bulamadim:( YİRMİBEŞİNCİ MADDE

YİRMİBEŞİNCİ MADDEYE BAĞLI GEÇİCİ ONDOKUZUNCU MADDE (HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU İLE İLGİLİ DEĞİŞİKLİKLERE İLİŞKİN GEÇİŞ HÜKÜMLERİ)

Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun üye sayısının artırılmasına bağlı olarak doğacak boş üyeliklere üye seçimi; mevcut üyelerin görev sürelerinin seçilmiş oldukları görev süresinin sonuna kadar devam edeceği; ilgili kanunlarda gerekli düzenlemeler yapılıncaya kadar Kurul’un kuruluşu ve işleyişinde uygulanacak geçiş hükümlerinin düzenlenmesi (Halkoyuna sunulan 5982 sayılı kanun yirmibeşinci maddesi)

 

Yirmibeşinci Maddeye Bağlı Geçici Onsekizinci Maddenin Halkoyuna Sunulan Metni

 

GEÇİCİ MADDE 19 – Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren otuz gün içinde aşağıda belirtilen esas ve usuller dahilinde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyeleri seçilir:

 

a) Cumhurbaşkanı, hâkimlik mesleğine alınmasına engel bir hali olmayan; yükseköğretim kurumlarının hukuk, iktisat ve siyasal bilimler(**) dallarında en az onbeş yıldan beri görev yapan öğretim üyeleri, üst kademe yöneticileri ile meslekte fiilen onbeş yılını doldurmuş avukatlar arasından dört üye seçer. Cumhurbaşkanı, üst kademe yöneticileri arasından seçeceği Kurul üyesini, bakanlık, müsteşarlık, müsteşar yardımcılığı, valilik, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği, kamu kurum ve kuruluşlarında genel müdürlük veya teftiş kurulu başkanlığı görevlerini yapanlar arasından seçer.

 

b) Yargıtay Genel Kurulu, Yargıtay üyeleri arasından üç asıl ve üç yedek üye seçer. Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren yedi gün içinde Yargıtay Birinci Başkanı adaylık başvurusunu ilan eder. İlan tarihinden itibaren yedi gün içinde adaylar Birinci Başkanlığa başvurur. Başvuru tarihinin sona erdiği günden itibaren onbeş gün içinde Yargıtay Genel Kurulu seçim yapar. Her Yargıtay üyesinin sadece bir aday için oy kullanabileceği seçimde, en fazla oy alan adaylar sırasıyla asıl ve yedek üye seçilmiş olur.

 

c) Danıştay Genel Kurulu, Danıştay üyeleri arasından iki asıl ve iki yedek üye seçer. Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren yedi gün içinde Danıştay Başkanı adaylık başvurusunu ilan eder. İlan tarihinden itibaren yedi gün içinde adaylar Başkanlığa başvurur. Başvuru tarihinin sona erdiği günden itibaren onbeş gün içinde Danıştay Genel Kurulu seçim yapar. Her Danıştay üyesinin sadece bir aday için oy kullanabileceği seçimde, en fazla oy alan adaylar sırasıyla asıl ve yedek üye seçilmiş olur.

 

ç) Türkiye Adalet Akademisi Genel Kurulu, kendi üyeleri arasından, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna bir asıl ve bir yedek üye seçer. Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren yedi gün içinde Türkiye Adalet Akademisi Başkanı adaylık başvurusunu ilan eder. İlan tarihinden itibaren yedi gün içinde adaylar Başkanlığa başvurur. Başvuru tarihinin sona erdiği günden itibaren onbeş gün içinde Türkiye Adalet Akademisi Genel Kurulu seçim yapar. Her üyenin sadece bir aday için oy kullanabileceği seçimde, en fazla oy alan adaylar sırasıyla asıl ve yedek üye seçilmiş olur.

 

d) Yedi asıl ve dört yedek üye birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş olan adlî yargı hâkim ve savcıları arasından, adlî yargı hâkim ve savcıları tarafından Yüksek Seçim Kurulunun yönetim ve denetiminde seçilir. Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren beş gün içinde Yüksek Seçim Kurulu adaylık başvurularını ilân eder. İlân tarihinden itibaren üç gün içinde adaylar Yüksek Seçim Kuruluna başvurur. Başvuru tarihinin sona erdiği günden itibaren iki gün içinde Yüksek Seçim Kurulu adayların başvurularını inceler ve aday listesini belirleyerek ilân eder. Takip eden iki gün içinde bu listeye karşı itiraz edilebilir. İtiraz süresinin sona erdiği günden itibaren iki gün içinde itirazlar incelenir, sonuçlandırılır ve kesin aday listesi ilân edilir. Yüksek Seçim Kurulunun kesin aday listesini ilân ettiği tarihten sonraki ikinci Pazar günü her ilde, il seçim kurulunun yönetim ve denetimi altında yapılacak seçimlerde, o ilde ve ilçelerinde görev yapan hâkim ve savcılar oy kullanır. İl seçim kurulları o ilde oy kullanacak hâkim ve savcıların sayısına göre sandık kurulları oluşturur. Sandık kurullarının işlem, tedbir ve kararlarına karşı yapılan şikâyet ve itirazlar il seçim kurulunca karara bağlanır. Adaylar propaganda yapamazlar; sadece, Yüksek Seçim Kurulu tarafından belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde özgeçmişlerini bu iş için tahsis edilmiş bir internet sitesinde yayımlayabilirler. Bu seçimlerde her seçmen sadece bir aday için oy kullanabilir. Seçimlerde en çok oy alan adaylar sırasıyla asıl ve yedek üye seçilmiş olur. Kullanılacak oy pusulalarıyla ilgili diğer hususlar Yüksek Seçim Kurulu tarafından belirlenir. Yüksek Seçim Kurulu, oy pusulalarını kendisi bastırabileceği gibi gerektiğinde uygun göreceği il seçim kurulları vasıtasıyla bastırmaya da yetkilidir. Yapılacak seçimlerde, 26/4/1961 tarihli ve 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun bu bende aykırı olmayan hükümleri uygulanır.

 

e) Üç asıl ve iki yedek üye birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş idarî yargı hâkim ve savcıları arasından, idarî yargı hâkim ve savcıları tarafından Yüksek Seçim Kurulunun yönetim ve denetiminde seçilir. Bölge idare mahkemelerinin bulunduğu illerde, il seçim kurulunun yönetim ve denetimi altında yapılacak bu seçimlerde, o bölge idare mahkemesinde ve yargı çevresi içerisinde kalan yerlerde görev yapan idarî yargı hâkim ve savcıları oy kullanır. Bu seçimler hakkında da (d) bendi hükümleri uygulanır.

 

Birinci fıkranın (a), (ç), (d) ve (e) bentleri uyarınca seçilen Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun asıl üyeleri bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonraki otuzuncu günü takip eden iş günü görevlerine başlarlar.

 

Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun Yargıtay ve Danıştay’dan gelen asıl ve yedek üyelerinin görevleri, seçilmiş oldukları sürenin sonuna kadar devam eder. Bunlardan, Yargıtay’dan gelen üyelerden görev süresini tamamlayanların yerine birinci fıkranın (b) bendi uyarınca seçilenler; Danıştay’dan gelen üyelerden görev süresini tamamlayanların yerine birinci fıkranın (c) bendi uyarınca seçilenler, sırayla göreve başlarlar.

 

Birinci fıkranın (b) ve (c) bentleri uyarınca seçilen üyelerden, üçüncü fıkra uyarınca göreve başlayanların görev süresi, birinci fıkranın (a), (ç), (d) ve (e) bentleri uyarınca seçilen diğer Kurul üyelerinin görev süresinin bittiği tarihte sona erer.

İlgili kanunlarda gerekli düzenlemeler yapılıncaya kadar, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna seçilen asıl üyeler, Yargıtay daire başkanı için ilgili mevzuatında öngörülen tüm malî ve sosyal haklar ile emeklilik hakkından aynen yararlanırlar. Ayrıca, Kurulun Başkanı dışındaki asıl üyelerine, (30000) gösterge rakamının memur aylıklarına uygulanan katsayı ile çarpımı sonucu bulunacak miktarda aylık ek tazminat ödenir.

 

İlgili kanunlarda düzenleme yapılıncaya kadar, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu;

 

a) Anayasa hükümlerine aykırı olmamak kaydıyla, yürürlükteki kanun hükümlerine göre Kurul şeklinde çalışır.

 

b) İkinci fıkra uyarınca asıl üyelerinin göreve başladığı tarihten itibaren bir hafta içinde Adalet Bakanının başkanlığında toplanır ve bir geçici Başkanvekili seçer.

 

c) En az onbeş üye ile toplanır ve üye tam sayısının salt çoğunluğu ile karar verir.

 

ç) Sekreterya hizmetleri Adalet Bakanlığı tarafından yürütülür.

 

Kurul müfettişleri ile adalet müfettişleri atanıncaya kadar, mevcut adalet müfettişleri, Kurul müfettişi ve adalet müfettişi sıfatıyla görev yaparlar.

 

Bu madde hükümleri, ilgili kanunlarda gerekli düzenlemeler yapılıncaya kadar uygulanır.

 

Not(*): Teklif edilen, siyasi partilerle ilgili 8. madde referandum paketinden çıkarıldığından, teklif metninin aslında “Madde 26” olarak yer alan bu hüküm, kanun metninde “Madde 25” olarak teselsül ettirilmiş ve böylece kanunlaşmıştır. Ancak teselsülle ilgili uygulama genel kurul görüşmeleri sonrasına bırakıldığından, Genel Kurul’da maddelerin görüşülmesine teklif metnindeki sıralamaya göre devam edilmiştir.

 

Ayrıca çerçeve Geçici 18..Madde de referandum paketinden çıkarıldığından, teklif metninin aslında “Geçici Madde 19” olarak yer alan bu hüküm, kanun metninde “Geçici Madde 18” olarak teselsül ettirilmiş ve böylece kanunlaşmıştır. Ancak teselsülle ilgili uygulama genel kurul görüşmeleri sonrasına bırakıldığından, Genel Kurul’da maddelerin görüşülmesine teklif metnindeki sıralamaya göre devam edilmiştir.

 

Not(**): YSK,  2 ağustos 2010 tarih ve 522 sayılı kararında "Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında 5982 sayılı Kanunun, Anayasa Mahkemesi’nin 07.07.2010 gün ve 49-87 sayılı kısmi iptal kararı sonrasındaki haliyle halkoyuna sunulmasına" karar vermiştir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi kararı ile iptal edilen kısımlar üstü çizili olarak gösterilmiştir.

 

­____________________________________________________________________________________________

İçerik [GizleGöster]

1 Yirmibeşinci Maddeye Bağlı Geçici Ondokuzuncu Maddenin TBMM Anayasa Komisyonu Aşaması (Komisyonda Teklif Metni Değişmiştir)

1.1 Yirmibeşinci Maddeye Bağlı Geçici Ondokuzuncu Maddenin Komisyona Gelen Teklif Metni ve Bu Metinle Komisyonun TBMM Genel Kurulu’na Sunduğu Metnin Karşılaştırması

1.2 Yirmibeşinci Maddenin Madde Gerekçesinin Geçici Ondokuzuncu Maddeyle İlgili Kısmı

1.3 Yirmibeşinci Maddeye Bağlı Geçici Ondokuzuncu Madde Hakkında Komisyonda Yürüyen Tartışmanın Komisyon Raporundaki Özeti

2 Yirmibeşinci Maddeye Bağlı Geçici Ondokuzuncu Madde Hakkında TBMM Genel Kurulunda Gruplar Adına Yapılan Konuşmalar

2.1 Yirmibeşinci Maddeye Bağlı Geçici Ondokuzuncu Madde Hakkında CHP Grubu Adına Şahin Mengü (Manisa)

2.2 Yirmibeşinci Maddeye Bağlı Geçici Ondokuzuncu Madde Hakkında BDP Grubu Adına Osman Özçelik (Siirt)

2.3 Yirmibeşinci Maddeye Bağlı Geçici Ondokuzuncu Madde Hakkında AKP Grubu Adına Ahmet Aydın (Adıyaman)

2.4 Yirmibeşinci Maddeye Bağlı Geçici Ondokuzuncu Madde Hakkında MHP Grubu Adına Faruk Bal (Konya)

3 TBMM Genel Kurulu’nda Yirmibeşinci Maddeye Bağlı Geçici Ondokuzuncu Maddeyle İlgili Verilen Değişiklik Önergeleri, Oylamalar ve Komisyonca Sunulan Metnin Kabulü

3.1 Yirmibeşinci Maddeye Bağlı Geçici Ondokuzuncu Madde için Birinci Turda Verilen Önergeler (Tümü Reddedilmiştir – 28 Nisan 2010)

3.2 Yirmibeşinci Maddeye Bağlı Geçici Ondokuzuncu Maddeye İlişkin Birinci Tur Gizli Oylama Sonucu

3.3 Yirmibeşinci Maddeye Bağlı Geçici Ondokuzuncu Madde için İkinci Turda Verilen Önergeler (Tümü Reddedilmiştir - 6 Mayıs 2010)

3.4 Yirmibeşinci Maddeye Bağlı Geçici Ondokuzuncu Maddeye İlişkin İkinci Tur Gizli Oylama Sonucu (Teklif Metninin Komisyonda Değiştirilmiş Hali Kabul Edilmiştir)

4 Yirmibeşinci Maddeye Bağlı Geçici Ondokuzuncu Maddeye İlişkin Anayasa Mahkemesi Aşaması (K.T: 07.07.2010, E:2010/49, K:2010/87 Sayılı Anayasa Mahkemesi Kararından)

4.1 Yirmibeşinci Maddeye Bağlı Geçici Ondokuzuncu Maddeye İlişkin İptal ve Yürürlüğün Durdurulması İsteminin Gerekçesi

4.2 Yirmibeşinci Maddeye Bağlı Geçici Ondokuzuncu Maddeye İlişkin Anayasa Mahkemesince Yapılan İnceleme

4.3 Yirmibeşinci Maddeye Bağlı Geçici Ondokuzuncu Maddeye İlişkin Anayasa Mahkemesinin Kararı (İstem Kısmen Kabul Edilmiştir)

4.4 Yirmibeşinci Maddeye Bağlı Geçici Ondokuzuncu Maddeye İlşkin Anayasa Mahkemesi Kararında Geçen Karşıoylar

1 Yirmibeşinci Maddeye Bağlı Geçici Ondokuzuncu Maddenin TBMM Anayasa Komisyonu Aşaması (Komisyonda Teklif Metni Değişmiştir)

 

1.1 Yirmibeşinci Maddeye Bağlı Geçici Ondokuzuncu Maddenin Komisyona Gelen Teklif Metni ve Bu Metinle Komisyonun TBMM Genel Kurulu’na Sunduğu Metnin Karşılaştırması

 

Komisyona gelen teklif metni:

 

MADDE 26- Türkiye Cumhuriyeti Anaya-sasına aşağıdaki geçici maddeler eklenmiştir.

 

“GEÇİCİ MADDE 20- Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren otuz gün içinde aşağıda belirtilen esas ve usuller dahilinde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyeleri seçilir.

 

a) Cumhurbaşkanı, hâkimlik mesleğine alınmasına engel bir hali olmayan; yüksek öğretim kurumlarının hukuk, iktisat ve siyasal bilimler dallarında en az onbeş yıldan beri görev yapan öğretim üyeleri, üst kademe yöneticileri ile meslekte fiilen onbeş yılını doldurmuş avukatlar arasından dört üye seçer. Cumhurbaşkanı, üst kademe yöneticileri arasından seçeceği Kurul üyesini, bakanlık, müsteşarlık, müsteşar yardımcılığı, valilik, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği, kamu kurum ve kuruluşlarında genel müdürlük veya teftiş kurulu başkanlığı görevlerini yapanlar arasından seçer.

 

b) Yargıtay Genel Kurulu, Yargıtay üyeleri arasından üç asıl ve iki yedek üye seçer. Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren yedi gün içinde Yargıtay Birinci Başkanı adaylık başvurusunu ilan eder. İlan tarihinden itibaren yedi gün içinde adaylar Birinci Başkanlığa başvurur. Başvuru tarihinin sona erdiği günden itibaren onbeş gün içinde Yargıtay Genel Kurulu seçim yapar. Her Yargıtay üyesinin sadece bir aday için oy kullanabileceği seçimde, en fazla oy alan adaylar sırasıyla asıl ve yedek üye seçilmiş olur.

 

c) Danıştay Genel Kurulu, Danıştay üyeleri arasından bir asıl ve bir yedek üye seçer. Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren yedi gün içinde Danıştay Başkanı adaylık başvurusunu ilan eder. İlan tarihinden itibaren yedi gün içinde adaylar Başkanlığa başvurur. Başvuru tarihinin sona erdiği günden itibaren onbeş gün içinde Danıştay Genel Kurulu seçim yapar. Her Danıştay üyesinin sadece bir aday için oy kullanabileceği seçimde, en fazla oy alan adaylar sırasıyla asıl ve yedek üye seçilmiş olur.

 

ç) Türkiye Adalet Akademisi Genel Kurulu, kendi üyeleri arasından, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna bir asıl ve bir yedek üye seçer. Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren yedi gün içinde Türkiye Adalet Akademisi Başkanı adaylık başvurusunu ilan eder. İlan tarihinden itibaren yedi gün içinde adaylar Başkanlığa başvurur. Başvuru tarihinin sona erdiği günden itibaren onbeş gün içinde Türkiye Adalet Akademisi Genel Kurulu seçim yapar. Her üyenin sadece bir aday için oy kullanabileceği seçimde, en fazla oy alan adaylar sırasıyla asıl ve yedek üye seçilmiş olur.

 

d) Yedi asıl ve dört yedek üye birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş olan adlî yargı hâkim ve savcıları arasından, adlî yargı hâkim ve savcıları tarafından Yüksek Seçim Kurulunun yönetim ve denetiminde seçilir. Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren beş gün içinde Yüksek Seçim Kurulu adaylık başvurularını ilân eder. İlân tarihinden itibaren üç gün içinde adaylar Yüksek Seçim Kuruluna başvurur. Başvuru tarihinin sona erdiği günden itibaren iki gün içinde Yüksek Seçim Kurulu adayların başvurularını inceler ve aday listesini belirleyerek ilân eder. Takip eden iki gün içinde bu listeye karşı itiraz edilebilir. İtiraz süresinin sona erdiği günden itibaren iki gün içinde itirazlar incelenir, sonuçlandırılır ve kesin aday listesi ilân edilir. Yüksek Seçim Kurulunun kesin aday listesini ilân ettiği tarihten sonraki ikinci Pazar günü her ilde, il seçim kurulunun yönetim ve denetimi altında yapılacak seçimlerde, o ilde ve ilçelerinde görev yapan hâkim ve savcılar oy kullanır. İl seçim kurulları o ilde oy kullanacak hâkim ve savcıların sayısına göre sandık kurulları oluşturur. Sandık kurullarının işlem, tedbir ve kararlarına karşı yapılan şikâyet ve itirazlar il seçim kurulunca karara bağlanır. Adaylar propaganda yapamazlar; sadece, Yüksek Seçim Kurulu tarafından belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde özgeçmişlerini bu iş için tahsis edilmiş bir internet sitesinde yayımlayabilirler. Bu seçimlerde her seçmen sadece bir aday için oy kullanabilir. Seçimlerde en çok oy alan adaylar sırasıyla asıl ve yedek üye seçilmiş olur. Kullanılacak oy pusulalarıyla ilgili diğer hususlar Yüksek Seçim Kurulu tarafından belirlenir. Yüksek Seçim Kurulu, oy pusulalarını kendisi bastırabileceği gibi gerektiğinde uygun göreceği il seçim kurulları vasıtasıyla bastır-maya da yetkilidir. Yapılacak seçimlerde, 26/4/1961 tarihli ve 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun bu bende aykırı olmayan hükümleri uygulanır.

 

e) Üç asıl ve iki yedek üye birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş idarî yargı hâkim ve savcıları arasından, idarî yargı hâkim ve savcıları tarafından Yüksek Seçim Kurulunun yönetim ve denetiminde seçilir. Bölge idare mahkemelerinin bulunduğu illerde, il seçim kurulunun yönetim ve denetimi altında yapılacak bu seçimlerde, o bölge idare mahkemesinde ve yargı çevresi içerisinde kalan yerlerde görev yapan idarî yargı hâkim ve savcıları oy kullanır. Bu seçimler hakkında da (d) bendi hükümleri uygulanır. Birinci fıkranın (a), (ç), (d) ve (e) bentleri uyarınca seçilen Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun asıl üyeleri bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonraki otuzuncu günü takip eden iş günü görevlerine başlarlar.

 

Bu madde uyarınca seçilen üyelerin göreve başlamasını müteakip yapılacak ilk Kurul toplantısında, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun Yargıtaydan gelen yedek üyelerinden ad çekme suretiyle belirlenen bir üyesinin görevi sona erer. Kalan asıl ve yedek üyeler ise seçilmiş oldukları sürenin sonuna kadar görevlerine devam eder. Bu üyelerden görev süresini tamamlayanların yerine birinci fıkranın (b) bendi uyarınca seçilenler göreve başlarlar.

 

Bu madde uyarınca seçilen üyelerin göreve başlamasını müteakip yapılacak ilk Kurul toplantısında, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun Danıştaydan gelen asıl ve yedek üyelerinden ad çekme suretiyle belirlenen bir asıl ve bir yedek üyesinin görevi sona erer. Kalan asıl ve yedek üye ise seçilmiş oldukları sürenin sonuna kadar görevlerine devam eder. Bu üyelerden görev süresini tamamlayanların yerine birinci fıkranın (c) bendi uyarınca seçilenler göreve başlarlar.

 

Birinci fıkranın (b) ve (c) bentleri uyarınca seçilen üyelerden, üçüncü ve dördüncü fıkra uyarınca göreve başlayanların görev süresi, birinci fıkranın (a), (ç), (d) ve (e) bentleri uyarınca seçilen diğer Kurul üyelerinin görev süresinin bittiği tarihte sona erer.

 

İlgili kanunlarda gerekli düzenlemeler yapılıncaya kadar, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna seçilen asıl üyeler, Yargıtay daire başkanı için ilgili mevzuatında öngörülen tüm malî ve sosyal haklar ile emeklilik hakkından aynen yararlanırlar. Ayrıca, Kurulun Başkanı dışındaki asıl üyelerine, 30000 gösterge rakamının memur aylıklarına uygulanan katsayı ile çarpımı sonucu bulunacak miktarda aylık ek tazminat ödenir.

 

İlgili kanunlarda düzenleme yapılıncaya kadar, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu,

 

a) Anayasa hükümlerine aykırı olmamak kaydıyla, yürürlükteki kanun hükümlerine göre Kurul şeklinde çalışır.

 

b) İkinci fıkra uyarınca asıl üyelerinin göreve başladığı tarihten itibaren bir hafta içinde Adalet Bakanının başkanlığında toplanır ve bir geçici Başkanvekili seçer.

 

c) En az onbeş üye ile toplanır ve üye tam sayısının salt çoğunluğu ile karar verir.

 

ç) Sekreterya hizmetleri Adalet Bakanlığı tarafından yürütülür.

 

Kurul müfettişleri atanıncaya kadar, mevcut adalet müfettişleri, Kurul müfettişi sıfatıyla da görev yaparlar.

 

Bu madde hükümleri, ilgili kanunlarda gerekli düzenlemeler yapılıncaya kadar uygulanır.”

 

iken Komisyonda aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir (Farklar görsel vurgu ile gösterilmiştir):

 

MADDE 26- Türkiye Cumhuriyeti Anaya-sasına aşağıdaki geçici maddeler eklenmiştir.

 

GEÇİCİ MADDE 20- Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren otuz gün içinde aşağıda belirtilen esas ve usuller dahilinde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyeleri seçilir:

 

a) Cumhurbaşkanı, hâkimlik mesleğine alınmasına engel bir hali olmayan; yüksek öğretim kurumlarının hukuk, iktisat ve siyasal bilimler dallarında en az onbeş yıldan beri görev yapan öğretim üyeleri, üst kademe yöneticileri ile meslekte fiilen onbeş yılını doldurmuş avukatlar arasından dört üye seçer. Cumhurbaşkanı, üst kademe yöneticileri arasından seçeceği Kurul üyesini, bakanlık, müsteşarlık, müsteşar yardımcılığı, valilik, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği, kamu kurum ve kuruluşlarında genel müdürlük veya teftiş kurulu başkanlığı görevlerini yapanlar arasından seçer.

 

b) Yargıtay Genel Kurulu, Yargıtay üyeleri arasından üç asıl ve üç yedek üye seçer. Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren yedi gün içinde Yargıtay Birinci Başkanı adaylık başvurusunu ilan eder. İlan tarihinden itibaren yedi gün içinde adaylar Birinci Başkanlığa başvurur. Başvuru tarihinin sona erdiği günden itibaren onbeş gün içinde Yargıtay Genel Kurulu seçim yapar. Her Yargıtay üyesinin sadece bir aday için oy kullanabileceği seçimde, en fazla oy alan adaylar sırasıyla asıl ve yedek üye seçilmiş olur.

 

c) Danıştay Genel Kurulu, Danıştay üyeleri arasından iki asıl ve iki yedek üye seçer. Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren yedi gün içinde Danıştay Başkanı adaylık başvurusunu ilan eder. İlan tarihinden itibaren yedi gün içinde adaylar Başkanlığa başvurur. Başvuru tarihinin sona erdiği günden itibaren onbeş gün içinde Danıştay Genel Kurulu seçim yapar. Her Danıştay üyesinin sadece bir aday için oy kullanabileceği seçimde, en fazla oy alan adaylar sırasıyla asıl ve yedek üye seçilmiş olur.

