bulamadim:(
YİRMİİKİNCİ MADDE (HAKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULUYLA İLGİLİ ANAYASANIN 159. MADDESİNDE DEĞİŞİKLİK)
Değişiklikle, (A) Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 7 asıl ve 5 yedek üye olmak üzere 12 üyeden ve tek dairen oluşan yapısı yerine 22 asıl, 12 yedek üye ve 3 daire; (B) üyeliğe seçilme usullerinde yapılan değişikliklerle, Cumhurbaşkanınca Yargıtay’dan 3 asıl, 3 yedek üye, Danıştay’dan 2 asıl 2 yedek üye yerine, (i) Cumhurbaşkanınca yükseköğretim kurumlarının hukuk dallarında görev yapan öğretim üyeler ile avukatlar arasından dört asıl üye, (ii) Yargıtay Genel Kurulunca Yargıtay üyeleri arasından 3 asıl 3 yedek üye, (iii) Danıştay Genel Kurulunca Danıştay üyeleri arasından 2 asıl 2 yedek üye, (iv) Türkiye Adalet Akademisi Genel Kurulunca kendi üyeleri arasından 1 asıl 1 yedek üye, (v) adlî yargı hâkim ve savcılarınca, birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş adlî yargı hâkim ve savcıları arasından 7 asıl 4 yedek üye, (vi) idarî yargı hâkim ve savcılarınca, birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş idarî yargı hâkim ve savcıları arasından 3 asıl 2 yedek üye seçilmesi; (C) üyelerin görev süresinin dolmasından önceki altmış gün içinde seçim yapılması ve görev süresi dolmasından önce boşalan üyeliklerde, (i) Cumhurbaşkanı tarafından seçilen üyelerde yeniden seçim yapılması, (ii) diğer üyelikler için asıl üyenin yedeği tarafından kalan sürenin tamamlanması; (D) Kurulun asıl üyeleri arasından başkanvekilini seçmesi yerine Kurulun, kendi üyeleri arasından daire başkanlarını ve daire başkanlarından birini de başkanvekili seçmesi; (E) Kurulun hiçbir kararına karşı yargı merciine başvurulamayacak olması yerine, Kurulun meslekten çıkarma cezasına ilişkin olanlar dışındaki kararlarına karşı yargı mercilerine başvurulamaması, öngörülmektedir.
Yirmiikinci Maddenin Halkoyuna Sunulan Metni
MADDE 22- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 159 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“MADDE 159- Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kurulur ve görev yapar.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yirmiiki asıl ve oniki yedek üyeden oluşur; üç daire halinde çalışır.
Kurulun
Başkanı Adalet Bakanıdır. Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kurulun tabiî üyesidir. Kurulun, dört asıl üyesi,
nitelikleri kanunda belirtilen; yükseköğretim kurumlarının hukuk, iktisat ve
siyasal bilimler (**) dallarında görev yapan öğretim üyeleri, üst kademe
yöneticileri ile avukatlar arasından Cumhurbaşkanınca, üç asıl ve üç yedek
üyesi Yargıtay üyeleri arasından Yargıtay Genel Kurulunca, iki asıl ve iki
yedek üyesi Danıştay üyeleri arasından Danıştay Genel Kurulunca, bir asıl ve
bir yedek üyesi Türkiye Adalet Akademisi Genel Kurulunca kendi üyeleri
arasından, yedi asıl ve dört yedek üyesi birinci sınıf olup, birinci sınıfa
ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş adlî yargı hâkim ve savcıları
arasından adlî yargı hâkim ve savcılarınca, üç asıl ve iki yedek üyesi birinci
sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş idarî
yargı hâkim ve savcıları arasından idarî yargı hâkim ve savcılarınca, dört yıl
için seçilir. Süresi biten üyeler yeniden seçilebilir.
Kurul üyeliği seçimi, üyelerin görev süresinin dolmasından önceki altmış gün içinde yapılır. Cumhurbaşkanı tarafından seçilen üyelerin görev süreleri dolmadan Kurul üyeliğinin boşalması durumunda, boşalmayı takip eden altmış gün içinde, yeni üyelerin seçimi yapılır. Diğer üyeliklerin boşalması halinde, asıl üyenin yedeği tarafından kalan süre tamamlanır.
Yargıtay,
Danıştay ve Türkiye Adalet Akademisi genel kurullarından seçilecek Kurul
üyeliği için her üyenin, birinci sınıf adlî ve idarî yargı hâkim ve savcıları
arasından seçilecek Kurul üyeliği için her hâkim ve savcının; ancak bir aday
için oy kullanacağı seçimlerde, en fazla oy alan adaylar sırasıyla asıl ve
yedek üye seçilir. Bu
seçimler her dönem için bir defada ve gizli oyla yapılır.
Kurulun,
Adalet Bakanı ile Adalet Bakanlığı Müsteşarı dışındaki asıl üyeleri,
görevlerinin devamı süresince; kanunda belirlenenler dışında başka bir görev
alamazlar veya Kurul tarafından başka bir göreve atanamaz ve seçilemezler.
Kurulun yönetimi ve temsili Kurul Başkanına aittir. Kurul Başkanı dairelerin çalışmalarına katılamaz. Kurul, kendi üyeleri arasından daire başkanlarını ve daire başkanlarından birini de başkanvekili olarak seçer. Başkan, yetkilerinden bir kısmını başkanvekiline devredebilir.
Kurul, adlî ve idarî yargı hâkim ve savcılarını mesleğe kabul etme, atama ve nakletme, geçici yetki verme, yükselme ve birinci sınıfa ayırma, kadro dağıtma, meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, disiplin cezası verme, görevden uzaklaştırma işlemlerini yapar; Adalet Bakanlığının, bir mahkemenin kaldırılması veya yargı çevresinin değiştirilmesi konusundaki tekliflerini karara bağlar; ayrıca, Anayasa ve kanunlarla verilen diğer görevleri yerine getirir.
Hâkim ve savcıların görevlerini; kanun, tüzük, yönetmeliklere ve genelgelere (hâkimler için idarî nitelikteki genelgelere) uygun olarak yapıp yapmadıklarını denetleme; görevlerinden dolayı veya görevleri sırasında suç işleyip işlemediklerini, hal ve eylemlerinin sıfat ve görevleri icaplarına uyup uymadığını araştırma ve gerektiğinde haklarında inceleme ve soruşturma işlemleri, ilgili dairenin teklifi ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkanının oluru ile Kurul müfettişlerine yaptırılır. Soruşturma ve inceleme işlemleri, hakkında soruşturma ve inceleme yapılacak olandan daha kıdemli hâkim veya savcı eliyle de yaptırılabilir.
Kurulun meslekten çıkarma cezasına ilişkin olanlar dışındaki kararlarına karşı yargı mercilerine başvurulamaz.
Kurula bağlı Genel Sekreterlik kurulur. Genel Sekreter, birinci sınıf hâkim ve savcılardan Kurulun teklif ettiği üç aday arasından Kurul Başkanı tarafından atanır. Kurul müfettişleri ile Kurulda geçici veya sürekli olarak çalıştırılacak hâkim ve savcıları, muvafakatlerini alarak atama yetkisi Kurula aittir.
Adalet
Bakanlığının merkez, bağlı ve ilgili kuruluşlarında geçici veya sürekli olarak
çalıştırılacak hâkim ve savcılar ile adalet müfettişlerini ve hâkim ve savcı
mesleğinden olan iç denetçileri, muvafakatlerini alarak atama yetkisi Adalet
Bakanına aittir.
Kurul üyelerinin seçimi, dairelerin oluşumu ve işbölümü, Kurulun ve dairelerin görevleri, toplantı ve karar yeter sayıları, çalışma usul ve esasları, dairelerin karar ve işlemlerine karşı yapılacak itirazlar ve bunların incelenmesi usulü ile Genel Sekreterliğin kuruluş ve görevleri kanunla düzenlenir.
Not(*): Teklif edilen, siyasi partilerle ilgili 8. madde referandum paketinden çıkarıldığından, teklif metninin aslında “Madde 23” olarak yer alan bu hüküm, kanun metninde “Madde 22” olarak teselsül ettirilmiş ve böylece kanunlaşmıştır. Ancak teselsülle ilgili uygulama genel kurul görüşmeleri sonrasına bırakıldığından, Genel Kurul’da maddelerin görüşülmesine teklif metnindeki sıralamaya göre devam edilmiştir.
Not(**): YSK, 2 ağustos 2010 tarih ve 522 sayılı kararında "Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında 5982 sayılı Kanunun, Anayasa Mahkemesi’nin 07.07.2010 gün ve 49-87 sayılı kısmi iptal kararı sonrasındaki haliyle halkoyuna sunulmasına" karar vermiştir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi kararı ile iptal edilen kısımlar üstü çizili olarak gösterilmiştir.
___________________________________________________________________________
1 Yirmiikinci Maddenin TBMM Anayasa Komisyonu Aşaması (Komisyonda Teklif Metni Değişmiştir)
1.2 Yirmiikinci Maddenin Madde Gerekçesi
1.3 Yirmiikinci Madde Hakkında Komisyanda Yürüyen Tartışmanın Komisyon Raporundaki Özeti
2 Yirmiikinci Madde Hakkında TBMM Genel Kurulunda Gruplar Adına Yapılan Konuşmalar
2.1 Yirmiikinci Madde Hakkında CHP Grubu Adına İsa Gök (Mersin)
2.2 Yirmiikinci Madde Hakkında MHP Grubu Adına Faruk Bal (Konya)
2.3 Yirmiikinci Madde Hakkında BDP Grubu Adına Bengi Yıldız (Batman)
2.4 Yirmiikinci Madde Hakkında AKP Grubu Adına Bekir Bozdağ (Yozgat)
3.1 Yirmiikinci Madde için Birinci Turda Verilen Önergeler (Tümü Reddedilmiştir – 27 Nisan 2010)
3.2 Yirmiikinci Maddeye İlişkin Birinci Tur Gizli Oylama Sonucu
3.3 Yirmiikinci Madde için İkinci Turda Verilen Önergeler (Tümü Reddedilmiştir – 5 Mayıs 2010)
4.1 Yirmiikinci Maddeye İlişkin İptal ve Yürürlüğün Durdurulması İsteminin Gerekçesi
4.2 Yirmiikinci Maddeye İlişkin Anayasa Mahkemesince Yapılan İnceleme
4.3 Yirmiikinci Maddeye İlişkin Anayasa Mahkemesinin Kararı (İstem Kısmen Kabul Edilmiştir)
4.4 Yirmiikinci Maddeye İlişkin Anayasa Mahkemesi Kararında Geçen Karşıoylar
1 Yirmiikinci Maddenin TBMM Anayasa Komisyonu Aşaması (Komisyonda Teklif Metni Değişmiştir)
1.1 Yirmiikinci Maddenin Komisyona Gelen Teklif Metni ve Bu Metinle Komisyonun TBMM Genel Kurulu’na Sunduğu Metnin Karşılaştırması
Komisyona gelen teklif metni;
MADDE 23- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 159 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“MADDE 159- Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kurulur ve görev yapar.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yirmibir asıl ve on yedek üyeden oluşur; üç daire halinde çalışır.
Kurulun Başkanı Adalet Bakanıdır. Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kurulun tabiî üyesidir. Kurulun, dört asıl üyesi, nitelikleri kanunda belirtilen; yükseköğretim kurumlarının hukuk, iktisat ve siyasal bilimler dallarında görev yapan öğretim üyeleri, üst kademe yöneticileri ile avukatlar arasından Cumhurbaşkanınca, üç asıl ve iki yedek üyesi Yargıtay üyeleri arasından Yargıtay Genel Kurulunca, bir asıl ve bir yedek üyesi Danıştay üyeleri arasından Danıştay Genel Kurulunca, bir asıl ve bir yedek üyesi Türkiye Adalet Akademisi Genel Kurulunca kendi üyeleri arasından, yedi asıl ve dört yedek üyesi birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş adlî yargı hâkim ve savcıları arasından adlî yargı hâkim ve savcılarınca, üç asıl ve iki yedek üyesi birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş idarî yargı hâkim ve savcıları arasından idarî yargı hâkim ve savcılarınca, dört yıl için seçilir. Süresi biten üyeler yeniden seçilebilir.
Kurul üyeliği seçimi, üyelerin görev süresinin dolmasından önceki altmış gün içinde yapılır. Cumhurbaşkanı tarafından seçilen üyelerin görev süreleri dolmadan Kurul üyeliğinin boşalması durumunda, boşalmayı takip eden altmış gün içinde, yeni üyelerin seçimi yapılır. Diğer üyeliklerin boşalması halinde, asıl üyenin yedeği tarafından kalan süre tamamlanır.
Yargıtay, Danıştay ve Türkiye Adalet Akademisi genel kurullarından seçilecek Kurul üyeliği için her üyenin, birinci sınıf adlî ve idarî yargı hâkim ve savcıları arasından seçilecek Kurul üyeliği için her hâkim ve savcının; ancak bir aday için oy kullanacağı seçimlerde, en fazla oy alan adaylar sırasıyla asıl ve yedek üye seçilir. Bu seçimler her dönem için bir defada ve gizli oyla yapılır.
Kurulun, Adalet Bakanı ile Adalet Bakanlığı Müsteşarı dışındaki asıl üyeleri, görevlerinin devamı süresince; kanunda belirlenenler dışında başka bir görev alamazlar veya Kurul tarafından başka bir göreve atanamaz ve seçilemezler.
Kurulun yönetimi ve temsili Kurul Başkanına aittir. Kurul Başkanı dairelerin çalışmalarına katılamaz. Kurul, kendi üyeleri arasından daire başkanlarını ve daire başkanlarından birini de başkanvekili olarak seçer. Başkan, yetkilerinden bir kısmını başkanvekiline devredebilir.
Kurul, adlî ve idarî yargı hâkim ve savcılarını mesleğe kabul etme, atama ve nakletme, geçici yetki verme, yükselme ve birinci sınıfa ayırma, meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, disiplin cezası verme, görevden uzaklaştırma işlemlerini yapar; Adalet Bakanlığının, bir mahkemenin kaldırılması veya yargı çevresinin değiştirilmesi konusundaki tekliflerini karara bağlar; ayrıca, Anayasa ve kanunlarla verilen diğer görevleri yerine getirir.
Hâkim ve savcıların görevlerini; kanun, tüzük, yönetmeliklere ve genelgelere (hâkimler için idarî nitelikteki genelgelere) uygun olarak yapıp yapmadıklarını denetleme; görevlerinden dolayı veya görevleri sırasında suç işleyip işlemediklerini, hal ve eylemlerinin sıfat ve görevleri icaplarına uyup uymadığını araştırma ve gerektiğinde haklarında inceleme ve soruşturma işlemleri, ilgili dairenin teklifi ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkanının oluru ile Kurul müfettişlerine yaptırılır. Soruşturma ve inceleme işlemleri, hakkında soruşturma ve inceleme yapılacak olandan daha kıdemli hâkim veya savcı eliyle de yaptırılabilir.
Kurulun meslekten çıkarma cezasına ilişkin olanlar dışındaki kararlarına karşı yargı mercilerine başvurulamaz.
Kurula bağlı Genel Sekreterlik kurulur. Genel Sekreter, birinci sınıf hâkim ve savcılardan Kurulun teklif ettiği üç aday arasından Kurul Başkanı tarafından atanır. Kurul müfettişleri ile Kurulda geçici veya sürekli olarak çalıştırılacak hâkim ve savcıları, muva-fakatlerini alarak atama yetkisi Kurula aittir.
Adalet Bakanlığının merkez, bağlı ve ilgili kuruluşlarında geçici veya sürekli olarak çalıştırılacak hâkim ve savcılar ile adalet müfettişlerini, muvafakatlerini alarak atama yetkisi Adalet Bakanına aittir.
Kurul üyelerinin seçimi, dairelerin oluşumu ve işbölümü, Kurulun ve dairelerin görevleri, toplantı ve karar yeter sayıları, çalışma usul ve esasları, dairelerin karar ve işlemlerine karşı yapılacak itirazlar ve bunların incelenmesi usulü ile Genel Sekreterliğin kuruluş ve görevleri kanunla düzenlenir.”
iken, Komisyon tarafından ikinci fıkradaki “…yirmibir asıl ve on yedek…” ibaresi “…yirmiiki asıl ve oniki yedek…” olarak değiştirilmiş; sekizinci fıkradaki “… meslekte kalmaları uygun görülmeyenler…” ibaresinden önce gelmek üzere “kadro dağıtma” ibaresi, onikinci fıkrasındaki “…adalet müfettişlerini…” ibaresinden sonra gelmek üzere “…ve hâkim ve savcı mesleğinden olan iç denetçileri…” ibaresi eklenmiştir.
1.2 Yirmiikinci Maddenin Madde Gerekçesi
Madde 23- Maddeyle, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun oluşumu, Kurul üyelerinin nitelikleri ve seçimi, Kurulun çalışma usul ve esasları yeniden düzenlenmektedir.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun mevcut yapısı, üye sayısının azlığı, üyelerin sadece yüksek yargıdan gelmesi, ilk derece mahkemelerini yönetmekle görevli olmasına rağmen Kurulda, buralarda görev yapan hâkim ve savcılardan hiçbir temsilcinin yer almaması, Kurul kararlarının tamamen yargı denetimine kapalı olması, Kurul kararlarına karşı etkili iç itiraz sisteminin öngörülmemiş olması, hâkim ve savcıların denetimi, haklarında inceleme ve soruşturma izni verilmesi, adalet müfettişlerinin atanması gibi önemli bazı yetkilerin Adalet Bakanına ait olması, Kurulun kendisine ait sekretaryasının, binasının ve bütçesinin bulunmaması gibi hususlar gerek iç ve gerekse uluslararası kamuoyunda eleştiri konusu yapılmıştır.
Bir yandan bu eleştirilerin karşılanması ve diğer yandan da Yargı Reformu Stratejisinde öngörüldüğü üzere, yargı bağımsızlığının ve hâkimlik teminatının güçlendirilmesi amacıyla, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısında önemli değişiklikler öngörülmektedir. Bu değişiklikler yapılırken, uluslararası belgeler ve diğer kişi, kurum, parti ya da sivil toplum kuruluşları tarafından hazırlanan anayasa taslakları göz önünde bulundurulmuştur. Bunların yanında mukayeseli hukuk uygulamaları da dikkate alınmıştır. Yüksek yargı kurullarıyla ilgili olarak mukayeseli hukuka bakıldığında, bu kurulların Fransa’da 18, İtalya’da 27, İspanya’da 21, Polonya’da 25 ve Portekiz’de 17 üyeden oluştuğu ve bu kurullarda hakim ve savcıların da yer aldığı görülmektedir.
Yapılan değişiklik kapsamında, öncelikle, Kurulun üye sayısı, yedi asıl ve beş yedek üyeden, yirmibir asıl ve on yedek üyeye yükseltilmektedir. Adalet Bakanı, Kurulun Başkanı ve Adalet
Bakanlığı Müsteşarı Kurulun tabiî üyesidir.
Kurulun üç daire ve Genel Kurul şeklinde çalışması öngörülmektedir. Kurul üyelerin geldiği kaynaklar çeşitlendirilmektedir. Bu bağlamda, Kurul üyelerinden dördü, yükseköğretim kurumlarının hukuk, iktisat ve siyasal bilimler dallarında görev yapan öğretim üyeleri, üst kademe yöneticileri ve avukatlar arasından Cumhurbaşkanınca doğrudan seçilecektir. Bundan başka Kurulun;
• Üç asıl ve iki yedek üyesi, Yargıtay üyeleri arasından, Yargıtay Genel Kurulu tarafından,
• Bir asıl ve bir yedek üyesi, Danıştay üyeleri arasından, Danıştay Genel Kurulu tarafından,
• Bir asıl ve bir yedek üyesi, Türkiye Adalet Akademisi Genel Kurulu üyeleri arasından, Akademi Genel Kurulu tarafından,
• Yedi asıl ve dört yedek üyesi, birinci sınıf adlî yargı hâkim ve savcıları arasından, tüm adlî yargı hâkim ve savcıları tarafından,
• Üç asıl ve iki yedek üyesi ise, birinci sınıf idarî yargı hâkim ve savcıları arasından, tüm idarî yargı hâkim ve savcıları tarafından,
seçilecektir.
Öte yandan, Anayasanın 104 üncü maddesinin ikinci fıkrasının (c) bendinde, Cumhurbaşkanının yargı ile ilgili yapacağı görev ve kullanacağı yetkiler sayılırken, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerini seçmek görev ve yetkisine de yer verilmiştir. Bununla birlikte, 159 uncu maddede yapılan değişiklikle, Kurul üyelerinin tamamının değil, bir kısmının Cumhurbaşkanınca seçilmesi öngörülmektedir. 104 üncü maddenin ikinci fıkrasının girişinde, Cumhurbaşkanının yapacağı görev ve kullanacağı yetkilerde, Anayasanın ilgili maddelerinde gösterilen şartlara uyacağı hükmünün yer aldığı dikkate alındığında, Cumhurbaşkanının Kurula üye seçerken, 159 uncu maddede öngörülen şartlara uyacağı hususunda herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır. Buna göre, Cumhurbaşkanı, Kurula, 159 uncu maddede, kendisi için öngörülen sayıda üye seçecektir. 159 uncu maddede yapılan bu değişikliğin sonucunda, 104 üncü madde ile çelişen değil, birbirini tamamlayan bir düzenleme ortaya çıkmaktadır. Bu itibarla, Anayasanın 104 üncü maddesinde değişiklik yapılmasına gerek görülmemiştir.
Kurul üyeliklerinin herhangi bir nedenle boşalması halinde, o üyenin geldiği yerden seçilen yedek üye tarafından kalan süre tamamlanacaktır. Sadece Cumhurbaşkanının seçeceği üyelerin yedeği öngörülmemiştir. Cumhurbaşkanı kontenjanından gelen Kurul üyesinin, herhangi bir nedenle üyeliğinin boşalması halinde, Cumhurbaşkanı kısa süre içinde yeniden atama yapabilecektir. Kaldı ki, bu durum, Kurulun yeni oluşumunda, kanunla düzenlenmesi öngörülen toplantı ve karar yeter sayıları karşısında Kurulun çalışmalarını etkilemeyecektir.
Getirilen düzenlemelerden birisi de, Yargıtay, Danıştay ve Türkiye Adalet Akademisi genel kurulları ile ilk derece mahkemelerinde, dört yılda bir yapılacak seçimlerde, her seçmenin ancak bir aday için oy kullanmasına ilişkin hükümdür. Bu düzenlemenin iki amacı bulunmaktadır. Birincisi, seçimlerin tek seferde sonuçlandırılmasıdır. Gerçekten, Yargıtay Genel Kurulunda yapılan ve aday gösterilmek için salt çoğunluğun arandığı bu nitelikteki seçimlerin onlarca, hatta bazen yüzlerce defa tekrarlanması yoluna gidildiği görülmektedir. Benzer şekilde ilk derece mahkemelerinde yapılacak seçimlerde salt çoğunluğun aranması halinde de, aday gösterme seçimlerinin defalarca tekrarlanması söz konusu olabilecektir. Bu durum, yüksek mahkemelerin ve ilk derece mahkemelerinin çalışma performansını düşürecek ve esasen ağır iş yükü altında olan yargının ilave sorunlarla karşı karşıya kalmasına sebep olabilecektir. Getirilen düzenleme öncelikle bu olumsuzluğa meydan vermeme amacını içermektedir. Bu hükmün ikinci amacı ise, seçmen iradesinin sonuçlara en iyi şekilde yansımasıdır. Halen Yargıtay ve Danıştay genel kurullarında yapılan aday gösterme seçimlerinde, her aday adayının salt çoğunluğun oyunu alması aranmaktadır. Örneğin, Yargıtayda 250 üyenin olduğu düşünülürse, 126 oy alan kişi aday gösterilmektedir. Bu işlemler tekrar edilmekte ve aynı 126 oy, her üç aday adayını da belirleyebilmektedir. Buna karşın geriye kalan 124 kişinin iradesi hiçbir şekilde sonuçlara yansımamaktadır. Bu durum ise Anayasada öngörülen “temsilde adalet” ilkesi ile bağdaşmamaktadır. Bu amaçlarla, aday belirleme seçimlerine ilişkin söz konusu hüküm getirilmiştir. Getirilen bu hükümle, yapılacak seçimlerde “çoğunlukçu” değil, “çoğulcu” bir anlayışın benimsenmesi öngörülmüştür.
Getirilen bir diğer hükme göre, Kurulun Başkanı olan Adalet Bakanı ile Kurulun doğal üyesi olan Adalet Bakanlığı Müsteşarı dışındaki diğer Kurul üyeleri, kanunda belirlenenler dışında, başka bir görev alamayacak; Kurul tarafından başka bir göreve atanamayacak ve seçilemeyecektir. Bu nitelikteki Kurul üyelerinin hangi görevleri alabilecekleri ilgili kanunda gösterilecektir.
Mevcut düzenlemede olduğu gibi, Kurulun yönetim ve temsili Kurul başkanına, yani Adalet Bakanına ait olacaktır. Ancak, getirilen bir yenilik olarak, Adalet Bakanı, dairelerin toplantılarına katılamayacak ve oy kullanamayacaktır. Kurul üyeleri kendi arasından üç daire başkanı ve daire başkanlarından birini de Başkanvekili olarak seçecektir. Kurul Başkanı yetkilerinin bir kısmını, başkanvekiline devredebilecektir.
Kurulun görevleriyle ilgili mevcut düzenlemede yer alan hükümler esas itibariyle aynen korunmaktadır. Mevcut metinde “kadro dağıtma” işlemi de Kurulun görevleri arasında sayılmakla birlikte bu hüküm, daha önceden yapılan değişikliklerle anlamsız ve hükümsüz hale geldiğinden madde metninden çıkartılmıştır.
Kurulun görevlerine ilave olarak getirilen en önemli yenilik ise, halen Adalet Bakanlığına ait olan hâkim ve savcıların denetlenmesi yetkisinin tamamen Kurula devredilmesidir. Yine hâkim ve savcılar hakkında inceleme ve soruşturma izni, Kurulun ilgili dairesinin teklifi üzerine, Kurul Başkanının oluruyla verilecektir. Denetim ile inceleme ve soruşturma işlemleri, Kurul müfettişleri tarafından yapılacaktır. Kurul müfettişleri, muvafakatleri alınmak suretiyle Kurul tarafından atanacaktır. Buna karşın yargısal faaliyetler dışında kalan, icra, noter, cezaevi gibi mercilerin denetlenmesi ile savcıların tamamen idarî nitelikteki iş ve işlemlerinin denetimi Adalet Bakanlığına bağlı olarak görev yapan adalet müfettişleri ile hâkim ve savcı mesleğinden olan iç denetçiler eliyle yapılacaktır. Şu halde Kurula bağlı olan Kurul müfettişleri ile Adalet Bakanlığına bağlı olan adalet müfettişleri ayrı alanlarda görev yapacaktır.
Yürürlükteki düzenlemede, Kurul kararları tamamen yargı denetimine kapalı iken, yapılan değişiklikle meslekten çıkarma cezalarına ilişkin kararlar yargı denetimine açılmaktadır. Kurulun diğer kararları için ise etkili iç itiraz sistemi öngörülmektedir.
Mevcut düzenlemede, Kurulun kendi sekreteryasının olmaması, bu işlemlerin Adalet Bakanlığı tarafından yapılması, yine bina ve bağımsız bütçesinin bulunmaması eleştiri konusu yapılmaktaydı. Getirilen düzenlemeyle Kurula bağlı bir Genel Sekreterlik kurulmaktadır. Genel Sekreterlik, Kurulun tüm sekreterya işlemlerini yürütecektir. Yine Anayasa hükmü olarak yazılmamışsa da ilgili kanunlarda yapılması düşünülen değişikliklerle, Kurulun binasının ve bütçesinin olmasının sağlanması öngörülmektedir. Kurul Genel Sekreterinin birinci sınıf hâkim ve savcılar arasından, Kurulun teklif ettiği üç aday arasından Kurul Başkanı tarafından atanması hükme bağlanmaktadır. Yukarıda da değinildiği gibi Kurul müfettişleri ile Kurulda çalışacak hâkim ve savcıların atanması, muvafakatleri alınmak koşuluyla, Kurul tarafından yapılacaktır.
Adalet Bakanlığı merkez, ilgili ve ilişkili kuruluşlarında geçici veya sürekli olarak çalıştırılacak hâkim ve savcıları atama yetkisi ise Adalet Bakanına ait olacaktır.
Son olarak maddede, kanunla düzenlenmesi gereken hususlara yer verilmiştir.
1.3 Yirmiikinci Madde Hakkında Komisyonda Yürüyen Tartışmanın Komisyon Raporundaki Özeti
Teklifin çerçeve 23 üncü maddesi ile Anayasanın 159 uncu Maddesi değiştirilmekte, HSYK’nin yapısı, görevleri, çalışma usul ve esasları yeniden düzenlenmektedir. Bu madde ile;
• HSYK’nin üye sayısı artırılmakta, seçim geniş bir tabana yayılmaktadır. Teftiş kurulu HSYK’ye bağlanmaktadır. Aslı ve yedek üye ayrımı muhafaza edilmektedir.
• Avrupa Birliği İstişari İzleme Raporlarında Adalet Bakanı ve müsteşarının Kurula üye olmasının hâkimlerin bağımsızlığı ile bağdaşmadığı, 159 uncu maddenin bu makamlar çıkarılmak suretiyle yeniden düzenlenmesi öngörülmektedir. 2004 tarihli İzleme Raporunda Adalet Bakanı ve Müsteşarının Kurulda yer almaya devam ettikleri; oy haklarının kaldırılması ya da Müsteşarın Kuruldan çıkarılmasının taahhüt edilmediği belirtilmektedir. Tavsiyelerde 159 uncu maddenin bu yönde değiştirilmesi yer almıştır.
Son istişari ziyaret raporunda Adalet Bakanının HSYK’den çıkarılması, başkanlığın Müsteşara devredilmesi yer almaktadır. Teklifte ise Adalet Bakanının Kurulun başkanı olduğu yer almaktadır. Bakan, başkan olarak gündemi belirleme yetkisini elinde tutmaktadır. Yargıtay ve Danıştay seçimlerinde oy kullanacaktır. Genel Sekreteri Adalet Bakanı atayacaktır. Düzenlemede Adalet Bakanının konumu daha da güçlendirilmektedir. Avrupa’da bunun bir örneğini bulmak mümkün değildir. Bu düzenlemenin reform olarak getirilmesi yanlıştır.
Adalet Bakanı Sadullah Ergin, istişari izleme raporlarında dar kapsamlı yapının, yargıyı temsil etmediğinin yer aldığını ifade etmiştir. Bakan ve Müsteşar dışındaki üyeler Yargıtay ve Danıştaydan seçildiğinden yargının tamamını temsil etmemektedir. Kurul kararlarına karşı yargı yolu açık değildir. Bağımsız sekretaryası, binası ve bütçesi bulunmamaktadır. Müfettişler kurula bağlı değildir. Bu ve benzeri eleştiriler raporlarda yer almaktadır. Şu anda Bakan HSYK’nin başkanıdır, her toplantıya katılır ve oy hakkı vardır. Getirilen düzenlemede Kurul 3 daire halinde çalışacaktır, Bakanın dairelere katılma ve oy hakkı bulunmamaktadır. Sadece Genel Kurula katılacaktır. Bakanın katılacağı ve oy kullanacağı konum çok aza indirilmiştir. Müsteşar üç daireden birine üye olacaktır. Toplantı, Müsteşar katılmasa da yapılabilecektir. Hâkim ve savcılarla ilgili tüm işler Kurula devredilmektedir. Adalet Bakanı müfettişlerle ilgili yetkisini devretmiştir. Adalet müfettişleri Adalet Bakanlığına bağlı olacak ancak hâkim ve savcılar dışındaki adalet hizmetleri sınıfıyla ilgili görev yapacaklardır.
Kurulun bağımsız sekreteryası olacaktır. Bakanın artık gündem belirleme yetkisi olmayacaktır. Yargıtay, Danıştay temsilcileri muhafaza edilmektedir. Adalet Bakanlığının Kurul dışındaki merkez bölümünde çalışacak hâkim ve savcıları, muvafakatlarını alarak bakan atayacaktır. Bu uygulama şu anda da böyledir. Teklifle öngörülen modelin Avrupa’da çok örneği bulunmaktadır.
Madde ile ilgili olarak bazı üyelerimiz Türkiye hakkındaki dört adet istişare izleme raporunda Adalet Bakanının mutlaka Kuruldan çıkarılmasının öngörüldüğünü, Teklifte ise Kurulun yönetimi ve temsilinin Bakana ait olduğunun yer aldığını ifade etmişlerdir.
Hukuk devleti içinde gücün sınırlandırılması için mekanizmalar oluşturulmuştur. Bu da Anayasa içerisinde olacaktır. Yasama ve yürütmenin dengelenmesi, denetlenmesi teminat altında olacaktır. Türkiye’de yargı bağımsızlığı ve hâkim teminatı konusunda yeni düzenlemelere ihtiyaç vardır. Bunu sağlamakla görevli en üst organ HSYK’dir ve yeniden düzenlenmesi zorunludur.
Yargının siyasallaşma süreci Adalet Bakanlığında başlamıştır. Sonrasında yargı içinde çatışma görülmüş, yargı bağımsızlığı ve hâkim teminatını hayata geçirmekle yükümlü HSYK hedef alınarak, yıpratılmaya başlanmıştır. HSYK’nin yetki gaspında bulunan bir organ olarak tanımlanması ağır bir ithamdır. Anayasal bir organ olan HSYK’nin bu suçlamaya muhatap olması pek çok değerin ortada olmadığını göstermektedir.
• HSYK’nin görevi Adalet Bakanının görevini sınırlamaktır. Bakanın taşıdığı siyasî rengi yargıya yansıtmamakla, sınırlamakla görevlidir. Düzenlemenin Avrupa Birliği endeksine bağlanmasına karşı olduklarını bazı üyelerimiz ifade etmiştir. Böyle takdim edilmesi yanlıştır, evrensel değerlere, Avrupa Birliği müktesebatına da uygun değildir. Adalet hizmetleri olabildiğince mükemmele yaklaştırılmalıdır. Bir şahsiyet Bakan ve kurul başkanı olarak iki ayrı sıfatla tanımlanmamalıdır. Bakana verilen inisiyatifin bu şekilde gizlenmesi doğru değildir. Bakanın üye olduğu bölüm, Kurulun can damarıdır. Katılmazsa çalışması mümkün olmayacaktır. Kurulun temsili Bakana verilmiştir. HSYK’nden hiç kimsenin konuşmaması amaçlanmaktadır. Bakan isterse yetkilerinin bir kısmını başkan vekiline devredebilecektir, istemezse başkan vekilinin hiçbir yetkisi olmayacaktır. Adalet Bakanının Kurul üzerindeki nüfuzuyla ilgili eleştiriler bu Teklifteki düzenleme için de geçerlidir. Yargıtay ve Danıştaydan gelen üyelerin sayısının azaltılması yanlış olmuştur. Hukukun üstünlüğüne, yargı bağımsızlığına, hâkim teminatına ne kadar ihtiyaç olduğu yaşanan olaylarla öğrenilmiştir. Bu değerler korunmalıdır.
• Maddenin yazım tekniği Anayasa yazımına uygun değildir.
