bulamadim:( ONSEKİZİNCİ MADDE

ONSEKİZİNCİ MADDE( ANAYASA MAHKEMESİNİN GÖREV VE YETKİLERİYLE İLGİLİ ANAYASANIN 148. MADDESİNDE DEĞİŞİKLİK)

Öngörülen düzenlemeyle, (A) Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki temel hak ve özgürlüklerin kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddiasıyla bireylere Anayasa Mahkemesine başvuru hakkı tanınmakta; (B) TBMM ve Genelkurmay Başkanı ile Kuvvet Komutanlarına da görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divanda yargılanma yolu açılmakta; (C) Yüce Divan kararları “yeniden inceleme” talep edilebilir hale getirilerek bu kararların doğrudan kesinleşmesi engellenmekte ve Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunun “yeniden inceleme” sonucunda verdiği kararlar kesin hüküm teşkil etmektedir.

5982 Sayılı Kanunun Onsekizinci Maddesinin Halkoyuna Sunulan Metni         

 

MADDE 18 - Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 148 inci maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinin sonuna “ve bireysel başvuruları karara bağlar” ibaresi, üçüncü fıkrasındaki “Cumhurbaşkanını,” sözcüğünden sonra gelmek üzere “Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanını,” ibaresi eklenmiş, beşinci fıkrası “Yüce Divan kararlarına karşı yeniden inceleme başvurusu yapılabilir. Genel Kurulun yeniden inceleme sonucunda verdiği kararlar kesindir.” şeklinde değiştirilmiş, maddeye ikinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkralar ve üçüncü fıkradan sonra gelmek üzere “Genelkurmay Başkanı, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanları ile Jandarma Genel Komutanı da görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divanda yargılanırlar.” şeklinde yeni bir fıkra eklenmiştir.

 

“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.

 

Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.

 

Bireysel başvuruya ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir.”

 

        Not(*): Teklif edilen, siyasi partilerle ilgili 8. madde referandum paketinden çıkarıldığından, teklif metninin aslında “Madde 16” olarak yer alan bu hüküm, kanun metninde “Madde 15” olarak teselsül ettirilmiş ve böylece kanunlaşmıştır. Ancak teselsülle ilgili uygulama genel kurul görüşmeleri sonrasına bırakıldığından, Genel Kurul’da maddelerin görüşülmesine teklif metnindeki sıralamaya göre devam edilmiştir.

___________________________________________________________________________

1 Onsekizinci Maddenin TBMM Anayasa Komisyonu Aşaması (Komisyonda Teklif Metni Değişmemiştir)

 

1.1 Onsekizinci Maddenin Komisyona Gelen Teklif Metni ve Bu Metinle Komisyonun TBMM Genel Kurulu’na Sunduğu Metnin Karşılaştırması (Fark Yok)

 

MADDE 19- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 148 inci maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinin sonuna “ve bireysel başvuruları karara bağlar” ibaresi, üçüncü fıkrasındaki “Cumhurbaşkanını,” sözcüğünden sonra gelmek üzere “Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanını,” ibaresi eklenmiş, beşinci fıkrası “Yüce Divan kararlarına karşı yeniden inceleme başvurusu yapılabilir. Genel Kurulun yeniden inceleme sonucunda verdiği kararlar kesindir.” Şeklinde değiştirilmiş, maddeye ikinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkralar ve üçüncü fıkradan sonra gelmek üzere “Genelkurmay Başkanı, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanları ile Jandarma

Genel Komutanı da görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divanda yargılanırlar.” şeklinde yeni bir fıkra eklenmiş ve devamındaki fıkralar buna göre teselsül ettirilmiştir.

 

“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.

 

Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.

 

Bireysel başvuruya ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir.”

 

1.2 Onsekizinci Maddenin Madde Gerekçesi

 

Madde 19- Maddede, Anayasa Mahkemesinin görev ve yetkilerinin arasına, bireysel başvuruların incelenmesi de dahil edilmektedir.

 

Bireysel başvuru ya da anayasa şikâyeti, kamu gücü tarafından, temel hak ve özgürlükleri ihlâl edilen bireylerin başvurdukları olağanüstü bir kanun yolu olarak tanımlanmaktadır. Günümüzde, temel hakların korunması amacıyla bireysel başvuru yolu, pek çok uygar ülkede anayasa yargısının ayrılmaz bir parçası kabul edilmektedir. Bireysel başvuru yolu, kapsamı ülkeden ülkeye farklılık göstermekle birlikte, başta Federal Almanya olmak üzere Avusturya, İspanya, İsviçre, Belçika, Macaristan, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Slovak Cumhuriyeti, Meksika, Brezilya, Arjantin gibi pek çok ülkede uygulanmaktadır. Doğu Avrupa ülkelerinin çoğunda da bireysel başvuru kurumu kabul edilmiş ve işletilmektedir. Anglo-Amerikan hukukunda teknik anlamda bireysel başvuru kurumu olmasa da, bireysel başvuruyla benzer işlevlere sahip kanun yolları bulunmaktadır. Türkiye’nin konumuna baktığımızda, bireysel başvuru müessesesinin kabul edilmediği, ancak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine bireysel başvuru hakkının ve bu Mahkemenin zorunlu yargılama yetkisinin tanındığı görülmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yoluyla, iç hukukta halledilemeyen temel hak ihlâllerine ilişkin şikâyetlerin, ulusalüstü düzeyde ele alınması kabul edilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde her yıl Türkiye’ye karşı çok sayıda dava açılmakta ve Türkiye pek çok davada tazminata mahkum edilmektedir.

 

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, iç hukuk yollarının tüketilmiş olup olmadığını araştırırken, ilgili ülkede bireysel başvuru kurumunun bulunup bulunmadığını da dikkate almakta ve bunu hak ihlâllerinin ortadan kaldırılmasında etkili bir hukuk yolu saymaktadır. Bu nedenle, bireysel başvuru müessesesinin getirilmesiyle, hak ihlâllerine maruz kaldığını iddia edenlerin önemli bir bölümünün bireysel başvuru aşamasında, başka bir ifadeyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gitmeden önce, tatmin edilebilmesinin mümkün olabileceği ve böylece Türkiye aleyhine açılacak dava ve verilecek ihlâl kararlarında azalma olacağı değerlendirilmektedir. Bu itibarla, Türkiye’de de iyi işleyen bir bireysel başvuru sisteminin kurulması, haklar ve hukukun üstünlüğü temelindeki standartları yükseltecektir.

 

Diğer yandan, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin 2004 (6) Sayılı Tavsiye Kararında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki dava yükünün azaltılabilmesi için bireysel başvuru yönteminin iç hukukta tanınmasının gerekliliğine değinilmiş; aynı şekilde, Venedik Komisyonu da 2004 yılında kamuoyuna duyurulan bireysel başvuruya ilişkin Anayasa değişikliği önerisini olumlu bulduğunu ifade etmiştir.

 

Türkiye’de bireysel başvuru yolunun kabul edilmesi, bir yandan bireylerin sahip oldukları temel hak ve özgürlüklerin daha iyi korunmasını sağlayacak, öte yandan da kamu organlarını, Anayasaya ve kanunlara daha uygun davranma konusunda zorlayacaktır. Bu amaçlarla yapılan değişiklikle, bireysel hak ve özgürlüklerin korunması ve teminat altına alınması için, vatandaşlara bireysel başvuru hakkı tanınmakta ve Anayasa Mahkemesine de bu başvuruları inceleme ve karara bağlama görevi verilmektedir.

 

Buna göre herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurma hakkına sahiptir. Bireysel başvuruda bulunabilmek için, olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır. Şu kadar ki, bireysel başvuru kurumunun niteliği dikkate alındığında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların bu kapsamda incelenmeyeceği kuralı benimsenerek, diğer yüksek yargı organları ile Anayasa Mahkemesi arasındaki olası görev uyuşmazlıklarının ortaya çıkmasının önlenmesi amaçlanmaktadır. Bu müessesenin işleyişine ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenecektir. Yapılan yeni düzenlemeyle, bireysel başvuruları inceleme görevi verilmek suretiyle, Anayasa Mahkemesine, özgürlükleri koruma ve geliştirme misyonu da yüklenmektedir.

 

Öte yandan, Yüce Divan kararlarının yeniden incelenmesini talep etme imkanı getirilmek suretiyle bu yargılama yönteminde sağlanan güvenceler geliştirilmektedir. Ayrıca, Anayasa Mahkemesinin Yüce Divan sıfatıyla yargılayacağı kişiler arasına Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, Genelkurmay Başkanı, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanları ile Jandarma Genel Komutanı da eklenmektedir.

 

1.3 Onsekizinci Madde Hakkında Komisyonda Yürüyen Tartışmanın Komisyon Raporundaki Özeti

 

Teklifin çerçeve 19 uncu maddesi Anayasanın 148 inci maddesinde değişiklik öngörmektedir. Bu madde ile Yüce Divan kapsamına Meclis Başkanı ile Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanları ilave edilmekte ve bireysel başvuru konusu düzenlenmektedir. Bu Madde üzerindeki görüşmelerde Mahkemenin ağırlıklı olarak hukukçu olmayan üyelerden oluşması sebebiyle bireysel başvurunun bir hüküm ifade etmeyeceği, şeklen var olacağı, göstermelik bir düzenleme olduğu bazı üyelerimizce söylenmiştir. Bireysel başvuru temyiz incelemesi şeklinde öngörülmemiştir. Bu hakkın tanınmasıyla Anayasa Mahkemesi bugüne kadar Devletçi anlayışla, Devleti ve sistemi koruyan şekilde algılanırken, artık özgürlükçü kararlar veren özgürlükleri güvenceye alan şekilde algılanacak ve prestiji artacaktır.

 

Ülkemizde makul sürede davaların sonuçlandırılmaması sebebiyle AİHM’ye gitme süresi bu düzenleme ile daha da uzayacaktır. Askerler ya da Meclis Başkanını Yüce Divana gönderme usulü düzenlenmemiştir.

 

Yüce Divanda ceza yargılaması yapılacağından ceza hukuku alanında uzman kişiler bu Kurulda yer almalıdır.

 

Yeni oluşturulacak kurumların eleştirilmesi normaldir. Bireysel başvuru toplumsal bir taleptir. Normal yargı yolu olarak görülmemelidir. İşlevi AİHM’ye başvuru sayısını azaltmak, sorunu milli hukuk içinde çözmektir. Anayasa Mahkemesi ile diğer yüksek mahkemeler arasında var olan tartışmayı derinleştirme ihtimali vardır ama olması gereken bir kurumdur. Zamanla gelişecek, doğal mecrasına girecektir.

 

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek bireysel başvuruyla birlikte Kamu Denetçiliği Kurumunun da bu Teklifle getirildiğini söylemiştir. Devletle sıkıntısı olanlardan bazıları bu yollarla çözüm arayacaklardır. Alternatif uyuşmazlık çözümleriyle ilgili çalışma sonuçlanırsa bazıları bu yolları deneyeceklerdir. Ara kademe olarak istinaf çözüm olabilecektir. AİHM’ye başvurulduğunda öncelikle ilgili idareye dostane çözüm yolu önerilmektedir. Bir kısım şikayetler böyle çözülecektir. Bu Devlete güven açısından önemlidir. Artık AHİM bunu teklif edeceğine, Anayasa Mahkemesi edecektir. AHİM hak ihlali olduğunda tazminatla telafi edilmesini öngörmüş ya da yargılamanın yeniden yapılması veya dosyanın yeniden açılması yönünde içtihat ortaya koymuştur.

 

Paralel yasal düzenlemeler yapıldığında bireysel başvurudan azami istifade söz konusu olacaktır. Maddenin metinden çıkarılması yönündeki önerge, Komisyonumuzca kabul edilmeyerek Teklifte yer aldığı şekliyle çerçeve 19 uncu Madde Komisyonumuzca kabul edilmiştir.

___________________________________________________________________________

 

2 Onsekizinci Madde Hakkında TBMM Genel Kurulunda Gruplar Adına Yapılan Konuşmalar

 

2.1 Onsekizinci Madde Hakkında CHP Grubu Adına Atilla Kart (Konya)

 

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anayasa Değişiklik Teklifi’nin 19’uncu maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

 

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu maddede getirilen değişikler ile Anayasa Mahkemesinin görev ve yetki alanında iki konuda yeni düzenlemeler yapılıyor. Hukukumuzda mevcut olmayan bireysel başvuru hakkıyla birlikte Yüce Divanın görev ve yetki alanı genişletiliyor.

 

Bireysel başvuruyla ilgili düzenleme yapılırken hukuk sistemiyle hiçbir irtibatlandırmanın yapılmadığını görüyoruz. Bu durum, kaçınılmaz olarak, Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Yargıtay, Askerî Yargıtay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi, Uyuşmazlık Mahkemesi arasında hiyerarşik bir anlayış ve uygulamayı ve devamında da kaosu getirecektir. Yargı birliği konusunda hiçbir ciddi çalışmanın yapılmadığını görüyoruz.

 

Öte yandan, biraz evvel isimlerini söylediğim bu altı mahkeme Anayasa’mızın 146 ve devamı maddelerinde eşit statüde ve yüksek mahkemeler olarak adlandırılmış iken bu yapı altüst edilmektedir, bu sistematik yapı bozulmaktadır. Bunun yanında, Anayasa Mahkemesinin özellikle ve ağırlıklı olarak Danıştay ve Yargıtayın üst temyiz mercisi olması sonucu yaratacak bir fiilî dönemin başlaması amaçlanmıştır. Bu konularda doğması kaçınılmaz yetki ve görev çatışmalarının şimdiden ve mutlaka bertaraf edilmesi gereğini önemle ifade ediyor, vurguluyoruz. Siyasi iktidar, görev ve yetki konularında belirsizlik yaratarak, bütünüyle hâkim olamadığı Yargıtay ve Danıştayın bu yolla işlevini kısmen de olsa etkisiz hâle getirmeyi amaçlamaktadır.

 

Keza, Yüce Divanın yargılayabileceği görevlilerin sayısı artırılırken hukukçu olmayan yargıç yapılanmasının da artırılmış olması, telafi edilemez bir çelişkidir. Bu durum başlı başına, Anayasa Mahkemesinde diğer unsurlar bir tarafa, güven anlamında bir zafiyet yaratacaktır. Yüce Divanda görev yapacak yargıçların hukuk formasyonu, hukuk eğitimi dışında ağırlıklı olarak ceza ve ceza usul hukuku misyonuna sahip olmaları zorunlu iken ve bu durum bilim adamları tarafından ağırlıklı olarak kabul edilirken, ifade edilirken, şimdi geldiğimiz aşamada, hukukçu olmayan 7 kişinin bulunabileceği bir Yüce Divanın vereceği kararların hukuki sıhhatinden de elbette kuşku duyulacaktır. Üye seçimindeki siyasi ve yürütme ağırlıklı bağımlılık sebebiyle Anayasa Mahkemesi dış müdahalelere büyük ölçüde açık hâle gelecektir. Mevcut Anayasa Mahkemesinin ceza ve ceza usul uygulamasındaki zafiyetleri ortadayken, yeni yapılanmada bu zafiyet telafi edilemez boyutlara ulaşacaktır.

 

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sağlıklı bir Yüce Divan yapılanması ancak Yargıtay ceza daireleri bünyesinde gerçekleşebilir. Bu düşünce yaygın ve kabul gören bir düşünce olmasına rağmen, kısa zaman diliminde Yargıtayda aradığı müdahale ortamını, bu vasatı yaratamayacağını bilen siyasi iktidar,  yine kişisel ve siyasi kaygılarla getirilen bu değişiklik teklifini tercih etmiş ve dayatmıştır. Siyasi iktidar, bu teklifi hazırlarken kurumlar arasında yine ayrım yapmış, “bana yakın-bana uzak” ya da “yakın zamanda hâkim olabileceğim-olamayacağım” yaklaşımı içinde ayrımcı kimliğini, vasfını bir kez daha ortaya koymuştur.

 

Bakın, bu konuda, Anayasa Komisyonu Başkanının daha evvelki çelişkilerini, akademik ve siyasi geçmişini inkâr eden söylemlerini hep ifade ettik. Bunları bir polemik amacıyla veya Sayın Komisyon Başkanının birtakım egolarını tatmin etme duygusu içinde anlatma gayreti içinde değiliz, öyle bir kompleksin içinde değiliz ama yeri geldiği zaman da bunları kayıtlardan, tutanaklardan halkımıza anlatmak, Genel Kurula anlatmak bizim görevimizdir, sorumluluğumuzdur.

 

Ne diyor Sayın Burhan Kuzu, Anayasa profesörü, Anayasa Komisyonu Başkanı? Tırnak içinde söylüyorum, Sayın Kuzu.

 

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Buradayım.

 

ATİLLA KART (Devamla) – Evet, o zaman dikkatle dinlemenizi tavsiye ediyorum Sayın Kuzu.

 

Diyorsunuz ki 22’nci Yasama Döneminde: “Anayasa Mahkemesinden Yüce Divan yetkisinin alınması gerekir.”

 

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Doğru.

 

ATİLLA KART (Devamla) – “Yüce Divan yetkisi bu mahkemeye 61 Anayasası’yla beraber verilmiş. Bilindiği gibi bu mahkeme, Cumhurbaşkanı…” Vesaire diye devam ediyorsunuz. “Bu yetkiyi kime vermek lazım diye düşündüğümüzde, daha önce bu tür çalışmalar olmuş, mesela 82 Anayasası ilk şeklinde bunu Yargıtay ceza daireleri başkanlarından oluşan bir kurula vermiş.”

 

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Doğru.

