bulamadim:(
ONÜÇÜNCÜ MADDE (KAMU HİZMETİ GÖREVLİLERİYLE İLGİLİ ANAYASANIN 129. MADDESİNDE DEĞİŞİKLİK)
Memurlara ve diğer kamu görevlilerine ilişkin disiplin kararlarının bazıları değil tamamının yargı denetimine tabi kılınması için Anayasanın 129. maddesinde değişiklik (Halkoyuna sunulan 5982 sayılı kanunun onüçüncü maddesi)
5982 Sayılı Kanunun Onüçüncü Maddesinin Halkoyuna Sunulan Metni
MADDE 13- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 129 uncu maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Disiplin kararları yargı denetimi dışında bırakılamaz.”
Not(*): Teklif edilen, siyasi partilerle ilgili 8. madde referandum paketinden çıkarıldığından, teklif metninin aslında “Madde 12” olarak yer alan bu hüküm, kanun metninde “Madde 13” olarak teselsül ettirilmiş ve böylece kanunlaşmıştır. Ancak teselsülle ilgili uygulama genel kurul görüşmeleri sonrasına bırakıldığından, Genel Kurul’da maddelerin görüşülmesine teklif metnindeki sıralamaya göre devam edilmiştir.
___________________________________________________________________________
1 Onüçüncü Maddenin TBMM Anayasa Komisyonu Aşaması ( Komisyonda Teklif Değişmemiştir.)
1.2 Onüçüncü Maddenin Madde Gerekçesi
1.3 Onüçüncü Madde Hakkında Komisyonunda Yürüyen Tartışmanın Komisyon Raporundaki Özeti
2 Onüçüncü Madde Hakkında TBMM Genel Kurulunda Gruplar Adına Yapılan Konuşmalar
2.1 Onüçüncü Madde Hakkında MHP Grubu Adına S. Nevzat Korkmaz (Isparta)
2.2 Onüçüncü Madde Hakkında CHP Grubu Adına Muharrem İnce (Yalova)
2.3 Onüçüncü Madde Hakkında BDP Grubu Adına M. Nuri Yaman (Muş)
2.4 Onüçüncü Madde Hakkında AKP Grubu Adına Mustafa Çetin (Uşak)
3 TBMM’ Genel Kurulu’nda Dördüncü Maddeyle İlgili Verilen Değişiklik Önergeleri, Oylamalar Ve Komisyonca Sunulan ve Teklifle Aynı olan Metnin Kabulü
3.1 Dördüncü Madde İçin Birinci Turda Verilen önergeler (Tümü Reddedilmiştir – 24 Nisan 2010)
3.2 Dördüncü Maddeye İlişkin Birinci Tur Gizli Oylama Sonucu
3.3 Dördüncü Madde İçin İkinci Turda Verilen önergeler (Tümü Reddedilmiştir – 4 Mayıs 2010)
1 Onüçüncü Maddenin TBMM Anayasa Komisyonu Aşaması ( Komisyonda Teklif Değişmemiştir.)
1.1 Onüçüncü Maddenin Komisyona Gelen Teklif Metni ve Komisyonun TBMM Genel Kurulu’na Sunduğu Metnin Karşılaştırması ( Fark Yok)
Komisyonun değişiklik yapmadığı teklif metni:
MADDE 14.– Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 129 uncu maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Disiplin kararları yargı denetimi dışında bırakılamaz.”
1.2 Onüçüncü Maddenin Madde Gerekçesi
Madde 14- Anayasanın 129 uncu maddesinin üçüncü fıkrasında disiplin kararlarının yargı denetimine tabi olduğu belirtilmekte, ancak uyarma ve kınama cezaları yargı denetimi dışında tutulabilmekteydi. Cezanın hafifliğinin, insan onurunu zedeleme niteliği yönünden diğer cezalara göre daha az etki doğurmayacağı dikkate alınarak, maddenin üçüncü fıkrasında yapılan değişiklikle, memurlar ve diğer kamu görevlilerine verilen uyarma ve kınama cezalarının da yargı denetimine açılması öngörülmektedir.
1.3 Onüçüncü Madde Hakkında Komisyonunda Yürüyen Tartışmanın Komisyon Raporundaki Özeti
“Teklifin çerçeve 14 üncü maddesiyle Anayasanın 129 uncu Maddesinin üçüncü fıkrası değiştirilmektedir. Disiplin kararlarını yargı denetimine açan bu düzenleme Komisyonumuzca kabul edilmiştir.”
___________________________________________________________________________
2 Onüçüncü Madde Hakkında TBMM Genel Kurulunda Gruplar Adına Yapılan Konuşmalar
2.1 Onüçüncü Madde Hakkında MHP Grubu Adına S. Nevzat Korkmaz (Isparta)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP’nin Anayasa değişiklik metninde yer alan 14’üncü madde hakkında Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Neredeyse haftalardır Türkiye Anayasa’yla yatıyor, Anayasa’yla kalkıyor. Niye? Çünkü, AKP bunu böyle istiyor. Onlarca kendisine yandaş televizyon kanalı ve gazete üzerinden öyle bir kampanya yürütülüyor ki, bu memlekette işsizlik yok, açlık yok, üreten tesislerimiz kalmamış, çiftçi ekemez, dikemez, topladığını satamaz, insanlarımız borç altından kalkamaz durumda değilmiş gibi “Anayasa gelecek dertler bitecek.” kampanyası!
Ancak, vatandaş AKP gibi Anayasa’yı sihirli reçete olarak görmüyor. Bir kamuoyu araştırma şirketi, vatandaşlara en öncelikli sorunlarını sormuş, sıralama şu şekilde oluşmuş: İnsanlarımızın yüzde 35’i “geçim sıkıntısı”, yüzde 30’u “işsizlik”, yüzde 8’i “eğitim”, yüzde 3’ü “demokrasi” demiş en öncelikli problemine; yaklaşık yüzde 12’si de Hiçbir sorunum yok.” diye cevap vermiş. Eğri oturalım doğru konuşalım. AKP Anayasa değişikliği vatandaşın bu hayati sorunlarından hangisini çözüyor? Olsa olsa, keyfe keder “Hiçbir sorunum yok.” diyen kişilerin, yani yüzde 12’nin ihtiyacına cevap veriyor, geri kalan yüzde 88 “Bu benim ihtiyacımdan kaynaklanmıyor.” diyor.
Değerli milletvekilleri, yaklaşık iki yıldır etkisini sürdüren ekonomik kriz, her geçen gün toplumsal huzursuzluğu ve gerginliği artırmakta, esnafımız, işçimiz, çiftçimiz, memurumuz, emeklimiz, iş adamımız gittikçe erimektedir. Dolayısıyla, bu kesimler krizin karşısında ayakta kalmaya çalışırken, Türk Ticaret Kanunu, Türk Borçlar Kanunu gibi Mecliste yapılacak hukuki düzenlemeleri bekliyor. Bu düzenlemelerin geciktirilmeye tahammülü yok, derhal Meclisten geçirilmesi lazım.
Üretim ve istihdamın dip yaptığı, işsiz gençlerin çoğaldığı, iç ve dış borçların ödenemez hâle geldiği, alım gücünün zayıflayıp hane gelirlerinin düştüğü bir ortam mevcut iken yapılacak Anayasa değişikliğine halk yeterli ilgiyi göstermeyecek ve halkın nezdinde de Türkiye Büyük Millet Meclisinin itibarı erozyona uğrayacaktır. İnsanlarımızın bu girişim karşısında, “Çocuk ağlar, derdi çörek.” yahut “Koyun can derdinde, kasap et derdinde.” dediğini duyar gibi oluyorum. Bu yüzden, Türkiye Büyük Millet Meclisi enerjisini bu öncelikli sorunların çözümüne harcamalıdır diyorum. “Halkın bugünkü gündemi Anayasa değil.” dediğimizde, Komisyonda Sayın Çiçek, “İllaki gündem dikey yapılmaz, yatay da yapılabilir. Biz gündemimizi yatay yapıyoruz.” demiştir. Sayın Çiçek, gündemin yatay ya da dikey olması önemli değil, önemli olan, gündeminizin halkın gündemi olmasıdır. Halka indiğinizde bunun böyle olmadığını göreceksiniz. Muhalefetle inatlaşma adına millete eziyet ettiğinizin, sıkıntılarını görmezden geldiğinizin farkına varacaksınız.
Değerli milletvekilleri, kürsüye çıkan AKP’li hatipler biraz da mahcubiyetle “Tabii ki uzlaşma aranmalıdır. Komisyonda müzakere edildi. Bak, Genel Kurulda günlerdir konuşuluyor, bu da bir uzlaşmadır.” gibi açıklamalarda bulundular. Arkadaşlar, ya yanlış biliyorsunuz yahut da yanlış söylüyorsunuz. Uzlaşma bu değil. Bakın, Türk Dil Kurumunun Büyük Türkçe Sözlüğü uzlaşmayı nasıl açıklıyor: “Uzlaşma, farklı düşünen, farklı hareket tarzı belirleyen insanların ortak bir nokta için karşılıklı tavizler vererek uyuşmasıdır.” Sizin yaptığınız bu mudur? Hayır. AKP Genel Merkezinde hazırladığınız metnin, hem de parlamenter sistemin denge unsuru olan güçler ayrılığı ilkesinde ve devletimizin savunma reflekslerinde ciddi sıkıntılar ve zafiyetler yaratacak olan metnin bizden müzakeresini istiyorsunuz. Bunun adına uzlaşma demezler, bu bir dayatmadır, kendi metninizi kabule zorlamadır. Meclisteki sayısal çoğunluğunuza güveniyorsunuz. Yine, parmak demokrasisi şovunu sergiliyorsunuz. Milletimiz görüyor. Birçoğunuzun bu değişikliklerin neler getirip neler götürdüğünden bile haberi yok. Burada bulunmanızın tek bir gayesi var, milleti değil Sayın Başbakanı memnun etmek. Ancak biliniz ki demokrasi, demokrat bireylerin oluşturduğu bir rejimdir, eğer kafalarda demokrat olmayı beceremez iseniz demokrasiyi de tesis edemezsiniz.
Sayın Ömer Dinçer birkaç gün önce Genel Kurulda bir soruyu cevaplandırırken “Bilim adamı dokuz köyden kovulacağını bilse bile doğruyu söyleyen insandır.” mealinde bir söz sarf etti, kesinlikle katılıyorum. Eminim, saygın bir isim, anayasa hukuku profesörü olan Anayasa Komisyonu Başkanımız da bu görüşe katılıyordur ancak telefonlarla, fakslarla, yetiştirdiği onlarca öğrenci kendisine şu soruyu sormamı istediler, ben de söz verdim, diyorlar ki: “Hocamız bizlere Anayasa hukuku derslerinde ‘Anayasalar toplumsal sözleşmelerdir dolayısıyla toplumun mutabakatıyla hazırlanmalıdır.’ diye öğretti. Bugün görüyoruz ki AKP dışında hiçbir partinin Anayasa hazırlanırken uzlaşma iradesine başvurulmamış…”
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Millete götüreceğiz, millete!
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – “…Hocamız da yaptığı konuşmada AKP metnine ‘olur’ diyor. O zaman Hocamıza sormak istiyoruz: Biz öğrencilerinize anlattıklarınız mı yanlıştı ya da bugün milletin gözünün içine baka baka yanlış şeyler mi söylüyorsunuz?”
Değerli milletvekilleri, âlâyıvala ile sunduğunuz, demokrasi devrimi diye göklere çıkardığınız Anayasa değişiklik metninin 14’üncü maddesi, Anayasa’nın 129’uncu maddesine bir cümle ekliyor: “Disiplin kararları yargı denetimi dışında bırakılamaz.” Bürokrasiden gelenler bilirler. Zaten uygulamada yargı bu kararları denetliyor. Bir teamül oluşmaya başlamıştı bile. Bu değişikliğiniz ne getirdi? Hiç, kocaman bir sıfır. Sivil demokratik bir Anayasa devrimi gerçekleştiriyorsunuz ya, kimi kandırıyorsunuz? Anayasa’yı yasaya ve uygulamaya uydurmanın, malumu ilan etmenin adı ne zamandan beri “devrim” oldu? Bu değişiklik ile çalışanların özlük hakları iyileştirildi de bizim mi haberimiz yok? Ücretlerde, atamalarda, adaleti temin ettiniz de biz mi duymadık? Memur, emekli, hayatından memnun da biz boşa mı konuşuyoruz? Memurdan oylarını isterken vaadiniz bu muydu? Bugün memurlara insanca yaşama vaadini sunarken vizyonunuz bu mu?
Arkadaşlar, kendinizi akıllı, âlemi saf görmeyin. Sizlere oy vermiş ancak ev kirasını ödeyemeyen, ay sonunu getiremeyen, borçlularından köşe bucak kaçıp telefonlarını açmayan, evladına okula giderken harçlık veremeyen, yol parasını bütçesi kaldıramayacağı için sılayırahim yapıp anasının, babasının elini öpemeyen, ölmüşlerinin kabirlerini ziyaret edemeyen, ailesine bir bayram hediyesi götüremeyen binlerce memura, emekliye bu ikiyüzlülüğü nasıl açıklayacaksınız?