• HSYK’ye siyasilerin etki etme imkanı bulunmaktadır. Ülkemiz Anayasa yargısını erken tanıyan ülkelerdendir. Hâkim ve savcılara tanınan teminat gerçekte onların önünde adalet arayan insanlar için getirilen bir teminattır. Yargı denetimi demokrasi ve hukuk devletinin olmazsa olmazıdır. HSYK’nin oluşumu için öngörülen modelde, Cumhurbaşkanının böyle bir Kurula üye seçmesi sakıncalıdır. Hâkim ve savcıların özlük işleriyle uğraşan bir Kurulda profesör ne iş yapacaktır. Adalet Bakanı 16 üyenin yargı sınıfından seçildiğini, kalan üyelerin farklı kesimlerden seçilme talebi olduğunu ifade etmiştir. Geçmişte TBMM’nin Hâkimler Yüksek Kuruluna üye seçmesi denenmiş, yaşanan olumsuzluklar nedeniyle kaldırılmıştır.
• HSYK’nin yeniden yapılandırılmasının ihtiyaç olduğu genel kabul görmüş bir durumdur. Türkiye Barolar Birliğinin, Cumhurbaşkanının Kurulun doğal başkanı olması yönünde önerisi bulunmaktadır. Önerilerin önemli bir kısmında Adalet Bakanının Kurulda yer alması öngörülmektedir. Teklif bu önerilerden ve mukayeseli hukuktan yararlanarak, Türkiye’nin ihtiyaçlarını göz önüne alan yeni bir düzenleme öngörmektedir. Hedef bağımsız ve tarafsız yargının oluşturulmasıdır. Adalet Bakanı seçimle gelen ve süresi tahdit edilmiş bir konumdadır. Kurulun 21 üyesinden biridir Birinci sınıfa ayrılmış hâkim ve savcıların Kurulda temsil edilmesi talep edilen bir durumdur.
• Parlamenter demokraside kuvvetler ayrılığı esastır. Yargı da millet adına görev yapmaktadır. Temel nokta; yargı bağımsızlığıdır. Bunu sağlamak için öncelikle Bakan ve müsteşar Kurulda yer almamalıdır. Bu konuda neredeyse fikir birliği söz konusudur. Bakanın varlığı siyasetin gücünün Kurula yansımasıdır. Artık yargının siyasallaşması evresi geçmiş, yargıyı ele geçirme aşaması başlamıştır.
• 1982 Anayasası; uzunluğu, yazımı, dili açısından eleştirilirken, bu maddenin yazımı bundan da kötü bir şekildedir.
• Hâkimler ve savcılar üst kurulları ayrılmalıdır. Kurul üyeleri için her hâkim ve savcının ancak bir aday için oy kullanması yanlıştır.
• Maddedeki en tehlikeli husus HSYK’nin 10 üyesini kürsü hâkim ve savcıların seçmesidir. Hâkim ve savcıların tümünün seçime girmesi yanlıştır. Hâkim ve savcılar yargısal faaliyeti bırakıp seçim propagandasına başlayacaktır. Seçime başka faktörler karışacak, yargı tahribata uğrayacaktır. Bunun yerine kıdem, akademik kariyer, bilimsel yayın gibi kriterler göz önüne alınarak üyelerin belirlenmesi doğru olacaktır.
• Mevcut yapı yargı tabanlı olarak genişletilmelidir. HSYK’ye seçilecek yargıçlar Cumhurbaşkanınca değil kendi bünyelerinde seçilmelidir. Almanya örneğinde parlamentonun seçmesi söz konusudur. Ancak nitelikli çoğunluk aranmakta, iktidar ve muhalefet uzlaşı içinde üye seçmektedirler. Hiçbir ülkede üyelerin çoğunluğunun tek partiye bağlı olması söz konusu olmamaktadır.
Eleştirilere cevaben Yargıtay Kanunu ve Geçici Madde 20’de hâkim ve savcıları için propaganda yasağına yer verildiği ifade edilmiştir.
Yargı mensuplarının kendileriyle ilgili alanda konuşmaları, kaygılarını ifade etmeleri doğaldır. Bu düzenlemede Yargıtay ve Danıştayın görüşleri alınmalıdır. Bazı üyelerimiz yargıçların kararlarıyla konuşmaları gerektiğini söylemişlerdir.
• Teklifle Adalet Bakanı ilk defa Kurula başkan olmamaktadır. Teklifle getirilen önemli düzenlemeler göz ardı edilmemelidir. Yargı bağımsızlığı konusunda Teklifin mevcut düzenlemeden çok daha ileri olduğu açıktır.
• Anayasanın 159 uncu maddesinin hangi koşullarda geldiği, tartışma konusu yapılan eksiklikler iyi değerlendirilmelidir. Darbe anayasasının ürünüdür; hâkim ve savcılar Bakanın inisiyatifine terk edilmiştir. Madde ile ilgili tek itiraz Bakan ve müsteşarın üyeliği olmuştur. Anayasanın 140 ıncı maddesinin altıncı fıkrasına göre hâkimler ve savcılar idarî görevleri yönünden Adalet Bakanlığına bağlıdır. Bu konuda hiçbir çalışma yapılmamaktadır.
• Bakanın toplantılara katılmayarak, gündemi belirlemeyerek HSYK’nin çalışmalarına engel olması siyasî müdahaledir. Bu önemli bir sorundur. Bakan ve müsteşarla Kurul arasındaki uyumsuzluk sürekli hale gelmiştir. Yargıtay Başkanlar Kurulunun kendi alanları ile ilgili bu kadar çok konuşmaları bu günlerde rastlanan bir olaydır. Nedenleri iyi irdelenmelidir. Bu düzenleme ile sorun çözülmemekte; katlanarak sürmektedir.
• Teklifle yargının temsil kabiliyeti artmakta, demokratik meşruiyeti güçlenmekte, kendi içinde kapalı yapısı değiştirilmekte, kaynakları çeşitlendirilmektedir. Maddenin HSYK’nin yapısının değiştirilmesinin siyasal iktidarın yargıyı teslim alma amacına dönük olduğu gerekçesiyle tümüyle metinden çıkarılmasına yönelik önerge Komisyonumuzca kabul edilmemiştir.
Madde üzerinde verilen bir önergenin kabulü ile HSYK’nde Danıştay ve Yargıtay’dan gelen üye sayısı aynen muhafaza edilmiş, kadro dağıtma HSYK’nun görevleri arasına alınmış, Adalet Bakanlığında görev yapacak olan iç denetçilerin atanmasının Adalet Bakanı tarafından yapılmasına Anayasal dayanak getirilmiştir.
Çerçeve 23 üncü madde benimsenen önerge çerçevesinde Komisyonumuzca kabul edilmiştir.
___________________________________________________________________________
2 Yirmiikinci Madde Hakkında TBMM Genel Kurulunda Gruplar Adına Yapılan Konuşmalar
2.1 Yirmiikinci Madde Hakkında CHP Grubu Adına İsa Gök (Mersin)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu konusundaki maddesiyle alakalı grubumuz adına görüşlerimizi arz edeceğim.
Ve ani çıktım Başkan böyle, biz beklemiyorduk şu anda olmasını da…
BAŞKAN – Yorduk mu sizi?
İSA GÖK (Devamla) – Evet, ani çıktık.
BAŞKAN – Öyle mi, peki.
İSA GÖK (Devamla) - Şimdi, arkadaşlar, öncelikle, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun önemini anlatmak istiyorum size. Zira, bu taslağın, bu tasarının üçüncü ama en önemli kısmıdır. Yasa aynen şunu der arkadaşlar, yeni tasarı da böyle: Bu Kurul -ki 82 Anayasamızın görevleriyle benzer özellikler taşımaktadır- hâkimlik teminat esaslarına göre kurulur ve görev yapar. Kurulun Başkanı Adalet Bakanıydı Anayasa’mıza göre, Bakanlık Müsteşarı tabii üyeydi ama özellikle bu Kurul, adli ve idari yargı hâkim ve savcılarını mesleğe kabul etme, atma ve nakletme, geçici yetki verme, yükselme, birinci sınıfa ayırma, kadro dağıtma, meslekte kalmaları uygun görülmeyen hakkında karar verme, disiplin cezası verme, görevden uzaklaştırma işlemlerini yapıyor ve Adalet Bakanlığının bir mahkemenin veya bir hâkimin, savcının kadrosunun kaldırılması veya bir mahkemenin yargı çevresinin değiştirilmesi konusunda tekliflerini karara bağlıyor.
Bakın, arkadaşlar, bu Anayasa’mızda 3 Yargıtaydan gelen asil ve yedek, 2 Danıştaydan gelen asıl ve yedek üyeyi Cumhurbaşkanı seçiyordu. Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu son derece önemli. Cumhurbaşkanının bu seçiminde bir sistem vardı. Neydi bu sistem? Yargıtaydan gelen üyelerin hepsinin Yargıtay üyelerinin salt çoğunluğuyla gelmesi yani 250 üye vardır, 126 oyu alan üye ancak Cumhurbaşkanına üçlü aday listesine girebilir. Danıştaydan gelen üyelerin de salt çoğunlukla gelmesi yani 96 üyesi var, 49 üyenin oyunu alarak Cumhurbaşkanına giden listede 3 adaydan biri olabilir. Arkadaşlar, bu eleştirildi. Şimdi size sorarım: Cumhurbaşkanının önüne giden, Yargıtay ve Danıştay üyelerinden, 126 oy alan… Bakın, Yargıtayın salt çoğunluğunun oyuyla gelen üyelere karşı Cumhurbaşkanının üçte 1’ini seçmesi eleştirilebilir mi? Eleştirilir. Niye? Niye Cumhurbaşkanı seçiyor? Pekâlâ, Cumhurbaşkanının bu seçiminde büyük bir takdir yetkisi var mı? Aslında yok. Niye yok Cumhurbaşkanının takdir yetkisi? Zaten Yargıtay salt çoğunlukla o 3 adayın her birini ayrı ayrı seçiyor, her 3 adayın her biri en az 126 oy almak zorunda.
Arkadaşlar, Avrupa’ya baktığımızda, bizim bu sistemimizdeki Cumhurbaşkanının bu Kurula seçim yapmasını yani 126 ve 49 oy almış insanları seçmesini Avrupa nasıl karşılamış? Bakın, ne diyor? Birinci İstişarî Ziyaret Raporu -Avrupa Konseyi arkadaşlar- bize “Cumhurbaşkanının Avrupa Konseyinin hâkimlerin bağımsızlığına ilişkin tavsiyelerinin 1/(2)/(c) ilkesi uyarınca hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu üyeliklerine atama yapma yetkisi kaldırılmalı.” diyor. Bakın, bakın, bakın… Cumhurbaşkanının büyük bir yetkisi yok aslında değil mi? Ama ona rağmen Avrupa, Avrupa Konseyi “Cumhurbaşkanı HSYK’ya üye seçmemeli.” diyor, 126 oyla gelen üyeye rağmen. “Söz konusu yetki, hâkim ve savcıların bizzat kendilerine verilmelidir.” diyor Avrupa Konseyi.
İkinci İstişari Ziyaret Raporu arkadaşlar. Orada ne diyor? “Cumhurbaşkanının Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerini atama yetkisinin kaldırılmasını tavsiye etmekteyiz.” diyor madde 7. Yine, Avrupa Konseyi kararı, 2004.
Yine, devam ediyor arkadaşlar, Üçüncü İstişari Ziyaret Raporu. Burada da diyor ki Avrupa Konseyi bize: ”Cumhurbaşkanının HSYK üyelerini atamasındaki rolünün sadece resmî ve rutin bir eylem olduğu ve en iyi uygulamaları yansıttığı şeklinde ifade edilen görüş bizi ikna edememiştir.” diyor, yani Hükûmet -o dönemde Bakan Cemil Bey miydi, hanginizdiniz- ikna edemedi diyor. Ne diyorlar? “Bu nedenle Cumhurbaşkanının bu süreçteki yetkisinin kaldırılmasına ilişkin tavsiyemizi tekrarlıyoruz.” diyor ve bu böyle gidiyor arkadaşlar.
Şimdi, Avrupa’nın görüşü: “Cumhurbaşkanının HSYK’ya üye atamada büyük bir yetkisi olmamasına rağmen atayamazsınız bu sisteme göre, atamamanız lazım.” diyor.
Pekâlâ arkadaşlar, Sayın Hükûmet ne yapıyor? Sayın Hükûmet, getirdiği Anayasa tasarısında, arkadaşlar, Cumhurbaşkanının, 4 üyeyi, hâkim ve savcı olmaksızın, hiçbir alakası olmamasına rağmen… Yani dedi ya, Osman kardeşimi mesela uygun görüyorum diyebilir, teyzesinin kızı Ayşe’yi atayabilir, amca oğlu Osman’ı gönderebilir buraya. Çünkü tasarı Cumhurbaşkanına 4 kişiyi -seçim, hâkim, savcı, yok öyle bir şey- doğrudan atama yetkisi veriyor. Avrupa Konseyi, şu anki Anayasa’mıza göre 126 oyla gelen Yargıtay üyesini atamasına dahi “Hayır.” derken siz göz çıkartıyorsunuz. E bravo size, bravo!
Bir de bunları anlatırken insanları ikna etmek için, ne yazık ki Bakanlık ekranında, web sitesinde arkadaşlar, bazı şeyler yayınlıyorsunuz. Nasıl şeyler yayınlıyorsunuz? “Fransa örneği” diyorsunuz. Fransa, arkadaşlar -6’ncı sayfada diyorsunuz bunu- bunu geçti. Fransa 2008’deki anayasa değişikliği ile cumhurbaşkanının kurul başkanlığını, adalet bakanının kurul üyeliğini kaldırdı, beşinci demokratik kuruluşların anayasa ile uyum sürecinde kaldırdı. Şu anda uygulama kanunu geçiyor, 2010’da uygulamaya geçiyor.
“Litvanya” diyorsunuz. Yanlış, yanlış. Bakın Litvanya’ya, tümüyle doğal hâkim ve savcılar atar Litvanya’da. Hiç Yunanistan’dan bahsetmiyorsunuz. Niye? E çünkü bu örnekler sizin kafanızdaki örneğe uymuyor. Yunanistan’da, arkadaşlar, tüm atamaları doğrudan hâkim ve savcılar yapar, biliyor musunuz? Yunanistan’da yüksek mahkemenin, bakın, aynen, tüm üyeleri yargı mensuplarından oluşur ve yüksek mahkeme başkanının başkanlığında toplanan Yunanistan örneği nettir. Yunanistan’a değinmiyorsunuz.
Fransa’daki örneğe hep değiniyorsunuz, yanlış olarak değiniyorsunuz bahsettiğim gibi. Bu değişikliğe Fransa önce 93 Anayasa değişikliklerinde, sonra 98’de başlayıp 2000’e kadar uğraştı ve en son 2008’de değiştirdi, cumhurbaşkanını geçti, bunları çıkardı ama siz inanmıyorsunuz.
Öbür taraftan, arkadaşlar, diğer konu, Adalet Bakanı ve Müsteşarının yetkileri. Kurulda aynen koruyorsunuz arkadaşlar. Koruduğunuz gibi, bu konuda aslında Avrupa’dan bir sürü eleştiri yedik. Bakın Birinci İstişari Ziyaret Raporu’nda Avrupa Birliği Komisyonu ne diyor: “Hâkimlerin bağımsızlığı hakkında Avrupa Konseyi tavsiyesinin şu prensibine göre, Yüksek Kuruldan Adalet Bakanı ve Bakanlık Müsteşarının çıkarılarak yeniden düzenlemesi şarttır.” diyor. Birinci İstişari Ziyaret Raporu “Adalet Bakanını ve Müsteşarı çıkaracaksınız.” diyor.
İkinci raporda, arkadaşlar, ne diyor Avrupa Konseyi? Diyor ki aynen: Anayasa 159’u değiştireceksiniz ve Adalet Bakanını ve Müsteşarını Yüksek Kuruldaki oy hakkını derhâl kaldırarak Kuruldan çıkaracaksınız.” Sayfa 111. Avrupa Konseyi, Komisyonu diyor.
Yine, Üçüncü İstişari Ziyaret Raporu, arkadaşlar… Orada ne diyor? Diyor ki: Adalet Bakanı ve Müsteşarının HSYK’dan üyeliğini çıkarmak için Anayasa’nın 159’uncu maddesinin değiştirilmesini tavsiye ediyoruz.” Avrupa Konseyinin, Avrupa Birliğinin bir sürü kararı var. Siz ne yapıyorsunuz? Hayır. Evraklarda bunları gizliyorsunuz, o yeni Anayasa tasarınıza Adalet Bakanı Müsteşarını daha geniş yetkilerle -Sayın Sadullah Ergin, bunu ispatlayacağım size- koyuyorsunuz, Avrupa Konseyinin tüm kararlarına rağmen. Yetmiyor ama yine yetmiyor. Neden? Hâkim, savcı adaylarının alımında Avrupa Konseyi diyor ki size tüm raporlarında: “Hâkim adaylarının seçilmesi usulünde Adalet Bakanının yetkisinin derhâl kaldırılması lazım, Adalet Bakanlığının hâkim, savcı alımında görev almaması lazım.” Kaç tarihli arkadaşlar? Sayfa 150, Avrupa Konseyi 2003 İstişari Ziyaret Raporu. Yine Avrupa Konseyi ne diyor size arkadaşlar? “Adalet Bakanlığı hâkim, savcı adaylarının alımındaki yetkisini, hâkim adaylarının seçimiyle ilgili tüm kararlar üzerinde mutlak bir yetkiyi elinde bulundurmaya devam etmektedir.” Bakan yetkiyi elinde bulunduruyor. “Bu yetkinin derhâl alınması lazım.” diyor. Arkadaşlar, siz ne yapıyorsunuz? Tüm Avrupa Konseyi belgeleri böyle. Siz, tam tersine, hâkim, savcı alımını yine Bakanlık bünyesinde tutuyorsunuz. Yani? Yani Avrupa’nın dediği Türkiye sistemini inceleyerek, kendi sistemini koyarak Türkiye’deki…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Gök, size iki dakika ek süre veriyorum, konuşmanızı tamamlayın efendim.
İSA GÖK (Devamla) – Sağ olun Başkanım.
Bu konudaki tüm dünyadaki tüm sistemleri reddederek ama bu belgelerde hakikate aykırı, gerçek olmayan yazılar yazarak insanları ikna etmeye çalışıyorsunuz ama Avrupa Konseyinin ve dünyanın tüm uygulamalarının aksine, Bakanlığa bağlı bir yapılanma öngörüyorsunuz. Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanının seçimi asla kabul edilemez, çünkü bu konuda eleştiri aldınız. Türkiye kaç yıldır eleştiri alıyor. Bu eleştirileri nazara almadığınız gibi, daha beterini yapıyorsunuz, yani Cumhurbaşkanına mutlak bir atama, hâkim, savcı olmayan atama yetkisi veriyorsunuz. Diğer ülkelerle, hepsini karşılaştıracağım arkadaşlar.
Şimdi, sorunlar yok mu? Sorunlar var. Sorunların çözümü yok mu? Var. Partimiz de çözümleri konusunda aslında kamuoyunda birçok şeyi dillendirdi. Ne denildi mesela? Siz tasarıda, bu tasarıda yalnızca çıkarmaya karşı yargı yolu açıyorsunuz. HSYK’nın kendisi dahi “Hepsine karşı yargı yolu açılsın.” diyor. Danıştay İdari Dava Dairleri Genel Kurulunu adres gösterirsiniz, tüm kararları yargı denetimine alırsınız ama yapmıyorsunuz. Neden? HSYK elinizde kalsın. Başka bir şey değil, bütün sorununuz bu. Diyorsunuz ki: “Adalet Akademisinden 1 üye gelecek.” Adalet Akademisi Genel Kurulu 30 kişi. 21 tanesi Adalet Bakanına bağlı bürokrat. Diyor ki Avrupa Konseyi yazılarında: “Adalet Akademisini bağlı kuruluş olmaktan çıkartın.” Adalet Bakanlığının yan kuruluşu, Adalet Bakanı hepsini atıyor. Şimdi siz, Adalet Akademisinin 30 kişilik Genel Kurulundan 21 tane Bakana bağlı, asker gibi, üzerinden 1 asıl üye getiriyorsunuz.
Arkadaşlar, ya uluslararası mevzuatı tersten okuyorsunuz ya da biz okumayı bilmiyoruz. Bu konuda mevzuat çok açık. Yaptığınız şey uluslararası hukuka, Avrupa hukuk yargılamasına…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Gök, ek süreniz de doldu. Selamlama yapabilmeniz için mikrofonu tekrar açıyorum, lütfen Genel Kurulu selamlayın.
İSA GÖK (Devamla) – Selamlıyorum. Peki, teşekkür ediyorum.
22 asıl, 12 yedek üyeyle arkadaşlar, dünyada örneği olmayan bir uygulama getiriyorsunuz. Dünyada örneği olmayan bir uygulama. Her konuda Avrupa’nın kuralları var, uygunluk kriterleri var. Hiçbirine uymadığınız gibi, Bakanlığın kimi -ki o bürokratlarla mutlaka konuşulacak- bürokratlarının yazdığı kimi yazılarla yalan yanlış, insanları ikna etmeye çalışıyorsunuz. Bunlar, bu kürsüden konuşurken dürüst konuşma ilkelerine uymuyor.
Diğer konuşmamda Adalet Bakanının bu tasarıda yetkilerini nasıl artırdığını, orada nasıl tam bir despot yönetimi oluşturduğunu ispatlayacağım. Zira, önemli olan burada bir de Yargıtay ve Danıştay üyeleri seçimi. Yargıtay Kanunu’nda 42’nci maddede 2007’de bir değişiklik yapmaya çalıştınız. Yargıtay Kanunu’nun 42’nci maddesinde arkadaşlar, 42’nci maddeye bir ilave fıkra getirmeye çalıştılar -bitiriyorum Başkanım- o fıkrayla bir oy sistemiyle dünyada örneği olmayan bir adaletsizlik sistemi kurmaya çalıştınız. Şimdi, o sistemi kabul ettirememiştiniz…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Evet.
İSA GÖK (Devamla) – Sayın Başkan, selamlıyorum…
BAŞKAN – Hayır yani iki dakika verdim, bir dakika daha verdim, üç dakika oldu. Yani hiç kimseye tanımadığım…
İSA GÖK (Devamla) – O zaman selamlayayım. Çünkü Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sadece selamlıyorsunuz. Peki.
İSA GÖK (Devamla) – Dünyada örneği olmayan bir oy sistemi getirdiniz. O bir oy sistemini şimdi tasarıya dördüncü fıkra olarak anayasal hüküm hâline getiriyorsunuz. Bu artık vicdansızlıktır, bu hukuk tanımazlıktır.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
2.2 Yirmiikinci Madde Hakkında MHP Grubu Adına Faruk Bal (Konya)
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Anayasa Değişikliği Teklifi’yle ilgili görüşmekte olduğumuz madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin düşüncelerini paylaşmak üzere huzurunuzdayım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu maddede Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısı ve görevleriyle ilgili bir değişiklik önerilmektedir. Bu değişikliği iyi değerlendirebilmek için, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun olması gereken parlamenter demokratik düzende ne gibi bir fonksiyonu, işlevi vardır, mevcut Anayasa’mıza göre ne gibi işlevi bulunmaktadır ve bugünkü görüştüğümüz teklife göre de Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ne hâle getirilmek istenmektedir, bunları ayrıntılarıyla görüşmemiz ve üzerinde tartışmamız gerekmektedir.
Değerli arkadaşlarım, parlamenter demokratik sistemde kuvvetler ayrılığı ilkesi hâkimdir. Kuvvetler ayrılığı ilkesi, kuvvetlerin birinin diğeriyle çatıştığı, yarıştığı bir sistem anlamına gelmemektedir, aksine yasama, yürütme ve yargının birbirleriyle iyi uzlaşarak, iyi uyuşarak, iyi hizmet verebildiği bir sistemin adıdır. Tabii ki yasama, yürütme ve yargının, birinin diğerinin alanına müdahale etmeden iyi bir uyum içerisinde çalışabilmesi için ortada bir denge ve denetim mekanizması bulunması gerekmektedir. Bu denge ve denetim mekanizması dediğimiz düzen demokratik parlamenter sistemlerde yasamanın hukukla, yürütmenin hukukla sınırlandırılması anlamına gelmektedir. Zaten anayasal bir düzen olarak demokratik sistemler güçlerin sınırlandırılması anlamını da içermektedir.
İşte bu kapsam içerisinde yasamanın gücünü Anayasa Mahkemesi hukukun üstünlüğü kavramına göre sınırlandırmakta, yürütmenin gücünü de idare mahkemeleri ve Danıştay yine hukukun üstünlüğü kavramı ile sınırlandırmaktadır ve demek ki “hukukun üstünlüğü kavramı” dediğimiz, demokratik parlamenter sistemlerin en önemli tabiri bir korumaya ihtiyaç duymaktadır.
Hukukun üstünlüğünü kim koruyacak, kim sağlayacaktır? Hukukun üstünlüğünü tarafsız ve bağımsız yargı sağlayacaktır. İşte parlamenter demokratik sistemlere, hâkimlere siyasetin renginin yansımaması, hâkimlerin siyasi etki altında kalmaması için bir organ oluşturulmuştur. Bu organ da yargının tarafsızlığını ve bağımsızlığını sağlamak üzere kurulmuştur. Bizim ülkemizdeki bu organın adı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruludur. Bu organın görevi: Adalet Bakanının yargı üzerindeki siyasi etkisini azaltmak. Adalet Bakanının yargı üzerindeki siyasi tasarruflarını azaltmak amacıyla kurulmuştur.
Şimdi, 1982 Anayasamızda oluşan düzenin elbette ki eleştirilebilir yönleri bulunmaktadır. 1982 Anayasamıza göre oluşturulmuş olan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun da elbette eleştirilecek tasarrufları oluşmuştur. Ancak bir anayasa değişikliği ile yaratılmış olan yandaş yargıçtan yandaş bir yargı kurumu yaratma niyetine yönelik bir Anayasa değişikliği teklifinin akılla, mantıkla, izanla kabili telif olmadığı ortadadır.
Değerli arkadaşlarım, bu Anayasa değişikliği teklifi ile Kurulun başkanı yine Sayın Adalet Bakanı olmaktadır, Kurulda yine Sayın Müsteşar bulunmaktadır. Kurulun sekreteryasını yine Sayın Bakan atamaktadır. Hâkimler ve Savcılarla ilgili inceleme ve soruşturmalara yine Sayın Bakanın oluru ile izin verilebilmektedir ve bu Kurul öyle bir aceleye getirilerek, yandaş yargıçtan yandaş yargı kurumuna döndürülebilmek için bir usul, bir üslup tercih edilmiştir ki şaşılacak rakamlara konudur.
Değerli arkadaşlarım, elimdeki Amerikan Anayasası’nın toplam kelime adedi 3.300’dür. Amerika Birleşik Devletleri Anayasası’nın toplam bütün kelimelerinin tamamı 3.300 kelimeden müteşekkildir. AKP’nin bu teklifinde yargı ile ilgili 146, 147, 148, 149 ve geçici üç maddenin toplam kelime adedi 2.874’tür.
OKTAY VURAL (İzmir) – Vay anasını! AKP’nin Anayasası bu demektir. Sizi korumak kollamak için bu kadar detaylı yapılıyor.
FARUK BAL (Devamla) - Yani bir Amerikan Anayasası’na yakın bir cesamette, kılı kırk yararak, her ihtimal düşünülerek yandaş yargı kurumu yaratmanın bütün tuğlaları adım adım örülmüştür. Adım adım örülen bu duvar demokrasi duvarı değildir. Adım adım örülen bu duvar, demokrasi önünde diktanın ortaya çıktığı, parlamenter demokratik sistemin denge ve denetim mekanizmasını hukukun üstünlüğü kavramı ile sağlayacak olan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yandaş yargı kurumu hâline getirilerek sistemin bozulması için her ihtimalin düşünüldüğünü ortaya koymaktadır.
Değerli arkadaşlarım, şimdi size birkaç tane uluslararası alanda, siyaset biliminde çağın bilim adamı olarak tanımlanan ve parlamenter demokrasilerin diktaya nasıl dönüştüğünü inceleyen iki tane isimden söz edeceğim. Bunlardan birisi Robert Elgie, diğeri de Giovanni Sartori. Bu 2 bilim adamı yüzyılın parlamenter demokrasilerinin nasıl diktaya dönüştüğünü inceleyen ve siyaset biliminde diktaya dönüşümü engellemeye çalışan, bu amaçla da bilimsel inceleme yapan değerli bilim adamlarıdır. Bunlar müştereken diyorlar ki: “Eğer, yasama, yürütme ve yargı arasındaki denge ve denetim mekanizmasını bir defa bozarsanız bir daha düzeltemezsiniz. Bu denge ve denetim mekanizmasını bir defa bozarsanız diktaya gidişi asla engelleyemezsiniz çünkü, eğer yasamaya kontrolsüz bir güç, yargıya tabi olmayan bir güç verir iseniz yasama hem yargıyı hem yürütmeyi istediği gibi yeniden tanzim eder çünkü, eğer yürütmeyi kontrolsüz bir güç, hukukun üstünlüğüne dayalı bir mekanizma ile denetlenebilir bir alandan çıkarırsanız o diktanın ta kendisidir.” demektedirler.
Değerli arkadaşlarım, bu hususta bir üçüncü ismi veriyorum: Andrew Arato. Bu yaşayan bir bilim adamıdır ve uluslararası mukayeseli anayasa hukuku uzmanıdır. Bu uzman diğer bilimsel eserlerinde ifade ettiği hususları bir gazetede son iki gündür çıkan görüşleriyle ifade etmiştir. Andrew Arato’yla bizim hiçbir ilgimiz yoktur ama, eğer lütfedip de Sayın Bakan, Andrew Arato’nun -o kitaplarını okuyamazsınız da zamanınız yoktur- iki günlük gazete mülakatını okur iseniz Milliyetçi Hareket Partisinin ne kadar bilimsel, ne kadar anayasa hukuku yapma tekniğine uygun önerilerini bir kez daha oradan öğrenme imkânını elde edebilirsiniz. Andrew Arato -Türkiye’yi de çok iyi bilen bir adam- demektedir ki: “AKP’nin gidişatı diktanın izleridir, AKP’nin varacağı sonuç diktadır, AKP’nin bugünkü Anayasa değişikliği teklifi parlamenter demokratik sistemi ortadan kaldırmaya yöneliktir.”
Değerli arkadaşlarım, bu, tabii, bu bilim adamlarına çok garip geliyor, çok yabancı geliyor ama bizim ülkemizde Sayın Başbakanın şu anlayışıyla baktığımız zaman olay şaşırtıcı değil: Sayın Başbakan, Türkiye'nin Millî Egemenlik Bayramı olarak kutlanılan ve kazanılan millî hâkimiyeti milletin gelecek nesilleri olan çocuklara armağan edilen…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bal, size de ek süre veriyorum efendim. Lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
FARUK BAL (Devamla) - …Bayramı Çocuk Bayramı olarak değerlendiren bir anlayışa sahiptir ve millî egemenliğin milletin iradesiyle örtüşen egemenlik olduğunu unutup makamını çocuğa teslim ederken, teslim ettiği gencin sorusu üzerine verdiği cevap enteresandır: “Artık yetki senin, astığın astık, kestiğin kestik.” diyebilmektedir. İşte bu anlayış ile Türkiye’ye bakan Sayın Başbakanın imzasını taşıyan teklif de bu anlayışın anayasa hukuku hâline getirilişinin işaretidir ancak bir vahim gelişme var ki Sayın Başbakan aynı konuda şunları da ifade edebilmektedir: “Bu Anayasa değişikliği önerimiz açılım projemizin, Millî Birlik ve Kardeşlik Projemizin önemli bir parçasıdır. Açılım kapsamında atacağımız adımların önünü açıyor, altyapısını hazırlıyorum.” Biz de diyorduk ki: Bu, PKK terör örgütünün ilk adımıdır, dürüst olun, namuslu olun…
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Biz dürüstüz Faruk Bey.
FARUK BAL (Devamla)- …ikinci adım nedir, üçüncü adım nedir, son adım nedir onu söyleyin. Maalesef onun söylenmesine ilişkin bir çift laf duyamıyoruz. Bu, Türkiye’yi yüz yıllık bir belanın içerisine sokacak, bu, Türkiye’yi doksan yıllık demokrasi mücadelesinden önümüzdeki yüzyılda diktayla mücadele sürecini başlatacak bir başlangıçtır.
Temenni ediyoruz ki, değerli milletvekillerimizin vicdanında makes bulmayacaktır, sizin vicdanınızda makes bulsa bile milletin vicdanında yer bulmayacaktır diyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Bal, teşekkür ederim.
2.3 Yirmiikinci Madde Hakkında BDP Grubu Adına Bengi Yıldız (Batman)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, Anayasa gibi çok önemli bir konuyu özellikle Hâkimler ve Savcılar Yasası’nı değiştiren bir değişiklik varken AKP sıralarının boş olması ve bu olaya çok sıradan yaklaşmalarını yadırgadığımızı belirtmek isteriz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Dinlemesinler, etkilenirler.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Oy kullanmaya gelince geliyorlar.
BENGİ YILDIZ (Devamla) – Bu konuşmayı yapmadan önce, geçmişte muhalefet partilerimizin Hâkimler ve Savcıların yapısına ilişkin önerilerine baktım. Söylediklerinin arkasındalar mı hâlen? Mesela Cumhuriyet Halk Partisi 99 yılındaki raporunda Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna ilişkin görüşlerini belirtmiş ve bugün de aynı görüşleri devam ettirmektedir. Özellikle Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun oluşumu, biçimi, işleyişi konusunda ciddi sıkıntılar olduğu, erkler ayrılığıyla, yargı bağımsızlığıyla ve idarenin yargısal denetimi ilkeleriyle çeliştiğini belirtiyor ve Adalet Bakanı ve Müsteşarının bu yapı içerisinden çıkarılması gerektiğini söylüyor. Bugün de aynı şeyleri söylüyor. Dolayısıyla, tutarlı bir çizgi izlediğini söyleyebiliriz.
Yine, kamuoyunda geçmişten bugüne kadar yapılmış Anayasa taslakları var. Hepsine bakıyorsunuz, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun içerisinde Adalet Bakanının olması, Müsteşarın olmasının ciddi problemlere yol açtığı ve bunun bir an önce aşılması gerektiği tespitinde bulunuyorlar. Yine, anayasa hukukçularımız aynı tespitleri yapıyor, ne yazık ki Adalet ve Kalkınma Partisi, yeni bir Anayasa ve Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulunun demokratikleşmesi noktasında bir arayışının olduğunu söylüyor. Ama bu konuda bütün bu geçmişteki deneyimleri görmezlikten gelen bir yaklaşım sergilemeye devam ettiğini görüyoruz.
Yine, bu yapı içerisinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesinin devre dışı bırakılması, aslında Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin kendilerine ve bu yapıya gösterdikleri yaklaşımın da bir göstergesidir. Avrupa ülkelerine baktığımızda, hemen hemen hepsinde çok önemli bir oranda meclislerin bu yapılara üye seçtiklerini görüyoruz. Adalet ve Kalkınma Partisi, başlangıçta Meclis iradesinin bu yapı içerisine yansıması gerektiğini söylüyordu, ama ondan da vazgeçmiş görünüyor.
Değerli arkadaşlar, bunu niye söylüyoruz? Çünkü bu Mecliste, biz inanıyoruz ki evet, herkesin bir siyasal düşüncesi, ideolojisi var, ama o kurumlara üye seçenlerin de, seçilenlerin de bir ideolojisi ve bir dünyaya bakış açıları var. Dolayısıyla, bu Parlamentoda belki o seçme noktasındaki çoğunluklara dikkat ederek, mesela üçte 2 veya beşte 3 gibi çoğunlukları hesaba katarak, aslında çok önemli anayasa hukukçuları, deneyimli hukukçular konusunda ortaklaşabileceğimizi düşünüyoruz, bütün düşüncelere eşit mesafede yaklaşan deneyimli insanları seçebilirdik diye düşünüyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1982 Anayasası, devleti bireye göre biçimlendirip sınırlayacağına, bireyi devlete göre biçimlendirip haklarını sınırlamıştır; bireyi baskılara karşı çaresiz bırakıyor, halkına ve sivil toplumuna güvenmeyen ve demokrasiyi halkına lüks gören bir zihniyeti yansıtıyor.