 

ç) Türkiye Adalet Akademisi Genel Kurulu, kendi üyeleri arasından, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna bir asıl ve bir yedek üye seçer. Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren yedi gün içinde Türkiye Adalet Akademisi Başkanı adaylık başvurusunu ilan eder. İlan tarihinden itibaren yedi gün içinde adaylar Başkanlığa başvurur. Başvuru tarihinin sona erdiği günden itibaren onbeş gün içinde Türkiye Adalet Akademisi Genel Kurulu seçim yapar. Her üyenin sadece bir aday için oy kullanabileceği seçimde, en fazla oy alan adaylar sırasıyla asıl ve yedek üye seçilmiş olur.

 

d) Yedi asıl ve dört yedek üye birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş olan adlî yargı hâkim ve savcıları arasından, adlî yargı hâkim ve savcıları tarafından Yüksek Seçim Kurulunun yönetim ve denetiminde seçilir. Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren beş gün içinde Yüksek Seçim Kurulu adaylık başvurularını ilân eder. İlân tarihinden itibaren üç gün içinde adaylar Yüksek Seçim Kuruluna başvurur. Başvuru tarihinin sona erdiği günden itibaren iki gün içinde Yüksek Seçim Kurulu adayların başvurularını inceler ve aday listesini belirleyerek ilân eder. Takip eden iki gün içinde bu listeye karşı itiraz edilebilir. İtiraz süresinin sona erdiği günden itibaren iki gün içinde itirazlar incelenir, sonuçlandırılır ve kesin aday listesi ilân edilir. Yüksek Seçim

Kurulunun kesin aday listesini ilân ettiği tarihten sonraki ikinci Pazar günü her ilde, il seçim kurulunun yönetim ve denetimi altında yapılacak seçimlerde, o ilde ve ilçelerinde görev yapan hâkim ve savcılar oy kullanır. İl seçim kurulları o ilde oy kullanacak hâkim ve savcıların sayısına göre sandık kurulları oluşturur. Sandık kurullarının işlem, tedbir ve kararlarına karşı yapılan şikâyet ve itirazlar il seçim kurulunca karara bağlanır. Adaylar propaganda yapamazlar; sadece, Yüksek Seçim Kurulu tarafından belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde özgeçmişlerini bu iş için tahsis edilmiş bir internet sitesinde yayımlayabilirler. Bu seçimlerde her seçmen sadece bir aday için oy kullanabilir. Seçimlerde en çok oy alan adaylar sırasıyla asıl ve yedek üye seçilmiş olur. Kullanılacak oy pusulalarıyla ilgili diğer hususlar Yüksek Seçim Kurulu tarafından belirlenir. Yüksek Seçim Kurulu,

oy pusulalarını kendisi bastırabileceği gibi gerektiğinde uygun göreceği il seçim kurulları vasıtasıyla bastırmaya da yetkilidir. Yapılacak seçimlerde, 26/4/1961 tarihli ve 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun bu bende aykırı olmayan hükümleri uygulanır.

 

e) Üç asıl ve iki yedek üye birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş idarî yargı hâkim ve savcıları arasından, idarî yargı hâkim ve savcıları tarafından Yüksek Seçim Kurulunun yönetim ve denetiminde seçilir. Bölge idare mahkemelerinin bulunduğu illerde, il seçim kurulunun yönetim ve denetimi altında yapılacak bu seçimlerde, o bölge idare mahkemesinde ve yargı çevresi içerisinde kalan yerlerde görev yapan idarî yargı hâkim ve savcıları oy kullanır. Bu seçimler hakkında da (d) bendi hükümleri uygulanır.

 

Birinci fıkranın (a), (ç), (d) ve (e) bentleri uyarınca seçilen Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun asıl üyeleri bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonraki otuzuncu günü takip eden iş günü görevlerine başlarlar.

 

Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun Yargıtay ve Danıştaydan gelen asıl ve yedek üyelerinin görevleri, seçilmiş oldukları sürenin sonuna kadar devam eder. Bunlardan, Yargıtaydan gelen üyelerden görev süresini tamamlayanların yerine birinci fıkranın (b) bendi uyarınca seçilenler; Danıştaydan gelen üyelerden görev süresini tamamlayanların yerine birinci fıkranın (c) bendi uyarınca seçilenler, sırayla göreve başlarlar.

 

Birinci fıkranın (b) ve (c) bentleri uyarınca seçilen üyelerden, üçüncü fıkra uyarınca göreve başlayanların görev süresi, birinci fıkranın (a), (ç), (d) ve (e) bentleri uyarınca seçilen diğer Kurul üyelerinin görev süresinin bittiği tarihte sona erer.

 

İlgili kanunlarda gerekli düzenlemeler yapılıncaya kadar, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna seçilen asıl üyeler, Yargıtay daire başkanı için ilgili mevzuatında öngörülen tüm malî ve sosyal haklar ile emeklilik hakkından aynen yararlanırlar. Ayrıca, Kurulun Başkanı dışındaki asıl üyelerine, (30000) gösterge rakamının memur aylıklarına uygulanan katsayı ile çarpımı sonucu bulunacak miktarda aylık ek tazminat ödenir.

 

İlgili kanunlarda düzenleme yapılıncaya kadar, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu;

 

a) Anayasa hükümlerine aykırı olmamak kaydıyla, yürürlükteki kanun hükümlerine göre Kurul şeklinde çalışır.

 

b) İkinci fıkra uyarınca asıl üyelerinin göreve başladığı tarihten itibaren bir hafta içinde Adalet Bakanının başkanlığında toplanır ve bir geçici Başkanvekili seçer.

 

c) En az onbeş üye ile toplanır ve üye tam sayısının salt çoğunluğu ile karar verir.

 

ç) Sekreterya hizmetleri Adalet Bakanlığı tarafından yürütülür.

 

Kurul müfettişleri ile adalet müfettişleri atanıncaya kadar, mevcut adalet müfettişleri, Kurul müfettişi ve adalet müfettişi sıfatıyla görev yaparlar.

 

Bu madde hükümleri, ilgili kanunlarda gerekli düzenlemeler yapılıncaya kadar uygulanır.”

 

1.2 Yirmibeşinci Maddenin Madde Gerekçesinin Geçici Ondokuzuncu Maddeyle İlgili Kısmı

 

MADDE 26- Maddeyle Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına üç geçici madde eklenmektedir.

 

(…)

 

GEÇİCİ MADDE 20- Anayasanın 159 uncu maddesinde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısında önemli değişiklikler yapılması öngörülmüştür. Anayasa değişikliğinin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren, başta 2461 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu olmak üzere bir çok kanunda, çok sayıda değişiklik yapılması gerekmektedir. Bu değişikliklerin yapılmasının belirli bir zaman alacağı da açıktır.

 

Bu husus da göz önüne alınmak suretiyle, yeni Kurulun oluşması ve görevine başlayabilmesi için gerekli olan geçiş hükümleri bu maddede düzenlenmiştir. Bu bağlamda, üye sayısındaki artışın bir sonucu olarak, yeni üyelerin nasıl ve hangi süre içinde seçileceği, seçmeye yetkili merciler bazında hükme bağlanmaktadır.

 

Seçilen üyelerin göreve başlama zamanları belirlenmektedir. Mevcut Kurul üyelerinin seçildikleri sürenin sonuna kadar görevlerine devam edeceği öngörülmüştür.

 

Adlî ve idarî yargı hâkim ve savcıları arasından yapılacak seçimlerin, Yüksek Seçim Kurulunun genel yönetim ve denetimi altında yapılması öngörülmektedir. Bu seçimlerin; adlî yargı hâkim ve savcıları bakımından her ilde ve il seçim kurullarının yönetim ve denetiminde, idarî yargı hâkim ve savcıları bakımından ise, bölge idare mahkemelerinin bulunduğu illerde ve bölge idare mahkemesinin bulunduğu ildeki il seçim kurullarının yönetim ve denetimi altında yapılması hükme bağlanmaktadır.

 

İlgili kanunlarda gerekli düzenlemeler yapılıncaya kadar Kurul üyelerine ödenecek ücret ile Kurulun nasıl çalışacağına ilişkin temel ilkeler de bu maddede düzenlenmektedir.

 

1.3 Yirmibeşinci Maddeye Bağlı Geçici Ondokuzuncu Madde Hakkında Komisyonda Yürüyen Tartışmanın Komisyon Raporundaki Özeti

 

Teklifin Geçici 20 nci maddesi 159 uncu maddede öngörülen değişikliklerin geçiş hükümlerini düzenlemektedir. Verilen bir önergenin kabulü ile 159 uncu maddede yapılan değişikliklere paralel düzenlemeler getirilmiştir. Geçici Maddenin metinden çıkarılmasına yönelik olarak verilen önerge Komisyonumuzca kabul edilmemiştir. Bu Madde çerçevesinde aday olacak hâkim ve savcıların seçimiyle ve propagandayla ilgili kaygılar bazı üyelerimizce tekrar ifade edilmiştir. Geçici Madde 20 Komisyonumuzca benimsenen önerge doğrultusunda kabul edilmiştir.

­­­­­­­­­­­­­­­­­­­­­­­­­___________________________________________________________________________

2 Yirmibeşinci Maddeye Bağlı Geçici Ondokuzuncu Madde Hakkında TBMM Genel Kurulunda Gruplar Adına Yapılan Konuşmalar

 

2.1 Yirmibeşinci Maddeye Bağlı Geçici Ondokuzuncu Madde Hakkında CHP Grubu Adına Şahin Mengü (Manisa)

 

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teklifin 26’ncı maddesine bağlı geçici 20’nci maddeyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere huzurlarınıza geldim. Yüce heyeti saygıyla selamlarım.

 

Ben, madde içinde geçen “Bir ay içinde yapar.”, “Bir haftada seçer.”, “Beş günde yapar…” Bunlara çok dokunmayacağım. Olay zaten, görülüyor ki, bir yangından mal kaçırma havası içinde, böyle bir fazla süratli yapılmaya çalışılan bir işlem var.

 

Aslında gelin, olayın özüne bakalım. Şimdi, bu taslağın çok temel üç maddesi var, üç grup maddesi var diğerlerinin tamamı herkesin “Evet.” diyebileceği, herkesin bir şekilde uzlaşabileceği maddeler. Ama onun dışında üç tane madde var ki, üç grup madde var ki bunlar: Birisi siyasi partilerin kapatılması, diğeri Anayasa Mahkemesinin şekillendirilmesi, bir diğeri de Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun düzenlenmesi. Bütün bunlara baktığınız zaman bunlar Adalet ve Kalkınma Partisinin kendisini koruma saiki içinde düzenlediği, yaptığı bir organizasyondur. Şimdi, kimse bir iyi niyetten bahsetmesin. Bu olay dün söylediklerinizle bugün getirdiğiniz tasarının birbirine taban tabana zıt olduğunu gösteriyor. Geçen günlerde burada Anayasa Mahkemesiyle ilgili yaptığım konuşmada Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekili sayın arkadaşlarımın Anayasa Mahkemesinin kuruluşunda Cumhurbaşkanı yetkileriyle ilgili neler söylediklerini burada tek tek okumuştum. Bakın, şimdi, isterseniz Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu için Sayın Cumhurbaşkanının 1993 yılında Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığı açıklamaları okuyalım:

 

Bakın, 8/11/1993: “Bunların dışında çok önemli meselelerden birisi yargının bağımsızlığıdır. Yargının bağımsızlığı ne demektir? Mahkemelerin hiçbir tesir altında kalmadan, dolaylı veyahut da direkt hiçbir etki altında kalmadan vicdanların sesini dinleyerek karara varmalarıdır. Türkiye’deki yargı bağımsızlığının zaman zaman zedelenebilirliğinin söz konusu olduğudur. Burada, tabii, bütün yargı mensuplarını tenzih ederim fakat ister istemez bu söz konusudur. Bunun da en önemli sebebi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısında görmekteyiz. Bildiğiniz gibi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda Yargıtaydan 3, Danıştaydan 2 üye bulunmaktadır ve Sayın Bakan ile Sayın Müsteşar burada üyedirler, dolayısıyla siyasidirler. Bunu sadece sizin iktidarınız için söylemiyorum. Yarın iktidara biz geliriz, başkası gelir, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna -kolay bir şekilde demeyeyim ama- etki etme imkânı söz konusudur böyle bir yapılanmada. Bunun için, siyasi iktidarın direkt temsilcilerinin Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulundan çıkarılması gerektiği kanaatindeyim.” diye 1993’te bunu söylüyor. 4/11/1994’te aynı sözleri gene Plan ve Bütçe Komisyonunda tekrar ediyor.

Şimdi, bütün bunlara baktığınız zaman bize bir iyi niyetten bahsetmeniz mümkün değil çünkü o tarihten bu tarihe Türkiye’de Adalet ve Kalkınma Partisi hakkında açılan bir kapatma davasından başka değişen bir şey yok. Bu sözler söylendiği zaman Türkiye’de Adalet Bakanı ve Müsteşarı, sizin partiniz daha o zaman ortada yok ama Sayın Abdullah Gül’ün o tarihte mensubu bulunduğu partinin de iktidarda olmadığı için ne bakanı ne müsteşarının bu kurulda olması söz konusu. Nitekim sizin iyi niyet testinizi yaptığımız zaman niçin anlaşamadığımızı ortaya koymak üzere evvelce Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda Adalet Bakanının bulunmaması gerektiğini söyleyen sizler, 2002’den bu tarafa yapılan bütçe konuşmalarına baktığınız zaman, Adalet Bakanı ve müsteşarının bu kuruldan çıkmasını hiç ağzınıza almıyorsunuz. Ama tam aksine Anayasa Mahkemesine Cumhurbaşkanının atama yapmasına -çünkü o tarihteki Cumhurbaşkanı sizin kadrolarınızdan gelen bir Cumhurbaşkanı olmadığı için- şiddetle karşı çıkıyorsunuz. O bakımdan olaya baktığınız zaman bir iyi niyetten bahsetmek söz konusu değil. Şartlarda değişiklik, hep aynı şeyler olmuş ama dediğim gibi yapılan tek şey var: Bir, Adalet ve Kalkınma Partisi hakkında açılmış bir kapatma davası var; iki, size göre her an böyle bir beklenti var.

 

Şimdi, bu siyasi parti kapatma olaylarına geldiğiniz zaman bu maddeyi düzenlerken hep bir şey söyleniyor: “Bütün dünyada var.” Buna benzer düzen, izin düzeni değildir, sakın yanlış anlamayın fakat dava açma hakkı bir tek Almanya’da parlamentolara verilmiştir veya hükûmete verilmiştir yoksa herhangi bir savcının bir yerden izin alması söz konusu değildir. Eğer izinden bahsediyorsanız, o bir yanlış anlamanızdır. Siyasi Partiler Kanunu’nun 99’uncu maddesinde, savcıya başvuran siyasi partinin talebi reddedilirse o takipsizlik kararına karşı ceza genel kuruluna başvurulabilir. Oradaki düzenleme o. Yani dünyanın hiçbir yerinde olmadığı gibi Türkiye’de de böyle bir izin söz konusu değildir.

 

Hâkimler Savcılar Yüksek Kuruluna baktığınız zaman, şu anda ne var? Bakın, şimdi, getirdiğiniz sisteme de baktığınız zaman hakikaten meslekle hiçbir ilişkisi olmayan, işte üniversite hocalarından, iktisatçı şu bu, seçiyorsunuz. Bu insanların yargılama konusuyla uzaktan yakından ilgileri yok. Orada yapılan bir faaliyet savcının, hâkimin özlük haklarından başlayarak bunların mesleğe alınmasından devam ederek hiçbir şekilde bir iktisat profesörünün orada bulunmasını gerektirecek… Hadi, Anayasa Mahkemesi için diyorsunuz ki: “Anayasa yargısı farklı bir yargıdır, orada bir iktisat profesörüne de ihtiyaç vardır.” Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulunda iktisat profesörü neyi anlatacak, bir siyaset bilimci neyi anlatacak? Hadi hukukçuyu anlayabiliyorum. Yani bu, mesela, işin ne kadar olayı sulandırmaya yönelik olduğunu gösteriyor.

 

Şimdi, bu arada, Avrupa Birliği veya Avrupa Konseyince hazırlanan raporlardan ilerleme raporlarında Adalet Bakanının ve Adalet Bakanlığı Müsteşarının çıkmasıyla ilgili söylenenleri artık burada tekrar etmek istemiyorum, bunlar çünkü defalarca burada söylendi ama bakın, en son olarak Budapeşte’de… Siz çünkü bu Batı’dan gelen önerilere çok meraklısınız, her ne kadar, Türk Anayasası, bu Anayasa, şu “askerlerin yaptığı” dediğiniz, beğenmediğimiz Anayasa 1982’de yapılmışsa da bu çok meraklı olduğunuz Venedik Komisyonu 1992’de kurulmuş. 1992’de kurulmuş bir komisyonun raporlarına, güdümlü raporlarına çok meraklısınız da bu arada, mesela bir de “Budapeşte Ortak Bildirisi” diye 11-12 Haziran 2007 tarihinde yapılan Hukuk Düzenleyici Kurumlar Uluslararası Konferansında da birçok ülke sayılmış. Bunların aldığı bir toplu faaliyet var, karar var; “Ortak açıklama” diyor, bunun ilk paragrafını okuyacağım çünkü diğerlerini okursam çok vakit alacak.

 

Bakın, ne diyor orada: “Bağımsız yargı tüm toplumlar için demokrasinin en temel direğidir. Bağımsız bir yargı sisteminin tesisi için bağımsız hâkimlerin mevcudiyeti şarttır. Öyle ki bu hâkimlerin yargısal düzenleyici bir organ tarafından atanması veya görevden alınması veya bu işlemlerin halkı temsil eden yüksek makamlar ya da onların temsilcileri tarafından sıkı sıkıya, yargısal düzenleyici organın tavsiyesi doğrultusunda gerçekleştirilmesi gerekir. Yargı bağımsızlığıyla ilgili ilkelerin anayasalara dercedilmiş olması arzu edilen bir durumdur. Yargı bağımsızlığı ilkesi ile çıkar çatışması olması veçhesiyle, yasama ve yürütme organlarının bu konuda yetkilerinin olmaması gereklidir.”

 

Şimdi, her olaya baktığınız zaman her toplumun kendi değer yargıları, kendi sorunları, kendi sıkıntıları olduğu gibi Avrupa’nın da yeni gelişen ülkelerinde… Çünkü, bunu niçin verdim? Buraya bakarsanız, Budapeşte Bildirisi’ne, altında Orta Avrupa’da Sovyet sisteminden ayrılan ülkeler de vardır bunların imzaları altında, bir tek İtalya vardır diğer alıştığımız Batı Avrupa modelleri dışında. Niye bunu söylüyorum? Çünkü, çok meraklı olduğunuz o Venedik Komisyonu da Sovyetlerden yeni kurtulan, Sovyet bloğu içinden çıkıp Batı modelini kabul eden ülkelere danışmanlık yapmak üzere kurulmuştur. O nedenle, yani Venedik Komisyonu ne kadar saygıdeğerse bu ismini verdiğim Budapeşte Komisyonunun kararları da o kadar saygıdeğerdir.

 

Şimdi arkadaşlar, hepimiz çok tarihî günlerden geçiyoruz. Yarın hep beraber çocuklarımızın yüzüne bakacağız. Yargıyla oynayan hiçbir siyasi iktidar bundan hiçbir zaman çok önemli bir kazanç sağlamamıştır ama yargıyla oynayan siyasi iktidarların çok büyük sorunlar yaşadığı yakın tarihimizde gördüğümüz olaylardır. Bu toplum, 1950’li yıllarda 35 tane, 40 tane Yargıtay üyesinin bir gecede emekli edildiğini bilir; bu ülkede 1950-60 döneminde 10’larca savcının, hâkimin nasıl savrulduğunu bilir.

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Sayın Mengü, ek süre veriyorum iki dakika. Lütfen konuşmanızı tamamlayın.

 

ŞAHİN MENGÜ (Devamla) – Tamam toparlayacağım Sayın Başkanım, toparlayacağım.

 

Bu bakımdan yargıyla oynamak, üniversiteyle oynamak hiçbir siyasi iktidara mutluluk getirmemiştir.

Hepimiz tarih önünde tarihî görev yapıyoruz bugün ama her toplumda demokrasi ancak insanlık onurunu, insan haklarını ve özgürlüğünü kendi kişisel menfaatlerinden, konumlarından üstün tutanların bilinciyle ve özverisiyle kurulabilir ve yaşatılabilir.

 

Size tarih önündeki sorumluluğunuzu hatırlatıyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

 

BAŞKAN – Sayın Mengü, teşekkür ederim.

 

2.2 Yirmibeşinci Maddeye Bağlı Geçici Ondokuzuncu Madde Hakkında BDP Grubu Adına Osman Özçelik (Siirt)

 

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun teklifinin 26’ncı maddesine bağlı geçici 20'nci madde üzerine Barış ve Demokrasi Partisinin görüşlerini sunmak üzere söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

 

Geçici 20’nci madde, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yeniden yapılanmasının esas ve usullerini düzenlemektedir. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yeniden yapılanmasının, kuşkusuz kurumda, kuruma bağlı bireylerin katılımını sağlamanın, katılımcı demokrasi adına önemli bir gelişme olduğunu ve biçimsel bir katkı sağlayacağını söylemek mümkün.

 

İnsan haklarına, hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik bir hukuk devletinin oluşumunda kurumsal yapı ve organizasyonlar tabii ki çok önemli ancak bu yeterli değil, asıl, adaletin sağlanmasında, adaletin tesisinde en etkili faktör yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığıdır.

 

Resmî devlet ideolojisi ve devlet yapılanması, olgulardan ziyade algılar yaratmaya dayalı ideolojik bir yapılanmadır. Olgular, bilimsel verilere dayalı, kanıtlanabilir özellikteki bilgi ve bilgi sistemleridir. Mevcut sistem olguları değiştirmeye, olguları çarpıtmaya yönelen bir yapıdadır ancak diyalektik bilimi, olguların ancak diyalektik usullerle değişim ve dönüşüme uğrayabileceğini, dışarıdan müdahalelerle subjektif değişimlerin ve dönüşümlerin sağlanmasının mümkün olmadığını göstermektedir; bu şekildeki müdahalelerle olgular değişmez.

 

İşte, burada devlet, mevcut olguları değiştirmeye yönelik ve yeni algılar yaratmaya, çarpık algılar yaratmaya, yanılsamalı algılar yaratmaya çaba gösteren bir yapı sergilemektedir.

Türkiye, çok etnisiteli, çok inançlı bir toplumsal yapıya sahipken resmî ideoloji herkesi Türk, herkesi Müslüman ve herkesi Hanefi mezhebine ait kılmaya çalışmaktadır. İşte, çatışmalı durum buradan kaynaklanmaktadır. İşte, bizim yapmaya çalıştığımız, mevcut yanılgılı, yanılsamalı algıları değiştirmek ve olgulara uygun davranışlar sağlamak amaçlı yürüttüğümüz mücadele nedeniyle toplumda çatışmalar, toplumda yanlış anlaşılmalara meydan vermemek üzere yaptığımız mücadele bu yapının değişmesine yöneliktir.

 

Olguların yerine algıları yerleştirmeye çalıştığınızda yanılsamalar oluşmakta ve bu yanılsamalar yine, toplumda kargaşaya, çatışmaya ve kaosa ve sorunlar yaratmaya dönüşmektedir. Mesela bizleri bölücü, şiddet yanlısı göstermeye çalışmak, algı yanılsamaları yaratmaya yönelik ideolojik ve bilinçli bir çabadır. Biz bu alışkanlıkları, bu duygusal yaklaşımların algılarda yarattığı etkileri kırmaya çalışıyoruz. Çatışma, olguları değiştirmeye ve yanılgılı algıları değiştirmeye yönelik toplumsal kesimler arasında olmaktadır.

 

TESEV, Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı, yaptığı araştırmalarda demokratikleşmedeki devlet yapısının engeli yanında yine, bireylerin ve toplumsal zihniyette bu eksik algı, yanılsamalı algıların önemli bir rol oynadığını göstermektedir. Profesör Mithat Sincar’ın çok sayıda yargıç ve savcıyla uzun görüşmeler yaparak bu kesimlerin devlet, adalet ve hak kavramlarına nasıl yaklaştıklarını araştırdı ve çok ilginç sonuçlara ulaştı. Almanya’da Nazi yargıçlarının oynadığı rol ile Yassıada mahkemelerinin… Yine 12 Eylül darbe döneminin, mahkemeleri nasıl korkunç bir silaha dönüştürdüğünü hepimiz biliyoruz, hatırlarımızda ve günümüzde, tamamı olmasa bile kimi yargıç ve savcıların, adalet, hukuk, insan hakları kavramlarına yaklaşımlarının tüyler ürpertici etkisinde kalmamak mümkün değil.

12 Eylül askerî darbesi sırasında, yüksek yargı mensuplarının generallerin karşısına geçerek, hizaya gelerek, el pençe divan durarak emir beklediklerini unutmuyoruz.

 

28 Şubat döneminde, yine yüksek yargı mensuplarının, başkanlarının ve üyelerinin generallerin karşısına geçip brifing aldıklarını ve bu duruma itiraz etmediklerini biliyoruz.

