyle sandığa gitmeyecek veya olumlu oy vermeyecektir. Bu nedenle, her maddeyi ayrı ayrı oylamaya getirmemeniz antidemokratik değil mi?
Son bir kez daha soruyoruz: Maddeleri halk için, halkın iradesi için ayrı ayrı oylamayacak mısınız?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.
Sayın Bakan, buyurun.
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Arkadaşlarımızın birçoğu ekonomik performansla ilgili sorular sordular maddenin konusunun ötesinde. Ona elimden geldiğince cevap vereyim.
2003-2009 döneminde Türkiye ekonomisinin performansı son derece yüksek olmuştur. Millî gelir artarken, bununla eş zamanlı olarak -bunun özellikle altını çiziyorum, ülkemizin klasik problemi olan enflasyon canavarı, bir zamanlar hep adı geçerdi, şimdi unutuldu dikkat ederseniz- yüksek büyüme ve istikrar sağlanmıştır. Bu son derece önemli bir performanstır ve bunu yaparken millî gelire borçların oranı yüzde 74’lerden kriz öncesi dönemde yüzde 39’lara kadar düşmüş, krizin etkisiyle yüzde 45’lere gelse de Avrupa Birliği Maastricht Kriterleri’nde yüzde 60’ın oldukça altındadır.
Diğer taraftan, faizlerin geçmişte ne düzeylerde olduğunu, kurdaki oynak yapıyı, bankacılık sisteminin nasıl çöktüğünü, ekonomimizin nasıl en küçük rüzgârlardan etkilendiğini hepiniz gayet iyi biliyorsunuz. Son dönemlerde, son yıllarda siyasi istikrar, mali disiplin, güçlü bir finans piyasasıyla, iyi düzenlenmiş piyasayla ülkemiz ekonomik krizi son derece başarılı bir şekilde atlatmıştır. Kredi derecelendirme kuruluşları birçok ülkenin notunu düşürürken, ülkemizin notunu artırmaktadırlar. Yine, ülke içinde tüketici güven endekslerinde ve reel kesim endekslerinde artışlar gözlemliyoruz.
2009’un son çeyreğinde Avrupa Birliğindeki en yüksek büyümeyi ülkemiz sağlamıştır, yüzde 6 bir büyüme gerçekleştirilmiştir. 2010 yılında IMF tahmini -geçtiğimiz günlerde yayınlandı- 5,2’dir, Dünya Bankası yüzde 4,5 ile 6 arasında bir büyüme beklemektedir.
Birçok ülkenin ekonomik krizle boğuştuğu, IMF kapılarında dolaştığı, kurtarma paketleri aradığı bugünlerde ülkemizin, halkımızın bu İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana yaşanan en büyük felakette, ekonomik krizde son derece rahat bir şekilde bu krizi atlatmasını takdir etmenizi beklerdim.
Türkiye, inşallah, bu yapısıyla önümüzdeki yıllarda çok daha hızlı bir şekilde gelişmeye devam edecektir. Geçmişte biz kriz çıkarırdık başkaları yönetirdi, fakat bu kriz bizden değil, dünyadan kaynaklanan, başkalarının çıkardığı bir kriz oldu, fakat biz bunu iyi yönettik ve hiçbir destek almadan yönettik. Ne IMF’den ne başka bir kurumdan ne mali bir destek ne de tavsiye almadan bu süreci son derece başarılı bir şekilde yönettik, yönetmeye de devam edeceğiz.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Bakan, sorulara cevap verin, propaganda yapıyorsunuz.
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) - Ekonomik ve Sosyal Konseyi, bazı arkadaşlarımız hem konuşurken hem sorularda çok küçümsediler, sanki çok önemsiz, olsa da olur olmasa da olur türünden bir yaklaşım gösterdiler. Bu sivil toplum kuruluşlarının bir talebidir. Sivil toplum kuruluşlarının talebine böyle yaklaşılmasını ben doğrusu yadırgıyorum.
TUNCA TOSKAY (Antalya) – Kaç defa topladınız?
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) - Sivil toplum kuruluşları 1960 Anayasası’nda da 1982 Anayasası’nda da bunu tavsiye ettiler, maalesef, o tarihlerde yapılamadı, fakat şimdi gerçekleştiriyoruz. Çünkü, biz şuna inanıyoruz, az önce bir arkadaşımız daha altını çizdi: Bir işi yaparken o işten etkilenen taraflarla birlikte yönetmek zorundasınız, eski yöneten-yönetilen ayrımıyla devam edemezsiniz.
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Kaç defa topladınız?
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) - Bugünkü dünyada, çağdaş dünyada yöneten-yönetilen ayrımı yerine yönetişim dediğimiz her konuda etkilenen taraflarla birlikte süreçleri yönetme son derece önemlidir.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bugüne kadar niye toplamadınız Konseyi?
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) - Stratejik bir planlama için, katılımcı, çok aktörlü, çok katmanlı bir planlama için katılımcılık şarttır ve biz de onu gerçekleştirmeye çalışıyoruz.
Son olarak, Sayın Aslanoğlu “Bu Anayasa’da dayatma anlayışı mı var?” dedi. Hiçbir şekilde bir dayatma anlayışı yok. Halkın özgürce seçtiği, adil bir seçimle oluşturduğu bir Meclisin yaptığı bir Anayasa ile darbe dönemlerinde, askerî yönetim dönemlerinde yapılmış bir Anayasa’yı mukayese dahi etmememiz lazım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Halkın diğer seçtikleri ne oluyor?
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Bunlar çok farklı, çok farklı. Ruhu farklıdır, içeriğini bir tarafı bırakın. İçeriğini bir tarafa bırakın, halkın özgür ve adil bir seçimle oluşturduğu bir Meclisle olağanüstü dönemlerde atanmış kişilerin oluşturduğu Meclis hiç kıyas kabul etmez diye düşünüyorum.
Halkın oy verip vermeyeceğini bu halkın huzuruna gittiği zaman göreceğiz. Ben inanıyorum ki, oy verecektir ve güçlü bir destek verecektir. Ama halkımızın vereceği her türlü karara da elbette saygılıyız.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Peki Sayın Bakan, teşekkür ederiz.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, buyurun.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Bakan çok güzel bir konuşma yaptı ama dünyanın en basit sorusuna yanıt vermedi.
BAŞKAN – Neye yanıt vermedi?
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Yani son bir yılda Ekonomik ve Sosyal Konsey kaç kez toplandı efendim? Bu basit soruya niçin cevap vermedi Sayın Bakan?
BAŞKAN – Efendim, yalnız soru-cevap işlemini bitirdik.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Hayır efendim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yazılı cevap!
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Yazılı cevap vereceğim.
BAŞKAN – Yazılı cevap verecekmiş efendim.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – O zaman ben söyleyeyim efendim.
BAŞKAN – Efendim, ne yapayım ben? Yani Sayın Bakana zorla cevap verdirecek hâlim yok Sayın Kılıçdaroğlu.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Üç ayda bir toplanması gereken Ekonomik ve Sosyal Konsey son bir yılda hiç toplanmadı.
BAŞKAN – Tamam efendim; zabıtlara geçti Sayın Kılıçdaroğlu.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Ciddiyeti vurgulamak için söyledim.
BAŞKAN - Peki, zabıtlara geçti.
Sayın milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz 24’üncü madde üzerinde on dört önerge vardır. Ancak bilindiği gibi, İç Tüzük gereği yedi önergeyi işleme alabiliyoruz. Kurayla belirlenen bu yedi önergeyi şimdi okutuyorum, sonra önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.
Buyurun efendim:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 24 üncü maddesi ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 166 ncı maddesine eklenen fıkrada geçen “istişari nitelikte” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.
İkram Dinçer
Van
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 24 üncü maddesi ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 166 ncı maddesine eklenen fıkrada geçen “istişari nitelikte” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.
Azize Sibel Gönül
Kocaeli
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 24 üncü maddesi ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 166 ncı maddesine eklenen fıkrada geçen “istişari nitelikte” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.
Ahmet Aydın
Adıyaman
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 24 üncü maddesi ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 166 ncı maddesine eklenen fıkrada geçen “istişari nitelikte” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.
Ali Öztürk
Konya
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 24. maddesi ile Anayasanın 166. maddesine eklenen fıkranın aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İsa Gök Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Mersin Malatya |
“Ekonomik ve sosyal politikaların oluşturulmasında ve uygulanmasında hükümete istişare nitelikte görüş bildirmek amacıyla Ekonomik ve Sosyal Konsey kurulur. Ekonomik ve Sosyal Konseyin Kuruluş ve işleyişi kanunla düzenlenir.”
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 497 sıra sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 24 ncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Bengi Yıldız Hamit Geylani M. Nezir Karabaş |
Batman Hakkâri Bitlis |
Osman Özçelik Akın Birdal |
Siirt Diyarbakır |
Madde 24- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 166 ncı maddesinin kenar başlığı “I. Planlama; Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Konsey” şeklinde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“Ekonomik sosyal ve kültürel politikaların oluşturulmasında hükümete istişarî nitelikte görüş bildirmek amacıyla Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Konsey kurulur. Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Konseyin kuruluş ve işleyişi kanunla düzenlenir.”
BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan Anayasa değişikliği teklifinin, 24. maddesinin teklif metninden çıkarılması için gereğini arz ve teklif ederiz
Faruk Bal Oktay Vural Mehmet Şandır |
Konya İzmir Mersin |
Behiç Çelik S. Nevzat Korkmaz Ümit Şafak |
Mersin Isparta İstanbul |
Beytullah Asil Prof. Dr. Tunca Toskay |
Eskişehir Antalya |
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu efendim önergeye?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyoruz değil mi efendim?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Anayasalar, vatandaşların temel hak ve hürriyetlerini teminat altına alan, siyasi rejimin ve devlet organlarının görev ve yetkilerini belirleyen kanunlar hiyerarşisinin en üstünde temel hukuk normlarıdır.
İki ihtilal ve 3 muhtıra ile üzerine gölge düşürülen demokrasisini;
• 21. yüzyılın evrensel değerlerine kavuşturabilmenin,
• Asırlık anayasa tartışmalarından kurtarmanın,
• Her kesimin benimseyebileceği bir anayasaya kavuşturabilmenin,
tek yolu toplumsal uzlaşmaya dayalı bir Anayasa yapmayı sağlamaktır.
MHP bu sebeple;
• "Anayasa Değişikliği Uzlaşma Komisyonu" kurulmasını,
• Partilerin uzlaştıkları hususlarda demokratik bir sözleşme yapılmasını,
• Siyasi partilerin hangi konularda uzlaştığının kamuoyuna duyurulmasını,
• Her partinin görüş ve tavrının, yapılacak ilk seçimde milletin takdirine sunulmasını,
• Seçimler sonunda oluşacak Meclis'in ilk iş olarak anayasa değişikliğini gerçekleştirmek olmasını teklif etmiştir.
MHP; bu kapsamda,
• Devlet ile Milleti kucaklaştıracak,
• Milletin değerleri ile Devletin değerlerini bağdaştıracak,
• Demokrasi ile Cumhuriyeti barıştıracak,
• Vatandaşın temel hak ve hürriyetlerini evrensel standarda yükseltecek,
• Milletin bölünmez bütünlüğünü üniter yapı içinde sağlayacak ve Devleti kurum ve kuruluşları ile uyum içinde çalıştıracak,
• Kuvvetler ayrılığına dayalı parlamenter demokrasiyi iyileştirecek,
• Cumhuriyetin temel nitelikleri ile Anayasamızın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek maddelerini koruyacak,
Toplumsal bir sözleşme belgesi niteliğinde anayasa yapma kararını ilan etmiştir.
Anayasa değişikliği böylece milletin iradesine dayandırılmış olacaktır.
AKP, MHP'nin bu teklifine kulak tıkamış, kendisi için hazırladığı Anayasa teklifini partilere ve millete dayatmıştır.
AKP, Anayasa değişikliğini seçmene ve yargıya hesap vermekten kaçmak için malzeme olarak kullanmaktadır.
AKP'nin Anayasa Değişiklik Teklifi, kendi hedefine ulaşmak için hazırlanmıştır.
Bu teklif ile kuvvetler ayrılığına dayanan parlamenter sistemin denge ve denetim mekanizmaları iktidar lehine bozulmaktadır. Bunun doğal sonucu olarak başta parti kapatma, yargı bağımsızlığı ve hâkim teminatı ile hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkeleri zedelenmektedir. Parlamenter sistem yerine ucu diktaya açık bir Başkanlık sistemi getirilmektedir.
Bu teklif, Parlamenter demokrasi esasına göre inşa edilen Anayasaya aykırıdır.
Bu teklifin içinde; Millet yoktur, Milletin iradesi yoktur, Milletin beklentisi yoktur.
Millet, AKP'den bölücü terörü bitirmesini beklemektedir.
Millet, AKP'den yoksulluğun, yolsuzluğun, hayat pahalılığının ve işsizliğin hesabını vermesini beklemektedir.
Millet, AKP'den İş beklemektedir. Aş beklemektedir.
Millet, AKP'den düşünce, inanç, teşebbüs, örgütlenme ve benzeri alanlarda temel hak ve hürriyetlere güvence beklemektedir.
AKP 8 yılı heba etmiştir. Milletin beklentilerini karşılayamamıştır.
AKP, 8 yıllık iktidarında devlet değerleri ile millet değerlerini çatıştırmıştır.
AKP, bu çatışma ile toplumu kutuplaştırmıştır.
AKP, bu kutuplaşmayı halka hesap vermekten kaçmak, siyasi rant elde etmek için kullanmıştır.
AKP, iyi niyetli değildir, bu teklif ile başlattığı PKK Açılımı için anayasal zemin hazırlamaktadır.
AKP, tarım ve hayvancılık sektörünü çökertmiş, köylüyü fakirleştirmiş, borca batırmıştır.
AKP, esnafı, tüccarı iflasa sürüklemiştir.
AKP, KOBİ'leri sanayiciyi batırmıştır.
AKP, işsizler ordusu yaratmış, işini kaybedenleri intihara sürüklemiş, yeni iş arayan gençlerin gelecekten ümidini kesmiştir.
AKP, ekonomik ve sosyal hayatta yaşanan bu çöküntünün hesabını halka vermekten kaçmak ve suçu Anayasa üzerine atmak için bu teklifi vermiştir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 497 sıra sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 24 ncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Bengi Yıldız (Batman) ve arkadaşları
Madde 24- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 166 ncı maddesinin kenar başlığı “I. Planlama; Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Konsey” şeklinde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“Ekonomik sosyal ve kültürel politikaların oluşturulmasında hükümete istişarî nitelikte görüş bildirmek amacıyla Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Konsey kurulur. Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Konseyin kuruluş ve işleyişi kanunla düzenlenir.”
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu önergeye?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Karabaş, konuşacak mısınız efendim?
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Konuşacağım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Sayın Karabaş, buyurun.
Beş dakika süreniz.
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teklifin 24’üncü maddesi üzerine verdiğimiz önerge üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, anayasalar, toplumun ihtiyaçları… Anayasa’da yer alan bir madde, toplumun yaşamını, özgürlükleri ve ona denk yasal düzenlemeleri engellediği zaman metinden çıkarılır. Toplumun beklentilerini karşılaması gereken ancak anayasada bulunmayan, anayasada olmadığı zaman düzenleme yapılmayan konularda da anayasaya madde eklenir.
Şimdi, Türkiye'de bu Ekonomik, Sosyal Konsey… Eğer Anayasa’mızın 166’ncı maddesine “Planlama”dan sonra gelmek üzere “Ekonomik ve Sosyal Konsey” cümlesini eklemeseydik -böyle bir konseyi kurmak, çalıştırmak- sivil toplum örgütlerinin, meslek odalarının hükûmetle birlikte çalışmak ve hükûmete öneri sunmaları konusunda nasıl bir engel vardı?
Şimdi, önemli olan, Anayasa hükmü olan “Planlama”ya bırakılan, devletin ve devlet adına faaliyet yürüten Hükûmetin yapması gereken ekonomiyle ilgili düzenlemeler ne kadar gerçekleşmiş, buna bakmamız gerekiyor. 166’ncı maddede şunu söylüyor: “Ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmayı, özellikle sanayiin ve tarımın yurt düzeyinde dengeli ve uyumlu biçimde hızla gelişmesini, ülke kaynaklarının döküm ve değerlendirilmesini yaparak verimli şekilde kullanılmasını planlamak, bu amaçla gerekli teşkilatı kurmak Devletin görevidir.” Zaten bu amaç doğrultusunda gerekli teşkilatı hükûmetler rahatlıkla kurabiliyor ama burada devletin görevi olan ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmeyi, sanayiyi ve tarımı ülkenin her tarafına dengeli dağıtmayı ne kadar gerçekleştirdik? Bu yıl 90’ıncı yılını kutladığımız cumhuriyet tarihi boyunca mevcut hükûmetler, iktidarlar ve şu anda da Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı, Hükûmeti, bu dengeli dağılımı, bölgeler arasındaki dengesizliği ne kadar kaldırdı? Eğer siz bunu gerçekleştirmemişsiniz, bu anayasal bir görev olarak da Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve o devleti yönetmek üzere gelmiş olan hükûmetlerin görevi ise, Anayasa bu görevi vermişse, siz, bunları, ekonomide, ekonominin işleyişinde ve bunun vatandaşa yansımasında görevinizi yerine getirmemişken, bazı sözcükler ekleyip bazı yeni kurumsal yapıları anayasal kurum hâline getirmenin hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. Tabii, Hükûmet, Sayın Başbakan, ekonomi Bakanından tutun Tarım Bakanına, diğer bakanlara, Sanayi Bakanına kadar, Türkiye'nin bu gerçekliğini de kabul etmiyor. Sayın Başbakan “Edirne’de, İzmir’de, Ankara’da ne varsa Hakkâri’de, Bitlis’te, Rize’de, Şırnak’ta aynı şey var.” diyor ama biz biliyoruz ki Türkiye'nin bazı bölgeleri, gelişmiş, sanayileşmiş, tarımı modernleşmiş bölgeleri ile başta Doğu ve Güneydoğu Anadolu olmak üzere Karadeniz ve İç Anadolu’nun bazı yerlerinde mevcut ekonomik durum, yatırımlar, kişi başına düşen gelirde onlarca kat fark var. Bırakın sermayeyle, sermaye kesimiyle, en çok gelire sahip olanla en düşük gelire sahip olan arasındaki farkı, bölgeler arasında çağdaş dünyanın…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Karabaş, ek süre veriyorum bir dakika, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Devamla) – Teşekkür ederim Başkan.
Bırakın bu farkları… Avrupa’nın kesinlikle kabul etmeyeceği bölgeler arasındaki bu dengesizlik eğer devam ederse, bırakın Avrupa Birliğine girmeyi, Avrupa Birliğinin kıyısına bile Türkiye'nin yanaşamayacağı... Bu konuda Hükûmet şimdiye kadar bir yatırım, bir düzenleme yapmamış, yıllardır bu vaatlerle gelmesine rağmen… GAP, DAP, süslü söylenen, böyle şifreli sözcüklerle, güzel sözcüklerle söylenen ama sonuçta insanların yaşamında hiçbir değişiklik yapmayan söylemlerle Türkiye'nin sorunlarını çözemezsiniz. Eğer Bitlis’in, eğer Şırnak’ın, eğer Hakkâri’nin nüfusunun yarısı verdiğiniz makarna ve kömüre muhtaçsa, burada bu lafların, kurduğunuz Konseyin hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur.
Hepinize saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karabaş.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 24. maddesi ile Anayasanın 166. maddesine eklenen fıkranın aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İsa Gök (Mersin) ve arkadaşları
“Ekonomik ve sosyal politikaların oluşturulmasında ve uygulanmasında hükümete istişare nitelikte görüş bildirmek amacıyla Ekonomik ve Sosyal Konsey kurulur. Ekonomik ve Sosyal Konseyin Kuruluş ve işleyişi kanunla düzenlenir.”
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu efendim?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, buyurun.
Süreniz beş dakikadır efendim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; tabii, bu Anayasa paketi görüşmeleri başladığında bazı kelimeleri çok duyduk, “halk iradesi”, “dayatma”, bu tür kelimeler hep kullanıldı.
Sayın Bakan, biraz önce de söylediniz: “Halkın iradesi…” Yüzde 46’lık halk iradeniz var ama yüzde 54 de burada. 54’lük iradeye saygı göstermeniz lazım. 54’lük iradenin görüş ve düşüncelerini almadan bu konuda yaptığınız çalışmaya… 46’lık iradeye biz saygı gösteririz ama sizin de 54’lük iradeye saygı göstermeniz lazım. Halkın yüzde 54’ünün iradesine saygı göstermiyorsanız, bizim de bu Anayasa paketinde söyleyecek sözlerimizi dikkate almanız sizin de görevinizdir Sayın Bakan.
Değerli arkadaşlar, yine, hep duyduk bunları ama öncelikle “halk iradesi.” dedik. Halk tertemiz bir Meclis ister, tertemiz bir toplum ister. Halkın iradesi bu değil mi arkadaşlar? En büyük irade halk iradesi, hepimiz buna saygı duyuyoruz ama halk iradesi, pırıl pırıl bir Meclis ister, pırıl pırıl bir Meclis grubu ister.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bir başkasının kişisel ve siyasi kaygısını ve çıkarını korumak adına, bir başka milletvekilinin bağırmasına rağmen, “Benim dokunulmazlığımı kaldırın.” demesine rağmen eğer bunu yapmıyorsanız, bu, milletvekilinin kişilik haklarına, özgür iradesine saygısızlıktır.
Değerli arkadaşlarım, herkes suçlu değildir. Yani, ta ki, Türkiye’de -hukuk devleti- hukuk kurumunun suçlu ilan etmesine kadar hiç kimse suçlu değildir. Ancak, özgür iradesiyle gidip hesap vermek isteyen, gidip mahkemede “Ben suçsuzum veya suçluysam cezamı çekeyim.” diyen insanların özgür iradesine bu Meclis saygı göstermiyor!
Değerli arkadaşlarım, dokunulmazlık dedik. En azından, fezlekesi olan bir milletvekilimiz “Ben fezlekemdeki suçumdan dolayı yargıya gitmek istiyorum, gidip hesap vermek istiyorum, gidip mahkemede hesap vermek istiyorum.” diyorsa, bu milletvekilinin özgür iradesine karşı çıkmak, o milletvekiline hakikaten yapılan en büyük haksızlıktır. Herkes gitmeyebilir, herkes yüce yargıya gitmeye cesaret etmeyebilir ama yüce yargıya gitme cesaretini gösteren ve bir şekilde “Suçsuzum.” diyen, suçlu olmadığını, halkın içinde alnı ak, net bir şekilde gezmek isteyen milletvekiline niye engel oluyorsunuz arkadaşlar? Niye engel oluyorsunuz? Kaldırın dokunulmazlığını o insanın. Size gelip bas bas bağırıyor, “Benim dokunulmazlığımı kaldırın.” diyor, “Ben yargıya hesap vermek istiyorum.” diyor ama bazı kişilerin siyasi ve diğer kişisel çıkarları düşünülerek o milletvekillerimize izin verilmiyor. Bu, bırakın milletvekilini, kişinin kişisel hakkına yapılan bir saygısızlıktır arkadaşlar.
Bu Meclis, bu yüce Meclis en azından… Halk iradesi diyoruz, halk iradesi lekeli milletvekili istemiyor, halk iradesi tertemiz bir milletvekili istiyor, halk iradesi, gidip mahkemede hesap veren bir milletvekili istiyor. Niye halk iradesine saygı göstermiyorsunuz?
Değerli arkadaşlarım, benim bir milletvekili kardeşim beş yıldır mücadele veriyor, beş yıldır… İnsan Hakları Mahkemesine kadar gitti. “Ya kardeşim, hesap vermek istiyorum, ben bu hesabı vermek istiyorum.” diyor, “Ben alnı açık bir milletvekili olmak istiyorum.” diyor. Yine söylüyorum. Herkes…
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Oy vermek isteyen de aynı hakka sahip mi?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Evet, isteyenleri kaldırın kardeşim.
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Oy vermek isteyen de aynı hakka sahip mi?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – İsteyenleri kaldırın kardeşim. Biz bunu istiyoruz.
AHMET YENİ (Samsun) – Oy bile kullanamıyorsun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Biz bunu istiyoruz. Fezlekesi olan milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılmasını istemek en tabii hakkıdır.