AKP’nin Anayasa değişiklik metni ayıplıdır çünkü AKP’nin Meclis çoğunluğu dışında, hiçbir siyasi partinin görüşü “Muhalefetin her dediği yanlıştır.” denilerek kale alınmamıştır. AKP’nin Anayasa değişiklik metni özürlüdür, adaletin şaşmaz terazisi olmaya değil, hep kendisine yontan nalıncı keserliğine taliptir, seçim öncesi nasıl avantaj elde ederim gibi kurnazca hesaplar peşindedir. Tepkisel bir metindir hazırladığınız. Anayasalar objektif görüş ve düşüncelerle yapılmalıdır. Hâlbuki AKP anayasasının temelinde, geçmişte yaşanılan öyküler, siyasi olaylar, bir türlü unutulmayan kötü hatıralar vardır. Bu metin, yaşananlara karşı öç alma, rövanş alma hissiyatıyla üretilmiştir; asırlık anayasa tartışmalarını bitirmek bir yana, yeni tartışmaları başlatacaktır, yeni ret cepheleri oluşturacaktır.
Bir başka husus, AKP’nin milletvekili ve parti yöneticilerinin -ki karma komisyonlardaki dosyalardan da anlaşılacağı üzere- birçok usulsüzlük ve yolsuzluklarla birlikte anılıyor olması, yapılacak değişikliğin üzerinde ağır iddialar ve gölgeler meydana getirmektedir.
AHMET YENİ (Samsun) – Sizin kaç tane dosyanız var?
MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Sen aynaya bak!
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Denilmektedir ki: “AKP milletvekilleri ve yöneticileri kendi istikballerini teminat altına almaya, mahkeme huzurunda hesap vermemek için tedbir almaya çalışmaktadırlar.” Sadece bu eleştirilerin açıklığa kavuşturulması için bile AKP’nin diğer partilere “Sizlerin bu kaygılarınızı giderelim. Gelin, Anayasa değişikliğini birlikte hazırlayalım.” demesi gerekiyordu. Âdeta bu iddiaları haklı çıkaracak şekilde metni kendi mahfillerinde hazırlamış, gözlerden kaçırıp tartıştırmamış ve anlaşılmaz bir telaşla, komisyonlarda saat hesabı yaparak görüştürmüştür.
Değerli milletvekilleri, Anayasa değişikliği tartışmalarının yapıldığı bir süreçte, milletimizin yüreğini yakan Habur görüntüleri, şehirleri neredeyse Teksas’a çeviren terör eylemleri ve ateşin üzerine benzin döker gibi “Anayasa değişikliği demokratik açılımın bir uzantısıdır.” mealinde Hükûmet yetkililerinin demeçleri milletimizi tedirgin etmiştir.
Tarih 17 Nisan 2010. Bundan yedi gün önce, bir televizyon kanalı, Sayın Başbakan bazı gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını cevaplıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Korkmaz, süreniz doldu. Size de ek süre veriyorum iki dakika.
Lütfen, konuşmanızı tamamlayın.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Diyor ki, lütfen dikkatle dinleyin: “Anayasa değişikliği önerimiz, açılım projemizin önemli bir parçasıdır. Açılım kapsamında atacağımız adımların önünü açıyor, altyapısını hazırlıyoruz.” Anayasa değişikliğinin amacının PKK açılımını hayata geçirmek ve bölünmez bütünlük aleyhinde fiilleri parti kapatma nedeni olmaktan çıkarmak olduğu, Başbakanın ağzıyla ikrar ediliyor.
MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Bu iftiralarınızı hep dinliyorlar.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Sayın Başbakan, bunları biz söylesek “İftira atıyorlar.” dersiniz. İşte, bu görüntü ve sözler, değişikliğin halisane niyetlerle yapılmadığı, yapılanın bölücülük ve terör çetesinin arzu ettiği şartlara hizmet edeceği gibi kanaatlerin hâkim olmasına yol açmıştır. Gerçi Sayın Başbakan, hiçbir gizleme ihtiyacı duymaksızın açıkça söylemektedir bunu. Sadece bu niyet bile, milletine verdiği sözler gereği ve millî duruşu itibarıyla Milliyetçi Hareket Partisinin neden AKP anayasasına karşı olduğunu anlatmaya yeter de artar bile.
Teklifte, temiz toplum, temiz yönetim ve temiz siyaset yoktur, milletvekili dokunulmazlığı gibi herkesin kanun önünde eşitliği ilkesini bozan 83’üncü maddenin kaldırılması yoktur. Başbakan ve AKP yöneticileri, hesap vermekten kaçmaktadırlar. 83’üncü maddeyi kaldırmaya yürekleri yetmemektedir. Birilerinin korkularını anlıyoruz da millete hizmet için vekâlet almış siz değerli AKP milletvekilleri, siz bu işe neden alet oluyorsunuz?
Teklifte, baş örtüsü yasağı, imam hatip okulları mezunlarının yaşadığı sıkıntılar gibi eğitimde fırsat eşitsizliğine yol açan yasakların kaldırılması yoktur. Aziz milletimiz sormaktadır: İstismar denince, baş örtüsünün, inançlı insanlarımızın sözcülüğüne soyunmak söz konusu olunca varsınız, iş icraata gelince köşe bucak kaçıyorsunuz, yoksunuz.
Tüm bu eksiklikleri içeren, hazırlanışında AKP’nin hiçbir siyasi parti grubuna ve sivil topluma eyvallahı olmadığını gösteren Anayasa değişiklik metnine usulden ve esastan karşı olduğumuzu söylüyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
2.2 Onüçüncü Madde Hakkında CHP Grubu Adına Muharrem İnce (Yalova)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, bu maddeyle memurlar ve diğer kamu görevlilerinin onlara verilen uyarma ve kınama cezalarını yargı denetimine açıyoruz. Buradan, uyarma ve kınama cezaları sanki yargı denetimine hiç açılmamış sonucu çıkarılmasın. Anayasa’nın 129’uncu maddesindeki bu hükme rağmen, Danıştay ve idare mahkemeleri uyarma ve kınama cezalarını denetime açmışlardır. Bunu da Anayasa’nın 36’ncı maddesindeki “Hak arama hürriyeti”ne bağlamışlardır.
İdarenin her tür işlemini yargı denetimine açmak demek, yargı kararlarına uymak demektir. Ne yazık ki bu konuda siciliniz çok bozuk. Şimdiden sonra vereceğim bütün örnekler delillidir. İşte burada, mahkeme kararları elimdedir ve bunlar bu Meclisin kötü hâl kağıdıdır aynı zamanda. Bu Mecliste mahkeme kararlarını uygulamayan Başbakan, bakan, milletvekilleri vardır. Haklarında fezleke olan milletvekilleri bu sıralarda oturmaktadır. Geçen dönem müsteşar, müsteşar yardımcısı olup da bugün bazılarının yirmi bir adet fezlekesinin olduğunu -yargı kararlarını uygulamamaktan dolayı- hepimiz biliyoruz. Kendilerine isnat edilen suçlar ise görevde keyfî davranmak, görevde yetkiyi kötüye kullanmak, zincirleme biçimde yetkiyi kötüye kullanmaktır.
Demokrasilerde keyfîlik yoktur, keyfîlik sultanlıklarda, padişahlıklarda ve totaliter rejimlerde vardır. Daha dün, 23 Nisan çocuğuna “Artık yetki sende, asarsın da, kesersin de.” diyen bir Başbakanımız var. Sembolik bir teslim töreninde, çocuklarda demokrasi bilincini geliştirmek için yapılan bu törende bile asmaktan, kesmekten söz eden bir Başbakanımız var.
MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Mecazi anlamda dedi.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Asmak, kesmek demokrasilerde olmaz, padişahlıklarda, krallıklarda, sultanlıklarda olur. Türkiye’yi muz cumhuriyeti, kendisini padişah zanneden bir Başbakanın bu hâlini gördükçe dünkü Başbakan Sayın Elgin Koçubaba’nın -Sayın Başbakan Elgin Koçubaba’nın- keşke görevi devam etseydi, başbakanlığı hiç bırakmasaydı diyorum çünkü dünkü Başbakan Sayın Elgin Koçubaba “Başkanlık sistemini istemiyorum çünkü Ulu Önder Atatürk, ülkemiz için cumhuriyeti uygun gördü.” diyor.
Ben, size şu kürsüden şunu tavsiye etmek istiyorum: Anayasa’yı değiştirmek yerine önce kendiniz değişin, önce demokrat olun, demokrasiye inanın diyorum. Siz bu değişikliklerle bu dünyadaki mahkemelerdeki hâkimleri ayarlayabilirsiniz, dokunulmazlığın arkasına sığınabilirsiniz ama öbür mahkemede ne dokunulmazlığınız olacak ne ayarladığınız hâkimler olacak. Gerçi, merak etmeyin, öbür tarafa bunu bırakacak hâlimiz yok. Bu hesabı bu dünyada, önümüzdeki seçimden sonra hep birlikte göreceğiz. (CHP sıralarından alkışlar)
MUHARREM SELAMOĞLU (Niğde) – Göreceğiz!
MUHARREM İNCE (Devamla) – Sayın milletvekilleri, Başbakan, Sayın Başbakan, yargı kararını uygulamadığı gerekçesiyle TÜBİTAK Başkanına 7 milyar lira tazminat ödedi. Başbakan, bu parayı ödemekte zorlanır mı diye düşündüm, mal varlığını araştırdım, baktım, beyanlarına baktım Sayın Başbakanın. Mal varlığı da, alacağı da artmış. 2007’de alacağı 312 milyarmış, 2010’da alacağı 500 milyar olmuş. Demek ki Başbakan 2007’den 2010’a alacaklarına 188 milyar lira faiz uygulamış, faiz işletmiş. Bunu da bilgilerinize sunmak istiyorum.
Demokratik bir anayasa yapabilmek için önce asgari düzeyde demokrasi inancı ve asgari düzeyde bir demokrasi bilgisi gereklidir. Size dünyanın en demokratik anayasasını versek siz oradan bir faşizm çıkarırsınız. Gerçek bir demokratsa demokratik olmayan bir anayasadan bile eksiksiz bir demokratik yapı kurabilir. Tıpkı uranyumdan elektrik enerjisi üretilebildiği gibi, uranyumdan atom bombası da yapılmasına benzer bu örnek.
Yargı kararlarını uygulamama rekorlarınıza devam edelim. Sayın Hüseyin Çelik, sadece Erzurum Millî Eğitim Müdürüne 54 milyar lira tazminat kaybetti. Bu para faiziyle birlikte 80-90 milyar yapmaktadır. Hüseyin Çelik bu parayı ödeyebilir mi diye baktığımda, araştırdığımda, daha düne kadar…
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Kardeşi var, kardeşi, Ramazan Çelik.
MUHARREM İNCE (Devamla) – …daha düne kadar mini market işleten kardeşleri, bugün ÇAYKUR bayiliği, Sarar bayiliği, Volkswagen bayiliği ve özel hastane işletmeciliği yaptıkları için bu parada zorlanmazlar diye düşünüyorum.
Yargı kararlarını uygulamayıp hukuku katlettiğiniz örnekler bununla sınırlı değil. Yahudi iş adamına sattığınız TÜPRAŞ hisseleriyle ilgili mahkeme kararını uygulamadınız. Çevrecinin daniskası kesilen Sayın Başbakan, HES’lerle ilgili mahkeme kararını uygulamıyor. Başbakan, Ofer’e yaptırılacak Galataport ve Dubai Şeyhine satılan İETT arazisi konusunda yargı kararlarını eleştiriyor. Başbakan diyor ki: “Yargıçların cebinden bir şey çıkmıyor, çok rahat hareket ediyorlar.” Oysa o yargıçlar olmasaydı, TÜPRAŞ’ın satışından bu milletin, bu fakir milletin 3,5 milyar dolar parası uçup gidecekti. Bu fakir millete 3,5 milyar dolar para kazandıran yargıçlara… İçinde biraz insaf, biraz merhamet, biraz vatan millet sevgisi olan herkes bu yargıçları eleştirmez, bu yargıçları ayakta alkışlar.
Bu pakette unuttuğunuz bir şey var. Bir geçici madde eklemeyi unutmuşsunuz. Şöyle diyebilirdiniz: “Geçici Madde 3- Başbakan Recep Erdoğan, Hüseyin Çelik ve onun müsteşarları yargı kararlarını uygulamama hakkına sahiptir.” diye bir geçici madde eklemeyi unutmuşsunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri, sizin amacınız hukuk devletini kökleştirmek, yargı bağımsızlığını sağlamak, bireyi özgürleştirmek, toplumu demokratikleştirmek değildir. Sizin amacınız üç tanedir:
1) Bu milletin varlıklarını “özelleştirme” adı altında talan ettiniz, şimdi yargıdan dönmesini istemiyorsunuz.
2) Yargı kararlarına dayanarak size direnebilen bürokratların olmasını istemiyor, kadrolaşmanızı tamamlamak istiyorsunuz.
3) Yüce Divan korkusu dört bir yanınızı sarmış, Habur’daki gibi hâkim ayarlamak istiyorsunuz.