Tüm bunlar, hâkimler, yargıçlar ve savcıların otoriteye itaat ve resmî ideolojiye sadakat sonucu ortaya çıkan durumlardır. Sistem böyle oluşmuştur.

 

Eğitimle ve her türlü propagandayla devletin kutsallığı, devletin büyüklüğü ve vatandaşın, bireyin, yurttaşın hiçleştirildiği bir propaganda sistemi ve eğitim sistemi mevcuttur. Yargıçlar ve savcılar bu anlayışla davranmakta, bireyden önce devleti korumaya yönelik bir görevle görevli olduklarını düşünmektedirler. Kendilerini devletin bir memuru olarak gördüklerinden, devleti koruma görevi üstlendiklerini düşünmektedirler.

 

Oysa hukukçu Sami Selçuk: “Hukukçunun görevi vatanı, milleti korumak değildir, hukukun korunmasına yönelik çaba içinde olmaları gerektiğidir. Devleti, milleti koruyacak olan güvenlik güçleridir, hukukçuların görevi değildir. Hukukçuların görevi hukuku korumaktır, hukuku kurtarmaktır. Yargıcın görevi kuvvetlinin yanında, yani devletin yanında bireyi korumaktır, bireyin hak ve özgürlüklerini korumaktır. Devletin güvenlik sorunu eksiksiz bir demokrasiyle sağlanabilir. Eksiksiz bir demokrasi, insan hakları hukukunun çerçevesine bağlı kalınarak insan hakları hukukunun uygulanmasıyla, devletin demokratikleşmesi ve dolayısıyla devletin güvenliği ancak bu şekilde sağlanabilir.”

 

Profesör Mithat Sincar “Devlet güvenliğinin tehlikeye düştüğünü düşündüğünüzde demokrasi kavramına nasıl yaklaşılması gerekir?” diye savcı ve yargıçlara sorduğunda, çok ilginç cevaplar alınıyor, birçok savcı ve yargıç tarafından ilginç yanıtlar veriliyor. “Benim ülkem söz konusu olduğunda, vatan ve millet söz konusu olduğunda ben hukuk mukuk tanımam.” diyen birçok yargıç ve savcının varlığı tespit edilmiştir. Kendisini hukukun değil devletin hatta rejimin savcısı ve yargıçları olarak gören, ne yazık ki, çoğunlukta. Böyle düşünmeyenler, kendisini hukukun savcısı, kendisini hukukun, adaletin yargıcı görenler ya sistemin dışına atılmakta ya da ekonomik ve sosyal nedenlerle sistemin içinde kalarak sisteme adapte olmaya zorlanmaktadırlar. Sistem, itaatkâr ve ürkek hâkim ve savcılar üretmeye devam etmekte ve sistem bunun üzerine kuruludur. Bu nedenle, yargıç ve savcıların siyasal iktidar, yürütme ve yasama yanında kendisini devletin asıl sahibi gören otoriter ve militer kurumlara karşı bağımsızlığının sağlanması gerekir. Bundan da önemlisi, hâkimlerin ve savcıların güvencede olabileceği demokratik bir ortam yaratılarak hâkim ve savcıların tamamen bağımsız ve tarafsız olmalarının sağlanması demokrasinin asıl gereğidir. Bu yapılanma, bu düzenleme bunu ne kadar sağlıyor belli değil. Bunun bir zihniyet dönüşümüyle de sağlanabileceği açıktır.

 

Sayın milletvekilleri, bildiğiniz gibi, gerek yasama faaliyetlerinde gerekse bu Anayasa görüşmelerinde grubumuz milletvekilleri olabildiğince hiçbir çatışmaya, hiçbir sataşmaya meydan vermeden halkımızın bize verdiği görevi…

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Sayın Özçelik, ek süre veriyorum, lütfen tamamlayınız.

 

OSMAN ÖZÇELİK (Devamla) – Tamamlıyorum Başkan.

 

Halkımızın verdiği görevi bilimsel metotlarla, yine demokratik bir anlayışla kürsüden ifade etmeye, yasa teklifleri vermeye, önergeler vermeye çalışıyoruz. Hiçbir polemiğe meydan vermemek üzere çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Ancak ne yazık ki, Hükûmet Sözcüsü Sayın Hüseyin Çelik dün basına yansıyan bir demecinde ilginç şeyler söylüyor. Sayın Hüseyin Çelik önce Konfüçyüs’ten bir alıntı yapıyor ve diyor ki: “Hükümdar adil olursa kanuna gerek yok. Hükümdar adil değilse kanunun anlamı yok.” İki bin yıl öncesinin, iki bin yıldan önceki hukuk anlayışını günümüze getiriyor Sayın Hüseyin Çelik.

 

Peki, hükümdar adil değilse -hükümdar yerinde yok- hükümdarın direktifleri doğrultusunda hazırlanan yasalar antidemokratik ise ne olacak? Buna halk işte cevap verecek. Sayın Hüseyin Çelik bunları unutuyor.

 

Sayın Hüseyin Çelik bizi Ergenekonculukla suçluyor. Sayın Hüseyin Çelik bizi mağduriyet politikası sürdürmekle, bizi politika üretmemekle suçluyor.

 

Peki, mağduriyet politikası üzerine iktidar olan kim? Mağduriyet politikasını sonuna kadar kullanarak iktidarda kalan kim? Biz mi, Sayın Hüseyin Çelik mi? Biz halkımızın, ezilenlerin, sömürülenlerin sözcülüğünü yapmaya devam ediyoruz ve Sayın Hüseyin Çelik de sermayenin sözcülüğünü yapıyor.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Mesele budur.

 

OSMAN ÖZÇELİK (Devamla) – Sayın Hüseyin Çelik bizi halkımıza, tabanımıza ihanet etmekle suçluyor.

 

Sayın Çelik, biz bugüne kadar halkımıza, tabanımıza, insanlarımıza ihanet etmedik.

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

OSMAN ÖZÇELİK (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

 

BAŞKAN – Selamlama yapabilmeniz için tekrar mikrofonu açıyoruz.

 

OSMAN ÖZÇELİK (Devamla) – Biz işkence pahasına, hapishane pahasına, tehdit pahasına, hatta ölüm pahasına halkımızın yanında yer aldık, halkımızın yanında yer almaya devam edeceğiz. Halkımızın kendisine ihanet edenleri nasıl hiçleştirdiğini, nasıl etkisizleştirdiğini biliyoruz. İşte bu nedenle biz, halkımızın yanında olmaya devam edeceğiz.

 

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

 

2.3 Yirmibeşinci Maddeye Bağlı Geçici Ondokuzuncu Madde Hakkında AKP Grubu Adına Ahmet Aydın (Adıyaman)

 

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz teklifin geçici 20’nci maddesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

 

Değerli milletvekilleri, söz konusu bu geçici maddeyle birlikte Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısının yeni hükümlere uyarlanmasına ilişkin geçiş hükümleri düzenlenmektedir. Geçiş hükümleri düzenlenirken de üyelerin aday gösterilmesi, seçimi, nitelikleri, seçim usul ve sürelerine yer verilerek yasal boşluk meydana getirmemek amaçlanmıştır.

 

Değerli arkadaşlar, her fırsatta söylemeye çalıştığımız gibi Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısını geliştirmek her şeyden önce yargı sistemine, yargı mensuplarına ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna daha etkin bir işlev kazandıracaktır. Bu düzenleme ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun demokratik meşruiyeti artırılmış, yargı aktörlerinin tümünün temsili sağlanmış, kucaklayıcı, bütünleştirici bir kurul hâline gelmiştir.

 

Değerli arkadaşlar, hepimizin malumudur ki 1982 Anayasası darbe sonrası olması münasebetiyle 1990’lı yılların başlarından itibaren özellikle eleştirilmeye başlanmış ve 1992’de TÜSİAD, 2000’de Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, 2001’de Barolar Birliği tarafından ve diğer kurum ve kuruluşlar tarafından çeşitli Anayasa değişiklik teklif önerileri hazırlanmıştır. Bugüne kadar 16 kez değişmiş ve toplamda seksen üç madde değiştirilmiş -ki şu anda görüşmekte olduğumuz asıl, esaslı değişim bu döneme denk gelmektedir- ve bu Anayasa’yla oluşturulan kurumlar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları, uluslararası metinler, Avrupa Birliği ilerleme raporları ve istişari ziyaret raporlarında sürekli eleştiri görmüştür. İşte bu yüzdendir ki yeni düzenlemeyle Kurul yapısında, yetkilerinde ve kararlarına itiraz konularında revizyona gidilmiştir.

 

Değerli arkadaşlar, Kurulun yönettiği kitle olan ilk derece mahkemesi hâkim ve savcılarının temsil edilmemesi demokratik meşruiyet açısından önemli bir eksikliktir. Sadece Yargıtay ve Danıştay üyelerinden mensup olup, yaklaşık 12 bine varan ilk derece mahkemesindeki hâkim ve savcıların hiçbiri temsil edilmemektedir ve bu, sürekli eleştiri konusu olmuş, gerek akademisyenler gerek siyasetçiler gerekse yargı camiası tarafından da bugüne eleştirilegelmiştir. Öte yandan, mevcut yapısıyla Kurulun, muhatap kitlenin ihtiyaçlarını karşıladığını da söylemek mümkün değildir. Bu durum çoğulcu demokrasiye de aykırılık teşkil etmektedir.

 

Değerli arkadaşlar, mukayeseli hukuk uygulamaları incelendiğinde, hemen tüm ülkelerde, hatta demokrasiye yeni geçen Balkan ülkelerinde dahi, birçoğunda, ilk derece hâkim ve savcıları ağırlıklı olarak bu kurullarda yer almaktadır. Yine tüm uluslararası belgelerde, ilk derece hâkim ve savcıların burada yer alma gerekliliğine işaret edilmektedir. Aynı şekilde, Adalet Bakanlığımız tarafından oluşturulan yargı reformu stratejisinde de belirtildiği üzere, Kurulun, objektiflik, tarafsızlık, şeffaflık temelinde, uluslararası belgeler ışığında, geniş temsil esasına göre yeniden yapılandırılması söz konusudur. Bunun sağlanabilmesi ise üye sayısının artırılmasına bağlıdır.

 

Sayın Başkan, değerli üyeler; yeni düzenlemede Yargıtay ve Danıştayın dışında, Adalet Bakanı Müsteşarıyla birlikte, Türkiye Adalet Akademisinden, ilk derece hâkim ve savcılardan, avukatlardan, öğretim üyeleri ve üst düzey yöneticilerden bir temsil sağlanacak ve dolayısıyla yargının içindeki bütün aktörlerden bir temsil sağlanmış olup demokratik meşruiyet de kazanmış olacaktır.

 

Şimdi, en çok tartışılan konulardan biri Cumhurbaşkanının Kurula üye vermesiyle ilgili husus. Değerli arkadaşlar, Kurulun üye sayısı 22’ye çıkıyor ve bu 22 üyeden Adalet Bakanı ve Müsteşarın dışında 20 tane üyesi kalıyor, geri kalan 20 üyeden 4 tanesini Cumhurbaşkanı seçiyor; 16 tane üye tamamen yargının içinde ve seçimle geliyor oraya ve bu şekilde Cumhurbaşkanı da yapmış olduğumuz düzenlemeyle birlikte millet iradesiyle seçileceğine göre, bu Kurula da milletin iradesi bu şekilde yansımış olacaktır. Yine Türk ve Avrupa doktrini, Avrupa uygulaması ve demokratik meşruiyet ilkesi birlikte değerlendirildiğinde, yeni düzenlemenin kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırı olmadığı da açıkça görülecektir. Mukayeseli hukuk, Avrupa örnekleri de yine aynı şekilde Cumhurbaşkanının Kurula üye seçmesini olağan olarak gösterecektir baktığımız zaman.

 

Sayın Başkan, değerli üyeler; Anayasa’nın “Başlangıç” kısmı güçler ayrılığı prensibini düzenlemektedir. Evet, doğrudur, burada bir değerli arkadaşımız, güçler ayrılığından ve özellikle yargının bağımsızlığından sıkça bahsediyor, hatta gelen herkes aslında aynı konudan bahsediyor ki aynı konu bizim de en önemli hassasiyetlerimizden biri. Bu düzenlemeyle, asıl yargının bağımsızlığını sağlayacak olan yeni mevcut düzenlemenin ötesinde yapacağımız yeni düzenleme olacaktır. Zira, değerli arkadaşlar, bizler de istiyoruz ki yargı hiçbir tesir altında kalmasın, daha şeffaf olsun, objektif karar verebilsin. Şimdi, yargının bu şekliyle yürütmenin tesiri altında kaldığını iddia eden arkadaşlarımızın HSYK’nın Ferhat Sarıkaya olayında, Erzincan olayında herhangi bir sesi çıkmamıştır. Yine aynı şekilde, 28 Şubat sürecinde nereden brifing aldıklarında böylesi durumlara eleştiri getiren hiçbir durumları hiç söz konusu olmamıştır, konularında söz ifade edememişlerdir. 367’yle ilgili karar verildiğinde yasamanın yargı tarafından çembere alındığı dönemde hiç sesleri çıkmamıştır. 10 ve 42’nci maddede yine yargı yasamaya tahakküm ettiğinde, maalesef gene bu arkadaşlarımızın sesi çıkmamıştır.

 

Değerli arkadaşlar, adalet terazisini yargı uyguluyor ama adalet terazisini yapan da millî iradenin tecelli ettiği yasama organıdır, dolayısıyla Parlamentodur. Yargı bağımsızlığını savunuyoruz, doğrudur, savunmaya devam edelim ama aynı şekilde, milletin iradesinin tecelli ettiği bu Parlamentonun, yasamanın da dokunulmazlığını bence aynı şekilde savunmak gerekir.

 

Yine, değerli arkadaşlar, 1961 Anayasası’nda bile bu Parlamento bu kurala, o günkü ismiyle Yüksek Hâkimler Kuruluna 6 tane üye verebiliyordu ve o dönemde, bu tercih ve düzenlemeler kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırı değildi de bugün mü acaba aklımıza geldi, bugün mü aykırı olmaya başladı?

Bu tür iddialar ancak dünyayı ve Avrupa hukukunu, Avrupa doktrinini, mukayeseli hukuku araştırmamakla, bilimin ışığından ve aydınlığından kaçınarak körü körüne statükoyu korumaya çalışmakla açıklanabilir. Yine, değerli arkadaşlar, bu iddialar ancak “Bizim oğlan bina okur, döner döner bir daha okur.” felsefesinin bir ürünüdür diye düşünüyorum.

HSYK benzeri kurullar birçok Avrupa ülkesinde vardır. Az önce eleştirdiğiniz konuların birçoğu… Aslında Avrupa ülkelerindeki örneklere baktığınız zaman, Türkiye'de getirmiş olduğumuz düzenlemeyle çok daha demokratik bir yapının kurulacağı da ortadadır.

Değerli arkadaşlar, Fransa’da 18 üye var, Fransa Kurul yapısında Yargıtaydan hiç temsilci bulunmamaktadır: Başkanı Cumhurbaşkanı, Adalet Bakanı ise Başkan Yardımcısıdır. Cumhurbaşkanı, Senato Başkanı ve Millet Meclisi Başkanı tarafından da 3 üye, işte yine yasama, yürütme, yargı organlarına mensup olmayan seçkin vatandaşlar tarafından seçilmektedir. İtalya’da yine aynı şekilde 27 üyeden oluşuyor; toplam yüksek yargıç oranı ise bu 27 üyenin içerisinde sadece 4’tür. Türkiye'de ise değerli arkadaşlar, 22’de 16’dır. İspanya’da bütün atamalar Parlamentonun önerisi üzerine Kral tarafından gerçekleştiriliyor. Polonya’da Parlamento kendi üyeleri arasından 4 kişiyi, Senato da yine kendi üyeleri arasından 2 senatörü Kurul üyesi olarak atayabiliyor. Portekiz’de Kurulun çoğunluğu yargı dışı üyelerden oluşmaktadır. Hollanda, İsveç, Danimarka, Finlandiya gibi kuzey ülkelerinde de bu kurulların hâkimlik mesleğine mensup üyeleri dahi hükûmet tarafından atanabiliyor. Hollanda’da mesela bütün üyeler Adalet Bakanının önerisi üzerine Kral tarafından atanıyor. İsveç’te hâkimler dâhil üyelerin tümü hükûmet tarafından atanmaktadır. Kurul üyelerinin çoğunluğu yargı dışı üyelerden oluşmaktadır.

 

Evet, kendimize örnek aldığımız, demokrasisini üst düzeyde geliştiren ülkelerdeki uygulamalara baktığınız zaman Türkiye’de bu yapının içerisinde şu anda parlamentonun atayabileceği hiçbir üye dahi yoktur o kadar eleştirmenize rağmen değerli arkadaşlar.

 

Yine değerli arkadaşlar, bu kurulun oluşum yapısı aslında birçok uluslararası belgelerde, Avrupa Birliği raporlarında dile getirilen eleştirileri de kapsayacak düzeydedir. Şöyle ki…

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Sayın Aydın, konuşmanızı tamamlayın lütfen. Size de ek süre veriyorum.

 

AHMET AYDIN (Devamla) – Şu ana kadar eleştirilen birçok hususun, aslında iyi baktığımızda, irdelediğimizde bu getirmekte olduğumuz düzenlemenin içerisinde düzeltildiğini, yer aldığını göreceğiz. Sekreteryanın olmaması eleştiriliyordu, teklifle kurula bağlı genel sekreterlik teşkilatı kurulmaktadır. Yine bütçenin olmaması… Teklif ve kurulun ayrı bir bütçesinin olması öngörülüyor. HSYK’nın kendisine ait binasının ve fiziki imkânlarının bulunmaması eleştiriliyordu, teklifle kurulan bina ve diğer fiziki imkânların tahsis edilmesi öngörülüyor.

 

Yine yargı yolunun açık olmaması eleştiriliyordu, bu teklifle Kurulun meslekten çıkarma cezasına ilişkin kararlarının yargı denetimine açılması öngörülmektedir. Diğer kararlar için de etkili bir iç itiraz yöntemi geliştirilmiştir.

 

Hâkim ve savcıların denetimi Adalet Bakanına ait olması eleştiriliyordu, teklifle hâkim ve savcıların denetim yetkisi kurula devrediliyor.

 

Soruşturma açılmasına izin verme yetkisi Adalet Bakanına aitken, teklifle kurul ilgili dairenin teklifi ve kurul başkanının, yani Adalet Bakanının oluruyla oluyor. İlgili daireden teklif gelmesi gerekiyor ve bu noktada da Adalet Bakanının yetkisi sınırlandırılıyor.

 

Yine Teftiş Kurulu çokça eleştiriliyordu, Teftiş Kurulu Adalet Bakanlığına bağlı iken şimdi bu düzenlemeyle HSYK’ya bağlanmaktadır.

 

Yine, değerli arkadaşlar, Bakan ve Müsteşarın Kurulda yer almaya devam etmesi birçok eleştiriye neden oluyor ancak bu Kurulda şu anda Bakanın da, Müsteşarın da yetkisi eskisi kadar değil ve bu yetki ciddi oranda kısıtlanmıştır.

 

Değerli arkadaşlar, Bakan, tabii ki ülkenin genel adalet işlerinden, politikalarından sorumlu. HSYK da, üstlenmiş olduğu görev itibarıyla, ülkenin adalet politikasını etkiler konumdadır. Dolayısıyla Adalet Bakanının topluma ve Parlamentoya hesap verilebilirliğini de bir tarafa koyarsak, Adalet Bakanının HSYK’da yer almasının da önemli olduğunu düşünüyoruz.

 

Yine, değerli arkadaşlar, destek hizmetleri; birçok destek hizmeti Adalet Bakanı tarafından sağlanıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Sayın Aydın, ek süreniz de doldu, lütfen Genel Kurulu selamlayın. Sadece bunun için mikrofonunuzu açıyorum, lütfen…

 

AHMET AYDIN (Devamla) – Efendim, az önce CHP sözcüsü arkadaşımız özellikle Venedik Komisyonundan bahsetti, o Komisyonun bir kararını dikkatlerinize sunmak istiyorum.

 

Değerli arkadaşlar, Venedik Komisyonunun 2007 tarihli Adli Atamalar Raporu’nda, yürütme temsilcilerinin yargı kurullarında yer almaları konusuyla ilgili ülkemizdeki mevcut durum örnek gösterilmiş ve “Türkiye’de Adalet Bakanı ve Müsteşarı HSYK üyesidir. Bu durum, tek başına -Venedik Komisyonuna göre- Kurulun bağımsızlığını zayıflatmaz.” ifadesine yer vermiştir.

 

Yine, üye sayısının artırılması, daireler hâlinde çalışıyor olması, birçok yetkisini devretmesi gibi hususlar nazara alındığında, Adalet Bakanı ve Müsteşarının da yetkileri son derece azalmıştır.

 

Değerli arkadaşlar, bütün bunlara baktığımız zaman, öngörülen düzenlemeler, şu ana kadar gelen bütün eleştirileri kapsayan, HSYK’yla ilgili dile getirilen eleştirilerin ve beklentilerin neredeyse tamamını karşılayan ve çözüme kavuşturan bu teklif, bizce çok doğru bir teklif; çok daha demokratik, çok daha hukuka uygun, yargı bağımsızlığını pekiştiren, geliştiren bir teklif.

 

Sözlerimi burada tamamlarken, millî iradeyi etkin kılacak olan Anayasa değişikliklerine ilişkin hükümlerin ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyorum.

 

Eğer sizler de sözlerinizde samimiyseniz, bireyin hak ve hukukunu korumak istiyorsanız, eğer halkın refah ve mutluluğunu düşünüyorsanız, eğer demokrasimizin standartlarının geliştirilmesi ve millî iradenin hâkim kılınmasını istiyorsanız, hadi buyurun diyoruz; Halep oradaysa arşın burada, sandık burada diyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

 

BAŞKAN – Sayın Aydın, teşekkür ederiz.

 

2.4 Yirmibeşinci Maddeye Bağlı Geçici Ondokuzuncu Madde Hakkında MHP Grubu Adına Faruk Bal (Konya)

 

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Anayasa Değişikliği Teklifi’yle ilgili 26’ncı maddede düzenlenen geçici 20’nci maddeyle ilgili Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini paylaşmak üzere huzurunuzdayım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

 

Değerli arkadaşlarım, Anayasa Değişikliği Teklifi’nin en önemli maddelerinden birisini bugün burada görüşüyoruz. Bu maddeyle getirilenleri ben size özetle aya, güne dökerek arz etmeye çalışacağım ve “Bu hızla nereye koşuyoruz.” sorusunun da cevabını birlikte bulmaya çalışacağız.

 

Eğer bu teklif kabul edilir ve yürürlüğe girer ise otuz gün içerisinde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yeniden teşekkül edecek. Bu teşekkül tarzına göre Sayın Cumhurbaşkanı, öğretim üyelerinden, bürokratlardan, avukatlardan bir kısmını atayacak.

 

Yargıtay 3 asil, 3 yedek üyeyi yedi gün içerisinde seçmek üzere ilana çıkacak. Yedi günlük bir başvuru süresi tanınacak. On beş gün içerisinde seçimi yapacak ve bu seçim içerisinde de her Yargıtay üyesi ancak 1 tek adaya oy verebilecek.

 

Danıştay 2 asil, 2 yedek üyeyi aynı şekilde seçecek.

 

Adalet Akademisi 1 asil, 1 yedek üyeyi aynı şekilde seçecek.

 

Adli yargı hâkimlerine geldiğinde, birinci vitesten, ikinci vitese ya da sonuncu vitese çıkılıyor. Buna göre adli yargı hâkimleri 7 asil, 4 yedek üyeyi, kanun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren, beş gün içerisinde Yüksek Seçim Kurulu ilan edecek -üç gün tanınmıştır başvuru için- iki gün içerisinde adayların listeleri ilan edilecek, iki gün içerisinde bunlara itiraz edilebilecek, iki gün içerisinde itirazlar karara varılacak, bunu takip eden 2’nci pazar günü de seçim yapılacak. İdari yargı hâkimlerinde de aynı usulü takip edeceğiz.

 

Değer arkadaşlarım, size okuduğum bir hikâye, bir masal değil, size okuduğum bir Yüksek Seçim Kurulu genelgesi de değil, size okuduğum AKP’nin Anayasa Değişikliği Teklifi’dir. Dünyada eşi, menendi görülmemiş bir Anayasa Değişikliği Teklifi ve bir AKP Anayasa değişikliği tekniği.

 

Değerli arkadaşlarım, daha önce konuşmalarımda söylemiştim, Amerika Birleşik Devletleri’nin Anayasası elimizde, toplam 3.200 kelime, bu 3.200 kelimeyi… Dünyanın jandarması olan, kıtalara hükmeden, elli tane federal devleti içinde barındıran Amerika Birleşik Devletleri’nin Anayasası bu cesamette, bizim sadece Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu oluşturmak için ayları, günleri tasnife tabi tutarak, uzun uzun, masalımsı, hikâyemsi yazdığımız Anayasa değişikliği de bu. Bunun, tabii, niyetin halis olmadığından böyle yazıldığı açık seçik ortada çünkü bu aylar, günler Seçim Kanunu’nda yok, Milletvekili Seçimi Kanunu’nda yok, Muhtarlık Seçimi Kanunu’nda yok, Mahalli İdareler Seçimi Kanunu’nda yok. Bunlar vardır bir yerde. Nerede? Sadece ve sadece Yüksek Seçim Kurulunun seçim takvimi başladığında o takvim için yazdığı yazılardan ibarettir. Asıl olan, orada olması gereken bu ayların, günlerin sıkıştırılarak Anayasa’ya yazılması. İki ayrı meseleyle birlikte düşündüğümüzde, Anayasa ilkesi hâline getirilen iki ayrı konuyla birlikte düşündüğümüz takdirde mesele biraz daha vahamet arz ediyor. Burada, birincisi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna aday olacak kişiler birden fazla olacaktır tabii. Buraya oy verecek kişiler ancak bir kişiye oy verebilir. Değerli arkadaşlarım, bu aynen 1946 yılında açık oy/gizli tasnif anlamına gelebilecek oy verme hakkını, seçme hakkını ve seçilme hakkını külliyen ortadan kaldıran ve 1950’li yıllardan itibaren demokratikleşmeye başlayan dünyanın daha gerisindeki bir anlayışı ortaya koymaktadır.