 

ATİLLA KART (Devamla) – “Bunu doğru buluyoruz. Anayasa Mahkemesinde hukukçu olmayan üye var, cezacı olmayan üye var. Bu kadar teknik bir konuda, öyle zannediyorum, isabetli karar vermede zorlanılıyor olsa gerek.”

 

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Ne var bunda?

 

ATİLLA KART (Devamla) – Sayın Kuzu, geldiğimiz noktada, 1982 Anayasası’nın o ilk hâlinden bile geride olduğunuz anlaşılıyor. Kendi beyanlarınızla, kendi tutanak beyanlarınızla anlaşılıyor.

 

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Ben de bir şey söylediğini zannettim.

 

ATİLLA KART (Devamla) – Tabii, bunlar sizin için hiç önemli değil. Çünkü akademik geçmişinizi, siyasi…

 

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Bomboş konuşuyorsun. Anlamıyorsun konuşmaları.

 

ATİLLA KART (Devamla) – Sayın Başkan, ne zaman müdahale edeceksiniz?

 

BAŞKAN – Efendim, Sayın Kuzu, lütfen…

 

TEKİN BİNGÖL (Ankara) – Komisyon Başkanısın, kalkmış bir de laf atıyorsun.

 

BAŞKAN – Sayın Kuzu, Komisyon Başkanı olarak söz istersiniz, veririz, izah edersiniz. Lütfen, Hatibe müdahale etmeyin efendim.

 

TEKİN BİNGÖL (Ankara) – Ayıp sana! Komisyon Başkanı olarak laf atma.

 

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Anladığı yok…

 

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Dinle! Dinle!

 

ATİLLA KART (Devamla) – Sayın Kuzu, değerli arkadaşlarım; bakın, tevil götürmez bir mutlak çelişkiden söz ediyorum. Bu nedir aynı zamanda biliyor musunuz? Bu, aynı zamanda, gayriciddi ve demagojik bir anlayıştır. Kalkarsınız, gelirsiniz, bir tutarlılık içinde, kendinize güveniyorsanız, bir tutarlılık adına gelir cevap verirsiniz ama verebileceğiniz cevap yok. O zaman ne yapıyorsunuz? Hamaset yapıyorsunuz, demagoji yapıyorsunuz, düzeyli olmayan bir tartışmaya giriyorsunuz.

Bakın, sizin beyanlarınızdan söz ediyorum. Uzak beyanlarınız değil; 1997’den söz etmiyorum, 22’nci Yasama Döneminden söz ediyorum, hem akademik anlamda hem siyasi anlamda bugün inkâr ettiğiniz söylemlerinizden söz ediyorum.

 

Aslında, bu gayriciddi tavır, sayın milletvekilleri, keşke bu beyanlarla sınırlı olsa, keşke Anayasa Komisyonu Başkanıyla sınırlı olsa. Aynı tavrı Meclis Başkanında da görüyoruz. Bunu soyut bir şekilde söylemiyorum.  Bakın, öylesine gayriciddi, öylesine sorumsuz, öylesine keyfî bir tavır ki…

 

Bakın, değerli milletvekilleri…

 

BAŞKAN – Sayın Kart… Sayın Kart… Böyle hakaret içeren, aşağılama içeren ifadeleri kullanmazsanız çok iyi olur. “Sorumsuz…” Yani bunlar… (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

 

ATİLLA KART (Devamla) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

 

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, ne söyleyeceğini bir liste olarak verin!

 

BAŞKAN – Bunlar…

 

ATİLLA KART (Devamla) – Sözümü tamamlamama fırsat verir misiniz?

 

BAŞKAN – Lütfen… Sizi…

 

ATİLLA KART (Devamla) – Sayın Başkan, sözümü tamamlamama fırsat verir misiniz?

 

BAŞKAN – Sizi İç Tüzük gereğince temiz bir dille konuşmaya davet ediyorum efendim, lütfen.

 

OSMAN KILIÇ (Sivas) – Hakaret etmeden…

 

ATİLLA KART (Devamla) – Bakın, Sayın Başkan, 9 Şubat 2010 tarihi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bir dilekçe veriyoruz, diyoruz ki: “23’üncü Yasama Döneminde Meclis Başkanlığına intikal eden dokunulmazlık dosyası sayısı 572’ye ulaşmıştır.” diyoruz. Bunların 75’i hakkında Karma Komisyon görev yaptı, Genel Kurula ulaştırdı; 76’sı hakkında Hazırlık Komisyonu görev yaptı, rapor hazırladı; ama Sayın Komisyon Başkanı, Karma Komisyonu göreve davet etmiyor, toplantıya çağırmıyor; 421 dosya yönünden ise iki yılı aşkın bir süreden bu yana Karma Komisyon toplanmıyor. Yazıyoruz çiziyoruz, “Sayın Komisyon Başkanı, Karma Komisyonu hangi yetkiyle, hangi sorumluluk anlayışıyla toplantıya çağırmıyorsun?” diyoruz, o gene bildiğini yapıyor, çünkü 22’nci Yasama Döneminde ne demişti? Demişti ki: “Karma Komisyonu toplamaya ne gerek var? Nasıl olsa erteleme kararı vereceğiz.” demişti. Bunu ne yapıyoruz, kime şikâyet edeceğiz? Görevini mütemadi bir şekilde kötüye kullanan bir Karma Komisyon Başkanını elbette Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına şikâyet edeceğiz ama işte, Türkiye’nin gelip tıkandığı nokta burada başlıyor sayın milletvekilleri. Bu işi denetleme mevkisinde olanlar –Cumhurbaşkanını geçiyorum, şimdi onun yeri değil- Türkiye Cumhuriyeti’nin protokoler anlamda iki numarasında oturan Meclis Başkanı, aradan geçen iki yıla rağmen, bu konudaki denetim görevini yapmıyor. Bunları muhtelif şekillerde dile getiriyoruz, en son 9 Şubat tarihinde, bir kez daha yazılı olarak başvurmuşuz. 9 Şubat… Neredeyse 9 Mayıs gelecek, üç aya yakın bir süre olmuş.

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Sayın Kart, lütfen konuşmanızı tamamlayın. Ek süre veriyorum.

 

ATİLLA KART (Devamla) – Neredeyse üç aylık bir süre geçiyor, daha bu başvurumuza cevap alamıyoruz. Bunun anlamı nedir? Bunun anlamı, görev ve yetkilerini hem yasal anlamda hem siyasi anlamda kötüye kullanmayı, kurumsal olarak kötüye kullanmayı itiyat hâline getiren, uygulama hâline getiren bir Meclis Başkanının yönetimi, tıpkı Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti gibi.

 

Sayın Başkan, siz bu başvurumuza nasıl cevap vermezsiniz? İç Tüzük’ün 14’üncü maddesindeki o amir düzenlemeye rağmen, komisyonların çalışıp çalışmadığını neden denetlemezsiniz? Siz, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanısınız. Siz, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun bir temsilcisi değilsiniz, memuru değilsiniz, bunları geçiştiremezsiniz. Bu noktalarda görevinizi yapmaya, sizi görevinizi yapmaya bir kez daha bu vesileyle davet ediyorum ve şu noktada da Komisyon Başkanını bir kez daha uyarmak gereğini duyuyorum: Burada, hukukçu olmayan yargıç yapılanması, Yüce Divanın yetkisi, ceza hukukçusu zarureti… “İşte, efendim, Anayasa Mahkemesi siyasi kimliği olan bir mahkeme.” Elbette, siyasi boyutları da var Anayasa Mahkemesinin o yaptığı çalışmalarda. Ama, esas itibarıyla, özellikle Yüce Divan görevini yaparken Anayasa Mahkemesi, salt hukuk formasyonunun da yetmediği, hukuk formasyonu üstüne bir ceza uzmanlığının, bir ceza usul uzmanlığının gerektirdiği bir özelliği var. Bunları bu şekilde düzeltmek gerekirken ne yapıyoruz? Tamamen, kişisel ve siyasi kaygılarla ve mesleki, akademik, siyasi söylemlerimizi inkâr etmek pahasına yapıyoruz. Neden yapıyoruz? Çünkü kişisel olarak, siyasi olarak, kaygılarımız var, korkularımız var.

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Ek süreniz de doldu Sayın Kart. Lütfen, Genel Kurulu selamlayınız efendim.

 

ATİLLA KART (Devamla) – Bu paketin esası budur değerli arkadaşlarım. Bunları anlatmaya devam edeceğiz.

 

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

 

2.2 Onsekizinci Madde Hakkında BDP Grubu Adına Akın Birdal (Diyarbakır)

 

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 497 sıra sayılı, Anayasa’nın bazı maddelerindeki değişikliğe ilişkin söz almış bulunuyorum. 19’uncu maddenin üzerine Barış ve Demokrasi Partisi adına görüşlerimizi bildireceğiz. Hepinizi saygıyla selamlarım.

 

Şimdi, burada, getirilen değişiklikte esas iki başlık var. Birincisi, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkını getiriyor. İkincisi de yüce mahkemede, Yüce Divanda yargılanacaklarda değişiklik getiriyor, yeni eklemeler getiriyor, generallere ilişkin. Şimdi, burada, tabii, gerekçelerinde tam neden bunun getirildiğine dair fazla ikna edici bir şey yok. Örneğin Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, 2004 yılında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki dava yükünün azaltılması gerekçesiyle bireysel başvuru yönteminin iç hukukta da tanınmasını öngörüyor. İkincisi de Venedik Konseyinin önerisi var ve böyle bir değişikliği uygun bulacaklarını söylüyorlar.

 

Biliyorsunuz, daha önce, Avrupa Konseyinin 14 no.lu protokolünden önce, Avrupa Konseyi üyelerinin bireysel başvuru hakkını kendi hukuklarına bırakmışlardı, siyasi iradelerine bırakmışlardı. 1987 yılında -ki 1986 yılında 12 Eylül darbesinin yıkıntıları üzerinde kurulan- İnsan Hakları Derneğimizin kuruluş bildirgesinde iki şey yer almıştı. Birincisi, Avrupa Konseyinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yargı yetkisinin tanınması ve bu hakkın kullanılması, ikincisi de -12 Eylül sonucunda Türkiye’yi cezaevine dönüştürmüşlerdi ve bütün, 650 bin insanı sorgudan, işkenceden geçirmişlerdi- genel bir af demiştik. Şimdi artık böyle bir bireysel başvuru hakkını siyasi iradenin kendisine bırakmıyorlar ve bu 14 no.lu protokol uyarınca Avrupa Konseyi, üye ülkelerin hemen hepsinin bireysel başvuru ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yargı yetkisini tanıması koşulunu getiriyor. Şimdi, Avrupa Konseyi üyesi 54 ülke de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yargı yetkisini tanımıştır. Ayrıca bu yükü azaltabilmek için -ki Türkiye Almanya’yı örnek almıştır- iç hukuk yolları tüketildikten sonra Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkını getirmektedir.

 

Şimdi, insan hakları evrenseldir ve evrensel bir hukukun güvencesi altına almak gerekir. Ama şimdi, daha dün Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 2009 yılı raporu yayınlandı ve insan hak ve özgürlükleri ihlalleri açısından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki sıralamada Türkiye birinci geldi. Yani örneğin dün yayınlanan raporda, 1959’dan bu yana Türkiye’yle ilgili 2.295 dava karara bağlanmış. Bu davaların 2.017’sinde Türkiye yüklü miktarlarda tazminat ödemeye mahkûm edilmiş. Sadece 46 başvuru lehimize sonuçlanmış. 204 davada ise Türkiye mahkûmiyet kararı neticelenmeden tazminat ödemeyi kabul etmiş ki buna biliyorsunuz “dostane çözüm” diyorlar. Bireysel başvuru hakkını kullananların bu başvurusu kabul edildikten sonra süreç başlatılıyor ve dosya incelemeye alınıyor ve daha sonra devlete “Böyle bir şeyle suçlanıyorsunuz, böyle bir başvuru var, ne diyorsunuz?” deniliyor ve istenilirse dostane bir çözüme bağlanıyor. İşte, bu şekilde 204 davadan, dostane çözüme bağlanmış ve vazgeçilmiş.

 

Şimdi, hakkında açılan davaların yüzde 86’sını kaybeden Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önünde hâlen beklemekte olan dosya sayısında da Rusya’dan sonra ikinci sırada gelmektedir. İhlal kararlarının da tasnif edildiği istatistiklerde şikâyetlerin yüzde 32’si adil yargılanma hakkı ve yargılamaların uzunluğu konusundadır. Nitekim, biliyorsunuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi asıl referans kabul edilmektedir ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin yine ilgili hükümleri -ki, 5 ve 6’ncı maddeleri- adil yargılanma ve savunma hakkını güvence altına almıştır ama ne yazık ki, olağan bir yargılama sistemi olmadığı için Türkiye’de -özel mahkemeler, sıkıyönetim mahkemeleri, askerî mahkemeler, devlet güvenlik mahkemelerinin kararları, hemen hepsi- bu adil yargılanma hakkının ihlal edilmiş olmasından ötürü de Türkiye mahkûm edilmiştir.

 

Nitekim, şimdi bakın, gerçekten Türkiye’de tutukluluk cezaya dönüşmektedir. Şimdi, örneğin 14 Nisanda birinci yıl dönümünü tamamladığımız, genel başkan yardımcılarımızın içinde yer aldığı, parti meclisi, kadın meclisi ve gençlik meclisinin yöneticilerinin içeride olduğu ve şu anda 1.481’e ulaşan arkadaşlarımız… 14 Nisan da geçti, işte, bugün 26 Nisan, şimdi bir yılı geçti ve iddianame açıklanmadı, yani arkadaşlarımız neyle suçlandıklarını bilmiyorlar. Şimdi, böyle bir şey olur mu insan hakları açısından, kişi güvenliği ve özgürlüğü açısından? İnsanların özgürlüğünden yoksun bırakılması, hukuki değil siyasi bir iradenin eline bırakılabilinir mi? Öyle sanıyoruz ki, örneğin Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesinin ya da Cumhuriyet Başsavcısının çekmecesinde bu iddianame. Ne zaman çıkarılacak? Arkadaşlarımızı rehine olarak tutuyorlar ya da başka mahkûmlar da var tabii bu Türkiye’de. Yani ben insan hakları açısından ayrımcılık yapamam, bugün Ergenekon davasında da yargılananlar, onların da tutukluluk hâli elbette cezaya dönüşmektedir ve insan hakları açısından aykırıdır. Kim gerçekten suçluysa çıkarırsın, adil yargılanmasını sağlarsın, savunma hakkını kullandırırsın, suçluysa mahkûm edersin, değilse bırakırsın. O nedenle bu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki dosya sayımız azalmak yerine daha da çoğalacaktır. Örneğin çocuklarımızın… Şu anda 1.600’ü aşkın çocuk ve bunları hep konuştuğumuz için artık sizler de biliyorsunuz. Elinde taş izi aranan, bedeninde ter izi aranan ve evlerinden, annelerinden, babalarından ve okullarından yoksun bırakılan çocuklarımız. Elbette bunları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine götüreceğiz, referans Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, referans Çocuk Hakları Sözleşmesi.

 

Şimdi, siz hem imza atacaksınız hem de bu Anayasa’nın, yine karşı çıktığımız darbe Anayasası’nın 90’ıncı maddesi uyarınca iç hukukunuza göre düzenleme yapmayacaksınız. Oysa bunu, uluslararası hukuk böyle öngörüyor ve emrediyor.

O zaman, peki, şimdi sormak gerekir, gerçekten, bakın, şimdi, değerli milletvekilleri, örneğin, davaların yüzde 86’sını yitiren Türkiye 2.017 ihlaliyle ilk sırada yer alırken, diğer, işte, Rusya 2’nci sırada 773, sonra İtalya, Fransa ve sıralanıyor ve dikkat ederseniz birtakım Avrupa ülkelerindeki… Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki dosya sıralaması, bu bizi yanıltmamalı. Örneğin İngiltere, Fransa ve kimi ülkeler temel hak ve özgürlükleri ihlal edildiği için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurmamışlar. Yani insanlığa karşı işlenen bir işkence suçundan ötürü gitmemiş dosya ya da kişi güvenliği ve özgürlüğünden yoksun bırakıldığı için başvuru olmamış. Nedir bunlar? Günlük sıradan, hayatı kolaylaştırıcı hakların ve özgürlüklerin düzenlenmesi.

 

Bakın, örnek olsun diye söylüyorum, örneğin, uçak üç saat rötar yapmış ve yolculara bildirilmemiş. Bunun için uçak şirketine dava açıyor, tazminat istiyor yolcu ve bunun reddedilmesi üzerine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidiyor ya da bir cadde ve sokağın yapılmasını yüklenici almış, demiş ki: “Ben bunu yirmi günde bitireceğim ve sokak sakinlerinin, cadde sakinlerinin, bu yaşayanların hayatını zorlaştırmayacağım.” O yüklenici, taahhüt ettiği süreyi geçirmiş ve oradaki, sokaktaki vatandaş “yirmi gün süre verilmiş olmasına karşılık, otuz gün oldu, hâlâ bitiremiyor” diye dava açıyor ve yükleniciden tazminat alamayınca bunu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine götürüyor. Bu örnekler çok sıralanabilir.

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Sayın Birdal, ek süre veriyorum efendim.

 

Lütfen konuşmanızı tamamlayınız.

 

AKIN BİRDAL (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.

 

Bir örnek daha vereyim: Örneğin bir havaalanı yakın bir yerleşim yerinde kurulmuş, Almanya’nın bilmem ne kentinde ve insanlar diyorlar ki: Bu uçakların iniş ve kalkışında benim uykum kaçıyor, hastam var, çocuklarım uyuyamıyor. Başvuruyor, havaalanını kaldırtıyor arkadaşlar. Artık insan hak ve özgürlükleri arayışımızı, hukukumuzu lütfen biraz evrensel hukuka ve insanlık ailesine göre düzenleyelim. Yoksa, bakın, şuradaki tartıştıklarımıza bakın.