Bu Anayasa paketinin hazırlanış biçimi, topluma sunuş biçimi, görüşmelerdeki dayatma mantığı ve içeriği bakımından darbe anayasasından farksızdır. 82 Anayasası’nda yürütme güçlendirilmişti, siz daha da güçlendiriyorsunuz. 12 Eylül Anayasası faşist bir anayasaysa bu paket iki kere faşisttir. 12 Eylülcüler darbe yaptılar, kendilerini korumak için geçici 15’inci maddeyi koydular. Siz darbe mi yaptınız ki ya da bizim bilmediğimiz hangi suçları işlediniz ki “İdarenin eylem ve işlemleri, odaklaşmanın tespitinde gözetilemez.” deyip kendinizi koruma altına alıyorsunuz?
Sayın milletvekilleri, bu değişiklik paketinin içinde çocuk hakları var ama 1 milyon çocuk sokaklarda çalışıyor. Bu paketin içinde engelliler var ama 53 bin engelli kadrosu boş, Millî Eğitim Bakanlığının engellilere açtığı sınavdan 110 lira sınav ücreti alıyorsunuz. Bu pakette şehitlerimiz var ama şehit anneleri al bayraklarla Meclise giremiyor. Değerli milletvekilleri, bu pakette kişisel verilerin korunması var ama Sayın Başbakan Tekel işçilerinin hesabından para çektiğini biliyor. Bu pakette ailenin bütünlüğünün korunması var ama sözleşmeli öğretmenlerin ailesi parçalanmış durumda. Bu pakette memurlara toplu sözleşme hakkı var ama grev hakkı yok hatta eylem yapan memurlara “Sonuçlarına katlanırsınız.” diyen bir Başbakan var.
Sizin demokrasi anlayışınız tramvay demokrasisi anlayışıdır. Sizin yargı reformunu savunan Bakanınız, cemaatler için başsavcıya baskı yapan Bakandır. Geçici 15’in kaldırılmasını önerdiğimizde “sulu şaka” diyenler bugün aynı şeyi öneriyorsa, bilin ki onlar Dolmabahçe’de sırdaş olup, Genelkurmay Başkanıyla paslaşıp, e-muhtırayı verenlere trilyonluk araç alanlardır. Onların biber gazıyla Hitler’in gaz odaları arasında hiçbir fark yoktur. Onlar ki “Ofer’le sabah görüşmedim.” deyip akşam görüştüğünü kabul edenler bu milleti kandırmaktadır. Milleti kandıranların millet iradesinden söz etmeye hakları yoktur. Milleti kandırmaya devam ediyorsunuz. Bu paketle hap yutturmayacaksınız, millete hapı yutturacaksınız. Bu paketle yürütmeyi yargı karşısında güçlendirerek milletin parasını yürütmeyi kolaylaştıracaksınız.
Bu paketin amacı, Sayın Recep Erdoğan’ın başkanlığa, sultanlığa giden yoluna taş döşemektir. Halk tabiriyle bu paketi ete benzetirsem, 29 kilogram ete benzetirsem, 26 kilogramı dana etidir, kuzu etidir, 3 kilogramı domuz etidir. Biz bunu yemeyiz, Türk milleti de yemez, siz isterseniz yiyin.
AHMET YENİ (Samsun) – Oy bile kullanamıyorsunuz.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Sayın milletvekilleri, size son olarak şunu söyleyeceğim: Siz sürekli demokrasiden, insan haklarından, özgürlüklerden söz ediyorsunuz. Bakınız, Anayasa’nın 6’ncı maddesi ortada.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın İnce, normal süreniz doldu, size de ilave süre veriyorum. Lütfen konuşmanızı tamamlayın.
MUHARREM İNCE (Devamla) – “Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir.” Madde 6; Madde 7: “Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez.”
AHMET YENİ (Samsun) – Oy bile kullanamıyorsunuz.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Buraya kadar okuyorsunuz, buna hiç itirazımız yok, buraya kadar okuyorsunuz. Şimdi size madde 9’u okuyorum: “Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır.” Yasamayı okuyorsunuz da 9’uncu maddeyi niye okumuyorsunuz?
Bakın, elimde bunlar mahkeme kararları. Türk milleti adına yargı karar vermiş, bunların hiçbirini uygulamamışsınız. İşte idari davalar, işte tazminat davaları, işte bunların hepsi… Kim istiyorsa AKP’den, hangi milletvekili istiyorsa… Sizin bakanlarınızın, Başbakanın uygulamadığı mahkeme kararları ortada. Siz neden söz ediyorsunuz?
Disiplin cezalarını yargı denetimine açsanız ne olur, açmasanız ne olur? Önemli olan demokrasiye inançtır. Size dünyanın en demokratik anayasasını getirelim, siz bunun içinden yine bir baskı rejimi çıkarırsınız, bunun içinden yine bir faşizm çıkarırsınız.
Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
2.3 Onüçüncü Madde Hakkında BDP Grubu Adına M. Nuri Yaman (Muş)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu heyecanlı ve karşılıklı eski hesaplaşmaların yapıldığı bir süreçten sonra, ben de 497 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 14’üncü maddesiyle ilgili olarak Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Bu nedenle, hepinizi en içten duygularımla selamlarım.
AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, duyulmuyor.
BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, Sayın Okay, Sayın İnce, orada büyük bir karmaşa var arkadaşlar. Hatibi dinleyemiyoruz. Lütfen…
M. NURİ YAMAN (Devamla) – Öyle sanıyorum ki bu tatlı, geçmişe yönelik hesaplaşma belki biraz daha devam edecek ama koridorlar müsait, lütfen, orada bu süreyi devam ettirebilirsiniz.
Değerli arkadaşlar, bilindiği gibi, Anayasa’mızın 129’uncu maddesinin üçüncü bendinde “Uyarma ve kınama cezalarıyla ilgili olanlar hariç, disiplin kararları yargı denetimi dışında bırakılamaz.” hükmü yer almaktadır.
Söz konusu madde, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin bu görevlerini yaparken görevleriyle ilgili sorumluluklarının neler olduğunu ve herhangi bir soruşturmaya uğradıkları zaman yapılan kovuşturmayla ilgili olarak sahip oldukları yasal güvencelerini düzenlemektedir. Madde, memurlar ile diğer kamu görevlilerinin yürüttükleri faaliyetlerinin çerçevesini çizmekte ve ayrıca bu faaliyetlerini kanunlara sadık kalarak yürütmek zorunda olduklarını belirtmektedir.
Değerli arkadaşlar, Anayasa’nın çizmiş olduğu bu çerçeve kapsamında 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na tabi olanlar bu kanuna göre, diğerleri ise kuruluş yasalarında belirtilen temel düzenlemelere göre çalışmalarını yürütmekle zorunludurlar.
657 sayılı Yasa’nın 135’inci maddesinin üçüncü fıkrasında da “Aylıktan kesme, kademe ilerlemesinin durdurulması ve devlet memurluğundan çıkarma cezalarına karşı idari yargı yoluna başvurabilirler.” hükmü yer almaktadır. Bu düzenlemeyle, kanun koyucu Anayasa’nın sağladığı imkânı kullanmış ve uyarma ve kınama cezalarını yargı denetimi dışında tutmuştur.
Aynı Kanun’un 133’üncü maddesinin birinci fıkrasında ise “Disiplin cezaları memurun siciline işlenir.” denilmektedir. Yani disiplin cezalarından olan uyarı ve kınama cezalarına hem yargı yolu kapatılmıştır hem de bu cezaların sicile işlenmesine dair bir düzenlemeye gidilmiştir.
Yine ayrıca, Anayasa Mahkemesinin 27/11/2007 tarih ve 2002/169 esas, 2007/88 sayılı kararının gerekçesinde de uyarma ve kınama cezaları özellikleri dolayısıyla bu kuralın dışına çıkarılmıştır.
Uyarma ve kınama cezalarının yargı denetimi dışında bırakılacağı ifade edilmekle beraber, Anayasa Mahkemesinin ilgili kararının devamında da yargısal denetim bakımından uyarma ve kınama cezalarının genel kural kapsamı dışında tutulmasının sebebi olarak da bu cezaların özellikleri gösterilmiştir.
Gerekçede “Disiplin cezalarının ağırlıkları birbirinden farklı olup, uyarma ve kınama cezaları en hafif disiplin cezalarını oluşturmaktadır.” şeklinde açıklama yer almaktadır.
Anayasa Mahkemesinin kararının sonuç bölümünde ise “Devlet memurlarına verilen uyarma ve kınama cezaları Anayasa’da yer alan hükme ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu yöndeki iradesine uygun olarak yargı denetimi dışında tutulduğundan, söz konusu kuralların Anayasa’ya aykırılığından söz edilemez.” şeklinde değerlendirmeye de ayrıca yer vermiştir.
İç hukukta uyarma ve kınama cezalarına karşı iptal davası açma hakkının tamamen ortadan kaldırılmış olması karşısında etkili başvuru ve hak arama özgürlüğü dikkate alındığında başvurulabilecek tek yargı makamı ise ancak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kalmıştır. Söz konusu Mahkeme başvurana karşı yapılmış olan uyarıya benzer disiplin cezalarının verildiği durumlarda “Etkili başvuru yolunun bulunmaması sonucunda başvuru sahibi, benzeri disiplin tedbirlerinin meşruluğunun denetlenmesini sağlayacak her türlü güvenceden mahrum bırakılmaktadır.” gerekçesi ile İnsan Hakları Sözleşmesi’nde yer alan etkili başvuru hakkının ihlali anlamına geldiği yolunda da bu kararını vermiştir. Bu tür davalarda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Anayasa’nın 129’uncu maddesinin üçüncü fıkrası ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 136’ncı maddesinin “…bu kararlar aleyhine idari yargı yoluna başvurulamaz.” hükmüyle bir uyarma veya kınama cezasının hukuki denetime tabi olmayacağı sonucunun ortaya çıktığını hatırlatmakta ve bunu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 13’üncü maddesinde yer alan “Bu sözleşmede tanınmış olan hak ve özgürlükleri ihlal edilen herkes, ihlal fiili resmî görev yapan kimseler tarafından bu sıfatlarına dayanılarak yapılmış olsa dahi, ulusal bir makama, etkili bir başvuru yapabilme hakkına sahiptir.” ilkesinin ihlali anlamında kabul etmiştir.
İşte bu nedenle de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine açılan yüzlerce dava sonucu Türkiye binlerce avro tazminat ödemek zorunda kalmıştır. Verilen bu tür tazminat kararları sonucu Anayasa’nın bu düzenlemesi ile 657 sayılı Yasa’nın söz konusu hükmünün uygulanabilirliği tartışılır hâle gelmiş bulunmaktadır.
Yine basında sık sık bu cezalara karşı yargı yoluna gidildiğine dair haberler çıkmaktadır. Oysa burada durum tamamen farklıdır çünkü uyarma ve kınama cezalarında yargı yoluna başvurabilmenin tek yolu, verilmiş olan cezada bir şekil eksikliğinin bulunmasına bağlıdır. Bu eksiklikleri şu şekilde sıralayabiliriz:
Savunmayı alan amir ile cezayı veren amir farklı kişi olamaz.
Bir suça iki ceza verilemez.
Disiplin suçunun işlendiği tarihten itibaren soruşturma bir ay içinde açılmamışsa ceza uygulanmasına gidilemez.
Uyarma, kınama ve aylıktan kesme cezalarında disiplin soruşturması tamamlandıktan sonra disiplin kurulu on beş gün içinde karar almak zorundadır.
Eğer uyarı ve kınama cezası sonucunda, kişi kurumundan özel herhangi bir ek ödeme alıyorsa ve kurum da bu ek ödemeyi verilen cezanın yanında belli bir süreliğine kesiyorsa, işte, ancak o kesintiye karşı iptal davası açılabilmektedir. Yani kişi, uyarı ve kınama cezasına karşı, içerik açısından değil, sadece şekil açısından yargı yoluna gidebilmektedir.
Yine, “Uyarı ve kınama cezaları çok hafif cezalardır ve cezalar da yargı denetimine açılırsa otorite sağlanmaz.” şeklinde düşünenler de şunu bilmeliler ki, idareler söz konusu kesintilerin yanı sıra başka mükerrer cezalandırma yollarına da başvurmaktadırlar. Söz gelimi, uyarı ve kınama cezası almış memurların terfi, tayin ve diğer özlük hakları bu cezalar gerekçe gösterilerek engellenmekte ve anılan cezalar yargı denetimi dışında bırakılmış olduğundan bu hukuksuz uygulamalara karşı memurlar haklarını arayamamaktadırlar.
Yukarıda da belirtmiş olduğum gibi, uyarı ve kınama cezaları memurların sicillerine işlenmektedir. Kurumların çıkarmış olduğu görevde yükselme ve unvan değişikliği yönetmeliklerinin hiçbirinde “uyarı ve kınama cezası almış olmamak” şartı aranmamaktadır ancak hepsinde “olumlu sicil” şartı aranmaktadır.