 

Peki “Bu iki günde aday belirlenecek, iki günde ilan edilecek, iki günde itirazlar bağlanacak, iki günde…” diye sıralanan tarihler içerisinde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna aday olan kişiler kendini nasıl anlatacak Türkiye'nin Hakkâri’sindeki, Edirne’sindeki, Kars’ındaki, Konya’sındaki, Samsun’undaki, Antalya’sındaki hâkimlere Sayın Bakan? “Adaylar propaganda yapamaz.” Niçin? Anayasa hükmü. Bu Anayasa değişikliği niye geldi? Demokratikleşmek için geldi. Propaganda yapamayan bir adayın seçiminde nasıl bir demokrasi olur? Böyle ilkel bir düşünce olabilir mi? Tabii, bu ilkel düşünceler ilkel bir sonuç ortaya çıkaracaktır. Varılmak istenen ilkel sonucu, ne kadar ilkel olduğunu ben size bir Osmanlı sadrazamının bir hâkime yazmış olduğu şiirle ifade edeyim. Sadrazam Mehmet Paşa. Şimdiki Silivri Hâkimiyle alakası yok! Ama o zaman da Silivri’de bir Osmanlı hâkimi varmış, Silivri Naibi. Kızıyor bu naibe ve alıyor kalemi Sadrazam Mehmet Paşa, yazıyor:

 

“Silivri Naibi,

Şeriat haini,

İlamını okudum,

Kahkaha ile güldüm.

Meali hezeyan,

Hükmü hilafı Kur'an,

Mührü müeyyidemi basarım,

Seni mahkeme kapısına asarım."

 

Mantık aynı. Mantık aynı, Sayın Bakan, aynı mantığı biz yüz yıllar geçmiş olmasına rağmen mührü müeyyidenizi basacağınız bir müsteşar muavininizi Adana’ya gönderiyorsunuz, Adana’da Adana Belediye Başkanlığı seçimiyle ilgili karar verilmeden önce her ne hikmetse Mersin’deki Adliye Sarayı’nın yapımıyla ilgili bir iş çıkıyor ve o müsteşar muavini 16.00’da Adana’ya iniyor, 17.30’da muhtemelen Mersin’e varmıştır, gidiş-geliş süresi. Orada bir fotoğraf çektiriyor bunu tevsik için, ama bu fotoğrafın içerisinde ertesi gün Adana Büyükşehir Belediye Başkanı hakkında karar verecek olan hâkimler var. Size Sayın Recai Yıldırım kulağınıza söyledi, hicabından, yargıya duyduğu saygıdan dolayı, delilini söyledi size Sayın Bakan, kulağınıza.

 

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Yanlış.

 

FARUK BAL (Devamla) – Biz yargıya saygımızdan dolayı teferruatını anlatmıyoruz.

 

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Anlatın, ne varsa anlatın.

 

OKTAY VURAL (İzmir) – Siz “Görüşmedi” dediniz ama. “Mersin’de görüşmedi.” dediniz, tutanaklar var.

 

FARUK BAL (Devamla) – Ama İstanbul’da, Ankara’da, Çorum’da, Isparta’nın Şarkikaraağaç ilçesinde mahkûm olmuş, tutuklanmış, haklarında Danıştay yargılanması için karar vermiş belediye başkanları dururken Adana Belediye Başkanını görevden alıyorsunuz. Niçin?

 

YILMAZ TANKUT (Adana) – Hazmedemediler.

 

FARUK BAL (Devamla) – Aslında Adana Belediye Başkanını da görevden almanızın sebebi hikmeti bir başka yargı kararını uygulatmamak için. O yargı kararı da seçimlerden hemen sonra, bu meşhur İçişleri Bakanının bir hukuk müşaviri var, o hukuk müşavirinden aldığınız bir fetva ile Belediyeler Birliği seçimini allem ettiniz, kallem ettiniz, katakulliye getirdiniz, apayrı bir usule tabi tuttunuz, Adana Büyükşehir Belediye Başkanının açmış olduğu Türkiye Belediyeler Birliğiyle ilgili davayı kazandı. Kazandıktan sonra iki gün içerisinde o makama oturacaktı, oturtmamak için görevden aldınız. Sizin yargıya saygınız bu mu? Sizin yargının bağımsızlığından beklediğiniz bu mu? Sizin yargının tarafsızlığından beklediğiniz bu mu?

 

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – İspat edin… İspat edin…

 

FARUK BAL (Devamla) – Alacaksanız, işte Ankara Belediye Başkanı var, işte İstanbul Belediye Başkanı var, işte Çankırı Belediye Başkanı var, Çorum Belediye Başkanı var, Şarkikaraağaç Belediye Başkanı var. Hepsinin arkasında yargı kararı var.

 

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Bal, siz Hükûmeti

 

FARUK BAL (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, mesele yargı bağımsızlığı. Şimdi, bu yargı bağımsızlığının temin edileceği yer…

 

YILMAZ TANKUT (Adana) – Rahatsız mı oldunuz?

 

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Onunla alakası yok, şeyle… (MHP sıralarından “Dinle, dinle” sesleri)

 

FARUK BAL (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, lütfen beni dinleyin.

 

BAŞKAN – Karşılıklı konuşmayalım arkadaşlar… Lütfen değerli milletvekilleri, karşılıklı konuşmayalım.

 

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Belediye başkanları…

 

OKTAY VURAL (İzmir) – Sen mi ilgileniyorsun bu işlerle?

 

FARUK BAL (Devamla) – Bekir Bey, beni dinleyecek misiniz?

 

Sayın Başkan…

 

BAŞKAN – Sayın Bal, siz devam edin lütfen, Genel Kurula hitap edin.

 

FARUK BAL (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, verdiğim örnekler vahimdir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

 

OKTAY VURAL (İzmir) – Evet, o ilgileniyor, partinin genel başkan yardımcısı.

 

YILMAZ TANKUT (Adana) – Çanakkale Belediye Başkanı sekiz yıl ceza aldı, hâlen görevde ya!

 

BAŞKAN – Lütfen değerli arkadaşlarım…

 

FARUK BAL (Devamla) – Lütfen, benim konuşmalarıma ve şahsiyetime saygı göstererek dinleyin.

 

YILMAZ TANKUT (Adana) – Niye Diyarbakır Belediye Başkanını görevden alamıyorsunuz?

 

FARUK BAL (Devamla) – Bunları niye anlatıyorum? Değerli arkadaşlarım, parlamenter, demokratik sistemde üç tane kuvvet vardır, artık öğrendiniz bu tekrar eden konuşmaları dinleye dinleye. Biri yasamadır, biri yürütmedir, biri yargıdır. Bu üç kuvvetin dengelenmesi ve denetlenmesi için bir mekanizma oluşturulmuştur. Bu mekanizmada dengeleyecek ve denetleyecek tek güç yargıdır. Yargının kullanacağı güç de hukukun üstünlüğüdür ve hukukun üstünlüğünü mümkün kılacak yargı bağımsızlığıdır, hukukun üstünlüğünü mümkün kılacak hâkimin tarafsızlığıdır.

 

Değerli arkadaşlarım, size örnek olsun diye biraz önce Osmanlının şiirini anlattım ama Osmanlının medeniyete, insani değerlere, evrensel değere yapmış olduğu bir hâkim tarifini de size okuyacağım. Hâkimin tarifi Mecellei Ahkâmı Adliye’nin 1792’nci maddesinde şöyle diyor Sayın Bakanım: “Hâkim, hâkim, fehîm, müstakîm ve emîn, metîn ve mekîn olmalıdır.” Anlamayabilirsiniz, Türkçeleştirerek okuyayım bir daha: Hâkim, hâkim yani hükmeden, fehim yani anlayışlı, müstakim yani doğruluktan ayrılmayan, emin yani güvenilir, mekîn yani vakarlı, metin yani dayanma gücü olan kişi olmalıdır.

 

OKTAY VURAL (İzmir) – Sen de öyle yaptın ki, bunların hiçbirine uymaz bunların şeyleri.

 

FARUK BAL (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu Müsteşar Muavininin bir Mersin ziyareti ile adliyenin otlar bitmiş -otlarını da görüyoruz- inşaat yapım sahasında idare mahkemesi hâkimleriyle ispatı vücut etmesi Ankara Belediyesi ile ilgili alınacak bir kararda sonuç doğurmuştur. Bu Müsteşar Muavini ve Bakanlığınızın diğer etkilileri, yetkilileri, bu iki günlük seçimlerde, hâkimler üzerinde ne gibi bir etki kullanacaktır, ne gibi bir yetki kullanacaktır? Telefonlar çalışacak mıdır? Sayın Bakanım, başsavcılar bir tarassut altına alınacak mıdır? Oradan çıkacak oylara göre kimlere nasıl ikballer verilecektir? Eğer oradan çıkan oylar sizin istediğiniz gibi olmazsa verdiği kararlarla zülfüyâre dokunan hâkimlerin sürüm sürüm süründürüldüğü gibi bu seçimlerin sonunda yine hâkimlere bir sürüngenlik hayatı ortaya çıkacak mı?

 

Değerli arkadaşlarım, bütün bunları derlersek toparlarsak, bunun adı demokratikleşme değil bunun adı dayatmadır. Bunun adı tarafsız ve bağımsız yargı yaratmak için demokratikleşme değildir, tam anlamıyla yargıyı kontrol etmek için güç değişim aracıdır. Siz mevcut sistemden şikâyet ediyorsunuz. Elbette Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 1982 Anayasası’na göre şikâyet edilecek, kurumsal olarak, çok yönü vardır. Anayasa’da belirlenen sistemin eleştirilecek çok tarafı vardır. Bir reforma ihtiyacı var mıdır? Vardır. Mevcut Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun beğenmediğiniz…

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Sayın Bal, on beş dakikanız doldu, size de ek süre veriyorum, üç dakika içinde tamamlayınız.

 

FARUK BAL (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

 

Elbette Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun eleştirdiğiniz kararları vardır, biz de eleştiriyoruz ancak çözümü böyle değildir. Siz, Sayın Bakan, kanı kanla yıkıyorsunuz. Siz, Sayın Bakan, Adalet ve Kalkınma Partisi olarak diktaya gidiyorsunuz, diktaya giderken önünüzdeki tek güç olan yargıyı yandaş bir yargı kurumu hâline getiriyorsunuz. Siz, yandaş yargıç aşamasını aşmışsınız. Yargıyı “Biz korkuyoruz.” şeklinde kamuoyuyla duygularını paylaşacak kadar korkutmuşsunuz. Siz, yargının özel hayatına girmişsiniz. Siz, yargıyı kurumsal ve bireysel olarak dinlemişsiniz ve yargı, herkesin günü geldiğinde güvenli bir liman olarak sığınacak bir yer olan yargı kendini savunamaz hâle gelmiştir. İsteğiniz buydu, korkutulmuş ve ürkütülmüş bir yargıdan bir dikta yaratmak istiyorsunuz. Bunu ben söylemiyorum. Bunu size anayasa hukuku rehberiniz olan Ergun Özbudun söylüyor. Bunu size şimdi milletvekiliniz olan Sayın Zafer Üskül söylüyor. Bunu size bilim heyeti üyelerinden Sayın Levent Köker söylüyor ama bunun size daha açığını Anayasa Hukuku Profesörü Sayın Hasan Tunç söylüyor. Yine İdare Hukuku Profesörü Sayın Ethem Atay söylüyor, Sayın Profesör Doktor Murat Sezginer söylüyor. Bunu size uluslararası hukuk alanında Robert Elgie söylüyor, son yüz yılın sosyal siyaset uzmanı ve diktaya gidiş, parlamenter sistemden diktaya geçişin önünü kesmek için kafa yoran bilim adamı. Bunu size Giovanni Sartori söylüyor, o da yüzyılın en büyük bilim adamı; diktaya gidişi, parlamenter sistemlerdeki kuvvetler ayrılığında dengenin bozulması hâlinde diktanın önlenemeyeceğini anlatan bilim adamı. Bunu size, Prof. Andrew Arato söylüyor, geçen defa anlattım.

 

Sayın Bakan, yolunuz yanlış. Bir tek kendiniz için yanlış yapmıyorsunuz, bu ülke için yanlış yapıyorsunuz, bu ülkenin geleceği için yanlış yapıyorsunuz.

 

23 Nisanı Millî Egemenlik Bayramı olarak kutladık, siz Çocuk Bayramı olarak kutladınız. Elbette ki, Millî Egemenlik Bayramı, milletin geleceğini emanet edeceği çocuklara atfedilmiş bir bayramdır ama bu iş çocuk işi değil Sayın Bakan. (MHP sıralarından alkışlar)

 

Yüce heyete saygılarımı sunuyor, Adalet ve Kalkınma Partisinin…

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Evet… Selamlamanız için, buyurun.

 

FARUK BAL (Devamla) – Adalet ve Kalkınma Partisinin Türkiye’yi diktaya götürecek olan bu Anayasa Değişikliği Teklifi’ni, özellikle Adalet ve Kalkınma Partisine mensup çok değerli milletvekillerinin vicdanına saygıyla arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

 

     KAYNAK: T.B.M.M. Tutanak Dergisi, Dönem 23, Cilt 67,  Birleşim 97

___________________________________________________________________________

3 TBMM Genel Kurulu’nda Yirmibeşinci Maddeye Bağlı Geçici Ondokuzuncu Maddeyle İlgili Verilen Değişiklik Önergeleri, Oylamalar ve Komisyonca Sunulan Metnin Kabulü

 

3.1 Yirmibeşinci Maddeye Bağlı Geçici Ondokuzuncu Madde için Birinci Turda Verilen Önergeler (Tümü Reddedilmiştir – 28 Nisan 2010)

 

1. Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

2/656 Esas numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 26 ncı maddesi ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına eklenen Geçici Madde 20’nin 6 ncı fıkrasının c) bendinde geçen “En az onbeş” ibaresinin “En az onyedi” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

 

              Ahmet Yeni                                                                            Ahmet Aydın

                 Samsun                                                                                  Adıyaman

 

2. Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

2/656 Esas numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 26 ncı maddesi ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına eklenen Geçici Madde 20’nin 6 ncı fıkrasının c) bendinde geçen “En az onbeş” ibaresinin “En az onyedi” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

 

              Ahmet Yeni                                                                       Abdurrahman Arıcı

                 Samsun                                                                                    Antalya

 

3. Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

2/656 Esas numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 26 ncı maddesi ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına eklenen Geçici Madde 20’nin 6 ncı fıkrasının c) bendinde geçen “En az onbeş” ibaresinin “En az onyedi” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

 

              Ahmet Yeni                                                                           Veysi Kaynak

                 Samsun                                                                             Kahramanmaraş

 

4. Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

2/656 Esas numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 26 ncı maddesi ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına eklenen Geçici Madde 20’nin 6 ncı fıkrasının c) bendinde geçen “En az onbeş” ibaresinin “En az onyedi” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

 

              Ahmet Yeni                                                                              Ali Öztürk

                 Samsun                                                                                    Konya

 

Gerekçe (1, 2, 3 ve 4. Önergeler)

 

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üye sayısının artırılması doğrultusunda bu önerge verilmiştir.

 

Oylamanın Sonucu (1, 2, 3 ve 4. Önerge): AYNI OLDUĞUNDAN BİRLİKTE OYLAMAYA SUNULMUŞ VE KABUL EDİLMEMİŞTİR.

 

5. Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

Görüşülmekte olan 497 sıra sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 26 ncı maddesinin geçici 20 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Osman Özçelik (Siirt)

 

Fatma Kurtulan (Van)

 

Ayla Akat Ata (Batman)

 

Şerafettin Halis (Tunceli)

 

Pervin Buldan (Iğdır)

 

İbrahim Binici (Şanlıurfa)

 

Geçici Madde 20- Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren otuz gün içinde aşağıda belirtilen esas ve usuller dahilinde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyeleri seçilir:

 

a) Cumhurbaşkanı, hâkimlik mesleğine alınmasına engel bir hali olmayan; yüksek öğretim kurumlarının hukuk, iktisat ve siyasal bilimler dallarında en az onbeş yıldan beri görev yapan öğretim üyeleri, üst kademe yöneticileri ile meslekte fiilen onbeş yılını doldurmuş avukatlar arasından dört üye seçer. Cumhurbaşkanı, üst kademe yöneticileri arasından seçeceği Kurul üyesini, bakanlık, müsteşarlık, müsteşar yardımcılığı, valilik, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği, kamu kurum ve kuruluşlarında genel müdürlük veya teftiş kurulu başkanlığı görevlerini yapanlar arasından seçer.

 

b) Yargıtay Genel Kurulu, Yargıtay üyeleri arasından üç asıl ve iki yedek üye seçer. Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren yedi gün içinde Yargıtay Birinci Başkanı adaylık başvurusunu ilan eder. İlan tarihinden itibaren yedi gün içinde adaylar Birinci Başkanlığa başvurur. Başvuru tarihinin sona erdiği günden itibaren onbeş gün içinde Yargıtay Genel Kurulu seçim yapar. Her Yargıtay üyesinin sadece bir aday için oy kullanabileceği seçimde, en fazla oy alan adaylar sırasıyla asıl ve yedek üye seçilmiş olur.

 

c) Danıştay Genel Kurulu, Danıştay üyeleri arasından iki asıl ve bir yedek üye seçer. Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren yedi gün içinde Danıştay Başkanı adaylık başvurusunu ilan eder. İlan tarihinden itibaren yedi gün içinde adaylar Başkanlığa başvurur. Başvuru tarihinin sona erdiği günden itibaren onbeş gün içinde Danıştay Genel Kurulu seçim yapar. Her Danıştay üyesinin sadece bir aday için oy kullanabileceği seçimde, en fazla oy alan adaylar sırasıyla asıl ve yedek üye seçilmiş olur.

 

ç) Türkiye Adalet Akademisi Genel Kurulu, kendi üyeleri arasından, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna bir asıl ve bir yedek üye seçer. Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren yedi gün içinde Türkiye Adalet Akademisi Başkanı adaylık başvurusunu ilan eder. İlan tarihinden itibaren yedi gün içinde adaylar Başkanlığa başvurur. Başvuru tarihinin sona erdiği günden itibaren onbeş gün içinde Türkiye Adalet Akademisi Genel Kurulu seçim yapar. Her üyenin sadece bir aday için oy kullanabileceği seçimde, en fazla oy alan adaylar sırasıyla asıl ve yedek üye seçilmiş olur.

 

d) Yedi asıl ve dört yedek üye birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş olan adlî yargı hâkim ve savcıları arasından, adlî yargı hâkim ve savcıları tarafından Yüksek Seçim Kurulunun yönetim ve denetiminde seçilir. Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren beş gün içinde Yüksek Seçim Kurulu adaylık başvurularını ilân eder. İlân tarihinden itibaren üç gün içinde adaylar Yüksek Seçim Kuruluna başvurur. Başvuru tarihinin sona erdiği günden itibaren iki gün içinde Yüksek Seçim Kurulu adayların başvurularını inceler ve aday listesini belirleyerek ilân eder. Takip eden iki gün içinde bu listeye karşı itiraz edilebilir. İtiraz süresinin sona erdiği günden itibaren iki gün içinde itirazlar incelenir, sonuçlandırılır ve kesin aday listesi ilân edilir. Yüksek Seçim Kurulunun kesin aday listesini ilân ettiği tarihten sonraki ikinci Pazar günü her ilde, il seçim kurulunun yönetim ve denetimi altında yapılacak seçimlerde, o ilde ve ilçelerinde görev yapan hâkim ve savcılar oy kullanır. İl seçim kurulları o ilde oy kullanacak hâkim ve savcıların sayısına göre sandık kurulları oluşturur. Sandık kurullarının işlem, tedbir ve kararlarına karşı yapılan şikâyet ve itirazlar il seçim kurulunca karara bağlanır. Adaylar propaganda yapamazlar; sadece, Yüksek Seçim Kurulu tarafından belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde özgeçmişlerini bu iş için tahsis edilmiş bir internet sitesinde yayımlayabilirler. Bu seçimlerde her seçmen sadece bir aday için oy kullanabilir.

 

Seçimlerde en çok oy alan adaylar sırasıyla asıl ve yedek üye seçilmiş olur. Kullanılacak oy pusulalarıyla ilgili diğer hususlar Yüksek Seçim Kurulu tarafından belirlenir. Yüksek Seçim Kurulu, oy pusulalarını kendisi bastırabileceği gibi gerektiğinde uygun göreceği il seçim kurulları vasıtasıyla bastırmaya da yetkilidir Yapılacak seçimlerde, 26/4/1961 tarihli ve 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun bu bende aykırı olmayan hükümleri uygulanır.

 

e) İki asıl ve bir yedek üye birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş idarî yargı hâkim ve savcıları arasından, idarî yargı hâkim ve savcıları tarafından Yüksek Seçim Kurulunun yönetim ve denetiminde seçilir. Bölge idare mahkemelerinin bulunduğu illerde, il seçim kurulunun yönetim ve denetimi altında yapılacak bu seçimlerde, o bölge idare mahkemesinde ve yargı çevresi içerisinde kalan yerlerde görev yapan idarî yargı hâkim ve savcıları oy kullanır. Bu seçimler hakkında da (d) bendi hükümleri uygulanır.

Birinci fıkranın (a), (ç), (d) ve (e) bentleri uyarınca seçilen Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun asıl üyeleri bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonraki otuzuncu günü takip eden iş günü görevlerine başlarlar.

 

Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun Yargıtay ve Danıştaydan gelen asıl ve yedek üyelerinin görevleri, seçilmiş oldukları sürenin sonuna kadar devam eder. Bunlardan, Yargıtaydan gelen üyelerden görev süresini tamamlayanların yerine birinci fıkranın (b) bendi uyarınca seçilenler; Danıştaydan gelen üyelerden görev süresini tamamlayanların yerine birinci fıkranın (c) bendi uyarınca seçilenler, sırayla göreve başlarlar. Birinci fıkranın (b) ve (c) bentleri uyarınca seçilen üyelerden, üçüncü fıkra uyarınca göreve başlayanların görev süresi, birinci fıkranın (a), (ç), (d) ve (e) bentleri uyarınca seçilen diğer Kurul üyelerinin görev süresinin bittiği tarihte sona erer.

 

İlgili kanunlarda gerekli düzenlemeler yapılıncaya kadar, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna seçilen asıl üyeler, Yargıtay daire başkanı için ilgili mevzuatında öngörülen tüm malî ve sosyal haklar ile emeklilik hakkından aynen yararlanırlar. Ayrıca, Kurulun Başkanı dışındaki asıl üyelerine, (30000)

gösterge rakamının memur aylıklarına uygulanan katsayı ile çarpımı sonucu bulunacak miktarda aylık ek tazminat ödenir.

 

İlgili kanunlarda düzenleme yapılıncaya kadar, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu;

 

a) Anayasa hükümlerine aykırı olmamak kaydıyla, yürürlükteki kanun hükümlerine göre Kurul şeklinde çalışır.

 

b) İkinci fıkra uyarınca asıl üyelerinin göreve başladığı tarihten itibaren bir hafta içinde Adalet Bakanının başkanlığında toplanır ve bir geçici Başkanvekili seçer.

 

c) En az onbeş üye ile toplanır ve üye tam sayısının salt çoğunluğu ile karar verir.

 

ç) Sekreterya hizmetleri Adalet Bakanlığı tarafından yürütülür.

 

Kurul müfettişleri ile adalet müfettişleri atanıncaya kadar, mevcut adalet müfettişleri, Kurul müfettişi ve adalet müfettişi sıfatıyla görev yaparlar.

 

Bu madde hükümleri, ilgili kanunlarda gerekli düzenlemeler yapılıncaya kadar uygulanır."

 

Gerekçe (5. Önerge)

 

HSYK üyelerinin seçimi yeni hükümlere uygun olmalıdır.

 

Oylamanın Sonucu: KABUL EDİLMEMİŞTİR.

 

6. Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

Görüşülmekte olan Anayasa değişikliği teklifinin, 26. maddesi ile teklif edilen Geçici 20. maddenin metinden çıkarılması için gereğini arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Bal (Konya)

 

Oktay Vural (İzmir)

 

Mehmet Şandır (Mersin)

 

Hasan Çalış (Konya)

 

Mehmet Serdaroğlu (Kastamonu)

 

Alim Işık (Kütahya)

 

Gerekçe (6. Önerge)

 

Anayasalar, vatandaşların temel hak ve hürriyetlerini teminat altına alan, siyası rejimin ve devlet organlarının görev ve yetkilerini belirleyen kanunlar hiyerarşisinin en üstünde temel hukuk normlarıdır.