1982 Anayasası ve yarattığı kurumlar olan Anayasa Mahkemesi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Yargıtay ve Danıştay, hukuk devletinin değil, yasa devletinin pratik temsilcileridirler. Onun içindir ki, yasa devletinden hukuk devletine geçme çabalarında en büyük direnci bu kurumlar sergiliyorlar.
Batı ülkelerinde yargı, mahkeme imajı ile Türkiye’deki yargı, mahkeme imajı aynı mıdır? Mahkemeleri adaletin gerçekleştirildiği yer olarak gören Avrupa toplumu ile “Seni mahkemelerde sürüm sürüm süründüreceğim.” diyen Türkiye toplumunun yargı imajı aynı mıdır? Yargıya müracaat edip mahkeme kapılarında yıllarca bekleyen bir toplumuz. “Geciken adalet, adalet değildir.” gerçeğini biliriz ama buna ilişkin, yargı makamlarından pek şikâyet duymayız, sadece televizyonlarda siyaseti ve siyasetçileri eleştirmek ve mevcut saltanatı sürdürmek için bolca beyanat verdiklerini görürüz.
Yargıtay Başkanı kendi asli işi olan alanlarda konuşmuyor ama olmayan alanlara çokça karışma gereğini duyuyor. Mesela, şu anda onların da katkısıyla cezaevinde 120 bin insan yatıyor, bunun 70 bini tutuklu. Siz, hiç Yargıtay Başkanının bu konuda beyanat verdiğini, şikâyet ettiğini gördünüz mü? Mesela, hukuk birinci sınıf öğrencisi bile tutuklamanın bir istisna olduğunu, asıl olanın tutuksuz yargılama olduğunu bilir. Yargıtay Başkanının buna ilişkin bir açıklamasını gördünüz mü?
Yine, bugün cezaevlerinde binlerce çocuk var. Taş atıp da yaşı oranında ceza alanlara karşı Yargıtay Başkanının bir itirazını duydunuz mu? Evet, biz duyduk. Yargıtaya gelen dosyaları bozuyor ve yerel mahkemelere “Az ceza vermişsiniz, daha çok ceza vermeniz lazım.” diyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugüne kadar devletin demokratikleşmesine vesile olacak davalarda Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun tavrı ne oldu? Şemdinli davasına bakıyoruz. Şemdinli davasının savcısı Ferhat Sarıkaya, soruşturmasını yapıyor ve iddianamesini hazırlıyor, mahkemeye sunuyor. Mahkeme iddianameyi hukuka ve usule uygun bulduğunu beyan ediyor ve kabul ediyor. Ama Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu iddianameyi hukuka ve usule aykırı gördü ve savcıyı görevden aldı. Yani Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yargının yerine geçip karar aldı. Böyle bir yetkisi var mıdır bu idari kurulun? Hayır. Ama kararları yargıya açık olmadığı için “Ben yaptım, oldu.” diyor. Kimden yana ve kimin telkiniyle aldı bu kararları? Genelkurmay Başkanlığının ve askerlerin. Şemdinli davasında görevli olan savcı ve hâkimler şimdi nerede? Hepsi sürgün ve daha alt dereceli görevlerde. Bu işler kimin iktidarında oldu? Adalet ve Kalkınma Partisinin. AKP kiminle uzlaştı? Dolmabahçe Sarayı’nda askerlerle uzlaştı.
Erzurum-Erzincan hattında ne oldu? CMK 250 maddesine göre yetkili Erzurum Savcısı Erzincan Savcısı hakkında soruşturma yapmaya çalışıyor, hemen görevden el çektiriliyor. Neden? “Yargılamayı Yargıtay yapar.” deniliyor. Doğru. Ya soruşturmayı kim yapar CMK 250’ye göre? Erzincan ilinin bağlı olduğu özel yetkili Erzurum Ağır Ceza Mahkemesinin savcısı. Çünkü o çevrede yetkili olan savcısı Erzurum’dur.
Bugün, Ergenekon davasından yargılanan bazıları ne yapıp yapıp bu dosyayı Yargıtayda görülen bir dava yapmalıyız telaşı içerisindedirler. Neden? Çünkü ideolojileri, dünyaya bakışları aynı; güçlerini halktan ve haktan değil, devletin derinliklerinden almaktadırlar. Türkiye, bu kast sisteminden kurtulmadığı sürece demokratikleşemez ve özgürleşemez.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ve Yargıtay üyeleri şunu görmezler: Bu ülkenin doğusunda yaşayanlar hâlen mahkemeye müracaat edeceği yerde örfi hukuka müracaat etmeyi tercih ediyor. Yine Yargıtay değil, o toplumun ileri gelenleri daha fazla güvenli görülüyor. Niye? Çünkü mahkemelerin yüzü soğuktur, masraflıdır, belalıdır, kararları toplum gerçekliğine değil, toplum mühendisliğine dayalıdır.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna kimin üye seçeceği şüphesiz önemlidir ama biz şunu da biliyoruz ki: Kim seçerse seçsin ve kimi seçerse seçsin, seçilen şahısların ideolojik yönü, devletçi yönü adaletin ve vatandaşın haklarından önce gelecektir. Vatandaşın hakları yerine, devleti koruma saiki egemen olacaktır. Bunu nereden biliyoruz? İlkokuldan hukuk fakültesine kadar verdiğimiz eğitim aynıdır: Kutsal devlet, kutsal yargı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Yıldız, size de ek süre veriyorum, konuşmanızı tamamlayın lütfen.
BENGİ YILDIZ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Devletin de yargının da bu toplumun hizmeti için oluşturulan kurumlar olduğu bir türlü kabul edilmez, içine sindirilmez. Hem devletin ebedî ve ezelî olduğunu söyleyen hem de Cumhurbaşkanının forsunda on altı devleti temsil eden yıldız bulunduran tek toplum biziz herhâlde. Bu örnek bile devletin değil, halkın esas alınması gerektiğinin, devletin gelip geçici ve çağa, ihtiyaca cevap verebildiği sürece kalıcı olabileceğinin göstergesidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP’nin taslağındaki, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda yapılmak istenen, kendi iktidarını ve isteklerini önceleyen bir yaklaşım vardır. Yine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda Adalet Bakanı ve Müsteşarı vardır. Yürütmenin etkisi devam ederken, AB uygulamalarının tersine, Meclisin iradesini hiçleştiren bir yaklaşım hâkim olmuştur. Meclisin siyasi mülahazaları önceleyeceğini söyleyenler oluyor; peki, bu sayılan kurumlardan hangisi devlet dışıdır, Cumhurbaşkanı mı, Yargıtay ve Danıştay mı? Hiçbirisi. Hiç olmazsa, aranacak üçte 2 çoğunluk veya beşte 3 çoğunluk herkesin ortaklaşabileceği insanlar olabilirdi.
AKP bu yapıyı şekillendirirken AB standartlarını dikkate aldığını söylüyor; gerçekten öyle mi? Hem AB ilerleme raporlarında hem de dünya standartlarına baktığımızda bunun böyle olmadığı açıkça ortaya çıkmaktadır. Öyleyse Adalet Bakanının hâlen Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun başında kalma direnci neyin arayışıdır? Söyleyelim: Yargıya makas değiştirme arayışıdır. İktidarda kaldığımız sürece biz de yargıyı şekillendirelim arayışıdır. Hâlbuki makamlar ve mevkiler gelip geçicidir. Önemli olan, bağımsız, tarafsız bir yargının oluşmasını sağlayacak bir mekanizma oluşturmaktır. Bunun arayışı içerisine girmek gerekmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Yıldız, selamlamanız için açıyorum tekrar mikrofonu.
BENGİ YILDIZ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Türkiye, 1982 Anayasası’yla Anayasa’sını “amayasa” yaptı, şimdi de AKP İktidarı sayesinde “yamayasa” dönemine terfi etti.
Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
2.4 Yirmiikinci Madde Hakkında AKP Grubu Adına Bekir Bozdağ (Yozgat)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstanbul Milletvekili Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve bazı milletvekillerinin verdiği Anayasa’nın bazı maddelerinde değişiklik öngören kanun teklifinin 23’üncü maddesi üzerinde AK PARTİ Grubunun ve şahsımın görüşlerini açıklamak üzere söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 23’üncü madde, Anayasa’mızın 159’uncu maddesinde değişiklik öngörmektedir. 159’uncu madde ise Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısı ve işleyişiyle alakalı bir maddedir. Konuyu daha iyi anlamak için, mevcut durumu öncelikle tespitte fayda vardır. Bugün Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 5 asıl üyesi var, bunlardan 3 tanesi Yargıtay tarafından seçiliyor, 2 tanesi Danıştay tarafından seçiliyor. Baktığınız zaman, 7 üyenin yüksek yargıyı sadece temsil ettiği çok açık. Buna kürsüdeki hâkimlerin ne olduğunu sorarak cevap verirsek daha iyi anlaşılır. Bugün ilk derece mahkemelerinde görev yapan idari ve adli yargıdaki hâkim ve savcılarımızın sayısına baktığınızda, yaklaşık 12 bin civarında hâkim ve savcı var. Bunların Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda temsili mümkün mü? Mümkün değil.
Şimdi, işleyişe baktığınızda da orada şöyle bir şey var: Yargıtay salt çoğunlukla boşalan 1 üye için 3 aday seçiyor ve Sayın Cumhurbaşkanı bunlardan 1 tanesini atıyor. Aynı çoğunluk birbiriyle aynı 3 kişi seçiyor. Öte yandan, Danıştay aynı yapıyı işliyor ve atamalar oluştuktan sonra, bakıyorsunuz sisteme, Yargıtayın bütün üyelerini bu kurul seçiyor, Danıştayın bütün üyelerini bu kurul seçiyor. Görev süreleri dolduktan sonra da Yargıtay ve Danıştaya dönüyorlar ve orada da, Yargıtayda, Danıştayda aday olunacak başka yerler var, kendi seçtikleri üyeler eğer aday olurlarsa onlar da onları seçiyor. Baktığınız zaman, demokratik temsile uygun olmayan, yargının tamamını temsil edemeyen bir yapının burada olduğunu ve yargı bağımsızlığı açısından da bir teminat değil, aslında bir gölge bulunduğunu çok net olarak ifade etmemiz lazım. Onun için bu yapı eleştirildi, herkes tarafından eleştirildi. Daha ne dendi? “Teftiş kurulu Adalet Bakanlığına bağlı, yanlıştır.” Eleştirildi, herkes söyledi. “Özel ayrı bir sekreteryası yok, Bakanlık yürütüyor.” Eleştirildi. “Ayrı bir bütçesi yok.” Eleştirildi. “Baktığınız zaman kürsüyü temsil etmiyor.” Eleştirildi. Sadece Türkiye’de yargı bağımsızlığını savunanlar mı eleştirdi bunu? Hayır, Avrupa Birliğiyle ilgili Türkiye’ye dönük hazırlanan ilerleme raporları, istişari ziyaret raporlarına baktığınız zaman, bunların tamamında da Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısına dönük bir eleştiri var. Öte yandan bakıyorsunuz, bu Kurulun kararlarına karşı etkili bir itiraz yolu var mı? Yok. Yani itirazınız sadece beyhude bir zaman kaybından başka bir anlam ifade etmiyor. Öte yandan yargı yolu açık mı? Yok. Birini ihraç ediyor, karar veriyor, diploması âdeta yırtılıyor, avukatlık dahi yapamaz hâle geliyor, “Ben haksızlığa uğradım.” deme hakkı yok. İddianamede birinin ismini geçirdi diye, dünyanın hangi ülkesinde, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu “Sen niye böyle iddianame hazırlarsın?” diye görevden tardedilen bir savcı örneğini birileri bana gösterebilir mi? Var mı böyle bir şey? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bakın, daha başka bir şey söyleyeceğim. Adalet Bakanı inceleme başlattı -çok ilginç bir detaydır bu- Sayın Ferhat Sarıkaya’yla ilgili. Gazeteler ertesi gün manşet çektiler: “Bu, yargı bağımsızlığına müdahaledir.” dediler. “Devam eden bir soruşturma nedeniyle bir savcıya bunu yapamazsınız.” dediler. Daha ilginci ne biliyor musunuz? Ertesi gün HSYK’nın açıklaması var: “Bu, yargı bağımsızlığına müdahale değildir.” diye.
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Adalet Bakanı kim?
ATİLLA KART (Konya) – HSYK Başkanı kim?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Onun için, biz diyoruz ki: Bakın, bizim, bir durumu tespit etmemiz lazım. Ortada, hâkimler ve savcıları temsil eden değil, Yargıtay ve Danıştay üyelerini temsil eden bir Yüksek Hâkimler Kurulu vardır. Yapılan bu düzenleme, hâkimler ve savcıları tamamıyla temsil eden bir Yüksek Hâkimler ve Savcılar Kurulu oluşturmaktan ibarettir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, Avrupa Birliği ile ilgili raporlar, uluslararası belgeler; bunların içerisine baktığınız zaman, bu yapılan düzenlemeyi de eleştiren, bu düzenlemenin de uymadığı yönler var ama bu raporların içerisindeki çok farklı şeylerin hepsini ben burada size tek tek zikredip vaktinizi almak istemem ama bilesiniz ki bu düzenleme, bu raporlarda yer alan ve Türkiye’ye dönük olarak değerlendirilen eleştirilerin büyük bir kısmını da karşılamaktadır.
Ayrıca bu düzenlemeler, Cumhuriyet Halk Partisinin 2001 yılında hazırladığı “Demokratikleşme Raporu, İnsan Hakları ve Demokratikleşme 2001” burada da Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısıyla ilgili değerlendirmeler var, onların da büyük bir kısmını -tamamını demiyorum ama- karşılayan düzenlemeler içermektedir.
Peki ne getiriyor diye bakarsanız, o zaman bu düzenlemeye oradan bir bakmak lazım. Eleştiri şu: “Yargıyı ele geçirme gayretidir bu.” Şimdi ben, getirilen düzenlemeyi izah edeceğim, geri kalan kısmı vicdanlarınıza bırakacağım.
Bugün 7 tane üye var; 2 tanesi tabii üye, 5 tanesi seçilmiş üye. Şimdi Yargıtay ve Danıştay seçiyor, nihayetinde Cumhurbaşkanı atıyor. Yeni düzenlemeye baktığınızda… Affedersiniz, 2 de Bakanla Müsteşar var. Bakıyoruz şimdi, Bakan bugünkü mevcut hâliyle Kurulun bütün toplantılarına istediği zaman başkanlık yapabilir mi? Yapar. Müzakerelere katılabilir mi? Katılabilir. Tayinlere, terfilere, cezalara, hepsine müdahil olabilir mi? Olabilir. Şu reis olsun, şu başsavcı olsun, şu, şu mahkemeye gitsin, buna bu cezayı vermeyeyim diyebilir mi? Diyebilir. Oy hakkı var mı? Var. Peki, yeni düzenlemeyle ne geliyor? Gelen şu: Adalet Bakanı Kurulun Başkanı, ama Kurul üç daire hâlinde çalışacak, atamalar, terfiler, disiplin işlerinin, vesairenin görüşüldüğü dairelerin hiçbirinin toplantısına Adalet Bakanı katılmıyor, oy hakkı yok. Düşünebiliyor musunuz yargıyı ele geçirmek isteyen Adalet Bakanının yaptığına, bütün yetkilerini veriyor, tayinine karışmıyorum, terfine karışmıyorum, disiplinine karışmıyorum, kendi içinizde bunu çözün. Peki ne olur?
ATİLLA KART (Konya) – İnceleme ve soruşturmayla ilgili değişiklik var mı, onu söyle.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Eğer bir etkili itiraz yolu olur da Genel Kurula gelirse konu, Adalet Bakanı Kurulun Başkanı olarak orada itirazın görüşmesi sırasında müdahildir. Bakın, burada, önemli bir değişim, yargı bağımsızlığı yönünde çok ciddi bir adım atılmaktadır. Yargıyı ele geçirenlerin değil yargının bağımsızlığı için uğraşanların ancak yapabileceği bir iştir bu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bir başka konu: Bugün, bakın Adalet...
ATİLLA KART (Konya) – İnceleme ve soruşturma izni kime ait, onu söyle.
BAŞKAN – Sayın Kart, lütfen müdahale etmeyelim.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bugün, bakın, Adalet Bakanının Sayın Müsteşarı, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun toplantısına katılmadığı zaman Kurul toplanabiliyor mu? Toplanamıyor. Yani bir siyasal iktidar eğer isterse, Kurulu, bugünkü mevcut hâliyle kilitleme imkânına, belli bir süre olsa da hiç olmazsa, var mı elinde böyle bir imkân? Var. Peki, şimdi yapılan bu düzenlemeyle ne yapılıyor? Müsteşar dairelerden birinde görev yapacak, Toplantı ve karar nisapları getiriliyor. Dolayısıyla Müsteşar katılmasa da Kurul toplanıp görevlerini yapabilecek ve yasal vazifelerini ifa edebilecek. Hiçbir siyasal iktidarın bundan böyle Kurulu kilitleme imkânı olmayacaktır. Bu kötü bir şey mi? Yargının bağımsızlığı açısından atılmış önemli bir adım değil mi? Önemli bir adımdır.
Peki, bir başka konu, değerli arkadaşlar: Bugün, Yargıtay doğrudan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna üye seçemiyor. Şimdi, yeni düzenleme ne diyor? “Siz seçmeye ehilsiniz, doğrudan üye seçin” diyor.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Allah Allah! Hiç yakışmıyor ağzına!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Yargıtaya dün ehliyetini sınırlayan “Seçemezsin, senin seçtiklerini bir de Cumhurbaşkanının kontrolünden geçirmem lazım“ diyen darbe Anayasası’nın bu dediği mi hukuk devleti, yargı bağımsızlığı için uygundur, yoksa Yargıtaya “Siz Genel Kurulunuzdan kendi içinizden birini seçin, doğrudan seçin” demek mi daha doğru bir şeydir? (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
Peki, bir başka şey: Danıştay iki tane üye seçiyordu, aynı sistem orada işliyordu. Şimdi yeni düzenlemede Danıştay da kendi üyeleri arasından kendi Genel Kurulunca doğrudan üye seçecek? Kötü bir şey mi bu?
ATİLLA KART (Konya) – Nihai karar Danıştaya ait mi olacak?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Burada nihai karar falan yok.
ATİLLA KART (Konya) – Nihai karar oraya ait değil.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Doğrudan Danıştay kendi seçiyor.
ATİLLA KART (Konya) – Hayır, önce bir Cumhurbaşkanı belirleyecek.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Peki, bir başka şey, bugün... Bugün...
ATİLLA KART (Konya) – Yanlış bilgi veriyorsun.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Hatibe müdahale etmeyelim lütfen... Lütfen...
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Yanlış değil, açın okuyun, iyice okuyun!
Bir başka şey...
ATİLLA KART (Konya) – Nihai karar oraya ait değil.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – İyice okuyun!
Bir başka şey: Değerli arkadaşlar, bugün kürsüde görev yapan 10 binin üzerinde adli yargı hâkim ve savcısı var. Bunların tayinine, terfisine, disiplinine her şeyine karar veriliyor. Düşünebiliyor musunuz, oraya bakıyorlar ne olacak diye. Sonra Yargıtaya gidiyor. Terfi düzeni de onların not sistemiyle bağlantılı. Şimdi, Yargıtaya yapılan atamada bunların hiçbir dahli yok, HSYK’yla ilgili konuda hiçbir dahli yok. Her türlü kararı kendileri hakkında veriyorlar fakat bunların kendileri hakkında karar verenlerle ilgili en ufacık bir düşünce serdetme imkânı yok. Dünyanın neresinde var böyle bir iş?
Şimdi, peki, ne oluyor? Kürsüdeki adli yargı hâkim ve savcılarına deniyor ki: “Siz doğrudan üye seçin.”
BENGİ YILDIZ (Batman) – Zaten doğru olan tek o var.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – 7 tane. Doğrudan seçecekler.
FARUK BAL (Konya) – Kaç günde?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Adli yargı hâkim ve savcılarına deniyor ki: “3 tane de siz doğrudan seçin.”
Doğrudan seçmek diktaya giden bir yapı mı?
FARUK BAL (Konya) – Evet.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Hâkimlere, savcılara, Yargıtaya, Danıştay üyelerine “Sizinle ilgili nihai kararları verecek olan Kurulu siz yapın, siz seçin, siz oluşturun.” demek dikta mıdır? Diktaya gitmek isteyenlerin yapacağı bir şey midir? (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu, hâkimine, savcısına, yargısına, yargı bağımsızlığına inanmış olan bir anlayışın ortaya koyduğu bir şeydir.
Peki, Cumhurbaşkanının pozisyonunu burada bir değerlendirmemiz lazım. Şimdi, TÜSİAD’ın 1992’de Anayasa önerisi var. Orada değerli anayasa hukukçuları demiş ki: “Bu Kurulun başkanı Cumhurbaşkanı olsun.” “Cumhurbaşkanı olsun.” demiş. Bakıyorsun, şimdi, Türkiye Barolar Birliğinin 2007’de hazırladığı “2007 Anayasa Önerisi” var elimde. Orada da diyor ki: “Cumhurbaşkanı Kurulun doğal başkanıdır, gerekli gördüğü hâllerde Kurul toplantılarına başkanlık eder.” Peki, değerli arkadaşlar, bugün Sayın Cumhurbaşkanı ne yapıyor? Kurulun seçilmiş 5 üyesinin 5’ini de nihai olarak atama yetkisine sahip mi? Sahip. Şu anda Kurulun üyeleri kaç? 22. Seçilmiş üyesi kaç? 18. Peki, Cumhurbaşkanı 22 seçilmiş üyeden… 18’inden kaçını atıyor? 4’ünü atıyor.
Allah aşkına, seçilmiş üyelerin tamamını atamak mı kuvvetler ayrılığı ilkesine zede verir, zarar verir, sıkıntıya sokar, diktaya götürür…
ATİLLA KART (Konya) – Kurumlardan da seçiyor ama.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - …yoksa, seçilmiş üye sayısını 18’e çıkarıp bunların 14’ünün doğrudan seçilmesine imkân ve zemin verip ondan sonra geri kalanını Cumhurbaşkanının…
Affedersiniz, bir şeyi yanlış söyledim.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Her şeyi yanlış söyledin, bir şeyi değil. Bir tane de doğru söyle, bir tane.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Seçilmiş üye sayısı 18 değil, 20. 20 tane üyeden 16’sını hâkimler, savcılar, Yargıtay, Danıştay üyeleri ve Adalet Akademisinin değerli üyeleri doğrudan seçsin, 4 tanesini Cumhurbaşkanı seçsin mi demek yanlış?
ATİLLA KART (Konya) – Cumhurbaşkanı 10 kişi seçiyor, 10 üyeyi seçiyor.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bakın, bir başka şey: Bugün yargıyla herkesin bir şekilde ilişkisi var. Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulunun yapılan bu düzenlemeyle bir yandan demokratik meşruiyeti temin edilmekte, diğer yandan da demokratik temsile uygun bir biçimde oluşması sağlanmaktadır.
Şimdi, savunma önemli. Herkes söylüyor: “Avukatlar da burada olmalı.” Neden? Verilen kararlar, görüşmeler, her şeyin bir ayağında mutlaka savunma var. Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanı 4 tane atayacak. 1’ini nereden atayacak? Avukatlar arasından atayacak. 1’ini üst kademe yöneticileri arasından atayacak.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bir aylık bürokratı atayacak. Tecrübe! Yargıyı ele geçiriyorsunuz.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - 3’ünü de Yükseköğretim Kurulunun iktisat, siyasal bilimler ve hukuk alanından öğretim…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ATİLLA KART (Konya) – Yanlış bilgi veriyorsun.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Yanlış değil.
BAŞKAN – Sayın Bozdağ, size de ek süre veriyorum efendim, lütfen tamamlayın.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – 1’ini de oralardan atayacak.
Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Size süre verdim efendim.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Şimdi, baktığınız zaman, demokratik meşruiyeti de temin eden bir mekanizma burada da hayata geçirilmektedir. Bütün bunlar birlikte değerlendirildiğinde, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısı yargı bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına uygun olarak dizayn edilmektedir. Bizim Anayasa tarihimizde 1961 Anayasası’na baktığınız zaman, orada üye sayısı 18 asıl, 5 tane yedek üye var; 3 tane asıl 1 yedeği Millet Meclisi, 3 asıl 1 yedeği Senato, 6 asıl 2 yedeği Yargıtay seçiyor, 6 asıl 1 yedeği de birinci sınıfa ayrılmış hâkimler seçiyor. Bir baktığınız zaman, demokratik olduğunu herkesin söylediği 1961 Anayasası Meclise “seç” diyor, Senatoya “seç” diyor, kürsüdekine “seç” diyor, yargıdakine “seç” diyor. Peki ne oldu? Bunun başına ne geldi biliyor musunuz? Bunun başına 12 Mart 1971 Muhtırası geldi. “Ben buna tahammül edemem, bir balans ayarına ihtiyaç var, bağımsız bir yargı pek işe yaramıyor, vesayet altında olması lazım.” dendi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Muhtıra sonucu, bugün burada bu Anayasa değişikliğini tartışanlar, o gün burada muhtıra sonucu, muhtıra verilmiş Parlamento çalışıyor, olabilecek bir iş mi ve talimatla Anayasa değiştiriliyor ve ayar veriliyor!
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sizin yaptığınız da ayar vermek!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bu ayar yetmedi, neden? Çünkü tamamını Yargıtay seçiyor, 11 artı 3, 11 asıl 3 yedek. 12 Eylül askerî darbesi de “Olmaz bu.” diyor, Ne yapalım? “Ayarı biraz daha verelim ama Danıştaya da verelim, 2 tane ondan, 3 tane buradan, bu işi devam ettirelim.” Şu anda bizim yaptığımız nedir? Bu ayarı, yargı bağımsızlığı, hukuk devleti ve hâkimlik teminatı esaslarına göre yeniden düzenlemek, yeniden ayarlamaktır.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sizin yaptığınız “yeniden düzenleme”, onlarınki “ayar”; değil mi!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Yoksa, darbecilerin verdiği ayarla hukuk devletini ikame etmek, yargı bağımsızlığını tam anlamıyla tesis etmek, hâkimlik teminatını hayata geçirme imkânı yoktur.
Bu düzenlemenin, cumhuriyetimizin temel niteliklerinden olan hukuk devletini güçlendirecek, yargı bağımsızlığını takviye edecek, hâkimlerimizi ve savcılarımızı daha büyük bir teminat altında görev yapmalarına imkân verecek bir düzenleme olduğunu ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bozdağ, teşekkür ederim.
KAYNAK: T.B.M.M. Tutanak Dergisi, Dönem 23, Cilt 67, Yasama Yılı 4, Birleşim 96
___________________________________________________________________________
3 TBMM Genel Kurulu’nda Yirmiikinci Maddeyle İlgili Verilen Değişiklik Önergeleri, Oylamalar ve Komisyonca Sunulan Metnin Kabulü
3.1 Yirmiikinci Madde için Birinci Turda Verilen Önergeler (Tümü Reddedilmiştir – 27 Nisan 2010)
1. Önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 23 üncü maddesi ile değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 159 uncu maddesinin 10 uncu fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Yılmaz Tunç
Bartın
"Kurulun meslekten çıkarma ve yer değiştirme cezasına ilişkin olanlar dışındaki kararlarına karşı yargı mercilerine başvurulamaz."
2. Önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 23 üncü maddesi ile değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 159 uncu maddesinin 10 uncu fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Abdullah Çalışkan
Kırşehir
"Kurulun meslekten çıkarma ve yer değiştirme cezasına ilişkin olanlar dışındaki kararlarına karşı yargı mercilerine başvurulamaz.”
Gerekçe (1 ve 2. Önergeler)
Kurulun kararlarına karşı yargı yetkisi sınırları genişletilmiştir.
Oylamanın Sonucu (1 ve 2. Önergeler): AYNI OLDUĞUNDAN BİRLİKTE GÖRÜŞÜLMÜŞ VE KABUL EDİLMEMİŞTİR.
3. Önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 497 sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 23 ncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Bengi Yıldız (Batman)
Hasip Kaplan (Şırnak)
Ayla Akat Ata (Batman)
M. Nezir Karabaş (Bitlis)
İbrahim Binici (Şanlıurfa)
MADDE : 23- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 159 uncu maddesinin ilk üç fıkrası aşağıdaki değiştirilmiştir.
"Madde 159- Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kurulur ve görev yapar.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yirmiiki asıl ve onbir yedek üyeden oluşur; "Hakimler Yüksek Kurulu" ile "Savcılar Yüksek kurulu" halinde yedi asil ve dört yedek üyeden oluşan iki daire halinde çalışır.
Kurulun doğal Başkanı Cumhurbaşkanıdır. Adalet Bakanı ile Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kurulun tabiî üyesidir, oy kullanamazlar.
Kurulun, dört asıl üyesi, nitelikleri kanunda belirtilen; yükseköğretim kurumlarının hukuk, iktisat ve siyasal bilimler dallarında görev yapan öğretim üyeleri, üst kademe yöneticileri ile avukatlar arasından Cumhurbaşkanınca, üç asıl ve iki yedek üyesi Yargıtay üyeleri arasından Yargıtay Genel Kurulunca, iki asıl ve bir yedek üyesi Danıştay üyeleri arasından Danıştay Genel Kurulunca, iki asıl üye ile bir yedek üye Türkiye Barolar Birliği yönetim kurulu ve Baro Başkanları tarafından yirmi yıl fiili avukatlık yapmış olanlar arasından TBMM tarafından dört yıl için seçilir.
Bir asıl ve bir yedek üyesi Türkiye Adalet Akademisi Genel Kurulunca kendi üyeleri arasından, yedi asıl ve dört yedek üyesi birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş adlî yargı hâkim ve savcıları arasından adlî yargı hâkim ve savcılarınca, üç asıl ve iki yedek üyesi birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş idarî yargı hâkim ve savcıları arasından idarî yargı hâkim ve savcılarınca, dört yıl için seçilir. Süresi biten üyeler yeniden seçilebilir.
Gerekçe (3. Önerge)
BENGİ YILDIZ (Batman) – Sayın Başkan, değerli üyeler; bizce Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulunun yapısında yapılmak istenen değişikliğin en önemli tarafı, kürsü mahkemelerinde görev yapan 12 bine yakın hâkim ve savcının kendilerini yönetecekler konusunda karar sahibi kılınmalarıdır. Bu kurumun da siyasallaşmaya açık olduğunu söyleyenler aslında bizim eğitim sistemimize ve hukuk fakültelerindeki eğitim sistemine itiraz ediyorlar demektir. Bizim de itirazımız var ama Yargıtaydaki, Danıştaydaki birkaç kişinin oyuna güvenenlerin 12 bin hâkim ve savcının oylarına güvenmemesi çobanların oyunun, profesörlerin oyuyla eşit olmadığı düşüncesine çok yakın bir düşüncedir ve bunu temelden reddettiğimizi belirtmek isteriz.
Bize göre, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısında yargılamanın bir makamı olan baronun da üye seçebilmesi gerekiyor. Aynı zamanda Millet Meclisinin de buraya üye seçmesi gerekiyor. Adalet Bakanı ve Müsteşarı bu doğrultuda Kuruldan çıkarılırsa demokratik bir yapıya kavuşacağını düşünüyoruz.
Sayın Başkan, değerli üyeler; AKP bu yapıyı şekillendirirken Avrupa Birliği standartlarını dikkate aldığını söylüyor, gerçekten öyle mi? Sayın Bakan da belirtti, Avrupa Birliği 2009 ilerleme raporunda yargı bağımsızlığı konusunda hâkim ve savcı adaylarının seçimi için Hâkim ve Savcılar Kanunu’nda öngörülen usule ilişkin kaygılar belirtilmiştir. En belirgin eleştiriyi bu seçim için başvurulan, yani hâkimlerin ve savcıların seçimi için başvurulan kriterlerin sübjektif değerlendirmelere açık olmasıdır. “Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısı ve Adalet müfettişlerinin raporlama sistemi konusunda ilerleme sağlanamamıştır.” diyor.
Yine, Avrupa Birliği Komisyonu 17-21 Kasım 2008’de Türkiye'nin yargı sistemine ilişkin hazırladığı rapora göre Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu sahip olduğu muazzam yetkiler açısından yürütmenin etkisi minimize edilse bile yargının bağımsızlığına karşı bir tehdit teşkil etmektedir. Kurulun oluşumu yargıyı bir bütün olarak yeterince temsil etmemekte, kararları yayımlanmıyor ve kararlarına karşı etkin bir başvuru yolu yok. Bu düzenlemede bu eksiklikler kısmen de olsa dikkate alınıyor ve gideriliyor. Yine alt mahkemelerin bu sürece katılması önerisi var. Bunun da belirli oranda karşılandığını görüyoruz.
AKP ve yandaşı bir kısım medya, bir kısım aydın, sıfatları aslında kendilerinden menkul yazarlar, bu Anayasa paketi için şöyle diyorlar: “Ya bizden –yani onlara göre demokrasi oluyor bu biz- yanasınız ya da CHP, MHP’den -hatta buna darbecileri de ekliyor- yanasınız.” diye bir ibare kullanıyorlar. Biz, bu yaklaşımı bir yerlerden tanıyoruz. Nereden? Evren Paşa’dan, 12 Eylülcülerden. Gazeteciler soruyor Evren Paşa’ya: “Hazırladığınız Anayasa’ya vatandaşlar ‘evet’ demezlerse nasıl karşılarsınız?” Paşaların cevabı: “Demek ki vatandaş askerî idareden memnundur deriz ve ülkeyi askerî yöntemle idare etmeye devam ederiz.”
Adalet ve Kalkınma Partisi de yeni ve sivil Anayasa yerine kendi paketini topluma dayatıyor, toplumun görüşlerini dikkate almıyor ve bir dayatmacı tavır içerisinde davranıyor. Toplum sizlere sormayacak mı “Bu Anayasa’yla benim yaşamımda ne değişecek?” Kürtler sormayacak mı size “Binlerce çocuğumuz cezaevinde, binlerce DTP’li, BDP’li cezaevinde, onlarca belediye başkanım içeride. 12 Eylül ürünü ve benim irademin Parlamentoya yansımasının önündeki barajı hâlen koruyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Yıldız, size de ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
BENGİ YILDIZ (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Hak arayan tüm Kürtleri terörist olarak tanımlayan TCK ve TMK yerinde duruyor. Tarım ve hayvancılığı bitirdiniz, beni sadakaya mahkûm ettin.” demeyecek mi? Alevi, ona dayattığınız zorunlu din dersini, sistem Aleviliğinin hesabını sormayacak mı? Özelleştirme uygulamalarıyla işsizliğe mahkûm ettiğiniz, hakkını arayanlara da gaz bombasını reva gördüğünüz emekçiler sormayacak mı, bu Anayasa bana ne getiriyor, diye?
İki yüzyıl önceki Fransız İhtilali’nin şiarı neydi: Özgürlük, eşitlik, kardeşlik. Halkımız sormayacak mı “İki yüzyıl sonra bu paket bunu sağlıyor mu?” diye? Bu amaca varmak için bir uzlaşma arayışınız var mı? Yok. Ama halkın karşısına çıkıp “Biz uzlaşma aradık ama muhalefet yanaşmıyor.” diyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Yıldız, ek süreniz de doldu; sadece selamlamanız için açabilirim.
Buyurun.