 

Yani şimdi, gerçekten bu devletin parasını… Bunların da miktarları var. Bakın, ödemeler, şimdi, ne kadar yüklü ve 1’inci sıradayız arkadaşlar. Böyle bir yoksul ülke en fazla tazminat ödüyor. Bir ara bunu böyle karikatürize etmişlerdi, dediler ki, işkence yapanların, mahkûmiyetini, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde ne kadar paraya mahkûm olmuşsa işkenceci bunu ödesin diye. Şimdi, siz işkence yapmayı cesaretlendirin. Polis Vazife ve Salahiyetleri Yasası’nı getirin ve insan hak ve özgürlüklerine saldırıları cesaretlendirin ve işkencecileri mahkûm etmeyin, ondan sonra da işkence yapan  polise aldığı maaştan tazminatı ödetmeye kalkışın. Bu olmaz.

 

Şimdi, bu nedenle gerçekten Anayasa’yı sivil, demokratik, çoğulcu bir anayasaya ve başlangıç ilkeleri de, herkesin diliyle, kimliğiyle yaşayabileceği ve Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olduğunu övünerek söyleyebileceği çoğulcu bir anayasaya dönüştürelim. Ondan sonra maddelerini burada tek tek tartışırız ve konuşuruz.

 

Ve şimdi, tabii, diğer bölümde de önergemizde görüş bildireceğim ama ikincisinde de söyleyeyim: Generaller… Getiriyor şimdi, Genelkurmay Başkanı, kuvvet komutanları Yüce Divanda yargılanır. Neden böyle bir ayrıcalık tanıyorsunuz generallere yine? Sivil mahkemelerde yargılansınlar. Bakın, iki yıldan beri, 1997’de 28 Şubat sonrası, o 28 Şubatın…

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

AKIN BİRDAL (Devamla) – Sayın Başkanım, bir dakikada bitiriyorum.

 

BAŞKAN – Sayın  Birdal, sadece selamlayabilmeniz için mikrofonu tekrar açıyorum. Lütfen Genel Kurulu selamlayın.

 

AKIN BİRDAL (Devamla) – Peki, efendim.

 

28 Şubatın mimarı General Çevik Bir -Genelkurmay İkinci Başkanıydı- biliyorsunuz hazırladığı andıçla demokrasimizi andıçlı hâle getirmişlerdi bunlar ve hâlâ bunlar yargılanmadı. İki kez başvuruda bulunduk, çünkü kişileri, kurumları doğrudan hedef gösterdi, ama ikisinde de ne yazık ki, birinde sivil mahkemede, diğerinde de Genelkurmayda, adli müşavirlikte takipsizlik kararı verildi.

Şimdi, nice Yüce Mahkeme diyoruz da onları ayırıyoruz? Sivil mahkemelerde, gelsinler, paşa paşa yargılansınlar. Darbeden ötürü yargılansınlar, insanlığa karşı suç işlemişlerse yargılansınlar, 28 Şubat belgesi yayınlamışlarsa yargılansınlar, ama paşa paşa eşit ve özgür, diğer sivil yurttaşlarla birlikte bağımsız mahkemelerde yargılansınlar.

 

O nedenle, biz buna da karşıyız. Doğrusu eşitlikçi, özgürlükçü bir sivil anayasada herkes işlediği suçtan sorumludur.

 

Bu duygularla hepinizi saygıyla selamlıyorum.

 

Teşekkür ederim. (BDP sıralarından alkışlar)

 

2.3 Onsekizinci Madde Hakkında MHP Grubu Adına Oktay Vural (İzmir)

 

Anayasa’nın 19’uncu maddesinde, Anayasa Mahkemesinin görev ve yetkilerine ilişkin madde hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

 

Sayın Başkanım, bu vesileyle Giresun Dereli ilçesi Tamdere-Uzundere arasında yola döşenen uzaktan kumandalı bir mayının patlaması sonucu, askerî araçta bulunan astsubay üstçavuş rahmetli olmuştur, şehit olmuştur. Şehidimize Allah’tan rahmet diliyorum, Türk milletinin ve ailesinin başı sağ olsun. Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak da bütün milletvekillerimizin aynı duygularla, bu şehit astsubayımızın, bu askerimizin gerçekten kanının yerde kalmaması için Hükûmetin çalışma yapmasını arzu edeceklerinden eminim. Özellikle Giresun’da bir hafta, on gün önce çıkan birtakım olayların akabinde bugün böyle bir saldırının olması karşısında da Hükûmetin bu açılım politikasının toplumda nasıl bir gerilim doğurduğunun da farkına varmasını diliyorum.

 

Evet, bugün Anayasa’yı görüşüyoruz. Bugün, burada…

 

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Çok kalabalığız Sayın Başkan!

 

OKTAY VURAL (Devamla) – …33 tane milletvekili, 34 tane milletvekili AKP Grubundan dinliyor.

Aslında 330’un üzerinde bir iradeniz var. Bugün, burada, bu Anayasa değişikliğinin geçip geçmemesi konusunda millet adına sizler irade kullanacaksınız. Dolayısıyla, bu iradeyi kullanırken bugün burada muhalefet partilerinin hangi konularda endişe duyduğunun zannederim merak edilmesi gerekiyor ki, vicdanlarımıza göre bu kara yere girdiğimiz zaman oyumuzu onun için kullanalım. Ama maalesef, bugün geldiğimiz bu noktada, gerçekten bugün, sizin iradeniz, yanlış bir iş yaptığınız zaman bedelini milletimizin ödeyeceği bir sürece gidiyoruz. O bakımdan, umarım, burada bulanan milletvekillerinin dışında diğer milletvekillerinden de bugün millet adına size hitap ettiğimiz bu endişelerimiz konusunda gerekli değerlendirmelerini yapmalarını istirham ediyorum.

 

Biz uzlaşma dedik. Hatta daha önce, Başbakan Yardımcınız bizim zamanımızda, 2001 yılında “Essulhü seyyidül ahkâm” diye Mecelle’nin ilk kaidesini söylediği zaman, konsensüsün ve uzlaşmanın, sulhun hükümlerin en büyüğü, en yücesi olduğuna vurgu yaptığı zaman, biz isterdik ki, o hükmü burada gerçekleştirelim. Birbirimizi anlayalım. Anlarsak… “Anlamazsa -açıkçası- yakınım uzağımdır, anlarsa uzağım yakındır.” diye beraber, birlikte anlaşalım dedik. Ama maalesef birbirimizi anlamak için gayret sarf etmediniz. Dayatmayla, Türk milletinin önüne ve Meclise bir dayatmayla, alelacele, çakma imzalarla, daha sonra yenilenmiş imzalarla bir Anayasa değişikliği getirdiniz.

 

Bugün, Dışişleri Bakanını dinledik. Sınırlarımızı kabul etmeyen, 1 milyon Müslüman Azeri’yi kaçkın durumuna düşürüp, Azerbaycan topraklarının yüzde 20’sini işgal etmiş ve Ermeni soykırım iddialarını haksızca milletimize yapıştırmak isteyen Ermenistan ile uzlaşma ve diyaloğun ne kadar önemli olduğunu söyleyenler, bugün maalesef, Milliyetçi Hareket Partisinin ve milliyetçilerin bu konuda uzlaşma adına söyledikleri karşısında çatışmayı gündeme getirmişlerdir.

 

Dağdakilerle, açıkçası askerimize, polisimize kurşun sıkanlarla empati kurmak, onlarla sulh olmak isteyenler, bugün Mecliste muhalefet partileriyle çatışmayı arıyor. Nereden nereye geliyoruz? Türkiye nereye gidiyor? Bir bunu düşünün lütfen. Yazıktır, günahtır.

 

Size soruyorum: Burada bu milleti temsil eden milletvekillerine uzatmadığınız eli Ermenistan’a uzatırken neden acaba bu milletin hakkını, hukukunu korumuyorsunuz? Dağdaki teröristlere iki damla gözyaşı döküp, onlara empati kurarken, Milliyetçi Hareket Partisinin endişelerine niye empati kurmuyorsunuz? Bunlar, gözler ve kulaklar şehadet etsin diye söylüyorum; edecektir.

 

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Saçmalıyorsunuz.

 

OKTAY VURAL (Devamla) – O bakımdan, bugün geldiğimiz bu noktada yurtta çatışma, Mecliste çatışma, Ermenistan’da sulh arıyorlar. Ee, burada sulhu yapacaksın, burada uzlaşmayı sağlayacaksın. Milletin ortak değerleri, ortak yasasında uzlaşmayı sağlayacaksınız.

 

Evet biz “Birlikte rahmet vardır.” dedik ve birliğe çağırdık. Ama buna rağmen siz rahmet yanında olmadınız. İşte, bu bakımdan bu yaptığınız doğru değildir.

 

Yapılmak istenen nedir, değerli milletvekilleri? Evet, yapılmak istenen, Habur’da başlayan açılımı, açılımın açılış merasimini devam ettirmektir. Yapılan odur.

 

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Habur’da başlamadı.

 

OKTAY VURAL (Devamla) – “Meyvelerini veriyor” diyerek, Habur’u açılımın meyveleri olarak sunanlar, açılım merasimi altında, değerli arkadaşlarım, yargının siyasileştirilmesine kadar bu meseleyi götürmüşlerdir.

 

İşte, bugün istenen nedir bunu sormak… Kim özgürlük istiyor? Bu milleti bölmek isteyenler özgürlük istiyor, bu milletin üniter yapısını değiştirmek isteyenler özgürlük istiyor, ulus devleti değiştirmek isteyenler özgürlük istiyor değerli arkadaşlarım. Bunlar, özgürlüğü isteyenler, kendi bölücülük felsefesini özgürleştirmek isterken maalesef bu birliğimizi ve bütünlüğümüzü de ortadan kaldırmak istiyorlar.

 

Bunu sadece ben söylemiyorum değerli arkadaşlarım -bilgilerinize sunmak için söylüyorum- işte, açılım eş başkanlarınızdan biri David Phillips’in hazırladığı raporda “Yargı statükocu.” diyor. PKK’nın siyasallaşması için… Değerli arkadaşlarım, işte burada rapor. PKK’nın siyasallaşması raporunda “Yargı statükocudur.” diyor. “Bunu siyasallaştırmak için yargıyı reforma tabi tutmanız gerekir.” diyor.

 

Bakın, yine David Phillips’in Haziran 2009’da Atlantic Council’da hazırladığı… “Yasal reformları üstlenin. Türkler federalizmi bölünmeyle eş anlamlı gördüğünden, daha az göze çarpan ademimerkezi planları tasarlamalıdır.” diyor.

 

Oyun budur, proje budur değerli arkadaşlar. Bu proje, Erzurum Kongresi’nde, Sivas Kongresi’nde cumhuriyetimizi kuran iradenin projesi değildir. Bu, Sevr’i getirmek isteyenlerin projesidir, Büyük Orta Doğu Projesi’dir.

 

Evet Kayhan Bey, öyle maalesef. Bunu söyleyen kimdi? Sizin milletvekilinizdi, değil mi? Sayın Aydoğmuş bunu söylemişti. “Bu, Büyük Orta Doğu Projesi. PKK da buna hizmet ediyor.” diyor. İşte PKK açılımının Büyük Orta Doğu Projesi’nin bir parçası olduğu ortaya çıkmıştır.

 

Yine burada söylüyor: “Aşırı tutucu olan yargının ıslahı için…” Tutulan nedir? Anayasa Mahkemesi kararları, devletin ve milletin bölünmez bütünlüğüne aykırı davranışlar karşısında yargının bunu koruması, değerli arkadaşlarım, statükodur. Üniter yapıyı, kamu yönetimi temel kanununu, idari vesayeti ortadan kaldırarak eyaletlere götürecek bir süreçte üniter yapıya karşı çıkması bir statükodur. O bakımdan, projenin bu olduğunu bilmemiz lazım.

 

Şunu söylüyorum değerli arkadaşlarım: Hepimiz kendimize gelelim. Habur’da o yargılama yapılırken, o yargılama yapılırken, mobil mahkeme kurulup gümrük binasında o yargılama yapılırken “Türk bayrağı sıkıntı doğurur.” derken düşünelim değerli arkadaşlar. Nereye gidiyoruz? Nereye gidiyoruz? Bakın, bunu ben size söylüyorum: Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bu açılım konusundaki öngörülerimizle, başından beri karşı çıktık ve iyi yaptık; Habur’daki rezalete ortak olmadık, “Orada güzel şeyler oluyor.” diyen zihniyetle ortak olmadık.

 

O bakımdan, bugün geldiğimiz bu noktada, açıkçası, bu proje Anayasa Mahkemesine üye atamak suretiyle, bürokratik bir atamayla açılımın altyapısını hazırlamaktır. Minare çalınmıştır, kılıf hazırlanmaktadır. Başbakan söylüyor: 17 Nisanda, altyapısını hazırlıyoruz diyor. Şimdi size soruyorum: Peki, üstyapı nedir? Üstyapı nerede?

 

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Paranoya…

 

OKTAY VURAL (Devamla) – Üstyapı işte buralarda, saklıyorlar değerli arkadaşlarım, saklıyorlar. İşte, üstyapıyı yapmak istiyorlar. Neyle? Habur hukukuyla. Yaz oğlum “Pişman olduğuna…” “Pişman mısın?” “Değilim.” Yaz oğlum “Pişman olduğuna…” Bu, yargının siyasallaşması kötü bir şeydir.

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Sayın Vural, size de ek süre veriyorum, konuşmanızı tamamlayın lütfen efendim.

 

OKTAY VURAL (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesinin bazı kararlarını beğeniriz beğenmeyiz, beğenmediğimiz kararları olur. 367’yi aştık, 411’de eğer bizim dediklerimizi yapsaydınız, 411’de de sorun çıkmayacaktı ama özellikle 411’in iptal edilmesi için zemin hazırladınız ama eğer yargıyı siyasileştirirsek…

 

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) –  Tuzak kurdunuz!

 

BAŞKAN – Lütfen… Lütfen müdahale etmeyin.

 

OKTAY VURAL (Devamla) – Samimi değildin demek ki, değil mi? İman olacak insanda, iman…

 

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – 411’e tuzak kurdunuz!

 

OKTAY VURAL (Devamla) – İman olacak…

 

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Tuzak kurdunuz!

 

OKTAY VURAL (Devamla) - İman olacak, değil mi? Niyetin yoktu, değil mi? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)  Sizi gidi...

 

Evet, değerli arkadaşlarım…

 

Sayın Başkanım, müdahaleyi susturur musunuz.

 

Sayın milletvekilleri, Sayın Başbakan 3 Temmuz 2004’te…

 

BAŞKAN – Lütfen… Lütfen yerimizden müdahale etmeyelim efendim. Biraz sonra sizin grup başkan vekiliniz çıkar, cevap verir. Niye böyle? Karşılıklı olmaz… Hatip kürsüde konuşacak, düşüncelerini açıklayacak.

 

Buyurun Sayın Vural.

 

OKTAY VURAL (Devamla) – 3 Temmuz 2004’te baş örtüsüyle ilgili geldikleri zaman “Biz Hükûmet olarak bu bedeli ödemeye hazır değiliz.” diyen Başbakanın, PKK açılımı konusunda “Her türlü bedeli ödemeye hazırız.” demesi…

 

Değerli arkadaşlarım, nereye gittiğimizi iyi görelim. Bakın, bugün, burada, 1 Mart Tezkeresi’nin geçmemesini sağlayan milletvekilleri, o zaman… O da söylemişti geçmesi için, ama bugün, burada, geçmemesinden dolayı, Sayın Başbakan gidip “Biz demokrasiyi istedik, hatta biz de bunu reddettik.” diyebilmiştir. Bugün yapmanız gereken, partinizi ve Başbakanı bu yapılan yanlıştan döndürme fırsatıdır. İradenizle yapacaksınız ve yarın öbür gün bunu kullandığınız zaman, biliniz ki belki o zaman da hayırla yâd edilirsiniz. O bakımdan, yapmanız gereken şey parmaklarınızı kullanırken, pullarınızı kullanırken Ermenistan’a diyalog ve uzlaşma çağrıları yapanların bugün bizim bu endişelerimiz karşısında da kalplerinde “Ne yapıyoruz acaba?” diye düşünmelerini istirham ediyorum. Düşman mıyız biz?

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Ek süreniz de doldu. Selamlama yapabilmeniz için mikrofonu bir kez daha açıyorum. Sadece Genel Kurulu selamlayın Sayın Vural.

 

OKTAY VURAL (Devamla) – Evet, Sayın Başkanım, tabii, şimdi, konuşurken, siz konuşuyorsunuz, ben kesiyorum.

 

BAŞKAN – Hayır, hayır, ben uyarı için…

 

OKTAY VURAL (Devamla) – Hayır, daha öncekini söylüyorum. Siz konuşurken ben konuşamam. Dolayısıyla siz oradan buraya müdahale ederken ben susuyorum, değil mi?

 

BAŞKAN – Tabii, buyurun.

 

SUAT KILIÇ (Samsun) – Böyle bir usul mü var ya?