 

İki ihtilal ve 3 muhtıra ile üzerine gölge düşürülen Türk demokrasisini;

 

21. yüzyıl evrensel değerlerine kavuşturabilmenin,

 

Asırlık Anayasa tartışmalarından kurtarmanın,

 

Her kesimin benimseyebileceği bir Anayasa'ya kavuşturabilmenin,

 

tek yolu toplumsal uzlaşmaya dayalı bir Anayasa yapmayı sağlamaktır.

 

MHP bu sebeple;

 

"Anayasa Değişikliği Uzlaşma Komisyonu" kurulmasını,

 

Partilerin uzlaştıkları hususlarda demokratik bir sözleşme yapılmasını,

 

Siyasi partilerin hangi konularda uzlaştığının kamuoyuna duyurulmasını,

 

Her partinin görüş ve tavrının, yapılacak ilk seçimde milletin takdirine sunulmasını,

 

Seçimler sonunda oluşacak Meclis'in ilk iş olarak anayasa değişikliğini gerçekleştirmek olmasını teklif etmiştir.

 

MHP; bu kapsamda,

 

Devlet ile Milleti kucaklaştıracak,

 

Milletin değerleri ile Devletin değerlerini bağdaştıracak,

 

Demokrasi ile Cumhuriyeti barıştıracak,

 

Vatandaşın temel hak ve hürriyetlerini evrensel standarda yükseltecek,

 

Milletin bölünmez bütünlüğünü üniter yapı içinde sağlayacak ve Devleti kurum ve kuruluşları ile uyum içinde çalıştıracak,

 

Kuvvetler ayrılığına dayalı parlamenter demokrasiyi iyileştirecek,

 

Cumhuriyetin temel nitelikleri ile Anayasamızın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek maddelerini koruyacak,

 

Toplumsal bir sözleşme belgesi niteliğinde Anayasa yapma kararını ilan etmiştir.

 

Anayasa değişikliği ancak böylece milletin iradesine dayandırılmış olacaktır.

 

AKP, MHP'nin bu teklifine kulak tıkamış, kendisi için hazırladığı Anayasa teklifini partilere ve millete dayatmıştır.

 

AKP, Anayasa değişikliğini seçmene ve yargıya hesap vermekten kaçmak için malzeme olarak kullanmaktadır.

 

AKP'nin Anayasa Değişiklik Teklifi, kendi hedefine ulaşmak için hazırlanmıştır.

 

Bu teklif ile kuvvetler ayrılığına dayanan parlamenter sistemin denge ve denetim mekanizmaları iktidar lehine bozulmaktadır. Bunun doğal sonucu olarak başta parti kapatma, yargı bağımsızlığı ve hâkim teminatı ile hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkeleri zedelenmektedir Parlamenter sistem yerine ucu diktaya açık bir Başkanlık sistemi getirilmektedir.

 

Bu teklif, Parlamenter demokrasi esasına göre inşa edilen Anayasaya aykırıdır.

 

Bu teklifin içinde; Millet yoktur, Milletin iradesi yoktur, Milletin beklentisi yoktur.

 

Millet, AKP'den bölücü terörü bitirmesini beklemektedir.

 

Millet, AKP'den yoksulluğun, yolsuzluğun, hayat pahalılığının ve işsizliğin hesabını vermesini beklemektedir.

 

Millet, AKP'den iş beklemektedir. Aş beklemektedir.

 

Millet, AKP'den düşünce, inanç, teşebbüs, örgütlenme ve benzeri alanlarda temel hak ve hürriyetlere güvence beklemektedir.

 

Millet, mahkemelerdeki iş yükünü azaltacak ekonomik, sosyal ve adli reform beklemektedir.

 

Millet, yandaş yargıç değil, tarafsız ve bağımsız mahkemelerde hakkını aramak istemektedir.

 

AKP 8 yılı heba etmiştir. Milletin beklentilerini karşılayamamıştır.

 

AKP, millet için değil kendini korumak için Anayasa'yı değiştirmektedir.

 

AKP, günü geldiğinde herkesin güvenli liman gibi sığınabileceği tarafsız ve bağımsız mahkemeler için hiç bir şey yapmamıştır.

 

AKP, Yargıtay Başkanının ifadesi ile yandaş yargıç yaratmış, yargıyı siyasallaştırmıştır.

 

AKP, HSYK başkanının ifadesi ile yargıyı korkutmuştur.

 

AKP, yargının siyasallaşmasını engellemek için kurulan HSYK'nu yandaş yargı kurumu hâline getirerek hukuk devleti ve hukukun üstünlüğünü tahrip etmektedir.

 

AKP, Sn. Başbakan'ın "yetki sende, ister asarsın, ister kesersin" anlayışı ve gizlemediği başkanlık sistemi hevesi ile diktaya yönelmiştir. Dikta hevesinin önünde engel gördüğü Anayasa mahkemesini yandaş yargı kurumu hâline getirmek istiyor.

 

AKP, PKK'nın siyasallaştırılması için ilk adım olduğunu ifade ettiği bu teklif ile, bin yıllık kardeşliği ve milli bütünlüğü bozmaktadır.

 

Sayın Başbakan'ın "Anayasa değişikliği önerimiz açılım projemizin, milli birlik ve kardeşlik projemizin önemli bir parçasıdır. Açılım kapsamında atacağımız adımların önünü açıyor, alt yapısını hazırlıyor" ifadesi ile PKK terör açılımına anayasal zemin hazırlamaktadır.

 

Oylamanın Sonucu (6. önerge): KABUL EDİLMEMİŞTİR.

 

7. Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

Görüşülmekte olan 2/656 Esas Numaralı 7/11/2010 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 26. maddesine bağlı Geçici Madde 20’nin Anayasaya aykırılığı nedeniyle Teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

                                                                                                           Ali Rıza Öztürk

                                                                                                                  Mersin

 

Gerekçe (7. Önerge)

 

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önergemiz üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

 

Değerli milletvekilleri, Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu 12 Eylül 1980 darbesinde kurban edildi, yargı kurban edildi, Anayasa Mahkemesi kurban edildi. Şimdi, AKP, getirdiği bu değişiklik teklifiyle bir yandan halkın 12 Eylül yönetimine olan tepkisini istismar ederek, 12 Eylül sömürüsü yaparak yargıyı, HSYK’yı, Anayasa Mahkemesini tamamen yok etmeye çalışmaktadır. 12 Mart, 12 Eylül darbe yönetimlerinin tamamıyla ortadan kaldıramadığı yargı bağımsızlığını bu değişikliklerle AKP yapmaya çalışmaktadır.

 

Değerli arkadaşlarım, bu getirilen değişiklik resmen AKP darbe anayasası olacaktır. Demin ben hayretle dinledim Sayın Adalet Bakanını. Adalet Bakanı bu değişiklik paketini savunurken 1960 darbesi döneminde görevden alınan hâkim ve savcıları örnek vererek görüşlerini açıklamaya çalıştı. Demek ki biz bu değişikliklerin AKP darbesi olduğunu söylemekte haksız değilmişiz çünkü Sayın Bakan kendisini demokratik bir ülkeyle kıyaslamadı, 1960 darbe dönemiyle kıyasladı. Şimdi, o tarihte darbe olduktan sonra bilmem ne kadar adam görevden alınmış. Bakalım bu AKP darbe anayasası geçtikten sonra ne kadar hâkim ve savcı görevden alınacak, onu o zaman görürüz Sayın Bakan.

Sayın Bakanın söylediği başka bir cümle: Bugün kurumlarda, Danıştayda, Yargıtayda ya da yerel mahkemelerdeki hâkimlerin tek oy kullanması olayını çoğunlukçu görüşün gereği olarak söyledi.

 

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Çoğulcu.

 

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Eğer bu doğruysa, çoğulcu görüşün gereğiyse, o zaman, Parlamentoda milletvekillerinin ayrı ayrı üç oy kullanmaları, tek oy kullanmamaları hangi anlayışın gereğidir Sayın Bakan, size soruyorum.

 

Değerli arkadaşlarım, AKP’nin 12 Eylül hukukuyla hesaplaşmak, 12 Eylül hukukunu ortadan kaldırmak, bireylerin hakkını ve hukukunu güvence altına alma gibi bir derdi yoktur. Bu değişiklik paketi elbette ki hakkı hukuku hakikaten korumaya yönelik, hakikaten demokrasi ve özgürlüğü korumaya yönelik bir değişiklik paketi ama kimin hakkını hukukunu koruyor? Tayyip Erdoğan’ın hakkını hukukunu koruyor ve Tayyip Erdoğan’la birlikte, bazı yol arkadaşlarının hakkını hukukunu koruyor. Bu değişiklik paketi Tayyip Erdoğan’ın demokrasisini, onun haklarını güvence altına almaya yönelik bir pakettir değerli arkadaşlarım. Eğer AKP gerçekten 12 Eylül hukukuyla, 12 Eylül darbesiyle hesaplaşmak isteseydi, 12 Eylül yapanların, Millî Güvenlik Konseyi üyelerinin, o dönemdeki hükûmetlerin, Danışma Meclisi üyelerinin ve alınan o kararları alanların ve uygulayanların yargılanma yolunu kapatan Anayasa’nın geçici 15’inci maddesinin kaldırılmasına ilişkin 25’inci madde dün burada görüşülürken, Cumhuriyet Halk Partisinin bu kişilerin yargılanıp yargılanmayacağı, yani Anayasa’nın geçici 15’inci maddesi kaldırıldıktan sonra bu kişilere yargı yolunun açılıp açılmayacağı, eğer açılacaksa gerçekten fiilî olarak yargılama yapılıp yapılmayacağı konusundaki belirsizlikleri ortadan kaldırmak için açık ve kesin olmak üzere, sadece 12 Eylül 1980 tarihinden itibaren kurulan Millî Güvenlik Konseyi Başkanı ve üyelerinin yargılanmasını, Türk Ceza Kanunu’nun 309, 311’inci maddesinde “Ergenekon davası" dedikleri, CMK 250’nci madde kapsamında kurulan özel yetkili mahkemelerde yargılanmasının yolunu açacak bir değişiklik teklifi yaptı ama bu değişiklik teklifi 12 Eylül’ün sömürüsünü yapanlar, 12 Eylül’den hem beslenip hem de onun, halkın tepkisini istismar edenler, istismarcılığı alışkanlık hâline getirenler burada ret oyu verdiler değerli arkadaşlarım. Dolayısıyla bu konudaki, artık, bu insanların yargılanıp yargılanmaması onlar için önemli değil. Onlar için önemli olan bu paketlerini geçirebilmek için, Tayyip Erdoğan anayasasını Türkiye’de hâkim kılabilmek için sermaye olarak onu kullanmaktır. Çünkü demokrasi ve özgürlük mücadelesi zaten…

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Sayın Öztürk, bir dakika süre veriyorum, konuşmanızı tamamlayın lütfen.

 

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – …AKP’nin tarihsel misyonuna uygun değil. Bu kürsüye çıkan AKP milletvekili arkadaşlarım, üzülerek görüyorum ki Tayyip Erdoğan’ın hukuk anlayışındaki sakatlığı aynen almışlar değerli arkadaşlarım.

 

AHMET YENİ (Samsun) – Oy veremiyorsun, oy!

 

BAŞKAN – Lütfen müdahale etmeyelim.

 

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Bir yandan hukuk devletinden bahsediyorlar, bir yandan da yargı kuşatmasından, yargının yasama ve yürütmeyi çember altına almasından bahsediyorlar. Elbet, değerli arkadaşlarım, hukuk devletinde, eğer siz hukuk devletine inanıyorsanız hukuk devletinde yargının görevi zaten yasama ve yürütmeyi hukuk alanında çember altına almaktır…

 

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Ama anayasal sınırlar içinde.

 

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – …onu kuşatmaktır. Zaten buradaki bütün mesele Tayyip Erdoğan’ın yargı tarafından veya Meclis tarafından denetlenmeyi içine sindiremiyor olmasıdır yani demokratik hukuk devletinin en güzel mekanizması olan denetim mekanizmasını içine sindiremiyor. Zaten Türkiye Büyük Millet Meclisini denetim yapılamaz hâle getirdiniz, bari bırakın yargı yasama ve yürütmeyi denetlesin.

 

Değerli arkadaşlarım, Tayyip Erdoğan yargı alanına imarsız, ruhsatsız bir şekilde…

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Sayın Öztürk, ek süreniz de doldu, lütfen Genel Kurulu selamlayınız.

 

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – …gecekondu yapmak istiyor. Halkımız bu gecekondu yapılmasına izin vermeyecektir. Bu imarsız yapılan gecekonduyu da Cumhuriyet Halk Partisi mutlaka yıkacaktır.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

 

     Oylamanın Sonucu (7. Önerge): KABUL EDİLMEMİŞTİR.

 

3.2 Yirmibeşinci Maddeye Bağlı Geçici Ondokuzuncu Maddeye İlişkin Birinci Tur Gizli Oylama Sonucu

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 26’ncı maddesine bağlı geçici 20’nci maddenin gizli oylama sonucunu açıklıyorum:

 

“Oy Sayısı            :            408

Kabul                    :            337

Ret                        :              70

Çekimser               :                1

Boş                       :                -

Geçersiz                :                -

 

                Kâtip Üye                                                                                Kâtip Üye

             Murat Özkan                                                                            Fatih Metin

                 Giresun                                                                                     Bolu”

 

3.3 Yirmibeşinci Maddeye Bağlı Geçici Ondokuzuncu Madde için İkinci Turda Verilen Önergeler (Tümü Reddedilmiştir - 6 Mayıs 2010)

 

1. Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

497'ye 1 inci Ek Sıra Sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 26 ncı maddesi ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına eklenen Geçici Madde 20'nin 6 ncı fıkrasının c) bendinde geçen "En az onbeş" ibaresinin "En az onyedi" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

 

                                                                                                              Ahmet Yeni

                                                                                                                 Samsun

 

2. Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

497'ye 1 inci Ek Sıra Sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 26 ncı maddesi ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına eklenen Geçici Madde 20'nin 6 ncı fıkrasının c) bendinde geçen "En az onbeş" ibaresinin "En az onyedi" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

 

             Bekir Bozdağ                                                                         Fevzi Şanverdi

                  Yozgat                                                                                      Hatay

 

Gerekçe (1 ve 2. Önergeler)

 

Sayın milletvekilleri, teklifin 26’ncı maddesine bağlı geçici 20’nci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

 

Oylamanın Sonucu (1 ve 2. Önergeler): AYNI OLDUĞUNDAN BİRLİKTE OYLANMIŞ VE KABUL EDİLMEMİŞTİR.

 

3. Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

Görüşülmekte olan 497’ye 1. ek sıra sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 26 ncı maddesinin Geçici 20 nci maddesinin "b" "c" "e" fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Özdal Üçer (Van)

 

Bengi Yıldız (Batman)

 

Pervin Buldan (Iğdır)

 

İbrahim Binici (Şanlıurfa)

 

Sırrı Sakık (Muş)

 

b) Yargıtay Genel Kurulu, Yargıtay üyeleri arasından üç asıl ve iki yedek üye seçer. Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren yedi gün içinde Yargıtay Birinci Başkanı adaylık başvurusunu ilan eder. İlan tarihinden itibaren yedi gün içinde adaylar Birinci Başkanlığa başvurur Başvuru tarihinin sona erdiği günden itibaren onbeş gün içinde Yargıtay Genel Kurulu seçim yapar. Her Yargıtay üyesinin sadece bir aday için oy kullanabileceği seçimde, en fazla oy alan adaylar sırasıyla asıl ve yedek üye seçilmiş olur.

 

c) Danıştay Genel Kurulu, Danıştay üyeleri arasından iki asıl ve bir yedek üye seçer. Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren yedi gün içinde Danıştay Başkanı adaylık başvurusunu ilan eder. İlan tarihinden itibaren yedi gün içinde adaylar Başkanlığa başvurur. Başvuru tarihinin sona erdiği günden itibaren onbeş gün içinde Danıştay Genel Kurulu seçim yapar Her Danıştay üyesinin sadece bir aday için oy kullanabileceği seçimde, en fazla oy alan adaylar sırasıyla asıl ve yedek üye seçilmiş olur.

 

e) İki asıl ve bir yedek üye birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş idarî yargı hâkim ve savcıları arasından, idarî yargı hâkim ve savcıları tarafından Yüksek Seçim Kurulunun yönetim ve denetiminde seçilir. Bölge idare mahkemelerinin bulunduğu illerde, il seçim kurulunun yönetim ve denetimi altında yapılacak bu seçimlerde, o bölge idare mahkemesinde ve yargı çevresi içerisinde kalan yerlerde görev yapan idarî yargı hâkim ve savcıları oy kullanır. Bu seçimler hakkında da (d) bendi hükümleri uygulanır.

 

Birinci fıkranın (a), (ç), (d) ve (e) bentleri uyarınca seçilen Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun asıl üyeleri bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonraki otuzuncu günü takip eden iş günü görevlerine başlarlar.

 

Gerekçe (3. Önerge)

 

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.

 

Bugün, tabii, Denizlerin ölüm yıl dönümü. Biz, Denizleri hep rahmetle anar, yüreğimizde taşırız ama Denizler üzerinde bugün o kadar farklı şeyler söylendi ki milliyetçilikten tutun bilmem neye kadar. Oysaki Deniz öldüğünde “Yaşasın Türk ve Kürt halkının kardeşliği…” Cellatların karşısında bile o mazlum halkın mücadelesini korkmadan, ürkmeden sürdüren bir yiğitti, bir devrimciydi, bir önderdi ama bugün Deniz’in adını ananlar, ben eminim ki, Deniz’in ruhunu sızlattılar, kemiğini sızlattılar. Deniz, tek kimliğe kilitlenen biri değildi. Deniz, bütün halkların öncü kadrosuydu ve en zor günde Kürtler ve Türkler adına ürkmeden, korkmadan, cellatlarına karşı “Ben onurlu öleceğim ama siz onursuz bir şekilde hayatınızı sürdüreceksiniz.” diyordu. Şimdi, buradan bugün Deniz’in kemiklerini sızlatmak hepimizi acıtıyor.

 

Sevgili arkadaşlar, uzun bir maratondan geliyoruz. Bu maratonda epeyce şeyler tartışıldı, konuşuldu. Shakespeare’in dediği gibi “Dünya bir oyun sahnesi, bizler birer aktör.” Oysaki bu Meclisi bir oyun sahnesine çevirdik. Herkes kendi seçmenlerine Anayasa’nın dışında, tartışmaların dışında, herkes seçmenine nasıl mesaj iletebilir… Burayı bir tiyatro sahnesine çevirdik. Kim ne kadar sesini yükselttiyse sağ olsun Sayın Başkanımız o kadar tavizkâr davrandı. Kim ne kadar edepli davrandıysa o kadar azarlandı. Bunu da hak etmediğimizi söylüyorum.

 

Şimdi, sevgili arkadaşlar, ben birkaç gün önce burada uzman çavuşlarla ilgili düşüncelerimi sizlerle paylaşmıştım. Uzman çavuşlarla ilgili söylediğim şuydu: “En çok savaşın öncü kadrolarıdır, en çok mayına basanlardır, en çok ölenlerdir ama öyle bir adaletsiz uygulama içerisindedirler ki, bunlar orduevine giremezler.” demiştim. “Bunlar kırk beş yaşına geldiğinde -paralı asker gibi bunlar- emekli olamazlar, devletin olanaklarından faydalanamazlar.” demiştim.

 

Bunu söylerken Genelkurmay Başkanı Anıtkabir’de bir açıklama yapıyor, benim ordunun içerisine nifak soktuğumu söylüyor. Eğer mazlumların hakkını savunmak nifaksa ben nifakçıyım. Çünkü bu insanlar mağdur, bu insanlar eğer bu ülke için gidiyorlarsa, canını feda ediyorsa ülkenin orduevine de girebilmelidirler. Biz mazlumların hakkını savunuruz, bunun adı Kürt olur, Türk olur, başka halklardan olur. Biz bu mücadeleyi hep sürdürdük ve sürdüreceğiz ve burada diyor ki: “Bu adiliktir.” Biz kışla diliyle kendisine cevap vermek istemiyoruz. Ama şunu açıkça söyleyeyim: Bakın, bizi böyle itham edenler Ergenekon’un 1 no.lu sanık konumunda olan biriyle Anıtkabir’de çok rahat bir şekilde poz verebiliyor. Yine, Ergenekon davasının sanıklarından 3. Ordu Komutanı Saldıray Berk’le ilgili “Ben buna kefil olabilirim.” diyor. Şimdi, bir hukuk devletinde bir Genelkurmay Başkanı -biri bir başka suçtan yargılanıyor- “Ben buna kefil olabilirim.” diyor. Islak imzayı atanlara diyor ki: “Efendim, bir kâğıt parçası.” Çukurca’da mayına basan ve ölen 7 tane asker… Hemen gerekçe hazır: “PKK mayınları döşedi.” Sonra bu mayınların Türk Silahlı Kuvvetlerine ait olduğunu hep birlikte gördük.

 

Yine, Poyrazköy’de bulunan lav silahları için “Soba borusu.” dedi, sonra silahların gerçek olduğu ortaya çıktı. Buna benzer onlarca şeyi sayabiliriz.

 

Yine, Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen Erzincan davasındaki sanıklar yargılanırken, oradaki F-16’ların nasıl uçuş yaptığını da gördük. Şimdi…

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Sayın Sakık, süreniz doldu, ek süre vereceğim.

 

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Biz oradaydık. F-16’lar falan uçmadı, yalan söyleme, orada.

 

SIRRI SAKIK (Devamla) – Siz Genelkurmayın temsilcisi misiniz? (BDP sıralarından alkışlar)

 

BAŞKAN – Sayın Sakık, ek süre veriyorum da ancak burada bulunmayıp cevap verme imkânı olmayan kişilerle ilgili bu tür iddialarda bulunmak…

 

SIRRI SAKIK (Devamla) – Biz de Anıtkabir’de yoktuk. Bize oradan…

 

BAŞKAN – …pek uygun düşmüyor. Burada cevap verme imkânı yok ki.

 

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Millî Savunma Bakanının memuru onlar.

 

SIRRI SAKIK (Devamla) – Şimdi, sizi bu mesajlar kurtarmaz. Gerçekten, eğer bir yerlere mesaj veriyorsanız bu mesajlar sizi kurtarmaz. O mahkemelerin üzerinden…

 

BAŞKAN – Hiçbir yerlere mesaj vermiyorum, sadece olması gerekeni söylüyorum.

 

SIRRI SAKIK (Devamla) – …F-16’ları uçuranlara karşı siz bir birlik oluşturamazsınız. Bu felaketler hepinizi boğar. Kumdan kaleler kimseye felaket oluşturmaz. Eğer bir mahkemenin üzerinden F-16’lar uçuyorsa ve bir devletin memuru dönüp Parlamentoya, parlamenterlere hakaret edebiliyorsa, asıl göreviniz çıkıp ona cevap vermektir, bana değil, ona cevap vermektir.

 

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Doğru olan budur!

 

SIRRI SAKIK (Devamla) – Sizin bir milletvekiliniz burada bir haksızlığı dile getiriyorsa…

 

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Üyeye sahip çıkacaksınız, üyeye…

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

SIRRI SAKIK (Devamla) – …siz çıkıp milletvekilinize sahip çıkmanız gerekirken ne yazık ki Genelkurmaya sahip çıkıyorsunuz.

 

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Buraya gelmediler, seçildiğimizden beri gelmediler buraya. Gelmediler, bu Parlamentoyu tanımadılar.

 

BAŞKAN – Sayın Sakık, süreniz doldu.

 

SIRRI SAKIK (Devamla) – Sayın Başkan, ben sizinle tartışmaktan…

 

BAŞKAN – Bir saniye… Sakin olun. Sayın Sakık, sakin olun lütfen, lütfen sakin olun.

 

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Korktunuz mu?

 

BAŞKAN – Şimdi, Genel Kurulu selamlayabilmeniz için tekrar mikrofonunuzu açacağım, lütfen…

 

SIRRI SAKIK (Devamla) – Şimdi, bu kadar olup bitenlere kefil olanlara, size kim kefil olacak? Bu kadar hukuksuzluğa karşı,siz hukuksuzluğa karşı siper oluştururken size kim kefil olacak?(AK PARTİ sıralarından “Millet, millet” sesleri)

 

Kefil olanlar, gördük, yani Şemdinli olaylarında da çıkıp kefil oldular, sonra ne oldular? Kefal oldular. Siz de kefil olursanız bir gün kefal olursunuz.

 

Ben burada hepimize aslında önemli görevler düştüğünü, Parlamentonun bugün burada Anayasa’yı değiştirerek… Eğer gerçekten siz yüreğinizdeki, beyninizdeki yasaları değiştirmezseniz, siz bu ceberut yapılara karşı bir barikat oluşturmazsanız, bu yasalar hiçbir şey ifade etmez. Bugün, evet, o uçakları oradan havalandıranları görevden alma yetkiniz var, bu Hükûmetin yetkisi var. Eğer bunu yapabilirseniz biz sizin arkanızda ve yanınızda oluruz ama siz bunları yapmazsanız, küçük şeylerle Türkiye kamuoyunu yönlendirirseniz bu konuda gerçekçi olmadığınızı kamuoyu da bilir.

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, selamlama kaç dakika?

 

BAŞKAN – Sayın Sakık, selamlama için verdiğim süre de doldu ve aştı.

 

SIRRI SAKIK (Devamla) – Ben hepinize iyi geceler diliyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

 

Oylamanın Sonucu (3. Önerge): KABUL EDİLMEMİŞTİR.