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Oylamaya katılmak da hakkı değil mi?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Madem getiriyorsunuz bu Anayasa’yı, neden bunu getirmiyorsunuz?
AHMET YENİ (Samsun) – Oy kullanmaya gel.
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Oylamaya katılmak…
BAŞKAN – Lütfen karşılıklı konuşmayalım.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Neden getirmiyorsunuz?
BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Hatibe lütfen müdahale etmeyelim. Lütfen…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Bu, o milletvekillerinin kişisel haklarına bir saldırıdır. Bunun açıkça ifadesi budur.
AHMET YENİ (Samsun) – Oy kullanmaya gel.
BAŞKAN – Lütfen…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Suçlu olmayabilir insanlar. Ben hiçbir arkadaşımı suçlamak istemiyorum ama bu Mecliste bir gerçek vardır “Şu kadar fezleke var.” deniliyor. Kamuoyu, halk bunu büyük bir suç olarak addediyor. Çoğu arkadaşım belki suçsuz, bir şey demiyorum ama iradeyle…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – “Benim dokunulmazlığımı kaldırın.”
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, konuşmanızı tamamlayın, ek süre veriyorum.
Buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – “Ben gidip yargıya hesap vermek istiyorum.” diyen insana da saygı göstermek bu Meclisin görevidir.
Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım dört önerge aynı mahiyette olduğundan önergeleri birlikte işleme alacağım, istemleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim.
Önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 24 üncü maddesi ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 166 ncı maddesine eklenen fıkrada geçen “istişari nitelikte” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ali Öztürk
Konya
Ahmet Aydın
Adıyaman
Azize Sibel Gönül
Kocaeli
İkram Dinçer
Van
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergelere Komisyon katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Öztürk, konuşacak mısınız?
ALİ ÖZTÜRK (Konya) – Gerekçe okunsun.
BAŞKAN – Sayın Aydın?
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Gerekçe okunsun.
BAŞKAN – Sayın Gönül?
AZİZE SİBEL GÖNÜL (Kocaeli) – Gerekçe okunsun.
BAŞKAN – Sayın Dinçer?
İKRAM DİNÇER (Van) – Gerekçe okunsun.
BAŞKAN – Müşterek gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Konseyin hükümete olabilecek katkılarının sınırlandırılmaması amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, 24’üncü madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, maddenin gizli oylamasına başlayacağız.
Sayın milletvekilleri, lütfen yerinizden kalkmayınız.
Kısaca, sizlere görevli arkadaşlarımız tarafından verilecek olan pullardan beyaz olanının “kabul” oyu anlamına geldiğini, kırmızı olanının “ret”, yeşil olanın ise “çekimser” oyu ifade ettiğini bir kez daha hatırlatmak istiyorum.
Şimdi, arkadaşlarımız il il isimleri okuyacaklar. İsmi okunan arkadaşlarımız lütfen sıraya girsinler. Bir izdihama yol açmayalım.
Gizli oylamaya Adana ilinden başlıyoruz efendim.
(Oylar toplandı)
BAŞKAN – Oyunu kullanmayan milletvekili arkadaşımız kaldı mı? Yok.
Sayın milletvekilleri, oylama işlemi tamamlanmışt�??r.
Oy kutularını kaldırıyoruz.
(Oyların ayrımı yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 24’üncü maddesinin gizli oylama sonucunu açıklıyorum:
“Oy sayısı : 409
Kabul : 340
Ret : 69
Çekimser : -
Boş : -
Geçersiz : -
Kâtip Üye Kâtip Üye |
Bayram Özçelik Murat Özkan |
Burdur Giresun” |
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 00.30
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 00.43
BAŞKAN: Mehmet Ali ŞAHİN
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 96’ncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
497 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon yerinde.
Hükûmet yerinde.
25’inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 25- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının geçici 15 inci maddesi yürürlükten kaldırılmıştır.
BAŞKAN – Madde üzerinde ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Ali Rıza Öztürk’e aittir.
Sayın Öztürk, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan AKP Anayasa değişikliği paketinin 25’inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, değişiklik teklifinin 25’inci maddesi, mevcut Anayasa’mızın geçici 15’inci maddesinin yürürlükten kaldırılmasına ilişkin bir düzenleme. Geçici 15’inci maddeyi anlayabilmek için öncelikle 12 Eylül 1980’de ne olduğuna bakmak lazım. 12 Eylül 1980’de bu oldu değerli arkadaşlarım: Ordu yönetime el koydu. Ne yaptı? Hükûmet ve Parlamento feshedildi. Siyasal partilerin faaliyetleri durduruldu. Parlamenterlerin dokunulmazlıkları kaldırıldı. Belediye meclis üyeleri ve il genel meclis üyeleri feshedildi. Belediye başkanları görevden alındı. Siyasi partilerin genel başkanları Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit Hamzakoy’a, Alparslan Türkeş ve Necmettin Erbakan da İzmir Uzunada’ya sürüldü. Aralarında Deniz Baykal ve CHP’nin Grup Başkan Vekili Sayın Kemal Anadol’un da bulunduğu 47 tane Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili ve senatör, bugün Ankara Savcısının arama yaptığı, kozmik odanın da bulunduğu dil ve istihbarat okulunda gözetim altına alındı. Barış Derneği davasında yine Kemal Anadol, İsmail Hakkı Öztorun, Nedim Tarhan ve Mustafa Gazalcı gibi Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili ve senatörlerin bulunduğu insanlar yargılandı, hapis aldı. Deniz Baykal bu şekilde gözaltına alındı değerli arkadaşlarım. Yine Konsey “dur” dedi. Konsey niye “dur” dedi? Konsey, 12 Eylül 1982 Anayasası kabul edildikten sonra bile hiçbir yasal dayanağı olmayan, hiçbir mahkeme kararı da olmadığı hâlde tamamen Konsey Başkanının iki dudağı arasıyla 8 tane Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili ve 8 tane de Adalet Partisi milletvekilini Zincirbozan’a sürgüne gönderdi. Bunların arasında Deniz Baykal da vardı, Süleyman Demirel de vardı değerli arkadaşlarım. Bu, Zincirbozan’daki zorunlu ikamet, aslında Zincirbozan ahalisinin içerisine Deniz Baykal ve arkadaşlarının sokulması o kadar yasa ve hukuk dışıydı ki, bunu yapanlar da aslında yaptıkları işin hiçbir yasal dayanağı olmadığının, hiçbir mahkeme kararının olmadığının ve haklarında en küçük bir suçlamanın dahi bulunmadığını biliyorlardı ve o nedenle de 2 Haziran 1983 tarihinden bu yana tutuklu bulundukları hususunu hafifletmek için nizamiye kapısına şöyle bir yazı asmışlardı: “Misafirler, sıkıyönetim komutanının nezaretinde, eşsiz, güvenceli ve toplu olarak ikamet etmektedirler. Bu ikamet bir tutukluluk veya adli bir nezaret altında bulundurmak hâli değildir.” denilmekteydi. Ancak bu tespite, o tarihte Zincirbozan misafirlerinin yazdığı şöyle bir yazı vardı Konsey Başkanına: “Biz misafir değiliz. Misafir kendi serbest arzu ve iradesiyle bir barınağa geçici olarak intikal eden kişilerdir. Oysa biz buraya zorla gönderildik ve zorla bir garnizona tıkıldık.” demekteydiler.
Değerli arkadaşlarım, 12 Eylülde ne oldu? Tek celsede idam kararları verildi, hukuk ortadan kaldırıldı idam kararları verildi ve tek celsede insanlar asıldı. İnsanların yaşı bir gecede büyütüldü, Yargıtay bozma ilamları bile dikkate alınmadan bir gecede infaz edildiler ve o sürece damgasını vuran önemli söz “Asmayalım da besleyelim mi?” gibi hukuk dışı, çağ dışı bir sözdü.
Değerli arkadaşlarım, 12 Eylül darbesinin en büyük özelliği, sonuçları: 650 bin kişi gözaltına alındı, 7 bin kişi için idam cezası istendi, 517 kişiye idam cezası verildi, haklarında idam cezası verilenlerin 50’si asıldı, 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı, 30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurt dışına gitti, 300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü, cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi, 144 kişi kuşkulu bir şekilde öldü, 14 kişi açlık grevinde öldü. Bu liste böyle uzayıp gidiyor, zamanımız yok değerli arkadaşlarım.
Peki, 12 Eylül 1980 darbesi neden yapıldı? Darbeyi yapanlar -Kenan Evren başta olmak üzere- ve o zaman darbe şakşakçılığı yapanlar, darbenin yandaşı medya bu 12 Eylül darbesinin demokrasiyi kurmak için yapıldığını söylüyordu. Burada Kenan Evren “Demokrasiyi kaldırmadık, kurmak için hareket yaptık.” diyor. Burada yine Orgeneral Kenan Evren, demokrasinin sağlam temellere oturtulacağını, Anayasa ve Seçim, Partiler Yasası’nın değiştirileceğini söylüyor. “Atatürk yolundayız.” diyor değerli arkadaşlarım. Yine Kenan Evren “Hakiki demokrasi kurulacaktır.” diyor. İşte 12 Eylül faşist darbesi, Kenan Evren’e göre, demokrasiyi kurmak, demokrasiyi geliştirmek için yapılmış ve “Nitekim ülkeyi tertemiz hâle getirmeden bırakıp gitmeyeceğiz.” diyor değerli arkadaşlarım.
Yine, o zaman darbenin şakşakçılığını yapan bir gazetede yazı yazan ve bugün de iktidar partisi AKP’nin yandaşlığıyla bilinen bir şahsiyet diyor ki: “Memnuniyetle ifade edebiliriz ki demokrasinin nasıl işlerlik kazanabileceği hususunda yıllardır bizim yazdıklarımız Evren’in beyanları arasında tam bir mutabakat vardır. Açıklanan hedef de demokrasiye işlerlik kazandırmak olduğuna göre hürriyetlerin üzerine bir müddet şal örtülmesine razıyız.” diyor; “12 Eylül bir darbe değildir.” diyor; “’12 Eylül bir darbe değildir’ diyen Orgeneral Evren’e tamamıyla katılıyoruz.” diyor. Yine “12 Eylül bir ihtilal değildir.” diyor değerli arkadaşlarım. Bu yazı da 18 Eylül 1980 tarihli Tercüman gazetesinde.
Rahmetli Turgut Özal “Generallerle çalışmak Türkiye’nin son şansıdır.” diyor ve generallerle çalışmayı “Ben kendim onları ikna ettim.” diyor değerli arkadaşlarım.
Evet, değerli arkadaşlarım, darbeyi yapanlar ve yandaşlarına göre demokrasi için bu darbe yapılmıştı. Ama gerçekten bu darbe demokrasi için mi yapılmıştı? Toplumdaki kanaate göre, 12 Eylül 1980 darbesi, çeşitli yoksul ülkelerde faaliyet hâlinde olduğu artık bugün gün gibi aşikâr olan, hükûmetler deviren, sivil ya da askerî darbeler yoluyla anayasal düzeni işlemez hâle getiren; her türlü sosyal, etnik, dinî, kültürel yarayı kaşıyıp halkı birbirine karşı çatıştırmaya sokan, faili meçhul cinayet ve katliamlarla ülkede kaos yaratıp istediği türde yönetimleri işbaşına geçirmekte mahir olan emperyalizmin ve onun ülkemizdeki uzantısı kontrgerillanın kanlı bir tertibidir değerli arkadaşlarım.
12 Eylül darbesinin temel amacı hukuku yok etmekti değerli arkadaşlarım. İşte o nedenle de yeni Anayasa’ya göre, Millî Güvenlik Konseyinin alınacak kararlarının, yayınlanacak kanunlarının Anayasa’ya aykırılığı dahi iddia edilemeyecekti. 12 Eylül yönetiminin de, tıpkı bugün olduğu gibi, yargıdan ve hukuktan çok rahatsız olduğu çok belli değerli arkadaşlarım. İdarenin eylem ve işlemlerinin aleyhine Danıştaya dava açılamayacağını söylüyor Kenan Evren.
Değerli arkadaşlarım, bu 12 Eylül faşist diktatörlüğün bir de tabii ki ekonomik temelleri var. Aslında 24 Ocak kararlarının uygulamaya sokulması ve bu kararlara karşı halkın ve emekçi kesimlerin yükselen tepkilerini kanla, baskıyla durdurmak için, grevlerin ertelenmesi, sendikaların susturulması için bu gelmişti. 12 Eylül darbesi bugüne kadar yapılan darbelerin içerisinde belki en kanlısı, en zalimi ve planlanarak gelmişti. 12 Eylül öncesi 1 Mayıs olayına baktığımızda, 12 Eylül öncesi 16 Mart 1978, İstanbul Üniversitesi, Beyazıt’ta katledilen öğrencilerin olayına baktığımızda, Kahramanmaraş, Çorum olaylarına baktığımızda ve her gün, sağda veya solda, önde gelen tanınmış insanların öldürüldüğüne baktığımızda, toplu katliamlara baktığımızda 12 Eylül’ün planlandığı, darbenin koşullarının oluşturulduğu ve bu darbenin halk tarafından genel kabul görmesinin sağlandığı çok açıktır değerli arkadaşlarım. İşte, dışarıdan da bu darbenin arkasında dış güçlerin olduğu, emperyalizmin olduğu yine o günkü gazete kupürlerinden bellidir. “İhtilal sabahı NATO ülkeleri derin bir oh çekti ve ‘Türkiye kurtuldu’ dediler.” 20 Eylül 1980, Tercüman gazetesi. “Kissinger ‘Türkiye’ye katkılarımız artarak devam edecektir.’ dedi.”
Değerli arkadaşlarım, bugün bunun üzerinden gerçekten otuz yıla yakın bir zaman geçti. İşte, Türkiye’de gerçekten insanları kanla, şiddetle boğan böylesine bir zalim yönetimi Türkiye’ye getirenlerin kendilerinin korunmaya ihtiyacı vardı. İşte onun için hukuki sorumluluktan kurtulmak için geçici 15’inci maddeyi koydular.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Öztürk, ek süre veriyorum efendim, lütfen konuşmanızı tamamlayın.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Anayasa’nın geçici 15’inci maddesi aslında, 12 Eylül yöneticilerinin haksız, hukuksuz işlem yaptıklarının çok açık bir itirafıdır. Bu haksız ve hukuksuz işlem yapanların hukuktan korkmalarının somut itirafıdır o geçici 15’inci madde değerli arkadaşlarım. Bu geçici 15’inci maddenin bugüne kadar kaldırılmaması bile eksikliktir çünkü demokratik hukuk devletinde böylesine hukuk dışı bir madde olamaz. Komşumuz Yunanistan’da darbeyi yapanlar hâlâ daha hapishanedeyken, otuz yıl geçmesine rağmen böylesine bir düzenlemenin bu Anayasa’dan çıkarılmamış olması gerçekten utanç verici bir olaydır.
İşte o nedenledir ki Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Deniz Baykal, bizzat kendi imzasıyla 1992 yılında verdiği Anayasa değişikliklerinde bu maddenin çıkarılmasını söylemiştir.
Yine, 2006 yılında, Birgün gazetesinde yaptığı röportajda Anayasa’daki bu geçici 15’inci maddenin çıkarılmasını savunmuştur.
Yine, 2009 yılının Haziran ayında, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı bu geçici 15’inci maddenin çıkarılmasını savunmuş, Cumhuriyet Halk Partisi grup başkan vekilleri de bunu savunmuşlar, ancak AKP o zaman “Sulu şaka.” demiştir.
Değerli arkadaşlarım, gerçekten faşizm emperyalizmin halk üzerindeki en gerici, en şoven, en ırkçı, en kanlı diktatörlüğüdür, en zalim diktatörlüktür. Artık, darbeleri kim yaparsa yapsın, ister asker yapsın ister polis yapsın ister partiler yapsın ister yasalarla yapılsın Türk halkı darbelere karşıdır, darbeleri kim yaparsa yapsın, karşıdır değerli arkadaşlarım. CHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Türk halkı gerçekten bağımsız, gerçekten demokratik, özgür bir Türkiye’de yaşamak istiyor. Bizim de parlamenterler olarak Türk halkının bu taleplerini yerine getirmemiz gerekiyor. Artık halkımız faşist diktatörlükler istemiyor.
Değerli arkadaşlarım, bu anlamda söylemek istediğim son söz de şudur: Emperyalizme ve onun iş birlikçisi faşist uygulamalara dayanarak…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Öztürk, ek süreniz de doldu.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Bitiriyorum…
BAŞKAN – Selamlama için mikrofonunuzu tekrar açıyorum, lütfen tamamlayınız.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, son söz olarak şunu söylüyorum: Emperyalizmin kucağına oturarak, faşist uygulamalara sığınarak demokrasi ve özgürlük mücadelesi verilemez. Demokrasi ve özgürlük mücadelesi yürek ister, bilek ister.
Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztürk.
Şimdi de söz sırası Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan’a aittir.
Sayın Kaplan, buyurun efendim. (BDP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlarken, 12 Eylül darbesinin hışmına uğramış, zulmüne uğramış, işkencelerden geçmiş, bugün dahi siyasi mülteci olarak dünyanın dört bir köşesinde yaşayan bütün kardeşlerimizin önünde saygıyla eğiliyorum. Çünkü, çok ciddi bir konuyu, çok geç bir zamanda çok da gecikmiş bir zamanda konuşuyoruz. Bir zamanlar bu Meclis 12 Eylül 1980-1983 arası kapandı ve o zamanın bir sunuşunu okuyorum: “Başkanlık Divanının Genel Kurula sunuşları vardır. İmza: Kenan Evren, Orgeneral, Devlet Başkanı.” Sayın Başkan, sizin yerinize…
O tartışmalara sizi biraz götürmek istiyorum ve sizi Danışma Meclisindeki Anayasa tartışmalarına… Veciz sözler buldum, bakın ne diyor: “Anayasaların değiştirilmesinde iki usul vardır. Anayasaların değiştirilmesindeki usullerden birisi, yumuşak anayasa sistemidir; diğeri de, katı anayasa sistemidir.” Şimdi, dikkatinizi çekmek istiyorum, dönemin Anayasa Komisyonu Başkanı Sayın Aldıkaçtı diyor ki: “Anayasalar bir, yumuşak anayasalardır; iki, katı anayasalardır. Biz öyle katı bir anayasa yaptık ki, Mecliste Anayasa’nın değiştirilmesi 2/3, Cumhurbaşkanının değiştirilmesini 4/3’e bağladık. Tabii ki, 15’inci maddeyle de koruma altına aldık.” Tıpkı 60 ihtilalinden sonra konan 4’üncü madde gibi mutlak sorumsuzluk kavramını getirdiler işleminden, icraatından, eyleminden ve diyor ki: “Sebebi, dediğimiz gibi ideolojiktir, inançla yapılan bir Anayasa’nın korunmasıdır.” Evet, bu Anayasa çalışmasını böyle…
Sayın Genç belki bana bir şey diyecek. Evet, o dönem bir önergeniz de vardı, Sayın Genç’in mutlak sorumsuzlukla ilgili bir önergesi vardı o zaman ama generaller için değil, generallerin atadığı bakanların yasadan çıkarılmasını ancak isteyebilmişti. Hak veriyorum, o generalleri de kapsama alacak önerge verecek hâliniz yoktu.
Şimdi, ben trajik noktalara getirmek istemiyorum ama Erdal Eren’in Millî Güvenlik Konseyi kararıyla idam cezası onaylanıyor. Yasa bu kadar, üç satır arkadaşlar. Millî Güvenlik Konseyi Erdal Eren’le ilgili kararını -Danışma Meclisi de yok- alelacele veriyor. 50 tane sağcı, solcu genç, o arada, MGK kararıyla… Sonra bir usul değişikliği oldu. Mehmet Ali Ağca’yla ilgili, 3 Mart 1982 Danışma Meclisi tutanağı, sonra Millî Güvenlik Konseyi tutanağı, idam kararı çıkıyor. Merak eden arkadaşlar bakarlarsa kim nasıl oy kullanmış, çok ilginç şeyler bulacaksınız.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Söyle bari, kimin ne oy verdiğini söyle.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Burada şunu ifade etmek istiyorum. Bu arada da Maltepe Cezaevinden kaçış var. Buradan tekrar geliyorum, 1982 Anayasası 15’inci maddesinin son fıkrasının çıkarılması, Anayasa’ya aykırılık iddiaları görüşülemiyordu.
Koalisyon dönemine geliyorum, 2001 28 Eylüle. 2001 28 Eylülde, buradan, evet, birkaç alıntıya vurgu yapma ihtiyacını duyuyorum.
MHP Grubu adına Sayın Yahnici “Tarihe not düşülecek bir hadisedir.” diyor. Anayasa’ya aykırılık maddesi, “İtiraz yapılamaz.” kaldırılmış ve buradan fazla açmadan, dönüyorum hemen, Sayın Bülent Arınç’ın sözleri var 82 Anayasası’yla ilgili, çok ilginç, aynı noktada. Ve Sayın Başkan Mehmet Ali Şahin, o dönem AK PARTİ Grubu adına konuşuyor ve “21’inci yüzyılda yeni Türk vatandaşı tipini ortaya çıkaracağız.” diyor. İşte, “Gözaltıları indirdik.”, “İstediği düşünce açıklamasını sağladık.” Benzer bir çalışma…
Şimdi, aradan -2001, 2010, geldik 2010’a- otuz sene geçti, otuz sene sonra 15’inci maddeyi kaldırıp doksan yedi yaşında Kenan Evren’i yargılayacaksınız, “Bu işi biz yaptık.” diyeceksiniz. İyi, güzel.
AFİF DEMİRKIRAN (Siirt) – Hep beraber.
HASİP KAPLAN (Devamla) - Dokuz sene bekleyip otuz sene müruruzamanın dolmasını niye beklediniz kardeşim? Sekiz senedir iktidarsınız.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Yedi sene oldu.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Sekiz senedir iktidarsınız, müruruzaman dolduktan sonra niye getiriyorsunuz bu yasa tasarısını?
Bakın, geçici 15’inci maddeyi kaldırıyorsunuz, güzel. Peki, 2’nci maddede, geçici 2’nci maddede “Millî Güvenlik Konseyi lağvedilir, bu Anayasa kabulünden sonra referandumla” hemen arkasından diyor ki: “Cumhurbaşkanı seçildikten sonra Millî Güvenlik Konseyi Cumhurbaşkanlığı Konseyine dönüşür ve mutlak dokunulmazlığı vardır.” 2’nci maddeyi kime yutturacaksınız? Duruyor.