Değerli arkadaşlar, sicillerin Bilgi Edinme Yasası kapsamında elde edilmesiyle birlikte binlerce sicil raporu dava konusu edilmiştir. Bu davalara karşı idare tarafından yapılan bazı savunmalarda, sicil raporlarındaki düşük notun sebebi olarak memura verilen yazılı ikaz veya uyarı cezaları gösterilmiştir. Danıştay, temyiz incelemesi sırasında verdiği bir kararda, devlet memurlarının ehliyetlerinin tespitinde, kademe ilerlemelerinde ve derece yükselmelerinde özlük ve sicil dosyalarının başlıca dayanak olduğunu, dolayısıyla bu tür durumlarda mahkemelerin, uyarı cezalarını incelemeleri gerektiğini belirtmiştir. Ancak bu karar, sadece sicil dosyalarına karşı açılan davalarda uyarı cezalarının incelenmesiyle ilgilidir.
Yine bir örnek verecek olursak, İçişleri Bakanlığı birinci sınıf mülki idare amirliği statüsüne yükseltmelerde, ilgili encümence, başarı puanlarının tespiti hususunda, söz konusu yönetmeliğe göre sicil dosyası üzerinden yapılan değerlendirmelerde takdirname, müfettiş değerlendirme belgesi, sicil raporu ortalama notu olumlu puan olarak değerlendirilirken, alınan disiplin cezalarından uyarma, kınama, maaş kesimi ve devamı cezalar ise eksi puan olarak başarı puanlarının tespitinde değerlendirmeye alındığı düşünüldüğünde de yapılan bu düzenleme ile uyarma ve kınama cezalarına karşı da anayasal bir güvenceye kavuşturularak yargı yolunun açılmış olmasını memurlar ve diğer kamu çalışanları için hukuka uygun ve adil bir yol olarak kabul etmek gerektiğine inanıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Efendim, size de ek süre veriyorum. Lütfen tamamlayınız.
M. NURİ YAMAN (Devamla) – Teşekkür ederim.
Elbette ki öngörülen bu değişiklik yapılabildiği takdirde, çalışanların hak ve özgürlük alanı biraz daha genişleyecektir. Ancak demokratik yönetimin önündeki engellerin kaldırılması sadece anayasal metinleri yenilemekten değil, aynı zamanda doğru uygulanmasını sağlayacak mekanizmaların da oluşturulmasından geçmektedir. Her ne kadar bu düzenlemeler ile disiplin cezalarına ilişkin başvuruların ve yargı yoluna gitmenin bir anayasal güvencesi sağlanıyor ise de memurların diğer özlük haklarıyla ilgili yapılması gereken düzenlemelerin bunu desteklemediği ve memurların, şu anda geçim sıkıntısında olan bu kişilerin, huzurlu, rahat ve ülkeye daha iyi hizmet üretmeleriyle ilgili, özlük haklarıyla ilgili yapılması öngörülen düzenlemelerin, bunların sağlanmamasında, sadece bu eksikliklerin giderilmesi, onların daha etkin ve daha verimli çalışmalarına katkı sunmayacağını belirtirken burada sözlerime son veriyor, Meclisi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Yaman, çok teşekkür ederim.
2.4 Onüçüncü Madde Hakkında AKP Grubu Adına Mustafa Çetin (Uşak)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 14’üncü maddeyle ilgili olarak AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlarım.
Maddenin içeriğiyle ilgili, benden önce konuşan arkadaşlar özünü söyledi ama bazı yanlışlıklar var düzeltilmesi gereken. 1961 Anayasası’nın yasaklamadığı uyarma ve kınama cezalarına karşı 82 Anayasası 129/3’te bu yasaklama getirilmiştir. İdari yargının bu yasaklara karşı yani uyarma ve kınama cezalarına karşı açılan davalarda ilgilendiği olmuştur ama süre ve zaman aşımı yönünden incelemiştir, cezanın esası yönünden verilen kararlar daha çok “ret” şeklinde olmuştur.
Son zamanlarda farklı bir arayış vardı, o da şudur: Şimdi, öncelikle yapmaya çalıştığımız şey “uyarma ve kınama cezalarıyla ilgili olanlar hariç” ibaresini üçüncü fıkranın metninden çıkarmaktır. Böylece tüm disiplin cezalarına karşı yargı yoluna gidilebiliyor. Bizim hukukumuzda bu mümkün değildi, ta ki Anayasa’nın 90’ıncı maddesinde değişiklik yapılmasına kadar. Bildiğiniz gibi, Anayasa’nın 90’ıncı maddesinde, usulüne göre yürürlüğe girmiş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümlerinin esas alınacağına dair değişikliğin yapılmasından sonra, doktrinde, bu değişiklikten dolayı Türk idari yargı mercilerinde, bu değişiklik olmasa bile bunlar hakkında idari yargıya gidilip gidilemeyeceği yeni tartışılmaya başlanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine bu konuda yapılan başvurularda, mahkeme, İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’nin, adil yargılama hakkını düzenleyen 6’ncı maddesinin ihlali olduğunu belirterek, bize, Türkiye’ye, bu cezalara karşı ihlal anlamında kararlar vermiştir. O sebeple bu düzenlemenin yapılması bir zorunluluk hâline gelmiştir. Kaldı ki, 657 sayılı Kanun’a tabi olmayan TRT gibi veya 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararname kapsamında olan KİT personeli için zaten böyle bir engel söz konusu değildi. Bu şekilde, bu eşitsizlik de ortadan kaldırılmış olmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu değişiklik, gene toplam değişikliğin kapsamında bulunan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun bazı kararlarına karşı da dava açılabilmesi, keza Yüksek Askerî Şûra’nın bazı kararlarına karşı da dava açılabilmesi imkânı da bu değişiklikle getirildiği için orada da bir bütünlük ve bir tutarlılık arz etmektedir.
Bu vesileyle, değişikliklerin kapsamıyla hiç ilgisi bulunmayan, burada, efendim, çokça söylendi “İşsizlik ve pahalılık var”, Anayasa’ya “Şimdi sırası mı?” deniyor. “Efendim, ekonomik sorunlar var, şimdi toplumun gündemi Anayasa değil” deniyor. Acaba öyle mi? Bir bakalım.
Bunlara bakmadan önce şu husustaki talihsizliği de belirtmek istiyorum. Burada dile getirilen eleştirilerde sanıyorum bir üslup sorunu var. Öfke, itham, ima, niyet okumalarla dolu bu üslup, milletimizi üzmekte, siyasi hayatı âdeta zehirlemekte, uzlaşma zeminini tahrip etmektedir. Unutmayalım ki, barış zemini kurmada vazgeçilmez olan demokrasiler aynı zamanda kendi yaşam alanlarını da barış zemininde bulabilmektedirler. Korkarım, bu tartışmalardaki özellikle muhalefetin kullandığı üslup yüzünden kamuoyunun rahatsız olduğunu düşündüğüm bir örneği vermek istiyorum. Bir akademisyenimiz “Ülkemizde, başta kimi siyasetçilerimiz olmak üzere, kendine aydın diyen bazı kişiler, ne zaman bu ülkenin demlenmiş ruhlara çok acele ihtiyacı olduğunu anlayacaklar?” diye sormaktadır.
Değerli milletvekilleri, anayasalar, birey hak ve özgürlüklerini güvence altına alma amacına yönelik olarak, devlet iktidarını sınırlandıran, kuvvetler ayrımını sistemleştiren ve iyi işleyen bir devlet mekanizmasını oluşturan temel kurucu normlardır. Bizim hâlen yürürlükte olan temel kurucu normumuz 1982 Anayasası, zihniyet itibarıyla bireyi değil devleti gözettiği, özgürlük-güvenlik dengesini kurmada tercihini otoriteden yana kullandığı, hazırlanışı ve halkoyuna sunuluşunda antidemokratik yöntemler uygulandığı, bu sebeplerle de gerçek bir toplum sözleşmesi olma karakterini yitirmekte olduğuna dair yoğun eleştirilere maruz kalmıştır.
Bu Anayasa’nın ikinci en önemli talihsizliği de, Anayasa yargısı tarafından, özgürleştirici değil kısıtlayıcı, ilerlemeci değil korumacı bir zihniyetle yorumlanagelmiş olmasıdır. Birçok anayasa hukukçusu, siyaset adamı, sivil toplum ve entelektüel dünya, anılan nedenlerle mevcut Anayasa’nın ciddi bir meşruiyet kriziyle karşı karşıya olduğunu düşünmektedir. Sözgelimi, bundan on yıl önce, eski Yargıtay başkanı, bu Anayasa’yla ilgili olarak “Türkiye, meşruluk debisi neredeyse sıfıra yaklaşmış bir anayasayla yeni yüzyıla giremez, girmemelidir.” demiştir.
Bir başka değerli anayasa hukukçusu “Anayasalar değişen toplumun gerçekleriyle yenilenip yaşatılmak için vardır. En kötü ama değişikliğe ve toplumca onarılıp benimsenmeye açık bir anayasa, görünüşte en iyi görünüp ilişilmezliği yüzünden toplumdan soğuyarak taşlaşan ve raflardan tarih seyreden bir anayasaya göre kat kat iyidir.” demektedir.
Toplumun heyecanla karşıladığı bu ve benzer düşüncelerin ürettiği talepler kaçınılmaz bir şekilde harekete geçmiş, bu süreçte art arda yeni anayasa önerileri gündeme gelmiştir. TÜSİAD, Odalar Birliği, Barolar Birliği, bazı siyasi partiler ve kurumlar, uzun bir süreden beri toplumun karşısına yeni anayasa önerileriyle çıkmaktadırlar. Demek ki toplumda yeni bir anayasa talebi var. Her gün bir yenisi ortaya çıkıyor. AK PARTİ de gerek 2007 gerekse 2002 seçim kampanyasında bu ihtiyacı vurgulamış ve bunu halkımıza anlatmaya çalışmıştır.
Anayasa, toplumumuzun gündeminden hiçbir zaman düşmemiştir. Anayasaların bize bir günde mutlu bir dünya yaratamayacağını bilsek bile devlet ve toplum hayatı bakımından önemini inkâr edemeyiz. Güncel sorunlar asla yeni bir anayasanın yapılması konusundaki sorumluluklarımızı ertelemenin mazereti olamaz. Güncel sorunları bahane ederseniz kıyamete kadar anayasa filan yapamazsınız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bir örnek verelim: Daha 1876’da pahalılık, işsizlik yok muydu arkadaşlar? 1921’de yok muydu?
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Harp vardı, harp!
MUSTAFA ÇETİN (Devamla) – 1924’te yok muydu? 1961’de işsizlik, pahalılık yok muydu? 1982’de yok muydu? Şu Anayasa 16 defa değiştirilirken işsizlik ve pahalılık yok muydu?
Siyaset elbette güncel sorunlarla meşgul olacaktır, ancak siyaset kurumuna saygınlık kazandıran şey, geleceği inşa etme sorumluluğudur. Güncel sorunları bahane ederek, geleceği inşa etme sorumluluğumuzdan vazgeçemeyiz.
Siyasetin hâlâ aziz milletimize…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Çetin, size de ek süre veriyorum, konuşmanızı, lütfen, tamamlayın efendim.
MUSTAFA ÇETİN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Siyasetin aziz milletimize hâlâ ödenememiş en büyük borcu, ülkemizi uzlaşma temelinde demokratik, sivil, özgür, çağdaş ve yepyeni bir anayasaya kavuşturmaktır. Güncel sorunları bahane ederek “Şimdi anayasa zamanı değil” demek, anayasacılığı da, anayasanın bir toplum ve devlet bakımından ne anlam ifade ettiğini hiç anlamamış olmak demektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bazı vatandaşlarımıza gelince, onlar bunu da yeterli bulmuyor, bizden daha fazlasını istiyor. O vatandaşlarımızdan da anlayış bekliyoruz. Çünkü siyaset, bir akademisyenin deyişiyle, demokrasi ve siyaset birçok iyiyi aynı anda yürürlüğe koymaya bazen imkân vermeyebiliyor.
Bu değişikliklerin içinde millet var, bu değişikliklerin içinde kadınlar var, engelliler var, şehit ve dul ve yetimleri var, memurlar var, kişisel verileri kaydedilen var, haksız disiplin cezaları sebebiyle mağdur edilenler var.
Vatandaşlarımızdan ricam şu, sözlerime son vermeden önce: Bu maddeleri dikkatle dinleyin, kendi vicdanınızla, aklınızla değerlendirin, o zaman göreceksiniz ki, bu değişiklikler hayata geçtiği zaman birey hak ve özgürlükleri daha bir güvenceye kavuşmuş olacak, demokrasi ve hukuk düzenimizin kalite ve standardı yükselecek, anayasal kurumlarımızın saygınlık ve demokratik meşruiyeti artacak, kurumlara duyulan güven artacaktır. Bu değişikliklerin yürürlüğe girdiği günün Türkiye’si, bugünün Türkiye’sinden çok daha iyi, çok daha mutlu bir Türkiye olacaktır.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Çetin, teşekkür ederim.