 

4. Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

Görüşülmekte olan 2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 26. maddesine bağlı Geçici Madde 20'nin Teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

             Ahmet Küçük                                                                        Gökhan Durgun

                Çanakkale                                                                                   Hatay

 

Gerekçe (4. Önerge)

 

GÖKHAN DURGUN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teklifin 26’ncı maddesine bağlı geçici 20’nci maddesi üzerinde verdiğimiz değişiklik önergesi hakkında söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

 

Bu geçici 20’nci madde, kanunun yürürlüğe girmesinden sonra Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun otuz gün içinde yeniden oluşturulmasını öneriyor. Bu maddeye baktığımızda, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna seçilecek üyelerin seçimini düzenleyen bir takvimi bir ay içerisinde hayata geçirmeyi ortaya koyuyor.

 

Bu acele, bu telaş… Böylesine önemli bir Kurul nasıl çalışacak, nasıl oluşacak, ne kadar demokratik olacak, daha da önemlisi, ne kadar bağımsız olacak? Bu Kurulun bileşenlerinden gelen isimler içerisinden Kurula üye atama yetkisi de Cumhurbaşkanında. Kimdir Cumhurbaşkanı? Şu andaki iktidar partisinin çekirdek kadrosundan birisi. Bu teklif nerede yapıldı? AKP’nin çekirdek mutfağında yapıldı.

Değerli arkadaşlarım, böyle ortaya konan bir teklifle bu Kurul ne kadar bağımsız çalışabilecek? Bu Anayasa değişikliği, AKP’nin Türkiye Büyük Millet Meclisindeki sayısal çoğunluğuna dayanarak Anayasa’yı zorla ve cebren değiştirme girişimidir.

 

Ağzınızdan düşürmüyorsunuz: “Mevcut Anayasa darbe Anayasası’dır.” diyorsunuz. Şimdi siz ne yapıyorsunuz? Sizin şu anda yaptığınız da bir darbe anayasası. Kendi parti mutfağınızda hazırladığınız bu değişiklik teklifini, yine kendi milletvekillerinizin oylarıyla birlikte Genel Kuruldan geçirmeye çalışıyorsunuz. Milletvekilleri markaja alınmış; gece yarıları uykudan uyanıp, gelip oy kullanmış; kim oy kullandı, ne oy kullandı diye çetele tutulmuş; milletvekilleri birbirini fişlemeye kalkmış. Kulislerde “Sen benim hakkımda neden bu fişlemeyi yaptın?” diye birbirinin üzerine yürüyen milletvekilleri var. Şimdi, böyle bir ortamda milletvekillerinin özgür iradesini kullandığını söylemek mümkün mü?

 

Bu yaptığınız işlem, 12 Eylül darbe Anayasası’ndan hiç farkı olmayan bir Anayasa değişikliğidir. Bunun adı da “AKP’nin Sivil Darbe Anayasası”dır değerli arkadaşlarım. Siz şu anda zorla Anayasa değiştiriyorsunuz ve yanlış yapıyorsunuz. Şimdi bütün bunlara baktığımız zaman, bize bir iyi niyetten, bir demokrasiden bahsetmeniz mümkün değildir, ikna etmeniz de mümkün değildir.

 

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Millete gidiyor, millete.

 

GÖKHAN DURGUN (Devamla) – “Anayasa’yı zorla değiştirme” ifadesini kullanırken bugünün tarihinin önemini sizlerle paylaşmak istiyorum. Bugün 6 Mayıs 2010. 6 Mayıs 1972’de yani bundan otuz sekiz yıl önce Anayasa’yı zorla değiştirmek suçunu işledikleri gerekçesiyle 3 şerefli insan idam edildi ama onlar Anayasa’yı değiştirme gibi bir eylemin içinde değildi. Onlar Anayasa’yı değiştirdikleri için değil, tam bağımsız Türkiye istedikleri için idam edildiler. Onlar sizin gibi 60 bin Amerikan askerini Türkiye topraklarına davet etmediler; onlar tam tersine, ABD üslerinin Türkiye’den kaldırılmasını istediler. Onlar Irak’ta 1 milyon Müslüman’ı katleden ABD askerleri için ABD’ye mektup yazıp “Askerlerin sağ salim memleketlerine ulaşması için dua ediyorum.” demediler. (CHP sıralarından alkışlar)

 

Onlar ABD Başkanının elini sıkmak için Dolmabahçe Sarayı’nın kıyısında, bakanların avuçlarını CIA ajanlarının kontrol ettiği o Dolmabahçe kıyısında, o dönemde oraya gelen Amerika’nın 6’ncı Filosu’nun askerlerini denize döktüler, onların diktiği Amerikan Bayrağı’nın yerine de Türk Bayrağı’nı çektiler. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

 

BAŞKAN – Lütfen… Lütfen, sayın milletvekilleri, sakin olalım.

 

GÖKHAN DURGUN (Devamla) – Onlar Türkiye’yi, siyasal ve ekonomik bağımsızlığını, hırsızlığın, yoksuzluğun, yolsuzluğun, yoksulluğun, savurganlığın bitmesini istediler. Siz Büyük Orta Doğu Projesi’nin Eş Başkanlığını yapmakla övünürken onlar o günlerde, bugünden daha da küstah bir vaziyette Amerikan emperyalizminin Orta Doğu’daki, Kuzey Afrika’daki ülkelerin yer altı ve yer üstü kaynaklarına göz dikmelerine engel olmak istediler.

 

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Kemikleri sızlıyor, kemikleri!

 

GÖKHAN DURGUN (Devamla) – Denizler bugün yaşasaydı, tam bağımsız Türkiye mücadelesinin daha da kararlı sürdürülmesini isterlerdi, işçi ve emekçilerin yanında yer alırlardı, sizin deyiminizle ayakların baş olma mücadelesini desteklerlerdi, 4/C kölelik uygulamasına da karşı çıkarlardı. Onlar Petrol Yasası ile yer altı zenginliklerimizi yabancılara satmadılar. Onlar TÜPRAŞ’ı, Demir Çelik’i, Telekom’u, Tekeli, bankaları yabancılara teslim etmediler. Onlar demokrasi ve adalet istediler, Türk-Kürt kardeşliğinin yaşamasını istediler, bölücülük yapmadılar.

 

Değerli arkadaşlarım, hepimiz burada tarihî bir görev yapıyoruz.

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Sayın Durgun, süreniz doldu efendim. Bir dakika ek süre veriyorum.

 

Buyurun.

 

GÖKHAN DURGUN (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

 

“Demokrasi bizim için araçtır, istediğimiz yerde biner, istediğimiz yerde ineriz.” diyerek düşündüğünüz o demokrasi ancak insanlık onurunu, insan hakları ve özgürlüğünü kendi kişisel menfaatlerinden, konumlarından üstün tutanların bilinciyle ve özverisiyle kurulabilir ve yaşatılabilir.

 

Değerli arkadaşlarım, sık sık burada Başbakanın mal varlığı tartışması gündeme geliyor, tartışmalar yaşanıyor ama Deniz Gezmişlerin mal varlıkları hiç tartışılmadı çünkü mezarlarının başında üzerinde adlarının bulunduğu mezar taşlarından başka servetleri ve mal varlıkları yoktu.

 

Hepinizi saygıyla selamlıyorum, iyi akşamlar diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

 

5. Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

Görüşülmekte olan 2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 26. maddesine bağlı Geçici Madde 20'nin Teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

     Ferit Mevlüt Aslanoğlu                                                                   Kamer Genç

                 Malatya                                                                                    Tunceli

 

Gerekçe (5. Önerge)

 

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçici 20’nci maddenin tasarı metninden çıkarılmasıyla ilgili olarak verdiğimiz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.

 

Şimdi, değerli milletvekilleri, bizim, milletvekili olarak yol haritamız nedir? Biz burada milletvekili olarak göreve başladığımız zaman namusumuz ve şerefimiz üzerine, burada yapacağımız işler üzerine yemin ettik. Bir kişinin en kutsal varlığı namusu ve şerefidir, ülkesidir, vatanıdır ve dürüst görevidir. Eğer bu kavramlar birtakım insanların kafasında, gerektirdiği sorumluluk duygusunu vicdanında teşekkül ettirmişse, ona göre hareket etmek, burada uzlaşı sağlamak, burada ülkemizin birliği ve bütünlüğü, ülkemizin geleceği için var olması gereken refahı, birlikteliği sağlamak çok rahat olur ama birilerinin, kendi vicdanlarına, beyinlerine eğer ipotek konulmuşsa, ille “Ben şu kişinin dediği şekilde hareket edeyim de… Etmezsem işte benim milletvekilliğim bir süre sonra biter.” anlayışı ve davranışı içinde olursa o toplumda maalesef her şey bitmiştir, insan haysiyeti de yok olmuştur, onuru da yok olmuştur, yani orada memleket sevgisi de yok olmuştur.

 

Şimdi, değerli milletvekilleri, bakın, bu Bay Kuzu’ya ben söylüyorum, kızıyor. Bak, Sayın Kuzu, aç 23’üncü maddenin son fıkrasını. Şimdi, diyor ki, bakın: “Süresi biten üyeler yeniden seçilir.” Aç orayı, onun bir paragraf olması lazım. Yani sen daha Türkçede imlayı bilmiyorsun! Çünkü o, paragraf olmazsa… Diyor ki: “Danıştay, Yargıtay ve o şeyler yeniden seçilebilir.” Onun seçilebilmesi için… Aksi takdirde, o, son cümlenin devamı olur. Bak, bunları bilmen lazım.

 

İkincisi, sevgili milletvekilleri, şimdi burada bir şey getirmişiz. Burada deniliyor ki: “Bu Kanun yürürlüğe girdiği tarihte Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun Yargıtay ve Danıştaydan gelen asil ve yedek üyeleri normal sürelerini doldururlar.” Peki, bu maddenin… Diyorsunuz ki: “Bu Kanun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren otuz gün içinde Yargıtay ve Danıştay yeniden seçim yapar.” Bakın, arkadaşlar, bunu anlamak için zırcahil olmaya da gerek yok, biraz cahil olmak da yeterli. (Gülüşmeler)

 

BAŞKAN – Lütfen…

 

KAMER GENÇ (Devamla) – Şu anda Yargıtaydan ve Danıştaydan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna gelmiş arkadaşlar var, bunların iki sene sonra süresi doluyorsa ve bunların tekrar, yeniden seçilme hakkı var ise peki, niye yeniden bunlara otuz gün içinde seçim yaptırıyorsunuz? Bir açıklasın bu bizim Bay Kuzu. Yani keşke oğlak olsaydı, belki daha iyi akıl… Yani keçinin oğlağı daha zekidir ama bakın… (Gülüşmeler)

 

Arkadaşlar, benzetme yaparken hakikaten bazı şeylere de iyi teşhis koymak lazım. Yani gidelim, aklı başında olan bir insana söyleyeyim. Bir kanun getirmişsiniz, diyorsunuz ki “Bir görevde olanlar yeniden seçilebilir.” Peki, bunun yeniden seçilmek için daha süresi de dolmamış, diyorsunuz ki “Bu Kanun yürürlüğe girdikten sonra, yeniden yerine seçim yapılır.” Peki, sen seçim yaptığın zaman, bunların tekrar seçilme hakkı olduğuna göre Bay Kuzu, onların seçim hakkını elinden alıyorsun. Böyle bir şey olur mu arkadaşlar?

 

Değerli arkadaşlarım, bakın, şimdi, Tayyip Bey çıkmış, diyor ki “Ben malımı, mülkümü devrettim.” Ben kendisine bir tavsiyede bulunuyorum. Bizim Kemal Kılıçdaroğlu “Ekrem Tosun’u tanıyor musun?” dedi; “Yok, tanımam.” dedi. Sonra Ekrem Tosun’un kim olduğu çıktı. Oğlunun, gelininin… Bu Kamer var ya, Kamer -benim de ismim, var ya orada, birisi söyledi- o pırlanta dükkânını devrettiği kişi de oğlunun ve kızının temsilcisiymiş. Biliyorsunuz, oğlu, kızı orada pırlanta dükkânına ortak olunca bir kanun getirdiler “Pırlanta satışı KDV’den, ÖTV’den istisna.” dediler. Peki, böyle bir şey olur mu? Sen bir asgari ücretlinin yediği ekmekten KDV alıyorsun, ondan sonra, pırlanta gibi çok lüks bir maddeden yüzde 18 KDV almıyorsun! Bu hangi zihniyette var? Peki, ben size soruyorum. Yani siz vicdanınıza… Yani siz, iktidar partisini desteklemeseydiniz, böyle bir şey gelseydi bunu boğardınız ya, vallahi boğardınız ya! Böyle olur mu ya! Bu memlekette insanlar aç ölürken onların ekmeğinden KDV alıyorsun, kullandığı temel gıda maddelerinden KDV alıyorsun, öte taraftan, en zenginlerin kullandığı pırlantadan vergi almıyorsunuz, bu hangi zihniyet… Şimdi, bu Canikli denen arkadaş keşke burada olsaydı, Bu Tayyip Bey’in…

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Sayın Genç, süreniz doldu, bir dakika ek süre veriyorum size de; buyurun, tamamlayın lütfen.

 

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, arkadaşlar, bakın, hiç birbirimizi kandırmaya gerek yok. Gelin, bakın, şerefimizle, namusumuzla bir komisyon kuralım, diyelim ki: “Bütün herkesi bir inceleyelim.” Bana gelen, intikal eden olaylara göre Tayyip Bey o hisseleri devretmemiş, İstanbul Belediyesinde Meclis üyesi olan, orada oturan bir arkadaşa devretmiş ama gayriresmî devretmiş. Ben de inanmadım buna ama bir gidelim, inceleyelim arkadaşlar, bu Tayyip Bey, bu serveti nereden edindi.

 

Arkadaşlar, Başbakan olan, bütün ihaleler onun emriyle yapılıyor, ithalat… Bakın, et ithal ettiler. Şimdi, diyorlar ki: “Bu et ithalatına müsaade verilen hayvanlar gelmiş, Akdeniz’de gemide bekliyor.” Kim buna haber verdi de… Daha kararı yeni aldınız. Bu hayvanlar nereden geldi, gökten mi geldi de Akdeniz’in içinde durdu? Şimdi, hemen üç gün içinde getireceksiniz… Arkadaşlar, siz dahi, çocuklar dahi buna inanmaz. Gerçekten bu kadar vahim hata yapılmaz. Hırsızlık yapılır ama bunun da bir dürüstlüğü var. Hırsızlığı da dürüst yapın arkadaşlar! Vallahi öyle yapın!

 

Peki, saygılar sunuyorum efendim. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

 

6. Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 26. Maddesine bağlı Geçici Madde 20'nin teklif metninden çıkarılmasını arz ederim.

 

                Faruk Bal                                                                            Mehmet Şandır

                  Konya                                                                                     Mersin

 

Gerekçe (6. Önerge)

 

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yolun sonuna doğru geliyoruz. Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete! İnşallah hakkımızda hayırlıdır.

 

Yolun sonuna gelirken yolun başından bahsetmek istiyorum sizlere: Yolun başında, bu teklif gündeme geldiğinde uzlaşma yoktu, millet yoktu, milletin iradesi yoktu, milletin beklentisi yoktu; vatandaşa iş yoktu, aş yoktu. Yolun başında halis niyet yoktu, imza rezaleti vardı. Yolun başında uzlaşma yoktu, AKP’nin dayatması vardı. Yolun başında AKP’nin başkanlık sistemi hevesi vardı, tek adam hevesi vardı, dikta özlemi vardı. Yolun başında PKK terör açılımı vardı. Yolun başında AKP’nin korkusu vardı. Yolun başında AKP’nin devleti partileştirirken çiğnediği hukukun hesabını verme korkusu vardı. Yolun başında AKP’nin milleti fakirleştirirken, yandaş zengini yaratırken, sermaye transferi yaparken, “özelleştirme” adı altında yerli ve yabancı dostlarına tüyü bitmedik yetim hakkını peşkeş çekerken hesap verme korkusu vardı. Yolun başında AKP’nin yarattığı yandaş basının kâğıttan kule gibi çökme korkusu vardı.

 

AKP, bu korkuyla, kendi yandaşları için yarattığı düzene koruyucu bir hukuk arıyordu ve o düzende Sayın Başbakan astığını asacaktı, kestiğini kesecekti, hukuk da buna fetva verecekti. İşte, yolun başında AKP’nin halis olmayan niyeti buydu.

 

AKP’nin bu düzeni hukuka uyduramadığı durumda, kendi hukukuna uygun bir düzen yaratma hevesi vardı. AKP’nin hukukunda yargı bağımsızlığı yoktu, yargının tarafsızlığı yoktu, hukukun üstünlüğü yoktu ama üstünlerin hukuku vardı.

 

AKP’nin bu hukuk düzeni içerisinde bir an önce varmak istediği bir hedef vardı, o hedefe ulaşabilmek için acelesi vardı, telaşı vardı ve korkusu vardı. İşte, bu korkunun ürünüdür ki, dünyanın hiçbir anayasasında olmayan, bir ayı dilimlere bölmek suretiyle ikişer, üçer günlük aralıklarla Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna seçilecek adli ve idari yargı hâkimleri için bir senaryo yazılmıştı. O senaryonun içerisinde seçim serbestti, ancak seçme hürriyeti olan insanlara tercihte bulunma hakkı yoktu. O senaryonun içerisinde aday olmak serbestti, ancak o adayların seçilme hürriyeti yoktu. O senaryonun içerisinde aday olanların kendini tanıtma hakkı yoktu, hürriyeti yoktu ve propaganda yapma imkânı yoktu. İşte böyle bir demokrasi anlayışı içerisinde AKP, kendi demokrasi anlayışına uygun kendi yargısını yaratma senaryosunun oyununu bugün biz burada oynamaktayız.

 

Değerli arkadaşlarım, yaratılacak yandaş basın, AKP’nin korkularına çare olmayacaktır. Yaratılacak yandaş yargı kurumu, AKP’nin korkusunun dermanı olmayacaktır. Yargının elbette reforma ihtiyacı var. Yargının elbette kendisine çekidüzen verme ihtiyacı var, elbette yargıya çekidüzen verme zaruretimiz var. Ancak bu zaruret böyle dayatmayla, bu zaruret böyle diktayla değil; bu, uzlaşmayla, toplumun tüm kesimlerini içine alarak, herkese sorumluluk, yetki ve teklif verebilme imkânını sunarak ve yargının tümünden görüşlerini almak suretiyle uzlaşma ortamında yargıya çekidüzen verilmesi gerekmekteydi.

 

Yapılacak olan bu düzenlemede “Gene tehir etme üç ay öteye.” diye yargıdan şikâyet edecek olan vatandaşın derdine derman yok. Davasının dedesinden kaldığını, bu nedenle bıktığını, bezdiğini ifade eden, şikâyet eden vatandaşın derdine derman yok. Hakkı arayışı, hukuku arayışı, adaleti arayışı, dedesinden kalan davasının takip edilmesi için oğlunun da bir oğlunun olduğunu, torununun olduğunu müjdeleyen vatandaşın derdine derman yok. Yargıtayda bekleyen 1 milyon 700 bin davanın taraflarına derman yok bu teklifte.

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Sayın Bal, lütfen tamamlayın, ek süre veriyorum.

 

FARUK BAL (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

 

Mesai yetmediği için akşamları dosyasını evine götüren hâkimin, savcının derdine derman yok, kâtibine derman yok, yazı işleri müdürüne, infaz koruma memuruna, seçim çalışanlarına derman yok. Bu teklifte yargının hiçbir yarasına merhem yok. Bu teklif, sadece, AKP’nin korkusuna merhem olmak üzere yaratılmış bir tekliftir ve AKP’nin korkusuna da merhem olmayacak bir tekliftir.

 

Değerli arkadaşlarım, yargının elbette kendine çekidüzen vermesi ve elbette yargıya bir çekidüzen verilmesi gerektiğini ifade etmiştim ancak birkaç defa tekrar ettiğim gibi yine tekrar ediyorum: Siz, kanı kanla yıkıyorsunuz. Siz, kanı kanla yıkarken demokrasimizin içinde tekrar bir kanayan yara açıyorsunuz. Kanayan bu yara, doksan yıl boyunca elde ettiğimiz demokratik tecrübelerimizin iyileştirilmesi yerine, belki…

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Sayın Bal, ek süreniz de doldu efendim. Genel Kurulu selamlayın lütfen.

 

FARUK BAL (Devamla) – Teşekkür ederim.

 

Doksan yıl demokratikleşme süreci içerisinde elde ettiğimiz tecrübeleri iyileştirmek, güzelleştirmek, vatandaşa adaleti, hukuku sunmak, vatandaşın günü geldiğinde güvenli bir liman olarak sığınabileceği bir yargı sistemi yaratmak yerine, kanı kanla yıkamanız suretiyle, demokrasi üzerinde kırk yıl kanayacak bir yara açıyorsunuz. Umarım bu, sizin vicdanınızda küçücük bir şüphe uyandırır ve bu akşam vereceğiniz oylarla, önümüzdeki yıllarda, Türkiye’nin demokrasi mücadelesinde doksan yıl geriye, tekrar başladığımız yere dönmeyiz diyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

 

7. Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 26. Maddesine bağlı Geçici Madde 20'nin teklif metninden çıkarılmasını arz ederim.

 

            Rıdvan Yalçın                                                                           Reşat Doğru

                    Ordu                                                                                       Tokat

 

Gerekçe (7. Önerge)

 

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

 

Çok değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan Anayasa’mızın bazı maddelerinin değiştirilmesine ilişkin kanun teklifinin geçici 20’nci maddesini düzenleyen 26’ncı maddesi üzerinde verdiğimiz önergeye ilişkin olarak söz almış bulunuyorum. Konuşmamın başında, yüce Meclisin değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.

 

Değerli milletvekilleri, uzun ve yorucu bir maratonun son saatlerini yaşamaktayız. Burada güzel örnekler oluşturamadık, milletimizin umudunu yeşertecek örnekler oluşturamadık ne yazık ki. Birkaç gündür, cumhuriyetimizin kuruluşunun tarihî şahsiyetlerinden Sayın İnönü üzerinden yapılan polemiğin, iki gündür de Sayın Başbakanın mal varlığı üzerinden sürdürüldüğüne tanık olmaktayız. Biz prensip olarak bu kürsüdeki meselelerin kişiselleştirilmesini, hele bunun aile mahremiyetini de kapsayacak şekilde olmasını doğru bulmuyoruz. Sayın Başbakanın servetiyle de bizim bir alıp veremediğimiz yok.

 

Değerli arkadaşlarım, ilginç olan şu: Burada bir grup sözcüsü Sayın Başbakanın dünyanın en zengin başbakanlardan biri olduğunu ifade etti, bir diğer grup sözcüsü ise Sayın Başbakanın dünyanın en yoksul başbakanlarından biri olduğunu ifade etti. Bu bile çok farklı bir ironidir, iki grup arasındaki uçurumun ne kadar açılmış olduğunu göstermesi bakımından ilginç bir örnektir.

 

Değerli milletvekilleri, baştan beri savunduğumuz bir şey var: Ne yazık ki bu sistem yolsuzluk üretmeye devam etmektedir. Bunun için de ilk yapılması gereken şey bir siyasi etik yasası çıkarılmasına olan ihtiyaçtır. Daha önce de başka vesilelerle bu kürsülerde ifade ettim, iktidar olduktan sonra yaptığınız ilk yasa değişikliklerinden bir tanesi büyükşehir belediye şirketlerinin belediyelerin ihalesine girebilmesinin önünü açmak olmuş.

 

Değerli arkadaşlar, sistem şöyle işliyor: Bir belediye başkanı bir şirket kuruyor, o şirkete bir müdür tayin ediyor, atadığı müdür gelip o belediyeden trilyonlarca lira tutarındaki ihalesine giriyor, bunun adı da “serbest ticaret” oluyor, “serbest rekabet” oluyor. 35 milyar Türk lirası sarf eden TOKİ’nin bu parayı hangi şartlarda sarf ettiğini defalarca konuştuk.

 

Daha ileri bir örnek vereyim size değerli arkadaşlarım. Birçok arkadaşımız bunları seçim çevrelerinde de yaşamıştır. Bugün bırakın ihaleyi, kamu kaynaklarının ne şekilde sarf edildiğini, memurlara, kamu çalışanlarına aldıkları giyim yardımını, nereden alışveriş yapacaklarına kadar belirleme iddiası içerisinde olunan bir sistemle karşı karşıya kalıyoruz. Bunu da ayrıca bilginize sunmak istedim.

Değerli milletvekilleri, üzerinde konuştuğum madde, Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulunun AKP tandansındaki kadrolarla nasıl doldurulacağının prensiplerini, usullerini düzenleyen bir maddedir.

Değerli milletvekilleri, bir konuda anlaşmak lazım. Burada ne yapmak istiyorsunuz, doğru nedir? Siz, yüksek yargının, özellikle kendi tasarruflarınıza karşı bir siyasi tutum aldığı iddiasındasınız.