Arkadaşlar, bir şeyi yaptık mı dürüst olacağız; bakın, doğru olacağız. 78’liler, eski sağcılar da solcular da çıkıyor, diyor ki: “12 Eylül darbesinin doksan gün, yüz yirmi gün sualsiz gözaltılarından, işkencelerinden geçtik. Sağcısını solcusunu bir odaya koydular. Diyarbakır 5 no.lu Cezaevinden Mamaklara kadar neler yaşadık biliyor musunuz? Biz ki…” diyor. 12 Eylül darbesi bir bütündür. O, Anayasa’sıyla 12 Eylüldür. O, siyasi bir darbedir, mevzuatıyla bir darbedir, YÖK’üyle bir darbedir, Siyasi Partiler Yasası’yla bir darbedir, yüzde 10 seçim barajıyla bir darbedir, hazine yardımıyla bir darbedir, getirdiği yasaklarla bir darbedir ve 12 Eylülde kapattığı partilerle bir darbedir, kapattığı sendikalarla bir darbedir, kapattığı sivil toplum örgütleriyle bir darbedir. Bütün bunlarla hesaplaşılmadan, darbeyle hesaplaşılmadan, bu Meclis onurunu koruyamaz arkadaşlar. Bu Meclis, 80 ve 83 yıllarında, Orgeneral Kenan Evren’in Başkanlık duyurularını dinledi, okudu. Bu sıralarda seçilmişler yoktu, atanmışlar vardı ve bu bütündür, bu hesaplaşma bütündür. 12 Eylül’ün izlerini ana caddelerden, bulvarlardan, okullardan, meydanlardan silmediğiniz sürece ve onların getirmiş olduğu köhnemiş sistem… Bu köhnemiş sistemin garip bir tarafı ki depolitizasyon politikasıyla bütün siyasetin kanallarını tıkayarak, o katı Anayasa, katı Anayasa otuz senedir bizleri meşgul ediyor; her gün bir kenarını değiştire değiştire, 17’nci kez, 86’ncı maddeye kadar gele gele, biz kimden hesap sormuş olacağız? Bir Yunanistan kadar olamadık “Albaylar Cuntası”ndan, bir İspanya kadar olamadık “Franco rejiminden”, bir Portekiz kadar olamadık “Salazar”dan, bir İtalya kadar olamadık “Temiz Eller” yaratamadık. Şimdi, kalkmışız, müruruzamana uğramış, artık 12 Eylül mağdurlarının ve meydanlara çıkarak “Hesap soracağız.” diyen mağdurların o hıçkırıkları, o buruklukları, o çığlıkları… 1 milyon 860 bin fişlemenin getirdiği ve hâlâ torunları, Dışişlerinde, orduda, gizli makamlarda görevlere gelmek istediği zaman, babalarının ve dedelerinin fişleri nedeniyle hâlâ bugün dahi göreve gelemezken biz, 15’inci maddeyi göstermelik kaldırdık, hesap sorduk, artık “Kenan Evren’i alın, buyurun, hapse koyun.” deyip bir yaşlı generali, hâkime, hukuka…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kaplan, ek süre veriyorum, lütfen tamamlayın.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Bir yaşlı generali, ahı çıkmış bir generali alıp hukuka havale ederek siyaset kurumu kendini aklayamaz, bu Meclis kendini aklayamaz. Bu Meclis, bu Meclisi kapatanları, İstiklal Savaşı’nda dahi kapatanlara karşı hesabını, bütün kurumlarıyla, bütün yasalarıyla, bütün temel yasalarıyla, bütün sistemiyle, bu hesabını sormadığı zaman, bunun hesabı sorulmadığı zaman, 12 Eylül mağdurlarının azıcık olsun yüreklerine su serpemezsiniz. Bu müruruzamanın insanlık suçlarında işlemeyeceğini anlatamadığınız zaman, bunu hayata geçirmediğiniz zaman, 12 Eylül’ün hesabını sordum diyemezsiniz, çıkıp meydanlarda bunu seçime havale edemezsiniz; bu etik olmaz, bu ahlaki olmaz. Zincirbozan’dan utanın. 197 tane işkencede ölen insanımızdan utanın. 5 no.lu cezaevinde, Diyarbakır’da, dışkı yedirilen insanlarımızdan utanın. Gözaltında, sağcıları, solcuları aynı koğuşa koyup birbirine kırdırmaya çalışanlardan utanın.
Ne oldu da 12 Eylül öncesi 5 bin kardeş birbirini öldürüyordu da bir anda, bir anda, 12 Eylülün sabahı bıçak gibi kesiliverdi, söyler misiniz? Ne oldu da değişebildi? Açın o günün gerekçelerini “Bu ülkeye huzur getirmek için bunu yaptık.” dedi. Oysa, finans kapitalin, emperyalist sermayenin, bütün para babalarının dönen çarklarının, kârlarının korunmasının sisteminin düzeni kuruldu o gün. O gün, Türkiye'nin DNA’sı değiştirildi. O gün Türkiye'nin DNA’sı değiştirilirken sivil toplumu boğduruldu, DİSK’i kapatıldı, TÖB-DER’i kapatıldı, bütün sendikalarına el konuldu, bütün mal varlıkları hâlâ TÖBDER’in iade edilmiş değil ama hâlâ…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kaplan, ek süreniz de doldu.
Selamlamanız için mikrofonu açıyorum, lütfen Genel Kurulu selamlayınız.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Bitiriyorum selamlamayla Sayın Başkanım.
…ama hâlâ -içim acıyor- o işkenceciler, o darbeciler o korumalarla, altlarında devletin araçlarıyla, o rütbeleriyle, o üniformalarıyla meydanlarda, sokaklarda hâlâ geziyorlar ama mağdurlar hâlâ başını kaldıramıyorlar. Bu adaletsizliği çözecek bir hesaplaşmanın bütünüyle temelini atmadan bu Meclis kendini aklayamaz, bizler kendimizi aklayamayız, siyaset kurumu kendini aklayamaz arkadaşlar. Bu ayıp hepimize yeter.
Bütün 12 Eylül mağdurlarının önünde saygıyla eğiliyorum; hepsinden özür diliyorum, özür diliyorum, özür diliyorum.
Teşekkür ederim. (BDP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Kaplan, teşekkür ederiz.
Şimdi de Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Atila Kaya.
Sayın Kaya, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz sizin de on dakikadır efendim.
MHP GRUBU ADINA ATİLA KAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 497 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, sadece bu çatı altında bulunan bizler değil, Türkiye kamuoyu da uzun zamandır, AKP’nin hazırlamış olduğu Anayasa taslağı içinde yer alan 1982 Anayasası’nın geçici 15’inci maddesinin kaldırılması teklifini tartışmaktadır. Bu tartışma öyle bir hâl almıştır ki geçici 15’inci madde tartışmaları, bir bütün olarak Anayasa tartışmalarının da önüne geçmiştir. Bulunduğumuz bu noktada sormamız gereken soru nasıl bu duruma gelindiği ve bu durumu kimlerin amaçlamış olduğudur.
Açıktır ki içinde bulunulan durum, AKP’nin hazırladığı oyunun bir parçasıdır ve geçici 15’inci maddeyle ilgili olmayan bir amaca hizmet etmektedir. O hâlde yapmamız gereken öncelikle bu maddenin kaldırılmasını tartışmak değildir, AKP’nin geçici 15’inci maddeyi tartışmamızı istemesini yahut tartışıyor olmamızı tartışmaktır. Bunun farkına varmak Anayasa paketi içinde neden geçici 15’inci maddenin kaldırılması teklifinin bulunduğunu da açıklar.
Değerli milletvekilleri, kendi hazırladığı Anayasa paketinin ardında durmanın güçlüğünü bilen AKP, geçici 15’inci maddenin kaldırılması teklifini de buna ekleyerek Anayasa tartışmalarını geçici 15’inci madde tartışmasına indirgemek istemiştir. Bunu yapmakla amaçladığı da içinde geçici 15’inci maddenin kaldırılmasını da barındıran değişiklik paketine karşı çıkanları “12 Eylül savunucusu” olarak yaftalamakla tehdit etmektir. Demek ki bu maddenin pakette bulunmasının esbabı mucibesi gerçekte 12 Eylül cuntasını yargılamak değil, bu cuntaya karşı oluşmuş olan nefreti tahrik etmek suretiyle paketin bütününü kabul ettirebilmektir. Bu amacın gerçekleştirebilmesi doğrultusunda talimatlandırılmış medyanın çabaları da bu maddenin pakette bulunmasının araçsallığının en açık göstergelerinden biridir.
Değerli milletvekilleri, en azından metodolojik bakımdan Anayasa tartışması 12 Eylül tartışmasına dönüşmemeliydi. Ne var ki iktidar eliyle “12 Eylülcü” yaftasının bir tehdit unsuru olarak kullanılmasının denendiği yerde tarafların 12 Eylül karşısındaki konumlarını tartışmak da şart olmuştur.
Huzurunuzda Anayasa Değişikliği Teklifi’ne bütünüyle karşı olan Milliyetçi Hareket Partisinin bir milletvekili olmanın ötesinde, birçok mensubu gibi 12 Eylül zulmünü şahsen tecrübe etmiş, onun işkence tezgâhlarından geçmiş ve zindanlarında yıllarını vermiş birisi olarak bulunuyorum.
Değerli milletvekilleri, 12 Eylül savunucusu olma ithamını başkaca amaçlarına ulaşmak için bir silah olarak kullanmayı deneyenler bu silahla vurulmayı da göze alabilmelidir. Kimin 12 Eylülcü olduğunu anlamak için Anayasa maddelerinden turnusol kâğıdı rolü beklemeye gerek yoktur. Gerçek, bütün çıplaklığıyla ortadadır. 12 Eylül kimin önünü açmışsa, 12 Eylül’den kim faydalanmışsa 12 Eylül’ü savunan da odur. Bunu örneklendirelim isterseniz: Anayasa taslağını hazırlayan partinin kurucu kadrosunun birçoğuyla birlikte 12 Eylül öncesinde her birimiz kendi teşkilatlarımızda çalışırken 12 Eylül fırtınasına yakalandık. Ne var ki bizleri zindanlara ya da eski bir deyimle dama tıkan 12 Eylül, onların başlarının üstüne dam kurmuştur. Ülkücüleri ve solcuları işkencehanelere tıkan, darağaçlarına gönderen 12 Eylül, siyaset yapabilmeleri için Tayyip Erdoğan ve onun gibilerin kendilerini mensup hissettikleri örgütlenmelerin de yolunu açmıştır. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Ne alakası var?
AHMET YENİ (Samsun) – Saçmalamaya başladın!
OKTAY VURAL (İzmir) – Dinleyin… Dinleyin…
ATİLA KAYA (Devamla) – Yani, gerçekte varlığını 12 Eylül’e borçlu olan örgütlenmelerin içinden çıkanların ve onların uzantılarının, 12 Eylül mağdurlarının hissettiklerini hissetmesi, 12 Eylül’ü onların gözüyle görmesi mümkün değildir. Başta 12 Eylül olmak üzere askerî darbelere karşı çıkmak adına AKP’nin tavrını savunmak hamakattir, geçmişe saygısızlıktır. 12 Eylül cuntası ülkücü ve devrimci olmak üzere onlarca insanı idam sehpalarına yolladı, binlercesini işkencehanelerde, hapishanelerde zulüm altında inletti.
SELAMİ UZUN (Sivas) – Şimdi Anayasa’yı savunuyorsun.
ATİLA KAYA (Devamla) – Bugün AKP, bu insanların kendilerinden, yakınlarından ve onların yolunda olanlardan medet umuyor.
Değerli milletvekilleri, AKP dünün devrimcilerine, bugünün yeni liberallerine uzun zamandır yandaş televizyonlarında programlar yaptırıyor, gazetelerinde yazdırıyor, eski ülkücü de buldu maalesef, konuşturuyor. Peki, neden kendi 12 Eylül mağdurları konuşmuyor? Konuşamaz çünkü yok. (MHP sıralarından alkışlar) Bu ülkede 12 Eylül’ü en son tartışabilecek olanlar iktidar mensuplarıdır, ilk söz söyleyecek olanlar ise bedel ödeyenler olmalıdır. 12 Eylül belki de en çok “Asmayalım da besleyelim mi?” sözüyle hatırlanıyor.
Değerli milletvekilleri, biz 12 Eylül’ün astıklarındanız, iktidar ise beslediklerinden. (MHP sıralarından alkışlar) 12 Eylül’ün beslediklerinin kendilerini demokrasi havarisi olarak öne sürüp de onun astıklarını 12 Eylülcü olarak göstermeye çalışmaları, nezaket sınırı muhafaza edilerek adlandırılabilecek türden bir eylem değildir.
Sayın milletvekilleri…
NURİ USLU (Uşak) – Sizi asanlara…
ATİLA KAYA (Devamla) – Biraz sabredersen öğreneceksin.
Sayın milletvekilleri, ömrünün en güzel yıllarını 12 Eylül zindanlarında bırakan birisi olarak, neden böyle bir teklife karşı çıktığımız sorulduğunda da söyleyeceklerimiz şunlardır:
Her şeyden önce, dolaylı da olsa varlığını 12 Eylül uygulamalarına borçlu olan AKP’nin elinde acılarımızın istismarına yönelik bir silah olduğu için karşıyız. Kendi önlerine yollar açan cuntanın zulmüne maruz kalanları böyle bir durumda bırakmanın istismarın en bayağı ve en karşı koyulması gereken şekli olduğuna inandığımız için karşısındayız. Yaşadığımız zulmün istismarının da en az onun kadar acı verdiğini bilmezden geldiğiniz için karşısındayız.
AKP, 12 Eylül cuntasının yargılanmasını adaletin gereği olarak görüyor ama bu görüşü Anayasa paketinin geçmesi için bir istismar aracı olarak kullanıyorsa bu, adaleti zulmün aracı hâline getirmek demektir. İktidar partisi, mağdurların duygularını istismar etmekten vazgeçmelidir. Bize işkence edenlerin yargılanmasını hiç kimse bizden daha fazla isteyemez, ne Başbakan ne de bir başkası. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Lütfen müdahale etmeyelim arkadaşlar, lütfen… Lütfen…
ATİLA KAYA (Devamla) – Bununla birlikte, bu durumun başka bir amaca ulaşmak için bir koz olarak kullanılması da ahlaki değildir ve hiç kimse Şark kurnazlığıyla ikbal ummamalıdır.
Sayın milletvekilleri, geçici 15’inci maddenin Anayasa’daki varlığının utanç verici olduğu konusunda hemen herkes hemfikirdir. Bununla birlikte, söz konusu maddenin kaldırılmasının 12 Eylül darbecilerine yargılanma yolu açmayacağı konusunda önde gelen hukukçuların uyarıları vardır. Anayasa tartışmalarını, bu hâliyle geçici 15’inci maddenin varlığı tartışmasına indirgemek sadece AKP’nin amacına hizmet eder ve yeni bir “cambaza bak” oyunu için ona fırsat tanır. (MHP sıralarından alkışlar) Günün birinde beslediklerinin böyle bir tavırla ortaya çıkacakları herhâlde o maddeyi oraya koyanların dahi aklına gelmezdi.
Değerli milletvekilleri, 12 Eylül’ü vicdanlarda mahkûm etmenin ve zihinlerden kazımanın yolu, Anayasa maddeleri arasında yol bulmaya çalışmaktan değil, varlığını ona borçlu olan zihniyetle hesaplaşmaktan geçer. Özellikle bu hususla ilgili şunu belirtmek istiyorum: Bu teklifi getiren yani Anayasa Değişiklik Teklifi’ni getiren iktidar partisi milletvekillerinin bu konudaki samimiyetlerini göstermesi bakımından aslında en güzel örnek şudur: Bir taraftan 12 Eylül rejimiyle, 12 Eylül’ün uygulamalarıyla hesaplaşıyor gibi görünürken, diğer taraftan daha yakın bir tarih sayılabilecek bir zaman dilimi içinde…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kaya, size de ek süre veriyorum, konuşmanızı lütfen tamamlayın.
ATİLA KAYA (Devamla) – …milletin iradesine karşı yöneltilmiş, milletin seçtiği iktidarı birtakım gayrimeşru yöntemlerle al aşağı eden 28 Şubat sürecini hiç gündeme getirmemenizi nasıl değerlendirelim?
Daha 27 Nisan e-muhtırasının üzerinden çok az bir zaman geçti. Burada sizlere soruyorum: Dünyanın hangi demokrasi ülkesinde ve kendisini demokrat addeden hangi insan kendisine e-muhtıra veren birisiyle ve bu e-muhtırayı bizzat kendisinin yazdığını itiraf eden birisiyle Dolmabahçe’de oturup saatlerce belli konular üzerinde bir mutabakata varabilir? (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
Tek başına bu örnekler bile sizin bu Anayasa değişikliği konusundaki samimiyetinizi ortaya koyması bakımından âdeta bir turnusol kâğıdı vazifesini görmektedir.
Sözlerimi bitirirken, İslam tarihinden bir örnek vererek bitirmek istiyorum. Değerli milletvekilleri, İslam tarihinin en önemli kırılma noktalarından birisi olan ve “Hariciler” denilen bir grubun ortaya çıktığı “Sıffın vakası”yla ilgili Hazreti Ali’nin, hakeme müracaat etti diye ve diğer tarafın küfürle suçlanması üzerine Hazreti Ali’nin verdiği çok güzel bir cevap var: “Hak bir sözle batılı murat etmek.” Burada siz, bu Anayasa taslağının içerisine herkesin mutabık kalabileceği, herkesin ittifak edebileceği birtakım maddeler koymak suretiyle kendi murat ettiğiniz hedefi gerçekleştirmek yani hesap vermekten, hesap verme günü geldiği zaman o hesaptan kaçmak için, kendi yargınızı oluşturmak için bu paketi getirdiniz.
Bu duygu ve düşünceler içinde hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından ayakta alkışlar, CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, gruplar adına şimdi son söz, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Ayşe Nur Bahçekapılı’ya aittir.
Sayın Bahçekapılı, buyurun.
Sizin de süreniz on dakikadır efendim.
AK PARTİ GRUBU ADINA AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce geçtiğimiz gün hayatını kaybeden Türkiye Barolar Birliği Başkanı ve sevgili görev arkadaşım Özdemir Özok’u saygıyla anıyorum, rahmet diliyorum, yakınlarına ve dostlarına baş sağlığı diliyorum.
Yine sözlerime başlamadan evvel belirtmek istediğim bir şey var, bunu hepiniz biliyorsunuz, halkımız da biliyor: Bu kürsü tutarlılık ister, bu kürsü kendini kandırmanın, kendini avutmanın yeri değildir.
FARUK BAL (Konya) – E-muhtırayı anlat…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) - Belki bu kürsüde kendinizi kandırabilirsiniz, belki bu kürsüde kendinizi avutabilirsiniz ama halk ve millet sizi izliyor; halkı ve milleti kandırmak ve avutmak asla mümkün değildir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AKİF AKKUŞ (Mersin) - İçinizdekini söyleyin, içinizdeki…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun Teklifi’nin Anayasa’nın geçici 15’inci maddesini yürürlükten kaldıran çerçeve 25’inci maddesi hakkında AK PARTİ adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Siz Yaşar Büyükanıt’a bir tane zırhlı daha alın, iyi olur!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) – 1982 Anayasası’nın geçici 15’inci maddesinin amacı Millî Güvenlik Konseyi üyelerinin, darbe yapanların, bu Konseyin yönetimi döneminde kurulmuş hükûmetlerin, 12 Eylül sürecinde görev yapan Danışma Meclisinin cezai, mali ve hukuki sorumsuzluğunu sağlamaktır.
Öte yandan, 1982 Anayasası’nın geçici 15’inci maddesi 12 Eylül’ü gerçekleştiren askerleri, darbeci kişi ve kurumları âdeta koruma altına alan bir madde olmasının yanında, darbeleri yapanların yargılanmadığı, muhtıra verenlerin yargılanmadığı, anayasal koruma altına alındığını gören darbe heveslilerine de cesaret vermektedir, güven telkin etmektedir. Darbenin gerekçesi ve koşulları olmaz arkadaşlar, darbe yapan da darbeye teşebbüs eden de yargıda hesap vermelidir, verecektir de.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sorumluluk insan olmanın, olabilmenin gereğidir. Hukuk dilinde “sorumluluk” uyulması gereken bir kurala aykırı davranışın hesabını verme, işlenmiş olan bir suçun gerektirdiği cezayı çekme olarak tanımlanmaktadır. Cezai, hukuki ve mali sorumluluk, kaynağı ne olursa olsun, kişilerin tam bir serbesti içinde hareket etmelerini engeller.
12 Eylül 1980 darbesinin sahipleri, yapıcıları neden sorumluluktan kaçmışlar, darbeciler kendilerini neden korumaya almışlardır? Bakalım 12 Eylül sürecinde neler olmuş, bir kez daha tarihe not düşmek gerekiyor: 650 bin kişi gözaltına alındı, 1 milyon 683 bin kişi fişlendi, 50 kişi idam edildi; açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı, 71 bin kişi Türk Ceza Kanunu’nun o zamanki 141, 142 ve 163’üncü maddelerinden yargılandı, 98.404 kişi örgüt üyesi olmak suçundan yargılandı; 7 bin kişi için idam cezası istendi, 517 kişiye idam cezası verildi; 171 kişinin işkenceden öldüğü belgelendi, cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi, 14 kişi açlık grevinden öldü, 388 bin kişiye pasaport verilmedi, 30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten atıldı, 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı, 30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurt dışına gitti; 23 bin derneğin faaliyeti durduruldu, 400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi, gazeteler 300 gün yayın yapamadı, 39 ton gazete ve dergi imha edildi.
DİSK, Hak-İş ve MİSK kapatıldı ve en önemlisi Anayasa ortadan kaldırıldı. Cumhuriyet Halk Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi, Adalet Partisi, Millî Selamet Partisi, Türkiye Sosyalist İşçi Partisi, Nizam Partisi, Türkiye İşçi Köylü Partisi, Sosyalist Devrim Partisi kapatıldı. Türkiye Büyük Millet Meclisinin işlevine son verildi.
1982 Anayasası’nda bulunan geçici 15’inci madde ve bu maddeyi yürürlükten kaldıran teklifteki 25’inci madde, 12 Eylül darbesini yapanların yargılanmasını önleyen, suçlarının üstünü örten bir maddedir ancak bugün, milletvekili olarak bizler, kabul oylarımızla geçici 15’inci maddeyi Anayasa metninden çıkartarak bu maddeyle korunanlara “Sizler sorumlusunuz. Bu darbeyi siz yaptınız. Sizin hiçbir ayrıcalığınız yoktur, suç işlediniz.” demek zorundayız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Öyle deseniz de işe yaramıyor.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sizi gidi 28 Şubatçılar!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) – Sayın milletvekilleri, şair Nevzat Çelik 1966 doğumlu. Sekiz yıla yakın kaldığı cezaevinden yazdığı şiirler hâlâ dillerde. Nevzat Çelik, bir şiirinde diyor ki:
“Bindokuzyüzaltmış doğumlular
Yıldız kanatlı birer kuştular
Doğru uçtular yanlış uçtular
Bıkmadan usanmadan uçtular
Bindokuzyüzaltmış doğumlular
Yıldız kanatlı birer kuştular
Fırtınalara bindi
Ateşi harlayan kanatları
En acemi
Ve en usta
Gözlerimize değen gözleri
Kaçamadığımız yangındır”
Evet, özellikle 1960 doğumlular gençliklerini yaşayamadılar. Korkusuzca direndiler ama bu darbeyi yapanlar, o süreci devam ettirenler ise geçici 15’inci maddeye sığındılar çünkü korktular. “Asmasak da beslesek mi?” diyerek on yedi yaşındaki Erdal Eren’i idam ettiler ama o Erdal Eren kocaman yüreğiyle ailesine şöyle seslendi: “Zavallı ve çaresiz biriymiş gibi ardımdan ağlamanız beni yaralar. Bu konuda ne kadar güçlü, ne kadar cesur olursanız beni o kadar mutlu edersiniz.”
Yine, bir şiirle devam edelim o dönemle ilgili olarak çekilen acılara. Nevzat Çelik yine bir şiirinde şöyle söylüyor:
“Bir sabah anne bir sabah
Acını süpürmek için açtığında kapını
Adı başka sesi başka nice yaşıtım
Koynunda çiçekler
Çiçekler içinde bir ülke getirirler
Başlarını koymak için yorgun dizine anne
Sen hazır tut dizini anne
O mükemmel güne” (AK PARTİ sıralarından alkışlar, MHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
Hiç yakışmıyor, hiç yakışmıyor.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) – Bugün, Geçici 15’inci maddenin oylanmasında ne kadar çok kabul oyu çıkarsa bu kabul oylarının o mükemmel güne bir damlacık ışık düşüreceğini düşünüyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sataşırken niye söylemediniz? 28 Şubatçılara bir şey diyemiyorsunuz!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) – Bu görevi, halkımızın, milletimizin biz milletvekillerine yüklediği sorumluluğunun yerine getirilmesi olarak kabul ediyorum ve bundan büyük bir onur duyuyorum.
Sayın milletvekilleri, belirtmek isterim ki…
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Onlar sağ olsalardı “Bizi kullanmayın, dönek” derlerdi! (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Akıncı… Sayın Akıncı…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) – …özgür olmayan irade, özgürlük ve demokrasi mücadelesi yapamaz.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Onlar sağ olsaydı sana ne derdi? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Bahçekapılı, devam edin siz lütfen.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) – Arkadaşlar, gocunmayalım... Arkadaşlar gocunmayalım…
BAŞKAN – Siz devam edin Sayın Bahçekapılı.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) – Devam ediyorum.
Belirtmek isterim ki özgür olmayan irade, özgürlük ve demokrasi mücadelesi yapamaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Kendi içinde demokrasi kültürünü geliştiremeyenler özgürlükten bahsedemez.