 

BAŞKAN - Açtım efendim tekrar. Lütfen…

 

OKTAY VURAL (Devamla) – Evet, değerli arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesinin bir görevi de yolsuzlukları kontrol etmektir. Bakın, değerli arkadaşlarım, Mutaffifin Suresi’nde diyor ki: “Yazıklar olsun yolsuzluk yapanlara!” “Yazıklar olsun!” diyor değerli arkadaşlarım. İşte yolsuzluk yapanların yargılanacağı Yüce Divana yargıç atayarak yolsuzluktan kurtulmak isteyenler, buna alet olanlar, değerli arkadaşlarım, lütfen dikkatli olunuz ve şunu söylüyorum son söz olarak, Hazreti Ali diyor ki:

 

“Hak sözle batılı murat ediyorlar.” Bu duruma düşmeyelim.

 

Saygılarımla. (MHP sıralarından alkışlar)

 

2.4 Onsekizinci Madde Hakkında AKP  Grubu Adına Suat Kılıç (Samsun)

 

Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekilleri; mevcut Anayasa’mızın 148, değişiklik teklifimizin 19’uncu maddesi üzerinde AK PARTİ Grubunun görüşlerini sizlerle paylaşmak üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesile ile yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

 

Çok saygıdeğer milletvekilleri, 148’inci maddede öngörülen değişiklik, Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasal düzeni içerisinde yepyeni bir başvuru yolunu beraberinde getirmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin özel vurgular yapmış olduğu bu düzenleme Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru imkânını içermektedir. Bilindiği gibi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi mevcut durumda, ülkelerden kendisine yönelik olarak yapılan başvurularda, başvuru sahibinin ülkesindeki bütün hukuk yollarını tüketip tüketmediğine bakmaktadır. Bununla birlikte başvuru sahibinin varsa bireysel başvuru yoluna müracaat edip etmediğini gözlemlemektedir. Türkiye açısından yapılan başvurular nazarı dikkate alındığı vakit bu yönde bir imkânın mevcut olmamasından dolayı, bireysel başvuru yolu bir süzgeç görevini göremediğinden dolayı Türkiye aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvurular maalesef olmaması gerektiği kadar yüksek bir rakama ulaşmış bulunmaktadır. Bugün itibarıyla, tabii rakam değişken olmakla birlikte, Rusya, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine ihlaller konusunda en fazla şikâyet edilen ülkedir, ikinci en fazla şikâyet edilen ülke maalesef Türkiye Cumhuriyeti’dir.

 

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – AKP’nin ayıbıdır bu!

 

SUAT KILIÇ (Devamla) – Bu arada Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki bu şikâyetler tazminat davalarına konu olabilmektedir, Türkiye’nin mahkûmiyetleriyle neticelenebilmektedir. Türkiye’nin iç hukuk yolundaki aksaklıklar buna neden olabiliyor olabilir, Türkiye mevzuatında Avrupa hukukuna belli noktalardaki uyumsuzluklar bu başvuru sayısının fazlalığının gerekçesi olabilir ya da temyiz süreçlerinin uzuyor olması bu sürecin gerekçesi olabilir ama her ne olursa olsun önemli olan realitedir.

 

Gerçek şudur ki: Türkiye Cumhuriyeti devleti Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine hukuk yolunda en fazla şikâyet edilen ikinci ülke durumundadır.

 

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Çok doğru söylüyorsunuz, çok doğru!

 

SUAT KILIÇ (Devamla) – Anayasa değişikliği teklifinin altında imzası bulunan milletvekilleri olarak arzu ediyoruz ki bu değişikliğin sağlanmasıyla birlikte Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde ve Türkiye’nin çağdaş standartları yakalayabilmiş ülkelerdeki uygulamaya ilişkin sakıncalı ya da imajı bozan aksaklıkları ortadan kaldırılabilsin.

 

148’inci maddede öngörülen değişiklikle, değerli arkadaşlarım “ve bireysel başvuruları karara bağlar” denmek suretiyle Anayasa Mahkemesinin mevcut görevleri arasına “Kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Anayasaya şekil ve esas bakımından uygunluğunu denetler.” şeklindeki anayasal görevlerine ilaveten “bireysel başvuruları karara bağlar” görevi Anayasa Mahkemesine bir görev olarak düzenlenmektedir.

 

Burada, hemen, aynı madde kapsamında bireysel başvurularla ilgili çerçevenin de dizayn edildiğini sizlerle paylaşmak istiyorum: “Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”

 

Hangi çerçevede başvurulacağına dikkat edildiğinde ve olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gereği dikkate alındığında, bireysel başvuru yolunun açılmasına ilişkin olarak Yargıtayımız tarafından seslendirilen kaygıların da esasında çok kaygı yaratacak düzeyde olmadığı, bu yöndeki endişelerin ifade edilen çerçevede sakıncalar yaratmayacağı görülecektir, gözlemlenecektir.

 

Hükmün düzenlemesine ilişkin teklife devamla ifade ediyorum: “Bireysel başvuruda kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.” Yani, Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuruları değerlendirirken bir birinci derecede mahkeme ya da bir temyiz mahkemesi göreviyle hareket etmeyecek, buna ilişkin kayıt, yine, Yargıtayımızın bireysel başvuru müessesesine yönelik itirazlarının beklenen ya da umulan kaygıları yaratmayacağı noktasında önemli bir güvencedir. “Bireysel başvuruya ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir.” Bu, alışık olduğumuz rutin bir düzenleme.

Aynı maddeyle birlikte, değerli arkadaşlar, yargılamada belli makam sahipleriyle ilgili boşluğun giderilmesi amaçlanmıştır. Şu anki düzenlemeye göre, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, Başbakanı ya da Bakanlar Kurulu üyeleri görevleriyle alakalı suçlardan dolayı Anayasa Mahkemesinde Yüce Divan sıfatıyla yargılanırlar.

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının nerede yargılanacağına dair bir düzenleme var mı? Yok. Yeni getirdiğimiz değişiklik teklifi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının da göreviyle alakalı suçlarda Anayasa Mahkemesinin Yüce Divan yetkisine tabi olmasını öngörmektedir. Bununla birlikte, yargılanmaları noktasında mahkemenin adının netleştirilmesi hususunda boşluk bulunan bir düzenleme de gerçekçi bir adımla nihayete kavuşturulmuş olacak. Genelkurmay Başkanı, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri komutanları ile Jandarma Genel Komutanı da görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divanda yargılanırlar. Yani, burada, Cumhurbaşkanı, Bakanlar Kurulu üyeleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı ve bununla birlikte Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının da Yüce Divan yargısına, yargı yetkisi noktasında yetkilendirilmesine ilişkin düzenleme yapılmış oluyor.

Çok değerli milletvekilleri, düzenleme, gerek bireysel başvuru gerekse yargı merci belli olmayan makam sahiplerinin nerede yargılanacağının dizayn edilmesi noktasında son derece demokratik, Avrupa hukukuna paralel, çağdaş demokrasilerin beklenti ve taleplerine cevap verir mahiyette bir düzenlemedir.

 

Esasında Anayasa Değişikliği Teklifi’miz muhalif bütün duruşlar, siyasal partiler arasındaki negatif bakış açıları ve olumsuz yaklaşımlar bir kenara bırakılarak değerlendirildiğinde, altında imzalarımızı barındıran bu Anayasa Değişikliği Teklifi’nin Türkiye’de daha fazla demokrasi, daha geniş bir özgürlük alanı ve daha güçlü bir hukuk devleti amaçladığı herkes tarafından görülecektir.

 

Madde madde incelenip değerlendirildiği zaman bu Anayasa Değişikliği Teklifi’nin Anayasa Mahkemesine ilişkin hükümleri noktasında da, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısına ilişkin değişiklikler bağlamında da, siyasi partilerin kapatılmalarıyla ilgili düzenlemelerin yapılması hususunda da evrensel demokratik kriterlerle birebir örtüşen bir yaklaşım içerisinde hazırlanmış olduğu görülecektir ama maalesef Anayasa Değişikliği Teklifi’ne bugüne kadar hiç kimse gerçekçi bir pencereden bakmayı denemedi. Herkes bulunduğu yerin penceresinden, kendi siyasal görüşleri zaviyesinden ve kendi muhalif bakış açısıyla hapsolduğu yerden bu değişiklik teklifinin hükümlerini mahkûm etmenin gayreti içerisinde oldu. Zaten, bu noktadaki eleştiri zorluğunu, kürsüye gelen hatiplerin yaklaşımlarından da rahatlıkla görebiliyoruz. Ekmek fiyatlarından yalan yanlış rakamlarla bahsedildi; madde üzerinde alınan sözlerde maddenin içine hiç girilmeksizin cümleler sarf edildi; Anayasa Değişikliği Teklifi’nin maddeleri üzerinde gruplar adına sözler alındı, demokratik açılımdan, Habur’dan, şuradan, buradan söz edildi; maddenin özüne giren, maddeleri özünden eleştiriye tabi tutan, “Yarın referanduma gidilmesi hâlinde halkımızın bu maddelere ret oyu vermesini şu nedenle istiyoruz.” diyen herhangi bir açıklama, herhangi bir konuşma sağlıklı bir hukuk zemininde ve inandırıcı bir temelde maalesef kurgulanamadı.

 

Değerli arkadaşlarım, Anayasa Değişikliği Teklifi’nin uzaktan yakından Habur’la, şurayla, burayla alakası yoktur.

 

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Var, var. Nasıl böyle söylersiniz!

 

SUAT KILIÇ (Devamla) - Anayasa Değişikliği Teklifi Türkiye’ye daha fazla demokrasi getirmeyi amaçlamaktadır, doğru; Anayasa Değişikliği Teklifi Türkiye demokrasisini yerel standartlardan evrensel standartlara kavuşturmayı amaçlamaktadır, bu da doğru.

 

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Dönüştüremeyeceksiniz.

 

SUAT KILIÇ (Devamla) - Bakınız, “demokratik açılım” dediğimiz şeyi bir bölgeye, bir coğrafyaya, bir soruna hapsedip bırakamazsınız. Evet, biliyorum, terörle mücadele bir istismar aracı olarak birileri tarafından kullanılacaktır…

 

OKTAY VURAL (İzmir) – Ayıp be, ayıp!

 

SUAT KILIÇ (Devamla) - …demokratik açılım süreci bir istismar aracı olarak birileri tarafından kullanılacaktır, Habur meselesi bir istismar aracı olarak birileri tarafından kullanılacaktır ama biz bütün bu istismar arayışlarının…

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) – Daha yeni 2 tane asker şehit oldu!

 

ABDULLAH ÖZER (Bursa) – O sizin başınıza patlayacak!

 

BAŞKAN – Sayın Kılıç, süreniz doldu, lütfen tamamlayınız. Size de ek süre veriyorum efendim, buyurun.

 

SUAT KILIÇ (Devamla) - …karşısında bütün sorunların tek çözüm yolunun demokrasi olduğuna inanmaya devam edeceğiz.

 

OKTAY VURAL (İzmir) – Kan üzerinden siyaset yapıyorsunuz be!

 

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – İstismar sizden sorulur, sizden!

 

BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilleri, lütfen… Lütfen…

 

SUAT KILIÇ (Devamla) - Bütün sorunların tek çözüm yolunun özgürlüklerden geçtiğine inanmaya devam edeceğiz, Türkiye’nin var olan bütün problemlerini çözebilmenin…

 

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – En büyük problem sizsiniz, en büyük problem!

 

SUAT KILIÇ (Devamla) - …yegâne yolunun hukuk devletinin sınırları içerisinde kalmak olduğuna ilişkin inancımızı biz korumaya devam edeceğiz. Hiçbir terör örgütü ve terörist faaliyet demokrasi karşısında direnç gösterememiştir, hukuk devleti karşısında direnç gösterememiştir.

 

ABDULLAH ÖZER (Bursa) – Affettiniz ya!

 

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Onların ruhlarını incitme! Daha bugün şehitlerimiz var.

 

SUAT KILIÇ (Devamla) - Bütün bu sıkıntıların tek çözüm yolu demokrasidir, daha fazla demokrasidir, daha fazla özgürlüktür, hukuka, hukukun üstünlüğüne sahip çıkmaktır.

 

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Çadır mahkemeleri mi!

 

SUAT KILIÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bakınız, yapılmakta olan iş Türkiye açısından ve aziz Türk milleti açısından çok doğru bir iştir.

 

ABDULLAH ÖZER (Bursa) – Konuştukça batıyorsun.

 

SUAT KILIÇ (Devamla) - İnanıyorum ve biliyorum ki, bu Anayasa Değişikliği Teklifi’ne kabul oyu veremeyenler aslında içlerinde derin bir teessür hissetmektedir.

 

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Günah çıkartıyorsun, günah!

 

ATİLA EMEK (Antalya) – Hayallerini sevsinler senin, hayallerini! Hayallerinle yaşa!

 

SUAT KILIÇ (Devamla) – O nedenledir ki, bu Anayasa değişikliği teklifini eleştirirken ayetlere, hadislere bile sığınanlar baş gösterebilmektedir.

 

S. NEVZAT KORMAZ (Isparta) – İstismarı en iyi sen bilirsin, sen!

 

SUAT KILIÇ (Devamla) – Ama değerli arkadaşlarım, ben şunu ifade edeyim: Demokrasi zemininde doğru bir iş yapıyoruz.

 

OKTAY VURAL (İzmir) – Yanlış, hayırlı değil.

 

SUAT KILIÇ (Devamla) - Milletvekillerimiz gizli oylarıyla, İç Tüzük’ün, Anayasa’nın emirlerine paralel bir şekilde tercihlerini ortaya koyabiliyorlar. Çünkü yapılmakta olan iş önemli ve değerli bir iş.

 

OKTAY VURAL (İzmir) – 1 Marta da Recep Tayyip Erdoğan “doğru” diyordu.

 

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Size kansaydık 1 Mart geçecekti! Hâlâ Amerikan işgalinde olacaktı Türkiye.

 

SUAT KILIÇ (Devamla) - Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda kapsamlı ve sağlıklı bir değişiklik yapıyoruz.

 

Bu süreçte beni üzen bir tek şey var: Bu kürsüye gelip bu kadar konuştuğu hâlde, bu kadar eleştirdiği hâlde, bu kadar bu Anayasa değişiklikleri kınayıp tenkit ettiği hâlde “ret” oyu verme hakkına bile sahip olmayan ana muhalefet milletvekillerinin…

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

ATİLA EMEK (Antalya) – Sen işine bak işine! Sana mı ortak olacağız! Çabaladıkça batıyorsun zaten. Hadi kaderinle baş başa!

 

BAŞKAN – Sayın Kılıç, ek süreniz de doldu efendim. Selamlama için mikrofonunuzu tekrar açıyorum, lütfen Genel Kurulu selamlayınız.

 

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Sen kendi adına konuş, kendi adına!

 

ATİLA EMEK (Antalya) - Sen kendi hâline bak!

 

BAŞKAN – Lütfen değerli arkadaşlar…

 

SUAT KILIÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, her milletvekili kendi özgür iradesiyle “kabul”, “ret” veya “çekimser” oyunu kullanma imkânına kavuştuğu gün ben de Türkiye’nin demokrasisi yerel olmaktan çıkmış, evrensel olmaya hak kazanmıştır diyeceğim.

 

Sizleri saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

 

KAYNAK: T.B.M.M. Tutanak Dergisi, Dönem 23, Cilt 67, Yasama Yılı 4, Birleşim 95

___________________________________________________________________________

3 TBMM Genel Kurulu’nda Onsekizinci Maddeyle İlgili Verilen Değişiklik Önergeleri, Oylamalar ve Komisyonca Sunulan Metnin Kabulü

 

3.1 Onsekizinci Madde için Birinci Turda Verilen Önergeler (Tümü Reddedilmiştir - 26 Nisan2010)

 

1. Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 19 uncu maddesi ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 148 nci maddesine 2 inci fıkradan sonra gelmek üzere eklenen ilk fıkrada geçen “Anayasa Mahkemesine başvurabilir.” ibaresinin “Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilir” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

 

                                                                                                       Mehmet Yılmaz Helvacıoğlu

                                                                                                                           Siirt

 

2. Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 19 uncu maddesi ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 148 nci maddesine 2 inci fıkradan sonra gelmek üzere eklenen ilk fıkrada geçen “Anayasa Mahkemesine başvurabilir.” ibaresinin “Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilir” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

 

                                                                                                                      Ali Öztürk

                                                                                                                         Konya

 

3. Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 19 uncu maddesi ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 148 nci maddesine 2 inci fıkradan sonra gelmek üzere eklenen ilk fıkrada geçen “Anayasa Mahkemesine başvurabilir.” ibaresinin “Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilir” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

 

                                                                                                                   Veysi Kaynak

                                                                                                                 Kahramanmaraş

 

4. Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 19 uncu maddesi ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 148 nci maddesine 2 inci fıkradan sonra gelmek üzere eklenen ilk fıkrada geçen “Anayasa Mahkemesine başvurabilir.” ibaresinin “Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilir” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

 

                                                                                                               Abdurrahman Arıcı

                                                                                                                        Antalya

Gerekçe (1, 2, 3 ve 4. Önerge)

 

Başvurunun bireysel haklar için olduğu hususu açıklığa kavuşturulmuştur.

 

Oylamanın Sonucu (1, 2, 3 ve 4. Önerge): AYNI OLDUĞUNDAN BİRLİKTE OYLANMIŞ VE KABUL EDİLMEMİŞTİR.