KAYNAK: T.B.M.M. Tutanak Dergisi, Dönem 23, Cilt 67, Yasama Yılı 4, Birleşim 93
___________________________________________________________________________
3 TBMM’ Genel Kurulu’nda Dördüncü Maddeyle İlgili Verilen Değişiklik Önergeleri, Oylamalar ve Komisyonca Sunulan Metnin Kabulü
3.1 Dördüncü Madde İçin Birinci Turda Verilen önergeler (Tümü Reddedilmiştir –24 Nisan 2010)
1.Önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 14 üncü maddesiyle değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 129 uncu maddesinin 3 üncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Abdurrahman Arıcı
Antalya
“Disiplin cezalarına ilişkin kararlar yargı denetimi dışında bırakılamaz.”
2.Önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 14 üncü maddesiyle değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 129 uncu maddesinin 3 üncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Ahmet Aydın
Adıyaman
“Disiplin cezalarına ilişkin kararlar yargı denetimi dışında bırakılamaz.”
3.Önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 14 üncü maddesiyle değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 129 uncu maddesinin 3 üncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Yılmaz Tunç
Bartın
“Disiplin cezalarına ilişkin kararlar yargı denetimi dışında bırakılamaz.”
4.Önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 14 üncü maddesiyle değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 129 uncu maddesinin 3 üncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Veysi Kaynak
Kahramanmaraş
“Disiplin cezalarına ilişkin kararlar yargı denetimi dışında bırakılamaz.”
Gerekçe (4.Önerge):
Madde metni daha açık hâle getirilmiştir.
Oylamanın Sonucu (1,2,3 ve 4.Önergeler): AYNI OLDUĞUNDAN BİRLİKTE OYLANMIŞ VE KABUL EDİLMEMİŞTİR
5.Önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 14. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İsa Gök (Mersin)
Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
Madde 14 – Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 129. maddesinin üçüncü fıkrası “Disiplin kararları yargı denetimine tabidir.” şeklinde değiştirilmiştir.”
Gerekçe (5.Önerge):
DURDU ÖZBOLAT (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa tasarısının 14’üncü maddesiyle ilgili olarak vermiş olduğumuz önerge hakkında söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime Anayasa Mahkemesi Başkanı Sayın Haşim Kılıç’ın Anayasa Mahkemesinin kuruluşunun 48’inci yıl dönümünde yaptığı konuşmasında çok önemsediğim bir uyarıyla başlamak istiyorum: “Bir araya gelmiş siyasi düşünce sahipleri ile kültür ve inanç gruplarının eğilim ve beklentilerine cevap veren bir Anayasa oluşturulması ihtiyacı açıktır. Demokratik rejimlerde ‘Bir sayı fazla ise hepsi benim.’ siyasal üstünlük anlayışı asla geçerli değildir. Azınlıktaki kesimlerin hakları sayıların üstünlüğüne bağlı değildir. Anayasaların içeriği kadar, yasalaşma yöntemlerinin de demokratik rejimin dokusuna uygun, katılımcı, çoğulcu, özgürlükçü bir süreci yansıtması her yüreğin temenni ve beklentisidir.” Ben bu temenniyle ilgili yorum yapmıyorum, “Arif olan anlar.” diyorum.
Değerli arkadaşlarım, 19 Nisandan itibaren yüce Mecliste Anayasa’mızın bazı maddelerinin değiştirilmesiyle ilgili konuları konuşuyoruz. Katılımcı ve çoğulcu bir süreç içinde gelişmeyen, temel uzlaşmaya dayanmayan ve bu nedenle millî iradeyi yansıtmayan böyle bir Anayasa değişikliğinin ve bunun halkoyuna sunulmasının 12 Eylül Anayasası’nı hazırlama yönteminden farkını bir 12 Eylül mağduru olarak sizlere sormak istiyorum.
AKP’nin tüzüğünü değiştirmiyorsunuz, Anayasa’yı değiştiriyorsunuz. Üstelik bu Anayasa’nın birçok maddesinin değiştirilmesiyle ilgili yüce Mecliste bir konsensüs oluşmuş iken böyle, yangından mal kaçırırcasına, muhalefetin, sivil toplumun ve diğer toplumsal kesimlerin düşüncelerinin alınmaması, onların önerilerinin son derece yakışıksız bir üslupla geri çevrilmesinin katılımcı demokratik anlayışla ilişkisini bize anlatınız.
Sekiz yıllık iktidarınızın sonunda Anayasa’yı acilen değiştirmek istiyorsunuz, değiştirelim ancak muhalefet olarak biz de ikna olalım. Sekiz yıldır yargı kararlarını yok sayarak görevden aldığınız ne kadar memur var? Hangi kurumlarda baskı sistematik hâle gelmiştir? Ne kadar memur fişlenmiştir, ne kadarı disiplin cezası almıştır, ne kadarı zorlamalar sonucunda emekli olmuştur, ne kadarı sürgün edilmiştir? Bütün bunların cevabını vermeden bizleri ikna edemeyeceksiniz. Ancak her şeye rağmen disiplin cezalarının yargı kararlarına açık olması, bir eksikliğin giderilmesi bakımından son derece önemlidir.
Değerli milletvekilleri, biz şu an yüce Meclisin çatısı altında Anayasa tartışması yapıyoruz. Peki, vekâletini aldığımız halk neyi tartışıyor, onların gündemiyle bizim gündemimiz aynı mı, biraz ona bakalım.
Halkın gündeminde yoksulluk var, yolsuzluk var, işsizlik var; halkın gündeminde yolsuzlukların bir türlü neden ortadan kaldırılmadığı var. Şimdi burada Anayasa tartışıyoruz, tartışalım ama iktidara geldiğinizde, Türkiye, kalkınmakta olan 149 ülke arasında 29’uncu sırada idi, şimdi 136’ncı sırada; bundan nasıl kurtulacağımızı tartışalım. İktidarınızda Türkiye’deki kalkınma hızı seksen yıllık kalkınma oranının altında kaldı, bundan nasıl kurtuluruzu tartışalım.
Ülkemde her 4 gençten 1’i işsiz. Resmî verilere göre işsizlik oranı yüzde 14’ün üzerinde, reel işsizlik oranı yüzde 20’lerin üzerinde. Toplumsal patlamalar kapıda, bunu nasıl önlerizi tartışalım.
Ülkemde her 10 çiftçiden 9’u borçlu, 3’ü icra takibinde. Bir ilçede kayıtlı çiftçi sayısı 17 bin, icra dosyası ise 16 bin. Bir ilçenin ekim alanı 460 bin dönüm, bunun 350 bin dönümü ipotek altında. 4 bin 500 kişinin yaşadığı bir beldenin evlerinin yüzde 90’ı ipotekli. Bir ilde ipoteksiz bir tek tarla bile kalmamış, sulama trafosu bile icralık. Ülkemde ikinci el traktör pazarı patlamış, traktörünü satan satana ve bu ülkede 5,5 milyon insan tarımla geçiniyor. Bu tabloyu nasıl değiştireceğimizi tartışalım.
Sayın Başbakanın dün koltuğuna oturttuğu dördüncü sınıf öğrencisi Elgin Koçubaba’ya söylediklerini bir eğitimci olarak kanım donarak izledim. Sayın Başbakan diyor ki: “Yetki artık senin, ister asarsın, ister kesersin.” Sayın Başbakan herhâlde bilinç altındaki Başbakanlık anlayışını dışa vuruyor, kendisini seçimle belirli bir süre iş başına gelmiş bir Başbakandan çok bir padişah gibi görüyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Özbolat, konuşmanızı tamamlayın lütfen. Size ek süre veriyorum bir dakika kadar.
DURDU ÖZBOLAT (Devamla) – Teşekkür ediyorum.
Ben burada Sevgili Elgin’e ve onun şahsında tüm çocuklara sesleniyorum: Asıp kesme işi demokrasilerde olmaz, Başbakanın da yetkileri yasalarla sınırlıdır. Yargıda, yasalarda değişiklik yaparak yetkisi sınırsız bir Başbakanlık bekliyorsanız, boşuna beklersiniz.
Değerli milletvekilleri, Osmanlı Devleti kuruluşundan yıkılışına kadar tam 192 savaş yapmış, bu savaşlardan 155’inde galip gelmiş, 26’sında yenilmiş, 11’inde ise sonuç alamamış. Galip gelinen her savaştan sonra bir yeniçerinin padişaha “Mağrurlanma padişahım, senden büyük Allah var.” diye seslenmesi bir gelenek idi. Ben de buradan Sayın Başbakana sesleniyorum: “Mağrurlanma Sayın Başbakan, senden büyük halk var.”
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
6.Önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 497 sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 14 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Bengi Yıldız (Batman)
Osman Özçelik (Siirt)
Hamit Geylani (Hakkari)
M. Nuri Yaman (Muş)
Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
Madde: 14
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 129 uncu maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Disiplin kararları yargı denetimine tabidir.”
Gerekçe (6.Önerge):
M. NURİ YAMAN (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 14’üncü maddesine ilişkin Barış ve Demokrasi Partisi adına vermiş olduğumuz önerge üzerine söz almış bulunmaktayım. Bu nedenle hepinizi en içten duygularımla selamlarım.
Disiplin cezaları, her ne kadar ilk bakışta sadece görev alanını ilgilendiren cezalar gibi görünse de bazı cezalar doğrudan, bazı cezalar ise dolaylı olarak kamu görevlilerinin özel hayatını ve özlük haklarını etkilemektedir. Hepimizin bildiği gibi, bu cezalardan ilk ikisi olan uyarma ve kınama cezalarına karşı yargı denetimine sınırlama getirilmesine izin veren hükümler, hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmamaktadır. Bugüne kadarki tecrübemiz bize göstermiştir ki, anayasal sistemimizde yer alan herhangi bir hüküm yoruma ne denli açık ise, alt hukuk düzenlemelerinde hak ve özgürlükler de o denli kısıtlanmaktadır. Kanaatimizce, eğer Anayasa doğru yorumlanmış olsa idi ve kanun koyucu, hak ve özgürlükleri sürekli olarak kısıtlama mantığından vazgeçip bunları genişletme yönünde inisiyatif koyabilseydi, bugün bu tartışmaları bu kürsüden yapmak zorunda kalmayacaktık.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, çok yoğun bir uğultu var Genel Kurulda. Lütfen Hatibi dinleyelim.
M. NURİ YAMAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, dikkatle incelendiğinde, Anayasa’nın 129’uncu maddesinin üçüncü bendinde “Uyarma ve kınama cezalarına karşı dava açılamaz.” diye kesin bir hüküm bulunmaktadır. İlgili fıkrada “Uyarma ve kınama cezalarıyla ilgili olanlar hariç, disiplin kararları yargı denetimi dışında bırakılamaz.” denilmektedir. Buradaki son sözcük “bırakılamaz” hükmünü taşımaktadır. Eğer “bırakılmaz” dese idi işte o zaman uyarı ve kınama cezalarıyla ilgili olarak “kesin bir şekilde hariç bırakılır” manasını çıkarabilirdik. Yani Anayasa, diğer disiplin cezalarına karşı yargı yolunun kapatılmasını kesin bir dille yasaklarken, uyarı ve kınama cezasıyla ilgili olarak böyle bir kesinliği öngörmemektedir.
Elbette ki düzenlemeden, eğer istenirse, söz konusu cezaların yargı denetiminden hariç bırakılabileceği yorumunu çıkarmak mümkündür. Ancak bu, tercih meselesidir. Kanun koyucu eğer isteseydi bu tercihini özgürlükleri genişletmek lehine kullanabilir ve şu an üzerinde konuştuğumuz değişikliğe gerek kalmadan uyarı ve kınama cezalarına da yargı yolunu açabilirdi.
Yine, Anayasa’nın 125’inci maddesi, “İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.” demektedir. Anayasa’nın bu maddesi karşısında böylesi bir mantığı anlamak mümkün değildir. Yargı denetimi unsuru, hukuk devletinin diğer unsurlarının güvencesini oluşturan temel bir unsurdur çünkü insan haklarına saygılı olmayan ve davranışlarında hukuka ve Anayasa’ya uymayan bir yönetimi bu tutumundan caydıran ve onu meşruluk ve hukukilik sınırı içinde kalmak zorunda bırakan güç, yargı gücü ve yetkisidir. Ama hepimiz de bilmekteyiz ki ülkemiz özgürlüklerden korkulan bir ülke hâline getirilmiştir.
Biz yapılan bu değişikliği olumlu buluyoruz. Ancak, yurttaşlarımız, Anayasa’nın ve kanunların bugüne kadar sürekli olarak yanlış yorumlanmasından o kadar çok mağdur oldu ki bu nedenle yapılan değişiklikteki ifadeyi daha da kesin kılmak adına bu fıkranın “Disiplin davaları yargı denetimine tabidir.” şeklinde daha açık bir ifadeye kavuşturulmasını öneriyoruz. Çünkü sadece Meclis değil, başta Anayasa Mahkemesi olmak üzere Danıştay ve idare mahkemeleri de ilgili maddenin üçüncü fıkrasını “Uyarma ve kınama cezalarına karşı idari dava yolu kapalıdır.” şeklinde yorumlamakta ve kararlarını buna göre vermektedir. Gerçi, idare mahkemelerince iptal edilen uyarı cezaları da vardır ancak bunların hepsi şekil şartı nedeniyle bugüne değin iptal edilmiş olan davalardır.