Oy verme, özgür iradenin, demokratik toplum yapılanmasının esasıdır. Elbette oy kullanmamak da bir haktır, ama öyle bazı dönemler ve anlar vardır ki oy vermek tarihî bir sorumluluk arz eder. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Biraz sonra göreceğiz!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) – Bugüne kadar, Türkiye'de bir daha askerî darbe yapılmamasıyla ilgili geleneksel, gerekli anayasal tedbirlerin alınmasını söylenegelmiş olduk, ama buna Türkiye Büyük Millet Meclisinin hiçbir döneminde cesaret edilmedi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bahçekapılı, tamamlayın lütfen, size de ek süre veriyorum.
Buyurun.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) – Anayasa’nın geçici 15’inci maddesinin kaldırılması tarihî bir sorumluluk olarak bizlere, bu Meclisteki tüm milletvekillerine yüklenmiştir. İşte, bugün o tarihî anlardan birisidir.
Sayın milletvekilleri, bugün “Biz adaletliydik, bir sağdan bir soldan astık, kimsenin hakkını yemedik nitekim.” denilerek idam edilen sağ görüşlü…
OKTAY VURAL (İzmir) – Siz de seyrettiniz!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) – …Mustafa Pehlivanoğlu, Cevdet Karakaş, İsmet Şahin, Fikri Arıkan, Cengiz Baktemur… (MHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) – …Ali Bülent Okran, Halil Esendağ, Selçuk Duracık’ı…
OKTAY VURAL (İzmir) – İdamları seyrediyordunuz!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) – …sol görüşlü Erdal Eren, Veysel Güney, Ahmet Saner, Kadir Tandoğan, Mustafa Özenç, Seyit Konuk, Necdet Adalı…
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Siz ne sağdaydınız ne soldaydınız, siz hep yoldaydınız.
OKTAY VURAL (İzmir) – İdamları söylemiyordunuz.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) - …Ramazan Yukarıgöz, Ömer Yazgan, Erdoğan Yazgan, Mehmet Kambur…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sizi gidi 28 Şubatçılar sizi!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) - …İlyas Has…
ALİ ARSLAN (Muğla) - Gülerek okuyorsun, gülerek…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) - …Hıdır Aslan, İbrahim Erdem, Necati Vardar ve Serdar Soyergin’i “Kabul” oylarımızla selamlayalım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, MHP ve CHP sıralarından gürültüler)
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) - Gelin, bugün “Kabul” oylarımızla kapılarında…
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Her şeyi kirletmeyin, bırakın da bazı şeyler temiz kalsın.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) - …“Beni burada arama anne/ Kapıda adımı sorma/ Saçlarına yıldız düşmüş/ Koparma anne/ Ağlama” dediğimiz Diyarbakır, Ulucanlar, Bayrampaşa, Hasdal, Metris, Erzurum, Eskişehir cezaevlerinde…
ATİLA EMEK (Antalya) – Şimdi neredesin? Şimdi neredesin?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) - …ve tüm sıkıyönetim mahkemelerinde gençliklerini bırakan, işkenceden ölen gençlerimizi selamlayalım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, MHP ve CHP sıralarından gürültüler)
MEHMET EKİCİ (Yozgat) – Bu kadarı ayıp! Bu Meclise yakışmıyor söyledikleriniz.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) - Ben, bugün, Anayasa Değişikliği Teklifi’nde imzası olan bir milletvekili olarak rahat uyuyacağım.
OKTAY VURAL (İzmir) – Paçalarınızdan akıyor artık istismar, samimi olun be! Biraz yürekli olun!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) - Çünkü…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bahçekapılı, süreniz doldu.
Selamlama için açıyorum efendim.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Yüce Divana bağıra bağıra…
ATİLA EMEK (Antalya) – İnsanların çektikleriyle alay ettiniz siz.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) – Selamlıyorum.
Geçici 15’inci maddenin Anayasa metninden çıkarılmasına yönelik verdiğim “Kabul” oyuyla bir nebze olsa vicdanımı özgürleştireceğim.
ATİLA EMEK (Antalya) – İnsanlar bedel ödemiş, siz alay ediyorsunuz.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) - Ancak, bu maddede 12 Eylül’de acı çekmiş ve şu anda milletvekili olan, oy kullanmayan veya “Ret” oyu kullananların vicdanlarındaki yük (MHP sıralarından “Yuh” sesleri, ayağa kalkmalar) ağır bir zincir olarak daima boyunlarında kalacaktır.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yazıklar olsun size! 28 Şubatın ürünü apoletliler!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) - Saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, MHP sıralarından gürültüler)
OKTAY VURAL (İzmir) – Cemil Çiçek’e sorun…
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri...
OKTAY VURAL (İzmir) – Sizi gidi 28 Şubatçılar sizi!
BAŞKAN - Lütfen sayın milletvekilleri… Lütfen…
OKTAY VURAL (İzmir) – 12 Eylül’de idam sehpalarında idamları seyrettiniz siz! (AK PARTİ ve MHP sıralarından karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen yerinize oturun. (AK PARTİ ve MHP sıralarından karşılıklı laf atmalar, gürültüler) Sayın milletvekilleri, lütfen yerlerinize oturun. Lütfen… (Gürültüler)
OKTAY VURAL (İzmir) – Riyakârlar!
RECEP TANER (Aydın) – Sahtekârlar!
BAŞKAN - Birleşime ara vermek zorunda bırakmayın efendim beni. Lütfen…
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, kınanmasını istiyorum. (MHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 01.38
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 01.43
BAŞKAN: Mehmet Ali ŞAHİN
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Fatih METİN (Bolu)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 96’ncı Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
497 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
25’inci madde üzerinde söz sırası şahsı adına Kocaeli Milletvekili Sayın Fikri Işık’ta.
Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin geçici 15’inci maddeyi yürürlükten kaldıran çerçeve 25’inci maddesinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepimizin çok iyi bildiği üzere yürürlükten kaldırılmasını görüştüğümüz geçici 15’inci madde, 12 Eylül darbesini yapanları, darbe döneminde görev yapan Hükûmet üyelerini ve bugün hepimizin ortak kanaati ve söylemi olan darbe anayasasını yapan Danışma Meclisi üyelerini koruma zırhına büründüren, onların her türlü karar, uygulama ve tasarruflarını yargı denetimi dışında tutan maddedir.
Bu arada, 28 Şubatı yapanların hiçbir anayasal koruma zırhı yoktur.
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Ne yaptınız peki, ne yaptınız? Danışman mı yaptınız?
FİKRİ IŞIK (Devamla) – Kısaca, darbe yapanları ve darbe dönemi uygulamalarını kendi oluşturdukları hukuk düzeninden dahi kaçıran bir maddedir. Dünyanın gelişmiş hiçbir demokratik hukuk devletinde böyle bir sorumsuzluk yoktur. Bu madde, darbecilerin kendilerini korumak için koydukları, adı “geçici” olan ancak otuz yıldır değiştirilemeyen bir hukuk ayıbıdır. Şimdi bu düzenlemeyle hem ülkemizi ve milletimizi hem de Anayasa’mızı bu demokrasi ve hukuk ayıbından kurtarmış olacağız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekleştirmekte olduğumuz bu düzenlemeyle yani geçici 15’inci maddenin kaldırılmasıyla, otuz yıl geçmiş olsa dahi, darbecilerin eninde sonunda adalete hesap vereceğini herkes görmüş olacak. “Dokunulamaz, sorgulanamaz, yargılanamaz.” denilen insanların nasıl hâkim karşısında ter döktüklerini herkese göstermiş olacağız. Yapanın yanına kâr kalmadığını, millet iradesini yok sayanların sanık konumuna düşmelerini sağlayacağız. Gerçekleştirmekte olduğumuz bu değişiklik, sadece darbecilerin yargılanması ve hesap vermesinin önünü açmayacak, aynı zamanda, bundan sonra hiç kimsenin darbe yapmayı aklına dahi getiremeyeceği bir sürecin başlangıcı olacak. Bundan sonra hiç kimse, ülkeyi darbe ortamına götürecek, kirli, karanlık ve kanlı kaos senaryoları yazıp uygulamaya koymayı, amacına ulaşmak için ise, sağ-sol, Alevi-Sünni, dindar-laik, Türk-Kürt çatışması çıkarmayı aklından dahi geçiremeyecek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OSMAN ERTUĞRUL (Aksaray) – 27 Nisanı unutma, daha üç gün oldu!
FİKRİ IŞIK (Devamla) – Artık hiç kimse, milletin iradesini yok sayıp birtakım gizli mahfillerle ve karanlık odaklarla iş birliği yaparak millete ihanet planları yapmayı aklından dahi geçiremeyecek.
OSMAN ERTUĞRUL (Aksaray) – 27 Nisanla iş birliği mi yaptınız?
FİKRİ IŞIK (Devamla) – Bundan sonra hiç kimse, milleti kafese koyup eldivenli elleriyle milletin kafasına balyozla vurmayı aklına bile getiremeyecek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Sadece sarıkız değil, güzel ülkemizin bütün insanları, özgür, müreffeh ve tam demokratik bir hukuk devletinde, ay ışığında yakamozu seyrederken aşk şarkıları ve sevda türküleri söyleyecek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Hep öyle yaptınız zaten; ya para saydınız ya yıldız saydınız!
FİKRİ IŞIK (Devamla) – Bundan sonra, hiçbir beceriksiz, çapsız, vizyonsuz siyasetçi ve medya mensubu “Darbe olur da bana da gün doğar.” düşüncesiyle darbecileri öven, onlara çanak tutan, onları cesaretlendiren bir söylem ve eylem biçimini aklından bile geçiremeyecek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) - Tehdit mi ediyorsun, ne diyorsun ya?
FİKRİ IŞIK (Devamla) – Artık hiç kimse kahraman ordumuzun içine sızıp illegal yapılanmalarla, cuntalarla, kirli senaryolarla ordumuzu yıpratmayı aklının ucundan dahi geçiremeyecek.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Tehdit mi ediyorsun? Sen ağzından çıkanı, ne dediğini biliyor musun?
FİKRİ IŞIK (Devamla) – Artık, Türkiye, dünyada darbeler ve muhtıralarla anılan bir ülke olmaktan sadece fiilen değil, hukuken de kurtulmuş, cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün hedeflediği tam demokratik bir hukuk devleti olma hedefine bir adım daha yaklaşmış olacak. Artık, hiç kimse Türkiye'nin siyasi istikrarını hedef alıp hükûmetleri düşürme planları yapmayı, bakanları, başbakanları asmayı aklının ucundan dahi geçiremeyecek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ülkemiz birlik, beraberlik, kardeşlik, huzur, barış ve refah hedefine daha emin adımlarla yürüyecek. Gittikçe gelişmekte olan güven ve istikrar ortamı üretimi, yatırımı ve istihdamı daha da artıracak. Bu maddenin kalkması belki idamları…
RECEP TANER (Aydın) – Ağzınıza yakışmıyor!
OSMAN ERTUĞRUL (Aksaray) – Anlat, anlat!
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Siz hâlâ 28 Şubatın tavuklarısınız!
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Işık, size de ek süre veriyorum bir dakika, lütfen tamamlayın.
FİKRİ IŞIK (Devamla) – Yarası olan gocunur.
Bu maddenin kalkması belki idamları, sürgünleri, yaşanan acıları, çileleri, işkenceleri, dağılan aileleri, zedelenen onurları, mahrum kalınan özlük haklarını getiremeyecek, fakat bundan sonra bu acıları bir daha millete yaşatmaya kimse cesaret dahi edemeyecek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yüce Meclisin çatısı altında görev yapan milletvekilleri olarak iktidarıyla muhalefetiyle hepimiz tarihî bir sorumluluk taşıyoruz. Gelin, bu maddenin oylamasına hep birlikte katılalım. Geçici 15’inci maddenin kaldırılmasına hep birlikte “Evet” oyu verelim.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Getirin 28 Şubatı beraber oylayalım!
FİKRİ IŞIK (Devamla) – Türkiye’de artık darbe döneminin hukuken de kapandığını dünyaya hep birlikte resmen ilan etmenin gururunu ve onurunu yaşayalım.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Audi’leri alın altlarından!
FİKRİ IŞIK (Devamla) – Bu tarihî kararın alınmasına katkı vermiş olmanın…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - İstismarcılar sizi!
FİKRİ IŞIK (Devamla) – …oy vermiş olmanın heyecanı ve kıvancıyla, maddenin ve Anayasa paketinin tümünün şimdiden ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını temenni eder yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Mahcubiyetle konuşuyorsunuz. Yüreğinize su serpmeye çalışıyorsunuz. Yazık!
BAŞKAN – Sayın Işık, teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, Komisyon söz talebinde bulunmuştur.
Komisyon Başkanı Sayın Kuzu, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; tabii, söz demokrasi, askerî darbeler konusuna gelince hâliyle bir anayasa hukukçusu olarak, Komisyon Başkanı olarak tarihe not düşmesi adına birtakım şeyler söylemeyi kendime vazife addettim, bu açıdan huzurlarınıza çıktım. Hepinize saygılarımı sunuyorum.
Şimdi, değerli arkadaşlar, tabii, Türkiye'de darbeler sadece 12 Eylül değil.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Şimdi de oluyor.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) – Ülkemize baktığımız zaman, 27 Mayıs 1960 bir kanlı darbe olarak gözüküyor; 2 bakan, 1 başbakan asılmış ve Yassıada’daki duruşmalar tam bir rezalet ve oradaki hâkimlere bakıyorsunuz “Sizi buraya tıkan güç bu şekilde davranmamızı istiyor.” diyor ve o şekilde kararlar verilmiştir. Utanmadan, idam sehpasına gidecek olan kişilerin kefen paraları da ailelerinden alınmıştır. Bütün bunların kayıtları elimizde var. Siz düşünün, bir ailenin babası, büyüğü, neyse, milletvekili, idam cezasına çarptırılıyor, önceden de kefen parası peşin olarak alınıyor. (AK PARTİ sıralarından “Yuh” sesleri)
12 Mart 1971 bir ara dönem, muhtıra niteliğinde bir askerî girişim.
12 Eylül 1980, yine bugünkü gündemimizde olan konu, buna birazdan değineceğim.
28 Şubat 1997’ye bakıyoruz, orada ayrı bir muhtıra var, “postmodern darbe” dedikleri ve 28 Şubat 1997’ye… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Lütfen arkadaşlar… Lütfen yerinizden konuşmayın.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) - Bugün yargı bağımsızlığını öne çıkaranlar, 28 Şubatta Genelkurmay Başkanlığımızın brifing salonuna bir otobüs yetmedi, ikinciyi kaldırarak giden yargıçlara buradan sesleniyorum: (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bugün getirdiğimiz düzenlemeleri yargı bağımsızlığına aykırı sayan o insanlar, acaba gidip orada Çevik Bir salona girdiği zaman neden ayağa kalktılar, niçin alkışladılar? (AK PARTİ sıralarından alkışlar) O günkü Yargıtay Başkanına soruyorum… (MHP sıralarından gürültüler)
OSMAN ÇAKIR (Samsun) – O gün niye konuşmadınız Sayın Kuzu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) – Yargıtay Başkanına soruyorum...
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Niye danışman yaptınız kendinize?
BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilleri... Lütfen...
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Kimin danışmanlığını yaptı Çevik Bir?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) – Yargıtay Başkanı “Niçin” diyorum “ayağa kalktınız?” “Birisi geldi, şöyle yaptı, ayağa kalktık.” diyor. “Peki niçin alkışladınız?” “Birisi böyle yaptı, alkışladık.” diyor değerli arkadaşlar.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Burhan Kuzu, sekiz yıldır iktidarda kim var?
BAŞKAN – Sayın Yalçın, oturur musunuz yerinize.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Oturmazsam zorla mı oturtacaksınız?
BAŞKAN – Böyle bir usulümüz mü var? Hatip konuşuyor. Lütfen... Lütfen...
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) – Bu kadar brifingden gelerek kararlar verilmiştir. 28 Şubatın önünde, 27 Nisanın önünde hiçbir hukuki engel yok. Savcıları buradan göreve davet ediyorum. Kim suçlu ise, ellerinde hangi belge varsa doğrudan dava açsınlar. Başka ne yapabiliriz biz? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OSMAN ERTUĞRUL (Aksaray) – Anlat, anlat!
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) – Hükûmetin yapacak bir şeyi yoktur. Bakanlığın yapacak bir şey yoktur. Tamamen yargı çerçevesinde davayı savcı açar, mahkeme de bakar. O konuda belge varsa verin, dava açılsın.
MUHARREM VARLI (Adana) – Çevik Bir kimin danışmanlığını yaptı, kimin?
OSMAN ERTUĞRUL (Aksaray) – Çevik Bir kimin danışmanı Sayın Kuzu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) – Şimdi, 27 Nisan 2007’de... (MHP sıralarından gürültüler)
OKTAY VURAL (İzmir) – Kimin danışmanı? Onu söyle.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) – Sayın Başkanım, rica ediyoruz...
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri...
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) – Çok önemli şeyler söylüyorum, dinlemelerini rica ediyorum.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Çevik Bir’e o tüysüz yetimin paralarını verirken utanmadınız mı?
BAŞKAN – Niye yerinizden sürekli söz atıyorsunuz?
Değerli arkadaşlar, hem iktidar tarafından hem muhalefet tarafından sürekli söz atılıyor. Hatibi dinlesenize arkadaşlar.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) – 27 Nisan 2007’de bu memleketin Başbakanı dimdik dururken ve Bakanına açıklama yaptırırken acaba o gün “Bugün 12 Eylül yargılansın” diyenler neredeydi? Çıkıp da televizyonda diyebildiler mi ki “bravo Hükûmet, ilk defa sen dik durdun, arkandayız” diyebildiler mi? (AK PARTİ sıralarından alkışlar, MHP sıralarından gürültüler)
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Ne dik durması! Sizin her tarafınız yamuk!
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) – Hayır, söylemediniz. Ve el altından, bıyık altından gülünmüştür. El altından destek verilmiştir arkadaşlar.
Şimdi, pekâlâ 12 Eylül’e neden bu kadar karşı çıkılıyor? 12 Eylül’e karşı çıkılmasının sebebi, birilerinin kuyruk acısı var orada.
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Bu işi ötekilere paravan yaptınız.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) – Bilesiniz. Ama buna rağmen, çok enteresandır, oy vermeye geldiği zaman birazdan göreceğiz, bakacağız, nasıl bir tablo çıkacak.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Hocam, bu senin şahsi görüşün mü, resmî görüşün mü?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) – Her ikisi de, her ikisi de. Her ikisi de.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bir açıkla bakalım.
BAŞKAN – Sayın Korkmaz, lütfen.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) – Duruma göre, duruma göre. Şu anda öyle. (MHP sıralarından gürültüler)
Bir şey daha söyleyeceğim. Askerî darbelerin Türkiye’de son bulmasını istiyor isek, bütün vekillere sesleniyorum: Şu Ergenekon sürecinin sonuna kadar destek olalım arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Evet, sonuna kadar, elimizde hangi belge varsa, İtalya’nın yaptığı “Temiz Eller Operasyonu”nu, İspanya’nın yaptığı benzer girişimleri, Yunanistan’ın yapmış olduğu benzer girişimleri ülkemizde yapalım.
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – İndir elini… İndir elini…
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) – Kimse mağdur olmasın ama bu süreci kesmeyelim arkadaşlar. Eğer bir daha böyle geçici maddeler görmek istemiyorsak 15’inci madde gibi, bu sürecin mutlak suretle sonuçlanması lazım.
OKTAY VURAL (İzmir) – Hani Hariri’yle yaptığın konuşmalar…
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) – Şimdi, deniyor ki, Askerî İç Hizmet Yasası’nın 35’inci maddesi var. Darbe yapan ekip her geldiği zaman diyor ki: “Filan maddeye dayandım.” Değerli arkadaşlar, şimdi size soruyorum: Anayasa’nın üzerinde, darbe yapma hakkı veren bir madde olabilir mi? Bir.
OSMAN ÇAKIR (Samsun) – Madde duruyor orada Sayın Kuzu.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) – İkincisi: Peki, mademki bu haktır o zaman neden gece yarısı geliyorsunuz, gündüz gelmiyorsunuz? (MHP sıralarından gürültüler)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Hocam, Melih Gökçek’e danıştın mı, bunları konuşurken Melih Gökçek’e danıştın mı?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) – Gece saat üçten sonra geliyorlar, millet yattıktan sonra. Dolayısıyla, hak olsa gündüz gelmeleri lazım. Demek ki bu hak filan değil. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) – Siz de onu gece yarısı getirdiniz.
OSMAN ÇAKIR (Samsun) – Sekiz yıldır duruyor madde orada.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) – Türk Ceza Yasası’nın suç saymış olduğu bir fiil hiçbir zaman hak olamaz, bunu kimse de savunamaz. Elbette ki cumhuriyeti koruma kollama görevini şanlı Türk Silahlı Kuvvetlerine vereceğiz ama bu hiçbir zaman sivil üzerine çıkıp darbe yapma hakkı, muhtıra verme imkânı tanımaz -hukukçu olarak söylüyorum- ve hiçbir zaman bunun zemini aranmaz. “Sosyolojik tabanı vardır.” vesaire gibi laflarla da hukuk bir kenara çekilemez.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Hesap sordun mu ki konuşuyorsun Kuzu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) – Şimdi, arkadaşlar, Türkiye’de neden acaba darbelerin sonu gelmiyor bir türlü? Bunun sebebi şu: Bunun sebebi, arkadaşlar, siyaset içerisinde rakibini sandıkta yenemeyenlerin bu tür darbelere bel bağlamasıdır, asıl iş odur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, MHP sıralarından gürültüler) Evet, aynen budur.
28 Şubatta Kenan Evren demiştir ki: “Bana geldiler muhalefetten ‘Ey Kenan Paşa, ne güne duruyorsun, geç kaldın.’ dediler.” Aynen böyle, evet. Hatıratını okuyun, kitabını.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – 28 Şubatın ürünü sizsiniz.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Pehlivanı geçtin vallahi Sayın Kuzu.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) – Siyasetçinin siyasetçiye olan bu şekildeki ayak oyunları memlekette demokrasinin kesilmesine sebep olmuştur.
OSMAN ERTUĞRUL (Aksaray) – Darbeden doğanlar darbenin aleyhine konuşamaz Hoca!
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) - Değerli arkadaşlar, Türkiye’de sivil generaller var, bilesiniz. Askerî generaller tabii ki görevini yapacak kendine göre ama sivil general… Evvela bu kafaların değişmesi lazım. Rakibini sandıkta yeneceksin, sandıkta. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Geliyoruz…
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) – Demin 12 Eylül ile alakalı birçok rakam verildi. Ali Rıza Öztürk Bey verdi, İbrahim Hasgür vermişti dün, yine Sayın Bahçekapılı birçok rakam verdi, ben bunları tekrarlamayacağım.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Tekrarla Hocam, bir şey olmaz.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) - 2001 yılında bu metin bir defa değiştirildi, birinci bölümü değiştirildi. Ne dediler? Altı yüz seksen altı adet yasayı yargı dışı bırakan maddenin o bölümü çıkarıldı ve ondan sonraki dönemlerde tabii ki -bu yargılamalar- o yasalar için dava açıldı. Bunlar arasında Basın Yasası var, Siyasi Partiler Kanunu var, YÖK Yasası var, birçok yasa var, yargı yolu açılmış oldu. İkinci bir konu da…
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Kim vardı iktidarda, kim?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) – Devamını niye çıkarmadınız, siz vardınız da… (MHP sıralarından gürültüler)
OSMAN ÇAKIR (Samsun) – Devamında siz geldiniz.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) – …2001’deki ikinci bölüme niye dokunmadınız?
OSMAN ÇAKIR (Samsun) - 2002’de siz geldiniz.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) - Tamam da… (MHP sıralarından gürültüler)
OSMAN ÇAKIR (Samsun) - Sekiz yıl olmuş, sekiz yıl, dokuz yıl…
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) – Niye kızıyorsunuz canım! Birinci bölümü yaptınız teşekkür ettik, ikinci bölümü de çıkarsaydınız.