BENGİ YILDIZ (Devamla) – Halkımızın huzurunda söylüyoruz: Önerdiğimiz bütün anayasal ve yasal önermelere karşı Adalet ve Kalkınma Partisi ne bir diyalog arayışına girdi ne de Barış ve Demokrasi Partisiyle muhatap olma cesaretini gösterdi.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Oylamanın Sonucu (3. Önerge): KABUL EDİLMEMİŞTİR.
4. Önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan “7.11.1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi”nin 23 üncü maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim. 14.04.2010
Harun Öztürk
İzmir
Gerekçe (4. Önerge)
HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hâkim ve savcıların atanma ve yükselmeleriyle, görev yerlerinin belirlenmesi, disiplin işlerinin takibi gibi konularda önemli görevler üstlenen ve yargı bağımsızlığının teminatı olarak bilinen HSYK’nın yapısı teklifle tamamen değiştirilmektedir.
Kurulda bağımsız yargı için eleştiri konusu olan Adalet Bakanı ve Müsteşarı yerlerini korudukları gibi, Adalet Bakanının Kuruldaki konumu HSYK Başkanı sıfatıyla daha da güçlendirilmekte, hâkimler ve savcılarla ilgili olarak yapacağı bazı tasarrufları yargı denetimi dışına çıkarılmaktadır.
HSYK’nın 7 asil, 5 yedekten oluşan 12 üye sayısı, 22 asil ve 12 yedek olmak üzere 34 üyeye çıkarılmaktadır. Yargıtay ve Danıştaydan seçilecek üye sayısı teklifte, Türkiye Büyük Millet Meclisine 3 azaltılarak sevk edilmişti. Komisyonda, lütfedilip, sözde uzlaşma adına Yargıtay ve Danıştaydan seçilecek bugünkü mevcut üye sayısı korundu ancak Komisyonda yüksek yargının kontenjanı eski düzeyine çıkarılırken teklifteki 21 asil 10 yedek üye içindeki bazı grupların kontenjanlarının azaltılmadığına, toplam asil ve yedek üye sayısının 1’er artırıldığına dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Çünkü, AKP’nin, HSYK’nın sayısal olarak kendi kontrolünden çıkmasına tahammülü yoktur.
Değerli milletvekilleri, sonuç olarak, 7 asil üye içinde 5 olan yüksek yargının kontenjanı, 22 asil üye içinde yine 5’te kalmıştır. Eskiden yedek üyenin tamamı yani 5’i yüksek yargı mensupları arasından seçilirken teklifte, 12 yedek üye içinde yüksek yargı mensuplarının sayısı yine 5’te bırakılmıştır. Teklifte, HSYK’nın yapısına, Cumhurbaşkanı tarafından seçilmek üzere üst kademe yöneticisi öğretim üyesi ve avukatlar arasından 4 asil, hâkim ve savcılar arasından seçilecek 10 asil, 6 yedek üye ile Türkiye Adalet Akademisi tarafından seçilecek 1 asil, 1 yedek olmak üzere, toplam 15 asil ve 7 yedek üye ilave edilmektedir. Cumhurbaşkanının seçeceği üyelerin tamamının hukuk formasyonuna sahip olmayan grup içinden seçilmesine de bir engel bulunmamaktadır.
HSYK üyelerinden Bakan ve Müsteşarla Türkiye Adalet Akademisi tarafından seçilen üyelerin ve Cumhurbaşkanı tarafından seçilen üyelerin, yürütmenin kontrolüne girme ihtimali yüksektir. Bunların toplamı 7 asil, 1 yedek olmaktadır. Bu kompozisyona bakarak 22 asil üyede 7 üye, itiraz edilmemesi gereken bir durum gibi görülebilir ancak hâkim ve savcılar arasından seçileceklerin bir bölümünün de yürütme tarafından kontrol edilme ihtimali yine oldukça yüksektir. Hem her seçmenin 1 adaya oy verecek olması hem Kurul üyeliği sonrası görev beklentileri hem de sekiz yıllık hâkimlik ve savcılık mesleğine girişlerde Bakanlığın yoğun bir şekilde inisiyatif kullanmış olması, hâkim ve savcılardan seçilecek 10 asil, 6 yedek üye arasından da yürütmenin vesayetine gireceklerin sayısının az olmayacağı şimdiden söylenebilir.
Değerli milletvekilleri, HSYK’ya yerel mahkemelerden seçileceklerin sayısının yüksek yargı organlarından seçileceklerden fazla olmasının yargısal bütünlüğe zarar verip vermeyeceği dikkate alınmalıydı. AKP, HSYK’da çoğunluğu sağlayacağından öylesine emin ki eskiden yüksek yargı kontenjanı, bildirilen adaylar arasından Cumhurbaşkanı tarafından belirlenirken, teklifte, belirleme yetkisi doğrudan yüksek yargıya bırakılmıştır. Bu tercihte, çoğunluk üzerinde etkileri kalmayan yüksek yargı organlarına “Bakın, biz ne kadar demokratız.” mesajı verilmek istenmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Öztürk, size de ek süre veriyorum bir dakika, lütfen tamamlayın konuşmanızı.
HARUN ÖZTÜRK (Devamla) – Bu kurnazlığınız sizi ele veriyor.
Teklifle HSYK bütünüyle yürütmenin yönlendirmesi altına girmektedir. Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığını ortadan kaldıracak olan bu düzenleme Anayasa’ya aykırı olup teklif metninden çıkarılmalıdır.
Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığını sağlamak için bu işe giriştiğinizi söylüyorsunuz, ancak Adalet Bakanı ve Müsteşarının Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda kalmasında niçin ısrar ediyorsunuz? HSYK’nın kararlarının yargıya açık olmadığından şikâyet ediyorsunuz, niçin tüm disiplin kararlarını yargıya açmıyorsunuz? Yargı bağımsızlığı için gerekli olduğu hâlde, yargıçları idari görevleri yönünden HSYK yerine niçin Bakanlık denetiminde tutmaya devam ediyorsunuz? Hâkim ve savcılara, HSYK’da görmek istedikleri üye sayısı kadar adaya oy verilmesini niçin engelliyorsunuz diyor, yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Öztürk, teşekkür ederim.
5. Önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 23. maddesinin Teklif metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
İsa Gök (Mersin)
Atilla Kart (Konya)
Gerekçe (5. Önerge)
ATİLLA KART (Konya) – Evet.
BAŞKAN - Peki, diğer bir önerge üzerinde Sayın Kart’a söz veriyorum, Konya Milletvekili.
Buyurun efendim, süreniz sizin de beş dakikadır. (CHP sıralarından alkışlar)
ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tarafımızdan verilen önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, üye sayısı 17’ye çıkarılan Anayasa Mahkemesi ve üye sayısı 22’ye çıkarılan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yapılanmasında siyasi iktidar aynı yaklaşım ve aynı amaç içinde olmuştur. Her iki olayda da, her iki kurumun yapılanmasında da Yargıtay ve Danıştay gibi kurumlar bünyesindeki mensuplar sadece 1 aday için oy kullanmaktadırlar. Bu durum, üye seçen kurumların işlevini etkisiz ve şeklî bir hâle getirmektedir, adalette temsil ilkesinin ihlali sonucunu doğurmaktadır.
Daha da önemlisi, bence, Anayasa Mahkemesine Sayıştaydan 2 üye, Barolar Birliğinden, barolardan 1 üye seçiliyor. Sayıştayın kaç kişiye hitap ettiğini anlatmaya gerek yok; burada hukukçu arkadaşlarımız var, bu noktada gerekli hassasiyeti ve duyarlılığı göstermeleri gerekirdi. 50 bin civarında avukatın temsil edildiği barolardan 1 kişiyi seçiyoruz. Onu da nasıl seçiyoruz? Barolar Birliğinin tüzel kimliğini diskalifiye ederek, yine temsilde adalet ilkesini ihlal ederek, hiçbir kurumsal kimliği olmayan baro başkanları arasından bir seçim yapıyoruz. Bu da yine maksatlı bir seçim olmuştur.
Burada bir diğer vahim yanlışlığı, özellikle 23’üncü maddedeki vahim yanlışlığı ifade etmek istiyorum: Evet, meslekten ihraç kararlarına karşı yargı yolunun açılması, elbette doğru bir düzenleme olmuştur ama yine hukukçu olan arkadaşlarım çok iyi bilir ki hâkimler ve savcılar için yer değiştirme cezası da çok ağır bir cezadır, çok ağır sonuçları olan bir cezadır. Yer değiştirme cezasına muhatap olan bir hâkim ve savcının meslekte yükselme şansı yok denecek kadar azdır. Böylesine ağır sonuçları olan bir ceza için yargı yolunun kapalı tutulması da yine demokratikleşme iddiasında olan bir paket için çok büyük bir çelişkidir; bu, gerçekten giderilmesi gereken, yeniden düzenlenmesi gereken bir eksikliktir diye düşünüyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözü çok uzatmayacağım ama önemli olduğuna inandığım iki gazetecinin, akademisyenin görüşlerini sizlerle paylaşmak istiyorum.
Gazeteci kimliğine, akademik kimliğine ve hukuk adamı kimliğine sizlerin de itiraz etmeyeceğine inandığım, güvendiğim Taha Akyol’un öncelikle görüşlerini sizinle paylaşmak istiyorum. Ne diyor Sayın Taha Akyol? Bakın, 23’üncü maddeye atıfta bulunarak şunu söylüyor:
“Taslaktaki en tehlikeli husus şudur: HSYK’nın 21 üyesinden toplam 10 tanesini Türkiye’deki adli ve idari bütün hâkim ve savcılar, yani toplam 14 bin -11.300 olacak- ‘seçmen’ seçecek! Onun için ortaya sandık konulacak!
Bu tür seçimlerde mesleki liyakatten ziyade ‘başka faktörler’ devreye girer, yargı tahribata uğrar diye endişeliyim.
Bunun yerine kıdem, mastır, doktora, bilimsel hukuki yayın ve performans gibi kıstaslarla yapılacak bir sıralamaya göre üye belirlenmelidir.” diyor.
Ortada bir profesyonel faaliyet var, esas alınması gereken ölçüler bunlar, ondan söz ediyor Sayın Akyol.
“Yargıtay’da bile ‘Daire Başkanı’ seçimlerinin ne sorunlar yarattığını bilmiyor muyuz?! Şimdi de adaletin tabanını mı hiziplere bölelim! Bunun vebali büyüktür.” diyor Sayın Akyol.
İkinci okuyacağım görüş de Sayın Sami Selçuk, hukuk adamı kimliğine, akademik kimliğine hiç kimsenin itiraz edemeyeceği bir kişi. Ne diyor?
“Bu satırları; 55 yıl hukukun içinde hukuk için çırpınmış; bir hukuk öğrencisi ve yargıç stajyeri iken 1955-1960 arası güçlü yürütmenin yargıçları, savcıları nasıl sağa sola savurduğunu, bunun acılarını, yıkımlarını dehşetle izlemiş; 41 yılını devletin, yargının, adaletin hizmetinde tüketmiş; yargı kararlarını ve uygulamayı bilimin ışığında konuşmalarında, yazılarında, karşı oylarında sürekli gücü yettiğince sorgulamış, eleştirmiş; yargısal yaşamını gerilerde bırakmış…”
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kart, ek süre veriyorum bir dakika, lütfen konuşmanızı tamamlayın efendim.
ATİLLA KART (Devamla) – “…bir eski yargı insanı ve bugün üniversitede hukuksal bilgisini ve deneyimlerini öğrencileriyle paylaşan biri olarak kaleme alıyorum.” diyor. “Lütfen…” diyor, şöyle bitiriyor makalesini: “Çağrım şudur: Parti kapatma, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Anayasa Mahkemesi konularıyla ilgili üç önemli konuyu erteleyelim. Karşılıklı suçlamaların cirit attığı, kurumların ve bireylerin birbirine güvenmediği, öfkelerin ve kişisel tutkuların aklın ve bilimin önüne geçtiği, bilim insanlarının bile ‘kişisel görüşüm, resmî görüşüm’ ayrımına zorlandığı bir ortamda sağlıklı düzenlemeler yapılamaz.” diyor.
Son sözüm de size Sayın Meclis Başkanım: Size neden güvenmiyoruz biliyor musunuz Sayın Başkan? Karma Komisyon şikâyetlerini iki yıldan bu yana işleme koymadığınız için, Kamu Personel Reform Tasarısı’nda 3 kez gerçek dışı beyanda bulunduğunuz için, Başbakanlık örtülü ödeneğin başındaki sahtecilikten…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ATİLLA KART (Devamla) - …mahkûm olan kişi hakkında yanlış beyanda bulunduğunuz için ve nihayet…
BAŞKAN – Sayın Kart, teşekkür ederim. Ek süreniz de doldu.
ATİLLA KART (Devamla) - Teşekkür için istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sadece selamlama için mikrofonunuzu açıyorum, buyurun.
ATİLLA KART (Devamla) – …İçişleri Bakanlığı Deniz Feneriyle ilgili otuz dört sayfalık raporu işleme koymadığı için…
Söylenecek pek çok şey var ama bütün bunlar ortada iken ve tarafsız olarak Meclisi yönetmediğiniz için size doğal olarak ve üzülerek güvenmiyoruz Sayın Başkan.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
6. Önerge
TBM Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Anayasa değiştirme teklifinin (23) maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ederim.
Kamer Genç
Tunceli
Gerekçe (6. Önerge)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, 497 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın...
BAŞKAN – Tasarı değil, teklif efendim.
KAMER GENÇ (Devamla) – Teklifi’nin -“tasarı” diyoruz ya neyse!- 23’üncü maddesinin teklif metninden çıkarılmasıyla ilgili olarak verdiğim bir önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.
Şimdi, geçen gün bir arkadaşta bir kitap gördüm. Kitap Amerika’da yazılmış. Bu Suudi Arabistan Kralı Türkiye’ye gelip de Tayyip Bey ile Abdullah Bey’i yanına çağırıp da böyle oturttuğu zaman -İngilizce bir kitap- diyor ki: “Kemalist cumhuriyetinin can çekişmesi, faşist kardeşliğin yükselmesi.” Bu, Amerika’da basılan bir kitap.
Şimdi, değerli milletvekilleri, tabii, AKP, kendine uygun bir yargı oluşturmaya çalışıyor. Tabii, Türkiye’nin temel rejimini değiştiriyor. Temel rejimini de değiştirirken tek bir kişinin dikta yönetimini getiriyor ve bu dikta yönetiminin şu andaki tek engeli yargı. Yargıyı ne yapıyor? Yargıyı öyle ucube bir kurul oluşturuyorlar?
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Tam tersi, yargıyı güçlendiriyoruz.
KAMER GENÇ (Devamla) – Yani işte 22 kişilik bir Hâkimler Savcılar Kurulu, bu 22 kişilik Hâkimler ve Savcılar Kurulu üç daireye ayrılacak, bu daireler kaç kişiden teşekkül edecek, hâkimlerin tayinleri nerede olacak, idari yargının tayin ve atamaları nerede olacak, idari savcıları nerede olacak, öteki adli savcıların durumu ne olacak; yine, bu Adalet Bakanı müsteşarı hangi dairede yer alacak? Yani çok böyle karışık. Ayrıca da bu geçen bir maddede şu andaki, yürürlükte olan Anayasa’nın 144’üncü maddesini oradan değiştiriyor ama aynı maddeyi buraya, altıncı fıkraya aynen alıyor. Hâkim ve savcıların atanmaları, yönetimde bunların nitelikleri, mesleğe kabulleriyle ilgili burada genel kurallar koyduktan sonra hâkim ve savcıların denetimi için izin verme yetkisini Kurul Başkanına veriyor. Burası çok önemli. Yani Adalet Bakanı Kurul Başkanıdır, dolayısıyla hâkim ve savcılar için izin verme yetkisini de Kurul Başkanına veriyor. Kurul Başkanına verince… Aslında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu bir idari kuruldur. Burada Kurul Başkanına Kurul Başkanı sıfatı vermekle bunun işlemlerine karşı idari yargıya dava açma hakkını da ortadan kaldırıyor. Şimdi, mevcut yürürlüğe göre, eğer Adalet Bakanı herhangi bir hâkim veya savcı hakkında soruşturma iznini vermediği takdirde buna karşı Danıştaya gidip dava açabiliyorsunuz veya savcılığa gidip dava açabiliyorsunuz. Şimdi bunu ortadan kaldırıyor ve bu tabii ne oluyor? Artık kendi yandaşlarını koruma ve kollama görevini alacak ve yargı da… Gördünüz işte, Abdullah Gül’le ilgili karar veren, Tayyip Erdoğan’la ilgili karar veren hâkimlere neredeyse çanlarına ot tıkayacak şekilde işlemler yapıldı. İşte, kendi tarikat ve cemaatlerinin üzerine giden Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı yasalara aykırı olarak kaç aydır içeride duruyor. Bunun tabii baş organizatörü bugünkü Bakanlık makamında oturan kişi.
Dolayısıyla, burada, tamamen mevcut iktidara göre bir Hâkimler ve Savcılar Kurulu oluşturulmaya çalışılıyor.
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Tam tersi, tam tersi.
KAMER GENÇ (Devamla) – Arkadaşlar, şeydeki 17 tane üyeyi adli yargıdan seçiyorlar, 3 tane üyeyi de idari yargıdan seçiyorlar. Peki, bunları nasıl seçecek? Kaçı savcı olacak, kaçı hâkim olacak? Hepsi hâkim mi olacak, savcı mı olacak? İdari yargıdan mı olacak? Sonra, Hakkâri’deki bir hâkim ile İstanbul’daki hâkimin seçimi konusunda nasıl birbirlerini tanıyacaklar? Bunu yüksek yargıya verdiğiniz zaman, yüksek yargı, Danıştay ve Yargıtay bunların kararlarını inceliyor ve bunların hakkında bir bilgi sahibi oluyor. Dolayısıyla burada objektif kurallar konuluyor. Ama şimdi böyle geniş bir tabana verdiğiniz zaman seçime neler hâkim olacak? İşte, ya ırkdaşlık ya bölgecilik ya mezhepçilik ya tarikatçılık ya cemaatçilik olacak. Dolayısıyla “hâkimlik mesleği” denen o kutsal mesleğin içine, böyle, istenmeyen birtakım doneler ve nitelikler atfedilmek suretiyle seçime gidecek. Dolayısıyla, burada yapılan tamamen yargının karmakarışık hâle gelmesidir ve yargının sağlıklı işleyişini engellemektir.
Adalet Bakanlığı zaten bütün yetkiyi almıştı. Şimdiye kadar, bu Adalet Bakanı, soralım bakalım, hangi aleyhine olan savcı ve hâkim hakkında soruşturma izni vermediniz? Lehinize olanların hangisine verdiniz? Her gün gazeteler yazıyor işte. Dolayısıyla… Ve kendileri de bunları inkâr etmiyor. Böylece, hâkimlik ve savcılık müessesesi maalesef rayından çıkarılıyor, işte, güvenceden yoksun bırakılıyor ve tamamen Kurul Başkanının istediği hâkim ve savcılara…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Genç, size de ek süre veriyorum bir dakika, lütfen konuşmanızı tamamlayın.
KAMER GENÇ (Devamla) - …soruşturma izni veriliyor, istemediklerine de soruşturma izni verilmiyor ve yargı âdeta siyasallaştırılıyor.
Yani bugünkü Hâkimler ve Savcılar Kurulunun tek şikâyet konusu olan Adalet Bakanı ile Müsteşarıydı. Pekâlâ, Adalet Bakanı ile Müsteşarı çıkartılmak suretiyle bu iş hâlledilebilirdi.
Cumhurbaşkanının buraya atayacağı üyelerin nitelikleri ne olacak, kimlerden seçilecek, yargıyla ne ilgisi var? İşte, birileri çıkıyor, birilerinin kulaklarına bir şeyler fısıldıyor ama birileri kendisini, sanki doğru dürüst, işte bu konuda çok fazla ihtisas sahibi anayasa profesörleri olduklarını zannediyorlar. Ama maalesef getirdikleri bilgiler, metinler burada kendilerini ayrıca tekzip ediyor.
Şimdi, Komisyonda bu görüşülürken Komisyon Başkanı dedi ki: “Sen 82 Anayasası’nda başlangıçta ret verdin, arkasında da askerlerden korktun, kabul verdin.”
Bak, burada… Burada… Bir daha doğru konuş…
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Çekimser… Çekimser…
KAMER GENÇ (Devamla) – Dur… Bunu doğru… Diyor ki: “Sen askerlerden korktun.”, “Ben askerlerden korkmam ama AKP’lilerden korkarım. Askerler insanı hapseder, AKP’liler diri diri yakar.” dedim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Genç, ek süreniz de doldu efendim.
(Kamer Genç Komisyon sıralarının önüne geldi.)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bak, şuna bak…
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Askerden korktun, çekimser verdin.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Al da şunu gör, al…
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Ona gel… Çekimser verdin.
BAŞKAN – Efendim, tamam… Peki…
Sayın Genç, teşekkür ederiz.
Şimdi, aynı mahiyette diğer bir önerge…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Al, bak…
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – İkinci oylama…
BAŞKAN – Sayın Genç, tamam efendim. Bırakın lütfen, tamam, şimdi inceler, Sayın Kuzu inceler efendim, tamam.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Komisyon sıralarından uzaklaşsın Sayın Başkan, Burhan Hoca’dan uzak dursun.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, öbür önerge sahibini çağırın.
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Genel Kurulu selamlayın Kamer Bey.
BAŞKAN - Sayın Genç, evraklarınızı kürsüden alacak mısınız. Çünkü bir başka arkadaşımızı davet edeceğim.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Yani bir Anayasa Komisyonu Başkanı bile iftira atmanın kendisine bir değer kazandıracağına inanıyor.
İspatlamazsan seni orada artık oturtmam!
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Senin ihtilafın var orada, getireceğim!
7. Önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan Anayasa değişikliği teklifinin, 23. maddesinin teklif metninden çıkarılması için gereğini arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal (Konya)
Oktay Vural (İzmir)
Mehmet Şandır (Mersin)
Behiç Çelik (Mersin)
S. Nevzat Korkmaz (Isparta)
Süleyman L. Yunusoğlu (Trabzon)
Akif Akkuş (Mersin)
Gerekçe (7. Önerge)
Anayasalar, vatandaşların temel hak ve hürriyetlerini teminat altına alan, siyasi rejimin ve devlet organlarının görev ve yetkilerini belirleyen kanunlar hiyerarşisinin en üstünde temel hukuk normlarıdır.
İki ihtilal ve 3 muhtıra ile üzerine gölge düşürülen Türk demokrasisini;
- 21. yüzyıl evrensel değerlerine kavuşturabilmenin,
- Asırlık anayasa tartışmalarından kurtarmanın,
- Her kesimin benimseyebileceği bir anayasaya kavuşturabilmenin,
tek yolu toplumsal uzlaşmaya dayalı bir Anayasa yapmayı sağlamaktır.
MHP bu sebeple;
- "Anayasa Değişikliği Uzlaşma Komisyonu" kurulmasını,
- Partilerin uzlaştıkları hususlarda demokratik bir sözleşme yapılmasını,
- Siyasi partilerin hangi konularda uzlaştığının kamuoyuna duyurulmasını,
- Her partinin görüş ve tavrının, yapılacak ilk seçimde milletin takdirine sunulmasını,
- Seçimler sonunda oluşacak Meclis'in ilk iş olarak anayasa değişikliğini gerçekleştirmek olmasını teklif etmiştir.
MHP; bu kapsamda,
- Devlet ile Milleti kucaklaştıracak,
- Milletin değerleri ile Devletin değerlerini bağdaştıracak,
- Demokrasi ile Cumhuriyeti barıştıracak,
- Vatandaşın temel hak ve hürriyetlerini evrensel standarda yükseltecek,
- Milletin bölünmez bütünlüğünü üniter yapı içinde sağlayacak ve Devleti kurum ve kuruluşları ile uyum içinde çalıştıracak,
- Kuvvetler ayrılığına dayalı parlamenter demokrasiyi iyileştirecek,
- Cumhuriyetin temel nitelikleri ile Anayasamızın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek maddelerini koruyacak,
Toplumsal bir sözleşme belgesi niteliğinde anayasa yapma kararını ilan etmiştir.
Anayasa değişikliği ancak böylece milletin iradesine dayandırılmış olacaktır.
AKP, MHP'nin bu teklifine kulak tıkamış, kendisi için hazırladığı Anayasa teklifini partilere ve millete dayatmıştır.
AKP, Anayasa değişikliğini seçmene ve yargıya hesap vermekten kaçmak için malzeme olarak kullanmaktadır.
AKP'nin, Anayasa Değişiklik Teklifi, kendi hedefine ulaşmak için hazırlanmıştır.
Bu teklif ile kuvvetler ayrılığına dayanan parlamenter sistemin denge ve denetim mekanizmaları iktidar lehine bozulmaktadır. Bunun doğal sonucu olarak başta parti kapatma, yargı bağımsızlığı ve hâkim teminatı ile hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkeleri zedelenmektedir. Parlamenter sistem yerine ucu diktaya açık bir Başkanlık sistemi getirilmektedir.
Bu teklif, Parlamenter demokrasi esasına göre inşa edilen Anayasaya aykırıdır.
Bu teklifin içinde; Millet yoktur, Milletin iradesi yoktur, Milletin beklentisi yoktur.
Millet, AKP'den bölücü terörü bitirmesini beklemektedir.
Millet, AKP'den yoksulluğun, yolsuzluğun, hayat pahalılığının ve işsizliğin hesabını vermesini beklemektedir.
Millet, AKP'den iş beklemektedir. Aş beklemektedir.
Millet, AKP'den düşünce, inanç, teşebbüs, örgütlenme ve benzeri alanlarda temel hak ve hürriyetlere güvence beklemektedir.
Millet, mahkemelerdeki iş yükünü azaltacak ekonomik, sosyal ve adli reform beklemektedir.
Millet, yandaş yargıç değil, tarafsız ve bağımsız mahkemelerde hakkını aramak istemektedir.
AKP 8 yılı heba etmiştir. Milletin beklentilerini karşılayamamıştır.
AKP, millet için değil kendini korumak için Anayasa değiştirmektedir.
AKP, günü geldiğinde herkesin güvenli liman gibi sığınabileceği tarafsız ve bağımsız mahkemeler için hiçbir şey yapmamıştır.
AKP, 8 yıllık iktidarında, yandaş yargıç yaratmış, yargıyı siyasallaştırmıştır.
AKP, hukuk devleti ve hukukun üstünlüğünü tahrip etmek, üstünlerin hukukunu yaratmak istiyor.
AKP, gizlemediği başkanlık sistemi hevesi ile diktaya yönelmiştir. Dikta hevesinin önünde engel gördüğü Anayasa Mahkemesini yandaş yargı kurumu hâline getirmek istemektedir.
AKP, Anayasa Mahkemesini yandaş yargı kurumu hâline getirerek kuvvetler ayrılığı ilkesini yok etmek, diktaya dönüşecek başkanlık sisteminin ilk adımını atmak istiyor.
AKP, açılım adı altında PKK’nın siyasallaştırılması için ilk adım olduğunu ifade ettiği bu teklif ile, bin yıllık kardeşliğin ve millî bütünlüğün bozulmasına anayasa zemini hazırlamak istemektedir.
AKP, iyi niyetli değildir, başlattığı PKK Açılımı için bu yasa değişikliği ile anayasal zemin hazırlamaktadır. Bu sebeple bu Anayasa değişikliği milletin hayrına değildir ve Anayasa’ya aykırıdır.
Oylamanın Sonucu (4, 5, 6 ve 7. Önergeler): AYNI OLDUĞUNDAN BİRLİKTE OYLANMIŞ VE KABUL EDİLMEMİŞTİR.
3.2 Yirmiikinci Maddeye İlişkin Birinci Tur Gizli Oylama Sonucu
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 23’üncü maddesinin gizli oylama sonucunu açıklıyorum:
“Oy sayısı : 409
Kabul : 336
Ret : 72
Çekimser : -
Boş : 1
Geçersiz : -
Katip Üye Bayam Özçelik (Burdur)
Yaşar Tüzün (Bilecik)”
3.3 Yirmiikinci Madde için İkinci Turda Verilen Önergeler (Tümü Reddedilmiştir - 5 Mayıs 2010)
1. Önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
497’ye 1 inci Ek Sıra Sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 23 üncü maddesi ile değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 159 uncu maddesinin 10 uncu fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Aşkın Asan (Ankara)
“Kurulun meslekten çıkarma ve yer değiştirme cezasına ilişkin olanlar dışındaki kararlarına karşı yargı mercilerine başvurulamaz.”
Gerekçe (1. Önerge)
Kurulun kararlarına karşı yargı yetkisi sınırları genişletilmiştir.
Oylamanın Sonucu (1. Önerge): KABUL EDİLMEMİŞTİR.
2. Önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
497’ye 1 inci Ek Sıra Sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 23 üncü maddesi ile değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 159 uncu maddesinin 11 inci fıkrasında geçen “Kurula bağlı Genel Sekreterlik kurulur. Genel Sekreter” ifadesinin “Kurulacak Genel Sekreterliğe” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Fikri Işık (Kocaeli)
Bekir Bozdağ (Yozgat)
Mehmet Tuncak (Bursa)
İsmail Göksel (Niğde)
İsmail Bilen (Manisa)
Nedim Öztürk (Eskişehir)
Gerekçe (2. Önerge)
Kanunun yazılım açısından aynı satırda geçen iki “Genel Sekreter” ifadesinin tek’e indirilerek sadeliğin sağlanması amaçlanmıştır.
Oylamanın Sonucu (2. Önerge): KABUL EDİLMEMİŞTİR.
3. Önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 497’ye 1. ek sıra sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 23 üncü maddesiyle değiştirilen 159 uncu maddenin iki, üç ve dördüncü fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Sevahir Bayındır (Şırnak)
Akın Birdal (Diyarbakır)
Sebahat Tuncel (İstanbul)
Şerafettin halis (Tunceli)
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yirmi iki asıl ve on bir yedek üyeden oluşur; "Hâkimler Yüksek Kurulu" ile "Savcılar Yüksek kurulu" hâlinde yedi asıl ve dört yedek üyeden oluşan iki daire hâlinde çalışır.
Kurulun başkanı seçimle belirlenir. Adalet Bakanı ile Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kurulun tabii üyesidir, oy kullanamazlar.
Kurulun, dört asıl üyesi, nitelikleri kanunda belirtilen; yükseköğretim kurumlarının hukuk, iktisat ve siyasal bilimler dallarında görev yapan öğretim üyeleri, üst kademe yöneticileri ile avukatlar arasından Cumhurbaşkanınca, üç asıl ve iki yedek üyesi Yargıtay üyeleri arasından Yargıtay Genel Kurulunca, iki asıl ve bir yedek üyesi Danıştay üyeleri arasından Danıştay Genel Kurulunca, iki asıl üye ile bir yedek üye Türkiye Barolar Birliği yönetim kurulu ve Baro Başkanları tarafından yirmi yıl fiili avukatlık yapmış olanlar arasından dört yıl için seçilir.
Gerekçe (3. Önerge)
SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan maddenin değiştirilmesine ilişkin vermiş olduğumuz değişiklik önergesi üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii bu kadar gergin, çatışmalı, stresli geçen bir Anayasa değişikliği tartışmalarında bu tür teknik hataların da olması kaçınılmazdır. Sözlerime başlamadan bir şey söylemek istiyorum: Geçmiş dönemde de yine çok ciddi kavgalar olmuştu burada. Ankara’da otobüs yolculuğu esnasında iki kişi kavga eder. Otobüsteki diğer kişiler şöyle diyorlar: “Meclis mi sandın burayı?”
Şimdi, bu Meclis değişim için çaba harcadığını varsayıyor, Türkiye rol model olduğunun iddiasında, çağdaş, demokratik kriterleri hedeflediğini iddia ediyor ama manzaralar ne yazık ki bu iddianın, bu hedefin, bu amacın çok tersine. Yanlış okunuyor her şey ve davranışlar yanlış.
Değişim HSYK için şart ama nasıl bir değişim? Yani YÖK atamaları olurken de, üniversitelerde profesörler atanırken de, valiler atanırken de, kaymakamlar atanırken de, yani bütün atanmış kurullar için objektif kriterler şart. HSYK gibi bir kurumun bağımsız olması şart. Yani hiçbir düşünceye, hiçbir kişiye, hiçbir siyasal anlayışa yakın olmamalı. Gerçek anlamda hukukun üstünlüğünü savunabilecek, kendisine bağlı üyeleri de bu çerçevede, hem ekonomik özlük haklarını koruyabilecek hem de adil yargının süreklileşebilmesi için onun gerekli tüm koşullarını oluşturması lazım. Ama hangi kafalarla? Ama hangi eğitim biçimiyle? Ama hangi kanunla? Çünkü Montesquieu’nün dediği gibi, “Hâkimler, sadece kanunları söz olarak ifade edendir.”
Peki, o zaman, bu kanunları yapan Meclis değil mi? Meclis halka karşı sorumlu değil mi? Eğer Meclis halka karşı sorumluluğunu doğru yerine getirmezse, eğer bu Meclis ulus devlet mantığından vazgeçmezse, Makyavel’in üç yüz yıl önce iddia ettiği, oluşturduğu bu düşünce kalıpları artık o diyarlarda makbul değil; zamanı geçmiş, pert olmuş, kadük olmuş. Şimdi bu kadük düşünce biçimiyle, bu dar, dıştalayıcı ve çağın dışında kalmış ideolojik yaklaşımla, bu tekçi, milliyetçi, siyasal yaklaşımla ve bu Anayasa’nın ruhu bu eksende olduktan sonra hâkimi, savcısı sonuçta bu Parlamentonun çıkardığı, işte, o kanunları sadece okuyanlar olacaktır, sadece onları ifade edenler olacaktır. O nedenle, biz parti olarak da başından beri şuna dikkat çekiyoruz: Kendinizi kandırmayın. Nasıl ki seçimlere gitmeden, bir paket makarnayla toplumu kendinize mecbur ederek bir şey verdiğinizi iddia edip beş yıl ya da dört yıl boyunca o halkının servetini, malını, geleceğini ipotek altına alıyorsanız bu Meclise de bir küçük paket Anayasa değişikliği varsayımıyla hiçbir düşünceyi kendi denetiminizin altına alamazsınız, BDP’yi hiç alamazsınız. Çünkü BDP bu siyasal zihniyetlerin, bu kanun devletinin, miadı geçmiş bu kanun devletinin mağdurudur.
Ergenekon’la mücadele ettiğinizi varsayıyorsunuz, HSYK’nın Ergenekon zihniyetini koruduğunu iddia ediyorsunuz, doğrudur. Peki, ulus devlet mantığı, tek millete dayalı mantık, tek cinsin egemenliğine dayalı bir mantık, inançları dıştalayan bir mantık var olduğu sürece yeni Ergenekonlar muhtemelen filizleniyordur ama başka bahçelerde, ama başka görüntülerde, ama başka fikirler altında. O nedenle, gelin, hakikatle yüzleşelim. 20’nci yüzyılın kanseri olarak tanımlanmış bu tek milliyetçi ideolojiden vazgeçmediğiniz sürece…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bayındır, ek süre veriyorum, konuşmanızı tamamlayın lütfen.
SEVAHİR BAYINDIR (Devamla) – Bu ideolojik yapılanmadan siz vazgeçmediğiniz sürece… İşte, Siirt’te bir çavuş bir genci ağır makineli tüfekle öldürür ve Yargıtay der ki: “Meşru hakkını kullanmıştır.” İşte, yargı Uğur Kaymaz’ın öldürülmesine “Teröristtir.” der. Dolayısıyla bu hukuk garabetinden bir an önce bu Meclisin kurtulması lazım. Yoksa AK PARTİ kendisini aklayamaz. Ne bugün ne de gelecekte hiçbir şekilde kendini aklayamaz ve Sayın İyimaya bu kürsüden şunu ifade eder: “Bu üsluplara gerek yok, bu tartışmaya gerek yok.” İyi, güzel de böyle bir Anayasa’ya da gerek yoktu. Böyle kendi başınıza belirleyip dayatmak da bir üslup değil mi lütfen? Bir dayatma değil mi lütfen? Gerginliğin dinamitlendiği nokta değil mi lütfen? Dolayısıyla bunun geçerliliği ve meşruluğunu, basını arkanıza alarak, farklı farklı imkânları arkanıza alarak halka...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bayındır, ek süreniz de doldu efendim.