Dolayısıyla 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 135’inci maddesinde yer alan “Disiplin amirleri tarafından verilen uyarma ve kınama cezalarına karşı itiraz sadece ama sadece varsa bir üst disiplin amirine, yoksa disiplin kurullarına yapılabilmektedir.” şeklindeki hüküm, yargı organları açısından tek bağlayıcı hüküm hâline gelmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Süreniz doldu, size de bir dakika süre veriyorum. Lütfen konuşmanızı tamamlayın Sayın Yaman.
M. NURİ YAMAN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, dönüp dolaşıp yine hep aynı noktaya gelmekteyiz. Sorunları anayasa değişiklikleri yaparak ya da anayasayı tümden değiştirerek çözemeyiz. Asıl önemli olan, kafa yapısının değiştirilmesidir. Elbette ki Anayasa’nın demokratik bir niteliğe kavuşturulması önemlidir. Ancak bundan daha da önemlisi düşünce yapılarının demokratik bir hâle getirilmesidir.
12 Eylül darbe Anayasası’ndan kurtulmanın tek yolu, Anayasa’yı, bugün yaptığımız gibi, parça parça değiştirmek değildir, aynı zamanda düşüncelerimize sinmiş olan 12 Eylül zihniyetinden de bir an önce kurtulmamız gerekmektedir diyerek, değişiklik önergemizi desteklemenizi diler, yüce Meclisinizi saygıyla selamlarım. (BDP sıralarından alkışlar)
Oylamanın Sonucu (5 ve 6.Önergeler): AYNI OLDUĞUNDAN BİRLİKTE OYLANMIŞ VE KABUL EDİLMEMİŞTİR
7.Önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Anayasa değişikliği teklifinin, 14. maddesinin teklif metninden çıkarılması için gereğini arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal (Konya)
Oktay Vural (İzmir)
Mehmet Şandır (Mersin
Behiç Çelik (Mersin)
S. Nevzat Korkmaz (Isparta)
Rıdvan Yalçın (Ordu)
Şenol Bal (İzmir)
Osman Çakır (Samsun)
Gerekçe (7.Önerge):
Anayasalar, vatandaşların temel hak ve hürriyetlerini teminat altına alan, siyasi rejimin ve devlet organlarının görev ve yetkilerini belirleyen kanunlar hiyerarşisinin en üstünde temel hukuk normlarıdır.
Türkiye'nin iki ihtilal ve 3 muhtıra ile üzerine gölge düşürülen demokrasisini;
- 21. yüzyılın evrensel değerlerine kavuşturabilmenin,
- Asırlık anayasa tartışmalarından kurtarmanın,
- Her kesimin benimseyebileceği bir anayasaya kavuşturabilmenin,
tek yolu toplumsal uzlaşmaya dayalı bir Anayasa yapmayı sağlamaktır.
MHP bu sebeple;
- “Anayasa Değişikliği Uzlaşma Komisyonu” kurulmasını,
- Partilerin uzlaştıkları hususlarda demokratik bir sözleşme yapılmasını,
- Siyasi partilerin hangi konularda uzlaştığının kamuoyuna duyurulmasını,
- Her partinin görüş ve tavrının yapılacak ilk seçimde milletin takdirine sunulmasını,
- Seçimler sonunda oluşacak Meclis’in ilk iş olarak anayasa değişikliğini gerçekleştirmek olmasını teklif etmiştir.
MHP; bu kapsamda,
- Devlet ile Milleti kucaklaştıracak,
- Milletin değerleri ile Devletin değerlerini bağdaştıracak,
- Demokrasi ile Cumhuriyeti barıştıracak,
- Vatandaşın temel hak ve hürriyetlerini evrensel standarda yükseltecek,
- Milletin bölünmez bütünlüğünü üniter yapı içinde sağlayacak ve Devleti kurum ve kuruluşları ile uyum içinde çalıştıracak,
- Kuvvetler ayrılığına dayalı parlamenter demokrasiyi iyileştirecek,
- Cumhuriyetin temel nitelikleri ile Anayasamızın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek maddelerini koruyacak,
Toplumsal bir sözleşme belgesi niteliğinde anayasa yapma kararını ilan etmiştir.
Anayasa değişikliği böylece milletin iradesine dayandırılmış olacaktır.
AKP, MHP’nin bu teklifine kulak tıkamış, kendisi için hazırladığı Anayasa teklifini partilere ve millete dayatmıştır.
AKP, Anayasa değişikliğini seçmene ve yargıya hesap vermekten kaçmak için malzeme olarak kullanmaktadır.
AKP'nin Anayasa Değişiklik Teklifi, kendi sübjektif hedefine ulaşmak için hazırlanmıştır.
Bu teklif ile kuvvetler ayrılığına dayanan parlamenter sistemin denge ve denetim mekanizmaları iktidar lehine bozulmaktadır. Bunun doğal sonucu olarak başta parti kapatma, yargı bağımsızlığı ve hâkim teminatı ile hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkeleri zedelenmektedir. Parlamenter sistem yerine ucu diktaya açık bir Başkanlık sistemi getirilmektedir.
Bu teklif, Parlamenter demokrasi esasına göre inşa edilen Anayasaya aykırıdır.
Bu teklifin içinde; Millet yoktur, Milletin iradesi yoktur, Milletin beklentisi yoktur.
Millet, AKP'den bölücü terörü bitirmesini beklemektedir.
Millet, AKP'den yoksulluğun, yolsuzluğun, hayat pahalılığının ve işsizliğin hesabını vermesini beklemektedir.
Millet, AKP'den iş beklemektedir. Aş beklemektedir.
Millet, AKP'den düşünce, inanç, teşebbüs, örgütlenme ve benzeri alanlarda temel hak ve hürriyetlere güvence beklemektedir.
AKP 8 yılı heba etmiştir. Milletin beklentilerini karşılayamamıştır.
AKP millete değil, kendine çalışmaktadır.
- AKP 8 yıllık iktidarında grev, toplu sözleşme, toplantı ve gösteri yürüyüşlerini düzenleyen haklarla ilgili hiçbir iyileştirme yapmamıştır.
- AKP, Taşeron işçiliği geliştirerek, emeğin sömürüsüne zemin hazırlamıştır. İşçi kesimini hak arayamaz hale getirmiştir.
- AKP, Sendikaların etkisizleştirilmesine neden olmuştur.
- AKP, Devletin gücünü işçiyi susturmak için kullanmıştır.
- AKP, tekel işçilerine zulmetmiştir.
- AKP, 8 yıllık iktidarında 4 C mağdurları yaratmıştır.
- AKP, işçiyi sefalete mahkûm etmiştir.
- AKP, 8 yıllık iktidarındaki bu başarısızlığın suçunu Anayasa üzerine atmak istemiştir.
AKP, iyi niyetli değildir, bu teklif ile başlattığı PKK Açılımı için anayasal zemin hazırlamaktadır. Bu sebeple bu Anayasa değişikliği milletin hayrına değildir ve Anayasa’ya aykırıdır.
Oylamanın Sonucu (7.Önerge): KABUL EDİLMEMİŞTİR
3.2 Dördüncü Maddeye İlişkin Birinci Tur Gizli Oylama Sonucu
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 14’üncü maddesinin gizli oylama sonucunu açıklıyorum:
Oy Sayısı: 408; Kabul: 336; Ret: 71; Çekimser: -; Boş: 1; Geçersiz:-
Katip Üye Gülşen Orhan (Van)
Katip Üye Murat Özkan (Giresun)”
3.3 Dördüncü Madde İçin İkinci Turda Verilen önergeler (Tümü Reddedilmiştir - 4 Mayıs 2010)
1.Önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
497’ye 1 inci Ek Sıra Sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 14 üncü maddesiyle değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 129 uncu maddesinin 3 üncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Fahrettin Poyraz
Bilecik
“Disiplin cezalarına ilişkin kararlar yargı denetimi dışında bırakılamaz.”
Gerekçe (1.Önerge):
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Saygıdeğer Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 129’uncu maddesinin üçüncü fıkrasındaki değişiklik önergemle ilgili söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu maddede bildiğiniz gibi kınama ve uyarma cezalarını da yargı denetimine açıyoruz ve burada, bugüne kadar kınama ve uyarma cezaları da ortaya çıkmış olan ve çoğu kere de mağduriyetlere yol açan fakat yargı denetimi dışında olan memur arkadaşlarımıza da bir anlamda yeni bir hak tanımış oluyoruz.
Türkiye’nin uzunca bir süredir gündemi, hepimizin bildiği gibi, Anayasa değişikliği. Uzunca bir süredir diyorum çünkü bu süre, değerli arkadaşlar, ne bir haftalık ne bir aylık ne de bir yıllık süre. 1986 yılında siyasal bilgiler fakültesine girdiğimiz zaman Anayasa hukuku derslerinde tartışılan konuların başında 82 Anayasası geliyordu, bundan yirmi küsur sene öncesinden bahsediyoruz. Aradan seneler geçti ve bugün buradayız, yine tartışılan konu: 82 Anayasası.
Siyasi partilerin bütün programlarına baktığımız zaman, şu anda Mecliste grubu bulunsun veya bulunmasın, bütün siyasi partilerin parti programlarında da 82 Anayasası’yla ilgili pek çok tartışmanın, pek çok değerlendirmenin olduğunu görüyoruz ve bütün siyasi partiler de parti programlarında, seçime girerken de seçim beyannamelerinde de milletimize 82 Anayasası’yla ilgili olarak çeşitli değişiklikler yapma noktasında taahhütlerde bulunuyorlar.
AK PARTİ olarak da biz diğer siyasi partilerden farklı değiliz, farklı konumda değiliz. Biz de bu sorunun, bu sıkıntının tespitini yaptık ve kuruluşumuzdan itibaren de milletimize bu anlamda da, bu sıkıntının çözümlenmesi noktasında da taahhütlerde bulunduk. Zaman zaman da hep birlikte, gerek geçmiş dönemde gerekse bu dönemde de çeşitli Anayasa değişiklikleri yaptık ve yapmaya devam ediyoruz.
Değerli arkadaşlar, şu birkaç haftalık süre zarfında sabırla burada arkadaşlarımızla muhalefet milletvekili arkadaşlarımızın çeşitli eleştirilerini dinliyoruz. Aslında bakıldığı zaman eleştirilerinin birkaç noktada odaklandığını görüyoruz. AK PARTİ’yi uzlaşmaz olmakla suçluyorlar, AK PARTİ’yi aceleci olmakla suçluyorlar, AK PARTİ’yi millî iradeye ipotek koymakla, AK PARTİ’yi milletvekillerinin iradesine ipotek koymakla suçluyorlar.
Değerli arkadaşlar, biz aceleci değiliz ama Türkiye aceleci. Şu otuz yıllık, yaklaşık otuz yıllık dönem zarfında Türkiye’nin, büyüyen, gelişen Türkiye’nin önünde biriken dağ gibi sorunların çözümlenmesi anlamında, siyasetçiler olarak bu sorunların çözümü noktasında elbette Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak da acele etmemiz gerekiyor. Usulü dairesince…
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – İşsizliği çöz!
FAHRETTİN POYRAZ (Devamla) - Lütfen, buradaki aceleden kastettiğim, işleri acele etmek, İç Tüzük değil.
Burada elbette ki sorunları ivedilikle çözmemiz gerekiyor. Bu bizim sorumluluğumuz, sorumluluktan asla ve asla kaçınamayız. Millî iradenin tecelligâhı olan Türkiye Büyük Millet Meclisinde biz bunun tartışılmasını istedik. Ne yaptık? Gerek Mecliste grubu bulunan siyasi partiler gerekse Mecliste grubu bulunmayan, yüzde 1’in üzerinde oy almış olan tüm siyasi partilere açık öneride bulunduk, dedik: “Gelin, bu paketi tartışalım; öneriniz varsa önerinizi getirin, konuşalım, tekliflerinizi değerlendirelim.” Ne dediniz? “Görüşmeyiz.” dediniz. Ne dediniz? “Olmaz.” dediniz ve millete taahhüt ettiğiniz, millete bir nevi söz verdiğiniz, “Değiştireceğiz.” dediğiniz 82 Anayasası’nı sahiplenen konumuna düştünüz. “Darbeyi yapanlar yargılansın.” diyoruz, siz diyorsunuz ki “Hayır, yargılanmasın.” “Çıkın bunu millete izah edin.” diyoruz, “Buyurun, referanduma götürelim, sonuçta, nihayetinde millet karar versin.” diyoruz, ona da olmaz diyorsunuz. “Milletvekillerinin iradesine ipotek koyuyorsunuz.” diyorsunuz. Biz bakıyoruz, görüyoruz, milletimiz de görüyor; burada isimler okunduğu zaman oraya geçip kabinlerde oy kullanan milletvekillerinin kimler olduğunu, isimleri okunduğu hâlde oraya gidemeyip de oyunu dahi kullanamayan milletvekillerinin kimler olduğunu tüm Türkiye görüyor, bütün millet görüyor. Bu mudur milletin, milletvekillerinin iradesine ipotek koymak? İddia sahiplerinin önce dönüp kendilerine bakmaları gerekiyor.