 

5. Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

Görüşülmekte olan 497 sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 19 ncu maddesinin aşağıda ki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Akın Birdal (Diyarbakır)

 

Hasip Kaplan (Şırnak)

 

M. Nezir Karabaş (Bitlis)

 

Sırrı Sakık (Muş)

 

İbrahim Binici (Şanlıurfa)

 

MADDE: 19 - Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 148 inci maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinin sonuna “ve bireysel başvuruları karara bağlar” ibaresi, üçüncü fıkrasındaki “Cumhurbaşkanını,” sözcüğünden sonra gelmek üzere “Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanını,” ibaresi eklenmiş, beşinci fıkrası “Yüce Divan kararlarına karşı yeniden inceleme başvurusu yapılabilir. Genel Kurulun yeniden inceleme sonucunda verdiği kararlar kesindir.” Şeklinde değiştirilmiş, maddeye ikinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkralar ve üçüncü fıkradan sonra gelmek üzere “Genelkurmay Başkanı da görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divanda yargılanırlar.” şeklinde yeni bir fıkra eklenmiş ve devamındaki fıkralar buna göre teselsül ettirilmiştir.

 

“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Başvurular en geç iki yılda sonuçlanır Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.Bireysel başvuruya ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir.”

 

Gerekçe (5. Önerge)

 

AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 497 sıra sayılı Anayasa’nın kimi maddelerinde değişiklik teklifi üzerinde 19’uncu maddenin değiştirilmesine ilişkin söz almış bulunuyorum. Saygıyla selamlarım.

 

Şimdi, gerçekten bu Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkının getirilmesinden murat edilen nedir? Örneğin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde mahkûm edilen ülkelerin birinci sırasında olan Türkiye’yi alt sıralara çekmek mi murat ediliyor? İkincisi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde yapılan başvuruların yüzde 86’sı Türkiye Cumhuriyeti devleti aleyhine sonuçlanıyor. Acaba bunun yüzdesini mi aşağıya çekmek murat ediliyor? Üçüncüsü, ödenen çok yüklü, gerçekten… Örneğin 2007 yılında 7.297.065 euro, 2008’de 5.734.111 euro, 2009’da 6.132.434 euro Türkiye Cumhuriyeti mahkûm edilmiş. Şimdi, örneğin Türkiye’nin mahkûm edilmesine neden olan bu yargı, insan hakları ve demokratikleşmeyle ilgili evrensel hukuka ya da Türkiye’nin taraf olduğu sözleşmelere uydurma gibi böyle bir gereksinme duyuyor mu? Ya da duymadığı hâlde mahkemenin karşısına gelen mahkûmları mahkûm ederken o kararı veren yargıçlar Anayasa’nın 90’ıncı maddesini esas alarak, iç hukukta olmasa bile kabul ettiğimiz ulusalüstü hukukun iç hukukun üstünde olduğunu kabul edip karar veriyorlar mı? Ve ne yazık ki bunların böyle olmadığı görülüyor.

 

Şimdi, biz buna karşın Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkının tanınmasının süresinin belirtilmesi gerektiğini düşünüyoruz, yani örneğin iki yıl olmalı, aksi takdirde beş yıl, on yıl sürecektir ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuru yollarını da, kanallarını daraltacak ya da kapatacaktır.

Aslında bu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi olsun ya da Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru olsun bunu bence aşağıya çekebilmenin tek bir yolu aslında açılım olduğundan değil olmadığındandır. Açılımdan burada kasıt nedir? Kürt sorununun demokratik çözümüdür. İkincisi demokratikleşmedir, yani düşünce ve ifade özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılması, Terörle Mücadele Yasası ve Türk Ceza Yasası’ndaki hukuk dışı uygulamaları kaldırmak, cezaevlerinde insan haklarına dayalı düzenlemelerin yapılması, örneğin şu anda 117 bin kişiye ulaştı, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hiç bu kadar tutuklu ve hükümlü olmamıştı. Zaten Türkiye bu baskıcı yasaklarla yarı cezaevine dönüştürülmüş durumda. O nedenle, bence Türkiye’yi bir açık hava cezaevinden kurtarmak gerekiyor, özgür, demokratik bir ülkeye dönüştürmek gerekiyor. Bunun referansı da belli. Örneğin Avrupa Birliği sürecinde, tam üyelik sürecinde yükümlülük altına gireceğimiz, kabul ettiğimiz bir “Kopenhag Siyasi Kriterleri” başlığı var, demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü ve azınlıkların korunması. Yani şimdi, örneğin 1915’in 95’inci yılı nedeniyle Türkiye Büyük Millet Meclisinin de gerçekten, bir oturum –bence- açılması ve bunun burada, insanlığa karşı işlenen suçun sorgulanması gerekebilirdi. Niye tarihçilere bırakıyoruz?

 

O nedenle, burada siyasi iradedir asıl olan, halkların kardeşliğini, bölge halklarıyla dostluğu oluşturacak olan siyasi iradedir ve bu iradeyi ortaya koyacak olan da Türkiye Büyük Millet Meclisidir.

 

Şimdi, ayrıca yine getirilen buradaki değişiklik önerimizde, askerlerin, generallerin Yüce Mahkemede -Yüce Divanda- değil sivil mahkemelerde yargılanmasını öngörüyoruz. Eğer, gerçekten askerlere karşı bu Anayasa üzerindeki vesayeti kaldırmak istiyorsanız önce Genelkurmayı Millî Savunma Bakanlığına bağlayın, artı, Millî Güvenlik Kurulunu kaldırın, artı, askerlerin, silahlı kuvvetlerin harcamalarını bir denetime alın. İhalesi belli değil, alımı belli değil, ne alınıyor, ne satılıyor, nereden alınıyor, ne karşılığında alınıyor, bunlar belli değil.

 

O nedenle, bu Anayasa üzerindeki vesayeti önce bu düzenlemelerle belki kaldırabiliriz…

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Lütfen tamamlayınız efendim sözlerinizi.

 

AKIN BİRDAL (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

 

Bu nedenle, arkadaşlar, bence Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki ve Anayasa Mahkemesindeki bireysel başvuru sayısını ve sonuçlarını ortadan kaldırabilmek için, insan haklarına dayalı, hukukun üstünlüğünü temel alan, demokratik, sivil toplum rejimini öngören, çoğulcu ve herkesin kendisini görebileceği bir anayasadır. Böyle bir anayasa ancak bu düzenlemeleri yapar. Yoksa bugün gerçekten trajediler yaşanıyor her alanda, her zamanda; bugün Karadeniz’de, yarın Anadolu’da, başka bir gün de başka bir yerde. Bunlar, sorunların demokratik çözümü konusunda bir irade gösterememekten kaynaklanan durumlardır.

 

Nedir bunun anahtarı? Barıştır. Bütün farklı olanların bir arada, barış içinde, kardeşçe yaşayabileceği, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olarak farklının saygı görmesinin istenmesi kültürüdür. Bunu yapalım. Yoksa yarın burada -her gün neredeyse- kalkan arkadaşlarımız, gerçekten, yaşanan trajedilerden ötürü üzüntülerini bildirmek durumunda kalacaklardır.

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Sayın Birdal, çok teşekkür ederim.

 

AKIN BİRDAL (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

 

Bu duygularla hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

 

Oylamanın Sonucu (5. Önerge): KABUL EDİLMEMİŞTİR.

 

6. Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

 

Görüşülmekte olan Anayasa değişikliği teklifinin, 19. maddesinin teklif metninden çıkarılması için gereğini arz ve teklif ederiz.

 

Oktay Vural (İzmir)

 

Mehmet Şandır (Mersin)

 

Behiç Çelik (Mersin)

 

S. Nevzat Korkmaz (Isparta)

 

Şenol Bal (İzmir)

 

Rıdvan Yalçın (Ordu)

 

Faruk Bal (Konya)

 

Oylamanın Sonucu (6. Önerge): KABUL EDİLMEMİŞTİR.

 

7. Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

Görüşülmekte olan 2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 19. maddesinin Anayasaya aykırılığı nedeniyle Teklif metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Ali Rıza Öztürk (Mersin)

 

Atilla Kart (Konya)

 

Gerekçe (7. Önerge)

 

ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tarafımızdan verilen önerge hakkında konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

 

Sayın milletvekilleri, Anayasa Mahkemesi Başkanı Mahkemenin 48’inci kuruluş yıl dönümü sebebiyle birkaç gün önce bir konuşma yaptı. Bu konuşmayı Anayasa değişikliğiyle irtibatlandırarak, aradaki ilişkiyi kurarak bu konudaki görüş ve düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

 

Sayın Başkan şunları ifade etti, Anayasa Mahkemesi Başkanı: 2009 yılı itibarıyla Yargıtayın ceza dairelerinde 520 bin, hukuk dairelerinde 480 bin ve Yargıtay Başsavcılığında 600 binin üzerinde olmak üzere toplam 1 milyon 600 bin civarında dosyanın biriktiğini, Danıştayda ise 2008 yılı sonu verilerine göre 250 bin civarındaki dosyanın ancak yüzde 39’unun karara çıktığını ifade etti. Devamında da Anayasa Mahkemesinin 2005 yılından 2010 Nisan ayına kadar intikal eden 873 dosyanın 750’sinin karara çıktığını ifade ederek bir anlamda Anayasa Mahkemesinin başarısını, seri iş yapma özelliğini dile getirdi.

 

Anayasa Mahkemesi Başkanı, yine, maalesef bir taraftan karartma yapmakta ve siyasi iktidara da maharetle siyasi malzeme yaratmaya çalışmaktadır.

 

Yargıtay ve Danıştayın iş hacmindeki olağanüstü artış ancak bu gerçeğe rağmen personel yapılanması ve fiziki şartlardaki yetersizlik herkes tarafından bilinmekte olan bir gerçektir. Bunu gidermek hükûmetlerin temel sorumluluğudur. Yargıtay bünyesindeki çoğu dairenin cumartesi ve pazar günleri çalıştığı, evlere dosyanın götürüldüğü bir gerçektir. Hâl böyleyken bu gerçekleri görmezden gelip Anayasa Mahkemesinin seri ve etkin çalışan bir mahkeme olduğu izlenimini vermek, böyle bir gayretin içine girmek ancak tebessümle ve hayretle izlenebilecek olan bir gelişmedir.

 

Anayasa Mahkemesi Başkanının değerlendirmelerini elbette önemsiyorum ancak adalet sistemiyle ilgili olarak böylesine kapsamlı değerlendirmeler yapan, zaman zaman da gerçekleri ifade eden Başkan, her nedense anayasa mahkemelerinin temel karakteristiğini belirleyen iki temel konuya temas etmemeye özel bir gayret göstermiştir. Yüce Divan yapılanmasındaki yetersizlik ve hukukçu olmayan yargıç yapılanmasından hiç söz etmemiştir. Bu sebeple söylemleri havada kalmıştır.

 

Yargıyla ilgili her konuda genel değerlendirme yapan Anayasa Mahkemesi Başkanına soruyoruz: Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, Tanık Koruma Kanunu, Temel Ceza Kanunlarına Uyum Getiren Kanun, Vakıflar Kanunu, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Hakkında Kanun. Bu kanunlar değerli arkadaşlarım, 2008 yılı Ocak, Şubat ayından bu yana Anayasa Mahkemesinde bekliyor yani iki yılı aşkın bir süreden bu yana Anayasa  Mahkemesinde bekliyor. Yine, bu süreçte Temmuz 2005 tarihinde yasalaşan Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı Yasası’nın üç buçuk yıl bekledikten sonra Ocak 2009’da karara çıktığını da özellikle hatırlatmak istiyorum.

 

Peki, “Sayın Başkan, burada, ülkemizin siyasi geleceğini ve hukuk mekanizmalarını doğrudan etkileyen bu yasaların akıbetini belirsizliğe mahkûm ederken, hukuka aykırı olduğu aşikâr olan bu yasaların yıllarca haksız ve hukuksuz sonuçlar doğurmasına yol açan uygulamalar içindeyken Anayasa Mahkemesi Başkanı olarak Mahkemenin gündemini neden özellikle tıkadınız? Bu yasaların görüşülmesini neden engellediniz, engellemeye devam ediyorsunuz?” diyoruz. Bu soruya Anayasa Mahkemesi Başkanının açıklama getirmesi gerekiyor.

 

Bu açıklamayı değerlendirdiğimiz zaman ortaya şöyle bir tablo çıkıyor sayın milletvekilleri: Mahkemenin elbette diğer üyelerini ve tüzel kimliğini ayırarak söylüyorum, Anayasa Mahkemesi Başkanı, siyasi iktidar ile olan…

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Sayın Kart, size süre vereceğim ama -dün de konuşmuştuk- burada olmayan ve bu iddialara cevap verme imkânına sahip olmayan kişilerin isimlerini zikrederek konuşmak gerçekten Parlamentomuza yakışmıyor.

 

MUHARREM İNCE (Yalova) – Gelsin otursun.

 

BAŞKAN – Siz hukukçu bir milletvekilisiniz. Buna riayet etmenizi istirham ediyorum.

 

Buyurun.

 

ATİLLA KART (Devamla) – Sayın Başkan, o kadar anlamsız, yersiz bir uyarı yapıyorsunuz ki…

 

Anayasa Mahkemesinin kuruluşunu tartışıyoruz, değişikliğini tartışıyoruz, siz diyorsunuz ki: “Anayasa Mahkemesi Başkanının uyarı ve eylemlerinden, işlemlerinden söz etmeyin.” Ondan sonra da burası Türkiye Büyük Millet Meclisi oluyor, demokrasinin görüşüldüğü bir zemin oluyor! Söylediklerinizin hiçbir kıymeti harbiyesi yok, hiç ciddiye alınır bir tarafı yok Sayın Başkan.

 

BAŞKAN – Bu talep sizin grubunuzdan geldi Sayın Kart.

 

ATİLLA KART (Devamla) – Hiçbir anlamı yok söylediklerinizin.

 

BAŞKAN – Bu talep sizin grubunuzdan geldi.

 

ATİLLA KART (Devamla) – Gerçekten hiçbir anlamı yok, hiçbir ciddi tarafı yok. Biz burada niçin varız? Niçin faaliyet gösteriyoruz?

 

RECEP KORAL (İstanbul) – Şahsiyetle uğraşmayın!

 

ATİLLA KART (Devamla) – Anayasa Mahkemesinin tasarruflarını, eylemlerini, yapılanmasını, değişiklik gerekçelerini konuşmuyor muyuz? Neyi konuşuyoruz biz?

 

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Hayır, Anayasa Mahkemesi Başkanından bahsediyorsun!

 

ATİLLA KART (Devamla) – Anayasa Mahkemesi Başkanının tasarruf ve eylemlerini elbette konuşacağız. Burada konuşmayacağız da nerede konuşacağız?

 

VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Dışarıda konuş!

 

ATİLLA KART (Devamla) – Sizin demokrasi anlayışınız işte bu kadar sığ, bu kadar yüzeysel, bu kadar…

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Sayın Kart, ek süreniz de doldu, çok teşekkür ederiz efendim.

 

ATİLLA KART (Devamla) – Demokrasi anlayışınızı…

 

BAŞKAN – Sayın Kart, teşekkür ederiz, ek süreniz de doldu.

 

ATİLLA KART (Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum.

 

BAŞKAN – Sayın Kart, teşekkür ederim.

 

Oylamanın Sonucu (7. Önerge): KABUL EDİLMEMİŞTİR.

 

3.2 Onsekizinci Maddeye İlişkin Birinci Tur Gizli Oylama Sonucu

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 19’uncu maddesinin gizli oylama sonucunu açıklıyorum:

 

“Oy sayısı  :  407

Kabul         :  337

Ret              :    69

Çekimser    :      1

Boş             :       -

Geçersiz     :      -

 

Katip Üye Yaşar Tüzün (Bilecik)

 

Katip Üye Gülşen Orhan (Van)”

 

3.3 Onsekizinci Madde için İkinci Turda Verilen Önergeler (Tümü Reddedilmiştir - 3 Mayıs 2010)

 

1. Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

497'ye 1 inci Ek Sıra Sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 19 uncu maddesi ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 148 nci maddesine 2 nci fıkradan sonra gelmek üzere eklenen ilk fıkrada geçen "Anayasa Mahkemesine başvurabilir." ibaresinin "Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilir" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

 

Ahmet Yeni (Samsun)

 

Kemalettin Göktaş (Trabzon)

 

Öznur Çalık (Malatya)

 

Gerekçe (1. Önerge)

 

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Anayasa teklifimizin 19’uncu maddesinin ikinci fıkrasıyla ilgili, bireysel başvuruyla ilgili vermiş olduğumuz önerge üzerine söz aldım. Hepinize saygılar sunuyorum.

 

Tabii, burada, takriben yirmi güne yakın Anayasa görüşmeleri yapmaktayız. Her gelen, maddeyle ilgili olsun ilgili olmasın, aklına geldiği gibi konuşuyor.

 

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Senden izin mi alacağız?

 

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla) – Tabii, millet de bunu dinlediği gibi takip ediyor ve değerlendiriyor, bundan eminiz, ama bazıları vardır ki, buraya gelip herkesi aklına geldiği gibi karalamaktadır. Adaletten, yolsuzluktan, haksızlıktan dem vurmaktadır. Özellikle Tunceli’den seçilmiş olan milletvekili Kamer Genç, devamlı… Az önce de konuşmasında, kendisine söz verilmediğinden şikâyet etmekte, söz alamadığından şikâyet etmektedir.

 

Arkadaşlar, el insaf! Bunun kadar bu kürsüyü kullanan bir milletvekili var mı aramızda? Nasıl iş bu böyle? Nasıl adalet? Kendisinin Meclis Başkan Vekilliği dönemini ben çok iyi bilirim. O dönemlerde en fazla çekişmenin, kavganın olduğu dönem o dönemdir. O dönemler biz muhalefetteydik; yoklama isterdik, “Siz daha önce yoklama istediniz…” Yoklamaya iştirak etmezdi ve yoklamayı yaptırmazdı. Öyle bir tutum içindeydi ve adaletten, haksızlıktan hep dem vururdu. Şimdi de aynı şekilde, milletin servetinden, milletin malından, milletin mülkünden bahseder ve konuşur. Arkadaşlar, şurada bir gerçek var:

 

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Kamer Bey’in çıktığını gördüğünden konuşuyorsun!

