bulamadim:(
YİRMİBEŞİNCİ MADDEYE BAĞLI GEÇİCİ ONSEKİZİNCİ MADDE (ANAYASA MAHKEMESİYLE İLGİLİ DEĞİŞİKLİKLERE İLİŞKİN GEÇİŞ HÜKÜMLERİ)
Öngörülen düzenlemeyle; (A) Anayasa Mahkemesinin mevcut yedek üyelerinin (yedek üye statüsünün 146. maddeden kaldırılmasına paralel olarak) asıl üye sıfatını kazanacağı; (B) Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 30 gün içinde (146. maddeyle Anayasa Mahkemesi üye sayısının 15’ten 17’ye yükseltilmesinden doğacak üye kadrolarındaki eksikliğin giderilmesi amacıyla) Sayıştay Genel Kurulunun ve Baro Başkanlarının ayrı ayrı gösterecekleri üçer aday içinden birer adayın Anayasa Mahkemesi Üyeliğine TBMM tarafından seçileceği; (C) Aday adaylarının seçim usulüyle ilgili olarak, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 5 gün içinde Türkiye Barolar Birliği ve Sayıştay Başkanlarınca adaylık başvurusunun ilan edileceği, İlan tarihinden itibaren 5 gün içinde adayların ilgili başkanlıklara başvuracağı, iki kurumun da seçtikleri 3’er adayı, kurumlardaki seçimin ertesi günü ilgili başkanlıklarca TBMM Başkanlığına bildirileceği, bildirimden itibaren 10 gün içinde TBMM’de seçim yapılacağı ve iki boş üyelik için yapılacak olan seçimlerde ilk oylamada üye tamsayısının üçte iki ve ikinci oylamada üye tamsayısının salt çoğunluğunun aranacağı, ikinci oylamada salt çoğunluk sağlanamazsa bu oylamada en çok oy alan iki aday için üçüncü oylama yapılacağı, üçüncü oylamada en fazla oy alan adayın üye seçilmiş olacağı; (D) Yargıtay ve Danıştay kontenjanlarından olan ilk üyeliklerin boşalmasından sonra bu üyeliklere (Yükseköğretim Kurulunun kontenjanının üçe yükseltilmesine ilişkin 146. maddedeki düzenlemeye paralel olarak) Yükseköğretim Kurulunun kendi üyesi olmayan yükseköğretim kurumlarının hukuk, iktisat ve siyasal bilimler dallarında görev yapan öğretim üyeleri arasından göstereceği üçer aday içinden Cumhurbaşkanınca üye seçileceği, (E) Eksik üyelikleri tamamlama seçiminde (üyeliğe aday gösteren kurumların 146. maddeyle yeniden düzenlenen kontenjanlarına uyum sağlanması amacıyla) kurumların mevcut asıl ve yedek üyelerinin dikkate alınacağı; (F) Hâlihazırda belli görevlere seçilmiş üyelerin bu sıfatlarının seçilmiş oldukları sürenin sonuna kadar devam edeceği; (G) Hâlihazırda üye olanların, üyelerin görev süresinin 12 yıl olarak sınırlandırılmasına ilişkin 147. maddedeki düzenlemeden muaf tutulacakları ve yaş haddine (65) kadar görevlerine devam edecekleri; (H) 148. maddeyle öngörülmüş olan bireysel başvuru hakkına ilişkin gerekli yasal düzenlemelerin iki yıl içinde tamamlanacağı ve bu hakka ilişkin uygulama kanununun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bireysel başvuruların kabul edileceği, hükme bağlanmaktadır.
Yirmibeşinci Maddeye Bağlı Geçici Onsekizinci Maddenin Halkoyuna Sunulan Metni
MADDE 25(*)- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına aşağıdaki geçici maddeler eklenmiştir.
GEÇİCİ MADDE 18(**) – Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte Anayasa Mahkemesinin mevcut yedek üyeleri asıl üye sıfatını kazanır.
Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren otuz gün içinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi bir üyeyi Sayıştay Genel Kurulunun ve bir üyeyi de baro başkanlarının gösterecekleri üçer aday içinden seçer.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin yapacağı üye seçimi için aday göstermek amacıyla;
a) Bu
Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren beş gün içinde, Sayıştay Başkanı
adaylık başvurusunu ilan eder. İlan tarihinden itibaren beş gün içinde adaylar
Başkanlığa başvurur. Başvuru tarihinin sona erdiği günden itibaren beş gün
içinde Sayıştay Genel Kurulunca seçim yapılır. Her Sayıştay üyesinin ancak
bir aday(***) için oy kullanabileceği bu seçimde en fazla oy alan üç kişi
aday gösterilmiş sayılır.
b) Bu
Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren beş gün içinde, Türkiye Barolar
Birliği Başkanlığı adaylık başvurusunu ilan eder. İlan tarihinden itibaren beş
gün içinde adaylar Türkiye Barolar Birliği Başkanlığına başvurur. Başvuru
tarihinin sona erdiği günden itibaren beş gün içinde Türkiye Barolar Birliği
Başkanlığının ilanında gösterilen yer ve zamanda baro başkanları tarafından
seçim yapılır. Her bir baro başkanının ancak bir aday için oy
kullanabileceği bu seçimde, en fazla oy alan üç kişi aday gösterilmiş sayılır.
c) (a) ve (b) bentleri uyarınca yapılan seçimlerin sonucunda aday gösterilmiş sayılanların isimleri seçimin yapıldığı günü takip eden gün Sayıştay ve Türkiye Barolar Birliği başkanlıklarınca Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bildirilir.
ç) (c) bendi uyarınca yapılan bildirimden itibaren on gün içinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde seçim yapılır. Her boş üyelik için yapılacak seçimde, ilk oylamada üye tamsayısının üçte iki ve ikinci oylamada üye tamsayısının salt çoğunluğu aranır; ikinci oylamada salt çoğunluk sağlanamazsa bu oylamada en çok oy alan iki aday için üçüncü oylama yapılır; üçüncü oylamada en fazla oy alan aday üye seçilmiş olur.
Cumhurbaşkanı, birer üyeyi Yargıtay ve Danıştay kontenjanlarından olan ilk üyeliklerin boşalmasından sonra Yükseköğretim Kurulunun kendi üyesi olmayan yükseköğretim kurumlarının hukuk, iktisat ve siyasal bilimler dallarında görev yapan öğretim üyeleri arasından göstereceği üçer aday içinden seçer.
Anayasa Mahkemesi üyeliğine aday gösteren kurumların halen mevcut üyeleri ile kendi kontenjanlarından seçilmiş yedek üyeler, tamamlama seçiminde göz önünde bulundurulur.
Anayasa Mahkemesinde halen belli görevlere seçilmiş olanların bu sıfatları seçilmiş oldukları sürenin sonuna kadar devam eder. Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte üye olanlar yaş haddine kadar görevlerine devam ederler.
Bireysel başvuruya ilişkin gerekli düzenlemeler iki yıl içinde tamamlanır. Uygulama kanununun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bireysel başvurular kabul edilir.
Not(*): Teklif edilen, siyasi partilerle ilgili 8. madde referandum paketinden çıkarıldığından, teklif metninin aslında “Madde 26” olarak yer alan bu hüküm, kanun metninde “Madde 25” olarak teselsül ettirilmiş ve böylece kanunlaşmıştır. Ancak teselsülle ilgili uygulama genel kurul görüşmeleri sonrasına bırakıldığından, Genel Kurul’da maddelerin görüşülmesine teklif metnindeki sıralamaya göre devam edilmiştir.
Not(**): Çerçeve Geçici 18..Madde de referandum paketinden çıkarıldığından, teklif metninin aslında “Geçici Madde 19” olarak yer alan bu hüküm, kanun metninde “Geçici Madde 18” olarak teselsül ettirilmiş ve böylece kanunlaşmıştır. Ancak teselsülle ilgili uygulama genel kurul görüşmeleri sonrasına bırakıldığından, Genel Kurul’da maddelerin görüşülmesine teklif metnindeki sıralamaya göre devam edilmiştir.