SEVAHİR BAYINDIR (Devamla) – Selamlayacağım Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sadece selamlama için mikrofonu tekrar açıyorum. Lütfen konuşmanızı tamamlayın.
SEVAHİR BAYINDIR (Devamla) – Bu yaklaşımınızla medyayı arkanıza alarak, kimi liberalleri arkanıza alarak, halka “Değiştiriyorum.” iddiasında bulunarak siz bizleri asla töhmet altında tutamazsınız, baskılayamazsınız ama bizim demokratik baskımız bir gün mutlaka sizi demokratik cumhuriyete, demokratik ulusa ulaştıracak.
Bu inançla hepinizi saygıyla selamlıyorum, iyi geceler diliyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
Oylamanın Sonucu (3. Önerge): KABUL EDİLMEMİŞTİR.
4. Önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 23. Maddesi'nin on birinci fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ederiz.
Faruk Bal (Konya)
Ali Uzunırmak (Aydın)
Reşat Doğru (Tokat)
Gerekçe (4. Önerge)
FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce size Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun parlamenter demokratik sistemdeki yerini ve olması gelen şeklini ifade etmeye çalıştım. Şimdi bu Kurulun ne hâle getirildiğini birlikte paylaşmaya çalışacağız.
İlerleyen maddelerinde, değerli milletvekilleri, bu Kurula, Anayasa Değişikliği Teklifi gerçekleştiği takdirde otuz gün içerisinde Kurulun şekli, şemaili değişecek, buraya yeni üyeler seçilecektir. Bu üyelerin seçim şeklini ve seçim sürecini sizlerle paylaşmak istiyorum.
Kanun yürürlüğe girdiği takdirde beş gün içerisinde adaylık başvurusu için Yüksek Seçim Kurulu ilan edecek, üç gün içerisinde başvurular alınacak, iki gün içerisinde başvuranların durumu incelenecek, iki gün içerisinde adaylara itirazlar yapılacak, iki gün içerisinde itirazlar karara bağlanacak ve 2’nci pazar günü seçim yapılacak. Bu arada bir şey yasak, ne yasak? Aday olacak hâkimlerin propagandası, propaganda yapması yasak.
Değerli arkadaşlarım, bunun, derleyip toparlarsak, ifadesi şudur: Adalet ve Kalkınma Partisi, otuz gün içerisinde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu AKP kurulu hâline getirebilmek için her türlü planı, programı hazırlamış, rakiplerinin ya da bağımsız ve tarafsız bir yargı için çabalayacak olan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna aday olacak kişilerin konuşmasına dahi imkân vermeden, ikişer günlük dilimler içerisinde merdivenleri süratle tırmalayarak Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu AKP’nin yandaş bir kurulu hâline getirilecektir.
Değerli arkadaşlarım, bu ne işe yarayacaktır? Bu, yargının hiçbir işine yaramayacaktır. Bunun, yargıyı siyasallaştırmış olmanın dışında, Türk hukukuna, Türk demokrasisine hiçbir faydası olmayacaktır, vatandaşa hiçbir menfaati olmayacaktır ama AKP’ye pek çok faydası olacaktır. Geçen defa ifade etmiştik, bu süreç içerisinde Adalet Bakanlığının etkili ve yetkilileri yargı üzerindeki bütün etkilerini ve yetkilerini telgrafla, telefonla, mesajla veya bizzat giderek, gittiklerinde kendilerine teşrifatçılık yapan yandaş yargıçlarıyla, gittiklerinde kendilerine refakat eden yandaş yargıçlarıyla bu seçim sürecinin neticesinde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu siyasallaştırmış hâle getirecektir ve yasamanın ve yürütmenin hukukla sınırlandırılması ve denetlenmesi artık mümkün olmayacaktır. Dolayısıyla Türkiye tam bir AKP diktasının içine girmiş olacaktır.
İşte, bunun bir örneği var değerli arkadaşlarım, Başbakan Adana seçimlerini hazmedemedi. Hazmedemediği içindir ki, Adana Belediye Başkanlığıyla ilgili, Hükûmetin ne kadar kamu gücü varsa, ne kadar etkisi ve yetkisi varsa, Adana Büyükşehir Belediye Başkanlığıyla mücadele etmeye başladılar. Netice itibarıyla Adana Büyükşehir Belediye Başkanı görevinden alındı. Hukuka gidildi; işte hukuk o zaman lazım olur. Yani herkesin ihtiyaç duyduğunda, bir itham altında kaldığında başvurabileceği güvenli bir limandır hukuk. Hukuka müracaat edildiğinde, Adana İdare Mahkemesinin karar vereceği gün Adalet Bakanının Müsteşar Muavini, Sayın Bakanın ifadesiyle sadece teknik işlerden ve araziden sorumlu Mustafa Kökçam Adana’ya, oradan Mersin’e gider. Bu, bu Mecliste gündeme getirildiğinde Sayın Bakan der ki: “Davaya bakan hâkim orada yoktu ve giden Müsteşar da davalarla ilgili değildi.” Oysa, değerli arkadaşlarım, bu fotoğrafın içerisinde şimdi önünde dava bulunan Bölge İdare Mahkemesi Hâkimi Ali Yaşar Yurdabak Müsteşar Muavininin karşısında esas duruşta.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bal, süreniz doldu, bir dakika ek süre veriyorum.
Buyurun efendim, tamamlayın konuşmanızı.
FARUK BAL (Devamla) – Bu Müsteşar Muavini aynı zamanda sadece teknik işlerden değil, idari davaların tamamından, idari işlemlerin tamamından sorumlu bir Müsteşar Muavinidir ve bu Müsteşar Muavinine refakat eden Hâkim bugün Adana Belediye Başkanlığı konusunda İdare Mahkemesinin vermiş olduğu yürütmeyi durdurmanın reddine ilişkin karara bakacak olan hâkimdir. Ne olacak sonunda? Ben size peşin söyleyeyim Sayın Bakan: Bu Anayasa Değişikliği Teklifi’ne kadar dosyayı masanın altında tutacak, bu değişiklik geçtikten sonra hukuka aykırı bir biçimde itirazı reddedecektir, binlerce örneğini, yüzlerce örneğini gördüğümüz gibi.
Değerli arkadaşlarım, hukuk, günü geldiğinde size çok lazım oldu. Bu kürsüleri siz kullanırken “Damdan düştük.” diye anlattınız. Damdan düşen bir insan eğer damdan düşmenin acısını anlar ise hukuku bu kadar tahrip etmekten vazgeçer, hukuku siyasallaştırmaktan vazgeçer…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bal, Genel Kurulu selamlayın lütfen.
FARUK BAL (Devamla) – …damdan düşenlerin acısını herkese paylaştırmadan, sadece Müslümanlığı kendisine yontmadan hukukun bir peygamber postu olduğunu, peygamber postunda siyasallaşma olmaması gerektiğine inanır ve bu inançla sizlere ifade ediyorum ki, elimizdeki Anayasa Değişikliği Teklifi tamamen hukuk düzenini ortadan kaldıracak ve yargıyı siyasallaştıracak bir tekliftir. 8’inci maddede olduğu gibi, vicdanlarınız ile meseleyi değerlendirmenizi talep ediyor, hayırlı bir sonuç alacağımızı ümit ediyorum.
Teşekkür ediyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
5. Önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 23. Maddesi'nin Teklif metninden çıkarılmasını arz ederiz.
Faruk Bal (Konya)
Şenol Bal (İzmir)
Gerekçe (5. Önerge)
FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 23’üncü madde Anayasa değişikliği teklifinin en önemli maddelerinden bir tanesidir çünkü yürütme, yasama ve yargı üçgeninde oluşan parlamenter demokratik sistemin denge ve denetim mekanizmasını bozan bir maddedir. Bu denge ve denetim mekanizması, yasama ve yürütme üzerindeki sınırlandırma yetkisinin daraltılması suretiyle bozulmakta ve yasamanın ve yürütmenin kontrol edilemez bir güç olarak demokratik bir yönetimden uzaklaşmasını ortaya koyan bir maddedir.
Değerli arkadaşlarım, parlamenter demokratik sistemlerde yasama meclisinin karar ve çıkarmış olduğu kanunların Anayasa Mahkemesi tarafından Anayasa’ya uygunluğu denetlenir. Yürütmenin işlem ve eylemleri Danıştay ve idare mahkemesi tarafından…
Sayın Başkan, bu gürültüde arkadaşlarımız eğer beni dinlemeyecekse lütfen gürültü yapmasınlar, insicamı bozmasınlar.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen Hatibi dinleyelim.
Buyurun Sayın Bal, siz devam edin.
FARUK BAL (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, işte, Anayasa Mahkemesinin yasama organını, Danıştay ve idare mahkemelerinin yürütme organını sınırlarken kullandıkları değer, ölçü hukuktur. Demek ki yürütme ve yasama, hukuk ile sınırlandırılmaktadır. Böyle yönetilen ülkelere biz hukuk devleti demekteyiz. Onun içindir ki demokratik sistemlerde hukuk devletinin önemi büyüktür, onun içindir ki demokratik olan devletlerde hukukun üstünlüğü önemlidir.
İşte, hukukun üstünlüğünü sağlayacak ve hukuk devleti özelliğini demokrasiye kazandıracak olan da bağımsız ve tarafsız bir yargıyı temsil edecek olan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruludur. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, demokratik ülkelerde Adalet Bakanının yargı üzerindeki siyasi etkilerini sınırlandıran, yargı üzerindeki siyasallaşma yetkilerini sınırlandıran bir görev ifa etmektedir.
İşte, bu Anayasa değişikliğinin tümünün vatandaşa iş ve aş vaat etmediği gibi yargıya da hiçbir şey vaat etmediği ve hukukun üstünlüğü yerine üstünlerin hukukunu yaratan bir amaca yöneldiği ortadadır.
Değerli arkadaşlarım, bu Anayasa değişikliği teklifiyle hukukun üstünlüğünü sağlayacak olan, yasamayı, yürütmeyi hukukla sınırlandıracak olan hâkimler ve savcılar ile diğer adliye çalışanlarına hiçbir güç kazandıracak tavrı, davranışı ve teklifi görmemekteyiz. Gerçekten, şairin “Gene tehir etme üç ay öteye.” diye sitem ettiği yargıya çare yoktur burada. Şairin dedesinden kalan davaya devam etme kararlılığını ortaya koyan ve bu nedenle de torununun olduğunu hâkime müjdeleyen sitemine derman yoktur burada.
Değerli arkadaşlarım, burada yargının siyasallaştırılması dışında bir amaç vardır, o da AKP’nin sekiz yıllık icraatı sırasında devleti partileştirdikten sonra, devlet kadrolarını AKP’lileştirdikten sonra sermaye transferi yapmış ve yaptığı sermaye transferiyle yandaş zenginlerini yaratmış, arkasından da basının yüzde 60’ını yandaş basın hâline getirmiş, bakiye yüzde 40’ını ise vergi borcuyla korkutmuş, hapislerle korkutmuş ve böyle bir düzen oluşturmuş. İşte, AKP’nin burada oluşturduğu bu düzene bir hukuk yaratma arzusu vardır, AKP’nin oluşan bu AKP düzenine bir hukuk düzeni inşa etme amacı vardır.
Değerli arkadaşlarım, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun hatası yok mudur? Vardır. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun eksiği yok mudur? Vardır. Zaten var olduğu, 1982 Anayasası’nın bir darbe anayasası olmasıyla sabittir. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun elbette reorganizasyona ihtiyacı vardır, elbette reforma ihtiyacı vardır ama böyle değil.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bal, lütfen konuşmanızı tamamlayın efendim, ek süre veriyorum.
FARUK BAL (Devamla) – AKP’nin yaptığı gibi devleti partileştirerek değil, sermaye transferine bekçi hazırlamak üzere değil, yandaş hâle gelmiş basına koruyucu olmak üzere bir yargı yaratma amacıyla değil ve AKP’nin yaratılmış yandaş yargıçlarına yandaş bir yargı kurumu yaratma amacıyla değil.
Değerli arkadaşlarım, işte böyle olunca karşımıza şu sorular çıkmaktadır: Sayın Adalet Bakanı kendisini yetkisini sınırlamakla görevlendirilmiş anayasal bir kurum olan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu yetki gaspıyla suçlayabilmektedir. Hâkimlerin telefonları dinlenilmek suretiyle en özel alanlarına kadar girilmiştir, hâkimler korkutulmuştur, hâkimler kendilerini savunabilir konumdan çıkmışlardır, hâkimler kendilerini savunamamaktan şikâyet etmektedirler. Değerli arkadaşlarım, o kadar korkutulmuştur ki hâkimler, kendi telefonunu dinleme kararını verecek kadar hâkimlik…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bal, ek süreniz de doldu efendim, Genel Kurulu selamlayın lütfen.
FARUK BAL (Devamla) – Sayın Başkan, tamamlıyorum.
Kendi telefonunu dinleme kararı verecek kadar korkmuş bir hâkimin, hukuk devletinde yasamayı ve yürütmeyi sınırlandırabilecek, “hukukun üstünlüğü” kavramını hayata geçirebilecek ve Türkiye’yi demokratik bir ülke olarak tanımlayacak hukuk düzeninde hâkimlik görevini yapabileceğini ifade etmek zordur.
Dolayısıyla AKP’nin getirmiş olduğu bu teklifin ne hâkimlere ne hukuk devletine ne hukuk devletini inşa etmekle, onu hayata geçirmekle görevli olan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna hiçbir faydası olmayacaktır diyor, bir gün hepimize lazım olacak olan adalet için bu maddenin metinden çıkarılmasını vicdanlarınıza havale ediyorum.
Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
Oylamanın Sonucu (4 ve 5. Önergeler): AYNI OLDUĞUNDAN BİRLİKTE OYLANMIŞ VE KABUL EDİLMEMİŞTİR.
6. Önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 23. maddesinin Teklif metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ahmet Küçük (Çanakkale)
Atilla Kart (Konya)
Gerekçe (6. Önerge)
ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tarafımızdan verilen önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Böylesine gergin bir ortamda Anayasa görüşmeleri yapmanın yanlışlığını ve bunun üzüntüsünü ifade ederek maddeyle ilgili, önergeyle ilgili değerlendirmelerimi yapmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, yargı organlarının yürütmeden bağımsız olarak kendi içinde oluşturulması yöntemini yerinde buluyor. Avrupa Birliği Komisyonunun Genişlemeden Sorumlu Komiseri ile Avrupa Birliği-Türkiye Karma Parlamento Komisyonu Başkanı, hem Türkiye’de ve hem de Avrupa’da bakan ve müsteşarın kurulda bulunmalarının demokrasinin temel ilkesini ihlal ettiğini, bu nedenle Türkiye'nin buna göre düzenleme yapması gerektiğini ifade ediyorlar, Anayasa çalışmaları konusunda Hükûmeti tüm tarafların önerilerini dikkate almaya davet ediyorlar. Avrupa Yargıçları İstişari Konseyi, 23 kasım 2007 tarihinde benzeri değerlendirmeyi yapıyor. Bu sebepledir ki Fransa, 2008 yılında yaptığı değişiklikle 2011’den geçerli olmak üzere cumhurbaşkanı ve adalet bakanının kurulu yönetmesi uygulamalarına son vermiş, yargıtay başkanı ve başsavcının, hâkimler ve savcılar yüksek kurulunun başkanı olması uygulamasına geçmiştir. İstişari ziyaret raporları ve Budapeşte Ortak İlkeleri de bu yönde.
Şimdi, hâl böyleyken, şu hususu bir kez daha vurgulamak gereğini duyuyorum: Resmî kayıtlar, metinler, Avrupa Birliği sürecinde, Avrupa Konseyi yapılanmasında, hem icrai anlamda hem istişari anlamda, bu nitelikte düzenlemeler getiriyorlar ve bunlar artık metinlere intikal etmiş durumda. Ama neyi görüyoruz? İktidar grubu yetkililerinin bu metinleri bile lafızlarına aykırı olarak -yorumu bırakıyorum- gerçeğe aykırı olarak Genel Kurula aktardıklarını görüyoruz. Bunlara artık tenezzül etmeyiniz, tarihe karşı sorumlu olursunuz. Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygınlığını ihlal eder konuma geliyorsunuz. Bunlara tenezzül edilmemesi gereğini bir kez daha ifade ediyorum.
Bu gerçekler karşısında, “demokratik meşruiyet”, “kooptasyon”, efendim, “yargıç devleti” gibi kavramları, bu kurumların tavsiyelerine, ilkelerine aykırı bir şekilde yorumlamanın da bilgi kirliliği yaratmaktan başka bir anlama gelmediğini hemen ifade ediyorum.
Yargının sorunları yok mu? Elbette var, pek çok var. Yirmi yılı aşan bir süre avukatlık mesleğini icra eden, bu işin pratiğini bilen birisi olarak söylüyorum: Yargının pek çok sorunu var ama o sorunları gidermenin yolu ve yöntemi bu değil. Bu gayet açık. Bu getirilen çözümler, çözüm olamaz.
Türkiye’de ne yapılıyor? Bakıyoruz: Adalet Bakanının hegemonyası daha da somut hâle getiriliyor. Bakan, kurum başkanı olarak hâkim ve savcıların denetimini kontrolünde tutuyor. Bu konuda ayrıca anayasal bir teminat getiriliyor, 1982 Anayasası’nın yarattığı yargı ve yargıcın bürokratlaşması olayı daha da kalıcı ve kurumsal hâle getiriliyor. Yer değiştirme cezalarına karşı yargı yolunun kapalı olmasını, antidemokratik ve maksatlı bir uygulama olarak gördüğümüzü önemle ifade ediyoruz.
Daha vahim olanı şu: Gerçekten şundan emin olmanızı istiyorum, şimdi ifade edeceğim husus yargıyı sabote etmekle eş değerdir değerli arkadaşlarım. Bakın, 22 kişilik bir Kurul oluşturuluyor, bunun 7 kişisi adli yargıdan gelecek, 3 kişisi idari yargıdan gelecek. 10 tane üye bu şekilde gelecek. Olabilir, olmalıdır, elbette yargı tabanı temsil anlamında daha da genişletilmelidir, bu doğru bir tercih ama nasıl geliyor bu insanlar? 11.300 civarında yargıç ve savcı var, bütün bu yargıç ve savcıların seçim mevzuatı çerçevesindeki iştirakleriyle bu seçimlerin yapılması öngörülüyor.
Bakın, Taha Akyol’un bu konuyla ilgili değerlendirmesini sizlerle paylaşmak istiyorum değerli arkadaşlarım. Bu gerçekten yargıyı sabote etmekle eş değer olan bir düzenlemedir. Ne diyor Sayın Akyol?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kart, ek süre veriyorum, konuşmanızı lütfen tamamlayın.
ATİLLA KART (Devamla) - “Taslaktaki en tehlikeli husus şudur: HSYK’nın -21 diyor, sonra 22’ye çıktığını biliyoruz- Kurulun 21 üyesinden toplam 10 tanesini Türkiye’deki adli ve idari bütün hâkim ve savcılar, yani toplam 14 bin -hayır, 11.300- seçmen seçecek. Onun için ortaya sandık konulacak. Bu tür seçimlerde mesleki liyakatten ziyade başka faktörler devreye girer, yargı tahribata uğrar diye endişeliyim. Bunun yerine, kıdem, master, doktora, bilimsel hukuki yayın ve performans gibi kıstaslarla yapılacak bir sıralamaya göre üye belirlenmelidir. Yargıtayda bile daire başkanı seçimlerinin ne sorunlar yarattığını bilmiyor muyuz? Şimdi de adaletin tabanını mı hiziplere bölelim? Bunun vebali çok ağırdır.” diyor.
Gerçekten, son derece yerinde ve Türkiye gerçeklerini bilerek yapılan bir değerlendirme. Onun için şunu özellikle ifade ediyorum, bunu vicdanlarınıza seslenerek ifade ediyorum, bunu sağduyunuza seslenerek ifade ediyorum: Yapılacak olan bu düzenleme yargıyı…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ATİLLA KART (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Kart, ek süreniz de doldu. Sadece Genel Kurulu selamlayabilmeniz için mikrofonunuzu açıyorum.
Buyurun.
ATİLLA KART (Devamla) – Hemen bitiriyorum Sayın Başkanım. Teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, yapılacak olan bu düzenleme, şundan emin olunuz, sistemin diğer unsurlarını bir tarafa bırakıyorum doğrudan yargıyı hedef alarak söylüyorum ve en hafif deyimiyle söylüyorum: Belirsizliğe yol açacak, ayrışmaya yol açacak, Fetret Dönemine yol açacak bir tabloyu yaratacaktır, kaosu yaratacaktır; yargı, tümden işlemez hâle gelecektir. Coğrafi anlamda, etnik anlamda, dinî anlamda ya da başka unsurlar -o unsurları burada ifade etmek istemiyorum- tam anlamıyla bir bölünmenin yaşandığını göreceksiniz.
Onun için diyorum ki burada 8’inci maddede dik duruş sergileyen sağduyu sahibi, sorumluluk sahibi arkadaşlarımın görevinin bu maddede de devam ettiği düşüncesini ifade etmek istiyor, Genel Kurulu bu duygularla ve saygıyla selamlıyorum değerli arkadaşlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
7. Önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 23. maddesinin Teklif metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerinin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
Ali Rıza Öztürk (Mersin)
Gerekçe (7. Önerge)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP Grup Başkan Vekili Bekir Bozdağ’ın çok doğru bir şekilde söylediği gibi, bu kürsü milletin kürsüsüdür. Bu kürsüden ister iktidar isterse muhalefet partisi milletvekilleri düşüncelerini özgürce söylerler ancak bu düşüncelerini beğenmeyen arkadaşlarımız gelirler, bu düşüncelerini burada söylerler. Son günlerde, özellikle bu Anayasa değişikliği çerçevesinde, AKP milletvekillerinin sayısal çoğunluklarına dayanarak uygulamaya çalıştıkları baskı ve şiddeti şiddetle kınıyorum. Baskı ve şiddetle bizi yıldırabileceklerini, susturabileceklerini sanıyorlarsa yanılıyorlar.
Öte yandan, Meclis Başkanı, kendisinin Meclisi taraflı yönettiğine yönelik tepkiler sonucu şahsımla ilgili olarak “oğluna hitap edemeyen adam” lafını kullanmış. Bir kere, öncelikle şunu söylemek istiyorum: Sayın Başkanım: Benim oğlum yok, 2 tane kızım var, 2 kızımla da iftihar ediyorum, onlarla gurur duyuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Ancak öyle anlaşılıyor ki siz evinizde oğlunuza söz geçiremediğiniz için, oğlunuza söz geçirememenin verdiği öfkeyle, buraya gelip, Meclisteki milletvekillerine yönelik olarak, hiç de bir Meclis Başkanına yakışmayan üslupla saldırılarda bulunuyorsunuz. Yine, Sayın Başbakan, kendisine derdini anlatmaya çalışan çiftçilere “Ananı al git.” diyor, on üç yaşındaki bir çocuğun ümüğünü sıkıyor. Benim çocuklara, sadece kendi kızlarıma değil, çocuklara yönelik herhangi bir öfke duymam söz konusu olamaz çünkü çocuklar, hukuksuzluğun, haksızlığın kaynağı değildir; bizim tepkimiz, haksızlığa ve hukuksuzluğadır. Meclis Başkanı olarak, siz de eğer bu Meclisi yasa ve yönetmeliklere uygun olarak yönetirseniz size de herhangi bir tepkimizin olmayacağını belirtmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, AKP grup başkan vekili arkadaşlarım burada konuşurlarken şunu söylediler, dediler ki: “Sayın Başbakan hakkında bir tek fezleke var mı?”
Şimdi, değerli arkadaşlarım, benim üslubumu bilen arkadaşlarımız geçmiş tutanakları incelediklerinde, ben kişilerin kişisel sorunlarını çok fazla bu kürsüde dile getirmemişimdir. Beni ilgilendiren husus bu aşamada şudur: Sayın Bekir Bozdağ da Sayın Hayati Yazıcı da bilirler ki CMK’nın 225’inci maddesi uyarınca iddianamedeki fiil ve fail hakkında sonuç doğurur mahkeme kararları.
Şimdi, benim elimde, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmiş iki tane konu var, okumak istiyorum. Birisi şu değerli arkadaşlarım: Zimmet, kamu taşıma biletlerinde kalpazanlık, resmî evrak ve kayıtlarda sahtecilik ile cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak suçlarından dolayı bir kişinin, bir genel başkanın dokunulmazlığının kaldırılması isteniyor. Eğer bu kişi gerçekten Bekir Bozdağ’ın ya da Hayati Yazıcı’nın söylediği gibi beraat etmişse, diğer failler hakkında verilen beraat kararı bununla da ilgili sonuç doğuruyor ise o zaman bu fezlekenin Adalet ve Anayasa Karma Komisyonunda olmaması lazım; bu kişi, bugün, Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan. Başka bir genel başkanla ilgili de dokunulmazlığın kaldırılması dosyası var değerli arkadaşlarım, o da 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası’na muhalefet yani seçim sırasında güneş battıktan sonra propaganda yapmak; bu da Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Deniz Baykal’ın dokunulmazlığı.
Değerli arkadaşlarım, bunları söyledikten sonra, bugün gerçekten yasama ve yürütmenin bir olarak, birleşerek, yargının elini kolunu kırmaya çalıştığı, gerçekten yargıyı kötürüm hâline getirmek istedikleri bir Anayasa değişikliğiyle karşı karşıyayız.
Bugün görüşülmekte olan 23’üncü madde, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 159’uncu maddesinde değişiklik yapılmasına ilişkin AKP teklifidir. AKP, getirdiği Anayasa değişikliğinin bu maddesiyle, Anayasa’nın 159’uncu maddesini kendi ihtiyaçlarına göre biçimlendirmeye çalışmaktadır, yargının kalbi olan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısını yeniden yapılandırmaya çalışmaktadır. Baktığımız zaman, AKP çevreleri, Avrupa Birliğinin bunu bir standartlaşmanın gereği olarak sunduklarını, Avrupa Birliğinin istediğini söylüyorlar ve…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Öztürk, ek süre veriyorum bir dakika. Lütfen konuşmanızı tamamlayın.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – …Avrupa Birliğinin gerçekten bu 159’uncu maddenin değiştirilmesi gerektiğini söylüyorlar ama hem İstişari Ziyaret raporları hem de Yargıçlar Konseyi raporlarına baktığımız zaman, okuduğumuz zaman, Türkiye’de, gerçekten, Anayasa’nın 159’uncu maddesinin değiştirilmesi tavsiye edilmektedir ancak bu değişiklik, AKP’nin söylediği gibi Adalet Bakanının yargıyı daha fazla ele geçirmesine ilişkin değil, tam aksine, bu Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulundan Adalet Bakanı ve Müsteşarının çıkarılmasına ilişkin bir tavsiye kararıdır. Hatta, bu konuda Avrupa’yı örnek gösteren Adalet Bakanlığına ilgili Konseyden çok anlamlı yanıtlar verilmiştir; Fransa’nın bu konuda örnek olamayacağı ve kötü örneklere dayanarak kendi yanlışlıklarımızın mazur gösterilemeyeceğini söylemiştir.
Değerli arkadaşlarım, bu AKP anayasasıdır, bu milletin anayasası değildir. Bu, 12 Eylül Anayasası’nı daha demokratik, daha özgür…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Öztürk, ek süreniz de doldu.
Sadece Genel Kurulu selamlayabilmeniz için açıyorum. Lütfen…
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - … bir hâle getiren bir anayasa değildir. Bu, tümüyle mahkemeleri Başbakana bağlayan, birimler hâline getiren, hâkimleri de Başbakanın emir ve talimatına sokan, yasalara, Anayasa’ya ve vicdanlarına göre değil, Başbakanın emir ve talimatlarına göre karar veren bireyler hâline, memurlar hâline indirgeyen bir anayasadır. Bu anayasanın 12 Eylül Anayasası’ndan demokrasi ve özgürlükler açısından hiçbir farkı yoktur değerli arkadaşlarım.
Bu vesileyle düşüncelerimi beş dakikada ne kadar söyleyebildiysek o kadar söyledik. Teşekkür ediyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından akışlar)
Oylamanın Sonucu (6 ve 7. Önergeler): AYNI OLDUĞUNDAN BİRLİKTE OYLANMIŞ VE KABUL EDİLMEMİŞTİR.
3.4 Yirmiikinci Maddeye İlişkin İkinci Tur Gizli Oylama Sonucu (Teklif Metninin Komisyon Tarafından Değiştirilmiş Hali Kabul Edilmiştir)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 23’üncü maddesinin gizli oylama sonucu açıklıyorum:
“Oy Sayısı : 409
Kabul : 334
Ret : 73
Çekimser : 1
Boş : 1
Geçersiz : -
Katip Üye Harun Tüfekçi (Konya)
Katip Üye Bayram Özçelik (Burdur)”
___________________________________________________________________________
4 Yirmiikinci Maddeye İlişkin Anayasa Mahkemesi Aşaması (K.T: 07.07.2010, E:2010/49, K:2010/87 Sayılı Anayasa Mahkemesi Kararından)
4.1 Yirmiikinci Maddeye İlişkin İptal ve Yürürlüğün Durdurulması İsteminin Gerekçesi
I.B.5. 7.5.2010 Tarihli ve 5982 Sayılı Kanun’un 22’nci Maddesine İlişkin Anayasaya Aykırılık Gerekçeleri
I.B.5.a. 5982 Sayılı Kanunun 22’nci Maddesinin Üçüncü ve Dördüncü Fıkralarına İlişkin Anayasaya Aykırılık Gerekçeleri
1982 tarihli Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 159 uncu maddesinde, 7 üyeden oluşan bir Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu öngörülmüştür.
7.5.2010 tarihli ve 5982 sayılı Kanunun 22 nci maddesinin üçüncü fıkrasında ise Kurulun, üye sayısı arttırılarak, 22 asıl ve 12 yedek üyeden oluşan bir yapı ortaya konulmuştur.
22 asıl ve 12 yedek üyeden oluşan bu Kurulun nasıl yapılandırılacağı da, 22 nci maddenin dördüncü fıkrasında gösterilmiştir. Ancak, dördüncü fıkra hükmüne bakıldığında, Anayasaya aykırı birtakım hususlar görülmektedir. Şöyle ki:
Kurulun Başkanı Adalet Bakanı olarak gösterilmiş; Adalet Bakanlığı Müsteşarına Kurulda doğal üye olarak yer verilmiştir. Bu durum, dördüncü fıkranın; AB uzmanlarınca düzenlenen ilerleme raporlarının, istişari ziyaret raporlarının, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi kararlarının, Avrupa Yargıçları Danışma Konseyi’nin görüş ve önerilerinin; ulusal düzeyde de tüm ilgili kurum ve kuruluşlar ile bilim insanlarının ve hukukçuların görüş ve önerilerinin gözardı edilerek düzenlendiğini ortaya koymaktadır. Çünkü; söz konusu rapor, karar, öneri, görüş ve değerlendirmelerde, Adalet Bakanına ve Müsteşarına Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda yer verilmesi, yargıyı yürütmeye bağımlı kılacak bir husus olarak nitelendirilmiş; bu nedenle de yargı bağımsızlığına, kuvvetler ayrılığına ve hukuk devletine aykırı bulunmuştur.
22 nci maddenin dördüncü fıkrasında da, Adalet Bakanı ve Müsteşarına Kurulda yer verilmesi; onlara yargıç ve savcıların özlük işleri bakımından alınacak kararları etkileme imkanını getirecektir.
Ayrıca Kurulun Başkanının Adalet Bakanı olması ve 22 nci maddenin diğer fıkralarında bu nedenle Bakana verilen yönetim ve temsil yetkileri, Kurulun çalışmalarını ve gündemini Bakanın düzenlemesini sağlayacak; Bakan ve Müsteşarı toplantılara katılmamak suretiyle Kurulun çalışmalarını kilitleyebilecektir. Yapılan değişikliklerde bu kilitlemeyi ortadan kaldıracak ve kurulun demokratik esaslara göre çalışmasını sağlayacak koruyucu bir önlem alınmamış, güvence getirilmemiş, tam tersi kilitleme yolu açık tutulmuştur.
Bu durum, yürütmenin yargı üzerinde üstünlük kurduğu, yargının yürütmeye bağımlı kılındığı bir tabloyu ortaya koymaktadır. Yargının yürütmeye bağımlı kılınması ve yürütmenin yargı üzerinde üstünlük kurması, kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırıdır. Bunun yanı sıra, yargının yürütmeye bağımlı kılınmasının ve yürütmenin etkisi altına sokulmasının, yargı bağımsızlığını ortadan kaldıracağı da açıktır. Yargı bağımsızlığı, hukuk devletinin olmazsa olmazıdır. Bu nedenle, yargı bağımsızlığının sağlanıp korunmadığı yönetim biçimlerinin hukuk devleti niteliğini taşıması olanaksızdır.
Bütün bu açıklamalar, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda Adalet Bakanına Başkan, Müsteşarına doğal üye sıfatıyla yer veren 22 nci maddenin dördüncü fıkrasının; yargının yansızlığını ve bağımsızlığını zedelediğini, dolayısı ile Anayasanın 2 nci maddesinde yer alan Cumhuriyetin hukuk devleti niteliğine ve yine 2 nci maddenin Cumhuriyetin nitelikleri arasında gönderme yaptığı Anayasanın Başlangıç kısmında belirtilen kuvvetler ayrılığına aykırı düştüğünü ortaya koymaktadır.
7.5.2010 tarihli ve 5982 sayılı Kanunun 22 nci maddesinin dördüncü fıkrasında, Kurulun dört asıl üyesinin, nitelikleri kanunda belirtilen, yükseköğretim kurumlarının hukuk, iktisat ve siyasal bilimler dallarında görev yapan öğretim üyeleri, üst kademe yöneticileri ile avukatlar arasından Cumhurbaşkanınca seçileceği ifade edilmiştir.
1982 tarihli Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 159 uncu maddesinde, Cumhurbaşkanına Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerini seçme konusunda tanınmış olan yetkilerin, Kurulu yürütmeye bağımlı kıldığı öne sürülmüş; bu durum yargı bağımsızlığı, hukuk devleti ve kuvvetler ayrılığı ilkelerine aykırı görülerek, şiddetle eleştirilmiştir.
Bu yetkilerin Cumhurbaşkanına Anayasadaki tarafsız statüsü nedeni ile tanınmış olması, seçiminde öngörülen toplantı ve karar yeter sayılarının da Cumhurbaşkanının tarafsız bir kimlik taşımasını güvence altına alması, bu eleştirileri etkisizleştirmeye yetmemiştir.
Bugün ise, Anayasanın 102 nci maddesinde yapılan değişikliğin getirdiği seçim sistemi, Cumhurbaşkanı adaylarını seçilebilmek için siyasi partilerin desteğini almak zorunda bırakmakta; siyasi partilere de Cumhurbaşkanı adayı göstermek imkanı tanımaktadır. Bu düzenlemelerin Cumhurbaşkanının artık tarafsız bir kimlik taşımasını sağlayamayacağı ortadadır. Çünkü göreve bir siyasi partinin desteklediği veya önerdiği Cumhurbaşkanı olarak başlayacaklardır. Bu konumdaki bir Cumhurbaşkanına söz konusu yetkilerin 22 nci maddenin dördüncü fıkrasında tekrar tanınmasının, yargı bağımsızlığı, hukuk devleti ilkesi ve kuvvetler ayrılığı bakımından 2007 değişikliği öncesine göre çok daha zedeleyici olacağı ve yargının tarafsızlığını da tehlikeye düşüreceği kuşkusuzdur.