 

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla) - Bu arkadaş, bugüne kadar bize geldiği şeyden bahsetti, “Ben hukukçuyum, ben işte mülkiyeliyim, ben maliyeciyim…” Az önce de bizim anayasa profesörümüzle atışmaya başladı, “Ben Anayasa’yı da bilirim, profesörlüğü de bilirim…” Hepsinden bilir, ama bir mesleği vardı, ben onu yeni öğrendim. Önemli bir mesleği vardır, o da, meğer büyük bir emlakçıymış, farkında değiliz arkadaşlar. Büyük bir emlakçı. Baksanıza mal varlığına… Bu, bana gelen mal varlığı. Hanginizde var bu kadar? (AK PARTİ sıralarından “Ooo” sesleri) Didim’de mi ararsınız, Dikili’de mi ararsınız, tarlalar, bloklar, apartmanlar, dolu, çoluk çocuk… Nereden kazandığını bilmiyoruz, şimdi onu da şey yapacağım.

 

Bakın arkadaşlar, takriben burada, kendi ve çocuğu, kızı ve eşinin üzerine yirmi daire. Yirmi daire, bunlar tripleks villa, dubleks villa...

 

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Tarla, arsa…

 

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla) - Tarla, arsa. Mesela…

 

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, Kamer Genç mi oylanacak, önerge mi oylanacak?

BAŞKAN – Sayın Göktaş

 

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla) – …Manavgat’ta 8.880 metrekare tarla…

 

BAŞKAN – Sayın Göktaş, sizi önergeniz üzerinde konuşmak için davet ettim.

 

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla) – Tabii, Sayın Başkan, o ne kadar konuştuysa ben de o kadar konuşacağım önerge üzerinde. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

 

Yine, oğlu, Çandarlı’da 15.513 metrekare tarla; yine, tekrar oğlu, 16.765 metrekare tarla… Burada liman yapılacak, biliyor bunu, onun için oraya yatırımı fazla yapmış. Nereden yapmışsa, onu da bilemiyorum tabii!

 

Yine, arkadaşlar, şimdi, burada, Tunceli edebiyatı yapıyor; Tuncelililerin fakirliğinden, yoksulluğundan bahsediyor. Be mübarek, madem bu kadar Tuncelilileri seviyorsun, şu iki tane, üç tane tarlayı satsan, bin tane fakir, gariban Tuncelili zengin olur zengin, fukaralıktan kurtulur.

 

Kardeşlerim, değerli arkadaşlarım…

 

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Sen yapma bari ya!

 

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla) – Gerçekleri konuşuyoruz arkadaşlar, belgesiz konuşmuyoruz.

Bunun yanında, bir başka şey: Tuncelili gençlerden bahseder, onların geleceğinden bahseder, hep onların edebiyatını yapmıştır, o Tuncelili vatandaşlarımızın temiz duygularını sömürmüştür bugüne kadar burada ama lise mezunu olan oğlunu Meclise alarak, kadrolu olmak üzere alarak 2 milyar 200 milyon maaş almasını sağlıyor. Şu anda oğlunun da zaten serveti, buradaki benim bilgilerime göre…

 

BAŞKAN – Sayın Göktaş, önergeniz üstünde de birkaç cümle söyler misiniz.

 

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla) – Söyleyeceğim Başkanım, söyleyeceğim, geleceğim önergeme.

…5 daire, 2 tarla, 1 bağ; oğlu… Bu nereden aldı bunu? Peki, madem bu kadar Tunceliliyi seviyordun, niye bir Tuncelili kardeşimizi buraya işe koymadın? Bu kadar Tunceli edebiyatı yapacak yerde, bu kadar Tuncelileri seviyordun, yıllarca seni bu Parlamentoya getirdiler, niye bir Tuncelili kardeşime sahip çıkmadın? Niye bu Meclise koymadın bir Tuncelili kardeşimi?

 

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Nereden biliyorsun?

 

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, burada yolsuzluk edebiyatı yaparak milleti kandırmaya gerek yok. Ben, kendisinden bu serveti nasıl elde ettiğini… Ki bunlar bir miktarı; Türkiye genelinde neleri var; İstanbul’da, Bursa’da neleri var, onu bilmiyoruz.

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Sayın Göktaş, lütfen, konuşmanızı tamamlayın, ek süre veriyorum

 

Buyurun.

 

CANAN ARITMAN (İzmir) – Kemal Anadol’un sorusuna cevap vermediniz hâlâ.

 

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla) – O laf atanlara şuradan şunu söylüyorum: Geçen dönem oradan laf atanların bir tanesi kalmadı, Deniz Baykal hepsini dışarıda bıraktı, onun için dikkat edin derim onlara.

 

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – O senin haddine mi? 1 Mart tezkeresindeki tasfiyeleri söyle sen!

 

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla) - Değerli arkadaşlar…

 

BAŞKAN – Sayın Göktaş

 

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla) - Şimdi selamlamamı yapıyorum.

 

Değerli arkadaşlar, az önce “Size selam vermiyorum.” dedi. Biz, adam olanın selamını alırız der, hepinize saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

 

2. Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

497'ye 1 inci Ek Sıra Sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 19 uncu maddesi ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 148 nci maddesine 2 nci fıkradan sonra gelmek üzere eklenen ilk fıkrada geçen "Anayasa Mahkemesine başvurabilir." ibaresinin "Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilir" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

 

Bekir Bozdağ (Yozgat)

 

Aşkın Asan (Ankara)

 

Gerekçe (2. Önerge)

 

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 19’uncu madde üzerinde verdiğimiz değişiklik önergesi üzerinde söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

 

Bir iki hususun altını çizmek için huzurlarınızdayım. Çarpıtılan bir iki hususun gerçeğini ifade etmek için huzurunuzdayız. Anayasa Mahkemesinin yapısıyla ilgili düzenleme ifade edilirken burada sürekli bir şey ifade ediliyor, deniyor ki: “İşte, bunlar Yüce Divanda yargılanacaklar, kendilerini yargılayacak mahkemeyi ayarlıyorlar, kurguluyorlar, yapıyorlar.” diye.

 

Şimdi, Anayasa’nın 148’inci maddesi -bakın, bir fıkrasını okuyorum- diyor ki: “Anayasa Mahkemesi Cumhurbaşkanını, Bakanlar Kurulu üyelerini, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Askerî Yargıtay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi Başkan ve üyelerini, Başsavcılarını, Cumhuriyet Başsavcı Vekilini, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ve Sayıştay Başkan ve üyelerini görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla yargılar.”

 

Şimdi, değerli milletvekilleri, Yargıtay, Yüce Divan sıfatıyla görev yapan Anayasa Mahkemesine üye seçiyor mu? Seçiyor. Peki, o zaman şu denebiliyor mu: “Yargıtaydakiler, göreviyle ilgili suçlardan dolayı kendilerini yargılayacak mahkeme mi ayarlıyor?” diyen var mı? Danıştay seçiyor mu? Seçiyor. Askerî Yargıtay seçiyor mu? Seçiyor. Askerî Yüksek İdare Mahkemesi seçiyor mu? Seçiyor. Cumhurbaşkanı seçiyor mu? Seçiyor. Onlar seçiyor. Onlar, kendilerini yargılayacak mahkemeyi ayarlamak olmuyor, ne zaman ki 3 tane, Meclis, o da dolaylı bir şekilde, nihai seçici olarak seçince, Meclis kendini seçenleri, yargılayanları ayarlıyormuş gibi bir büyük çarpıtmanın içerisine girilmektedir. Bu, tamamıyla bu Meclise saygısızlıktır, bu Meclise hakarettir.

 

İkinci bir konu: Anayasa Mahkemesinin görevlerine bakıyorsunuz, ne var? Kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin, iç tüzüklerin şekil ve esas bakımından, Anayasa’nın ise şekil bakımından denetimiyle sınırlı ama ana görevi bu. Sanki Anayasa Mahkemesinin sadece bir görevi var, Yüce Divan sıfatıyla yargılama yapmak, önünde milyonlarca dosya var, bunların tamamını yargılamak; iç yükü çok. Var mı böyle bir şey? Yok. Bugüne kadar, Anayasa Mahkemesi kurulduğu günden bugüne, elimizde dosya var. İşte, bakın, 12 tane şimdiye kadar Yüce Divan sıfatıyla yargılama yapmış, 17 tane de siyasiyi burada yargılamış. Şimdi, bakıyorsunuz kırk elli küsur sene içerisinde yargılanan insan sayısı 17, dava sayısı 12 tane. Sanki başka işi gücü yok, sadece bunu yargılıyor.

 

Buradan bir şeye gelmek istiyorum. Sayın Başbakanımızın ve bakanlarımızın isimlerini kullanarak burada pek çok gazetede yer alan iftiralar hakikat gibi ifade ediliyor. Diyorum ki namuslu, haysiyetli insanlar iftiraları dile getirmezler. Savcılar orada, hâkimler orada, devletin yetkili organları, götürüp oraya bırakırlar. Şimdi, Sayın Başbakanla ilgili: Recep Tayyip Erdoğan Beyefendi Belediye Başkanı mıydı? İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı. Dokunulmazlığı var mıydı? Vardı. Yoktu, affedersiniz. Peki, hükûmetler kimdi, hükûmetler?

 

ATİLA EMEK (Antalya) – Vardı, vardı!

 

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Yoktu. 94’ten 98’e kadar yoktu. 28 Şubat da devam ediyordu, hükûmetler de başkaydı.

 

ATİLLA KART (Konya) – Önceki dosyaları ne yapacağız Sayın Bozdağ?

 

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Çatır çatır aradılar, yolsuzluk, hırsızlık aradılar.

 

ATİLLA KART (Konya) – Kalpazanlık dosyasını ne yapacağız?

 

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bir kör kuruşu eğer bulsalardı, yetim hakkını yediğini, birlik dirlik şiirinden mahkûm etmezlerdi, yolsuzluktan mahkûm ederlerdi ama bulamadılar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

 

Peki, değerli milletvekilleri, milletvekili listesinden ismini silenler, hukuku çiğneye çiğneye silenler, Ankara’dan temyiz yapıp, temyiz edilmeyecek şeyleri bozanlar, Sayın Başbakan 2003’ün Martına kadar da milletvekili değildi, niye yargılamadılar, hâkimler yok muydu, savcılar yok muydu, hükûmetler yok muydu? Var. Ama niye yargılamadılar? Ortada bir suç yok, suçlanacak bir durum yok.

Peki, Sayın Başbakanla ilgili ne var? Bir tane dosya var. Neden? O da Belediye Başkanlığıyla ilgili dönemden.

 

ATİLLA KART (Konya) – Şu anda üç dosya var.

 

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Ne zaman bu  dosya tanzim ediliyor? AK PARTİ’yi kurduktan sonra bir şekilde tanzim edilip geliyor.

 

ATİLLA KART (Konya) – Şu anda Başbakan hakkında üç dosya var.

 

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – O dosyadan yargılananların hepsi de beraat etti.

 

OKTAY VURAL (İzmir) – Telekom dosyası geliyor.

 

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Onun için, bir noktayı bir kez daha ifade ediyorum: Anayasa Mahkemesinin yapılanmasının değiştirilmesi bizim korkularımız için değil, Türkiye'nin hukuk devleti olması için, yargı bağımsızlığının güçlenmesi için, demokrasinin özgürlüklerden yana genişletilmesi için lazım ve gerekli olan bir değişiklik.  (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Sayın Bozdağ, ek süre veriyorum, tamamlayın konuşmanızı lütfen.

 

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.

 

Şimdi burada birtakım ihaleler dile getiriliyor, birtakım olaylar söyleniyor, şurada şu olmadı mı burada bu olmadı mı… O zaman, diyorum ki: Yapacaksınız savcılara şikâyetinizi, o fezlekeler gelecek, komisyonda göreceğim o fezlekeleri.

 

ATİLLA KART (Konya) – Görev yapacak savcı mı bıraktınız?

 

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Şimdi, komisyonda, Sayın Başbakanla ilgili söylediklerinizden bir tane fezleke var mı?

 

ATİLLA KART (Konya) – Görev yapacak savcı mı bıraktınız?

 

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Konuşuyorsunuz ama burada iftiraları slogan gibi söylemekle temiz insanları kirletemezsiniz.

 

ATİLLA KART (Konya) – Görev yapacak savcı bırakmıyorsunuz.

 

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Hiçbir zaman da kirletmeye gücünüz yetmeyecektir.

 

ATİLLA KART (Konya) – Görev yapacak savcı bırakmıyorsunuz.

 

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Ha, bize selam verip vermeyenler olabilir. Şimdi selam vermeyeceğini söylüyor. Biz saygı duyduğumuz insanlardan  selam alırız, adamların selamını alırız.

 

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

 

Oylamanın Sonucu (1 ve 2. Önerge): AYNI OLDUĞUNDAN BİRLİKTE OYLANMIŞ VE KABUL EDİLMEMİŞTİR.

 

3. Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

Görüşülmekte olan 497’ye 1. ek sıra sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 19 ncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Sebahat Tuncel (İstanbul)

 

Akın Birdal (Diyarbakır)

 

Fatma Kurtulan (Van)

 

Şerafettin Halis (Tunceli)

 

MADDE: 19 - Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 148 inci maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinin sonuna "ve bireysel başvuruları karara bağlar" ibaresi, üçüncü fıkrasındaki "Cumhurbaşkanını,” sözcüğünden sonra gelmek üzere "Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanını," ibaresi eklenmiş, beşinci fıkrası "Yüce Divan kararlarına karşı yeniden inceleme başvurusu yapılabilir. Genel Kurulun yeniden inceleme sonucunda verdiği kararlar kesindir." şeklinde değiştirilmiş, maddeye ikinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkralar ve üçüncü fıkradan sonra gelmek üzere "Genelkurmay Başkanı da görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divanda yargılanırlar." şeklinde yeni bir fıkra eklenmiş ve devamındaki fıkralar buna göre teselsül ettirilmiştir.

 

"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Bireysel başvurular en geç iki yılda sonuçlanır. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır. Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz. Bireysel başvuruya ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir."

 

Gerekçe (3. Önerge)

 

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 19’uncu madde üzerinde değişiklik önergesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu madde, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru ve Yüce Divan kararlarının yeniden incelenmesi konusunda başvuru yapılabileceğini düzenlemektedir.

 

Bilindiği gibi, Türkiye, insan hak ve özgürlükleri ihlalleri konusunda 2009 AİHM raporlarına göre birinci sırada yer almaktadır. Bu düzenlemeler ile olağan hukuk yollarının tükenmesinden sonra Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı tanınmaktadır. Bu değişiklik ile Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde kaybettiği davaların tazminatını önlemek istemektedir. Ancak bu konuda Anayasa Mahkemesinin vereceği kararlar konusunda bir muğlaklık bulunmaktadır. Örneğin, başvuru sahibinin haklı olması durumunda bir tazminat mı ödenecektir ya da bir yaptırım uygulanacak mıdır uygulanmayacak mıdır? Bu, net değil.

 

Türkiye, bugüne kadar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde açılan davaların yüzde 86’sını yüklü miktarda tazminat ödeyerek kaybetmiştir. İstatistiklere göre, AİHM’in kurulduğu 1959’dan bugüne 2.295 dava karara bağlanmıştır ve bu davaların 2.017’si Türkiye aleyhine sonuçlanmış ve Türkiye mahkûm olmuştur, sadece 46 dava Türkiye lehine sonuçlanmış, 204 davada ise Türkiye daha dava sonuçlanmadan anlaşma yoluna girmiş ve tazminat ödemeyi kabul etmiştir.

 

Hakkında açılan davaların yüzde 86’sını kaybeden ülkemiz, hâlen AİHM’de bekleyen dosya sayısıyla Rusya’dan sonra ikinci sıradadır. 124.650 başvurusu olan dosyalardan 14.200’ü -yani bu, toplam dosya sayısının yüzde 11,4’üne tekabül ediyor- Türkiye’yle ilgilidir.

 

AİHM’e başvuruların yüzde 12’si, adil yargılanma hakkı ve yargılanmanın uzunluğu konusundadır.

Sayın milletvekilleri, adil yargılanma ve yargılanmanın uzunluğu bugün de temel bir sorundur. Özellikle politik insanlara karşı uzun yargılanma süreci bir cezalandırma yöntemi olarak kullanılmaktadır. Türkiye’de 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefetten tutuklanan insanlar bile altı ila on iki ay arasında ancak mahkemeye çıkarılmaktadırlar, hatta bazıları, geçen Aydın’da olduğu gibi,  çıkarılmadan ceza almaktadırlar.

 

14 Nisan 2009’da tutuklanan Demokratik Toplum Partisinin yöneticileri, aradan bir yıl bir ay geçmiş olmasına rağmen, hâlâ haklarında iddianame dahi hazırlanmış değildir. Arkadaşlarımız siyasallaşmış yargı tarafından rehin alınmış durumdadır âdeta.

 

Şimdi, bu arkadaşlarımıza bireysel başvuru hakkı tanırsanız bu hak ihlalini ortadan kaldırmış olacak mısınız? Arkadaşlarımıza yapılan haksızlığı gidermiş olacak mısınız? Kaldı ki, Anayasa’nın 12 Eylül ruhunu taşıyan temel nitelikleri değişmeden bireysel başvuru hakkı tanırsanız ne olacak?