Değerli arkadaşlar, biz burada nihayetinde bir taslak getirdik. Bunu tartıştık, sivil toplum örgütlerine götürdük, siyasi partilere götürdük ama sonuçta şunu söylüyoruz değerli arkadaşlar: Bakın, sözün esas sahibi kimdir? Sözün esas sahibi milletin kendisidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Poyraz, size de ek süre veriyorum, lütfen konuşmanızı tamamlayın.
FAHRETTİN POYRAZ (Devamla) – Buyurun, madem o zaman sözün esas sahibi milletin kendisiyse hadi buyurun millete gidelim. Hani hepimiz milliyetçiydik, hani hepimiz halkçıydık? Milletin sözünün üzerine söyleyecek sözümüz mü var? Neden milletten kaçıyoruz? Neden milletten kaçınıyoruz?
ÜNAL KACIR (İstanbul) – “Kaçınıyorsunuz.” de canım.
FAHRETTİN POYRAZ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, biz kaçınmıyoruz elbette, biz sözümüzün arkasındayız; soruyu soruyorum, asla kaçmıyoruz. Millî irade, milletin iradesi sandıkta tecelli edecektir, bundan asla şüphemiz yok. Eğer sözünüzün arkasındaysanız, milliyetçiyseniz, halkçıysanız, milletin iradesine saygı duyuyorsanız o zaman son sözü de, nihai kararı da milletin söylemesi noktasındaki taahhüdünüzü de yerine getirmeniz gerekmektedir.
Ben bu maddemizin, Anayasa paketimizin milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Poyraz, teşekkür ederim.
2.Önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
497’ye 1 inci Ek Sıra Sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 14 üncü maddesiyle değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 129 uncu maddesinin 3 üncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Zekeriya Aslan
Afyonkarahisar
“Disiplin cezalarına ilişkin kararlar yargı denetimi dışında bırakılamaz.”
3.Önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
497’ye 1 inci Ek Sıra Sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 14 üncü maddesiyle değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 129 uncu maddesinin 3 üncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Azize Sibel Gönül Ahmet Yeni
Kocaeli Samsun
“Disiplin cezalarına ilişkin kararlar yargı denetimi dışında bırakılamaz.”
Gerekçe (3.Önerge):
Madde metni daha açık hale getirilmiştir.
Oylamanın Sonucu (1,2 ve 3.Önergeler): AYNI OLDUĞUNDAN BİRLİKTE OYLANMIŞ VE KABUL EDİLMEMİŞTİR
4.Önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 497 e 1. ek sıra sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 14 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İbrahim Binici (Şanlıurfa)
Bengi Yıldız (Batman)
Fatma Kurtulan (Van)
Pervin Buldan (Iğdır)
Osman Özçelik (Siirt)
Madde: 14
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 129 uncu maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Tüm disiplin kararları yargı denetimine tabidir.”
Gerekçe (4.Önerge):
İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 497 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 14’üncü maddesi ile ilgili verdiğimiz önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım. Hepinizi bu vesileyle saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 129’uncu maddesinde yapılan değişiklik bizce de göreceli bir ilerleme olarak kabul edilse dahi yeterli değildir. Yapılmakta olan Anayasa değişikliğine şiddetle karşı durmayışımızın temel nedeni, toplumsal beklentilere cevap olamayan darbe Anayasası’nın halklarımızın talepleri istikametinde değişiklik yapabilme beklentisinden ibarettir.
Bu teklif henüz Genel Kurula gelmeden önce temel prensibimiz, yamalı bohçaya dönen 82 cunta Anayasası’nın bir bütün olarak değiştirilmesi yönündeydi. Bu talep aynı zamanda ülkemizin bütün toplumsal katmanlarının temel beklentisi doğrultusunda şekillenmeliydi.
Ülkemizde bariz bir siyasal hastalık bulunmaktadır. İktidara gelen her siyasal partinin, öncesindeki duruşu ile iktidardayken tutumları arasında çok ciddi bir farklılık göze çarpmaktadır. Ülkemizdeki iktidar anlayışı, çoğunluğun gücünü arkasına alarak azınlıkların istem ve taleplerini görmezlikten gelme anlayışını taşımaktadır.
Demokrasi adına yola çıktığını her zaman ifade etmekten kaçınmayan AKP Hükûmeti, kendi geleceğini garantiye alma adına kulağını her tepkiye tıkamış durumdadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP Hükûmetinin bu katı, faydacı tutumunu, halkımıza “Bakın ben statükoya karşıyım, diğerleri statükonun yanında” mesajını verme çabası içerisindedir.
BDP, mirasını devraldığı siyasi anlayışı her zaman ve her yerde demokrasinin, özgürlüğün mutlak savunucusu olmuş bir partidir. Tekçiliğe karşı çoğulculuğu, statükoya karşı yeniliği, devlete karşı özgür bireyi esas almış siyasal bir harekettir ve bu nedenle bugüne kadar büyük bedel vermiştir ama bu halkın özgürlük mücadelesi uğruna bundan sonra da -halkımızın kuşkusu olmasın- bu bedelleri de vermeye her zaman hazırdır. Temel şiarımız mevcut yapı içerisinde farklılıklarımızı koruyarak yarınlara daha büyük bir birliktelikle ulaşabilmektir.
AKP İktidarının tek bir derdi vardır değerli arkadaşlar, o da kendi derin yapısına anayasal koruma zırhını oluşturma çabası içerisinde olmasıdır. Bu çıplak gerçeğin halkımızca iyi tahlil edilmesi de gerekmektedir. Kuşkusuz ki halkımız bu on beş günlük Anayasa değişikliğinde bunu tahlil etmiştir; yarın da bunun, sandıkta AKP’nin siyasal iktidarından hesabını soracaktır. Toplumsal beklentileri boşa çıkarma ve perdeleme konusunda siyasal bir aktör olan AKP Hükûmeti şimdiye kadar bunu başarmıştır ama artık baş aşağı, yokuştan aşağı gün güne gitmektedir. Bu halk onlardan seçimde hesap soracaktır. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Binici, süreniz doldu, ek süre veriyorum. Bir dakika içinde konuşmanızı tamamlayın lütfen.
İBRAHİM BİNİCİ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; göreceli bir ilerlemeyi ifade eden bu anayasal değişikliğin tarafımızdan kabul görebilmesi için mutlak surette Barış ve Demokrasi Partisinin üç yıldır dile getirdiği dilekleri, temennileri, halkın istemleri dikkate alınmalıydı.
BDP olarak, hiçbir partinin güdümünde olduğumuz düşünülemez; böyle bir düşüncenin içinde olanları bir kez daha uyarıyoruz, kendi hesaplarını bir daha gözden geçirmelerini bekliyoruz. BDP Grubunun siyasal duruşu her zaman berrak ve şeffaf olmuştur. Eğer bir sorun olduğunu düşünen varsa kendilerini sorgulamalıdırlar.
Bu duygu ve düşüncelerle bütün heyeti saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
5.Önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 14. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Yaşar Ağyüz
Malatya Gaziantep
Madde 14- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 129. maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve 6. fıkrada yer alan hakkında ibaresinden sonra “görevleri sebebiyle” ibaresi eklenmiştir.
“Disiplin kararları yargı denetimine tabidir.”
Gerekçe (5.Önerge):
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ikinci turu görüşülmekte olan 497 sıra sayılı Anayasa Değişiklik Teklifi’nin 14’üncü maddesi üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, 19 Nisandan beri Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminde olan bu Anayasa değişiklik paketinin partilerin önüne sunulması yaklaşık 22 Martta başlamıştır. 22 Mart… Bugün 4 Mayıs. Yaklaşık iki buçuk aydır gerek Parlamentonun gerek kamuoyunun gündemini işgal etmektedir. Bir siyasi partinin mutfağında hazırlanan Anayasa değişiklik dizisini TRT 3 vasıtasıyla halkımıza on beş gündür seyrettiriyoruz.
Peki, bu Anayasa Değişiklik Teklifi, Anayasa değişiklik paketi halkımızın özlemi, beklentisi ve onların katılımıyla yapılan bir değişiklik midir? Hayır, değildir. Özü nedir? 12 Eylül heyulasını önümüze getirerek 12 Eylül Anayasası’nı değiştiriyoruz. Gerekçeye baktığınız zaman, bugüne kadar halkın katılımı ve demokratik yöntemlerle anayasa yapılmamıştır, şimdi yapacağız. Peki, baktığımız zaman da bu değişiklik paketinde halkın katılımı, demokratik katılım, şeffaflık var mı? Yok. Partilerin önüne koyuyorsunuz “Üç gün içerisinde cevap verdin, verdin; vermedinse ben Parlamentoya getiriyorum.” Belki çoğu iyi niyetli milletvekillerimizin de bu işe katkısı yoktur. Katılım “toplumsal mutabakat belgesi” dediğimiz anayasada olmaz ise nerede olacak?
Düşünün, bu noktaya nasıl geldik biz? Bu noktaya… 2009 Martından sonra Bakanlar Kurulunda değişiklik yapıldı, Adalet Bakanı da değişti haklı olarak. Adalet Bakanı, birtakım icraatlarından sonra Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluyla karşı karşıya geldi. Karşı karşıya gelmesinin nedeni ne? Adalet Bakanlığı makamı üç beş beden büyük geldi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu da kendisine iki üç beden küçük geldi. Bunu ne yapması lazım? Ucundan, kıyısından törpülemesi lazım. Bu, aslında başlangıçta da AKP’nin ve Sayın Başbakanın gündeminde vardı Anayasa değişikliği ama tevazu göstererek uzlaşma zemini bekliyorlardı.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluyla çatışma, Erzincan, Erzurum olayları, Adalet Bakanının, Anayasa değişikliğini gündeme getirmesine neden oldu. Aslında çözüm… O Adalet Bakanlığında bekleyen sorunlar çözüm bekliyor. Hapishanelerde yığılma var, tutuklu sayısı artmış, yargı hızlı işlemiyor, çocuk mahkemeleri sorunu var. Bunlara çözüm bulması gerekirken bu sorun ağır geldi; çünkü Adalet Bakanlığı “Ali Dibo”culukla yönetilecek bir makam değildir. Ve Adalet Bakanının istifası sorunun çözümü iken biz, ummuyor ve dilemiyorum ki, Anayasa değişiklik paketi ve referandumla halkımızı üç ay meşgul etme konumuna ve 150-200 trilyon para harcama konumuna gelmeyiz.
Bakın, değerli arkadaşlarım, anketlerde, Anayasa değişiklik paketi, halkın gündeminde yüzde kaçlarda? Altlarda geziyor! Sivil toplum örgütlerinde bu Anayasa değişiklik paketine ilgi yok. Esnafımızın derdi işsizlik, çark dönmüyor. İşsizlik had safhada, üretimi artırmak lazım, bunun için yatırım yapmak lazım. Özelleştirme gelirlerini borca yatırarak çark dönmez, istihdam yaratmak lazım. Bugün, eğitilmiş her 4 gençten 1 tanesi işsiz; eğitim görmüş ama onlar, gazete sütunlarında, bakan çocuklarının, eski bakan, yeni bakan çocuklarının iş güç sahibi olduklarını, devlet kaynaklarından çarkı döndürdüklerini görünce kendi kendilerine herhâlde hayrete düşüyorlardır, ben de hayrete düşüyorum. Evet, bunun cevabı “Bakan çocukları, milletvekili çocukları aç mı kalsın?” değildir. “Bakan çocukları, milletvekili çocukları, devlete yakın iş yapmasınlar, kurdukları şirketlerle TOKİ’den iş almasınlar, kurdukları şirketlerle bilgisayar ihalesine girmesinler.” budur denilen. Bakın, rahmetli Adnan Menderes döneminde, oğlu özel şirkete ortak olarak devletle iş yapmaya kalkmıştır, rahmetli Menderes’in sözü “Olmaz.” demiştir. Rahmetli İnönü, gene öyle yapmıştır, çocuklarını eğiterek devlete yararlı insanlar hâline getirmiştir değerli arkadaşlar. Yani, bugün içinde bulunduğumuz koşullarda bunu yapmaz isek ne yapacağız?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Ağyüz, lütfen konuşmanızı tamamlayın. Size de ek süre veriyorum.
Buyurun.
YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – “Basın özgürlüğü” diyoruz, basın özgürlüğü var mı? “Alevi açılımı” dediniz, hangi Alevi açılımı? 24’üncü maddedeki din ve ahlak kültür dersini niye kaldırmıyorsunuz? “Kürt açılımı” dediniz, niye bir mesaj vermiyorsunuz? Önce, bu Anayasa’da var olan maddeleri uygulamak durumundasınız ama uygulamıyorsunuz.
Bu Anayasa değişikliği bakanlara da sorulmamış, çünkü sorulsaydı Çevre Bakanı “169’u, 170’i değiştir.” derdi. Kültür Bakanı “63’üncü maddeyi değiştir.” derdi, kolaylık sağlardı. Çalışma Bakanımıza sorsanız, “Olmaz, emeklilere de sendika hakkı verin, memurlara da grev hakkı verin.” derdi. Size sorulsa belki daha iyi Anayasa çıkardı.