Çünkü Cumhurbaşkanları Hakimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna üye seçerken, seçimlerinde kendilerini desteklemiş olan partilerin tercihleri doğrultusunda hareket etmek eğilimine gireceklerdir. Cumhurbaşkanlarına artık ikinci kez göreve seçilebilmek imkanının getirilmiş olması, onları ikinci kez seçilebilmek amacıyla aynı partinin desteğini sürdürmek arayışına itebilir. Bu arayışı da, desteğini aldığı partinin tercihlerinin, Cumhurbaşkanının Hakimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna üye seçimlerinde belirleyici olmasına yol açar. Bunun, yukarıda belirttiğimiz sakıncanın daha da belirginleşmesine neden olacağı ortadadır.
Söz konusu 22 nci maddenin dördüncü fıkrasında Cumhurbaşkanına tanınan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna üye seçme yetkisi, yargıçlık ve savcılık mesleğinden gelmeyen üst kademe yöneticileri ile iktisat ve siyasal bilimler dallarında görev yapan öğretim üyelerinin de bu Kurula üye seçilebilmelerine olanak hazırlamaktadır.
Bu kimselerin, hakimlerin ve savcıların seçimi, kariyeri, özlük işleri gibi tamamen yabancısı oldukları konularda Kurula ne gibi katkıda bulunacakları, elbette ki merak edilecek bir husustur. Ancak bu konulara yabancı olmanın, bu kişileri, bilgilendirmek adı altında yapılacak yönlendirmelere açık hale getireceği de ortadadır. Böyle bir durum, yargının tarafsızlığını ve bağımsızlığını zedeleyici niteliktedir. Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı ise hukuk devletinin olmazsa olmazıdır. Yargının tarafsızlığının ve bağımsızlığının sağlanamadığı ortamda hukuk devleti de gerçekleşemez. Bu nedenle, söz konusu düzenlemenin bu bakımdan da kuvvetler ayrılığı ve hukuk devleti ilkelerine aykırı düştüğünün söylenmesi gerekmektedir.
Diğer yandan söz konusu 22 nci maddenin dördüncü fıkrasında Cumhurbaşkanına tanınan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna üye seçme yetkisinin, Avrupa Birliği ortak standartları ile bağdaştırılması da olanaksızdır. Çünkü Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin yukarıda belirtilen (R [94] 12) sayılı kararında ve CCJE’nin Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesine sunduğu 10(2007) no’lu görüşte; hakimlerin seçimleri ve kariyerleri konusunda karar veren merciin hükümet ve idareden bağımsız olması, bu merciin üyelerinin yargıçlardan oluşması ve kendi emsallerince yargı tarafından seçilmesi gerekli bulunmaktadır.
Bu açıklamalar, 22 nci maddenin dördüncü fıkrasında Cumhurbaşkanına tanınan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna üye seçme yetkisinin de yukarıda belirtilen nedenlerle Anayasanın 2 nci maddesinde belirtilen Cumhuriyetin hukuk devleti niteliğine ve 2 nci maddenin Cumhuriyetin nitelikleri arasında gönderme yaptığı Başlangıç ilkelerinden kuvvetler ayrılığına aykırı düştüğünü ortaya koymaktadır.
22 nci maddenin dördüncü fıkrasında, Cumhurbaşkanının yukarıda belirtilen koşullarla seçeceği 4 üyenin yanı sıra, Hakimler ve Savcılar Kurulunun, 3 asıl ve 3 yedek üyesinin Yargıtay üyeleri arasından Yargıtay Genel Kurulunca, 2 asıl ve 2 yedek üyesinin Danıştay üyeleri arasından Danıştay Genel Kurulunca, 1 asıl ve 1 yedek üyesinin Türkiye Adalet Akademisi Genel Kurulunca kendi üyeleri arasından, 7 asıl ve 4 yedek üyesinin birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş adli yargı hakim ve savcıları arasından adli yargı hakim ve savcılarınca, 3 asıl 2 yedek üyesinin birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektirecek nitelikleri yitirmemiş idari yargı hakim ve savcıları arasından idari yargı hakim ve savcılarınca 4 yıl için seçileceği ifade edilmiş ve süresi biten üyelerin yeniden seçilmesine imkan tanınmıştır.
Bu hüküm, Kurulda Cumhurbaşkanının seçebileceği 4 üyenin yanı sıra Türkiye Adalet Akademisi Genel kurulunca seçilecek 1 üye ile birlikte, toplam 5 savcı ve yargıç kökenli olmayan üyenin Kurulda yer almasına imkan hazırlamaktadır. Bu durumun, hakimlik ve savcılık sorunlarına ve özlük işlerine yabancı bu kişileri, bilgilendirmek adı altında yapılacak yönlendirmelere açık kılacağı ve bunun da yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığına aykırı düşeceği yukarıda belirtilmiştir.
Diğer yandan söz konusu 5 üye, Adalet Bakanı ve Müsteşarı ile birlikte yürütmenin Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üzerinde etki kurmasını da sağlayacaktır. Çünkü Adalet Bakanı yürütmenin bir unsurudur. Adalet Bakanlığı Müsteşarı, 2992 sayılı Kanunun 6 nci maddesine göre, “Bakanın emri altında ve o’nun yardımcısı”dır. Türkiye Adalet Akademisi Adalet Bakanlığına bağlı, özerk yapıda olmayan bir kuruluştur. Adalet Akademisinin yapacağı seçimin Adalet Bakanının tercihini yansıtmaması olanaksızdır.
Cumhurbaşkanı ile Adalet Bakanının aynı partiden gelmeleri durumunda, farklı tutumlar benimsemeleri pek olası değildir. Böylece Kurulda yürütmenin tercihleri doğrultusunda hareket edecek 7 üyelik bir blok ortaya çıkabilecektir. Bunun yargı bağımsızlığı ve kuvvetler ayrılığı ilkelerine aykırı bir görünümün ortaya çıkmasını hazırlamak bakımından önemli bir sayı olduğu açıktır.
Diğer yandan adli yargıdaki birinci sınıf yargıç ve savcılar arasından yapılacak seçimde, seçilenlerin hepsinin yargıç veya hepsinin savcı olduğu garip durumlar ortaya çıkabilecektir. Aynı durum, idari ve adli yargıdaki birinci sınıf yargıç ve savcılar arasından yapılacak seçimde de kendisini gösterebilecektir. Bunun sonucunda Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, çoğunluğu hakimlerden veya çoğunluğu savcılardan oluşan bir Kurula dönüşebilecektir. Bu da savcıların mesleki kariyerleri ve özlük işleri bakımından hakimlerin çoğunlukta olduğu veya hakimlerin, mesleki kariyerleri ve özlük işleri bakımından savcıların çoğunlukta olduğu bir Kurulun kararlarına bağlı kılınmaları gibi bir duruma yol açabilecektir. Hakimlerin ve savcıların mesleki kariyerleri ve özlük işlerinin farklı özellikleri gözönünde tutulduğunda, aynı kurulda örgütlenmeleri eleştirilirken, böyle bir durum elbette ki kabul edilemez. Çünkü bu, yukarıda belirttiğimiz Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi kararlarına, dolayısı ile Avrupa ortak demokrasi standartlarına aykırı olduğu gibi; savcıyı yargıca, yargıcı da savcıya bağımlı kılmak gibi demokratik ve adil olmayan bir duruma yol açacaktır. Adalet hukuk devletinin temel hedeflerinden birisidir. Demokratik ve adil olmayan böyle bir düzenleme, hukuk devletine de aykırıdır.
22 nci maddenin dördüncü fıkrasının öngördüğü bu Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yapılanmasının Yargıtay ve Danıştay ile adli yargıdaki 1. sınıf yargıç ve savcılar ve idari yargıdaki 1. sınıf yargıç ve savcılar arasında, Kurula seçecekleri üye sayısı bakımından bir eşitsizlik yarattığı da görülmektedir.
Bu da, alınacak kararlarda Yargıtay’ın Danıştay’a, adli yargının idari yargıya nazaran daha etkin olabilmesine neden olacak bir durumdur. Böyle bir durumun ise, adil olmadığı açıktır. Adil olmayan bir düzenleme ise, yukarıda da belirtildiği gibi hukuk devletine aykırıdır.
1. sınıf yargıç ve savcılar arasından yapılacak seçim sonrası, HSYK üyesi olacak yargıç ve savcılara üyelik süresi boyunca özel güvence getirilmemiştir. İdari yönden Adalet Bakanlığına bağlı olmak, yargıçların yargı bağımsızlığı ilkesine uygun olarak çalışmalarını engelleyeceğinden hukuk devleti ilkesine aykırılık oluşturur. Kurulda, bu yargıç ve savcıların yüksek yargı üyelerinden niceliksel fazlalığı gözetildiğinde yargı bağımsızlığının daha da zedeleneceği açıktır.
22 nci maddenin dördüncü fıkrasının dördüncü tümcesinde yer verilen süresi biten üyelerin yeniden seçilebileceğine ilişkin hükmün de, Kurul üyelerini, yeniden seçilebilmek için, kendilerini seçenlerin beğenisini kazanacak tutumları benimsemeye iteceği; bunun da yargı bağımsızlığına ve yargı tarafsızlığına dolayısı ile hukuk devleti ilkesine aykırı bir başka durum yaratacağı görülmektedir.
Bütün bu açıklamalar, 22 nci maddenin dördüncü fıkrasının birinci ve ikinci tümcelerinin Anayasanın 2 nci maddesinde Cumhuriyetin nitelikleri arasında gösterilen hukuk devletine ve 2 nci maddenin Cumhuriyetin nitelikleri arasında gönderme yaptığı Başlangıç ilkelerinden kuvvetler ayrılığına; üçüncü ve dördüncü tümcelerinin ise yine Anayasanın 2 nci maddesinde Cumhuriyetin nitelikleri arasında gösterilen “hukuk devleti”ne aykırı olduğunu ortaya koymaktadır. Söz konusu dördüncü fıkra bir Anayasa değişikliği ile ortaya konulduğu için, bu aykırılık dördüncü fıkranın Anayasanın 2 nci maddesindeki hukuk devleti niteliği ile 2 nci maddenin gönderme yaptığı Başlangıç ilkelerinden kuvvetler ayrılığını değiştirdiği anlamına gelmektedir. Anayasanın 4 üncü maddesindeki değişmezlik ilkesi buna imkan tanımadığı için söz konusu 22 nci maddenin dördüncü fıkrası (2709 sayılı kanunun değişen 159 uncu maddesinin üçüncü fıkrası) bütünüyle iptal edilmelidir.
Kuşkusuz 22 nci maddenin üçüncü fıkrasının da, dördüncü fıkra ile birlikte değerlendirilmesi uygun düşer. Çünkü 22 nci maddenin üçüncü fıkrasında Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 22 asıl ve 12 yedek üyeden oluşması ve 3 daire halinde çalışması öngörülerek, 22 nci maddenin dördüncü fıkrasında yer alan Anayasaya aykırı oluşuma sayısal zemin hazırlanmıştır. Bu nedenle üçüncü fıkra da (2709 sayılı kanunun değişen 159 uncu maddesinin ikinci fıkrası), dördüncü fıkra için söz konusu olan gerekçelerle iptal edilmelidir.
I.B.5.b. 22’nci Maddenin Beşinci ve Altıncı Fıkralarına İlişkin Anayasaya Aykırılık Gerekçeleri
7.5.2010 tarihli ve 5982 sayılı Kanunun 22 nci maddesinin beşinci ve altıncı fıkralarında, yukarıda üçüncü ve dördüncü fıkralarla ilgili değerlendirmelerde oluşumu bakımından Anayasaya aykırı olduğu gerekçeleriyle açıklanmış olan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun üyeliklerine yapılacak seçimler düzenlenmiştir. Bu nedenle söz konusu üçüncü ve dördüncü fıkralar için ortaya konulmuş olan Anayasaya aykırılık gerekçeleri, beşinci ve altıncı fıkralar için de geçerlidir.
Ancak bunun yanında, altıncı fıkranın birinci tümcesinde düzenlenmiş bulunan seçim yönteminin, bu fıkra için ek bir Anayasaya aykırılık durumu oluşturduğu da gözden kaçırılmamalıdır. Çünkü söz konusu seçim yöntemi; Yargıtay, Danıştay ve Türkiye Adalet Akademisi genel kurullarından seçilecek Kurul üyeliği için her üyenin, birinci sınıf adli ve idari yargı hakim ve savcıları arasından seçilecek Kurul üyeliği için her hakim ve savcının, ancak bir aday için oy kullanmasına imkan tanımakta; en fazla oy alanlar ise, sırasıyla asıl ve yedek üye seçilmektedirler.
Böyle bir yöntemin, bu seçimin seçmenlerinin, seçilecek tüm üyelikler için tercihlerini ortaya koymasını engellediği ortadadır. Seçmenlerin tercihlerini kullandıkları oya tam anlamıyla yansıtamadığı ve seçme imkanlarının sınırlandırıldığı bir yöntemin ise, demokratik olduğu kabul edilemez ve bu yöntem, Anayasanın 2 nci maddesinde Cumhuriyetin nitelikleri arasında gösterilen “demokratiklik” ile bağdaştırılamaz.
Diğer yandan böyle bir yöntem, kurumunda veya meslektaşları arasında yeteri ölçüde desteği bulunmayanların da aday listelerine girmelerini ve dolayısı ile Kurula üye olarak taşınmalarını sağlayarak, adil olmayan bir seçim sonucunun ortaya çıkmasına neden olabilecek bir özellik taşımaktadır.
“Adalet”, hukuk devleti adı verilen yönetim biçiminin gerçekleştirmeye yöneldiği temel hususlardan birisidir. “Adil” olmayan bir seçim sisteminin, hukuk devleti ile bağdaştırılması mümkün değildir.
Bu nedenlerle söz konusu 22 nci maddenin altıncı fıkrasının birinci tümcesinin Anayasanın 2 nci maddesinde belirtilen Cumhuriyetin nitelikleri arasında yer alan “demokratik hukuk devleti”ne aykırı düştüğü söylenmelidir.
7.5.2010 tarihli ve 5982 sayılı Kanunun, 22 nci maddesinin altıncı fıkrasının ikinci tümcesinde ise, “Bu seçimler her dönem için bir defada ve gizli oyla yapılır.” hükmü yer almaktadır. Bu hüküm gereği, Yargıtay, Danıştay Genel Kurulları, Türkiye Adalet Akademisi Genel Kurulu veya Adli yargı ile idari yargı hakim ve savcıları tarafından seçilecek asıl üyelerin yerine gelecek yedek üyelerin de 4 yıllık süre dolmadan tükenmesi halinde, Kurul üyelikleri boş kalabilecek ve bu durum, Kurul çalışmalarının etkisizleşmesine yol açabilecektir. Yargının etkisizleştirilmesi ise, hukuk devleti ile bağdaşmayan bir durumdur. Böyle bir durumun da, Anayasanın 2 nci maddesinde Cumhuriyetin nitelikleri arasında belirtilen hukuk devletine aykırı düşeceği açıktır.
Bu tablo karşısında, söz konusu 22 nci maddenin beşinci ve altıncı fıkralarının Anayasanın 2 nci maddesinde belirtilen Cumhuriyetin “demokratik hukuk devleti” niteliğine yukarıda açıklanan yönlerden aykırı düştüğü; bu fıkraların Anayasa değişikliği olarak düzenlendiği gözönünde tutulduğunda bunun, Cumhuriyetin Anayasanın 2 nci maddesinde belirtilen demokratik hukuk devleti olma niteliğinin Anayasanın 4 üncü maddesine aykırı olarak değiştirilmesi anlamına geleceği söylenmelidir. Anayasanın 4 üncü maddesindeki değişmezlik ilkesi buna imkan vermediği için söz konusu beşinci ve altıncı fıkralar (2709 sayılı kanunun değişen 159 uncu maddesinin dördüncü ve beşinci fıkraları) iptal edilmelidir.
I.B.5.c. 22’nci Maddenin Yedinci Fıkrasına İlişkin Anayasaya Aykırılık Gerekçeleri
7.5.2010 tarihli ve 5982 sayılı Kanunun 22 nci maddesinin yedinci fıkrası, Kurulun yedek üyeleri bakımından, asıl üyeler için öngördüğü görev yasaklarını getirmemiştir; bu nedenle Kurulun birinci sınıf hakimler ve savcılar arasında seçilen 4 yedek üyesi, kürsü hakimliğine devam edecek; bu nedenle de her türlü soruşturma ve idari tasarrufun, dolayısı ile yürütmenin etki alanına bağımlı durumda olacaklardır. Bu da, kuvvetler ayrılığına, yargı bağımsızlığına ve yargı bağımsızlığının olmazsa olmaz koşulu olduğu hukuk devletine aykırı düşecektir.
Bu nedenle 22 nci maddenin yedinci fıkrasının Anayasanın 2 nci maddesinde belirtilen Cumhuriyetin nitelikleri arasında yer alan Başlangıç ilkelerinden “kuvvetler ayrılığı”na ve “hukuk devleti”ne aykırı düştüğü ve yedinci fıkra bir Anayasa değişikliği kapsamında yer aldığı için bunun, Anayasanın 2 nci maddesinin bu nitelikler bakımından Anayasanın değiştirilmesi anlamına geleceği söylenmelidir. Anayasanın 4 üncü maddesindeki değişmezlik yasağı buna imkan tanımadığı için söz konusu yedinci fıkra (2709 sayılı kanunun değişen 159 uncu maddesinin altıncı fıkrası) iptal edilmelidir.
I.B.5.d. 22’nci Maddenin Sekizinci Fıkrasına İlişkin Anayasaya Aykırılık Gerekçeleri
7.5.2010 tarihli ve 5982 sayılı Kanunun 22 nci maddesinin sekizinci fıkrasında, yukarıda 22 nci maddenin üçüncü ve dördüncü fıkralarda açıklanan nedenlerle Anayasaya aykırı bir nitelik taşıyan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun Başkanlığına ve çalışma düzenine ilişkin düzenlemeler yapılmıştır. Bu nedenle sekizinci fıkranın da, 22 nci maddenin üçüncü ve dördüncü fıkraları için belirtilen gerekçelerle Anayasaya aykırı olduğu söylenmelidir.
Sekizinci fıkranın birinci, üçüncü ve dördüncü tümceleri, bu hususa ek olarak, başka bakımlardan da Anayasaya aykırılıklar taşımaktadır. Şöyle ki:
Sekizinci fıkranın birinci tümcesinde, “Kurulun yönetimi ve temsili Kurul Başkanına aittir.” hükmü yer almaktadır.
Bu tümcenin, Kurulun Başkanının Adalet Bakanı olduğunu ifade eden söz konusu 22 nci maddenin dördüncü fıkrasının birinci tümcesi ile birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir. Böyle bir değerlendirme ise, sekizinci fıkranın birinci tümcesinin aslında “Kurulun yönetimi ve temsili Adalet Bakanına aittir” olarak da okunabileceğini ortaya koymaktadır. Bunun ise Kurulu, özellikle çalışma düzeni bakımından, yürütmeye bağımlı kılacağı; yargının bağımsızlığı, olmazsa olmaz koşulu olan “hukuk devleti”ne ve kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırı düşeceği ortadadır.
Hukuk devleti ve kuvvetler ayrılığı, Anayasanın 2 nci maddesinde Cumhuriyetin nitelikleri arasında belirtilmiştir. Bu nedenle, söz konusu tümcenin, Anayasanın 2 nci maddesine aykırı olduğunun söylenmesi gerekmektedir.
22 nci maddenin sekizinci fıkrasının üçüncü ve dördüncü tümceleri ise şöyledir:
“Kurul, kendi üyeleri arasından daire başkanlarını ve daire başkanlarından birini de başkanvekili olarak seçer. Başkan, yetkilerinden bir kısmını başkanvekiline devredebilir”.
Bu tümcelerde, Başkanını seçmek yetkisi tanınmayan Kurula, ancak kendi üyeleri arasından daire başkanlarını ve daire başkanlarından birisini de başkanvekili olarak seçmek olanağı verilmiştir; ancak, başkanvekilinin yetkileri Anayasada gösterilmeyerek, dilerse Başkanının devredeceği bir takım yetkileri kullanmak durumuna sokulmuştur. Bu da, yönetime ilişkin yetkilerin tam anlamıyla Adalet Bakanında veya Adalet Bakanının güdümünde kalmasına yol açmaktadır.
Böyle bir düzenlemenin de, yargıyı yürütmeye bağımlı kılacağı açıktır. Bu durumda, söz konusu üçüncü ve dördüncü tümcelerin de, aynen birinci tümce için belirtilen gerekçelerle Anayasanın 2 nci maddesine aykırı düştüğünün söylenmesi gerekmektedir.
Fıkranın 2 nci tümcesindeki, Kurul Başkanı dairelerin çalışmalarına katılamaz tümcesi ise yukarıda çerçeve 22 inci maddenin üçüncü fıkrasında 3 daire halinde çalışma hükmünde belirtilen aykırılık gerekçelerine dayanarak iptal edilmelidir.
Bu tablo, söz konusu 22 nci maddenin sekizinci fıkrasının yukarıda açıklanan yönlerden Anayasanın 2 nci maddesinde belirtilen Cumhuriyetin niteliklerinden “hukuk devleti”ne ve Başlangıç ilkelerinden “kuvvetler ayrılığı”na aykırı düştüğünü ortaya koymaktadır. Sekizinci fıkranın Anayasa değişikliği olarak düzenlendiği gözönünde tutulduğunda bu durumun, Cumhuriyetin Anayasanın 2 nci maddesinde belirtilen niteliklerinden “hukuk devleti” ve “kuvvetler ayrılığı”nın, değiştirilmesi anlamına geleceği ve Anayasanın 4 üncü maddesindeki değişmezlik ilkesi buna imkan vermediği için sekizinci fıkranın (2709 sayılı kanunun değişen 159 uncu maddesinin yedinci fıkrası) iptal edilmesi gerektiği söylenmelidir.
I.B.5.e. 22’nci Maddenin Dokuzuncu Fıkrasına İlişkin Anayasaya Aykırılık Gerekçeleri
7.5.2010 tarihli ve 5982 sayılı Kanunun 22 nci maddesinin dokuzuncu fıkrasında, yukarıda 22 nci maddenin üçüncü ve dördüncü fıkralarıyla ilgili Anayasaya aykırılık gerekçelerinde Anayasanın 2 nci maddesinde belirtilen Cumhuriyetin niteliklerinden “hukuk devleti” ve Başlangıç ilkelerinden “kuvvetler ayrılığı”na aykırı düştüğü açıklanan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yetki ve görevleri ile ilgili bir düzenleme yapılmıştır.
Bu bakımdan söz konusu dokuzuncu fıkranın da, 22 nci maddenin üçüncü ve dördüncü fıkraları için yukarıda ifade edilen gerekçelerle Anayasaya aykırı düştüğü kabul edilmelidir.
Bu noktadan hareket edildiğinde de, dokuzuncu fıkranın, Anayasanın 2 nci maddesinde belirtilen Cumhuriyetin niteliklerinden “hukuk devleti”ne ve Başlangıç ilkelerinden “kuvvetler ayrılığı”na aykırı düştüğünün; dokuzuncu fıkranın Anayasa değişikliği olarak düzenlendiği gözönünde tutulduğunda da bu durumun, Cumhuriyetin Anayasada belirtilen bu niteliklerinin değiştirilmesi anlamına geleceğinin; Anayasanın 4 üncü maddesindeki değiştirilemezlik ilkesinin böyle bir değişikliğe imkan vermemesi nedeniyle dokuzuncu fıkranın (2709 sayılı kanunun değişen 159 uncu maddesinin sekizinci fıkrası) iptal edilmesinin gerektiğinin söylenmesi gerekmektedir.
I.B.5.f. 22’nci Maddenin Onuncu ve Onbirinci Fıkralarına İlişkin Anayasaya Aykırılık Gerekçeleri
7.5.2010 tarihli ve 5982 sayılı Kanunun 22 nci maddesinin onuncu ve onbirinci fıkralarına bakıldığında, bu fıkralarda yapılan düzenlemelerin Anayasaya aykırı bazı yönleri bulunduğu görülmektedir. Şöyle ki:
Bugün için, yargıç ve savcılar hakkında soruşturma açma izni verme yetkisi ilgili mevzuat gereğince, Adalet Bakanı tarafından kullanılmakta; bu iznin verilmemesi halinde idari yargı mercilerine başvurulabilmektedir. Adalet Bakanlığının, birçok yargıç ve savcı hakkında, çok kolaylıkla soruşturma izni verip, bu soruşturmaları uzun süre yürüterek; yürütmenin yargı üzerinde baskı kurmasını sağladığı yolundaki örnek ve eleştiriler oldukça yaygındır.
22 nci maddenin onuncu fıkrasının birinci tümcesinin ilgili dairenin önerisi ile sınırlandırılmış olsa bile, hakim ve savcılarla ilgili soruşturmaya olur vermek yetkisini Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkanına vermesi, bu eleştirileri ortadan kaldırmaya yetmeyecektir. Çünkü Kurulun Başkanı, yine Adalet Bakanıdır. Bu durumda yeni düzenlemenin de, yürütmenin yargıyı etkisi aklına almasına yol açacağı ve kuvvetler ayrılığı ilkesi ile yargı bağımsızlığı temel unsurlarından birisi olan “Hukuk Devleti”ne aykırı düşeceği açıktır.
22 nci maddenin onuncu fıkrasında, inceleme ve soruşturmanın daha kıdemli hakim veya savcı eliyle de yaptırılabileceği hükmüne de yer verilmiştir. Ancak bu hüküm inceleme ve soruşturmayı soruşturulandan daha kıdemli bir savcı veya yargıca yaptırma kararını kimin vereceği ve soruşturma veya incelemeyi yapacak yargıç veya savcıyı kimin belirleyeceği konusunda herhangi bir açıklık taşımamaktadır. Bu, söz konusu belirlemeleri de, oluru verecek Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkanının yani Adalet Bakanının yapmasına yetki verecek yasa düzenlemelerine Anayasal dayanak oluşturacak bir durumdur. Böylesi bir durumun, yargının yürütmenin baskı ve etkisine girmesine yol açacağı ortadadır. Bu da yargı bağımsızlığının olmazsa olmaz olduğu hukuk devleti ilkesine ve kuvvetler ayrılığına aykırıdır.
22 nci maddenin onbirinci fıkrasında, Kurulun meslekten çıkarma cezasına ilişkin olanlar dışındaki kararlarına karşı yargı yolunu kapatmış olması da; tüm yasama ve yürütme işlemlerinin yargısal denetimi esasını temel unsuru olarak kabul eden hukuk devleti ile bağdaşmamaktadır. Hukuk devletinin en temel ilkelerinden birisi, devletin bütün işlem ve eylemlerinin yargı denetimine bağlı olmasıdır. Bunun istisnasının Anayasa ile getirilmiş olması dahi hukuk devleti ilkesinin ihlali anlamına gelir. Böyle bir istisna 2 nci madde karşısında kabul edilemez.
Bu açıklamalar ışığında, 22 nci maddenin onuncu ve onbirinci fıkralarının Anayasanın 2 nci maddesinde Cumhuriyetin nitelikleri arasında belirtilen hukuk devletine ve Başlangıç ilkelerinden kuvvetler ayrılığına aykırı olduğunun kabul edilmesi gerekmektedir. Söz konusu fıkraların Anayasa değişikliği niteliğini taşıması nedeniyle bu aykırılık, Anayasanın 2 nci maddesinde belirtilen hukuk devleti ve kuvvetler ayrılığı niteliklerinin değiştirildiği anlamına gelmektedir. Anayasanın 4 üncü maddesi böyle bir değişikliğe imkan vermediği için söz konusu onuncu ve onbirinci fıkraların (2709 sayılı yasanın değişen 159 uncu maddesinin dokuzuncu ve onuncu fıkraları) iptal edilmesi gerekmektedir.
I.B.5.g. 22’nci Maddenin Onikinci Fıkrasına İlişkin Anayasaya Aykırılık Gerekçeleri
Yukarıda, söz konusu 22 nci maddenin üçüncü ve dördüncü fıkralarına ilişkin Anayasaya aykırılık gerekçelerinde, bu fıkralardaki görünümüyle Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun, yapılandırılışı açısından Anayasaya aykırı bir nitelik taşıdığı açıklanmıştır. Bu bakımdan, onikinci fıkrada düzenlenen Genel Sekreterliğin, Anayasaya aykırı olan bu Kurula bağlanmış bulunması nedeniyle, 22 nci maddenin onikinci fıkrası da, bütünüyle ve 22 nci maddenin üçüncü ve dördüncü fıkraları için geçerli olan gerekçelerle, Anayasaya aykırı düşmektedir ve iptal edilmesi gerekmektedir.
Buna ek olarak, onikinci fıkranın ikinci tümcesinde Genel Sekreterin, Kurulun göstereceği üç aday arasından olsa bile, Kurul Başkanı tarafından atanacağının belirtilmiş olması da, onikinci fıkra için bir başka Anayasaya aykırılık nedeni oluşturmaktadır. Çünkü Kurulun Başkanı, Adalet Bakanıdır. Bu durum, söz konusu Genel Sekreterlik bağlamında yargı ile yürütme arasında, yürütmenin yargı üzerinde üstünlük kurmasına ve yargıyı etkilemesine yönelik bir bağ kurulmasına yol açmaktadır. Bu aynı zamanda kurul sistemi ile çalışması gereken bir yapı için Başkanlık sisteminin atama üzerine kurulu yapıya ve kurulun tamamı ile Başkanın etkisine girmesine yol açacak bir düzenlemedir. Bunun ise Anayasanın 2 nci maddesinde Cumhuriyetin nitelikleri arasında gösterilen Başlangıç ilkelerinden “kuvvetler ayrılığı”na aykırı düşeceği açıktır.
Diğer yandan, yürütmenin yargı üzerinde üstünlük sağlaması ve yargıyı etkilemesi, yargının bağımsızlığı ve yansızlığı ile de bağdaşacak bir durum değildir. Yargının yansızlığı ve bağımsızlığı ise, hukuk devletinin olmazsa olmazlarıdır. Söz konusu ikinci tümcenin, bu bakımdan da “hukuk devleti”ne de aykırı olduğunun belirtilmesi gerekmektedir.
Bu açıklamalar çerçevesinde söz konusu onikinci fıkranın Anayasanın 2 nci maddesinde Cumhuriyetin nitelikleri arasında gösterilen “hukuk devleti” ve Başlangıç ilkelerinden “kuvvetler ayrılığı”na aykırı düştüğü; onikinci fıkra bir Anayasa değişikliği gerçekleştirdiği için bu aykırılığın, Anayasanın 2 nci maddesindeki “hukuk devleti” ve Başlangıç ilkelerinden “kuvvetler ayrılığı”nın değiştirildiği anlamına geldiği söylenmelidir. Böyle bir değişiklik ise Anayasanın 4 üncü maddesine aykırı düşeceği için, onikinci fıkranın (2709 sayılı yasanın değişen 159 uncu maddesinin onbirinci fıkrası) iptal edilmesi gerekmektedir.
I.B.5.h. 22’nci Maddenin Onüçüncü Fıkrasına İlişkin Anayasaya Aykırılık Gerekçeleri
7.5.2010 tarihli ve 5982 sayılı Kanunun 22 nci maddesinin onüçüncü fıkrasında, Adalet Bakanlığının merkez, bağlı ve ilgili kuruluşlarında geçici veya sürekli olarak çalıştırılacak hakim ve savcılar ile adalet müfettişlerini ve hakim ve savcı mesleğinden olan iç denetçileri atama yetkisinin Adalet Bakanına verilmesi, yürütmeye yargı üzerinde üstünlük kurma ve yargıyı etkisi altına alma imkanının tanınması anlamına gelmektedir.
Bu süreçte Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun devreden çıkarılmış bulunması, özellikle adalet müfettişlerini ve iç denetçileri Adalet Bakanının atıyor olması; 5982 sayılı Kanunun çerçeve 14 üncü maddesinde belirtilen denetimin de, Adalet Bakanının güdüm ve etkisi altına girmesine neden olabilecektir.
Belirtilen bu hususlar ise; yargının bağımsızlığına ve tarafsızlığına, dolayısı ile bu nitelikler olmazsa olmazı olan hukuk devletine ve kuvvetler ayrılığına aykırıdır.
Bu nedenle 22 nci maddenin onüçüncü fıkrasının Anayasanın 2 nci maddesinde Cumhuriyetin nitelikleri arasında yer verilen Başlangıç ilkelerinden “kuvvetler ayrılığı”na ve “hukuk devleti”ne aykırı düştüğü; onüçüncü fıkra bir Anayasa değişikliği niteliğini taşıdığı için bu aykırılığın kuvvetler ayrılığı ve hukuk devleti nitelikleri yönünden Anayasanın 2 nci maddesinin değiştirilmesi anlamına geldiği söylenmelidir.
Böyle bir değişiklik Anayasanın 4 üncü maddesinde belirtilen değiştirilmezlik ilkesine aykırı düşeceği için, söz konusu onüçüncü fıkra (2709 sayılı kanunu değişen 159 uncu maddesinin onikinci fıkrası) iptal edilmelidir.
I.B.5.ı. 22’nci Maddenin Ondördüncü Fıkrasına İlişkin Anayasaya Aykırılık Gerekçeleri
Yukarıda söz konusu 22 nci maddenin üçüncü ve dördüncü fıkralarına ilişkin Anayasaya aykırılık gerekçelerinde, bu fıkralardaki görünümüyle Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun, yapılandırılışı yönünden Anayasaya aykırı bir nitelik taşıdığı açıklanmıştır.
Bu bakımdan, ondördüncü fıkrada kanunla düzenlenmesi öngörülen hususların Anayasaya aykırı düşen Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun çalışma düzenine ilişkin olması; ondördüncü fıkrayı da aradaki bağlantı nedeniyle, üçüncü ve dördüncü fıkralarda belirtilen gerekçelerle Anayasaya aykırı bir görünüme sokmaktadır ve aynı gerekçelerle ondördüncü fıkranın (2709 sayılı kanunun değişen 159 uncu maddesinin onüçüncü fıkrası) da iptal edilmesi gerekmektedir.
4.2 Yirmiikinci Maddeye İlişkin Anayasa Mahkemesince Yapılan İnceleme
İ- 5982 Sayılı Yasa’nın 22. Maddesi Yönünden İnceleme
5982 sayılı Yasa’nın 22. maddesi, Anayasa’nın 159. maddesini değiştirerek Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun (HSYK) yapısını yeniden düzenlemektedir. Buna göre, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kurulacağı ve görev yapacağı belirtilen Kurul’un, yirmi iki asıl ve on iki yedek üyeden oluşması ve üç daire halinde çalışması öngörülmüştür. Adalet Bakanının Kurulun Başkanı, Adalet Bakanlığı Müsteşarının ise Kurulun doğal üyesi olması benimsenmiştir. Cumhurbaşkanına dört asıl üyeyi yargıç olmayanlar arasından doğrudan seçme yetkisi tanınmmış, diğer üyelerin ise Yargıtay (üç asıl, üç yedek), Danıştay (iki asıl, iki yedek), Türkiye Adalet Akademisi (bir asıl, bir yedek), adli yargı hâkim ve savcıları (birinci sınıf adli yargı hâkim ve savcıları arasından yedi asıl, dört yedek) ve idari yargı hâkim ve savcıları (birinci sınıf idari yargı hâkim ve savcıları arasından üç asıl, iki yedek) tarafından doğrudan seçilmesi öngörülmüştür. Ayrıca Kurulun kendi sekreteryası kurulmakta ve Teftiş Kurulu, Kurula bağlanmaktadır.