OSMAN ÇAKIR (Samsun) - Dokuz yıldır ne yaptınız?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) - Onu da beraber çıkaralım, gelin. (MHP sıralarından gürültüler) Ben ne yapayım, bilmiyorum ki ne söyleyeceğimi! Neyse…
BAŞKAN – Sayın Kuzu, siz Genel Kurula hitap edin efendim.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, acaba… Demin Hasip Kaplan’ın burada söylediği bir husus var, diyor ki: “Geçici 2’nci maddeyi neden kaldırmıyorsunuz?” Geçici 2’nci madde aslında altı yıl için konulmuştur. Zaten altı yıl sonunda da bitmiştir, hükmünü icra etmiyor, orada öylece duruyor. Dolayısıyla, onu bununla karıştırmamak lazım, bir.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Devam ediyor, Sayın Kuzu bal gibi devam ediyor.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) – İkincisi, bu konu, acaba bundan sonraki dönemde yürürlükten kaldırıldığı zaman yargılanabilir mi meselesi, buna da bir cevap vereyim.
Bu konuda hukukçular arasında farklı görüşler var.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sen bundan anlamazsın, boş ver cevap verme!
BAŞKAN – Sayın Yıldız… Lütfen efendim, lütfen…
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) – Şimdi, deniliyor ki: “Efendim, bu madde zaman aşımını durdurmuştur -bir görüş- dolayısıyla zaman aşımı durduğuna göre yargılanamaz.” Bir görüş bu. Cezacıların görüşü. Ben teknik cezacı değilim, sadece yorum yapıyorum, daha doğrusu onların görüşlerini aktarıyorum.
İkinci bir yorum var: “Hayır efendim, bu zaman aşımı durmamıştır. Dolayısıyla, otuz sene dolmuştur, -ne ise, işte kaç seneyse- yargılanamaz.” diyen bir görüş var. Bir başka görüş de diyor ki: “Efendim, bu madde bir af maddesidir, yüzde 92 ile kabul edilmiştir, millet 1980’de tamamını affetmiştir.” Bir de böyle bir görüş var. Ne olursa olsun psikolojik olarak bu maddenin kalkması bir kazanımdır. Evvela, bunun altını çizmek istiyorum. (MHP sıralarından gürültüler)
CANAN ARITMAN (İzmir) – Soykırım suçunda zamanaşımı var mı, bunda da olmasın!
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Oylamada sağlama alacağız biraz sonra.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) - Bir şey daha söyleyeceğim değerli arkadaşlar: 12 Eylül’den en çok iki siyasi parti zarar gördü. Anlamıyorum bu durumu, hakikaten anlamıyorum, niye böyle? Yani iki parti kapatıldı, zararı siz gördünüz, neden bu kadar bağırıp çağırıyorsunuz? Hakikaten anlamıyorum. Varsa bir yanlış, beraber bağırıp çağıralım, anlamıyorum yanlış nerede yapılıyor. Hayret doğrusu, hayret! (AK PARTİ sıralarından alkışlar, MHP sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, Hatip niye bizim grubumuza hitap ediyor, Genel Kurula hitap etsin! Tahrik etmesin, utanmıyor mu, bir de profesör!
BAŞKAN – Ne var efendim, ne var? Oturun efendim, oturun. (MHP sıralarından gürültüler)
Sayın Kuzu, lütfen, iki dakika size de ek süre veriyorum, tamamlayın efendim.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) - Evet, şimdi, bu getirilen değişiklikte sadece Danışma Meclisi üyeleri değil, o gün hükûmette görev alanlar, a’dan z’ye bütün bürokratlar…
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Melih Gökçek’ten aldığın talimatı bir açıklasana!
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Hiç şu konuşmayı yapmasan daha iyi olurdu!
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) - Tabii, Danışma Meclisi öyle olduğu için de hâliyle, karşımızda oturan Sayın Kamer Genç, o da yargılanacak eğer bu çıkarsa, öyle oturuyor. Komisyona geldiği zaman da bayağı çekindi filan, dedi ki, “Sayın Başkanım, sen ünlü bir hukukçusun, dolayısıyla acaba bu şeyin içine kimler girer?” Bir saydım birçok kişi giriyor. “Hani kalabalık olursa ben kurtarırım filan…” diyor. Dedim “Sen beni ilgilendiriyorsun, ötekileri bilmem.” Netice itibarıyla ve o gün tabii, aramızda geçen bir şey değerli arkadaşlar, elimize baktığımız zaman şunu görüyoruz: Şimdi, Sayın Genç o gün Komisyona geldiğinde, dedim ki: “Sana bir soru soracağım. 82 Anayasası’na senin önce ret verdiğin, sonra asker buraya çıkıp oturunca, çekimser verdiğin söyleniyor.” dedim. “İspatlarsan istifa ederim.” dedi, ben de dedim ki: “Askerden korkma bölümünü ispatlayamam, onu bilemem ama ötekini ispatlarım.” dedim. Şimdi, bugün bana bir yazı getirdi kendisi, bir doküman daha doğrusu, evet, hakikaten o getirdiği şeyde ret bölümünde Kamer Genç gözüküyor, ama aynı şey içerisinde baktığımız zaman buradaki belgede de çekimser bölümünde gözüküyor. Şimdi, bunun birisi yanlış tabii ki, kendisi “Ben ret verdim.” diyor…
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Hoca, sen ne oy verdin 12 Eylül Anayasası’na, onu açıkla!
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sen ne oy verdin Hoca?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) - …inanmak isterim, netice itibarıyla, yani kendisine ben “Çekimser verdin.” derken bunu ispatlamış olduk burada. Şimdi, bakın, diyor ki…
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sen ne oy verdin Anayasa’ya?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) – Şimdi, burada, Sayın Genç’in ifadesini okumak istiyorum. Komisyona geldikten sonra... Sonucu öyle bağlayalım da tatlıya bağlayalım.
OSMAN ERTUĞRUL (Aksaray) – Memleketin anayasası sana mı kaldıydı Hoca?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) – Efendim, “Kuzu, Kamer Genç’e bir soru sormak istediğini belirterek ‘82 Anayasası’nın hazırlanmasında bulundunuz. Bir şeyi merak ediyorum. Sizin birinci oylamada ret ikinci oylamada ise askerden korktuğunuz için çekimser oy kullandığınız söyleniyor.’ Genç’in ‘Bunu çıkar, istifa edeyim.’ demesine Kuzu ‘Askerden korktuğunu çıkaramam ama…’”
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Efendim, Sayın Kuzu, ek süreniz de doldu.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) – Son bir teşekkür cümlesi…
BAŞKAN – Sadece selamlama için açıyorum, lütfen tamamlayın.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) – “Tutanaklarda yanlışlık var.” diyor. Hemen gitmiş… “Kuzu’nun, askerden korktuğu sözlerine takılan Genç, Komisyon çalışmaları devam ederken Meclis görevlilerinin yanına elinde dönemin tutanaklarıyla gitti. ‘Tutanaklarda yanlışlık var, ret oyu verdiğim hâlde çekimser gözüküyor. Yanlış yazılmış, bunun düzeltilmesi gerek. Nasıl olacak? Bir çözüm bulunması lazım, yoksa böyle kalacak.’ dedi.” diyor.
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Bu nedir ya?
FARUK BAL (Konya) – Selamlama bu mu Sayın Başkan?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) – Şimdi, tabii, kendisini savunma hakkını Başkanlık takdir eder.
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Kuzu, Anayasa’ya “evet” oyu verdiğiniz söyleniyor.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, birazdan bu maddenin oylamasına geçeceğiz. Bu maddenin oylamasında bütün vekillerimizin kabul oyu vermelerini bekliyorum, herkese saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Akıncı, buyurun.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Sayın Başkan, ben 63’e göre söz istiyorum, şunun için söz istiyorum…
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, Anayasa’ya ne oyu verdiğini söyle.
OKTAY VURAL (İzmir) – 12 Eylülde sen ne yapıyordun?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Üniversitedeydim, üniversitede.
BAŞKAN – Arkadaşlar, bir saniye… Duyamıyorum.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Biraz önce AKP adına konuşan değerli arkadaşımız, 12 Eylül mağduru olup da buradaki oylamada oy kullanmayanları vicdansızlıkla suçladı.
OKTAY VURAL (İzmir) – Kimi aradığını biliyoruz.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Üniversiteydim, çile çekiyordum.
BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, bakın…
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Ben bir mağdurum ve oy kullanmayacağım ama vicdansızlık hakaretine de yanıt vermek istiyorum. Bunu kendime ve şahsıma bir sataşma sayıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Efendim, ara vermeden önceki bölümde konuşmuştu Sayın Bahçekapılı…
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Ama…
BAŞKAN – Bir saniye… Siz sataşma nedeniyle mi söz istiyorsunuz?
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Evet efendim, 63’e göre.
BAŞKAN – Ama biliyorsunuz…
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Ben vicdansızlıkla suçlandım Sayın Başkan.
BAŞKAN – 63’e göre ancak aynı oturum içerisinde vermem mümkün.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Yerimden de olabilir Sayın Başkan.
BAŞKAN – 63’e göre istediniz değil mi? Bakalım. Ama eğer 60’a göre istiyorsanız, yerinize oturun, mikrofonunuzu açayım. Bakın, 63’e…
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Mikrofondan da olabilir.
BAŞKAN – 69’a göre istiyorsunuz.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Nasıl uygun görürseniz ama kürsüden olursa…
BAŞKAN – 69’a göre istiyorsanız size aynı oturum içerisinde söz vermem mümkün, o oturumu geride bıraktık ama ben size 60/4’e göre söz vereyim. Yerinize oturun, mikrofonunuzu açalım, hiç olmazsa tatlıya bağlayalım.
Sayın Akıncı, buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
13.- Ankara Milletvekili Zekeriya Akıncı’nın, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, konuşmasındaki, 12 Eylül mağduru olup da buradaki oylamalarda oy kullanmayacak olanları, bir anlamda vicdansızlıkla suçlayan ifadelerine ilişkin açıklaması
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; biraz önce AKP Grubu adına konuşma yapan değerli arkadaşımızın, 12 Eylül mağduru olup da buradaki oylama sırasında oy kullanmayacak olanları bir anlamda vicdansızlıkla suçladığına hepimiz tanık olduk. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
SUAT KILIÇ (Samsun) – “Vicdanlarıyla baş başa bırakıyorum.” dedi.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Ben bunu doğrudan kendime bir sataşma sayıyorum; sadece bana değil, arkadaşlarımıza ve muhalif sandalyelerde oturan bütün arkadaşlarımıza bir hakaret sayıyorum. Bu tartışmalarda üzülerek meydanın yalancı pehlivanlara kalmış olduğunu görüyorum.
AGÂH KAFKAS (Çorum) – Bu hakaret.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – 12 Eylül günlerinde, zor ve sıkıntılı günlerinde bir köşeye saklanıp sesini soluğunu çıkarmayanların şimdi tatlı sularda birilerine çok rahat, çok kolay meydan okuyor olmalarına tanık oluyoruz. Bu onların siyasi…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Yalnız, sözümü bağlıyorum efendim.
BAŞKAN – Bir dakika daha vereyim, lütfen sakin şekilde…
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Efendim, sözümü bağlıyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Sayın Başkan, bizi asıl üzen, beni asıl üzen, arkadaşlarımızın düşüncelerini savunurken şu anda içinde bulundukları dünyayla uzaktan yakından ilgisi olmayan insanlara atıfta bulunmaları, onlara gönderme yapmış olmalarıdır. Çok açık söylüyorum, kendisini tanıyan birisi olarak söylüyorum: Erdal Erenlerin kurmak istedikleri, özlemiş oldukları, arzu ettikleri dünya ile Hikmetyar’ın dizinin dibinde oturmuş insanların özledikleri dünyanın uzaktan yakından ilgisi yoktur. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) O nedenle, arkadaşlar, tezlerini savunacaklarsa…
BAŞKAN – Tamam Sayın Akıncı…
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – …hiç olmazsa bazı değerlerin, bazı isimlerin temiz kalmasına özen göstersinler.
BAŞKAN – Peki… Peki…
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Hiç olmazsa siyasi amaçlarla ölümü göze almış ama ideallerinden ödün vermemiş insanları lütfen araç yapmayın. (CHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Peki, meramınızı anlattınız Sayın Akıncı. Teşekkür ederiz.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, buyurun.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Efendim, Anayasa Komisyonu Başkanımız Sayın Kuzu konuşurken “Neden? Anlamıyorum, siz niçin oy vermiyorsunuz?” diye bir açıklama yaptı ve bize dönerek yaptı.
BAŞKAN – Evet, doğru, öyle bir şey sordu. Yani ben şöyle anladım: 12 Eylül askerî ihtilalinin her iki siyasi partiyi de kapattığını ifade ederek, “Aslında destek vermeleri gerekir, anlayamıyorum…” şeklinde bir ifade kullandı.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Aynen öyle Sayın Başkan.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan, kendisine anlatsın. Biz merak etmiyoruz ki!
OKTAY VURAL (İzmir) – Siz yorum mu yapıyorsunuz orada?
BAŞKAN – Hayır efendim. Yardımcı oluyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Peki, siz, niye 28 Şubat olunca partinizi bıraktınız?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, söylediklerimi tekrar edebilirim.
BAŞKAN – Ne diyeceksiniz efendim?
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – İzin verirseniz, neden oy kullanmadığımızı Sayın Başkana anlatmış oluruz.
BAŞKAN – Açıklama mı yapacaksınız efendim?
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Evet efendim.
BAŞKAN – “Neden?” sorusuna cevap vereceksiniz?
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Evet efendim.
BAŞKAN – İki dakikada özetler misiniz?
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sağ olun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Peki, buyurun.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, daha sonra ben de yerimden söz istiyorum.
BAŞKAN – Niçin?
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Ayşe Nur Hanım’a… 60’ıncı maddeye göre söz istiyorum. 12 Eylül mağduruyum, Zekeriya Bey gibi ben de açıklama yapacağım.
OKTAY VURAL (İzmir) – İdam edilenlerin ismini okurken gülüyordu.
BAŞKAN – Şimdi, bakın, sataşma nedeniyle falan istiyorsanız veremem biliyorsunuz.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Yerimden söz istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Kılıçdaroğlu, buyurun.
14.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Anayasa Komisyonu Başkanı ve İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu’nun, konuşmasındaki “Anlamıyorum, siz niçin oy kullanmıyorsunuz?” ifadelerine ilişkin açıklaması
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Kuzu’ya şunu söylemek isterim: Birilerinin yaşadığı acıyı, o acıyı hiç yaşamamış olanların sömürülmesine karşı olduğumuz için…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sizin acınızı biz hatırlatıyoruz size.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – …eğer birileri bizim acılarımızı, bizim yaşadıklarımızı, bizim ödediğimiz bedelleri, kendi gerçek perdelerinin arkasında sakladıkları amaçları gerçekleştirmek için kullanıyorlarsa biz ona izin vermeyiz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
İki…
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Siz isteseniz de oy kullanamazsınız.
BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, lütfen sakin olalım. Lütfen sakin olalım. Dinleyelim efendim.
Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Sayın Kuzu buraya geldi, laf atma üzerine şunu söyledi değerli milletvekilleri: ”Duruma göre görüş bildiririz.”
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Elbette, duruma göre…
OKTAY VURAL (İzmir) – Kuzu gibi maşallah!
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Unvanında “Profesör” yazan, bilime saygı duyan, söylediği sözün arkasında duran bir insan duruma göre görüş bildirmez. Duruma göre görüş bildiren bir insanın da biz hiçbir zaman sözüne itibar etmeyiz, aldığı unvana da saygı duymayız.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Peki efendim.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Evet, evet, duruma göre…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Dünya çapında bilim adamı Sayın Kuzu.
BAŞKAN – Efendim, bir saniye… Arkadaşlar, bir saniye…
Ayrıca, Hükûmetin de söz talebi var, Hükûmete de söz vereceğim.
Sayın Genç, buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Şimdi, Anayasa Komisyonu Başkanı, Komisyonda dedi ki: “Sen başlangıçta Anayasa’ya tek başına ret vermiştin, sonra da askerlerden korktuğun için çekimser kaldın.” Aynı şeyi burada da tekrarladı. Sataşmadan dolayı söz istiyorum efendim.
BAŞKAN – Evet doğru, Sayın Kuzu sizden bahsetti.
Üç dakika içinde lütfen meramınızı anlatın efendim.
Buyurun. (Gürültüler)
Arkadaşlar, bir saniye… Sakin olalım lütfen.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Anayasa Komisyonu Başkanı ve İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu’nun, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, ülkemiz, çok sıkıntılı, çok buhranlı günlerden geçti, çok büyük acılar çekildi. Bu meclisler feshedildi, anayasalar ilga edildi. Tabii, neden bu yollara tevessül edildi? Herhâlde, birtakım… Yani, bu ülkede çok korkak insanlar olduğu için, korkuyu gördükleri zaman kaçan insanlar olduğu için. Bu memlekette, bir İspanya’da Meclis basıldığı zaman onun karşısına çıkan güç olmadığı gibi, bir Moskova’da bir tankın üzerine çıkan kişiler olmadığı için, memleketimizde bazı acı olaylar yaşandı.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, ben, Danışma Meclisi üyeliğine geldim. Nasıl geldim? Ben, Danıştayda o zaman hâkimdim. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
KAMER GENÇ (Devamla) – İhtilalin yapıldığı günü biliyorum, 12 Eylül gününü biliyorum. 12 Eylül’e karşı çıkan bir tek fert görmedim. Anayasa Mahkemesi, Danıştayı, Yargıtayı, profesörü, hepsi gittiler, Kenan Evren’e “Biz senin emrindeyiz, buyurun çalışalım.” dediler. O günleri iyi hatırlıyoruz.
Şimdi, ben, Danışma Meclisine, Anayasa… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AGÂH KAFKAS (Çorum) – Sen ne yaptın, sen?
TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) – Sen ne yaptın?
KAMER GENÇ (Devamla) – Sayın Başkan, susturur musunuz.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
KAMER GENÇ (Devamla) – Ben, belli bir bilgim vardı, hukuk bilgim vardı, maliyeciydim, Danıştaydaydım, yurt dışında tahsilim vardı, dedim ki, giderim, en iyisi, sağlıklı bir anayasa, sağlıklı kanunlar yaparım. Ve burada biraz önce Hasip Kaplan dedi ki… Bak, o geçici 15’inci maddede dahi onu değiştirecek önerge vermişim. Kendisi şey etmedi.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Generaller için vermemişsin, bakanlar için vermişsin.
KAMER GENÇ (Devamla) – Burada daima vicdanımın bana emrettiği dürüstlükte hareket ettim. Hiçbir zaman kendimi satmadım. Askerlere karşı, çıktım, çatır çatır düşüncelerimi söyledim.
Burada biraz önce İncekapı’nın (AK PARTİ sıralarından gülüşmeler) okuduğu o idam edilen bazı arkadaşlar Konsey zamanında idam edilmedi. Hıdır Arslan’ı Özal idam ettirdi. Yani 84’te, sizin çok takdir ettiğiniz ve içinizde daha hâlâ Özal’ın adamları olan kişiler onlara kabul oyu verdiler.
Danışma Meclisi toplandıktan kırk beş gün sonra Mehmet Ali Ağca’nın idamı geldi. Ben sosyal demokrat bir düşüncede insandım, o sağdı, tek ret oyu veren bendim. Bu Anayasa’nın “Başlangıç” maddesine, başına ve sonuna tek ret oyu ben verdim.
Şimdi, arkadaşlar, ben bir şey tavsiye ediyorum: Yiğitliğimiz varsa, askerler hesap versin ama siz de verin, Recep Tayyip Erdoğan da versin. Ondan sonra… Dokunulmazlık dosyalarını kaldıralım. (CHP ve MHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Şimdi, başkalarını dürüstlüğe davet etmek namuslu değil, kendimize hesap vermemiz namus gereğidir. (AK PARTİ sıralarından “Vereceğiz, vereceğiz.” sesi)
Bakın, dokunulmazlık dosyalarını kaldıralım, ne kadar suistimal varsa, gidelim, mahkemenin karşısında hesabımızı verelim. Devlet çalınıyor, talan ediliyor, katrilyonluk servetler ediniyor. Bunların üzerine yatacaksınız, ondan sonra diyeceksiniz ki gidelim onları yargılayalım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Genç, çok teşekkür ederim.
KAMER GENÇ (Devamla) – Bu dürüstlük mü? Evvela kendinize hesap verin.
BAŞKAN – Sayın Genç, tamam efendim, teşekkür ederiz.
Efendim, Hükûmetin söz talebi var.
Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Ertuğrul Günay, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
5.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/656) (S. Sayısı: 497) (Devam)
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çok değerli üyeleri; Hükûmet adına söz aldım ama kişisel tarihimle ilgili bir küçük bilgiyi de sözlerimin başında sizinle paylaşmak istiyorum.
Ben, liderlerin birbiriyle konuşmadığı, selamlaşmadığı, siyasi parti mensuplarının birbirine rakip gözüyle değil hasım gözüyle baktığı bir talihsiz dönemin Parlamentosunda o Parlamentonun en genç üyesi olarak, en gençlerinden birisi olarak değil, en genç üyesi olarak bulunmuş bir arkadaşınızım. 12 Eylül öncesi dönemi, o tuzağı, 12 Eylülü değil, Türkiye’yi 12 Eylüle götüren tuzağı gün gün, adım adım yaşadım. Sonra, Türkiye’yi 12 Eylüle götürenler, görevlerini yapmayarak, ihmal ederek veya kötüye kullanarak Türkiye’yi 12 Eylüle götürenler görevlerini bilerek yapmamanın faturasını siyasilere çıkarmaya çalıştılar. Onlardan birisi olarak ve Parlamentonun genç, diri üyelerinden birisi olarak, işlemediğim suçların savunmasını yapmak için on iki ay bekleyerek siyasi parti liderlerinin hepsiyle aynı mekânı paylaştım. Rahmetli Türkeş’le satranç oynadığım oldu, rahmetli Erbakan’la çok sohbet ettim… (MHP sıralarından gürültüler)
OSMAN ÇAKIR (Samsun) – Çareyi oraya kaçmakta buldun.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – …rahmetli Ecevit’le dostluk ettim, Sayın Demirel’le dostluklarımız gelişti.
OSMAN ÇAKIR (Samsun) – Erbakan etkili oldu galiba.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Şunu söylemek istiyorum: Bu Parlamentoda, farkında olsak da olmasak da, halkın bir biçimde seçtiği insanlar bir kaderi paylaşıyoruz. Bizim kaderimiz demokrasinin yaşamasıyla özdeştir. Milletin iradesinin kırılmaz biçimde, bükülmez biçimde ayakta durmasıyla bu Parlamentodaki herkesin kaderi özdeştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Dokunulmazlıkları kaldıralım da özdeş olalım Sayın Bakan. Kimileri çalıp çırpıyor, siz ne yapıyorsunuz?
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Bunu Türkiye ne yazık ki otuz yıl önce çok acı bedeller ödeyerek öğrendi. Birbiriyle cenazelerde sırt sırta duran liderler, sonra aynı mekânları arkadaş olarak, kader arkadaşı olarak paylaştılar.
Şimdi, biz önemli bir karar alıyoruz, lütfen herkes soğukkanlı biçimde, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi olmanın sorumluluğuyla ve soğukkanlılığıyla elini vicdanına koyarak bir değerlendirme yapsın.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Oraya söyleyeceksin Sayın Bakan, oraya.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Biz 1982 Anayasası’ndaki bir hükmü, darbe yapanların…
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Asmadan, kesmeden yapalım Sayın Bakan.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – …hukuki, cezai, mali bir soruşturmaya muhatap olmayacağına ilişkin bir hükmü yirmi sekiz yıl sonra kaldırıyoruz. Bunun için bayram yapmamız gerekmez. Bu gecikmiş bir düzeltmedir.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Hepsini kaldırın, birini değil.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Bu düzeltmenin 1991’de bir orta sağ, orta sol koalisyon gelip, bir büyük koalisyon gelip bir restorasyon dönemi yaratılacağı umudunu verdiği zaman yapması gerekirdi.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sekiz yıldır niye yapmadınız, sekiz yıl?