O nedenle, katılımcılığı olmayan ve halkın beklentisi olmayan, iş, aş derdine, Kürt açılımına, Alevi açılımına ve diğer demokratik hak ve özgürlüklere açılım kazandırmayan bir Anayasa değişiklik paketi olduğu için, biz bu Anayasa değişiklik paketine karşıyız. Karşı olduğumuz için de demokratik tavrımızı kullanıyoruz, katılmamakla kullanıyoruz. Siz de özgürsünüz.
O nedenle, Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesiyle bu Anayasa paketinin referanduma sunulmamasını diliyor…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Ağyüz, ek süreniz de doldu efendim. Genel Kurulu selamlamanız için mikrofonu tekrar açıyorum, lütfen Genel Kurulu selamlayın.
YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – Teşekkür ederim.
Sizin değerli oylarınızla bu Anayasa değişiklik paketinin referanduma sunulmamasını diliyor, halkımızın gündemini bu tür maddelerle değil, iş, aş sorununu, ekonomiyi çözerek gidermemiz gerektiğini düşünüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Oylamanın Sonucu (5.Önerge): KABUL EDİLMEMİŞTİR
6.Önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 14. Maddesi’nin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.
Yılmaz Tankut Hasan Çalış
Adana Karaman
Gerekçe (6.Önerge):
HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; yüce Meclise saygı ve selamlarımı arz ederek sözlerime başlıyorum.
Anayasalar, halkın ihtiyaçlarına, var olan ve var olabilecek problemlerinin çözümüne, huzur ve refahına katkı sağlayan, uzlaşma kültürü sonucu ortaya çıkmış toplumsal mutabakat metinleridir. Görüşmekte olduğumuz teklif gerçekten toplumsal bir mutabakat metni midir? Maalesef hayır. Pekâlâ, işsizliğimize bir çözüm getirecek mi? Emeklinin, memurun derdine derman olacak mı? Ekonomik kriz toplumun bütün kesimlerini, özellikle dar gelirlileri vurmuş iken bunların dertlerine derman olacak mı? Ekonomik kriz nedeniyle küçülen, batmakla karşı karşıya kalan, senetlerini, çeklerini ödeyemeyen, iş yerlerini sabahleyin ümitle açıp akşam siftah etmeden evine gitmek zorunda kalan, işinin, tezgâhının başında işsiz hâle gelmiş esnafın, zanaatkârın derdine derman olacak mı? Maalesef hayır. Orman köylüsünün, emeğinin karşılığını yıllardır alamayan köylünün; TEDAŞ’a, tarım krediye, bankalara karşı borç batağına batmış, haciz kapısına dayanmış köylünün derdine derman olacak mı? Hayır.
Değerli arkadaşlar, o zaman bu Anayasa Değişiklik Teklifi ne işe yarıyor? Bu Anayasa Değişiklik Teklifi, milletin derdine derman değil, AKP’nin derdine derman olmayı amaçlamıştır. 12 Eylül cuntası ne istemişti? Geçici 15’inci maddeyle kendini dokunulmaz, sorgulanamaz kılmıştı. Acaba siz bu teklifle ne yapamaya çalışıyorsunuz? Bu sorunun cevabı üzerinde düşünmek gerekiyor. Daha fazla demokrasi, daha fazla hukuk söyleminiz ne oldu? Aklıselim, nasıldır ki 12 Eylül Anayasası’na tırpan vuruyorsa, size de doğru yolu gösterecektir. Nasıl ki 1982 Anayasası yüzde 92 “kabul” oyu ile halka onaylatılmış olmasına rağmen “cunta Anayasası” olarak yaftalanmaktan kurtulamamışsa, maalesef sizin anayasanız da daha şimdiden adınızla yaftalanmıştır çünkü ortak aklın ürünü değildir.
Kıymetli arkadaşlar, parlamenter demokratik sistem, yasama, yürütme, yargı arasında bir erkler dengesi kurmuştur; bu denge çok önemlidir, bozulmamalıdır. Yasama organı millet adına ve milletten aldığı yetkiyle görevini yürütürken, siz bu dengeyi yürütme lehine bozar, milletin görüşlerinin yansıtılmasına engel olursanız, Anayasa’mızın 98, 99, 100’üncü maddelerinin Türkiye Büyük Millet Meclisine verdiği yürütmeyi denetleme yetkisini âdeta sulandırır, temsilî hâle getirirseniz kamu vicdanı ve bu yetkinin sahipleri nezdinde mahkûm olursunuz. Daha fazla demokrasi, daha fazla şeffaflık, yoksulluk ve yolsuzlukla mücadele söylemleriyle iktidara gelip, bu sözlerinizi unutarak dokunulmazlık zırhının arkasına sığınır, onlarca dosyanızla yasalardan kaçmaya çalışırsanız kamu vicdanı rahatsız olur. Kürsü dokunulmazlığı vaadinizi, seçim barajlarıyla ilgili vaatlerinizi unutursanız kamu vicdanı rahatsız olur.
Devletimizin bütün organları gibi vatandaşlarımızın yargıya olan güveni de son derece önemlidir. Toplumsal güvenlik ve huzur açısından da bu önemlidir. Siz, daha fazla hukuk, hukuk devleti vaatlerinizi unutur, yargıyı tartışılır hâle getirirseniz…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Çalış, lütfen konuşmanızı tamamlayın, ek süre veriyorum.
Buyurun.
HASAN ÇALIŞ (Devamla) – …vatandaşın güveni yargıya azalırsa, yargıyı emrinize almaya çalışırsanız kamu vicdanı rahatsız olur. Sorumluluğu sınırlı olan Cumhurbaşkanına Anayasa Mahkemesinin 14 üyesini atattırmaya çalışırsanız, Anayasa Mahkemesini iş göremez hâle getirirseniz, yandaş bir mahkeme hâline getirmeye çalışırsanız kamu vicdanı rahatsız olur, ülkeyi kaosa sürüklersiniz, bu kaosun içerisinde sizler de boğulursunuz.
Değerli arkadaşlar, bizim sizlere önerimiz şudur: Yol yakınken bu öneriyi, bu teklifi geri çekin, ortak aklın ürünü, ülkemizin dertlerine derman olabilecek bir anayasayı hep beraber yapalım diyorum, saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
7.Önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Anayasa değişikliği teklifinin, 14. maddesinin teklif metninden çıkarılması için gereğini arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal (Konya)
Oktay Vural (İzmir)
Mehmet Şandır (Mersin)
Behiç Çelik (Mersin)
S. Nevzat Korkmaz (Isparta)
Gerekçe (7.Önerge):
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Demokrasinin tesisi ve yürütülmesi, millî iradenin temsil edildiği Mecliste milletvekillerinin özgür iradesiyle, çok yönlü müzakere ve görüşmeler yapabilmesine bağlıdır. Milletvekilleri, mensubu olduğu partilerin görüşlerini elbette dikkate alacaklardır. Ancak, Anayasa değişikliği mevzubahis olduğunda, Anayasa’nın yediden yetmişe tüm milleti ilgilendirdiğini bilerek, vicdani kanaatlerine göre hareket etmeleri gerekmektedir. Üstelik, Anayasa’nın sadece bizleri değil, çocuklarımız, torunlarımız ve gençlerimizden müteşekkil gelecek nesli de etkilediğini düşünür isek, sorumluluğumuzun büyük olduğunu ve verdiğimiz oylarla gelecek nesiller tarafından da değerlendirileceğimizi unutmamamız lazımdır.
Değerli milletvekilleri, gelinen noktada, AKP’nin Meclis görüşmelerinde sergilediği “Ben yaptım oldu”cu anlayışı ve davranışlarıyla maalesef müzakere ortamı kalmamıştır. Kürsüye çıkan muhalefet milletvekillerinin her söylediği yanlış değil, her konuşmada istifade edilecek cümleler var.
Diyoruz ki, parlamenter sistemin belirleyici vasfı denge ve denetimdir. Getirdiğiniz değişiklik yasama, yürütme ve yargı arasındaki dengeyi hükûmet lehine bozmaktadır. “Hükûmet” deyince sadece kendi Hükûmetiniz akla gelmesin, bu ülkede birçok hükûmet kuruldu, kurulacak, yıkılacaktır dolayısıyla zaman üstü düşünmeye çalışalım.
Anayasa değişikliği denetimin güçlendirilmesi adına da bir şey getirmiyor. Milletvekili dokunulmazlığını kaldırmıyorsunuz. İşte, Meclisin yürütmeyi denetleyen denetim mekanizmaları ortada. Bunlarda bir iyileştirme var mı? Yok.
Anayasa ilk kez değiştirilmiyor sevgili arkadaşlar, ancak yapılacak değişikliğin parlamenter demokrasinin özüne de aykırı olmaması lazım. Bunu yaparsanız mevcudiyetinizi tartışmaya açarsınız. Meclis Anayasa tartışmalarının gündeme dayatmacı bir yöntemle getirilmesinden beri gergindir, sağduyu ve sükûnet yerini sinirlilik hâline terk etmiştir, zaman zaman nezaket kuralları bile ihmal edilmektedir. Meclis yorgundur, cumartesi, pazar dahi gece yarılarına kadar milletvekilini Mecliste bulunmaya zorlama ve sürekli, Genel Kurulda dahi, elde gezen telefonlarla yapılan yoklamalar, milletvekillerinin Anayasa tartışmalarına hür idaresiyle katılmasını neredeyse imkânsız hâle getirmektedir.
Bu hâlin sorumlusu, Mecliste uygun bir müzakere ve tartışma ortamını oluşturup çalıştırmayı beceremeyen iktidar partisidir, AKP’dir. Hâlbuki, tüm milleti ilgilendiren Anayasa değişiklikleri görüşmeleri âdeta bir demokrasi şenliğine çevrilebilir, en üst noktada sağlanacak bir uzlaşmayla dosta düşmana birlik ve beraberlik mesajı verilebilirdi. Ancak, AKP’nin bu uzlaşmaz ve çatışmacı tutumu dolayısıyla bu fırsat kaçırılmıştır, ifrat ve tefrit birbirine karışmıştır. Bu görüntüler, milletimizin Meclise yönelik güvenini de maalesef zedelemektedir. Parlamenter sistemi hırpalayan yolu AKP niye tercih etmiştir? Sanıyorum cevabı Sayın Başbakanın basına verdiği demeçte gizlidir. Sayın Başbakan, başkanlık sistemini istemektedir, tek ve mutlak otorite olmaya taliptir. “O hâlde, parlamenter sistemin can evi milletin Meclisi gözden düşürülmelidir, işe yaramaz bir kurum algısı yaratılmalıdır insanlarımızın gözünde.” Bu düşünce çok acımasız ve bir o kadar da tehlikelidir. Çünkü, ismi ne olursa olsun içinde köylüsü kentlisi, genci yaşlısıyla milletin olmadığı bir sistemin ayakta kalması mümkün değildir. Görünen o ki, dilimizin ucuyla millî irade ve millî egemenliği överken, yine milletin gözü önünde bu değerlerin içini boşaltıyorsunuz. Tek adamlığa gidiş yolunda milleti tasfiye ediyorsunuz.
Değerli milletvekilleri, şu yaptığımız bir futbol müsabakası değildir, illa birbirimizi yenmek olmamalıdır amaç. Milletimizin topyekûn kazandığı bir sonucu ortaya koymalıdır bu yüce Meclis. Bunun yolu başından beri söyleyegeldiğimiz milletin bütünüyle mutabakat aramaktan geçmektedir.
Değerli milletvekilleri, millî kahramanlar millete hizmet yolunda yarınları adına küçük hesap peşinde koşmayan, hangi zorluklarla karşılaşırsa karşılaşsın gereğini yapan insanlardır. Yoksa sizler gibi, bizler gibi onlar da yerler, içerler, gülerler, ağlarlar…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Korkmaz, lütfen konuşmanızı tamamlayın. Bir dakika ek süre veriyorum.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Onları diğerlerinden ayıran en önemli özellik, karar anlarında sergiledikleri tavırlardır. Bu kişiler, onlardan biri olmayı ellerinin tersiyle itip zor zamanlarda yükü sırtlayıp kaldırır ve tarihte yıldızlaşırlar.
Sözlerimi, içinde yaşadığımız anların karar anları olduğunu hatırlatarak ve önergeye destek beklediğimizi söyleyerek tamamlıyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
Oylamanın Sonucu (6 ve 7.Önergeler):AYNI OLDUĞUNDAN BİRLİKTE OYLANMIŞ VE KABUL EDİLMEMİŞTİR
3.4 Dördüncü Maddeye İlişkin İkinci Tur Gizli Oylama Sonucu (Teklif Metni ilk Haliyle Kabul Edilmiştir)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 14’üncü maddesinin gizli oylama sonucunu açıklıyorum:
Oy Sayısı: 408; Kabul: 339; Ret: 69; Çekimser: -; Boş: -; Geçersiz:
Kâtip Üye Kâtip Üye
Harun Tüfekçi Bayram Özçelik
Konya Burdur”