Dava dilekçesinde;
- Adalet Bakanının Kurul Başkanı ve Adalet Bakanlığı Müsteşarının kurulun doğal üyesi olmasının yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığına aykırı olduğu, bunun Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan hukuk devleti ilkesine aykırılık oluşturduğu,
-159. maddenin üçüncü fıkrasında Cumhurbaşkanına Kurula üye seçme yetkisi verilmesinin Cumhurbaşkanının seçim usulü de dikkate alındığında Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan hukuk devleti ve Başlangıçta yer alan kuvvetler ayrılığı ilkelerine aykırı olduğu belirtilerek Adalet Bakanı ve Müsteşarının yanı sıra Cumhurbaşkanının atadığı 4 üye ve Adalet Akademisinden seçilen üyelerin de yürütmenin etkisi altında olacağı bu nedenle hükmün Anayasa’ya aykırı olduğu,
- 159. maddenin dördüncü ve beşinci fıkralarında yer alan Kurul üyelerinin seçim usulünün, özellikle seçimlerde her üyenin sadece bir adaya oy verebilmesi esasının adil olmadığı bu nedenle hukuk devleti ilkesine aykırı olduğu,
- 159. maddenin altıncı fıkrasında Kurul’un asıl üyeleri için getirilen başka görev alma yasağının yedek üyeler için getirilmediği bu nedenle hukuk devleti ve kuvvetler ayrılığı ilkelerine aykırı olduğu,
- 159. maddenin yedinci fıkrasında yer alan Kurul’un yönetimi ve temsilinin Kurul Başkanına ait olduğu, Kurul Başkanının dairelerin çalışmalarına katılamayacağı, başkanvekili seçimi ve Başkanın bazı yetkilerini Başkanvekiline devredebileceğine ilişkin düzenlenmelerin yargı bağımsızlığına dolayısıyla da hukuk devleti ilkesine aykırı olduğu,
- 159. maddenin sekizinci fıkrasında yer alan Kurulun görevlerine ilişkin düzenlemenin diğer fıkralara ilişkin Anayasaya aykırılık gerekçeleriyle Anayasa’ya aykırı olduğu,
- 159. maddenin dokuzuncu ve onuncu fıkralarında hâkim ve savcıların görevlerini hukuka uygun yapıp yapmadıkları ve görev sırasında suç işleyip işlemedikleri hakkında inceleme ve denetimin ilgili dairenin teklifi ve Kurul Başkanının izniyle Kurul müfettişlerince yapılmasını ve Kurul kararlarına karşı meslekten çıkarma cezasına ilişkin olanlar dışında yargı yolunun kapatılmasını öngören kuralların kuvvetler ayrılığı ve hukuk devleti ilkelerine aykırı olduğu,
- 159. maddenin onbirinci fıkrasında, Kurula bağlı Genel Sekreterlik kurulmasını öngören ve Genel Sekreterin seçim usulünü düzenleyen hükmün Kurulun yapısına ilişkin Anayasa’ya aykırılıklar nedeniyle Anayasa’ya aykırı olduğu,
- 159. maddenin onikinci fıkrasında, Adalet Bakanlığının merkez, bağlı ve ilgili kuruluşlarında geçici veya sürekli olarak çalıştırılacak hâkim ve savcılar ile adalet müfettişlerini ve hâkim ve savcı mesleğinden olan iç denetçileri atama yetkisinin, muvafakatlerini alarak Adalet Bakanına ait olduğunu öngören düzenlenmenin yürütmeyi yargı karşısında daha da güçlendirdiği ve kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırı olduğu,
- 159. maddenin onüçüncü fıkrasında, kanunla düzenlenecek hususlara ilişkin hükmün, Kurulun yapısına dair Anayasa’ya aykırılıklar nedeniyle Anayasa’ya aykırı olduğu,
ileri sürülmüştür.
1- Anayasa’nın Değiştirilen 159. Maddesinin İkinci, Dördüncü, Altıncı, Yedinci, Sekizinci, Dokuzuncu, Onuncu, Onbirinci, Onikinci, Onüçüncü Fıkraları Yönünden
Hukuk devleti ilkesinin temel bileşenlerinden birisi olan yargı bağımsızlığını sağlamak amacıyla yargıç ve savcıların özlük, tayin, terfi ve disiplin işlerini yürütmek üzere bağımsız idari kurullar (Yüksek Yargı Konseyleri) oluşturulması Güney Avrupa demokrasilerinin yerleşik geleneklerinden birisidir. Türkiye de 1961 Anayasası’ndan beri bu geleneğe dâhil olmuştur. Ancak Yüksek Yargı Konseylerinin oluşumuna bakıldığında her ülkede farklı modellerin benimsendiği görülmektedir. Bazı ülkelerde sadece yargıçların bu kurulların üyesi olduğu, bazı ülkelerde ise yargıç olmayan hatta hukukçu olmayan üyelerin bulunduğu, bazı ülkelerde yargı içinden ya da yürütmeden doğal üyelerin bulunduğu, üye seçimlerinde genellikle yargıçlara rol verildiği, ancak parlamentolara ya da devlet başkanlarına da üye seçme yetkisinin tanındığı görülmektedir. Yargıç üyelerin genellikle tüm yargıçları temsil edecek şekilde ilk derece mahkemeleri, istinaf mahkemeleri ve yüksek mahkemelerde çalışan yargıçlar arasından seçildiği anlaşılmaktadır.
Avrupa Yargıçları Danışma Konseyinin “Toplumun Hizmetinde Yargı Konseyleri” üzerine 2007 tarihli 10. No’lu görüşünde, bu kurulların yapısının her durumda yargı bağımsızlığını güvenceye alacak ve görevlerini etkin biçimde yerine getirmesine izin verecek bir şekilde olması, üyelerin tamamının ya da çoğunluğunun yargıçlardan oluşması, yargıç üyelerin kendi meslektaşları tarafından seçilmesi, kurulların karma yapılı olması halinde mesleki dayanışma ve kayırmacılığın önlenebileceği ve farklı toplumsal taleplerin temsiline imkân vereceği ancak bu durumda da yasamanın ya da yürütmenin kontrolünde bir kurul yapılanmasından kaçınılması gerektiği vurgulanmıştır.
1961 Anayasası’nın 143. maddesinin ilk halinde Yüksek Hâkimler Kurulu’nun onsekiz asıl ve beş yedek üyeden oluşması öngörülmüş ve asıl üyelerden altısının Yargıtay, altısının birinci sınıfa ayrılmış hâkimlerce kendi aralarından ve üçer üyesinin de yüksek mahkemelerde hâkimlik etmiş ya da bunlara üye olma şartlarını kazanmış kimseler arasından Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosunca salt çoğunlukla seçilmesi öngörülmüştür. 1971 değişikliğinden sonra ise Yüksek Hâkimler Kurulu’nun üyelerinin tamamının Yargıtay Genel Kurulunun kendi üyeleri arasından seçtiği onbir asıl ve üç yedek üyeden oluşması benimsenmiştir. 1982 Anayasası ise Adalet Bakanı ve Adalet Bakanlığı Müsteşarının doğal üye olduğu ve üç asıl üç yedek üyenin Yargıtay, iki asıl iki yedek üyenin ise Danıştay tarafından gösterilecek adaylar arasından Cumhurbaşkanınca seçildiği yedi asıl üyeli mevcut yapıyı getirmiştir.
Buna göre hukuk devleti ve yargı bağımsızlığı ilkeleri belli somut bir kurul yapısını gerektirmemekte, Kurulun yargı bağımsızlığını ihlal etmediği sürece çok farklı modellerde tasarlanmasına olanak tanımaktadır. Bu farklı modellerden hangisinin benimseneceği tali kurucu iktidarın takdir yetkisi içindedir. Yasama organının tercihinin yerindeliğinin yargısal denetim konusu olması mümkün değildir.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapısıyla ilgili olarak 5982 sayılı Yasa’nın 22. maddesiyle yapılan yeni düzenlemeyle Kurulun üye sayısının artırıldığı, seçim tabanının genişletildiği, Kurul üyelerinin büyük çoğunluğunun yargıçlar tarafından doğrudan seçilmesinin kabul edildiği, Kurul’un kendi sekreteryasına kavuşturulduğu ve Teftiş Kurulunun Kurul’a bağlandığı böylece özerk yapısının güçlendirildiği görülmektedir. Cumhurbaşkanının Kurula üye atama yetkisinin sınırlandırıldığı, Adalet Bakanı’nın dairelerin çalışmasına katılmasının yasaklandığı, Bakan’ın Teftiş Kurulu üzerindeki mutlak kontrolünün kaldırıldığı, böylece yürütmenin Kurul üzerindeki etkisinin belli ölçüde azaltıldığı anlaşılmaktadır. Kurul’un kararlarının kısmen de olsa yargı denetimine açılmasının hukuk devletinin güçlendirilmesine yönelik bir adım olduğu görülmektedir.
Bu nedenle, sözkonusu hükümlerin yargı bağımsızlığını dolayısıyla hukuk devleti ilkesini ortadan kaldırdığı ya da içini boşaltarak anlamsız hale getirdiği söylenemez. İptal isteminin reddi gerekir.
Bu görüşlere, değiştirilen, 159. maddenin;
- ikinci fıkrası yönünden Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Mehmet ERTEN, Şevket APALAK ve Zehra Ayla PERKTAŞ,
- dördüncü fıkrası yönünden Osman Alifeyyaz PAKSÜT,
- altıncı fıkrası yönünden Osman Alifeyyaz PAKSÜT,
- yedinci fıkrası yönünden Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN, Şevket APALAK ve Zehra Ayla PERKTAŞ,
- sekizinci fıkrası yönünden Osman Alifeyyaz PAKSÜT,
- dokuzuncu fıkrası yönünden Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN, Şevket APALAK ve Zehra Ayla PERKTAŞ,
- onuncu fıkrası yönünden Osman Alifeyyaz PAKSÜT,
- onbirinci fıkrası yönünden Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN, Şevket APALAK ve Zehra Ayla PERKTAŞ,
- onikinci ve onüçüncü fıkraları yönünden Osman Alifeyyaz PAKSÜT, katılmamışlardır.
2- Anayasa’nın Değiştirilen 159. Maddesinin Üçüncü Fıkrasının Üçüncü Tümcesinde Yer Alan “…iktisat ve siyasal bilimler …” ve “… üst kademe yöneticileri …” İbareleri Yönünden
5982 sayılı Kanun’un 22. maddesiyle değiştirilen Anayasa’nın 159. maddesinin üçüncü fıkrasında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun oluşumu düzenlenmektedir. Üçüncü fıkranın üçüncü tümcesinde Kurulun dört üyesinin yükseköğretim kurumlarının hukuk, iktisat ve siyasal bilimler dallarında görev yapan öğretim üyeleri, üst kademe yöneticileri ile avukatlar arasından Cumhurbaşkanınca seçileceği hükme bağlanmıştır.
Hukukçu öğretim üyeleri ile Avukatların yargı ile doğrudan ilişkileri, yargının işleyişinden kaynaklanan sorunların belli ölçüde onları da etkilemesi ve yargının işleyişi konularındaki bilgi birikimleri nedeniyle Kurulun çalışmalarına katkı yapacağı düşünülebilir ise de yargının işleyişi ve yargı teşkilatı ile herhangi bir şekilde ilişkisi olmayan ve yargının işleyişi, yargının ve yargıçların sorunları ve yargısal görevlerin yerine getirilmesinde gözetilmesi gereken yargı bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı gibi ilkeler hakkında yeterli ilgi, bilgi ve tecrübeye sahip olmayan iktisat ve siyasal bilimler dallarında görev yapan öğretim üyeleri ile üst kademe yöneticilerinin hâkim ve savcıların atama, tayin, terfi disiplin gibi özlük işlerinden sorumlu bir kurulda görev almaları yargı bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı ilkelerini ihlal edip, hukuk devleti ilkesini zedeler niteliktedir.
Bu nedenle Anayasa’nın değiştirilen 159. maddesinin üçüncü fıkrasının üçüncü tümcesinde yer alan “…iktisat ve siyasal bilimler …” ve “… üst kademe yöneticileri …” ibarelerinin iptali gerekir.
3- Anayasa’nın Değiştirilen 159. Maddesinin Üçüncü Fıkrasının Kalan Bölümleri Yönünden
Yukarıda belirtilen ibarelerin iptalinden sonra üçüncü fıkranın kalan bölümü şöyledir:
“Kurulun Başkanı Adalet Bakanıdır. Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kurulun tabiî üyesidir. Kurulun, dört asıl üyesi, nitelikleri kanunda belirtilen; yükseköğretim kurumlarının hukuk dallarında görev yapan öğretim üyeleri ile avukatlar arasından Cumhurbaşkanınca, üç asıl ve üç yedek üyesi Yargıtay üyeleri arasından Yargıtay Genel Kurulunca, iki asıl ve iki yedek üyesi Danıştay üyeleri arasından Danıştay Genel Kurulunca, bir asıl ve bir yedek üyesi Türkiye Adalet Akademisi Genel Kurulunca kendi üyeleri arasından, yedi asıl ve dört yedek üyesi birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş adlî yargı hâkim ve savcıları arasından adlî yargı hâkim ve savcılarınca, üç asıl ve iki yedek üyesi birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş idarî yargı hâkim ve savcıları arasından idarî yargı hâkim ve savcılarınca, dört yıl için seçilir. Süresi biten üyeler yeniden seçilebilir.”
Yargı bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı ilkeleri ortadan kaldırılmadıkça Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısı, üye sayısı, üyelerin seçileceği kaynaklar ve nitelikleri konusunda tali kurucu iktidar takdir alanına sahiptir ve bu tercihin yerindeliğinin denetlenmesi Anayasanın 148. maddesinde öngörülen denetlenebilir hususlardan değildir. Hukuk devletini zedeleyen unsurların iptalinden sonra Cumhurbaşkanı, bu hükme göre kendisine tanınan dört üyeyi seçme yetkisini yüksek öğretim kurumlarının hukuk dallarında görev yapan öğretim üyeleri ile avukatlar arasından seçim yapmak suretiyle kullanabilecektir.
Anayasa’ya aykırı olmayan ve bu haliyle uygulanmasında herhangi bir sorun bulunmayan kurala ilişkin iptal isteminin reddi gerekir.
Bu görüşe, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN, Şevket APALAK ve Zehra Ayla PERKTAŞ katılmamışlardır.
4- Anayasa’nın Değiştirilen 159. Maddesinin Beşinci Fıkrasının Birinci Tümcesinde Yer Alan “… ancak bir aday için …” İbaresi Yönünden
5982 sayılı Kanun’un 22. maddesiyle değiştirilen Anayasa’nın 159. maddesinin beşinci fıkrasında Yargıtay, Danıştay ve Türkiye Adalet Akademisi ile birinci sınıf adlî ve idarî yargı hâkim ve savcıları tarafından Kurul üyelerinin doğrudan seçilmesi öngörülmektedir. Ancak bu seçimlerde her seçmenin ancak bir aday için oy kullanması esası getirilmiştir. Buna göre, Yargıtay Genel Kurulunca seçilecek üç asıl üç yedek olmak üzere toplam altı Kurul üyesi için her Yargıtay üyesi yalnızca bir adaya oy verebilecektir. Bu durumda her Yargıtay üyesi altı kurul üyesinden yalnızca birisi için oy kullanabilecek, diğerlerinin seçimine iradesi yansımayacaktır. Aynı durum, Danıştay tarafından seçilecek iki asıl, iki yedek; Türkiye Adalet Akademisi tarafından seçilecek bir asıl, bir yedek; adli yargı hâkim ve savcıları tarafından seçilecek yedi asıl, dört yedek ve idari yargı hâkim ve savcıları tarafından seçilecek üç asıl, iki yedek üyenin seçimleri için de geçerlidir.
Buna göre, bazı adaylar açısından seçmenlere oy kullanma hakkı tanınmayarak sonuçları seçmen iradesini yansıtmaktan uzak olan bir seçim usulünün demokratik olmadığında kuşku yoktur. Seçmen iradesinin gerçek anlamda oya yansımasını sınırlayan böylece oy kullananların iradesini olumsuz yönde etkileyen bu düzenlemenin hukuk devletinin temel öğesi olan bağımsız ve tarafsız bir yargının oluşmasını da engelleyeceği açıktır.
Bu nedenle 5982 sayılı Kanun’un 22. maddesiyle değiştirilen Anayasa’nın 159. maddesinin beşinci fıkrasının, birinci tümcesinde yer alan “ … ancak bir aday için …” ibaresinin iptali gerekir.
5- Anayasa’nın Değiştirilen 159. Maddesinin Beşinci Fıkrasının Kalan Bölümleri Yönünden
Yukarıda belirtilen ibarenin iptalinden sonra beşinci fıkranın kalan bölümü şöyledir:
”Yargıtay, Danıştay ve Türkiye Adalet Akademisi genel kurullarından seçilecek Kurul üyeliği için her üyenin, birinci sınıf adlî ve idarî yargı hâkim ve savcıları arasından seçilecek Kurul üyeliği için her hâkim ve savcının oy kullanacağı seçimlerde, en fazla oy alan adaylar sırasıyla asıl ve yedek üye seçilir. Bu seçimler her dönem için bir defada ve gizli oyla yapılır.”
Yukarıda belirtilen ibarenin iptali ile her seçmenin sadece tek adaya oy vermesini öngören kısıtlama ortadan kalktığından, bu fıkra hükmüne göre her üyenin seçilecek üye sayısı kadar, adaya oy vermesi mümkün hale gelmiştir. Bu şekilde yapılacak oylamada Örneğin, Adli yargı hâkim ve savcıları yedi asıl dört yedek olmak üzere toplam onbir üye seçme hakkına sahip olduğundan her hâkim ve savcı bir turda tamamlanacak seçimde onbir aday için oy kullanabilecek, en çok oy alan onbir kişi sırasıyla asıl ve yedek üyeliklere seçilecektir. Böylelikle her seçmenin seçilecek üye sayısı kadar adaya oy vermesi suretiyle yapılacak seçimlerde seçmenlerin oy hakkına saygı gösterilmiş ve seçmenlerin yeterli onayını almış adayların Kurul üyeliğine seçilmesi sağlanmış, dolayısıyla temsildeki adaletsizlik giderilmiş olacaktır. Böyle bir seçim usulünün demokratik hukuk devleti ilkesine aykırı olmadığı açıktır. Anayasa’ya aykırı olmayan ve bu haliyle uygulanmasında herhangi bir sorun bulunmayan kurala ilişkin iptal isteminin reddi gerekir.
Bu görüşe Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN, Şevket APALAK ve Zehra Ayla PERKTAŞ katılmamışlardır.
4.3 Yirmiikinci Maddeye İlişkin Anayasa Mahkemesinin Kararı (İstem Kısmen Kabul Edilmiştir)
I- 22. maddesiyle değiştirilen, Anayasa’nın 159. maddesinin;
1- İkinci fıkrasının, Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Mehmet ERTEN, Şevket APALAK ile Zehra Ayla PERKTAŞ’ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
2- Üçüncü fıkrasının;
a- Üçüncü tümcesinde yer alan “…iktisat ve siyasal bilimler …” ve “… üst kademe yöneticileri …” ibarelerinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, OYBİRLİĞİYLE,
b- Kalan bölümünün Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN, Şevket APALAK ile Zehra Ayla PERKTAŞ’ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
3- Dördüncü fıkrasının, Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, Osman Alifeyyaz PAKSÜT’ün karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
4- Beşinci fıkrasının;
a- Birinci tümcesinde yer alan “ … ancak bir aday için …” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, OYBİRLİĞİYLE,
b- Birinci tümcesinin kalan bölümü ile ikinci tümcesinin, Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN, Şevket APALAK ile Zehra Ayla PERKTAŞ’ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
5- Altıncı fıkrasının, Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, Osman Alifeyyaz PAKSÜT’ün karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
6- Yedinci fıkrasının, Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN, Şevket APALAK ile Zehra Ayla PERKTAŞ’ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
7- Sekizinci fıkrasının, Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, Osman Alifeyyaz PAKSÜT’ün karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
8- Dokuzuncu fıkrasının, Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN, Şevket APALAK ile Zehra Ayla PERKTAŞ’ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
9- Onuncu fıkrasının, Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, Osman Alifeyyaz PAKSÜT’ün karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
10- Onbirinci fıkrasının, Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN, Şevket APALAK ile Zehra Ayla PERKTAŞ’ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
11- Onikinci fıkrasının, Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, Osman Alifeyyaz PAKSÜT’ün karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
12- Onüçüncü fıkrasının, Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, Osman Alifeyyaz PAKSÜT’ün karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
4.4 Yirmiikinci Maddeye İlişkin Anayasa Mahkemesi Kararında Geçen Karşıoylar
BAŞKANVEKİLİ OSMAN ALİFEYYAZ PAKSÜT ‘ÜN KARŞIOYU
Anayasa Mahkemelerinde olduğu gibi, hakim ve savcılara ilişkin yüksek kurulların nasıl oluşacağı ve üyelerinin kimler tarafından seçileceği hakkında evrensel bir kural yoktur. Yargı bağımsızlığını zedelemedikçe çeşitli şekillerde oluşturulması, çağdaş standartlarda kabul görmektedir.
Kurulun yargı bağımsızlığını koruyabilecek şekilde çalışması tek bir faktöre bağlı olmayıp, önemli olan, son tahlilde siyasal iktidarın etki, baskı ve telkinlerine doğrudan veya dolaylı olarak maruz kalıp kalmayacağıdır. Bu açıdan bakıldığında Adalet Bakanının kurulda onursal başkan olarak bulunması, yargının genel sorunları hakkında kurul çalışmalarında ortaya çıkan hususlarda parlamento ve hükümet ile bir köprü vazifesi görmesi yargı bağımsızlığına halel getirmeyebilecek; buna karşılık Adalet Bakanı veya müsteşarının yargıçlar ve onların mesleki kaderi üzerinde söz sahibi olması, yargı bağımsızlığını ortadan kaldıracaktır.
5982 sayılı Yasa’nın 22. maddesi ile yapılan anayasa değişikliğine göre Adalet Bakanı kurulun başkanı olup, kurulun yönetimi ve temsili Adalet Bakanına aittir. Her ne kadar Başkanvekilini kurulun seçeceği öngörülmüş ise de Adalet Bakanlığı müsteşarı da kurul üyesi olduğundan, Başkanvekili seçilmesine ve Başkan sıfatıyla Bakanın kendisine devredeceği yetkileri yine Bakanın siyasi talimatları çerçevesinde kullanmasına bir engel bulunmamaktadır. Aynı şekilde müsteşarın, Dairelerden birinin başkanlığını yapmasına da engel yoktur. Hakim ve savcılar hakkında inceleme ve soruşturma işlemlerinin ilgili dairenin teklifi ve Adalet Bakanının oluru ile yine Bakan tarafından atanan Kurul müfettişlerince yapılacak olduğu gözetildiğinde, Adalet Bakanı eliyle siyasal iktidarın Kurul üzerinde ne denli büyük bir etki sahibi haline geldiği kolayca görülebilmektedir.
Kurulun Genel Sekreteri Adalet Bakanı tarafından atanacağından, Bakan, Genel Sekreterin hiyerarşik amiri konumundadır. Kurulun Genel Sekreterlikten olabilecek istek ve talepleri ile Bakanın istek ve talimatları çatıştığında, Genel Sekreterin Bakanın talimatlarına göre davranmak durumunda kalacağı açıktır.
Kurula Cumhurbaşkanınca seçilecek üyelere gelince, bu konuda Anayasa mahkemesine Cumhurbaşkanınca üye seçimine ilişkin yukarıda açıklanan sakıncalar HSYK için de aynen geçerlidir.
Birinci sınıf adli ve idari yargı hakim ve savcıları arasından yine adli ve idari yargı hakim ve savcılarınca seçilecek üyelere gelince: Bu üyeler Kurulda görevlerini tamamladıktan sonra, yüksek mahkemelere üye seçilmemişlerse, eski hakimlik ve savcılık görevlerine döneceklerdir. Kuruldaki görevleri sırasındaki karar ve icraatlarıyla Adalet Bakanı ile ters düşmeyi göze alarak yasaya ve vicdanına göre hareket eden hakim ve savcının daha sonra siyasal iktidarın bazı intikam operasyonlarına maruz kalmasını önleyecek herhangi bir güvence bulunmamaktadır. Zira her ne kadar Kurulun meslekten çıkarmaya ilişkin kararlarına karşı yargı yolu açılmışsa da diğer cezalara karşı yargı yolu kapalı tutulmaktadır. Bu durumda kurula seçilirken bağımsız ve tarafsız olan hakim ve savcıların dahi Kurul üyeliği sırasında tarafsızlıklarını korumaları güçleştirilmektedir. Kaldı ki Kurulda yer alacak yüksek mahkeme üyelerinin güvenceleri bile, ilgili yasalarında yapılacak değişikliklerle ve bu yasa değişiklikleri hakkında Anayasa Mahkemesi’nde açılabilecek iptal davasının da reddedilmesi halinde, ortadan kaldırılabilecektir. Bu tablo, yargı bağımsızlığı ilkesinden tam bir kopuşu ifade etmektedir.
Kurulda ayrıca Cumhurbaşkanınca seçilecek avukat üye de bulunacaktır. Anayasa Mahkemesi’nce 159. maddenin üçüncü fıkrasındaki “iktisat ve siyasal bilimler” ibaresinin teklif edilemez nitelikte görülerek iptal edilmesi nedeniyle Cumhurbaşkanınca bunlar yerine avukatlardan üye seçilmesi gerekecektir. Böylelikle Kurulda iki veya daha fazla avukat üye görev yapabilecektir. Avukat üyeler Kuruldaki görevleri sırasında mesleklerine ara verecek olsalar bile Kuruldaki görevleri sona erdiğinde avukatlık mesleğine geri döneceklerdir. Bu nedenle Kuruldaki görevlerinin icabı olarak hakim ve savcıların özlük hakları, disiplin ve ceza konuları, tayin ve terfileri konusunda karar verirken daha sonra mesleklerinin icrası sırasında bu hakim ve savcılarla ne tür bir ilişkileri olacağının gözetilmesi gerekir. Daha açık bir ifadeyle, Kurulda kendilerinden beklenen tarafsız kamusal görevle, Kurul üyeliğinin bitiminde geri dönecekleri avukatlık mesleğindeki kişisel çıkarları arasında çatışma olasılığı vardır. Kamusal görev ile kişisel çıkarının çatıştığı ve tarafsızlık sorunu doğması muhtemel olan durumların elden geldiğince önlenmesi hukuk devletinin gereğidir. Bu nedenle avukatların, Kurulda sadece yargının genel sorunları ile ilgili olarak bulunmaları hukuk devletine her hangi bir aykırılık taşımazken, hakim ve savcıların özlük, disiplin, tayin ve terfileri hakkında söz sahibi olmaları, bu konulardaki kararlara katılıp oy kullanmaları yargı bağımsızlığı ile bağdaşmaz.
İçerdiği ilke, esas ve yöntemler birlikte değerlendirildiğinde yargının bağımsızlığını ortadan kaldırabilecek nitelikte olan ve bu nedenle bütünü itibarıyla teklif yasağı kapsamına giren 5982 sayılı Kanun’un 22. maddesi ve bunun uygulanmasını sağlayan, 25.maddesiyle Anayasa’ya eklenen Geçici Madde 19’a ilişkin tüm iptal istemlerinin kabul edilerek, bunlar yerine yargı bağımsızlığı ilkesine ve demokratik hukuk devleti gereklerine uygun, çağdaş bir düzenleme yapılması gerektiği kanaatiyle çoğunluk kararına katılmıyorum. “
ÜYE FULYA KANTARCIOĞLU’NUN KARŞIOYU
II- Yasa’nın 22. Maddesiyle Yapılan Değişiklik Yönünden İnceleme
Yasa’nın 22. maddesiyle Anayasa’nın 159. maddesi değiştirilerek Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun kuruluşu ile görev ve yetkileri yeniden düzenlenmiştir.
Anayasa’nın 4. maddesinde, değiştirilemeyeceği ve değiştirilmesinin teklif edilemeyeceği belirtilen “Cumhuriyetin niteliklerinin” düzenlendiği 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devleti olarak tanımlanmıştır.
Çağdaş dünyada, hukuk devleti ilkesini yaşama geçiremeyen bir ülkenin saygınlığından söz edilebilmesi olanaksız hale gelmiş, bu bağlamda hukuk devleti tanımı da insan hak ve özgürlükleri temelinde yeni unsurların da katılmasıyla daha kapsayıcı bir anlam ve içerik kazanmıştır. Anayasa Mahkemesi’nin bir çok kararında hukuk devleti, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup, bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve yasalarla kendini bağlı sayan, bağımsız yargı denetimine açık olan devlettir biçiminde tanımlanmaktadır. Hukuk devletinin tüm kurum ve kurallarıyla etkili ve egemen kılınarak, temel hak ve özgürlüklerin yaşama geçirilmesinin, ancak bağımsız yargı denetimi ile sağlanabileceği kuşkusuzdur. Yargı bağımsızlığının gerçekleştirilebilmesinin ön koşulu ise, kuvvetler ayrılığı ilkesine uygun olarak yargının, yasamanın ve yürütmenin etkisinden uzak tutulmasıdır. Bu husus, hukuk devleti ilkesinin yargı bağımsızlığı ekseninde somutlaştırıldığı Anayasa’nın 138. maddesinde açıkça vurgulanarak, “Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz. Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz. Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.” denilmiş, 139. ve 140. maddelerinde de “Hâkimlik ve savcılık teminatı” ile “Hâkimlik ve savcılık mesleği”ne ilişkin esaslar aynı anlayış doğrultusunda ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Hak arama özgürlüğü, adil yargılanma hakkı gibi temel hak güvencelerinin sağlanmasının, yargının bağımsız kılınmasına bağlı olduğu gözetildiğinde, bunu gerçekleştiremeyen devletin hukuk devleti olma özelliğini yitireceğinde duraksamaya yer yoktur.
Yasa’nın 22. maddesiyle değiştirilen Anayasa’nın, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nu düzenleyen 159. maddesinin üçüncü fıkrasında belirtildiği gibi, dört asıl üyenin Cumhurbaşkanınca doğrudan seçilmesi, Adalet Bakanı ve Adalet Bakanlığı müsteşarının Kurul’un tabii üyesi olması, bu üyelerin, yüksek mahkeme üyeliği güvencesinden yoksun adli ve idari yargı hâkim ve savcıları üzerindeki olası etkileri, Kurul’un yönetim ve temsilinin Kurul Başkanı olan adalet bakanına ait olması, hâkim ve savcıların görevleriyle ilgili araştırma ve gerektiğinde haklarındaki inceleme ve soruşturma işlemlerinin, ilgili dairenin teklifi üzerine Kurul Başkanı sıfatıyla Bakan oluruna bağlanması, Genel Sekreterlik Kurul’a bağlandığı halde Genel Sekreter’i Kurul’ca teklif edilen üç aday arasından seçme yetkisinin Bakan’a verilmesi hususları gözetildiğinde, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun, yürütme erkinin etkisine açık, yargı bağımsızlığını sağlayamayacak bir konuma getirildiği sonucuna varılmaktadır.
Yargı bağımsızlığını sağlayamayan bir devletin hukuk devleti olarak nitelendirilmesine olanak bulunmadığından, yapılan değişiklikle Türkiye Cumhuriyeti’nin değiştirilemez nitelikleri arasında bulunan hukuk devleti, önemli ölçüde zedelenmiş temel işlevini yitirmiştir.
Öte yandan, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na ilişkin hukuk devletini temelinden sarsan değişiklikler yanında, bu boyutlara ulaşmasa da Anayasa Mahkemesi’nin oluşumunda; TBMM tarafından seçilecek üyelerle diğerlerinin seçim yönteminde çoğulculuğun değil çoğunluk iradesinin esas alınması; kontenjanların belirlenmesinde, kurumlar arası dengenin ve yapılan hizmetin özelliklerinin gözetilmemesi; Cumhurbaşkanı’na çok geniş yetkiler tanınması suretiyle demokratik hukuk devleti, kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığına aykırı kurallar içeren düzenlemelere yer verilmesi, bir bütünlük içinde değerlendirildiğinde, hukuk devletinin ne denli büyük bir tehlike ile karşı karşıya bırakıldığı daha iyi anlaşılabilmektedir.
Açıklanan nedenlerle değiştirilen 159. maddenin üçüncü fıkrasının, iptal edilen ibareleri dışında kalan bölümleri ile yedinci, dokuzuncu, onbirinci fıkralarının Anayasa’nın 4. maddesiyle korunan alana açık bir müdahale oluşturmasına karşın teklif edilemezlik sınırları aşılarak yasalaştırıldığı anlaşıldığından, Anayasa’nın 148. maddesi uyarınca şekil yönünden iptali gerekir. Madde’nin beşinci fıkrasının iptal edilen ibare dışında kalan bölümünün ise değiştirilen 146. maddenin dördüncü fıkrasına ilişkin gerekçe ile iptali gerekir.
ÜYE MELEK ERTEN VE ŞEVKET APALAK’IN KARŞIOYLARI
II- Yukarıdaki azlık oyu gerekçesinin işlevselliği yanında, iptale konu Yasa’nın karşı oy kullandığımız diğer maddelerine yönelik olarak Üye Fulya KANTARCIOĞLU’nun Anayasa’nın temel ilkelerinden olan yargı bağımsızlığına, kuvvetler ayrılığına, demokratik hukuk devletine, Anayasa Mahkemesi ile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun oluşumuna, Anayasa’nın 153. maddesinde öngörülen verilecek hükümle yeni bir uygulamaya yol açmama esasına ve Anayasa’da bir değişiklik yapmayıp referanduma sunulmayı öngören maddeye ilişkin Anayasa’ya aykırılıkla ilgili görüşlerine katılıyoruz.
ÜYE ZEHRA AYLA PERKTAŞ’IN KARŞIOYU
Yapılan değişiklikle Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yirmiiki asil ve oniki yedek üyeden oluşan, üç daire halinde çalışan bir yapı ortaya konulmuştur.
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu hakim ve savcıların atama, yer değiştirme, yükseltilme, denetim ve disiplin gibi özlük işlerini yürüten bir kuruldur. Bu nedenle bu yetkileri kullanacak kurulda yürütme organına yer verilmesi halinde hakimlik teminatının değer ve etkinliğini büyük ölçüde yitireceği kuşkusuzdur.
Avrupa Birliği uzmanlarınca düzenlenen ilerleme raporları, istişari ziyaret raporları, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin kararları, Avrupa Yargıçları Konseyi’nin görüş ve önerilerinde ve ulusal düzeyde ilgili kurum ve kuruluşların raporlarında hakimler ve savcıların kariyer ve seçimleri konusunda karar veren kurulun hükümet ve idareden bağımsız olması, kurul üyelerinin yargıçlardan oluşması ve kendi emsalleri olan yargı tarafından seçilmesi gerektiği belirtilmiştir.
Yapılan düzenleme ile Kurul’un Başkanı, Adalet Bakanıdır. Adalet Bakanlığı müsteşarı kurulun tabi üyesidir. Kurul’un yönetim ve temsili Kurul Başkanı sıfatıyla Adalet Bakanı tarafından yapılacağından Kurul çalışmalarının Adalet Bakanı tarafından yönlendirilmesi ve bu durumun kurul çalışmalarını etkileyeceği tabii bulunmaktadır.