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Hadi olmadı, 2001’de, biraz önce iptal davası açılmasına ilişkin düzeltmelerin yapıldığı zaman olması gerekirdi. (MHP sıralarından gürültüler)
Çok değerli arkadaşlarım, eğer dinlerseniz, herkesin yararlanabileceği deneyimlerimi aktarmak istiyorum. Bir siyasi partiyi, hiçbir siyasi partiyi ne yüceltmeye ne yermeye, sadece yakın tarihimizden hepimize yararlı olacak bazı sayfaları, bazı bilgileri sizinle paylaşmak istiyorum. Daha geriye götürüyorum, bu düzeltmenin 1991’de değil, bu düzeltmenin 2001’de değil -biraz aykırı gelecek belki size söylediklerim ama- aslında 1965’te yapılması gerekiyordu, hatta 1973’te yapılması gerekiyordu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Çünkü acaba farkında mısınız, acaba biliyor muyuz, bugün kaldırdığımız hüküm, 1982’de Anayasa’mıza girmiş bir hüküm değildir. Bizim anayasacılık tarihimizde en özgürlükçü hukuk metinlerinden birisi olarak bilinen 1961 Anayasası’nın geçici 4’üncü maddesiyle bugün kaldırdığımız hüküm kelime kelime aynıdır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Yani şimdi herkes buradan çıkınca, bu akşam İnternet’ten veya kitaplığından 61 Anayasası’nı alsın ve geçici 4’üncü maddeyi lütfen okusun. Burada, aramızda anayasa hocaları var. Ben de bu konuyla meşgul arkadaşlarınızdan birisiyim. “Bu darbe yapanlarla ilgili bir soruşturma yapılamaz, bir idari, hukuki, mali, cezai bir iddia, bir itham ileri sürülemez, yargının önüne getirilemez.” düzenlemesi bizim hukukumuzda elli yıldan beri var.
Şimdi, haklı olarak diyorsunuz ki: “Yedi yıldan beri AK PARTİ niye düzeltmedi?” Evet, yedi yılın sorumluluğu bizim. Geride kırk yedi yıl var ama… (AK PARTİ sıralarından alkışlar) O kırk yedi yıl Türkiye Cumhuriyeti Parlamentolarının hepsine aittir ve bu akşam…
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – En çok Cemil Çiçek’in, en çok Cemil Çiçek’in… Her dönem Cemil Çiçek bakandı!
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) - Sevgili arkadaşlarım, bu akşam hepimiz birlikte, oy verenler vermeyenler –gizli oylama, kim oy veriyor kim oy vermiyor, onu ancak Yaradan biliyor- hepimiz birlikte Türkiye demokrasisinin, Türkiye hukukunun, Türkiye Anayasası’nın alnına sürülmüş bulunan bu kara lekeyi kaldırmanın gelin onurunu birlikte paylaşalım, onurunu ve sorumluluğunu birlikte paylaşalım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bugün önemli bir şey yapıyoruz. Bugün gerçekçi olalım, bu saatten sonra, bazı arkadaşlarımızın sorguladığı gibi, evet, doksan yaşında generalleri mahkeme önüne ya çıkarırız ya ilahî adalet, benim kendi davamı terk ettiğim gibi, ilahî adalet onların hesabını görür. Ama bir şey yapıyoruz, Türkiye hukuku, ilk defa, bugün, milletin seçtiği bir Parlamentonun eliyle “Evet, darbeciler de yargılanabilir, onlar da sorgulanabilir, onlar da yargının önüne çıkarılabilir.” diyor. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Bunu yapıyoruz, bunu yapıyoruz, beraberce bunu yapıyoruz, beraberce bunu yapıyoruz. (MHP sıralarından gürültüler)
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – 28 Şubata da gel!
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) - Şimdi oraya geleceğim, şimdi oraya geleceğim.
BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilleri, lütfen…
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Sevgili arkadaşlarım, Türkiye, darbeci zihniyeti sadece yasalarında, sadece hukuk sisteminde, sadece Anayasa metinlerinde taşımıyor. O kolay, onu, işte, yedi yılda, kırk yedi yılda, bir biçimde kaldırırsınız, daha vahim olan bir şey var ve o direnişi toplum psikologlarının okuması gerekir. Darbeci zihniyet, zihin altımıza bir biçimde, haklıymış gibi, olabilirmiş gibi, yapılabilirmiş gibi, millet kendisini yönetemez, milleti zaman zaman hizaya getirmek gerekirmiş gibi zihin altımıza yerleşmiş. Asıl onu başardığımız zaman o hukuk devrimini yapmış olacağız. Asıl o zaman vicdan devrimini, izan devrimini, akıl devrimini yapmış olacağız. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) O zaman Türkiye çağdaş uygarlık düzeyine doğru kararlı adımlarla yürüyecek. Asıl o.
Şair diyor ki: “Asıl en kötüsü, bilerek, bilmeyerek…”
OSMAN ERTUĞRUL (Aksaray) – 28 Şubatı da getirin, 27 Nisanı da getirin.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Oraya geleceğim.
“… insanın hapishaneyi kendi içinde taşıması.” diyor.
Şimdi, hatırlayınız, 28 Şubat. 28 Şubatla ilgili, hiçbir hukuk metninde 28 Şubatı gerçekleştirenlerin, uygulayanların, tevessül edenlerin, o tür birtakım eylemlere girişenlerin yargılanamayacağıyla ilgili hiçbir düzenleme yok. Neden yargılanamıyor, biliyor musunuz? (MHP sıralarından gürültüler) Çünkü darbe olduğunda Pakistan’da yüksek mahkemenin yargıçları cübbelerini çıkarıp darbecilerin önüne atıyorlar, bizde yüksek mahkemenin yargıçları Anayasa Mahkemesine ağır sözler söyleyen darbecilerin önüne gidip cübbelerini kavuşturup “Emriniz nedir?” diye soruyorlar. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Pranga insanların kafasının içinde, kısıtlama, yasaklar insanların kafasının içinde. O yüzden bir şey yapmamız gerekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Günay, lütfen konuşmanızı tamamlayın. İki dakika süre veriyorum.
Buyurun.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Bu akşam bu maddeyi burada kaldırmamız yetmez. Biz izanlarımızdan, vicdanlarımızdan, güçlü geldiği zaman; haklı olan değil güçlü olan, müsellâh olan, kuvvetli olan, milletin kendisine verdiği gücü millete karşı kullanmaya kalkışan geldiği zaman, onu derinde bir yerde haklı görmeye kalkışan o bilinçaltımızı asıl yenmeliyiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, 12 Eylülde yargıçların ne yaptığından söz ettim, hukuk tarihimize bir ayıp olarak geçecektir. Türk hukukunun… Bugün Parlamento gecikmiş bir görevi yerine getiriyor ve elli yıldan beri, bakın, otuz yıldan beri değil elli yıldan beri, kırk yedi, kırk sekiz yıldan beri hukukumuzda olan bir ayıbı gecikmiş biçimde kaldırıyor. Çok temenni ederim ki yargıçlarımız da hukuk sistemimiz de bütün hukuk vicdanımız da bu hesaplaşmaları yapabilecek bir öz güveni yüreklerinde geliştirsinler, (AK PARTİ sıralarından alkışlar) evrensel hukukun ilkelerini bizim ülkemize uygulamaya kalkabilsinler. Önlerine 12 Eylülcülerin, darbecilerin, millet iradesine karşı bir eyleme kalkışmaya çalışanların suçlanmasıyla ilgili bir dilekçe geldiği zaman onu “işleme koyamayız” değil, onu, zaman zaman hukuku devrimci, akılcı bir yöntemle yorumlayarak onu işleme koymak konusunda bir izanı, bir vicdanı seferber edebilsinler. O zaman çağdaş, demokratik, gerçekten laik ve sosyal, gerçekten evrensel bir hukuk devleti olabileceğiz. Daha bu yolda adımlar atmamız gerekiyor, daha bu yolda kafamızdaki, zihin altımızdaki, sadece metinlerdeki değil zihin altımızdaki prangaları ortadan kaldırmamız gerekiyor.
Burada, bu akşam hepimiz, kimseye özel bir gönderme yapmak istemiyorum ama elimizi vicdanımıza koyalım. 12 Eylül herkesi mağdur etti, saydım demin liderlerin ismini. (MHP sıralarından gürültüler) Gencecik arkadaşlar, onların hepsi dik durdular.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen selamlayın efendim.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Bağlıyorum Sayın Başkan.
Ama ne yazık ki yargıçların o tabasbusu gibi, Danışma Meclisi her siyasi partide daha sonra görev alanların arasında… Danışma Meclisinde görev yapmak için, verilen görevi kabul etmeyen, bir direnç gösteren bir örnek sergilemek yerine Danışma Meclisinde üyelik kapmak için nice insanlar sıraya girdi ve kimileri de “Biz hapisteyiz ama fikrimiz iktidarda.” diye 12 Eylül’ün yaptıklarını içselleştirdiğini, haklı gördüğünü, bağışladığını ne yazık ki söyleyebildi. Bunları toptan hepimizin reddetmesi gerekiyor. (MHP sıralarından gürültüler)
Değerli arkadaşlarım, bu Parlamento, sadece bizim Parlamentomuz değil, dünyanın her yerinde halkın seçtiği insanların görev yaptığı parlamento binaları millet iradesinin kutsal mekânlarıdır, burayı koruyalım, bu Parlamentoyu koruyalım. Bu Parlamento milletin namusu ve şerefidir, bu Parlamentoyu korumak milletin namusunu ve şerefini korumaktır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, ayakta alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Günay, teşekkür ederiz.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun efendim.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Öncelikli olarak biz bir Anayasa teklifini görüşüyoruz ve bu Anayasa teklifidir, Anayasa teklifi bir tasarı değildir. Tasarı olmamasına rağmen Hükûmet üyesinin bu kadar uzun süre ve bu kadar istisna şekilde söz alması uygun değildir. (AK PARTİ sıralarından “Niye rahatsız oluyorsunuz?” sesleri, gürültüler)
BAŞKAN – Bir dakika değerli arkadaşlarım, bir saniye…
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Uygun değildir.
İki: Ben, Sayın Bahçekapılı’nın açıklamalarından dolayı şahsım adına 60/4’e göre yerimden söz istiyorum, lütfen izninizi rica ediyorum.
BAŞKAN – Buyurun, yerinize geçin efendim.
Yalnız, Sayın Uzunırmak, “Pek kısa bir sözü olduğunu belirten üyeye Başkan, yerinden konuşma izni verebilir.” “Verebilir” diyor “verir” demiyor.
FARUK BAL (Konya) – Verme!
BAŞKAN – Ama… Peki, iki dakika size…
FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, verme!
BAŞKAN – Takdir yetkimi lehinde kullanıyorum, teşekkür etsenize.
FARUK BAL (Konya) – “Verme” diyorum ben de. Verme de adaletini görelim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, verme!
BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, iki dakika içerisinde…
Buyurun.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Efendim, takdir… Vermeyebilir de ama ben takdir yetkimi öyle kullanıyorum.
FARUK BAL (Konya) – Verme, size vermemek yakışır!
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sizin olsun!
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Efendim başladı, başladı efendim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Lütfedersiniz!
BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, buyurun.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Öncelikle, Türkiye Büyük Millet Meclisinde…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ali, konuşmuyorsun, kapat! (AK PARTİ sıralarından “Aaa” sesleri, gürültüler)
BAŞKAN – Peki efendim, peki…
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Niye kapatıyorum ya?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Gerçekler ortaya çıktı, gerçekler!
BAŞKAN – Grup Başkan Vekili, Milletvekilinin konuşmamasını istedi, herhâlde konuşmayacak arkadaşımız.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Gerçekler ortaya çıktı, gerçekler.
BAŞKAN - Sayın Fuat Çay, Hayat Milletvekili, şahısları adına efendim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Lütfediyorsunuz, bahşediyorsunuz. Sultan, padişah… Lütfediyorsunuz.
BAŞKAN - Efendim, süreniz beş dakikadır, bir dakika daha ilave edeceğim.
Buyurun.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Kendini padişah zannediyor. Lütfedersiniz.
FUAT ÇAY (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 12 Eylül darbecilerin yargılanmasını önleyen Anayasa’nın geçici 18’inci maddesinin kaldırılmasını tartışıyoruz.
Burada konuşmaları izlerken, AKP sözcülerini de dinlerken demokrasi adına (AK PARTİ sıralarından gürültüler) içimin…
BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, lütfen sükûnet…
FUAT ÇAY (Devamla) – …sızladığını itiraf etmeliyim.
12 Eylül mağdurlarının istismar edilerek bu şekilde, 12 Eylül yasalarıyla ve onların getirdikleri nimetler üzerinde sörf yapanlar, demokrasi mücadelesi verenlerin, mezara gidenlerin, sakat kalanların, onların mağduriyetleri üzerinde burada konuşmanın gerçekten bu Meclise yakışmadığını itiraf ediyorum.
AKİF AKKUŞ (Mersin) – O mücadele verilirken bunlar çorba içiyordu, çorba!
FUAT ÇAY (Devamla) - Siz 18’inci maddeyi kaldırmak istiyorsunuz. Siz 18’inci maddeye karşıymışsınız, siz 12 Eylül’ün Anayasası’na da karşıymışsınız. (AK PARTİ sıralarından “15” sesleri) Peki, yedi yıldır neredeydiniz siz? Peki, getirirken siz bu yasayı, tek başına niye getirmediniz? Yoksa sadece bunu hap olarak mı düşünüyorsunuz? Şimdi mi aklınıza geldi? Şimdi mi 12 Eylül’den intikam almaya çalışıyorsunuz? Şimdi mi demokrasiyi rayına oturtmaya çalışıyorsunuz? Bu mu sizin demokrat anlayışınız? Hadi oradan canım, yapmayın!
12 Eylül dönemi Türkiye tarihi, Türkiye demokrasi tarihi, Türkiye Parlamento tarihi açısından en karanlık, en utanç verici bir dönemdir. Bunun üzerinde suistimal yapılmaz, bunun üzerinde kopya şiirlerle 12 Eylül izi silinmez.
Sayın Bahçekapılı’nın sözleriyle ilgili olarak da ayinesi iştir lafa bakılmaz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – İşte, burada icraatı göreceksin biraz sonra, oy vererek icraatı göreceksin!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
FUAT ÇAY (Devamla) – Burada, bu icraatı siz istediğiniz için değil, bugüne kadar bunu silah olarak kullanmak için beklediniz, onun için beklettiniz bunu.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Siz niye beklettiniz, siz?
FUAT ÇAY (Devamla) – Demek ki 12 Eylül sadece bununla sınırlıdır, öyle mi? 12 Eylül Anayasası duruyor, çoğu 12 Eylül hukuku duruyor ve bundan da faydalanıyorsunuz sizler. Sizi burada Anayasa, 12 Eylül, 18’inci madde çok ilgilendirmiyor.
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – 15, 15.
FUAT ÇAY (Devamla) – Sizi ilgilendiren hukukun temel ilkelerini ortadan kaldırmak, sizi ilgilendiren Anayasa Mahkemesinin özünü değiştirmek, Hâkimler ve Savcılar Kurulunun niteliğini değiştirmek ve size özgü bir yargı yaratmak. Bu hukuk düzeni ve parlamenter sistem hepimize, hepinize lazım olacak, yarın size de lazım olacak.
Size soruyorum: Sayın Bakanım, benim eski arkadaşım, benim eski Genel Sekreterim Sayın Günay, siz söyler misiniz, yargının yürütmenin emrinde olduğu bir tek demokratik ülke gösterir misiniz bana dünyada? Yargının yürütmenin emrinde olduğu bütün ülkeler totaliter ülkelerdir ve bu yasa değişikliğiyle birlikte sizler Türkiye’de diktatörlüğe giden kilometre taşlarını örüyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen Hatibe müdahale etmeyelim.
FUAT ÇAY (Devamla) – Şimdi, şunları soracağım size.
Değerli arkadaşlar, değerli sözcüler; bu, geçen sene DİSK binasına biber gazıyla kimler saldırdı? Kimin döneminde saldırıldı?
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Hastaneye, hastaneye.
FUAT ÇAY (Devamla) – Bunu generaller mi yaptı, Ergenekoncular mı yaptı? 1 Mayıs 1977’nin araştırılmasını, AKP çoğunluğuyla bu Mecliste reddedilirken acaba Ergenekoncular mı reddettirdi? Size mi reddettirdi? Engin Ceber işkencede ölürken 12 Eylül döneminde mi öldü, AKP’nin döneminde mi öldü, bunu söyler misiniz?
“Üniversiteye giriş sınavsız olsun.” diyen gençlerimizi Ergenekon mu tutuklattı, sizin döneminiz mi tutuklattı?
Emeği için direnen Tekel işçilerini Ergenekon mu coplattı, biber gazı sıktı, bunu söyler misiniz?
Partimizin Saygın Genel Başkanı Deniz Baykal’ı, Van’da polis desteğinde Ergenekon mu taşlattı?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Çay, size de ek süre veriyorum efendim.
FUAT ÇAY (Devamla) – Lütfen, rica ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Tabii, buyurun.
FUAT ÇAY (Devamla) – Yargıtayı, siyasetçileri, Meclis kulislerini, iş adamlarını, yargıçları yasa dışı olarak kim dinletti acaba? Kim dinletiyor? Ve siz demokrat geçinen, demokrasi havarisi geçinenler, neden suskunsunuz?
Yüksek yargıyı AKP ele geçirince, Cumhurbaşkanı da her türlü desteği verince acaba demokrasi mi gelecek?
AKP’nin “Demokrasiyi getiriyoruz.” yalanının peşine düşenler tarih önünde sorumludurlar.
Sözde devrimci, sözde solcu, sözde demokratlar “Bu Anayasa reddedilirse Ergenekon zafer kazanır.” buyuruyorlar. Maşallah! Hadi oradan ya! Hadi sizi AKP stepnecileri, hadi oradan! Ne demokrasisi gelecek?
Yola özgürlük, demokrasi, devrim adına çıkanlar, bugün AKP’nin ve dinci faşizmi hedefleyen tarikatların tetikçisi hâline geldiniz. 1933 Almanyası’nı yeniden inceleyin. Sizin gibileri tarih belgeleri içinde kolaylıkla bulacaksınız. Geçici 15’inci madde kalkacak, milletvekili dokunulmazlığı duracak ve bu demokrasi de olacak…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Çay, ek süreniz de doldu, selamlama için mikrofonu tekrar açıyorum, diğer arkadaşlarıma olduğu gibi.
FUAT ÇAY (Devamla) – Sayın Başkan, bir dakikanızı rica ediyorum.
Burada sizin uygulamalarınızla ilgili, 12 Eylül’ün en ayrımcı mantığını nasıl hâlen sürdürdüğünüzü bu belgelerle ben tespit etmişim. Bunu söyleyeceğim size.
Bu, 28 Şubat sürecinde, tarım arazilerinin değerlendirilmesi ve 18 Temmuz 2001 Resmî Gazete’de yayımlanan 4706 sayılı Kanun. Kanun, Türkiye'de, doğusuyla batısıyla, Alevisiyle Sünnisiyle, her yerde ve herkes için uygulanır.
Bu, Millî Güvenlik Kurulunda, Hatay, Diyarbakır, Mardin, Şırnak, Tunceli ve bir il daha, bu Millî Güvenlik kararı ile burada uygulanması için Millî Güvenlik Kurulundan izin alınır gayriresmî olarak.
Şimdi, bu illerde bu yasadan faydalanmak isteyenlerin Millî Emlak Müdürlüğü tarafından Millî Güvenlik Kuruluna başvurmaları zorunlu idi. Millî Güvenlik Kurulu Alevi ve Kürt olan bölgelerde, bu bölgelerde…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Çay, bakın iki dakika süre verdim, bir dakikadır aslında, bir dakika daha verdim.
FUAT ÇAY (Devamla) – Rica ediyorum, cümlemi bitireyim.
BAŞKAN – Sadece selamlama yapabilmeniz için tekrar açıyorum. Lütfen…
FUAT ÇAY (Devamla) – Rica ediyorum, sözümü bitireyim Sayın Başkan.
BAŞKAN – Ama böyle bir usulümüz yok.
FUAT ÇAY (Devamla) – Ben dört saattir burada bekliyorum.
BAŞKAN – Lütfen… Süreniz beş dakikadır, bir dakika verdim, bir dakika daha verdim, oldu yedi dakika.
FUAT ÇAY (Devamla) – Sadece bununla ilgili…
BAŞKAN – Şimdi, selamlama yapabilmeniz için tekrar açıyorum.
FUAT ÇAY (Devamla) - İki üç cümlem kaldı, lütfen…
BAŞKAN – Ama ne yapayım? Ona göre hazırlanacaksınız. Kaç dakika konuşacağınızı daha önceden bileceksiniz ve hazırlığınızı ona göre yapacaksınız.
Selamlama için açıyorum tekrar efendim.
FUAT ÇAY (Devamla) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Millî Güvenlik Kurulunun yetkilerini Başbakanlık Güvenlik Daire Başkanlığı -daha sonra Güvenlik İşleri Müdürlüğü aldı- ve aynı uygulamayı bu bölgelerde ayrım yaparak Alevi olanlara, Kürt olanlara bu madde uygulanmamaktadır. Bunun ispatı hazırdır. Sayın Başbakan Millî Güvenlik Daire Başkanlığına gitsin, sorsun. Hatay’dan kaç dosya geri dönmüştür? Sizin demokrat anlayışınız budur, değil mi?
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Biz her türlü ayrımcılığa karşıyız.
FUAT ÇAY (Devamla) – Ayrımcı değil bu… Millî Güvenlik Kurulunun, 12 Eylül’ün…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Çay, çok teşekkür ederim.
FUAT ÇAY (Devamla) - …mantığını hâlen sizler işinize geldiği için sürdürüyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın Çay, çok teşekkür ederim.
FUAT ÇAY (Devamla) - Teşekkürler.
Saygılar.
BAŞKAN – Meramınızı anlattınız, mesaj alınmıştır. Teşekkür ederiz.
Sayın milletvekilleri, İç Tüzük 72’ye göre verilmiş iki önerge vardır. Önergeleri okutup sonra birlikte oylarınıza sunacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İçtüzüğün 72 nci maddesi uyarınca, görüşülmekte olan 497 sıra sayılı Yasa Teklifinin 25. maddesi üzerindeki görüşmelerin devam ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Kemal Kılıçdaroğlu Nesrin Baytok Bihlun Tamaylıgil |
İstanbul Ankara İstanbul |
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Canan Arıtman |
Malatya İzmir |
Gerekçe:
Anayasalar, devletin dayandığı temel ilkelerle siyasal rejimin belirlendiği; yetkili organların, teşkilatın ve bunların nasıl işleyeceklerinin düzenlendiği ve insan hak ve özgürlüklerinin güvence altına alındığı temel hukuk metinleridir.
Anayasa Devletin ve toplumun temel kanunu, temel toplum sözleşmesidir; bugünü ve geleceği ilgilendirir. Bu nedenle toplumsal mutabakatı gerektirir.
Dünyada ve Türkiye'de Anayasalar hep olağanüstü dönemlerin eseri olmuştur. Amerika'da, Fransa'da, Sovyetler Birliği'nde, Almanya'da, ve hatta İran'da. Anayasalarla siyasal rejimler değiştirilmiş; siyasal rejimler kurulmuştur.
Anayasaların halkın ihtiyaçlarını karşılayamayarak toplumsal taleplerin gerisinde kalması durumunda ise değiştirilmesi ihtiyacı gündeme gelmiştir. Değişiklik ihtiyacını gündeme getiren ise Dünyanın her yerinde ve Türkiye'de hep halk olmuştur. Halk ve halkın temsilcileri, sorunları tartışmış, çözüm yollarında uzlaşmış ve varılan mutabakatın eseri olarak Anayasalar değiştirilmiştir.
AKP iktidarı ise toplumu bir yana koyarak, kendini her şeyi yapmaya muktedir cuntacılar gibi gördüğünden mutabakat aramamaktadır. Darbe dönemlerinin cuntaları dahi, konu Anayasa olduğunda bir toplumsal meşruiyet arayışına girmesine rağmen, AKP iktidarı çoğunluğum varsa astığım astık, kestiğim kestik anlayışı içindedir.
Türkiye'de halkın gerçek gündemi işsizlik, gelir dağılımındaki adaletsizlik, yoksulluk ve yolsuzluktur. Halk, aşından ekmeğinden keserek üniversite okuttuğu çocuklarına iş istemektedir. Halk, kamu kaynaklarının yandaşlara peşkeş çekilmesini değil, eğitime ve sağlığa harcanmasını istemektedir Halk, ürettiği ürünlerin maliyetini karşılamasını beklemektedir.
AKP iktidarı ise sayısal çoğunluğuna dayalı olarak Meclis gündemine taşıdığı Anayasa değişikliği paketi ile halkın gerçek gündeminin üzerini örtmenin ötesinde, Anayasada olağanüstü dönemlere özgü değişiklikler öngörerek demokratik siyasal rejimi dönüştürmeyi hedeflemektedir.