 

Mevcut Anayasa, bireyi değil, devletin hakkını koruyor, bireyi devlete karşı bir tehlike olarak görüyor. Bu anlayış değişmeden Türkiye’nin yol alması mümkün değildir. Yani bireyi, toplumu devlete karşı potansiyel bir tehlike olarak gören zihniyetin mutlaka değişmesi gerekir.

 

Türkiye… Bu zihniyet değişmediği sürece muhalifler yargı kıskacından kurtulmayacaktır. Bu, tabii ki, bugünün sorunu değildir. Bugün 5 Mayıs, yarın 6 Mayıs. 6 Mayıs 1972, sanırım sayın milletvekillerine bir tarihi hatırlatır. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan; onların idam yıl dönümü. Onlar da demokratik Türkiye için, onlar da bu ülkede insanca yaşamak için, halkların kardeşliği için mücadele ettiler ama ne yazık ki bunun sonucunda idamla yargılandılar.

 

Sayın milletvekilleri, Anayasa paketi tartışmalarının sonuna geliyoruz. Barış ve Demokrasi Partisi olarak, bu paketin Türkiye’nin demokratikleşmesini öteleyen bir paket olduğunu, Türkiye’nin ihtiyacına cevap olmadığını her fırsatta dile getirdik. Dolayısıyla Türkiye’nin ihtiyacı olan, bir paket değil, demokratik, sivil, 21’inci yüzyıla uygun çağdaş bir anayasadır.

 

AKP İktidarı kendi paketine bile sahip çıkamamış, 8’inci maddenin düşmesine neden olmuştur. Bu faturayı kime çıkarmak istemektedir? Bugüne kadar yok saydığı, birlikte görünmekten imtina ettiği, Parlamentoya geldiğimiz günden bugüne yok saydığı partimize çıkarmaya çalışmaktadır. Bunlar nafile çabalardır. AKP İktidarı kendi milletvekillerini dahi ikna edememişken Türkiye toplumunu nasıl ikna edecek göreceğiz. Bizler 6 kez partisi kapatılmış bir gelenekten geliyoruz.

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Sayın Tuncel, lütfen konuşmanızı tamamlayın, ek süre veriyorum.

 

SEBAHAT TUNCEL (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

 

1994’te DEP milletvekillerinin yaka paça Parlamento kapısından atılması hâlâ hafızalarımızda tazeliğini korumaktadır. Kürt halkı on altı yıl aradan sonra, yüzde 10 antidemokratik seçim barajına rağmen, kapıdan atılan iradesini bacadan Parlamentoya getirmeyi başarmıştır. Bizler, Türkiye'nin başta Kürt sorunu olmak üzere -ki Kürt sorunu çözülmeden bu ülkede gerçek anlamda demokrasi gelmeyecektir- kadınların, yoksulların, ötekilerin hak ve özgürlük sorununun çözüm yerinin Parlamento olması gerektiğini, bunun için de parlamenter sistemde ısrarı ifade ettik.

 

11 Aralık 2009’da DTP kapatıldı, Eş Başkanımız ve Diyarbakır Milletvekilimize siyasi yasak getirildi ama buna rağmen biz, Parlamentoda olmanın Türkiye demokrasisi açısından bir sorumluluğumuz olduğunu gördük ve buradayız, burada da demokrasi mücadelesi yürütmeye çalışıyoruz. Tüm bu çabalarımız yok sayılarak, bizi çözümsüzlük tarafı yapmak isteyenlere, halkımızı, haklarımızı seçeneksiz bırakmak isteyenlere bir çift sözümüz var: Biz burada olduğumuz sürece buradaki çözümsüzlük siyaseti kimden gelirse gelsin…

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Sayın Tuncel, ek süreniz de doldu. Genel Kurulu selamlamanız için sizin de mikrofonunuz açıyorum.

 

Buyurun.

 

SEBAHAT TUNCEL (Devamla) – …ister bu çözümsüzlük siyaseti AKP’den ister CHP, MHP’den gelsin, biz bunu halkımıza karşı teşhir edeceğiz, Türkiye'nin aydınlık geleceği için mücadele edeceğiz.

İktidar ve bazı çevreler parti kapatmanın sadece partimizin sorunu olduğunu, bunun için neden desteklemediğimizi sormaktadırlar. Biz diyoruz ki: Bu, Türkiye'nin sorunu. Türkiye şuna karar vermelidir: 72 milyonun iradesi burada temsil edilecek midir, edilmeyecek midir? Yoksa sadece bir kısım elitin mi iradesi burada temsil edilecektir? Bu sorun sadece Barış ve Demokrasi Partisinin sorunu değil, burada bulunan bütün milletvekillerinin sorumluluğudur diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

 

Oylamanın Sonucu (3. Önerge): KABUL EDİLMEMİŞTİR.

 

4. Önerge

 

T.B.M. Meclisi Başkanlığına

 

Görüşülmekte olan 2709 Sayılı Anayasanın değiştirilmesine ilişkin kanun teklifinin yapılacak ikinci tur oylamalarda teklifin (19) maddesinin teklif metninden çıkarılmasını saygılarımla arz ederim.

 

   Tunceli

Kamer Genç

 

Gerekçe (4. Önerge)

 

KAMER GENÇ (Devamla) – Anayasa Mahkemesine Büyük Millet Meclisinde Sayıştaydan 2 üye seçiyorsunuz. Yahu! Anayasa Mahkemesinin bakacağı konular belli, niye Sayıştaydan 2 üye seçiyorsunuz? Çünkü Sayıştay AKP’nin bir grubu hâline geldi, bütün atamaları siz oraya yaptınız. Ha AKP’nin grubunda seçtiniz ha Sayıştayda seçtiniz, hiçbir farkı yok.

 

Ayrıca, Anayasa Mahkemesinin bakacağı davalar belli. Şimdi, burada dün Anayasa Mahkemesinin o maddesi kabul edilince âdeta zafer çığlıkları attınız. Bu nedir biliyor musun? Faşizmin zafer çığlıklarıydı. Sizin kafanızda, Tayyip Bey’in getirmek istediği faşizm… İşte, biz oturttuk, faşizmi getirdik, kendimize göre bir Anayasa Mahkemesini kurduk; dolayısıyla onun çığlıklarını atıyorsunuz.

Sizin bu kanunu, Hâkimler ve Savcılar Kurulunu da değiştirmenizin de en önemli nedenleri, orada 2 tane Alevi vatandaş var, çok dürüst ve namuslu çalışıyorlar; sizin bakanlarınızın ve Müsteşarınızın oyununa gelmiyorlar, dik duruyorlar; yargı bağımsızlığının gerektirdiği tarafsızlık, nitelik ve kişilikteler. Orada, yargıda yaptıkları tarafsız atamalarda, bunlardan kurtulmak için tutuyorsunuz, o kişileri hemen feshedip bunların yerine başkalarını getiriyorsunuz.

 

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Bölgecilik yapma.

 

KAMER GENÇ (Devamla) - Oraya yine, ödenek getiriyorsun Bay Kuzu. Bu Müsteşara 2 milyar liraya yakın bir ek para veriyorsun. Peki, asillere veriyorsun da yedeklere niye vermiyorsun? Senin kafan neye erer, onu bir söyle bakalım.

 

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Hepsi alacak, bir tek sen alamayacaksın o ödenekten.

 

KAMER GENÇ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, gerçekten eğer bu Anayasa gerçek bir Anayasa olsa -biz de yıllarca Anayasa’nın uygulayıcıları arasındayız, geliyoruz mahkemelerde- Türkiye Büyük Millet Meclisinde biz de vicdanımıza danışırız ama sizin burada yaptığınız, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluş felsefesine aykırı. Türkiye’de İstiklal Savaşı’nı verenleri kötüleyerek, o insanlara hakaret ederek kendinize bir değer kazanmaya çalışıyorsunuz. Bu, sizin sonunuzu getiren bir davranış biçimidir.

 

Şimdi, Tayyip Bey gitti, Karamanlis’le aşağı yukarı iki saat beraber konuştu. Ondan sonra Karamanlis de çıkınca, bilmem birilerinin yanaklarını öptü. Biliyorsunuz bu olayları değil mi? Peki, bu Karamanlis’le neyi tartıştı bu, neyi tartıştı? İsmet Paşa’yı kötülemesinin altında, işte, Yunanlılara verdiği millî mücadele var; arkadaşlar, bunlar var.

 

Şimdi, öyle bir Anayasa getirmişsiniz ki, bu Anayasa, hangi hukuk ilkesini yüceltiyor, hangi hukuk devletinin standartlarını artırıyor, hangi vatandaşların hak ve özgürlüklerini artırıyor? Hayır.

Sizin şimdi Anayasa’ya bireysel müracaatınızın nedeni, yani o yolu açmanızın nedeni, ne yapacaksınız? Yargıtay ve Danıştay da sizin istediğiniz teşkilatlanma içinde değil, orada kaybettiğiniz davaları getireceksiniz, kendi düşüncenize göre kurduğunuz Anayasa Mahkemesinde onları kazanmaya çalışacaksınız. Bu artık en basit mantık. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru verilecek kadar bir teşkilatı var mı? Yok. O kadar hâkim var mı? Yok. Zaten Yargıtay ve Danıştayda hukuk yolları tükendikten sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gitme durumu var vatandaşın. E, bir daha niye Anayasa Mahkemesini sokuyorsunuz? Tek nedeniniz, işte -siz biliyorsunuz- hemen herhangi bir olay oldu mu koşuyorsunuz, tazminat davasını açıyorsunuz. Son zamanlarda Yargıtay dedi ki: “Bu siyasi eleştiriler tazminat davası konusu olmaz.” Belki onlara veya başka konularda kendinize göre oluşturduğunuz bir Anayasa Mahkemesi kurarak orada dava kazanmaya çalışıyorsunuz. Bunu kime yutuyorsunuz? Kaldı ki yani o kadar kendinizi de açığa veriyorsunuz ki, bir şeye tahammülünüz yok, bir şeye küfretmeyi kendinize sanat ediniyorsunuz. Meclis Başkanlık makamında oturan Mehmet Ali Şahin iki defa bana küfrediyor.

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

SONER AKSOY (Kütahya) – Otur yerine!

 

BAŞKAN – Sayın Genç, ek süre veriyorum, buyurun, tamamlayın.

 

KAMER GENÇ (Devamla) – Söz hakkımızı vermiyor, burada konuşturmuyor bizi.

 

Şimdi, değerli milletvekilleri, bu Anayasa. Bu Anayasa’yı milletvekilleri çıkıp da tartışamazsa nerede tartışılacak, kim tartışacak bunu? Yani Burhan Kuzu mu bu Anayasa’yı biliyor tartışacak? Böyle bir şey yok.

 

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI  BURHAN KUZU (İstanbul) – Sen bilmezsin, sen anlamazsın! Zavallı, zavallı! Yazık… Genel Kurulun huzurunu bozuyorsun, başka bir bildiğin yok!

 

KAMER GENÇ (Devamla) – Yahu! Anayasa’yı okuturum sana! Sana okuturum Anayasa’yı! Yiğitliğin varsa gel bir televizyon kanalına çıkalım, seninle tartışalım. Sen o Komisyonda, orada boşuna o kürsüyü işgal ediyorsun, ya… Sen kendine bir çekidüzen ver bakalım.

 

Onun için, değerli milletvekilleri, yani bunu vatandaşlar da görüyor. Grubunuzun içinde özellikle bu yani bir yandan bu Ergenekon davası içinde işte, Alevi kökenli subayları yok etmeye çalışıyorsunuz, bir yanda hâkimler ve savcılar içindeki Alevi kökenli vatandaşları tasfiye etmeye çalışıyorsunuz.

 

İBRAHİM KAVAZ (Erzurum) – Bölücülük yapma!

 

KAMER GENÇ (Devamla) – Belli, bu, bunun için geldi buraya. Yani birtakım insanlar da bunun farkında değil. Burada söylüyoruz ki, vatandaşlar bilsin. İçinizde de bazı kişiler, maalesef balta sapı olarak kendini kesmeye çalışan arkadaşlar var ama bunu vatandaşlar görüyor. Maalesef burada milletvekili olarak konuşma hakkımız sınırlanıyor, bize hakaret ediliyor, söz verilmiyor. Biz de çıkacağız çarşıda vatandaşlara bunu…

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Sayın Genç, ek süreniz de doldu. Genel Kurulu sadece selamlamanız için mikrofonunuzu açabilirim, herkese olduğu gibi.

 

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Lazım değil efendim, lazım değil.

 

KAMER GENÇ (Devamla) – Evet, ben zaten size selam vermiyorum, muhalefete veriyorum. Siz benim selamıma layık adam değilsiniz ki!

 

Onun için, ben bundan sonra sayın halkıma buradan sesleniyorum: Maalesef burada söz hakkı bize tanınmıyor. Burada tehditle şey ediyor.

 

Dün, burada oylama yapılırken Hayati Yazıcı bir milletvekiliyle beraber kabine girdi ve onun oyuna etki etti. Ben gördüm bunları. Açık oylama yapıyor, açık oylamanın sebebi de bu Meclis Başkanından kaynaklanıyor.

 

BAŞKAN – Sayın Genç, tamam… Selamlama için açtım mikrofonunuzu.

 

KAMER GENÇ (Devamla) – Açık oylama yapıyorsunuz, bunun günahı sana olur. Bana karşı…

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

KAMER GENÇ (Devamla) – Kestin ama…

 

BAŞKAN – Evet, lütfen… Selamlama için açtım ama, siz selamlamıyorsunuz.

 

5. Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

Görüşülmekte olan 2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 19. maddesinin Teklif metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)

 

Atilla Kart (Konya)

 

Gerekçe (5. Önerge)

 ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tarafımızdan verilen önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

 

Değerli arkadaşlarım, konuşmamın başında bir gerçeği ifade etmek istiyorum. İktidar grubu sözcüleri, maalesef milletvekili sorumluluğu ve saygınlığıyla bağdaşmayacak bir şekilde resmî metinleri bile çarpıtarak aktarıyorlar, grup başkan vekilleri dâhil olmak üzere. Hemen bunları örnekleriyle ifade edeyim.

 

Bakın, Türkiye Büyük Millet Meclisi Araştırma Merkezinin hazırladığı metin, Kasım 2009. Bu metindeki ifadeler bile çarpıtılarak, saptırılarak ve teklife bir destek sağlamak amacıyla anlatılabiliyor, aktarılabiliyor. Bunu yapmaya hakkınız yok, bunu yapmaya tenezzül etmeyiniz.

 

Bakın, bu resmî kayıtlara göre gerçek nedir, getirilen teklifteki gerçek nedir: Anayasa Mahkemesindeki 17 kişiden 7 kişinin hukukçu olmaması mümkündür. Cumhurbaşkanı, 4 kişiyi doğrudan seçmektedir, 10 kişiyi ikinci aşamada seçmektedir yani 17 üyenin 14’ünün seçiminde Cumhurbaşkanının mutlak denecek ölçüde hâkimiyeti vardır. Yargıtay, Danıştay, Askerî Yargıtay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi. Burada bu kurumların seçimi belirleyici olmamaktadır, sonuçta yine Cumhurbaşkanı, seçimi belirleyici olmaktadır. Kurumlar sadece 1 aday için tercihlerini yapabilmektedirler. Onun için “Mustafa Bumin taslağı” deyip o taslağı gerçeğe aykırı bir şekilde anlatmaya tenezzül etmeyin. Bu, milletvekili sorumluluğuyla bağdaşmıyor. Ne diyor Mustafa Bumin taslağı? “11 kişiyi doğrudan kurum seçecek.” diyor. O tespitle sizin anlattıklarınızın uygun, uyumlu bir tarafı var mı değerli arkadaşlarım? Bunları yapmaya neden tenezzül ediyoruz? Bizi zaten kaygıya sevk eden, endişeye sevk eden bu çarpıtmalar, bu demagojiler, bu saptırmalar. Bu gerçekleri halkımız inanıyorum ki görüyor, değerlendiriyor.

 

Bakın, bu getirilen düzenlemeyle ortaya çıkan tablo şudur: Yüce Divan ve bireysel başvuru anlamında yeni birtakım düzenlemeler getiriliyor. Burada Yüce Divan yapılanmasının kontrol altına alınması amacı, anayasal denetimi etkisiz kılmaya yönelik bir düzenleme amacı ve bununla bağlantılı olarak ideolojik dönüşümü gerçekleştirmek. Bu şekilde Türkiye Büyük Millet Meclisinin çıkaracağı yasaların Anayasa Mahkemesi tarafından denetiminin fiilen engellenmesi amaçlanıyor ve bunun sonucunda da -yine, tekrar ifade ediyorum- ideolojik dönüşüme zemin hazırlanıyor ve tabii, bütün bunların devamında da -her ne kadar 8’inci madde düşmüş ise de- mahkemelerin, özellikle iktidar grubunun siyasi partilerinin kapatılma riskini asgariye indirmek… Hangi anlamda söylüyorum? Siyasi partilerin kapatılmasından elbette haz almıyoruz ama suç işlemek anlamında, idari işlem yoluyla ya da eylem yoluyla odak hâle gelmiş ise hele hele iktidar nüfuzunu, devlet nüfuzunu kötüye kullanmak suretiyle bunu organize bir şekilde yapıyorsa elbette hukuk devletlerinde suçun müeyyidesi mutlaka olacaktır. Bu, demokrasinin hukuk yoluyla korunmasının zorunlu sonucudur. Bunları bir kez daha ifade etmek gereğini duyuyorum.

 

Değerli arkadaşlarım, bir hafta on gündür siyasi iktidar grubunun son derece diktatöryal bir tavır içinde olduğunu gerçekten bu sekiz yılı gözlemleyerek ifade ediyorum. Bunu daha evvel ifade etmiştim. Dünden bu yana ise bu tavrın daha da psikolojik bir saldırgan tavra dönüştüğünü yine üzüntüyle, kaygıyla gözlemliyoruz. Bu noktada grubu, iktidar grubunu sağduyulu davranmaya davet ediyorum.