Diğer taraftan yapılan değişiklikle hakimler ve savcılar hakkında inceleme ve soruşturma işlemleri ilgili dairenin teklifi ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkanı’nın oluru ile kurul müfettişlerine yaptırılacağı belirtilmekte olup, buna göre hakim ve savcılar hakkında inceleme ve soruşturma ancak Bakan’ın oluru ile yapılabilecektir. Öte yandan Kurul’a bağlı olarak kurulan genel sekreterliğe atamanın Kurul’un belirlediği adaylar arasından Kurul Başkanı sıfatıyla Adalet Bakanı tarafından yapılacağı belirtilmektedir.
Netice olarak, Adalet Bakanı ve Bakanlık müsteşarının Kurul’a katılması ve Kurul Başkanı sıfatıyla Adalet Bakanı’na verilen yetkiler yargının yürütmeye bağımlı kılınmasına neden olacağından, hukuk devleti olmanın ön koşullarından biri olan yargı bağımsızlığını zedelediği açıktır.
Yapılan değişiklikle kurulun üye sayısı artırılarak kurul, yirmiiki asıl ve oniki yedek üyeden oluşmaktadır.
Buna göre Kurul’un dört asil üyesinin nitelikleri kanunda belirtilen Yükseköğretim Kurumları’nın hukuk iktisat ve siyasal bilgiler dallarında görev yapan öğretim üyeleri üst kademe yöneticileri ile avukatlar arasından Cumhurbaşkanı tarafından seçileceği belirtilmektedir. Böylece Cumhurbaşkanı’na Kurul’a doğrudan meslekten (hakim ve savcı) olmayan kişileri seçme yetkisi tanınmaktadır.
Yüksek Hakimler ve Savcılar Kurulu adından da anlaşıldığı gibi hakim ve savcıların özlük işleri konusunda karar veren bir mesleki kurul olması itibariyle meslekten olmayan kişilerin kurula üye olması halinde bu kişilerin kurula nasıl bir katkı sağlayacakları anlaşılamadığı gibi bu kişileri bilgilendirmek amacıyla yapılan yönlendirmeler de düşünüldüğünde, bu düzenlemenin yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığını etkileyeceği tabiidir
Cumhurbaşkanınca üç asıl ve üç yedek üyesi Yargıtay üyeleri arasından Yargıtay Genel Kurulunca, iki asıl ve iki yedek üyesi Danıştay üyeleri arasından Danıştay Genel Kurulunca, bir asıl ve bir yedek üyesi Türkiye Adalet Akademisi Genel Kurulunca kendi üyeleri arasından, yedi asıl ve dört yedek üyesi birinci sınıfa ayrılmış adli hakim ve savcılar arasından adli yargı hakim ve savcılarınca, üç asıl ve iki yedek üyesi birinci sınıfa ayrılmış idari yargı hakim ve savcıları arasından idari yargı hakim ve savcılarınca seçileceği belirtilmektedir.
Düzenleme ile Kurul’un üye sayısı artırıldığı halde yapılandırılmasında Yargıtay ve Danıştay’a ayrılan üye kontenjanının orantısal olarak düşürülmesi kurulun yaptığı görevin niteliği itibariyle hukuka uygun ve demokratik değildir.
Cumhurbaşkanı tarafından seçilmek üzere kurumlardan gönderilen adayların bu kurumlar tarafından seçiminde “ancak bir aday için oy kullanılır” şeklindeki düzenleme; aday seçimlerinde kurumların çoğunluk iradesini yansıtmayan şekilde, demokratik olmayan sonuçlar doğurabilecektir. Adil olmayan bir seçim sisteminin hukuk devleti ile bağdaştırılması mümkün değildir.
Öte yandan bir asıl ve bir yedek üyenin Türkiye Adalet Akademisi Genel Kurulunca kendi üyeleri arasından seçilmesi, Adalet Akademisinin Adalet Bakanlığı’na bağlı özerk olmayan bir kurum olduğu ve meslekten olmayan kişilerin de seçilebilmesine yol açabileceği gözetildiğinde, yargı bağımsızlığına dolayısıyla kuvvetler ayrılığı ve hukuk devletine aykırıdır.
Bu durumda 5982 sayılı Yasa’nın 22. maddesi ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 159. maddesinde yapılan değişiklik yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını etkileyecek şekilde Adalet Bakanı’nın Kurul başkanı, Bakanlık Müsteşarının kurulun tabii üyesi olarak katıldığı ve kurul üyelerinin sayısının artırılması suretiyle sayısal zemin hazırladığı bu haliyle kuvvetler ayrılığı ve demokratik hukuk devleti ilkesini zedelediği ve Anayasa’nın 4. maddesinde belirtilen değiştirme yasağı kapsamında olduğu açıktır.
Diğer taraftan; yukarıda belirtilen gerekçelerle Anayasa Mahkemesi’nin oluşumuna ilişkin geçiş sürecini düzenleyen geçici madde 18’in üçüncü fıkrasının (a) ve (b) bentlerinin son tümcelerinin iptal edilen ibareler dışında kalan bölümleri ile aynı fıkranın (ç) bendi, aynı maddenin dördüncü fıkrasının;
Yüksek Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun oluşumuna ilişkin geçiş sürecini düzenleyen geçici madde 19’un birinci fıkrasının (a) bendinin birinci tümcesinin iptal edilen ibareler ve ikinci tümcesi dışında kalan bölümü ile (b), (c) ve (ç) bentlerinin son tümcesinde iptal edilen ibareler dışında kalan bölümlerinin de kuvvetler ayrılığı ve demokratik hukuk devleti ilkesini zedelediğinden Anayasa’nın 4. maddesinde belirtilen değiştirme yasağı kapsamındadır.
Netice olarak 5982 sayılı Yasa’nın 16.ve 22.maddeleri ile Anayasa’nın 148. ve 159.maddelerinde yapılan değişiklikle Anayasa Mahkemesi ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurul’unun yeniden oluşturulmasında yasama ve yürütmenin etkisine açık hale getirilmek suretiyle yargı bağımsızlığının zedelendiği açık olup, Anayasanın 2. maddesinde yer alan Cumhuriyetin nitelikleri arasında gönderme yaptığı başlangıç kısmında belirtilen kuvvetler ayrılığı ve demokratik hukuk devleti ilkelerine aykırıdır.
Yargı bağımsızlığının olmadığı yerde demokratik hukuk devletinden söz edilemez.
Bu nedenle, 5982 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un;
1- 16. maddesiyle değiştirilen, Anayasa’nın 146. maddesinin birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü fıkralarının,
2- 22. maddesiyle değiştirilen, Anayasa’nın 159. maddesinin ikinci, üçüncü, beşinci, yedinci, dokuzuncu, onbirinci fıkralarının;
3- Geçici Madde 18’in üçüncü fıkrasının (a) ve (b) bentlerinin son tümcelerinin iptal edilen ibareler dışında kalan bölümleri, aynı fıkranın (ç) bendi ve aynı maddenin dördüncü fıkrasının;
4- Geçici madde 19’un birinci fıkrasının (a) bendinin birinci tümcesinin iptal edilen ibareler ve ikinci tümcesi dışında kalan bölümü ile aynı fıkranın (b), (c) ve (ç) bentlerinin son tümcelerinde iptal edilen ibareler dışında kalan bölümlerinin;
Anayasa’nın 2., 4. ve 148. maddeleri gözetilerek değiştirilmezlik ilkesine aykırı olması nedeniyle iptali gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle kısmen iptal yolundaki çoğunluk kararına bu yönlerden katılmıyorum.
ÜYE ENGİN YILDIRIM’IN KARŞIOYU
7.5.2010 günlü, 5982 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasa’sının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un, 8., 14., 16., 19., 22., 25. ve 26. maddelerinin Anayasa’nın 4. maddesi kapsamında öngörülen teklif yasağı kapsamında incelenmesinin Anayasa Mahkemesi’nin yetkisinde olup olmadığı bir ön sorun olarak görüşülmüştür.
Anayasa’nın 148. maddesine göre “Anayasa Mahkemesi, kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Anayasaya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetler. Anayasa değişikliklerini ise sadece şekil bakımından inceler ve denetler.” Buradan da anlaşılacağı üzere Anayasa değişikliklerinin sadece ve sadece şekil yönünden incelenebileceği gayet net bir şekilde vurgulanmaktadır. Asli kurucu iktidar bununla da yetinmeyerek bu şekil denetimin nasıl yapılacağını da aynı madde içinde göstermiştir. Buna göre “kanunların şekil bakımından denetlenmesi, son oylamanın, öngörülen çoğunlukla yapılıp yapılmadığı; Anayasa değişikliklerinde ise, teklif ve oylama çoğunluğuna ve ivedilikle görüşülemeyeceği şartına uyulup uyulmadığı hususları ile sınırlıdır.” Anayasa metninde yer alan “sınırlıdır” ibaresi, bu denetimin başka hususları içermeyeceğinin bir kanıtıdır.
Anayasa Mahkemesi 2008 yılına kadar Anayasa değişikliklerini Anayasanın ilgili hükmü çerçevesinde incelemiş ve anayasa değişikliklerinin iptaline ilişkin üç başvuruyu, 148’inci maddede sayılan şekil bozuklukları ile ilişkili olmadıkları gerekçesiyle reddetmiştir. Mahkeme, 2008’e kadar ve Mahkemenin 5.7.2007 tarihli kararında bu husus, açık olarak ifade edilmiştir: “Anayasa’nın 148’inci maddesinde, Anayasa Mahkemesi’nin denetim yetkisi, teklif, oylama çoğunluğu ve ivedilikle görüşülemeyeceği şartlarına uyulup uyulmadığı hususları ile sınırlandırılmıştır. Esas yönünden denetime olanak tanınmadığı gibi, 148. maddede tüketici biçimde sayılan koşulların dışında şekil yönünden denetim yapılması olanaksızdır.”
Mahkeme, 2008 yılında Anayasa’nın 10. ve 42. maddelerindeki değişikliği iptal ettiği kararıyla “şekil” adı altında Anayasa’da yer verilmeyen esastan denetim yapmıştır. Burada Mahkeme, Anayasa’nın 4. maddesinde yer alan ilk üç maddenin değiştirilmesi ya da değiştirilmesinin teklif edilmesinin yasaklanmasından hareketle söz konusu anayasa değişikliklerinin değiştirilemez madde niteliğinde olup, olmadığını incelemiştir. Böylece daha önceki içtihatlarıyla da çelişmiştir.
Anayasa’nın önemli bir bölümü 2. Maddede sayılan ilkelerin somutlaştırılmış düzenlemelerini içermektedir. Değiştirilemez olan 2. Maddede yer alan ifadelerdir. Bunların dışındaki maddelerde tali kurucu iktidar usulüne uygun olmak koşuluyla yeni düzenlemeler ve değişiklikler yapabilir. Değiştirilemez ilkeler diğer anayasa maddelerindeki değişiklikleri incelemede kullanılacaksa, katı bir yorumla her türlü anayasa değişikliği değiştirilemez maddelere aykırı olarak değerlendirilebilir. Mahkeme herhangi bir anayasa değişikliğini 4’ncü maddeye gönderme yaparak 1., 2., ve 3’ncü maddelere aykırılık olarak değerlendirilip kolayca iptal edilebilecektir. Bunun toplumsal hayatın dinamizmini yansıtması beklenen anayasayı adeta donduracağı, ona zaman-dışılık ve metafizik bir nitelik kazandıracağı söylenebilir.
Burada Anayasa Mahkemesi kurulu iktidarın bir parçası olmaktan çıkıp, kurucu iktidarın alanına girmektedir. Böyle bir durumda “anayasal devlet Anayasa Mahkemesi devleti halini almıştır…Anayasanın üstünlüğü… anayasa yargıcının üstünlüğüne dönüşmüştür.” Anayasa’nın açık hükmüne aykırı yorum yoluna gidilerek olmayan bir yetki ihdas edilemez.
Kurulu iktidarın bir unsuru olan Anayasa Mahkemesi, kurucu iktidara ait alana girerek Anayasa’da değişiklik yapma hakkına sahip değildir. Böyle bir durum kuvvetler ayrılığına aykırıdır. Demokratik usullere uyularak Meclis tarafından kabul edilen anayasa değişikliği tekliflerini her defasında, değiştirilemez hükümleri Demokles’in kılıcı gibi kullanarak esastan incelemek, demokrasinin işlerliğine telafisi güç zararlar verecektir. Anayasa’nın değiştirilmez maddelerinden olan 2. Maddesi Cumhuriyet’in temel nitelikleri arasında demokratikliği de saymaktadır. Demokratikliğin olmazsa olmaz koşullarından biri de egemenliğin millete ait olmasıdır. Kurulu iktidarın bir parçası olan Anayasa Mahkemesi’nin kurucu iktidarın Anayasa değişikliklerini esastan denetlemesi onu kurucu iktidarın üstünde bir konuma getirmekte, bu da millet egemenliğinin denetlenmesi gibi bir sonuç doğurmaktadır.
Anayasa Mahkemesi’nin “şekil” adı altında esastan inceleme yapması Anayasa’nın 148. maddesindeki sınırlamaları bir bakıma işlevsiz hale getirmektedir. Asli kurucu iktidarın işlevsiz olan bir maddeyi Anayasa’ya dahil etmesi düşünülemeyeceğine göre, anayasal denetimin bu madde kapsamı ile sınırlı tutulması gerekmektedir. Anayasallık denetimi ideolojik bir denetim olmayıp, kaynağını pozitif hukuk normlarından almalıdır. Pozitif hukuksal temellerden uzaklaşılırsa normlar arasındaki olası üstünlük veya öncelik bireysel ideolojik bir değerlendirmeye denk düşebilir. Lâfzî, tarihsel ve amaçsal yorumlar bakımından da Anayasa Mahkemesi’ne esastan denetim yetkisi verilmemesine rağmen Anayasa metninin ötesinde yorum yapılması Mahkeme’nin yetkisini aşması anlamına gelmektedir.
Anayasa değişikliklerinin esas bakımından denetiminden söz edilebilmesi için anayasa üstü normların varlığının kabulü veya anayasa normları arasında bir hiyerarşi bulunması ve sadece hiyerarşik kademede daha altta olan normun üstte olan norma uygunluğunun denetimi şeklinde gerçekleşmesi gerekecektir. Anayasa’yı oluşturan normlar arasında bir hiyerarşik üstünlük bulunmamaktadır. Bir normun denetimi ancak kendisine üstün olan başka bir norma uygunluk açısından olabilir. Anayasa değişikliği ile ortaya çıkan norm bir anayasa normu olduğuna göre her ikisi de eşit değerde olan iki normun birbirine uygunluğun denetiminin nasıl olacağı ciddi bir kuramsal sorundur.
Anayasa üstü pozitif olmayan bir takım değerlerin var olduğu varsayılsa bile, bunların somutlaştırılması yargıçların değil, egemenliğin sahibi olan halkın ve onun adına kurucu yetki kullanan anayasa yapıcının yetkisindedir. Anayasa üstülük Anayasa’nın üstünde olan ama Anayasa tarafından ifade edilmeyen kurallar bulunduğu ve bu kuralların keşfedilmesinin ve uygulamaya konulmasının yüksek bir yargı organına ait olduğu varsayımına dayanır. Bu ise yargı organının kurucu iktidar yetkisini ele geçirmesi demektir. Anayasamızın değiştirilemez hükümlerinin “normatif açıdan Anayasa’nın diğer hükümlerine göre üstün olduğunu söylemek mümkün değildir”.
Anayasa’nın 6. Maddesi’nin 2. fıkrası “Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır” demektedir. Aynı maddenin 3. fıkrasında da “Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz” ibaresi yer almaktadır. Anayasa’nın 153’üncü maddesinin 2.fıkrasına göre de “Anayasa Mahkemesi bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tamamını veya bir hükmünü iptal ederken, kanun koyucu gibi hareketle, yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemez.” Anayasayı değiştirme iktidarı, üzerinde tartışmaya yer vermeyecek şekilde milli egemenliğin tecelli ettiği Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne aittir. Usulüne uygun olarak TBMM tarafından gerçekleştirilen bir anayasa değişikliğinin çeşitli nedenlerle toplumun bazı kesimlerince eleştirilmesi, yetersiz ve/veya sakıncalı olduğunun iddia edilmesi, tali kurucu iktidarın Anayasa’yı değiştirme yetkisini kullanmasının sakıncalı olduğu anlamına gelmez. Kaldı ki zorunlu olarak halkoyuna sunulacak düzenlemelerin uygun olup olmadığının denetimini egemenliğin esas sahibi olan halk yapacaktır.
Hukuk devletinde, kamu organ ve makamları kendilerine açık olarak tanınan yetkiler dışında gerekçesi ne kadar yüce olursa olsun yetki yaratamazlar. Anayasa Mahkemesi varlık sebebini Anayasa’ya borçludur ve hukuki meşruiyeti ona dayanmaktadır. Anayasa Mahkemesi’nin kendisinin Anayasa’ya uymaması, “şekil” kapsamında esas denetimi gibi Anayasa’da olmayan bir yetki yaratarak, bunun kullanılması Mahkeme’nin hukuki meşruiyetinin yanı sıra toplumsal ve siyasi meşruiyetine de darbe vurmaktadır. Bu çerçevede ABD Yüksek Mahkemesi yargıçlarından Frankfurter’in, ABD Yüksek Mahkemesi’nin sahip olduğu “müthiş” yetkinin “azami ihtiyatla” kullanması gerektiği şeklindeki görüşü bize ışık tutmalıdır. Anayasa Mahkemesi’nin sahip olduğu yetkileri ihtiyatla ve özenle kullanması gerekmektedir. Yargısal aktivizm yoluna girilerek, olmayan yetkilerin yaratılmaya çalışılması toplum nezdinde Mahkeme’nin meşruiyetinin sorgulanmasına neden olabilir.
Anayasa yargısı ve mahkemeleri yasamanın ve yürütmenin anayasal sınırlar içinde kalmasını sağlamak için kurulmuşlardır. Anayasa yargısının görevlerinden biri kanunların anayasaya uygunluğunu denetlemektir. Kurucu iktidar yetkisi, anayasa yapma ve değiştirme hakkına sahip halk veya onun seçilmiş meşru temsilcilerine aittir. Anayasa Mahkemesi’nin Meclis’in gerçekleştirdiği anayasa değişikliklerini “şekil” adı altında esastan denetlemesi kurucu iktidarın Mahkeme’ye geçmesi sonucunu doğuracaktır. Bu sistemin adı çoğulcu demokrasi değil, jüristokrasi yani yargıçlar hükümeti olacaktır.
Tali kurucu iktidarın anayasa değişikliklerini mümkün olduğunca toplumun tüm kesimlerini kapsayıcı ve bunların katılımını kolaylaştırıcı şekilde gerçekleştirilmesi arzulanan bir durumdur. Son yıllarda dünyadaki anayasa yapımı ve değiştirilmesi süreçlerine bakıldığında böyle bir eğilimin yaygınlaştığı da görülmektedir. Bu eğilimi, modern demokrasilerin karşı karşıya olduğu meşruiyet krizini aşma yönünde önemli bir adım olarak görmek mümkündür. Bilindiği üzere ünlü Alman düşünürü ve siyaset kuramcısı Habermas meşruiyet krizinin demokrasilerin kendilerini sadece hukukun üstünlüğü ilkesiyle sınırlamalarından kaynaklandığını iddia etmişti. O’na göre “demokratik yönetim bürokratik modern devletin yalnıza hukukun üstünlüğü ilkesi yoluyla denetlenmesi anlamına gelmemelidir. Aynı zamanda alttan denetimi sağlayan ve karar alma süreçlerine katılımı gerçekleştirecek kamusal iletişim mekânın varlığı da devlet-toplum arasında kurulacak demokratik yönetim için gereklidir.” Anayasal denetim devlet ile toplum arasında oluşturulacak demokratik yönetime katkı sağlamalıdır.
Sonuç olarak Anayasa’nın koruyucusu ve onu zamanın gereklerine göre değişimini sağlayıcı esas güç halkın kendisidir.
Yukarıdaki açıklamalar ışığında, 7.5.2010 günlü, 5982 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un, 8., 14., 16., 19., 22., 25. ve 26. maddelerinin Anayasa’nın 4. maddesi kapsamında öngörülen teklif yasağı kapsamında incelenmesinin Anayasa Mahkemesi’nin yetkisinde olmadığı sonucuna varılmıştır. Bu nedenle çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.
ÜYE NURİ NECİPOĞLU’NUN KARŞIOYU
Mahkeme çoğunluğunun 5982 sayılı Kanun’un 8., 14., 16., 19., 22., 25. ve 26. maddelerinin bazı hükümlerinin Anayasanın 4. maddesinde öngörülen değiştirilemezlik yasağına aykırı olarak Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan hukuk devleti ve Başlangıcında yer alan kuvvetler ayrılığı ilkelerini ihlal ettiği iddiasını, inceleme yetkisinin Anayasa’nın 148. maddesinde yer alan Anayasa Mahkemesinin denetleyebileceği şekil unsurları arasında bulunduğu yönündeki görüşüne aşağıdaki gerekçelerle katılmadım:
Anayasa Mahkemesi’nin görev ve yetkilerini düzenleyen Anayasa’nın 148. maddesinde, Anayasa değişikliği kanunlarının teklif ve oylama çoğunluğu ve ivedilikle görüşülememe koşullarına uyulup uyulmadığı hususları ile sınırlı olarak sadece şekil yönünden denetlenebileceği hükme bağlanmıştır. İptal istemi bu sınırlı sebeplerden herhangi birine ilişkin bulunmadığı sürece davanın dinlenme olanağı yoktur.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, Anayasa’nın 148. maddesinde yer alan “teklif çoğunluğu” kavramı, Anayasa’nın 175. maddesinde belirtilen TBMM üye tamsayısının 1/3’üne denk gelen 184 sayısını göstermektedir ve “teklif konusu” ile herhangi bir ilişkisi bulunmamaktadır. Şekil denetiminin konusunu oluşturan “teklif çoğunluğu” “neyin teklif edildiği?” ile değil, “nasıl teklif edildiği?” sorusuyla ilgilidir. Neyin teklif edildiğine ilişkin denetim, şekille ilgili olmayıp içerikle ilgili bir denetimdir.
Anayasa’nın 4. maddesinde yer alan değiştirme ve değişiklik teklifinde bulunma yasağı, “neyin” değiştirilemez olduğuna ilişkin bir düzenleme olup, içeriksel bir sınırlama öngörmektedir. Yoksa “nasıl” değişikliğin yapılamayacağına ilişkin şekli bir sınırlama getirmemektedir. O nedenle Anayasa’nın 148. maddesinde düzenlenen şekil unsurları, Anayasada neyin değiştirilemeyeceğine ilişkin 4. madde ile ilgili değil, Anayasa’nın nasıl değiştirileceğini düzenleyen 175. madde ile ilgilidir.
Anayasanın 148. maddesinin birinci fıkrasındaki “Anayasa değişikliklerini ise sadece şekil yönünden inceler ve denetler” ibaresi, ikinci fıkradaki “Anayasa değişikliklerinde ise teklif ve oylama çoğunluğuna ve ivedilikle görüşülemeyeceği şartına uyulup uyulmadığı hususları ile sınırlıdır” hükmündeki “teklif” kelimesinin Anayasanın 4. maddesi ile ilişkilendirilmesine engeldir. Zira buradaki unsurlar içerikle değil, şekille ilgilidir. Anayasanın 4. maddesi tekliften söz etmekle birlikte, teklifin şekline, yani nasıl yapılacağına ilişkin değil, teklifin içeriğine, yani neyin teklif edilemeyeceğine ilişkin bir düzenlemedir.
Anayasa’nın 148. maddesinde geçen “teklif ve oylama çoğunluğu” ibaresinin “teklif” ve “oylama çoğunluğu” şeklinde ayrıştırılarak 148. maddenin “teklif çoğunluğu”ndan değil, “teklif” ten söz ettiği dolayısıyla teklifin, teklif yetkisini de içereceği söylenemez. Zira, ardışık isim tamlaması olan “teklif ve oylama çoğunluğu” ibaresi, anayasa koyucunun “teklif çoğunluğu ve oylama çoğunluğu” şeklindeki ardışık isim tamlamalarının akıcılığı sağlamak açısından dil kurallarına uygun olarak kısaltmış şeklidir. Bu nedenle “teklif çoğunluğu” kavramının “teklif yetkisi” şeklinde değiştirilmesi mümkün değildir.
Anayasa’nın 148. maddesinin değiştirilemez maddeler açısından bir denetim yapmaya imkân tanımadığı açıktır. Bu konu Anayasanın yapımı sırasında kurucu meclis tarafından tartışılmış ve Mahkemeye böyle bir yetki tanınmamıştır.
Danışma Meclisinde Anayasa Tasarısı üzerindeki görüşmeler sırasında Danışma Meclisi üyesi Kamer Genç, anayasa değişikliklerinin denetimine ilişkin hükmün, "Anayasa değişikliklerini ise sadece devlet şeklinin değişmezliği ve şekil bakımından inceler ve denetler" şeklinde değiştirilmesini isteyen bir önerge vermiş değiştirilemezlik hükmünün ancak bu şekilde yaptırıma kavuşacağını savunmuş ise de Danışma Meclisi Genel Kurulu bu önergeyi kabul etmemiştir. Kamer Genç’in önergesini savunmak için ileri sürdüğü "... Devlet şeklinin Cumhuriyet olduğuna dair değişmezlik ilkesi değiştirilirse, o zaman kim buna engel olacak?" sorusuna Danışma Meclisi Anayasa Komisyonu Sözcüsü Şener Akyol,
"Sayın Genç arkadaşımız müsterih olsunlar, biz 45 milyon buna karşı koyarız" diyerek, bu konuda Anayasa Mahkemesinin bir yetkisi bulunmadığına işaret etmiştir (DMTD, C. 10, s. 192.)
1987 yılında yapılan Anayasa değişiklikleri sırasında da Anayasa’nın 175. maddesinde değişiklik yapan teklifin 3. maddesine ilişkin olarak, değiştirilemez maddelere aykırılığın Anayasa Mahkemesi tarafından istişari nitelikte bir öndenetim şeklinde denetlenmesini öngören bir önerge tartışılarak reddedilmiştir. (TBMMTD, Cilt 40, B. 103, s. 366-371)
Sonuç olarak, anayasa koyucu değiştirilemez hükümlerin yargı denetimi konusu yapılmasını bilinçli bir şekilde reddetmiş ve Anayasa metninde denetimi sadece şekle özgüleyerek açık bir şekilde yasaklamıştır. Milli egemenlik ilkesini esas alan bir anayasal düzende bütün yetkilerin kaynağı Anayasa olduğundan, Anayasa Mahkemesinin, anayasa koyucunun tanımadığı, aksine 148. madde ile yasakladığı bir yetkiyi içtihat yoluyla türetmesinin mümkün olmaması gerekir.
Yasama organının yetkisini kötüye kullanarak temel ilkeleri ortadan kaldırmaya yönelik değişikliklere girişmesi halinde bunun yargısal denetiminin yapılması gerektiği savunulabilir. Ancak bunun için bir Anayasa değişikliği yapılarak Mahkemeye açık bir denetim yetkisi verilmiş olmalı ya da en azından 148. maddede öngörülen esas denetimi yasağı kaldırılmalıdır. Böyle bir değişiklik yapılmadığı sürece parlamentonun tali kurucu iktidar yetkisini kötüye kullanabileceğine yönelik bazı uç örneklerden hareketle Mahkemenin esas denetim yetkisinin bulunduğunun söylenmesi ve her türlü değişikliğin denetlenebileceğine yönelik bir karine türetilmesi mümkün değildir.
Yargıcın yorum yetkisinin bazı sınırları vardır. Bu sınırların başında da normun metni yer almaktadır. Zira metin, yorumunun başlangıcı ve sınırıdır. Yorum, bir metnin anlamlandırılması olduğuna göre, yorum yoluyla metnin söylemediği, ya da metnin söylediğinin tam aksine bir sonuca ulaşılması mümkün değildir. Hangi yorum yöntemi kullanılırsa kullanılsın yorum yoluyla ulaşılabilecek sonuç, yorum konusu metinden çıkarılabilir bir sonuç olmak durumundadır. Anayasa’yı yorumlayan yargıcın ulaştığı sonuçlar da Anayasa metninin açık anlamıyla çatışma halinde olamaz. Aksi takdirde yorum yetkisinin sınırlarının aşıldığı ve anayasa yapıcı organın yetki alanına girildiği anlamına gelir.
Anayasa koyucunun Anayasa’nın bazı ilke ve hükümlerini değiştirilemez olarak niteleyerek tali kurucu iktidarın yetkilerini içerik bakımından sınırlandırması, tali kurucu iktidar yetkisine sahip olan yasama organı açısından bağlayıcı olmakla birlikte, bu hususun zorunlu olarak yargı denetimi konusu olacağı anlamına gelmez. Anayasa koyucunun Anayasa’nın 4. maddesi ile tali kurucu iktidara getirdiği sınırlama ile Anayasa’nın 148. maddesiyle Anayasa Mahkemesine getirdiği sınırlama nitelik itibariyle aynıdır ve her ikisi de aynı derecede bağlayıcıdır. Her ikisinin aşılması da aynı derecede hukuk devleti ilkesini zedeleyecektir.
Anayasa’nın değiştirilemez olarak nitelendirdiği hüküm ve ilkelerin doğrudan değiştirilmesine ilişkin olarak getirilen denetim yasağının aşılarak, hatta bunun ötesine geçerek diğer maddelerde yapılacak değişikliklerin de dolaylı bir şekilde değiştirilemez maddelerin içeriğini etkileyebileceği gerekçesiyle denetlenmesi hiç bir şekilde mümkün değildir. Çünkü öncelikle, böyle bir denetim içerik incelemesi yapılmaksızın gerçekleştirilemez ve Anayasa’nın açıkça yasakladığı esas denetiminin yorum yoluyla türetilmesi Anayasa’nın yargı kararıyla değiştirilmesi anlamına gelir.
Diğer maddelerde yapılacak değişikliklerin de değiştirilmez maddeleri dolaylı bir şekilde değiştirdiği gerekçesiyle denetime açılması sınırsız ve ölçüsüz bir esas denetiminin önünün açılması anlamına gelir ki bu pek çok soruna yol açacaktır. Öncelikle böyle bir denetim değiştirilemez maddelerinin normlar hiyerarşisinde diğer Anayasa hükümlerinden daha üstte olduğunun kabulü anlamındadır. Böyle bir hiyerarşinin kabulü Anayasanın uygulamasında başka sorunlara yol açacaktır. Mesela değiştirilemez maddelere aykırı Anayasa hükümlerinin ihmal edilmesi ve uygulanmaması gerekliliği ilk akla gelebilecek sorunlardan birisidir.
Diğer taraftan böyle bir denetim tali kurucu iktidarın iradesine yönelik anayasal sınırlamanın 4. maddede öngörülmeyen diğer maddeleri de kapsayacak şekilde genişletilmesi sonucunu doğurur ki, bu 4. maddenin tüm Anayasa’yı kapsayacak şekilde genişletilmesi dolayısıyla içinin boşaltılması anlamına gelir.
Zira, Anayasa’nın 4. maddesinde yasaklanan şey ilk üç maddeye aykırı değişiklikler değil, ilk üç maddenin değiştirilmesidir. Eğer 4. maddede yasaklanan değişiklikler sadece ilk üç maddeyi değiştiren değişiklikler değil de burada yer alan ilkelerin somutlaştığı maddeleri de kapsayan bir yasaksa, bu yasağın sınırlarını çizmek olanaksızdır. Çünkü Anayasa’da, Anayasa’nın 2. maddesindeki ilkelerin somutlaştırılması niteliğinde olmayan bir hüküm bulmak mümkün değildir. Eğer değiştirilemezlik ilkesi 2. maddede yer alan ilkelerin kendilerini aşıp, bu ilkelerin somut uygulamasını gösteren diğer maddeleri de kapsar şekilde yorumlanırsa, 4. maddede öngörülen yasak, olumlu ya da olumsuz olduğuna bakılmaksızın her türlü değişikliğe engel olduğundan Anayasa’da herhangi bir değişiklik yapılması mümkün olmayacaktır. Böyle bir yorumun doğru olmadığı açıktır. Zira, bu durumda bir taraftan Anayasanın 4. maddesiyle bazı hükümlerin değiştirilmesi yasaklanırken aslında Anayasanın tamamının değiştirilemez hale geldiği kabul edilmekte, diğer taraftan da Anayasanın 175. maddesinin anlamsız olduğu sonucu çıkmaktadır.
Ancak değiştirilemezlik ilkesi sadece olumsuz değişiklik yapılamayacağı şeklinde yorumlanıyorsa, o zaman da olumlu ya da olumsuzluk kavramlarının sübjektif niteliği dolayısıyla hangi değişikliğin yapılabileceğine ilişkin nihai karar verme yetkisinin, denetim yetkisine sahip olduğu varsayılan Anayasa Mahkemesine ait olduğu kabul ediliyor demektir. Bu durumda kurucu iktidar yetkisi fiilen Anayasa Mahkemesine geçmektedir. Çünkü nihai olarak Anayasa’da hangi değişikliğin yapılacağına artık Anayasa Mahkemesi karar verecek demektir. Bu durumun kuvvetler ayrılığı ilkesine uygun olduğunu söylemek mümkün olmadığı gibi, Anayasa’nın sistematik incelemesinden böyle bir sonucun çıkarılamayacağı da açıktır.
Kuvvetler ayrılığı ilkesinin temelinde farklı devlet fonksiyonlarının farklı organlara verilmesi ve bu organların sahip olduğu yetkiler yoluyla birbirlerini dengelemesi ve kontrol etmesi fikri yatmaktadır. Bu “kontrol ve denge” mekanizmasının işlemesi ise sistem içinde hiçbir organın son sözü söyleme yetkisine sahip olmamasına bağlıdır. Eğer bir organ son sözü söyleme yetkisiyle donatılırsa, artık o organ diğerlerinden üstün hale geleceğinden kontrol ve dengeden söz etmek mümkün olmayacaktır, denge o organ lehine bozulacak ve kontrol o organın eline geçecektir. Anayasa değişikliklerinin esas bakımından Anayasa Mahkemesince denetlenebileceğinin kabulü, Anayasa değişikliklerine ilişkin son sözü söyleme yetkisinin Anayasa Mahkemesine geçmesi anlamına gelir. Bu ise kuvvetlerin birbirini dengeleme imkânının ortadan kalktığının göstergesidir. Kuvvetler ayrılığına dayalı bir demokraside son sözü söyleme yetkisinin her zaman egemenliğin sahibi olan ulusa ait olduğu hatırda tutularak egemenlik yetkisini zedeleyici yorumlardan kaçınılmalıdır.
Özetlemek gerekirse, 148. maddede yer alan “teklif çoğunluğu” kavramının teklif yetkisini de içerdiği, bu nedenle 4. maddeye aykırı tekliflerin teklif yetkisi içinde sayılamayacağı görüşü kabul edilse bile, bu ancak 1., 2. ve 3. maddelerde doğrudan değişiklik yapan yasalar açısından geçerli olacaktır.
Bu yorum diğer maddelerde yapılan değişikliklerin dolaylı olarak ilk üç maddede değişiklik yaptığı iddialarının incelenmesine olanak vermez. Zira diğer maddeler değiştirilemezlik kapsamında değildir. İkinci olarak başka maddelerde yapılan değişikliklerin ilk üç maddenin içeriğini dolaylı olarak değiştirebileceği iddiası kabul edilse bile bir değişikliğin bu nitelikte olup olmadığı esas denetimi yapılmaksızın tespit edilemez. Anayasa’nın 148. maddesinde yer alan ve Anayasa Mahkemesinin anayasa değişikliklerini denetleme yetkisini “sadece şekil bakımından inceleme” ile sınırlandıran hükmü karşısında Anayasa Mahkemesinin esas denetimi yapması olanağı bulunmadığı düşüncesindeyim. Bu nedenle çoğunluk görüşüne katılmadım.