Anayasa değişikliği metni bir sivil darbe belgesidir. Demokratik rejimlerde temel hak ve özgürlüklerin güvencesi bağımsız ve tarafsız yargıdır ve AKP'nin Anayasa değişikliği doğrudan insan haklarının teminatı olan bağımsız yargıyı hedeflemektedir.
Hedefledikleri, yaptıkları yolsuzluklardan dolayı ilerde kendilerini yargılayacak olan hâkimleri bu günden seçerek, özgürlüklerini yarattıkları yandaş yargıya emanet etmektir. Yürütmenin Yasama Organına egemen olması yetmemekte, yargıyı da ele geçirerek bir dikta rejimini kurumsallaştırmak istemektedirler. İstedikleri hukuka ve vicdani kanaatlerine göre karar veren bağımsız ve tarafsız yargı değil, siyasi ideolojileri ile uyum içinde olan "yandaş yargı"dır.
AKP iktidarı sayısal çoğunluğuna dayalı olarak yaratacağı "yandaş yargı"yı Anayasal düzeyde kurumsallaştırmanın peşindedir.
Sayın Başbakanın hedeflediği "yandaş yargı" oluşturma anlayışına toplumun tüm kesimleri karşıdır. Sivil Toplum Örgütleri karşıdır. Yargı kuruluşları karşıdır. Mecliste temsil edilen siyasi partiler karşıdır.
Çok büyük badireler atlatmış; tarihten silindi denildiği anda kendini var edebilmeyi başarabilmiş bu halk bu gidişe dur diyecektir.
Bunun için söz konusu düzenlemenin görüşmelerine devam edilmelidir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Anayasa Değişiklik Teklifinin 25. maddesinin TBMM İçtüzüğü’nün 72. maddesi uyarınca, görüşmelerinin devamına karar verilmesini saygı ile arz ve talep ederiz.
Faruk Bal Oktay Vural Mehmet Şandır |
Konya İzmir Mersin |
Behiç Çelik S. Nevzat Korkmaz Atila Kaya |
Mersin Isparta İstanbul |
Kadir Ural Hüseyin Yıldız Muharrem Varlı |
Mersin Antalya Adana |
Gerekçe:
Anayasalar, Vatandaşların temel hak ve hürriyetlerini teminat altına alan, siyasi rejimin ve devlet organlarının görev ve yetkilerini belirleyen kanunlar hiyerarşisinin en üstünde temel hukuk normlarıdır.
İki ihtilal ve 3 muhtıra ile üzerine gölge düşürülen Türk demokrasisini;
• 21. yüzyıl evrensel değerlerine kavuşturabilmenin
• Asırlık anayasa tartışmalarından kurtarmanın
• Her kesimin benimseyebileceği bir anayasaya kavuşturabilmenin
tek yolu toplumsal uzlaşmaya dayalı bir Anayasa yapmayı sağlamaktır.
MHP bu sebeple;
• "Anayasa Değişikliği Uzlaşma Komisyonu" kurulmasını,
• Partilerin uzlaştıkları hususlarda demokratik bir sözleşme yapılmasını,
• Siyasi partilerin hangi konularda uzlaştığının kamuoyuna duyurulmasını,
• Her partinin görüş ve tavrının yapılacak ilk seçimde milletin takdirine sunulmasını,
• Seçimler sonunda oluşacak Meclis'in ilk işinin anayasa değişikliğini gerçekleştirmek olmasını teklif etmiştir.
MHP; bu kapsamda,
• Devlet ile Milleti kucaklaştıracak,
• Milletin değerleri ile Devletin değerlerini bağdaştıracak,
• Demokrasi ile Cumhuriyeti barıştıracak,
• Vatandaşın temel hak ve hürriyetlerini evrensel standarda yükseltecek,
• Milletin bölünmez bütünlüğünü sağlayacak üniter yapı içinde Devleti kurum ve kuruluşları ile uyum içinde çalıştıracak,
• Kuvvetler ayrılığına dayalı parlamenter demokratik düzeni iyileştirecek,
• Cumhuriyetin temel nitelikleri ile Anayasamızın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek maddelerini koruyacak,
Toplumsal bir sözleşme belgesi niteliğinde anayasa değişikliği kararını ilan etmiştir.
Anayasa değişikliği ancak böylece milletin iradesine dayandırılmış olacaktır.
AKP, MHP'nin bu teklifine kulak tıkamış, kendisi için hazırladığı Anayasa teklifini partilere ve millete dayatmıştır.
AKP, Anayasa değişikliğini seçmene ve yargıya hesap vermekten kaçmak için malzeme olarak kullanmaktadır.
AKP'nin Anayasa Değişiklik Teklifi kendi hedefine ulaşmak için hazırlanmıştır.
Bu teklif ile kuvvetler ayrılığına dayanan parlamenter sistemin denge ve denetim mekanizmaları iktidar lehine bozulmaktadır. Bunun doğal sonucu olarak başta parti kapatma, yargı bağımsızlığı ve hâkim teminatı ile hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkeleri zedelenmektedir. Parlamenter sistem yerine ucu diktaya açık bir Başkanlık sistemi getirilmektedir.
Bu teklifin içinde; Millet yoktur, Milletin iradesi yoktur, Milletin beklentisi yoktur. Millet, AKP'den bölücü terörü bitirmesini beklemektedir.
Millet, AKP'den yoksulluğun, yolsuzluğun, hayat pahalılığının ve işsizliğin hesabını vermesini beklemektedir.
Millet, AKP'den İş beklemektedir. Aş beklemektedir.
Millet, AKP'den düşünce, inanç, teşebbüs, örgütlenme ve benzeri alanlarda temel hak ve hürriyetlere güvence beklemektedir.
AKP, Milletin 8 yılını heba etmiştir. Milletin beklentilerini karşılayamamıştır.
AKP, millet iradesini savunmakta samimi değildir.
Çünkü, bugüne kadar, 27 Nisan 2007 e-muhtırasının hesabını sormamıştır.
Çünkü Anayasanın geçici 2. Maddesindeki dönem için yargı yolu açılmamıştır.
Çünkü, 12 Eylül darbecilerinden hesap sormak için zaman aşımı sorununa çözüm getirmemiştir.
AKP, iyi niyetli değildir, aslında bu anayasa değişikliği ile başlattığı PKK açılımı için anayasal zemin hazırlamaktadır.
Bu hususlarda uzlaşmaya varıncaya kadar görüşmelere devam edilmelidir.
BAŞKAN – Efendim, iki önergeyi de birlikte işleme almıştım.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, şimdi on dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız.
Sayın İnan, buyurun.
MÜMİN İNAN (Niğde) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
12 Eylül’de haksız biçimde mağdur olan herkesi saygıyla anıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi demokrasiye bedeli ne olursa olsun sonuna kadar bağlıdır. Merhum Genel Başkanımız Alparslan Türkeş “En kötü demokrasi yönetimi en iyi darbe yönetiminden iyidir.” diyerek Türk milliyetçilerinin görüşünü net bir biçimde belirtmiş ve demokrasiye bağlılığına önemli vurgu yapmıştır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak ister asker ister sivil diktatörlük olsun hepsini reddetmekteyiz.
Sayın Başkan, Sayın Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül, Sayın Kenan Evren’le Çankaya Köşkü’nde görüşmüş, “O günler artık geride kaldı.” demiştir. Sayın Başbakanın da 27 Nisan e-muhtırasını yazan ve yayınlayan Sayın Yaşar Büyükanıt’la Dolmabahçe’de buluştuğu herkes tarafından bilinmektedir ve Sayın Başbakan bu sırrı mezara kadar taşıyacağını belirtmektedir. Acaba, Sayın Başbakan, görüşmenin içeriğini Bakanlar Kurulunda açıklamış mıdır, yoksa size göre demokrasilerde devleti ilgilendiren konuların Başbakan tarafından sır olarak mezara kadar götürülmesi normal midir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Yıldız…
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Bakan, 12 Eylül öncesinde ve sonrasında Türk milliyetçiliği uğruna her türlü çileyi çekmiş birisi olarak Türk milletine hakkımı helal ediyorum. Yolsuzluk yapanlara ve istismarcılara ise hakkımı helal etmiyorum. Aynı şartlar tekrarlanırsa yine çekinmeden aynı görevlerimi yerine getireceğime Türk milleti önünde söz veriyorum. Türk milleti ve Türk milliyetçiliği için hâkim karşısına çıkmak bana ve arkadaşlarıma sadece onur verir, ancak siz yolsuzluklarla, Haburlarla hâkim karşısına çıkacaksınız. Bu onur da sizlere yeter. Türk milletini bölmek isteyenleri…
BAŞKAN – Sayın Yıldız, sorunuz nedir efendim?
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – …bunu açılımlarla gerçekleştirmeye çalışanlara…
BAŞKAN – Sayın Yıldız, sorunuz nedir Sayın Bakana?
OKTAY VURAL (İzmir) – Bekleyin efendim, bekleyin! Sabredin, bekleyin! İsterseniz siz verin soruyu soralım!
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – …“Türk'üm.” diyemeyenlerin karşısında dün olduğu gibi bugün de arkadaşlarımla beraber dimdik ayakta duracağız. “Ne mutlu Türk'üm diyene!” (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Var mı efendim burada soru? Sayın Grup Başkan Vekili, var mı burada soru?
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Var mı soru? Soru var mı?
OKTAY VURAL (İzmir) – Var soru, anlayana var! Anladıysan var!
BAŞKAN – Sayın Işık, buyurun.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Bakan, açılım adına, Habur’da teröristlere âdeta selam duran bir zihniyetin bazı temsilcilerinin, milletin kürsüsünden 12 Eylül mağdurlarını istismar etmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
2) AKP’li hatiplerin kürsüde âdeta boğmaya fırsat bulamadıkları Kenan Evren’i, geçen yıl Sayın Cumhurbaşkanının kapıda karşılayarak Çankaya Köşkü’nde ağırlamasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Sayın Gül eski bir AKP’li değil midir?
3) Hükûmetinizin 28 Şubat darbesini ve 27 Nisan e-muhtırasını gerçekleştirenlerle ilgili bir girişimde bulunamamasının, meşhur Dolmabahçe görüşmesiyle bir bağlantısı var mıdır? Bu görüşmenin içeriğini yüce Türk milletine açıklamaktan niçin çekiniyorsunuz?
4) Bakanlığınızın taşra teşkilatlarına bağlı “Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Müzeleri Müdürlüğü” isminden “Kurtuluş Savaşı” ibaresinin çıkarıldığı 11/3/2010 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı PKK açılımının bir parçası mıdır?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Köse, buyurun.
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna Adalet Bakanının Başkanlık etmesi, Müsteşarının doğal üye olması 82 Anayasası’yla sağlanmıştır. Bu durum sizin iddialarınızla çelişki yaratmıyor mu?
Hep örnek verdiğiniz Avrupa ülkelerinde hukukçu bir üyesi olmayan Anayasa Mahkemesi var mıdır? Var diyorsanız örnek verir misiniz?
Sayın Bakan “dönek” deyince neyi hatırlıyorsunuz? Yine, 12 Eylül’de bedel ödeyenlerin acılarını sömüren ve 12 Eylülcülere o zaman alkış tutanlar arasında olmak nasıl bir şeydir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Taner…
RECEP TANER (Aydın) – Sayın Komisyon Başkanına: Melih Gökçek ile yaptığınız görüşme hakkında Meclisi bilgilendirir misiniz?
Sayın Bakana: Biraz önceki konuşmanızda ihtilale ve ihtilalcilere karşı çıktığınızdan bahsediyorsunuz. Şimdi soruyorum: 12 Eylül’e karşısınız da 28 Şubat’a ve 27 Nisan’a karşı değil misiniz?
2) Eğer karşıysanız kuvvet komutanına zırhlı araç temin eden AKP Hükûmeti değil midir?
3) 27 Nisan muhtırasını yapan komutanla İstanbul Dolmabahçe Sarayı’nda buluşan Sayın Tayyip Erdoğan değil midir?
4) 80 ihtilalini yapan Kenan Evren’i Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nde ağırlayan Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül değil midir?
5) Meri kanunlara göre otuz yıl önce ihtilal yapanları yargılamak mümkün müdür? Otuz yıl tartışmaları olmasına rağmen neden sekiz yıldır beklediniz ve otuz yıllık sürenin dolmasını temin ettiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Evet, Sayın Komisyon, buyurun.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkanım, Sayın Taner’in sorduğu, Melih Gökçek’le aramızdaki bir görüşme konusu hakkında bilgi istiyor. Tabii, evvela şunu beklerdim kendisinden: “Ya bu yasa dışı dinlenmiş bir durumdur. Bu nasıl yapılmış?” diye evvela itirazını yaparak söyleseydi, daha rahat söylerdim. Demek ki...
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Artık yasal hâle getirdiniz ya!
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Evet, yani öyle, öyle. Şimdi, yasa dışı dinlemedir. Yasal dinlemelere bir şey diyecek hâlimiz yok. Hâkim kararıdır o.
AKİF AKKUŞ (Mersin) – 5 bin kişi görevlendirdiniz.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Melih Gökçek görevi kötüye kullanmakla alakalı bir suçlamadan dolayı hakkında dava açılmış. Tabii o bizim torba madde dediğimiz, her türlü şeyin içine gireceği bir madde. “Bu konuda dokunulmazlık dosyaları ne kadar?” dedi. Dedim “Çok sayıda var bunlar.” Çünkü bunu suçlamak çok kolay. “Ya bunun cezası çok ağır.” dedi haklı olarak ama o değişiklik zaten yapılamadı. Zannediyorum, Sayın Gökçek’i dinlerken yasa dışı birileri ben oraya takıldım. Öyle zannediyorum. Benim dinlenecek bir durumum yok.
Teşekkür ediyorum.
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Milletvekillerinin listesini verdiniz mi Sayın Gökçek’e?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Hayır, vermedim.
OSMAN ÇAKIR (Samsun) – Gökçek “Verdi.” diyor ama.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet, buyurun.
Buyurun Sayın Günay.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; arkadaşlarımızın bazıları soru vesilesiyle görüşlerini açıkladılar. Ben de genel çerçevede burada ilke olarak belirtilen bazı görüşlere katılıyorum. Kim ki milletin iradesiyle Parlamentoya gelir ve milletin kazancına, milletin kesesine göz diker, milletin fakirleşmesine yol açar, milletin, işçinin, memurun neredeyse maaşının ödenemeyecek duruma düşmesine geçmişte veya bugün sebep olursa, Allah’tan önce millet onun cezasını zaten veriyor. Bunun yakın geçmişte örneklerini gördük. İktidardan muhalefete bile kalamayan partiler gördük. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Geliyor ceza, geliyor.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Aynı dilekleri paylaşıyorum. Elbette, biz milletin hakkını ve hukukunu savunuyoruz.
Bir arkadaşımız bir soruyu açıklamama, bir yanlış bilgiyi açıklamama vesile oldu. Şimdi, bizim Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisinin ilk kurulduğu bina, Kurtuluş Savaşı Müzesi -orası benim için fevkalade önemli bir kutsal mekândır ve geçen yıllar içinde onların restorasyonuna özel bir gayret gösterdim- ve yanındaki İkinci Meclis, Cumhuriyet Müzesi… Türkiye Büyük Millet Meclisi, haklı bir biçimde, bu Parlamentonun kaynağını oluşturan Birinci Meclisin, yani Kurtuluş Savaşı’nın yönetildiği “Kurtuluş Savaşı Müzesi” dediğimiz Meclisin Meclis tarafından doğrudan yönetilmesini bizden talep etti ve biz de Sivas Kongresi Binası, Erzurum Kongresi Binası gibi o kutsal binanın da Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına ait olmasını kabul ettik. Bu çerçevede de müzenin isminde bir düzeltme yapmamız ihtiyacı doğdu: Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Müzesi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİM IŞIK (Kütahya) – Taşradaki müzeler…
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Kurtuluş Savaşı Müzesi doğrudan doğruya Türkiye Büyük Millet Meclisine bağlı olduğu için, sadece Cumhuriyet Müzesi olarak tashih edildi.
Bazıları “bulut” deyince kendisini ördek zannedenler “Kurtuluş Savaşı” isminden rahatsız olduğumuz gibi bir haksız iddiayı dillerinde gezdiriyorlar. Eğer bir kişi, Kurtuluş Savaşı kavramından veya cumhuriyet kavramından Türkiye’de rahatsız oluyorsa veya bunu ciddiye alıyor, soru hâline getiriyorsa ben onun izanından ve iyi niyetinden şüphe ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, MHP sıralarından gürültüler)
YILMAZ TANKUT (Adana) – Biz de senin izanından!
ALİM IŞIK (Kütahya) – Taşradaki Kurtuluş Savaşı müzelerinin adının değiştirilmesi… Bu PKK açılımının bir parçası.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Bakan, siz Genel Kurula hitap edin.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Değerli arkadaşlarım, son bir konu var. Dünyanın birçok…
ALİM IŞIK (Kütahya) – Taşradakileri niye değiştirdiniz?
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Nedir?
ALİM IŞIK (Kütahya) – Taşra teşkilatlarındaki Kurtuluş Savaşı…
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Taşra teşkilatında… Taşra yanlış bilgi kardeşim.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Bakanlar Kurulu kararına bakın. Bakanlar Kurulu kararınıza bakın.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Siz yanlış bilgiyle yola gidiyorsanız kazaya uğrarsınız, bu akşam dikkat edin. Çünkü, Cumhuriyet Müzesi ve Kurtuluş Savaşı Müzesi’nden Kurtuluş Savaşı Müzesi ait olduğu kuruma, Türkiye Büyük Millet Meclisine emanet edilmiştir ve o yüzden ismi Cumhuriyet Müzesi olarak tashih edilmiştir. Başka bir düzeltme yok. Doğru bilgi varsa getirin.
OKTAY VURAL (İzmir) – Çok mu aceleydi?
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Niye izansızlıkla suçluyorsunuz?
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Şimdi, değerli arkadaşlarım, bir arkadaşımız sordu: “Anayasa Mahkemesinde hukukçu üye olmayan ülke var mı?” Biraz hukuk bilseniz bu soruyu sormazsınız. Dünyanın birçok ülkesinde anayasa mahkemeleri sadece hukuki değil, ilmî ve siyasi üst kurullar olduğu için, dünyanın pek çok ülkesinde, anayasa mahkemesinin kurumlaşmış olduğu ülkelerde…
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Avrupa’dan örnek verin.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Örnek var. Biraz hukuk, biraz…
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Bir tane örnek verin. Bir tane örnek verin.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Avrupa’da var, Amerika’da var, hepsinde var.
ATİLLA KART (Konya) – Sayın Bakan, istisnadır o.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Bir tane örnek verin. Abartmayın, bir tane örnek verin.
ATİLLA KART (Konya) – Sayın Bakan, istisnadır o, istisna.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Hukuk kitabı okuyacaksınız… Hukuk kitabı okuyacaksınız, hepsinde var.
ATİLLA KART (Konya) – İstisnadır, kural değildir o.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Bir tane örnek verin. Avrupa’dan bir örnek verin.
BAŞKAN – Sayın Köktürk, oturun yerinize lütfen.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Bağrışma yok. Bağrışma yok. Siz bağırırsanız, ben burada mikrofon kullanıyorum, sesim daha çok çıkar.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Evet, yalan söylüyorsunuz.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Böyle bir usul yok. Parlamentoda soru sordunuz, cevabını dinleyeceksiniz. Biliyorsanız yazarsınız, var.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Ekran başındakileri kandırıyorsunuz.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Şimdi, son bir soru kaldı, bir arkadaşım bir soru sordu “Dönek deyince ne anlıyorsunuz?” diye.
Ben “sosyal demokrasi”, “sosyal adalet”, “millî irade” gibi kavramları kullanıp da sonra millî iradenin seçtikleriyle baş edemeyeceklerini gördükleri zaman postal sesinden umut bekleyen demokrasi düşmanlarını anlıyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemi…
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Sayın Başkanım, çok özür dilerim…
BAŞKAN – Efendim?
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Son bir şey… Çok özür dilerim.
BAŞKAN – Buyurun.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Biraz önce rahmetli Türkeş ve rahmetli Ecevit’ten söz ederken “Muhterem Erbakan” yerine galiba sürçülisan ettim. Sayın Erbakan’a uzun ömürler diliyorum.
BAŞKAN – Düzeltilmiş oldu.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Bir de Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir 12 Eylül yasağını kaldırdığı gün, ne kadar mutlu bir tesadüf ki milletin iradesiyle seçilmiş olan bir parlamentonun, o iradeye tevessül etmek isteyenlere onurlu dik duruşu gösterdiği günün şafağına rastlamaktadır, 28 Nisan gününe. (AK PARTİ sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Birleşime beş dakika ara veriyorum efendim.
Kapanma Saati: 02.59
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 03.04
BAŞKAN: Mehmet Ali ŞAHİN
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 96’ncı Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
497 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon yerinde.
Hükûmet yerinde.
Şimdi, 25’inci madde üzerinde önerge işlemine geçiyoruz. Madde üzerinde on bir önerge var. Ancak bilindiği gibi yedi önergeyi işleme alabiliyoruz. Şimdi, bu önergeleri okutacağım ve aykırılık sırasına göre de işleme alacağım.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, Divanda hep AKP’liler var. Kura çekilmiş hepsi AKP’lilere isabet etmiş. Böyle bir şey olmaz yani.
BAŞKAN – Ne yapalım?
KAMER GENÇ (Tunceli) – Zaten oradaki o Divan Kâtibinin taraflı çalıştığını biliyoruz; daha önce paragraflar atladığını, ondan sonra oy pusulalarında birtakım oyunlar oynadığını herkes biliyor.
BAŞKAN – Efendim, kurayla, nöbet bu şekilde tecelli etti.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Onun için, bu önergelerimiz için lütfen yeniden kura çekin efendim. Böyle olmaz ama yani. Nasıl oluyor da yedi önerge de AKP’ye çıkıyor yani?
BAŞKAN – Uyarınız için teşekkür ederiz Sayın Genç.
Önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 25 inci maddesinde geçen “Anayasasının” ibaresinden sonra gelmek üzere “ ‘Geçici Hükümler’ başlıklı Altıncı Kısımdaki” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederim.
Ali Öztürk
Konya
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 25 inci maddesinde geçen “Anayasasının” ibaresinden sonra gelmek üzere “ ‘Geçici Hükümler’ başlıklı Altıncı Kısımdaki” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederim.
İkram Dinçer Ahmet Yeni |
Van Samsun |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 25 inci maddesinde geçen “Anayasasının” ibaresinden sonra gelmek üzere “ ‘Geçici Hükümler’ başlıklı Altıncı Kısımdaki” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederim.
Azize Sibel Gönül
Kocaeli
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 25 inci maddesinde geçen “Anayasasının” ibaresinden sonra gelmek üzere “ ‘Geçici Hükümler’ başlıklı Altıncı Kısımdaki” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederim.
Ahmet Aydın
Adıyaman
Türkiye Büyük Millet Meclisi BaŞkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 25 inci maddesinde geçen “Anayasasının” ibaresinden sonra gelmek üzere “‘Geçici Hükümler’ başlıklı Altıncı Kısımdaki” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederim.
Abdurrahman Arıcı
Antalya
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas numaralı 7.11.1982 tarih ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının bazı maddelerinde değişiklik yapılması hakkında Kanun teklifinin çerçeve 25. maddesi ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının geçici 15. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Tayfur Süner Ali İhsan Köktürk Ahmet Küçük |
Antalya Zonguldak Çanakkale |
Şevket Köse Atilla Kart Nesrin Baytok |
Adıyaman Konya Ankara |
M. Ali Susam Ali Rıza Öztürk |
İzmir Mersin
Madde 25 - Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının geçici 15 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Geçici Madde 15:
Anayasa'nın Geçici 3 ncü maddesi ile hukuki varlıkları sona eren 2324 sayılı Anayasa Düzeni Hakkında Kanun ile 2356 sayılı Millî Güvenlik Konseyi Hakkında Kanun'da ifade edilen Millî Güvenlik Konseyi’nin Başkan ve üyeleri hakkında, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 309 ncu, 311 nci ve 312 nci maddeleri uyarınca, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 250 ve devamı maddelerince görevli adli yargı mercileri tarafından soruşturma açılarak, yargılamaları da bu merciler tarafından yapılır.