 

Değerli arkadaşlarım, burada, yüksek yargıyı töhmet altında bırakan bu anlayışınızı doğru bulmadığımı ifade ediyorum. Burada yaptığınız şey sonuç itibarıyla şudur: Arkadaşlar, tasarruflarınızı, kararlarınızı hukuka uygun hâle getirmek yerine yüksek yargıyı tasarruflarınıza uygun hâle getiriyorsunuz. Bütün bu paketin ya da bu maddenin özeti budur. Maalesef, oluşturulacak bu sistem Türkiye’nin önündeki tıkanıklığı açmayacaktır. Geçen bir konuşmamda ifade ettim, yine ifade ediyorum. Eğer bu önermeniz doğruysa, eğer yüksek yargı ya da genel olarak yargı, bağımsızlığı yanında tarafsız da değilse, bir başka siyasi organizasyonla irtibatlı olduğu için siz yargıya bu muameleyi yapıyorsanız, değerli arkadaşlarım, burada yaptığınız şeyin tersinden bir farklılığı olmadığını göreceğiz. Yani şunu söylüyorsunuz özellikle: Sen (A) partisine bağlıyken şimdi ben seni (B) partisine bağlamak istiyorum diyorsunuz.

 

Değerli arkadaşlar, Türkiye’nin ihtiyacı bu değil. Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak her platformda savunduğumuz üzere, bir kez daha ifade ediyorum, bu meselenin çözümü, herhangi bir ideolojik kulvarın, ideolojik frekansın hâkimlerine değil, hakkın, hakikatin, adaletin hâkimlerine olan ihtiyaçtır, bu anlamda yapılabilecek bir çalışmanın da her zaman yanında olacağımızı birçok fırsatta da ifade ettik.

Değerli milletvekilleri, bu yaptığınız tasarrufla, yüksek yargıyı tamiri mümkün olmayan sıkıntılara atmak yanında önemli bir şeyi, önemli bir sakıncayı daha gerçekleştirmiş oluyorsunuz.

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

RIDVAN YALÇIN (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

 

BAŞKAN – Sayın Yalçın, konuşmanızı tamamlayın lütfen, ek süre veriyorum bir dakika.

 

RIDVAN YALÇIN (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

 

Bu Mecliste, 1982 Anayasası üzerinde 80’e yakın madde değiştirildi ve 33 maddelik bir paket 57’nci Hükûmet döneminde değiştirildi; toplam 38 madde değiştirildi. Değerli arkadaşlar, bu maddelerin değiştirilmesinde uzlaşmaz olan bir tek Refah Partisi olmuştur. Örneğin, özel televizyonların açılmasına ilişkin değişiklik yapılacağı zaman, o zamanki Refah Partisi, bunun ahlak dışı yayınların yolunu açacağını ifade etmiştir.

 

Şuraya gelmek istiyorum değerli milletvekilleri: Siz bu tasarrufla bütün toplumsal kesimlerle, bütün siyasi aktörlerle uzlaşmayı reddederek, aslında, bu Mecliste geçmişte oluşmuş Anayasa değişiklikleri hususundaki mutabakatı da bozmuş oluyorsunuz, kötü bir örnek, kötü bir yol açmış oluyorsunuz. Bu Mecliste yaşanan gerilimler, kavgalar, hiçbirimizin tasvip edemeyeceği örnekler, bu paketin bundan sonraki süreçte de milletimizin ne ölçüde ayrıştığının, ne ölçüde keskinleştiğinin, birbirine ne ölçüde husumetler besleyebileceğinin birer kötü örneği olmuştur değerli milletvekilleri.

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Sayın Yalçın, ek süreniz de doldu efendim.

 

RIDVAN YALÇIN (Devamla) –Selamlıyorum Başkanım.

 

BAŞKAN – Sadece selamlama için açıyorum, lütfen…

 

RIDVAN YALÇIN (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

 

Değerli milletvekilleri, evet, demokrasilerde oy almak iktidar olmanın aracıdır ama tek kavgamız oy almak yerine, oy alamadıklarımızın da saygısını kazanmak olduğunda da belki birbirimizi daha iyi anlayacağız diyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

 

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yalçın.

 

Oylamanın Sonucu (1, 2, 3 ve 4. Önergeler): AYNI OLDUĞUNDAN BİRLİKTE OYLANMIŞ VE KABUL EDİLMEMİŞTİR.

 

3.4 Yirmibeşinci Maddeye Bağlı Geçici Ondokuzuncu Maddeye İlişkin İkinci Tur Gizli Oylama Sonucu (Teklif Metninin Komisyonda Değiştirilmiş Hali Kabul Edilmiştir)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin çerçeve 26’ncı maddesinin gizli oylama sonucunu açıklıyorum:

“Oy Sayısı      :      409

Kabul              :      338

Ret                  :      71

Çekimser        :        -

Boş                 :        -

Geçersiz          :        -

 

                Kâtip Üye                                                                                Kâtip Üye

           Bayram Özçelik                                                                        Harun Tüfekci

                  Burdur                                                                                    Konya”

___________________________________________________________________________

4 Yirmibeşinci Maddeye Bağlı Geçici Ondokuzuncu Maddeye İlişkin Anayasa Mahkemesi Aşaması (K.T: 07.07.2010, E:2010/49, K:2010/87 Sayılı Anayasa Mahkemesi Kararından)

 

4.1 Yirmibeşinci Maddeye Bağlı Geçici Ondokuzuncu Maddeye İlişkin İptal ve Yürürlüğün Durdurulması İsteminin Gerekçesi

 

I.B.6.b. 25’inci Maddesinin Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına Eklediğini İfade Ettiği “Geçici Madde 19”a İlişkin Anayasaya Aykırılık Gerekçeleri

 

7.5.2010 tarihli ve 5982 sayılı Kanunun 25 inci maddesinin Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına eklediğini ifade ettiği “Geçici Madde 19”da, 7.5.2010 tarihli ve 5982 sayılı Kanunun 22 nci maddesinin Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu için ortaya koyduğu yeni yapılanma biçimine halen görevde bulunan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun uyumunu sağlamaya yönelik ilişkin düzenlemeler yapılmıştır. Bu bağlamda “Geçici Madde 19”un birinci fıkrasının, (a) bendinde; geçiş aşamasında Cumhurbaşkanının Hakimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna doğrudan üye seçme yetkisini nasıl kullanacağına ilişkin hükümlere yer verilmiştir. (b) bendinde Yargıtay Genel Kurulunca, (c) bendinde Danıştay Genel Kurulunca, (ç) bendinde Türkiye Adalet Akademisi Genel Kurulunca, (d) ve (e) bentlerinde birinci sınıfa ayrılmış adli ve idari yargı hakim ve savcılarınca, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna seçilecek üyeler için, Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 30 gün içinde yapılacak işlemler ve 22 nci maddede öngörülen seçim sistemine uyularak yapılacak bu seçimlere ilişkin esaslar ortaya konulmuştur. Yani “Geçici Madde 19”un birinci fıkrasının (a), (b), (c), (ç), (d) ve (e) bentleri, 7.5.2010 tarihli ve 5982 sayılı Kanunun 22 nci maddesinin, mevcut Hakimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna uygulanması için gerekli düzenlemeleri yapmaktadır. Bu nedenle, Cumhurbaşkanına tanınmış olan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna doğrudan üye seçme yetkisi; Yargıtay, Danıştay ve Türkiye Adalet Akademisi ile adli ve idari yargı yargıç ve savcılarının Hakimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna üye seçme yetkisi ve seçimlerde kullanılacak yöntemlerle ilgili olarak, 22 nci maddeye ilişkin Anayasaya aykırılık gerekçelerinde yapılan bütün değerlendirmelerin ve ortaya konulan Anayasaya aykırılık gerekçelerinin, “Geçici Madde 19”un birinci fıkrasının (a), (b), (c), (ç), (d) ve (e) bentleri için de geçerlidir. Daha açık ifade etmek gerekirse:

 

22 nci madde ile ilgili değerlendirmelere bakıldığında; Cumhurbaşkanına ve Türkiye Adalet Akademisine tanınan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna üye seçme yetkisinin yargı bağımsızlığına, dolayısı ile “kuvvetler ayrılığı” ve “hukuk devleti”ne aykırı bulunduğu; Yargıtay, Danıştay, adli ve idari yargı yargıç ve savcılarına tanınan üye seçme yetkisinin ise tanınan kontenjanlar ve seçim sistemi yönünden adalete ve dolayısı ile demokratik hukuk ilkesine aykırı olduğunun saptandığı görülmektedir. Buradan hareketle “Geçici Madde 19”un birinci fıkrasının birinci tümcesinin Anayasanın 2 nci maddesinde belirtilen demokratik hukuk devleti ve Başlangıç ilkelerinden kuvvetler ayrılığına aykırı görülmüş bir yapıya geçişi öngördüğü için Anayasanın 2 nci maddesine; birinci fıkrasının (a) bendinin Cumhurbaşkanına tanınan yetkiler bakımından Anayasanın 2 nci maddesinde belirtilen hukuk devletinin yargının bağımsızlığı ve yansızlığı gerekleri ile Başlangıç ilkelerinden kuvvetler ayrılığına; (b), (c), (ç), (d), (e) bentlerinin, Yargıtay ve Danıştaya ve adli yargı hakim - savcıları ile idari yargı hakim - savcılarına ayrılan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelik kontenjanlarının adil bir orantıyı yansıtmadığı için Anayasanın 2 nci maddesinde belirtilen hukuk devleti niteliğine; kullanılan seçim sisteminin adil bir demokratik temsile imkan vermediği için Anayasanın 2 nci maddesinde belirtilen demokratik hukuk devleti niteliğine aykırı düştüğü ifade edilmelidir.

 

“Geçici Madde 19”un birinci fıkrası bir Anayasa değişikliği niteliğini taşıdığı için bu aykırılıklar, Anayasanın 2 nci maddesindeki “demokratik hukuk devleti” ve Başlangıç ilkelerinden kuvvetler ayrılığının Anayasanın 4 üncü maddesindeki yasağa aykırı olarak değiştirildiği anlamına gelmektedir. Bu nedenle, “Geçici Madde 19”un birinci fıkrasının (a), (b), (c), (ç), (d), (e) bentlerinin iptal edilmeleri gerekmektedir.

 

 “Geçici Madde 19”un ikinci fıkrasında, birinci fıkrasının (a), (ç), (d) ve (e) bentleri uyarınca seçilen Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun asıl üyelerinin göreve başlayacağı tarih belirlenmiştir. Ancak söz konusu (a), (ç), (d) ve (e) bentleri uyarınca yapılacak seçimlerin Anayasaya aykırılığı yukarıda belirtildiği için, ikinci fıkranın da aynı gerekçelerle, yani Anayasanın 2 nci maddesinde belirtilen “demokratik hukuk devleti”ne aykırı olduğu söylenmelidir. İkinci fıkra bir Anayasa değişikliği niteliğini taşıdığı için bu aykırılık, Anayasanın 2 nci maddesinde belirtilen “demokratik hukuk devleti” niteliğinin değiştirildiği anlamına gelmektedir. Böyle bir değişiklik Anayasanın 4 üncü maddesinde belirtilen değişmezlik yasağına aykırı düşeceği için, “Geçici Madde 19”un, ikinci fıkrası iptal edilmelidir.

 

 “Geçici Madde 19”un üçüncü fıkrasında, yine Anayasaya aykırı olduğu yukarıda açıklanan yeni Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yapısına, görevdeki Kurulun uyumunun sağlanması bağlamında; (b) ve (c) bentlerinde belirtilen ve oy verenlerin iradelerini oylarına tam anlamıyla yansıtmalarına imkan vermediği için Anayasanın 2 nci maddesinde yer verilen “demokratik”lik niteliğine aykırı bulunan yöntemlerle seçilen Danıştay ve Yargıtay üyelerinin ne zaman göreve başlayacakları düzenlenmiş; bu düzenleme yapılırken halen görevde bulunan üyelerin, seçildikleri sürenin sonuna kadar görevde kalacakları öngörülmüştür. Bu düzenleme, Anayasanın 2 nci maddesinde Cumhuriyetin nitelikleri arasında belirtilen “demokratik hukuk devleti”ne ve Başlangıç ilkelerinden kuvvetler ayrılığına aykırı olduğu yukarıda 22 nci maddede belirtilen Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu modeline, görevdeki Kurulun uyumunun sağlanması amacıyla yapıldığı için, 22 nci madde için ortaya konulan Anayasaya aykırılık gerekçeleri, söz konusu üçüncü fıkra için de geçerlidir. Ayrıca (b) ve (c) bendi uyarınca yapılan seçimlerin, kullanılan seçim yönteminin seçmenlerin iradelerinin tümüyle oya yansımasını önlemesi, seçim hakkını kısıtlaması bakımından demokratik bir nitelik taşımamasının da, Anayasanın 2 nci maddesinde belirtilen “demokratiklik” niteliği ile bağdaşmayan bir başka aykırılık nedeni oluşturduğu dikkatten kaçırılmamalıdır.

 

Bu hususlardan hareket edildiğinde, “Geçici Madde 19”un üçüncü fıkrasının, birinci ve ikinci tümcelerinin birbiriyle yakın ilişkisi de göz önünde tutularak, Anayasanın 2 nci maddesinde belirtilen Cumhuriyetin niteliklerinden “demokratik hukuk devleti”ne aykırı düştüğü söylenmelidir. Söz konusu üçüncü fıkra bir Anayasa değişikliği niteliği taşıdığı için bu aykırılık, Anayasanın 2 nci maddesinin, “demokratik hukuk devleti” niteliği yönünden, Anayasanın 4 üncü maddesine aykırı olarak değiştirilmesi anlamına gelmekte; bu bakımdan da söz konusu “Geçici Madde 19”un üçüncü fıkrasının iptal edilmesi gerekmektedir.

 

 “Geçici Madde 19”un dördüncü fıkrasında, birinci fıkranın (b) ve (c) bentleri uyarınca seçilen üyelerden, üçüncü fıkra uyarınca göreve başlayanların görev süresinin biteceği süre düzenlenmiştir.

 

Dördüncü fıkranın da, yukarıda 22 nci maddeyle ilgili açıklamalarda Anayasaya aykırı olduğu belirtilen yeni Hakimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna, görevdeki Kurulun uyumunun sağlanmasına yönelik geçiş düzenlemelerini yapması bakımından, 22 nci madde için söz konusu olan gerekçelerle, Anayasanın 2 nci maddesinde belirtilen Cumhuriyetin niteliklerinden “demokratik hukuk devleti” ile Başlangıç ilkelerinden “kuvvetler ayrılığı”na aykırı düştüğü söylenmelidir. Söz konusu dördüncü fıkra bir Anayasa değişikliği niteliğini taşıdığı için, bu aykırılık sözü geçen nitelikler yönünden Anayasanın 2 nci maddesinin, dördüncü maddesindeki yasağın gözardı edilerek değiştirildiği anlamına gelmektedir. Bu nedenle söz konusu dördüncü fıkranın iptal edilmesi gerekmektedir.

 

 “Geçici Madde 19”un altıncı fıkrasının (b) bendinde; Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun ikinci fıkra uyarınca asıl üyelerinin göreve başladığı tarihten itibaren bir hafta içinde Adalet Bakanının Başkanlığında toplanıp bir geçici Başkanvekili seçeceği hükmüne yer verilmiştir. Kurulun bu şekilde Adalet Bakanının Başkanlığında bir seçim yapmasını öngören bir düzenlemenin, yürütmenin yargı üstünde üstünlük kurması ve yargının yürütmeye bağımlı hale gelmesine yol açacağı; bu nedenle de yargı bağımsızlığına ve kuvvetler ayrılığına dolayısı ile Anayasanın 2 nci maddesine aykırı düşeceği ortadadır. Çünkü buradaki ifade Adalet Bakanının, Başkanlığının Kurul Başkanı olmaktan değil; Adalet Bakanı olmasından doğduğunu ortaya koymakta; eğer, böyle bir durum ifade edilmek istenmeseydi, Kurulun, Kurul Başkanının Başkanlığında toplanacağı doğrultusunda bir hükmün konulması gerekmektedir.

 

Altıncı fıkranın (c) bendinde ise kurulun en az 15 üye ile toplanacağı ve üye tam sayısının salt çoğunluğu ile karar vereceği belirtilmiştir. 22 kişiden oluşacak yeni Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yukarıda I.B.5 bölümünde açıklanan gerekçelerle anayasaya aykırı olduğu ve iptalinin gerektiği belirtildiğinden aynı gerekçelerle kurulun toplanma ve kararla ilgili düzenlemesinin de anayasaya aykırı olacağı açıktır.

 

Diğer yandan “Geçici Madde 19”un altıncı fıkrasının (ç) bendinde, ilgili kanunlarda gerekli düzenlemeler yapılıncaya kadar, sekretarya hizmetlerinin Adalet Bakanlığı tarafından yürütüleceği bildirilmiştir. İlgili kanunlardaki değişikliklerin ne kadar süre içinde veya hangi tarihe kadar tamamlanacağına ilişkin bir belirleme söz konusu altıncı fıkrada yer almadığı için bu hüküm, yasamanın eline, gerekli düzenlemeleri geciktirerek sekretarya bakımından yargıyı sürekli biçimde yürütmeye bağımlı kılmak imkanını vermektedir. Böylesi bir bağımlılık, yasama ve yürütmenin, yargı üzerinde üstünlük kurmasına da neden olacaktır. Böylesi durumların yargının bağımsızlığına dolayısı ile yargı bağımsızlığının olmazsa olmazı olan hukuk devletine ve kuvvetler ayrılığı ilkesine de aykırı düşeceği ortadadır.

 

Bu açıklamalardan hareketle, “Geçici Madde 19”un altıncı fıkrasının (b), (c) ve (ç) bentlerinin Anayasanın 2 nci maddesinde belirtilen Cumhuriyetin niteliklerinden hukuk devletine ve Başlangıç ilkelerinden kuvvetler ayrılığına aykırı düştüğü; söz konusu altıncı fıkra bir Anayasa değişikliği niteliğini taşıdığı için bu aykırılığın Anayasanın 2 nci maddesinin sözü edilen nitelikler yönünden Anayasanın 4 üncü maddesine aykırı biçimde değiştirildiği anlamına geldiği ve bu nedenle altıncı fıkranın (b) ,(c) ve (ç) bentlerinin iptal edilmesi gerektiği söylenmelidir.

 

 “Geçici Madde 19”un yedinci fıkrasında; Kurul müfettişleri ile adalet müfettişleri atanıncaya kadar, mevcut adalet müfettişlerinin kurul müfettişi ve adalet müfettişi sıfatıyla görev yapacakları; sekizinci fıkrasında ise, gerekli düzenlemeler yapılıncaya kadar bu madde hükümlerinin uygulanacağı bildirilmiştir.

 

Bu düzenlemeler, yargıç ve savcılar hakkında Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu tarafından yapılacak inceleme, araştırma ve soruşturmaların, Kurula bağlı müfettişler tarafından değil, adalet müfettişleri eliyle yaptırılması yönteminin, bugünkü yürütme ve yasama istediği sürece kalıcılık kazanmasını sağlamaktadır. Çünkü ilgili kanunlarda gerekli düzenlemelerin hangi süre içinde yapılmasının gerektiğini ve kurul müfettişlerinin hangi süre içinde atanacağını gösteren herhangi bir belirleme, yedinci ve sekizinci fıkralarda yapılmamıştır.

 

Bu, gerekli Kanunları çıkarma konusunda yasamayı, gerekli atamaları tamamlama konusunda yürütmeyi keyfi hareket etmekte özgür bırakacak ve hukuk düzeninde belirsizlik yaratacak bir durumdur. Böylesi durumlar hukuk devleti ile bağdaşmaz.

 

Diğer yandan böylesi bir hüküm, müfettişler ve yapacakları denetim yönünden belirsiz bir süre boyunca yargıyı yürütmeye bağımlı kılmakta; yürütmenin ve yasamanın yargı üzerinde üstünlük kurmasını sağlamaktadır. Bu da kuvvetler ayrılığı ile bağdaşmayacak bir durumdur.

 

Bu açıklamalardan hareketle, “Geçici Madde 19”un yedinci ve sekizinci fıkralarının da, Anayasanın 2 nci maddesinde belirtilen Cumhuriyetin niteliklerinden “hukuk devleti” ve Başlangıç ilkelerinden “kuvvetler ayrılığı”na aykırı düştüğü; söz konusu yedinci ve sekizinci fıkralar bir Anayasa değişikliği niteliğini taşıdığı için bu aykırılığın Anayasanın 2 nci maddesinin söz konusu nitelikler yönünden Anayasanın 4 üncü maddesine aykırı bir biçimde değiştirildiği anlamına geldiği söylenmeli; bu nedenle de “Geçici Madde 19”un yedinci ve sekizinci fıkraları iptal edilmelidir.

 

4.2 Yirmibeşinci Maddeye Bağlı Geçici Ondokuzuncu Maddeye İlişkin Anayasa Mahkemesince Yapılan İnceleme

 

2- Yasa’nın 25. Maddesi İle Anayasa’ya Eklenen Geçici Madde 19 Yönünden

 

Yasa’nın 22. maddesinin üçüncü ve beşinci fıkralarında iptal edilen ibarelere ilişkin gerekçelerle Yasa’nın 25. maddesiyle Anayasa’ya eklenen Geçici Madde 19’un birinci fıkrasının, (a) bendinin, birinci tümcesinde yer alan “… iktisat ve siyasal bilimler…” ve “… üst kademe yöneticileri…” ibareleri ile ikinci tümcesi, ayrıca Geçici Madde 19’un birinci fıkrasının (b), (c) ve (ç) bentlerinin son tümcelerinde yer alan “… sadece bir aday için…” ibareleri ve (d) bendinin, “Bu seçimlerde her seçmen sadece bir aday için oy kullanabilir.” biçimindeki onbirinci tümcesinin iptali gerekir.

 

Geçici 19. Maddenin birinci fıkrasının (a), (b), (c), (ç) ve (d) bentlerinin iptalden sonra kalan bölümleri ve (e) bendi, ikinci, üçüncü, dördüncü fıkraları, altıncı fıkrasının (b), (c) ve (ç) bentleri ile yedinci ve sekizinci fıkralarında yer alan düzenlemelere ilişkin iptal istemlerinin, Yasa’nın 22. maddesi için belirtilen gerekçeler çerçevesinde reddi gerekir.

 

Bu görüşlere, Yasa’nın 25. maddesiyle Anayasa’ya eklenen Geçici Madde 19’un;

 

- birinci fıkrasının (a) bendinin birinci tümcesinin kalan bölümü yönünden Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN, Şevket APALAK ve Zehra Ayla PERKTAŞ,

 

- birinci fıkrasının (b), (c) ve (ç) bentlerinin ilk dört tümceleri yönünden Osman Alifeyyaz PAKSÜT,

 

- birinci fıkrasının (b), (c) ve (ç) bentlerinin son tümcelerinin kalan bölümleri yönünden Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN, Şevket APALAK ve Zehra Ayla PERKTAŞ,

 

- birinci fıkrasının (d) bendinin kalan bölümleri ile (e) bendi yönünden Osman Alifeyyaz PAKSÜT,

 

- ikinci, üçüncü, dördüncü fıkraları ile altıncı fıkrasının (b), (c), (ç) bendleri ve yedinci, sekizinci fıkraları yönünden Osman Alifeyyaz PAKSÜT,

 

katılmamışlardır.

 

4.3 Yirmibeşinci Maddeye Bağlı Geçici Ondokuzuncu Maddeye İlişkin Anayasa Mahkemesinin Kararı (İstem Kısmen Kabul Edilmiştir)

 

J-  25. maddesiyle Anayasa’ya eklenen Geçici Madde 19’un;

 

1- Birinci fıkrasının,

 

a- (a) bendinin,

 

aa- Birinci tümcesinde yer alan “… iktisat ve siyasal bilimler…” ve “… üst kademe yöneticileri…” ibareleri ile ikinci tümcesinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, OYBİRLİĞİYLE,

 

bb-  Birinci tümcesinin kalan bölümünün Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE,  Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN, Şevket APALAK ile Zehra Ayla PERKTAŞ’ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,

                       

b- (b), (c) ve (ç) bentlerinin,

 

aa- İlk dört tümcelerinin, Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, Osman Alifeyyaz PAKSÜT’ün karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

 

bb- Son tümcelerinde yer alan “… sadece bir aday için…” ibarelerinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, OYBİRLİĞİYLE,

 

cc- Son tümcelerinin kalan bölümlerinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE,  Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN, Şevket APALAK ile Zehra Ayla PERKTAŞ’ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,

                       

c- (d) bendinin,

 

aa- “ Bu seçimlerde her seçmen sadece bir aday için oy kullanabilir.” biçimindeki onbirinci tümcesinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, OYBİRLİĞİYLE,

 

bb- Kalan bölümlerinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, Osman Alifeyyaz PAKSÜT’ün karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

                       

d- (e) bendinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, Osman Alifeyyaz PAKSÜT’ün karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

 

2- İkinci, üçüncü, dördüncü fıkraları ile altıncı fıkrasının (b), (c), (ç) bentleri ve yedinci, sekizinci fıkralarının Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, Osman Alifeyyaz PAKSÜT’ün karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

 

4.4 Yirmibeşinci Maddeye Bağlı Geçici Ondokuzuncu Maddeye İlşkin Anayasa Mahkemesi Kararında Geçen Karşıoylar

 

BAŞKANVEKİLİ OSMAN ALİFEYYAZ PAKSÜT’ÜN KARŞIOYU

 

5982 Sayılı Kanunun 22. Maddesiyle Değiştirilen Anayasa’nın 159. Maddesine ve 25. Maddesiyle Anayasa’ya Eklenen Geçici Madde 19’a İlişkin Sakıncalar Yönünden:

 

Anayasa Mahkemelerinde olduğu gibi, hakim ve savcılara ilişkin yüksek kurulların nasıl oluşacağı ve üyelerinin kimler tarafından seçileceği hakkında evrensel bir kural yoktur. Yargı bağımsızlığını zedelemedikçe çeşitli şekillerde oluşturulması, çağdaş standartlarda kabul görmektedir.