Yine bu çerçevede de şu talihsiz değerlendirmeleri dikkatinize sunmak istiyorum. İktidar grubu Genel Başkan Yardımcısı çıkıyor, 8’inci maddede “Hayır.” oyu kullananlara yönelik olarak “Örgütlü ihanet içindeler.” diyebiliyor. Bu, gerçekten demokrasi adına utanç verici bir ifadededir. Neyi görüyoruz? Bununla bağlantılı olarak psikolojik bir saldırgan tavrın devreye girdiğini görüyoruz.

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Başbakanın ne dediğini bile anlamamışsın, kürsüde konuşuyorsun.

 

BAŞKAN – Sayın Kart, süreniz doldu efendim. Size ek süre veriyorum, lütfen tamamlayın konuşmanızı.

 

ATİLLA KART (Devamla) – Ben şunu ifade etmek, vurgulamak ihtiyacını duyuyorum: Burada 8’inci maddede, milletvekili saygınlığı ve sorumluluğu içinde hareket eden milletvekili arkadaşlarımızın bu dik duruşlarını bundan sonra da sürdürmelerinin önemini ve tarihî sorumlulukları olduğunu ifade etmek istiyorum. O sorumluluğun bir anlam kazanması için, o sorumluluğun siyasi tarihimize bir onur sayfası olarak geçmesi için, inanıyorum ki arkadaşlarım o sorumluluk duygusu içinde hareket edeceklerdir.

 

Bakın, ihtimal vermek istemiyorum ama neler konuşuluyor? TEDAŞ ihaleleri konuşuluyor. Neler konuşuluyor? Otoban ihaleleri konuşuluyor. Neler konuşuluyor? Özel hastane olayları konuşuluyor. Bunlara, bakın -tekrar ifade ediyorum- ihtimal vermek istemiyorum, bunları vicdanınızda sorgulayın. Bunları geleceğe yönelik olarak değerlendirmeniz için… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Siz bir de oylarınızı gizli açıklayın, buraya dahi gelememenin gerekçesini açıklayın!

 

ATİLA EMEK (Antalya) – Senin haberin yok, borsa yükseldi.

 

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Ayıptır ya! Milletvekilleri böyle şeyler konuşmaz.

 

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Söz al da konuş.

 

BAŞKAN – Sayın Kart, ek süreniz de doldu efendim, lütfen Genel Kurulu selamlayın ve oturun. (AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)

 

Lütfen sakin olun.

 

ATİLLA KART (Devamla) – Bu endişelerimde yanılmayı yürekten diliyorum ama tarihe not düşmek adına, bir hafta sonra, bir ay sonra kendinizi sorgulamanız adına bunları ifade etmek ihtiyacını duyuyorum.

 

Onun için diyorum ki sonuç olarak: Ayrışmayı körüklemeyelim, toplumda ayrışmayı körüklemeyelim. Çocuklarımızın ve Türkiye’mizin geleceğini karartmayalım.

 

Bu sorumlulukla, bu düşüncelerle, bu değerlendirmelerle Genel Kurulu bir kez daha sorumlu ve sağduyulu davranmaya davet ediyor ve saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

                                

6. Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 19. Maddesi’nin madde metninden çıkarılmasını arz ederim.

 

Oktay Vural (İzmir)

 

Reşat Doğru (Tokat)      

 

Gerekçe (6. Önerge)

 

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

 

Anayasa Mahkemesinin görev ve yetkileriyle ilgili maddeye istinaden vermiş olduğumuz bir önerge münasebetiyle söz almış bulunmaktayım.

 

Tabii, bir Anayasa görüşmesi, bugün Anayasa Mahkemesinin görev ve yetkilerini bu vesileyle dile getirirken aslında bizi buraya getiren ve “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir.” düsturuna uygun olarak hepimiz milletimizin iradesiyle buraya geldik.

 

21’inci Dönemde biz vardık, 21’inci Dönemden önce AKP yoktu. Daha sonra olmadık, bugün varız. Yarın kimin olup olmayacağını millet takdir edecek. Ama burada bizim kullandığımız irade, bizim yaptığımız Anayasa, elbette, sevabıyla, günahıyla milletimizin, açıkçası, bedel ödeyebileceği ya da faydalanabileceği bir yasa olacak.

 

“Bizi millet getirdi.” Her yaptığımız doğru mudur? Bizim her yaptığımız gerçekten doğru ve istediğimizi yapabileceğimiz bir güç mü verilmiştir bize? Biz “Millet bizi buraya getirdi, ben istediğim gibi millete muamele edebilirim.” diyebilir miyiz? Bizim sınırımız nedir? Bizi buraya getiren iradeyi, açıkçası, kullananlar olarak acaba kendimizi sınırlandırmayı başarabiliyor muyuz, becerebiliyor muyuz? Evet, bizim her yaptığımız doğru mu, yanlış mı, bunlara bakmamız lazım. Bu iradeyi kimin için, nasıl kullanacağız? Keyfimize göre, gelecekte oluşturacağımız sırça köşklere göre mi, yoksa milletimizin iradesine göre mi? Bizi kim sınırlayacak? Anayasa, bu Anayasa ve kanunlar.

 

Evet, işte böyle olunca aslında hukuku üstün kılmış oluruz. Millet oy veriyor bize. Millet oy veriyor ama yanlışı doğru, doğruyu yanlış yapmak için oy vermiyor. Sizin yaptığınız yanlışı millet oy verdi diye doğru kabul etmek mümkün müdür ya da yaptığınız doğruyu yanlış görmek, yine millet için, milletin iradesi olarak böyle ifade etmek doğru mudur? Haklıyı haksız yapabilir misiniz siz? Yapabilir misiniz? Yapamazsınız tabii. Yapmamanız gerekiyor. Milletin gücünü kullananlar kendi güçlerini sınırlandırabiliyorsa, hesap verebiliyorsa, sınırını bilebiliyorsa, millet sorgulayabiliyorsa egemenlik vardır. Yoksa, demokratizm olarak sadece iradeyi alıp “Ben istediğimi yaparım. İstediğim yere hâkim atarım, istediğim yere gönderirim.” diyebiliyorsanız bu doğru değildir değerli arkadaşlarım. Milletin iradesi ancak bu şekilde hür olursa egemenlik kazanır. Sadece oy vermekle millî irade oluşmuyor, millî iradenin hesap vermesi gerekiyor, millî iradenin Anayasa’ya göre davranması gerekiyor.

 

Hukuk kimin için var? Biz kimin için hukuk yapıyoruz? Millet için, değil mi değerli arkadaşlarım? Haklıyı korumak için, zengine karşı fakiri korumak için, zalime karşı mağduru korumak için, mağrura karşı mağduru korumak için değerli arkadaşlarım. Eğer hukuk güçlünün isteğine göre olursa ve bu güçlü olanlar istediği gibi hukuk yapar, yargıyı istediği gibi kullanırsa değerli arkadaşlarım, hukuk, egemenliği ifade eden hukuk, hukuk olmaktan çıkar, sadece bir araç olur. İşte, bugün geldiğimiz bu noktada gerçekten yargının siyasallaşmasına götürecek sürecin çok tehlikeli olduğunu ifade etmek istiyorum. Bugün geldiğimiz bu noktada hangi biriniz acaba Habur’daki o gönderilen hâkimin gelenleri geldikleri gibi içeri sokmasını içinize sindirebilirsiniz? Hangi biriniz acaba Habur’da kurulan mahkemede Türk Bayrağı problem olmasın diye indirilmesini içinize sindirebilirsiniz değerli arkadaşlarım? Dolayısıyla hangi biriniz acaba TÜPRAŞ’ın ihalesi 1,3 milyar dolara giderken mahkeme tarafından iptal edildikten sonra 4,5 milyar dolara satılmasının ardındaki gerçeklerin saklanmasını isteyebilirsiniz? Hiçbiriniz istemezsiniz. Galatport’un tekrar aynı şekilde ihale edilmesini ister misiniz? İstemezsiniz.

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Sayın Vural, ek süre veriyorum, lütfen konuşmanızı tamamlayın efendim.

 

OKTAY VURAL (Devamla) – İşte bugün geldiğiniz noktada eğer kendinizi sınırlandırabiliyorsanız, ben iktidarı aldım, istediğime ihale veririm demek istemiyorsanız bizim yaptığımız gibi Kamu İhale Kanunu çıkartıp bu ihalede şeffaflığı getirebiliyorsanız, gücünüzü sınırlandırabiliyorsanız egemenlik milletin olur. Yoksa ben istediğime ihale yaparım, Kamu İhale Kurumunu da, kanunu da istediğim gibi değiştirebilirim diyorsanız o, değerli arkadaşlarım, hukuku üstün kılmak değil, gücü haklı  kılmaktır ya da kamu personel sınavını getirip iş arayan insanlarımızın kamuya geçişinde adaletli bir sistem getirmek istediğimiz gibi kendinizi sınırlandırabiliyorsanız egemenlik milletin olur. Yoksa gidip çeşitli bankalarda KPSS’ye girmeden istediğimizi işe alırız diyorsanız değerli arkadaşlarım, egemenlik milletin olmaz, egemenlik o zaman güçlünün olur, haklının olmaz. Evet, değerli arkadaşlarım, eğer dokunulmazlığı sınırlandırabiliyorsanız egemenlik milletin olur. Hayır, ben dokunulmazlık zırhına bürünmeliyim…

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Sayın Vural, ek süreniz de doldu efendim. Genel Kurulu selamlamanız için mikrofonu açıyorum.

 

Buyurun. Lütfen… Lütfen…

 

OKTAY VURAL (Devamla) – Dokunulmazlığı sınırlandırmam, beni yargılayacak mahkemelere de demokratik meşruiyet adı altında hâkim atarım. Sizin demokratik meşruiyetiniz var, eğer Anayasa Mahkemesine hâkim seçmeniz sizin için bir meşruiyetse 24’üncü Dönemde oluşan millet iradesinin meşruiyetini ne yapmış olursunuz? İşte bunlar sorulması gereken hususlardır.

 

İşte Türkiye’de yasalar büyük sineklerin delip geçtiği, küçük sineklerin takılıp kaldığı bir örümcek ağı olmamalıdır. Hak, haklının olmalıdır.

 

Hepinize saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

 

7. Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 19. Maddesi’nin madde metninden çıkarılmasını arz ederim.

 

Erkan Akçay (Manisa)

 

Hasan Çalış (Karaman)

 

Gerekçe (7. Önerge)

 

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa’nın 19’uncu maddesi üzerinde verdiğimiz önerge hakkında söz aldım. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

 

Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi, Anayasa’nın geniş bir uzlaşmayla daha demokratik bir hâle getirilmesi gerektiğini yıllardır söylemektedir. Bunu şimdi değil, 1999, 2002 ve 2007 yıllarında, seçim beyannamelerinde ve her ortamda ifade etmiş, çağrıda bulunmuştur. Bize göre, Anayasa değişikliğine bir yerden başlanacaksa öncelikle temiz toplum, temiz siyaset, temiz yönetimin sağlanması ve dokunulmazlıkların sınırlandırılmasıyla başlanmalıydı.

 

Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası yüz yetmiş dört  maddeden ibarettir ancak bir de Adalet ve Kalkınma Partisinin kendine özel bir anayasası ve anayasa anlayışı vardır. AKP’nin anayasası iki maddeden ibarettir:

 

“Madde 1 - Ben her zaman haklıyım.

 

Madde 2 - Benim haksız olduğum durumlarda 1’inci madde geçerlidir.”

 

Getirilen bu Anayasa değişikliğinin bazı maddelerini bir tek cümlede özetlemek mümkündür: Anayasa Mahkemesi ve yargı, iktidara, affedersiniz, AKP’ye bağlıdır. İşin özeti, gidilmek istenen nokta budur. Montesquieu, kanunların ruhunda, vahşilerin yemek yiyecekleri zaman ağacı dibinden kesip yemişi öyle kopardıklarını, zorba siyasi güçlerin de böyle olduğunu söylemektedir. “Güç bende, istersem asarım istersem keserim.” anlayışıyla Anayasa değiştirip başkanlık sistemi kurmak isteyenler ülkenin, devletin, milletin temelleriyle oynamaktadırlar. İktidarda ilanihaye kalma ve mutlak güce sahip olma hırsına baktığımızda, AKP’de jakobenizmin hortladığını görüyoruz, haber veriyorum. Her demokratik devlette üç çeşit yetki vardır: Yasama, yürütme ve yargı yetkisi. Yasama, yargı ve yürütme yetkileri aynı kişiye veya bir siyasi gruba verilirse, bunlar birbirinden ayrılmazsa ortada özgürlük diye bir şey kalmaz, demokrasi kalmaz, hukuk kalmaz, bunun adı diktatörlüktür. Bu durumda, zorbalığa, tiranlığa kimse mâni olamaz.

 

Değerli milletvekilleri, gönlümüz arzu ederdi ki burada ülkemizi daha çağdaş hâle getirecek, milletimizin beklentilerini karşılayacak, özgürlük eksenli, gerçek bir anayasayı samimi bir uzlaşma ikliminde görüşüyor olsaydık ancak bütün bunlar “Mademki iktidar benim, ne yasa tanırım ne muhalefet tanırım, istediğimi tehdit eder istediğimi sustururum, milletin tek iradesi benim.” diyen anlayış yüzünden mümkün olamamıştır. Bu Anayasa Değişiklik Teklifi toplumun talebi değildir, AKP yönetiminin ve Sayın Başbakanın talebidir, onun ihtiyacıdır. Anayasa değişiklik paketinin içeriğinden kamuoyuna açıklandığı güne kadar Adalet ve Kalkınma Partili milletvekillerinin haberinin bile olmadığını biliyoruz.

 

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Haberimiz var, baştan beri var.

 

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Bu Anayasa paketinin nerede ve kimler tarafından hazırlandığını kimler biliyor? Ortada, kişiselleşmiş ve partileştirilmiş bir Anayasa metni bulunmaktadır. Bugün vatandaşın öncelikli gündemi işsizlik, terör, yoksulluk ve yolsuzluktur. Vatandaş, bunları konuşuyor, bankalara olan borcunu konuşuyor. Analar, akşama evde ne pişireceğini konuşuyor. Analar babalar, çocuklarının geleceğini düşünüyor, üç günde verilen 6 şehidini konuşuyor. Böyle bir ortamda biz, öncelikli olarak insanları iş güç sahibi yapacak, karınlarını doyuracak, refaha ulaştıracak temel meseleleri, ihmal etmeden konuşmalıydık.

 

Demokrasilerde, siyasi partiler hem sandıkta millete hesap verirler hem de yaptıkları iş ve eylemlerden, yolsuzluklardan dolayı Anayasa Mahkemesinde, Yüce Divanda hesap verirler. AKP, yargıya hesap vermekten kaçmak için, Anayasa Mahkemesinin şeklini, üye yapısını değiştirmek istemektedir. AKP, yolsuzluk yapanların yargılanacağı Yüce Divana hâkim atayarak yolsuzluktan beraat edeceğini düşünmektedir. Bu teklife, siyasi hesap ve kaygı hâkimdir.

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Sayın Akçay, lütfen tamamlayın, ek süre veriyorum.

 

Buyurun.

 

ERKAN AKÇAY (Devamla) - Türk milleti, Seydişehir Eti Alüminyumu değeri 3,5 milyar dolar olmasına rağmen birilerine 300 milyon dolara satanları, TÜPRAŞ’ın yüzde 14’ünü kapalı kapılar ardında değerinin çok altında satanları, bilirkişi raporlarıyla 51 milyon dolarlık Balıkesir SEKA’yı 1,1 milyon dolara satanları, 810 milyon dolarlık Tekelin alkol birimini 232 milyon dolara satanları unutmamıştır. AKP’li belediyelerin yolsuzluk ve usulsüzlüklerinin örtbas edildiğini unutmamıştır. TOKİ ihalelerinde yandaşlara açılan telefonlar unutulmamıştır. Anayasa Mahkemesinin tüm üyelerini değiştirerek beraat edeceğinizi mi düşünüyorsunuz?

 

Değerli milletvekilleri, bunun sorumluluğu, vereceğiniz oylarla sizlerin omuzlarındadır. Önemli olan, hem yargıda hem de vicdanlarda beraat etmektir.

 

Bu düşüncelerle muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

 

Oylamanın Sonucu (4, 5, 6 ve 7. Önerge): AYNI OLDUĞUNDAN BİRLİKTE OYLANMIŞ VE KABUL EDİLMEMİŞTİR.

 

3.4 Onsekizinci Maddeye İlişkin İkinci Tur Gizli Oylama Sonucu (Teklif Metni İlk Haliyle Kabul Edilmiştir)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 19’uncu maddesinin gizli oylama sonucunu açıklıyorum:

 

“Oy Sayısı       : 408

Kabul               : 337

Ret                   : 70

Çekimser         :  -

Boş                  :  1

Geçersiz           :  -

 

Katip Üye Bayram Özçelik (Burdur)

 

Katip Üye Harun Tüfekçi (Konya)”


Copyright © 2009 Kanunum.com bir Karakullukçu Danışmanlık Limited Şirketi servisidir.
Gösterilen marka, Karakullukçu Danışmanlık Limited Şirketi’nin tescilli markasıdır. Tüm hakları saklıdır.
Bu internet sitesinin kullanıcıları Kanunum.com Kullanıcı Sözleşmesi ve Gizlilik Politikası’nı okumuş ve kabul etmiş sayılırlar.