BAŞKAN – Şimdi, son önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 497 sıra sayılı kanun teklifinin 25 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Bengi Yıldız Hamit Geylani M. Nezir Karabaş |
Batman Hakkâri Bitlis |
Hasip Kaplan Osman Özçelik Akın Birdal |
Şırnak Siirt Diyarbakır |
“Madde 25 - Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Geçici 15 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Geçici Madde 15.- 12 Eylül 1980 tarihinden, ilk genel seçimler sonucu toplanacak Türkiye Büyük Millet Meclisinin Başkanlık Divanını oluşturuncaya kadar geçecek süre içinde, yasama ve yürütme yetkilerini Türk milleti adına kullanan, 2356 sayılı Kanunla kurulu Millî Güvenlik Konseyinin, bu Konseyin yönetimi döneminde kurulmuş hükümetlerin, 2485 sayılı Kurucu Meclis Hakkında Kanunla görev ifa eden Danışma Meclisinin her türlü karar ve tasarruflarından dolayı haklarında cezaî, malî veya hukukî sorumluluk iddiası ileri sürülebilir ve bu maksatla yargı mercilerine başvurulabilir.
İnsanlığa karşı işlenen suçlarda zamanaşımı hükümleri uygulanmaz.”
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu efendim?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Kaplan, buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; demin Sayın Bakan Ertuğrul Günay, beraber politika da yaptık, o da 12 Eylül mağdurlarından benim gibi, “Darbecileri yargılayabilelim. Bu Meclis bunu demeli.” dedi. İçtenlikle katılıyorum, bütün samimiyetimle katılıyorum. İşkence izlerini kulaklarında taşıyan, kafasında on sekiz dikişi olan, defalarca içeri alınan, 12 Eylül’ün avukatı, sanığı, tanığı olan birisi olarak içtenlikle istiyorum ve birçok kişinin de istediğini biliyorum ama 12 Eylül darbecilerini, darbecileri, darbecilerin yaptığı 12 Eylül Anayasası’yla yargılayamazsınız arkadaşlar.
MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) – Değiştiririz biz, değiştiririz.
HASİP KAPLAN (Devamla) - Bunu tümden değiştirmediğiniz zaman, birinci sayfasındaki dibacesinden başlayarak değiştirmediğiniz zaman, yargılayamazsınız.
Size bir şeyi anlatmak istiyorum. Bir önerge verdim arkadaşlarımla beraber. Gelin “Yargılanabilinir” diyelim darbecilere ve gelin, zaman aşımı olmasın diyoruz insanlık suçlarında. Samimiyseniz, buyurun, samimiyete davet ediyorum ve samimiyete öylesine davet ediyorum ki gelin, 12 Eylül Anayasası’nın mimarı olan darbecileri yargılamaktan, onların Anayasa’larıyla başlayalım. Unutmayın, biraz hatırlatayım o günleri. Evet, “Söz milletin.”di. Bakın, o günlerde, referanduma kamuoyu böyle alıştırılmıştı. Bakın, iyi bakın. Sonra “Demokrasi için görev günü.” Sağcısı, solcusu, bütün basının birlikte yaptığı şakşakçılığa bakın. Sonra, Atatürk gibi poz vermiş, işte, 12 Eylül darbeci general. Buyurun, Sayın Bakanlar, Sayın Meclis Başkanı, buyurun. Bunu niye yargılayamıyorsunuz? Sizi tutan bir güç mü var? Sekiz yıldır, dokuz yıldır iktidarsınız. Sizden önceki iktidarlar, sizi tutan ne? Neden korkuyorsunuz arkadaşlar?
Eğer bir hukuk yargılanmazsa, eğer paşalar, darbeciler yaptıkları Anayasa’dan başlayarak yargılanmazsa, militarist yanları yargılanmazsa, şovenist yanı yargılanmazsa, ırkçı yanı yargılanmazsa, faşist yanı yargılanmazsa, postal yanı yargılanmazsa, kan yanı yargılanmazsa, fiş yanı yargılanmazsa, sıkıyönetim mahkemeleri yargılanmazsa, mülteci olarak Avrupa’da ve dünyada yayılmış insanlarımızın itibarı iade edilmezse, onlardan özür dilenmezse, işkencedeki sakat kalan insanlarımızdan özür dilemezse bu Meclis, eğer sıkıyönetim mahkemelerinin kararları hâlâ onların önünde bir yargı kararı gibi duruyorsa ve bunlardan özür dilenmesi becerisi gösterilemiyorsa, eğer bu Anayasa’da hâlâ Kürt dili yasaksa, eğer bu Anayasa’da eşit vatandaşlık yoksa, eğer bu Anayasa’da demokratik seçim yoksa, eğer bu Anayasa’nın hukukunu beraber yargılayamayacaksak, bütününü yargılayamayacaksak, İç Hizmet Kanunu’nun 35’inci maddesini bile kaldıramayacaksak, geçici 2’nci maddesini kaldıramayacaksak, siz neyin yargılamasından bahsediyorsunuz, söyler misiniz? Siz bize tiyatro mu oynuyorsunuz? Siz bize hikâye mi anlatıyorsunuz? Önce çıkın, hazırlığınızı, siyaseten yapacağınız hesap vermenin biçimini anlatın bize. Anlatın, inanalım, samimi olalım, beraber gidelim, beraber oy verelim, beraber çözelim bunu. Bu onur meselesidir, bu onur meselesidir. Bu onur kavgasında benim yanı başımda işkencede nasıl öldürüldüğünü, Bursa işkencehanelerinden avukat arkadaşlarımın atıldığını yaşayan bir avukatım ben. Ben arkadaşlarımın nasıl öldüğünü gördüm, ben cenazelerini kaldırdım.
Siz diyorsunuz ki “Generalleri yargılayacağız.” 27 Nisan darbecilerinin altına 1 trilyonluk zırhlı araç vererek, Şemdinli davasında “iyi çocuk” diyenlerin altına zırhlı araç vererek mi yargılayacaksınız darbecileri? Söyler misiniz, taş atan çocukları içeri tıkarak mı? Sıkıyönetim mahkemelerini, savaş hâli hukukunu ararcasına, DTP’li, BDP’li belediye başkanlarını, seçilmişleri içeri atarak mı 12 Eylül hukukundan hesap soracaksınız? Söyler misiniz? Cins ayrımcılığı mı yaparak yapacaksınız bunu? Bu kadar kolay mı?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kaplan, lütfen sözlerinizi tamamlayınız. Bir dakika süre veriyorum efendim.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Arkadaşlar, şimdi ben sizi samimiyete davet ediyorum. Gelin, 12 Eylül hukukunu da yargılayalım, siyasetini de yargılayalım, darbelerini de yargılayalım ama “12 Eylül darbecilerini 12 Eylül Anayasası’yla yargılayacağım.” diyorsanız, bu hayal, bu yalan, bu yalan, bu yalan!
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sen oy bile vermiyorsun, oy!
HASİP KAPLAN (Devamla) – “İşte önerge!” diyoruz, zaman aşımını, gelin, kesin. “İşte önerge!” diyoruz, gelin, insanlığa karşı işlenen suçlarda zaman aşımını, müruruzamanı kaldıralım. Ama sizin zamanınızda “iyi çocuklar” dışarıda, seçilmiş belediye başkanları içeride.
Evet, şiir okumak çok kolay. Burada herkes şiir okuyabilir. “Haberin var mı taş duvar / Demir kapı, kör pencere / Yastığım, ranzam, zincirim…” diyor Ahmet Arif. “Dağlarına bahar gelmiş memleketimin” ama şu Meclise bir türlü demokrasi gelmiyor, bir türlü demokrasi gelmiyor, bir türlü hukuk gelmiyor, bir türlü halkımın iradesi gelmiyor. Yüzde 10 barajını kaldırmayanlar hesap soramaz. Halkın oyuna göz dikenler hesap soramaz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kaplan, ek süreniz de doldu. Çok teşekkür ederim.
Genel Kurulu selamlayın lütfen.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Bağlıyorum Sayın Başkanım.
Eğer gerçekten hesap sormak istiyorsanız, elinizi vicdanınıza koyun, gelin zaman aşımını kaldıralım, gelin müruruzamanı kaldıralım, gelin yüzde 10 barajından başlayalım, hazine barajından, yüzde 10 barajından, kadın kotasından... Bu hukuk, hepsi 12 Eylül hukukuyla yaratıldı, bunlarla yaratıldı. Siz bu darbe Anayasası’yla darbeciyi yargılayamazsınız.
BAŞKAN – Sayın Kaplan, lütfen Genel Kurulu selamlayın.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Yapsanız yapsanız, Büyükanıt’ın altına çektiğiniz zırhlı Mercedesleri diğer darbeci generallerin altına çekersiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kaplan, tamam. Çok teşekkür ederiz.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Önce onları alın, gelin ondan sonra “Darbe hukukuyla yargılayacağız.” deyin. Sizi samimiyete davet ediyorum!
Saygılarımla. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Kaplan, teşekkür ederiz.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Özlemişsinizdir arkadaşlar, özlemişsinizdir! Özlemişsinizdir! Bakın, generaller!
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum efendim:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas numaralı 7.11.1982 tarih ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının bazı maddelerinde değişiklik yapılması hakkında Kanun teklifinin çerçeve 25. maddesi ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının geçici 15. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Tayfur Süner (Antalya) ve arkadaşları
Madde 25 - Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının geçici 15 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Geçici Madde 15:
Anayasa'nın Geçici 3 ncü maddesi ile hukuki varlıkları sona eren 2324 sayılı Anayasa Düzeni Hakkında Kanun ile 2356 sayılı Millî Güvenlik Konseyi Hakkında Kanun'da ifade edilen Millî Güvenlik Konseyi’nin Başkan ve üyeleri hakkında, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 309 ncu, 311 nci ve 312 nci maddeleri uyarınca, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 250 ve devamı maddelerince görevli adli yargı mercileri tarafından soruşturma açılarak, yargılamaları da bu merciler tarafından yapılır.
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu efendim?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Kart, buyurun efendim.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, asıl kimlerin 12 Eylül’e sahip çıktıkları daha net çıktı ortaya. Teşekkür ederim katılmadıkları için!
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Oy kullanın, oy!
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – 12 Eylül’ün sahipleri çıktı ortaya!
BAŞKAN – Buyurun Sayın Kart.
ATİLLA KART (Konya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – 12 Eylül’ün sahipleri çıktı ortaya.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Biraz sonra oylamada belli olacak.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Boş ver oylamayı sen.
BAŞKAN – Lütfen… Lütfen değerli arkadaşlar… Lütfen…
ATİLLA KART (Devamla) – Sayın milletvekilleri, 12 Eylül’ün temel stratejisi olan Yeşil Kuşak Projesi’nin temsilcisi olanlar, 12 Eylül’ün acı ve ıstırabını yaşamayanlar ve bütün bunların devamında da 12 Eylül’ün mağduru rolünü oynayanlar, işte Türkiye'nin sorunu bu. Geldiğimiz noktada bu fotoğrafı çok iyi görmemiz, çok iyi okumamız gerekiyor.
Her ihtilal, sayın milletvekilleri, 12 Eylül’ün yarattığı kırılmayı ve hukuksuzluğu yaratmıştır, bu kaçınılmazdır. Bu çerçevede 27 Mayıs ve diğerleri de bu hukuksuzluğu yaratmıştır, bu kırılmayı yaratmıştır. Önemli olan şudur: Bu darbeleri yaratan sosyoekonomik şartları, bu şartların perde arkasını sağlıklı olarak değerlendirebiliyor muyuz, değerlendiremiyor muyuz? Bu süreçlerde toplum nasıl manipüle ediliyor? Kişiler nasıl manipüle ediliyor? Kurumlar nasıl manipüle ediliyor? Bunları sağlıklı bir şekilde öngörebiliyor muyuz, değerlendirebiliyor muyuz? Bunu görmemiz gerekiyor, bunu değerlendirmemiz gerekiyor. Bunun için de hamaset yapmadan, demagoji yapmadan, millî irade istismarı yapmadan ve polemik yapmadan emperyalizmin misyonunu göz ardı etmeden, emek sermaye çelişkisini göz ardı etmeden, Türkiye ve Adalet ve Kalkınma Partisi gerçeklerini bu çerçevede görmemiz, değerlendirmemiz gerekiyor. Türkiye’yi ekonomik olarak müstemleke bir ülke hâline getirmek isteyen, Başbakanın ifadesiyle bölgenin süpermarketi yapmak isteyen, BOP’un Eş Başkanı olan, millî iradeye rağmen 1 Mart Tezkeresi’ni geçirme pazarlıkları yapanların demokrat olmaları söz konusu olamaz. (CHP sıralarından alkışlar) Darbe ortamlarının, şartlarının ürünü olanların demokrasiyi hedeflemeleri eşyanın tabiatıyla bağdaşmaz.
Bakın, bu çerçevede sizlere, vicdanınıza sesleniyorum: 12 Eylül’ün bölge valileri nerede değerli milletvekilleri, hangi kadrolarda siyaset yapıyor? 12 Eylül’ün valileri nerede siyaset yapıyor? Güneydoğu’da faili meçhullerin en yoğun yaşandığı dönemlerde bakanlık yapanlar hangi partide görev yapıyorlar bugün? Bugün şu kadrolarda… Hangi kadrolarda, hangi partilerde görev yapıyorlar? Bunları sorgulamayacak mısınız, bunların muhasebesini yapmayacak mısınız?
Siyasi yasakların kaldırılmasına karşı çıkanlar, bugün işte bu kadrolar içinde görev yapıyorlar. İsimlendirme yapmama gerek var mı, tanımıyor musunuz, bilmiyor musunuz, öğrenmek istemiyor musunuz?
12 Eylül sonrası hiç hesap vermeyen siyaset dönekleri bugün nerede? 1402 sayılı Yasa’dan dolayı bu kadrolar arasında mağdur olan kimse var mı? Bülent Tanörlerin, Bülent Tanörlerin… (AK PARTİ sıralarından “var, var” sesleri)
BAŞKAN – Lütfen, lütfen yerinizden söz atmayın efendim.
ATİLLA KART (Devamla) - Bülent Tanörlerin 1402 sayılı Yasa’yla görevden alındığı zaman Komisyon Başkanı hangi ülkedeydi, Anayasa Komisyonu Başkanı hangi ülkedeydi? (CHP sıralarından alkışlar) 12 Eylül’ün kokusunu mu almıştı, böyle bir öngörüsü mü vardı, böyle bir birikimi mi vardı, böyle bir ilişkisi mi vardı? Bunları sorgulamayacak mısınız, bunları görmezden mi geleceğiz?
28 Şubatın en atak komutanı kimlere danışmanlık yapıyor, hangi kadrolara danışmanlık yapıyor, hangi siyasi kadrolara danışmanlık yapıyor? (CHP sıralarından alkışlar) Daha dünden söz ediyorum, 28 Şubat’tan söz ediyorum. Deniz Baykal 12 Eylül’de Zincirbozanlarda iken Sayın Recep Tayyip Erdoğan neredeydi, hiç merak ediyor musunuz? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
FATİH ÖZTÜRK (Samsun) – Seksen yaşında…
ATİLLA KART (Devamla) – Hiç merak ediyor musunuz, bunu hiç aklınıza getiriyor musunuz?
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Babası yaşında…
ATİLLA KART (Devamla) – 27 Nisan Muhtırası’nı verenlere karşı Komisyon Başkanı gene o resmî görüşünü ortaya koyuyor, diyor ki: “Efendim, savcılar görev yapsın.” Ortada savcı mı bıraktınız siz? Ortada görev yapacak savcı mı bıraktınız? (AK PARTİ sıralarından gürültüler) O savcılar on beş yıl öncesini…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kart, size bir dakika ek süre veriyorum.
Lütfen tamamlayınız.
ATİLLA KART (Devamla) - …sorgulasınlar. Suç ilişkilerini ortaya çıkarmaya çalışıyorlar o savcılar. Ama siz kalkıp o 27 Nisan Muhtırası’nı verenlerle Dolmabahçe’de üç saat pazarlık yaptığınız zaman, orada işte o savcılar o soruşturmayı yapma cesaretini bulamıyorlar. Bu sizin eseriniz, bu sizin maharetiniz. Bu iklimi başarıyla yarattınız.
Peki, Susurluk olayının başfaillerini neden Ergenekona katmıyorsunuz? Neden siyasi pazarlık konusu yaparak onları himaye ediyorsunuz? Bunları yaşadık, 22’nci Yasama Döneminde yaşadık bunları. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Orada hâkimdi, şimdi Ergenekonda avukat.
ATİLLA KART (Devamla) – Peki, İç Hizmet Kanunu’nun 35’inci maddesini neden getirmiyorsunuz? Getiremezsiniz, samimi değilsiniz.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Siz getirin.
ATİLLA KART (Devamla) – Biz 2005’ten bu yana Genel Başkanımızın ağzından bunları söylüyoruz ama siz oralı olmuyorsunuz. Bunun anlamı nedir biliyor musunuz sayın milletvekilleri? Sistemi sömürenler, sistemden beslenenler geldiğiniz aşamada…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kart, ek süreniz de doldu efendim.
Sadece selamlama yapabilmeniz için diğer arkadaşlarıma yaptığım gibi mikrofonunuzu tekrar açıyorum.
Lütfen, Genel Kurulu selamlayınız efendim.
ATİLLA KART (Devamla) – Bakın, her türlü darbe bir insanlık suçudur. O darbelerin yargılanmaması için yasal gerekçe yaratmayalım. Onun içindir ki ne yapıyoruz, anayasal bir dayanak getiriyoruz, “Darbeler insanlık suçudur.” diyoruz. Bunun yargılanmasının önünü açalım, Meclis kanun yaparak iradesini ortaya koysun. Bunu yapmıyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AHMET YENİ (Samsun) – Oy verecek misiniz, oy?
ATİLLA KART (Devamla) – Yapmıyorsunuz. Neden yapmıyorsunuz? Darbenin ürünüsünüz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Darbelerin ürünü olanlar demokrat olamazlar. 12 Eylül’ün başaramadığını Adalet ve Kalkınma Partisi başarmak isteyebilir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kart, teşekkür ederim efendim.
İkinci ek süreniz de doldu.
ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Niye oy vermiyorsunuz o zaman?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Önergeyi kabul edin hadi.
ATİLLA KART (Devamla) – Tarih bunu gösteriyor. Maalesef gerçekler budur.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Kart, teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Sayın Kuzu, buyurun, bir şey mi diyeceksiniz efendim?
KEMAL KILIÇDARDOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan “Kabul edenler… Etmeyenler…” dediniz de salona bile bakmadınız. Lütfen yeniden oylayınız.
BAŞKAN – Baktım efendim, olur mu?
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Bakmadınız efendim.
BAŞKAN – Baktım efendim.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Bakmadınız efendim. Biz buradan görüyoruz efendim.
BAŞKAN – Baktım.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Salona bakmadan diyemezsiniz bu kadar kolay.
BAŞKAN – Baktım efendim, gördüm sizi, baktım efendim. Bakıyorum buradan, ben takip ediyorum efendim.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Bakın efendim… Daha düne kadar, daha bir saat önce 12 Eylül’ü yerden yere vuranlar 12 Eylül’ü korumak için ellerinden geleni yapıyorlar.
BAŞKAN – Peki efendim, tamam, zabıtlara geçti.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - 12 Eylül darbecilerini koruyorlar.
BAŞKAN – Zabıtlara geçti Sayın Kılıçdaroğlu, tamam.
ATİLLA KART (Konya) - Görüntüye girmek istemiyorlar Sayın Başkan, buna fırsat vermeyin. Görüntüye girmelerine izin vermiyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın Kuzu, buyurun.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.- Anayasa Komisyonu Başkanı ve İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu’nun, Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Kart, her zaman olduğu gibi, ipe sapa gelmez iftiralarda bulunuyor.
Şimdi, 1980 darbesi olduğu zaman Anayasa Hukuku Anabilim Dalında asistandım, Tarık Zafer Tunaya Hoca’nın, çok sevdiğiniz Sayın rahmetli Hocamın. Beraber çalışıyorduk. Tabii, ondan birkaç ay önce benim burs müracaatım olmuştu Hocamın araya girmesiyle. Sorbonne’da –altını çiziyorum, Sorbonne’da, birkaç defa söyledim- bir sene burslu olarak çalıştım. Geldiğim zaman da zaten darbe devam ediyor, gittiğim zaman da olmuştu. Bunda ne yapmak istiyorsun, anlamıyorum ki…
BAŞKAN – Tamam Sayın Kuzu.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Kart, oy ver, oy… İftira atma, oy ver.
BAŞKAN - Tamam Sayın Kuzu.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Bir saniye Sayın Başkanım.
Rahmetli Bülent Tanör beraber çalıştığımız bir arkadaşımızdı…
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Bülent Tanör görevden alındı.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Müsaade buyurun.
…atıldığı zaman dönüşüne imza atan bendim ama kendisi, rahmetli on iki sene beni prof. yapmamak için elinden geleni yapmıştır, maalesef, bunu da söylüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Efendim, tamam Sayın Kuzu, teşekkür ederiz.
Sayın Kılıçdaroğlu, buyurun efendim.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Kuzu yine duruma göre bir açıklama yaptı.
BAŞKAN – Peki efendim.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
5.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/656) (S. Sayısı: 497) (Devam)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım beş önerge de aynı mahiyette olduğundan önergeleri birlikte işleme alıyorum. İstemleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim ve önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 25 inci maddesinde geçen “Anayasasının” ibaresinden sonra gelmek üzere “ ‘Geçici Hükümler’ başlıklı Altıncı Kısımdaki” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederim.
Abdurrahman Arıcı
Antalya
Ahmet Aydın
Adıyaman
Azize Sibel Gönül
Kocaeli
İkram Dinçer
Van
Ali Öztürk
Konya
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Hani 12 Eylül’ü yargılayacaktınız?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – İstismarcılar, dini istismar ederseniz, her şeyi istismar edersiniz, 12 Eylül’ü istismar edersiniz.
AHMET YENİ (Samsun) – Oy kullanamayanlar… Sen şimdi oy kullan, oy!
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Kupalar şahit olacak, kupalar!
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Vereydiniz önergeye, bak veriyor muyduk, vermiyor muyduk. Halkı kandırıyorsunuz!
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Çıksınlar 12 Eylül’ü övsünler burada!
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Ertuğrul Bey, hani 12 Eylül’ü yargılıyordunuz? Hani yargılıyordunuz Sayın Bakan? 12 Eylül yargılanacaktı hani? Önergeye niye ret oyu verdiniz?
ALİ RIZA KÖKTÜRK (Zonguldak) – Başbakandan izin alamamışlar, onun için!
AHMET YENİ (Samsun) – Oy bile kullanamıyorsunuz!
BAŞKAN – Birlikte işleme aldığım önergelere Komisyon katılıyor mu efendim?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Arıcı, konuşacak mısınız?
ABDURRAHMAN ARICI (Antalya) – Gerekçe okunsun.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
Kanun tekniği açısından maddenin daha anlaşılır hâle gelmesi amacıyla bu önerge verilmiştir.
BAŞKAN – Birlikte işleme aldığım önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, 25’inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Şimdi, maddenin gizli oylamasını gerçekleştireceğiz. (AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)
Sayın milletvekilleri, lütfen sakin olalım.
Gizli oylamanın nasıl yapılacağı konusunu daha önceki oylamalarda ifade etmiştim.
Bilindiği gibi, size verilen pullardan beyaz olanı “kabul”, kırmızı olanı “ret”, yeşil olanı ise “çekimser” oyu ifade etmektedir.
Gizli oylamaya Adana ilinden başlıyoruz.
(Oylar toplandı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, oyunu kullanmayan arkadaşımız kaldı mı? Yok.
Oy kullanma işlemi tamamlanmıştır.
Lütfen, oy kutularını kaldırınız.
(Oyların ayrımı yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 25’inci maddesinin gizli oylama sonucunu açıklıyorum:
“Oy sayısı : 407
Kabul : 336
Ret : 70
Çekimser : -
Boş : 1
Geçersiz : -
Kâtip Üye Kâtip Üye |
Bayram Özçelik Murat Özkan |
Burdur Giresun” |
Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 28 Nisan 2010 Çarşamba günü (bugün) saat 11.00’de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 04.01