 

Kurulun yargı bağımsızlığını koruyabilecek şekilde çalışması tek bir faktöre bağlı olmayıp, önemli olan, son tahlilde siyasal iktidarın etki, baskı ve telkinlerine doğrudan veya dolaylı olarak maruz kalıp kalmayacağıdır.  Bu açıdan bakıldığında Adalet Bakanının kurulda onursal başkan olarak bulunması, yargının genel sorunları hakkında kurul çalışmalarında ortaya çıkan hususlarda parlamento ve hükümet ile bir köprü vazifesi görmesi yargı bağımsızlığına halel getirmeyebilecek; buna karşılık Adalet Bakanı veya müsteşarının yargıçlar ve onların mesleki kaderi üzerinde söz sahibi olması, yargı bağımsızlığını ortadan kaldıracaktır.

 

5982 sayılı Yasa’nın 22. maddesi ile yapılan anayasa değişikliğine göre Adalet Bakanı kurulun başkanı olup, kurulun yönetimi ve temsili Adalet Bakanına aittir. Her ne kadar Başkanvekilini kurulun seçeceği öngörülmüş ise de Adalet Bakanlığı müsteşarı da kurul üyesi olduğundan, Başkanvekili seçilmesine ve Başkan sıfatıyla Bakanın kendisine devredeceği yetkileri yine Bakanın siyasi talimatları çerçevesinde kullanmasına bir engel bulunmamaktadır. Aynı şekilde müsteşarın, Dairelerden birinin başkanlığını yapmasına da engel yoktur. Hakim ve savcılar hakkında inceleme ve soruşturma işlemlerinin ilgili dairenin teklifi ve Adalet Bakanının oluru ile yine Bakan tarafından atanan Kurul müfettişlerince yapılacak olduğu gözetildiğinde, Adalet Bakanı eliyle siyasal iktidarın Kurul üzerinde ne denli büyük bir etki sahibi haline geldiği kolayca görülebilmektedir.

 

Kurulun Genel Sekreteri Adalet Bakanı tarafından atanacağından, Bakan, Genel Sekreterin hiyerarşik amiri konumundadır. Kurulun Genel Sekreterlikten olabilecek istek ve talepleri ile Bakanın istek ve talimatları çatıştığında, Genel Sekreterin Bakanın talimatlarına göre davranmak durumunda kalacağı açıktır.

 

Kurula Cumhurbaşkanınca seçilecek üyelere gelince, bu konuda Anayasa mahkemesine Cumhurbaşkanınca üye seçimine ilişkin yukarıda açıklanan sakıncalar HSYK için de aynen geçerlidir.

 

Birinci sınıf adli ve idari yargı hakim ve savcıları arasından yine adli ve idari yargı hakim ve savcılarınca seçilecek üyelere gelince: Bu üyeler Kurulda görevlerini tamamladıktan sonra, yüksek mahkemelere üye seçilmemişlerse, eski hakimlik ve savcılık görevlerine döneceklerdir. Kuruldaki görevleri sırasındaki karar ve icraatlarıyla Adalet Bakanı ile ters düşmeyi göze alarak yasaya ve vicdanına göre hareket eden hakim ve savcının daha sonra siyasal iktidarın bazı intikam operasyonlarına maruz kalmasını önleyecek herhangi bir güvence bulunmamaktadır. Zira her ne kadar Kurulun meslekten çıkarmaya ilişkin kararlarına karşı yargı yolu açılmışsa da diğer cezalara karşı yargı yolu kapalı tutulmaktadır. Bu durumda kurula seçilirken bağımsız ve tarafsız olan hakim ve savcıların dahi Kurul üyeliği sırasında tarafsızlıklarını korumaları güçleştirilmektedir. Kaldı ki Kurulda yer alacak yüksek mahkeme üyelerinin güvenceleri bile, ilgili yasalarında yapılacak değişikliklerle ve bu yasa değişiklikleri hakkında Anayasa Mahkemesi’nde açılabilecek iptal davasının da reddedilmesi halinde, ortadan kaldırılabilecektir. Bu tablo, yargı bağımsızlığı ilkesinden tam bir kopuşu ifade etmektedir.

 

Kurulda ayrıca Cumhurbaşkanınca seçilecek avukat üye de bulunacaktır. Anayasa Mahkemesi’nce 159. maddenin üçüncü fıkrasındaki “iktisat ve siyasal bilimler” ibaresinin teklif edilemez nitelikte görülerek iptal edilmesi nedeniyle Cumhurbaşkanınca bunlar yerine avukatlardan üye seçilmesi gerekecektir. Böylelikle Kurulda iki veya daha fazla avukat üye görev yapabilecektir. Avukat üyeler Kuruldaki görevleri sırasında mesleklerine ara verecek olsalar bile Kuruldaki görevleri sona erdiğinde avukatlık mesleğine geri döneceklerdir. Bu nedenle Kuruldaki görevlerinin icabı olarak hakim ve savcıların özlük hakları, disiplin ve ceza konuları, tayin ve terfileri konusunda karar verirken daha sonra mesleklerinin icrası sırasında bu hakim ve savcılarla ne tür bir ilişkileri olacağının gözetilmesi gerekir. Daha açık bir ifadeyle, Kurulda kendilerinden beklenen tarafsız kamusal görevle, Kurul üyeliğinin bitiminde geri dönecekleri avukatlık mesleğindeki kişisel çıkarları arasında çatışma olasılığı vardır. Kamusal görev ile kişisel çıkarının çatıştığı ve tarafsızlık sorunu doğması muhtemel olan durumların elden geldiğince önlenmesi hukuk devletinin gereğidir. Bu nedenle avukatların, Kurulda sadece yargının genel sorunları ile ilgili olarak bulunmaları hukuk devletine her hangi bir aykırılık taşımazken, hakim ve savcıların özlük, disiplin, tayin ve terfileri hakkında söz sahibi olmaları, bu konulardaki kararlara katılıp oy kullanmaları yargı bağımsızlığı ile bağdaşmaz.    

 

İçerdiği ilke, esas ve yöntemler birlikte değerlendirildiğinde yargının bağımsızlığını ortadan kaldırabilecek nitelikte olan ve bu nedenle bütünü itibarıyla teklif yasağı kapsamına giren 5982 sayılı Kanun’un 22. maddesi ve bunun uygulanmasını sağlayan, 25.maddesiyle Anayasa’ya eklenen Geçici Madde 19’a ilişkin tüm iptal istemlerinin kabul edilerek, bunlar yerine yargı bağımsızlığı ilkesine ve demokratik hukuk devleti gereklerine uygun, çağdaş bir düzenleme yapılması gerektiği kanaatiyle çoğunluk kararına katılmıyorum.

 

ÜYE FULYA KANTARCIOĞLU’NUN KARŞIOYU

 

Yasa’nın 25. Maddesiyle Geçici Madde 18 ve 19. eklenmiştir. Bu maddelerde tümcelerin iptal edilen ibareleri dışında kalan bölümlerinin de değiştirilen 146. maddenin dördüncü fıkrasına ilişkin gerekçe ile iptali gerekir. 

 

(…)

 

Öte yandan, Anayasa’nın 5982 sayılı Yasa ile değiştirilen 146. maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan ve ancak bir aday için oy kullanılmasına olanak veren ibarelerin iptaliyle aday belirlenmesinde ortaya çıkan yeni düzenlemeye göre, Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi ve Sayıştay genel kurulları ile Yükseköğretim Kurulundan, Anayasa Mahkemesi üyeliğine aday gösterilmesi için yapılacak seçimlerde, bir üye her boş üyelik için oy kullanabilecek; en fazla oy alan üç kişi aday gösterilmiş sayılacaktır. Baro başkanlarının serbest avukatlar arasından gösterecekleri adaylar için de aynı yöntem geçerli olacaktır. Böylece, aday adaylarının, aday olabilmeleri için aldıkları oyların belirli çoğunluğa ulaşması gibi bir koşul aranmayacak, en fazla oy alan üç kişi arasına girebilmeleri aday gösterilmeleri için yeterli olacaktır. Oysa, Anayasa Mahkemesi üyeliğine aday gösterilecek kişilerin belirli çoğunluğun üzerinde oy almaları, mesleki birikim ve becerileri yanında, kişiliklerine duyulan güvenin de göstergesidir. Ayrıca, çağdaş demokrasiler çoğunluğa değil çoğulculuğa dayanan rejimlerdir. Bunun sağlanması ise, uzlaşma aranmasını gerektirir. Aday gösterilebilmek için salt çoğunluk veya nitelikli çoğunluğun aranması seçimlere belirli grup ve görüşlerin egemen olmasını engelleyeceği gibi, daha nitelikli adayların seçilmesine de olanak sağlar. Bu hususun, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının sağlanmasında önemli bir güvence oluşturacağı kuşkusuzdur. Sınırlı sayıdaki çoğunluk iradesinin belirleyici olmasına izin veren sistemlerin, seçime dayanmaları, onların demokratik sayılmaları için yeterli neden oluşturmaz. Seçimin yöntemi kadar ortaya çıkan sonucun da çoğulculuğa bu bağlamda demokrasiye hizmet etmesi gerekir.

 

ÜYE NURİ NECİPOĞLU’NUN KARŞIOYU

 

Mahkeme çoğunluğunun 5982 sayılı Kanun’un 8., 14., 16., 19., 22., 25. ve 26. maddelerinin bazı hükümlerinin Anayasanın 4. maddesinde öngörülen değiştirilemezlik yasağına aykırı olarak Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan hukuk devleti ve Başlangıcında yer alan kuvvetler ayrılığı ilkelerini ihlal ettiği iddiasını,  inceleme yetkisinin Anayasa’nın 148. maddesinde yer alan Anayasa Mahkemesinin denetleyebileceği şekil unsurları arasında bulunduğu yönündeki görüşüne aşağıdaki gerekçelerle katılmadım.

 

Anayasa Mahkemesi’nin görev ve yetkilerini düzenleyen Anayasa’nın 148. maddesinde, Anayasa değişikliği kanunlarının teklif ve oylama çoğunluğu ve ivedilikle görüşülememe koşullarına uyulup uyulmadığı hususları ile sınırlı olarak sadece şekil yönünden denetlenebileceği hükme bağlanmıştır.  İptal istemi bu sınırlı sebeplerden herhangi birine ilişkin bulunmadığı sürece davanın dinlenme olanağı yoktur.

 

Öncelikle belirtmek gerekir ki, Anayasa’nın 148. maddesinde yer alan  “teklif çoğunluğu” kavramı, Anayasa’nın 175. maddesinde belirtilen TBMM üye tamsayısının 1/3’üne denk gelen 184 sayısını göstermektedir ve “teklif konusu” ile herhangi bir ilişkisi bulunmamaktadır. Şekil denetiminin konusunu oluşturan “teklif çoğunluğu” “neyin teklif edildiği?” ile değil, “nasıl teklif edildiği?” sorusuyla ilgilidir. Neyin teklif edildiğine ilişkin denetim, şekille ilgili olmayıp içerikle ilgili bir denetimdir.

 

Anayasa’nın 4. maddesinde yer alan değiştirme ve değişiklik teklifinde bulunma yasağı, “neyin” değiştirilemez olduğuna ilişkin bir düzenleme olup, içeriksel bir sınırlama öngörmektedir. Yoksa “nasıl” değişikliğin yapılamayacağına ilişkin şekli bir sınırlama getirmemektedir. O nedenle Anayasa’nın 148. maddesinde düzenlenen şekil unsurları, Anayasada neyin değiştirilemeyeceğine ilişkin 4. madde ile ilgili değil, Anayasa’nın nasıl değiştirileceğini düzenleyen 175. madde ile ilgilidir.

                        

Anayasanın 148. maddesinin birinci fıkrasındaki  “Anayasa değişikliklerini ise sadece şekil yönünden inceler ve denetler” ibaresi, ikinci fıkradaki “Anayasa değişikliklerinde ise teklif ve oylama çoğunluğuna ve ivedilikle görüşülemeyeceği şartına uyulup uyulmadığı hususları ile sınırlıdır” hükmündeki “teklif” kelimesinin Anayasanın 4. maddesi ile ilişkilendirilmesine engeldir. Zira buradaki unsurlar içerikle değil, şekille ilgilidir. Anayasanın 4. maddesi tekliften söz etmekle birlikte, teklifin şekline, yani nasıl yapılacağına ilişkin değil, teklifin içeriğine, yani neyin teklif edilemeyeceğine ilişkin bir düzenlemedir.

 

Anayasa’nın 148. maddesinde geçen “teklif ve oylama çoğunluğu” ibaresinin “teklif” ve “oylama çoğunluğu” şeklinde ayrıştırılarak 148. maddenin “teklif çoğunluğu”ndan değil, “teklif” ten söz ettiği dolayısıyla teklifin, teklif yetkisini de içereceği söylenemez. Zira, ardışık isim tamlaması olan “teklif ve oylama çoğunluğu” ibaresi, anayasa koyucunun “teklif çoğunluğu ve oylama çoğunluğu” şeklindeki ardışık isim tamlamalarının akıcılığı sağlamak açısından dil kurallarına uygun olarak kısaltmış şeklidir. Bu nedenle “teklif çoğunluğu” kavramının “teklif yetkisi” şeklinde değiştirilmesi mümkün değildir.

 

Anayasa’nın 148. maddesinin değiştirilemez maddeler açısından bir denetim yapmaya imkân tanımadığı açıktır. Bu konu Anayasanın yapımı sırasında kurucu meclis tarafından tartışılmış ve Mahkemeye böyle bir yetki tanınmamıştır.

 

Danışma Meclisinde Anayasa Tasarısı üzerindeki görüşmeler sırasında Danışma Meclisi üyesi Kamer Genç, anayasa değişikliklerinin denetimine ilişkin hükmün, "Anayasa değişikliklerini ise sadece devlet şeklinin değişmezliği ve şekil bakımından inceler ve denetler" şeklinde değiştirilmesini isteyen bir önerge vermiş değiştirilemezlik hükmünün ancak bu şekilde yaptırıma kavuşacağını savunmuş ise de Danışma Meclisi Genel Kurulu bu önergeyi kabul etmemiştir. Kamer Genç’in önergesini savunmak için ileri sürdüğü "... Devlet şeklinin Cumhuriyet olduğuna dair değişmezlik ilkesi değiştirilirse, o zaman kim buna engel olacak?" sorusuna Danışma Meclisi Anayasa Komisyonu Sözcüsü Şener Akyol,

 

"Sayın Genç arkadaşımız müsterih olsunlar, biz 45 milyon buna karşı koyarız" diyerek, bu konuda Anayasa Mahkemesinin bir yetkisi bulunmadığına işaret etmiştir (DMTD, C. 10, s. 192.)

 

1987 yılında yapılan Anayasa değişiklikleri sırasında da Anayasa’nın 175. maddesinde değişiklik yapan teklifin 3. maddesine ilişkin olarak, değiştirilemez maddelere aykırılığın Anayasa Mahkemesi tarafından istişari nitelikte bir öndenetim şeklinde denetlenmesini öngören bir önerge tartışılarak reddedilmiştir. (TBMMTD, Cilt 40, B. 103, s. 366-371)

 

Sonuç olarak, anayasa koyucu değiştirilemez hükümlerin yargı denetimi konusu yapılmasını bilinçli bir şekilde reddetmiş ve Anayasa metninde denetimi sadece şekle özgüleyerek açık bir şekilde yasaklamıştır. Milli egemenlik ilkesini esas alan bir anayasal düzende bütün yetkilerin kaynağı Anayasa olduğundan, Anayasa Mahkemesinin, anayasa koyucunun tanımadığı, aksine 148. madde ile yasakladığı bir yetkiyi içtihat yoluyla türetmesinin mümkün olmaması gerekir.

 

Yasama organının yetkisini kötüye kullanarak temel ilkeleri ortadan kaldırmaya yönelik değişikliklere girişmesi halinde bunun yargısal denetiminin yapılması gerektiği savunulabilir. Ancak bunun için bir Anayasa değişikliği yapılarak Mahkemeye açık bir denetim yetkisi verilmiş olmalı ya da en azından 148. maddede öngörülen esas denetimi yasağı kaldırılmalıdır. Böyle bir değişiklik yapılmadığı sürece parlamentonun tali kurucu iktidar yetkisini kötüye kullanabileceğine yönelik bazı uç örneklerden hareketle Mahkemenin esas denetim yetkisinin bulunduğunun söylenmesi ve her türlü değişikliğin denetlenebileceğine yönelik bir karine türetilmesi mümkün değildir.

 

Yargıcın yorum yetkisinin bazı sınırları vardır. Bu sınırların başında da normun metni yer almaktadır. Zira metin, yorumunun başlangıcı ve sınırıdır. Yorum, bir metnin anlamlandırılması olduğuna göre, yorum yoluyla metnin söylemediği, ya da metnin söylediğinin tam aksine bir sonuca ulaşılması mümkün değildir. Hangi yorum yöntemi kullanılırsa kullanılsın yorum yoluyla ulaşılabilecek sonuç, yorum konusu metinden çıkarılabilir bir sonuç olmak durumundadır. Anayasa’yı yorumlayan yargıcın ulaştığı sonuçlar da Anayasa metninin açık anlamıyla çatışma halinde olamaz. Aksi takdirde yorum yetkisinin sınırlarının aşıldığı ve anayasa yapıcı organın yetki alanına girildiği anlamına gelir.

 

Anayasa koyucunun Anayasa’nın bazı ilke ve hükümlerini değiştirilemez olarak niteleyerek tali kurucu iktidarın yetkilerini içerik bakımından sınırlandırması, tali kurucu iktidar yetkisine sahip olan yasama organı açısından bağlayıcı olmakla birlikte, bu hususun zorunlu olarak yargı denetimi konusu olacağı anlamına gelmez. Anayasa koyucunun Anayasa’nın 4. maddesi ile tali kurucu iktidara getirdiği sınırlama ile Anayasa’nın 148. maddesiyle Anayasa Mahkemesine getirdiği sınırlama nitelik itibariyle aynıdır ve her ikisi de aynı derecede bağlayıcıdır. Her ikisinin aşılması da aynı derecede hukuk devleti ilkesini zedeleyecektir.

 

Anayasa’nın değiştirilemez olarak nitelendirdiği hüküm ve ilkelerin doğrudan değiştirilmesine ilişkin olarak getirilen denetim yasağının aşılarak, hatta bunun ötesine geçerek diğer maddelerde yapılacak değişikliklerin de dolaylı bir şekilde değiştirilemez maddelerin içeriğini etkileyebileceği gerekçesiyle denetlenmesi hiç bir şekilde mümkün değildir. Çünkü öncelikle, böyle bir denetim içerik incelemesi yapılmaksızın gerçekleştirilemez ve Anayasa’nın açıkça yasakladığı esas denetiminin yorum yoluyla türetilmesi Anayasa’nın yargı kararıyla değiştirilmesi anlamına gelir.  

 

Diğer maddelerde yapılacak değişikliklerin de değiştirilmez maddeleri dolaylı bir şekilde değiştirdiği gerekçesiyle denetime açılması sınırsız ve ölçüsüz bir esas denetiminin önünün açılması anlamına gelir ki bu pek çok soruna yol açacaktır. Öncelikle böyle bir denetim değiştirilemez maddelerinin normlar hiyerarşisinde diğer Anayasa hükümlerinden daha üstte olduğunun kabulü anlamındadır. Böyle bir hiyerarşinin kabulü Anayasanın uygulamasında başka sorunlara yol açacaktır. Mesela değiştirilemez maddelere aykırı Anayasa hükümlerinin ihmal edilmesi ve uygulanmaması gerekliliği ilk akla gelebilecek sorunlardan birisidir.

 

Diğer taraftan böyle bir denetim tali kurucu iktidarın iradesine yönelik anayasal sınırlamanın 4. maddede öngörülmeyen diğer maddeleri de kapsayacak şekilde genişletilmesi sonucunu doğurur ki, bu 4. maddenin tüm Anayasa’yı kapsayacak şekilde genişletilmesi dolayısıyla içinin boşaltılması anlamına gelir.

 

Zira, Anayasa’nın 4. maddesinde yasaklanan şey ilk üç maddeye aykırı değişiklikler değil, ilk üç maddenin değiştirilmesidir. Eğer 4. maddede yasaklanan değişiklikler sadece ilk üç maddeyi değiştiren değişiklikler değil de burada yer alan ilkelerin somutlaştığı maddeleri de kapsayan bir yasaksa, bu yasağın sınırlarını çizmek olanaksızdır. Çünkü Anayasa’da, Anayasa’nın 2. maddesindeki ilkelerin somutlaştırılması niteliğinde olmayan bir hüküm bulmak mümkün değildir. Eğer değiştirilemezlik ilkesi 2. maddede yer alan ilkelerin kendilerini aşıp, bu ilkelerin somut uygulamasını gösteren diğer maddeleri de kapsar şekilde yorumlanırsa, 4. maddede öngörülen yasak, olumlu ya da olumsuz olduğuna bakılmaksızın her türlü değişikliğe engel olduğundan Anayasa’da herhangi bir değişiklik yapılması mümkün olmayacaktır. Böyle bir yorumun doğru olmadığı açıktır. Zira, bu durumda bir taraftan Anayasanın 4. maddesiyle bazı hükümlerin değiştirilmesi yasaklanırken aslında Anayasanın tamamının değiştirilemez hale geldiği kabul edilmekte, diğer taraftan da Anayasanın 175. maddesinin anlamsız olduğu sonucu çıkmaktadır. 

 

Ancak değiştirilemezlik ilkesi sadece olumsuz değişiklik yapılamayacağı şeklinde yorumlanıyorsa, o zaman da olumlu ya da olumsuzluk kavramlarının sübjektif niteliği dolayısıyla hangi değişikliğin yapılabileceğine ilişkin nihai karar verme yetkisinin, denetim yetkisine sahip olduğu varsayılan Anayasa Mahkemesine ait olduğu kabul ediliyor demektir. Bu durumda kurucu iktidar yetkisi fiilen Anayasa Mahkemesine geçmektedir. Çünkü nihai olarak Anayasa’da hangi değişikliğin yapılacağına artık Anayasa Mahkemesi karar verecek demektir. Bu durumun kuvvetler ayrılığı ilkesine uygun olduğunu söylemek mümkün olmadığı gibi, Anayasa’nın sistematik incelemesinden böyle bir sonucun çıkarılamayacağı da açıktır. 

 

Kuvvetler ayrılığı ilkesinin temelinde farklı devlet fonksiyonlarının farklı organlara verilmesi ve bu organların sahip olduğu yetkiler yoluyla birbirlerini dengelemesi ve kontrol etmesi fikri yatmaktadır. Bu “kontrol ve denge” mekanizmasının işlemesi ise sistem içinde hiçbir organın son sözü söyleme yetkisine sahip olmamasına bağlıdır. Eğer bir organ son sözü söyleme yetkisiyle donatılırsa, artık o organ diğerlerinden üstün hale geleceğinden kontrol ve dengeden söz etmek mümkün olmayacaktır, denge o organ lehine bozulacak ve kontrol o organın eline geçecektir. Anayasa değişikliklerinin esas bakımından Anayasa Mahkemesince denetlenebileceğinin kabulü, Anayasa değişikliklerine ilişkin son sözü söyleme yetkisinin Anayasa Mahkemesine geçmesi anlamına gelir. Bu ise kuvvetlerin birbirini dengeleme imkânının ortadan kalktığının göstergesidir. Kuvvetler ayrılığına dayalı bir demokraside son sözü söyleme yetkisinin her zaman egemenliğin sahibi olan ulusa ait olduğu hatırda tutularak egemenlik yetkisini zedeleyici yorumlardan kaçınılmalıdır.

 

Özetlemek gerekirse, 148. maddede yer alan “teklif çoğunluğu” kavramının teklif yetkisini de içerdiği, bu nedenle 4. maddeye aykırı tekliflerin teklif yetkisi içinde sayılamayacağı görüşü kabul edilse bile, bu ancak 1, 2. ve 3. maddelerde doğrudan değişiklik yapan yasalar açısından geçerli olacaktır.

 

Bu yorum diğer maddelerde yapılan değişikliklerin dolaylı olarak ilk üç maddede değişiklik yaptığı iddialarının incelenmesine olanak vermez. Zira diğer maddeler değiştirilemezlik kapsamında değildir. İkinci olarak başka maddelerde yapılan değişikliklerin ilk üç maddenin içeriğini dolaylı olarak değiştirebileceği iddiası kabul edilse bile bir değişikliğin bu nitelikte olup olmadığı esas denetimi yapılmaksızın tespit edilemez. Anayasa’nın 148. maddesinde yer alan ve Anayasa Mahkemesinin anayasa değişikliklerini denetleme yetkisini “sadece şekil bakımından inceleme” ile sınırlandıran hükmü karşısında Anayasa Mahkemesinin esas denetimi yapması olanağı bulunmadığı düşüncesindeyim. Bu nedenle çoğunluk görüşüne katılmadım.


Copyright © 2009 Kanunum.com bir Karakullukçu Danışmanlık Limited Şirketi servisidir.
Gösterilen marka, Karakullukçu Danışmanlık Limited Şirketi’nin tescilli markasıdır. Tüm hakları saklıdır.
Bu internet sitesinin kullanıcıları Kanunum.com Kullanıcı Sözleşmesi ve Gizlilik Politikası’nı okumuş ve kabul etmiş sayılırlar.