Not(***): YSK, 2 ağustos 2010 tarih ve 522 sayılı kararında "Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında 5982 sayılı Kanunun, Anayasa Mahkemesi’nin 07.07.2010 gün ve 49-87 sayılı kısmi iptal kararı sonrasındaki haliyle halkoyuna sunulmasına" karar vermiştir.. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi kararı ile iptal edilen kısımlar üstü çizili olarak gösterilmiştir.
___________________________________________________________________________
1.2 Yirmibeşinci Maddenin Madde Gerekçesinin Geçici Onsekizinci Maddeyle İlgili Kısmı
2.1 Yirmibeşinci Maddeye Bağlı Geçici Onsekizinci Madde Hakkında CHP Grubu Adına Rahmi Güner (Ordu)
2.2 Yirmibeşinci Maddeye Bağlı Geçici Onsekizinci Madde Hakkında MHP Grubu Adına Faruk Bal (Konya)
3.2 Yirmibeşinci Maddeye Bağlı Geçici Onsekizinci Maddeye İlişkin Birinci Tur Gizli Oylama Sonucu
1 Yirmibeşinci Maddeye Bağlı Geçici Onsekizinci Maddenin TBMM Anayasa Komisyonu Aşaması (Komisyonda Teklif Metni Değişmemiştir)
1.1 Yirmibeşinci Maddeye Bağlı Geçici Onsekizinci Maddenin Komisyona Gelen Teklif Metni ve Bu Metinle Komisyonun TBMM Genel Kurulu’na Sunduğu Metnin Karşılaştırması (Fark Yok)
Komisyonun değişiklik yapmadığı teklif metni:
GEÇİCİ MADDE 19- Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte Anayasa Mahkemesinin mevcut yedek üyeleri asıl üye sıfatını kazanır.
Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren otuz gün içinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi bir üyeyi Sayıştay Genel Kurulunun ve bir üyeyi de baro başkanlarının gösterecekleri üçer aday içinden seçer.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin yapacağı üye seçimi için aday göstermek amacıyla;
a) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren beş gün içinde, Sayıştay Başkanı adaylık başvurusunu ilan eder. İlan tarihinden itibaren beş gün içinde adaylar Başkanlığa başvurur. Başvuru tarihinin sona erdiği günden itibaren beş gün içinde Sayıştay Genel Kurulunca seçim yapılır. Her Sayıştay üyesinin ancak bir aday için oy kullanabileceği bu seçimde en fazla oy alan üç kişi aday gösterilmiş sayılır.
b) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren beş gün içinde, Türkiye Barolar Birliği Başkanlığı adaylık başvurusunu ilan eder. İlan tarihinden itibaren beş gün içinde adaylar Türkiye Barolar Birliği Başkanlığına başvurur. Başvuru tarihinin sona erdiği günden itibaren beş gün içinde Türkiye Barolar Birliği Başkanlığının ilanında gösterilen yer ve zamanda baro başkanları tarafından seçim yapılır. Her bir baro başkanının ancak bir aday için oy kullanabileceği bu seçimde, en fazla oy alan üç kişi aday gösterilmiş sayılır.
c) (a) ve (b) bentleri uyarınca yapılan seçimlerin sonucunda aday gösterilmiş sayılanların isimleri seçimin yapıldığı günü takip eden gün Sayıştay ve Türkiye Barolar Birliği başkanlıklarınca Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bildirilir.
ç) (c) bendi uyarınca yapılan bildirimden itibaren on gün içinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde seçim yapılır. Her boş üyelik için yapılacak seçimde, ilk oylamada üye tamsayısının üçte iki ve ikinci oylamada üye tamsayısının salt çoğunluğu aranır; ikinci oylamada salt çoğunluk sağlanamazsa bu oylamada en çok oy alan iki aday için üçüncü oylama yapılır; üçüncü oylamada en fazla oy alan aday üye seçilmiş olur.
Cumhurbaşkanı, birer üyeyi Yargıtay ve Danıştay kontenjanlarından olan ilk üyeliklerin boşalmasından sonra Yükseköğretim Kurulunun kendi üyesi olmayan yükseköğretim kurumlarının hukuk, iktisat ve siyasal bilimler dallarında görev yapan öğretim üyeleri arasından göstereceği üçer aday içinden seçer.
Anayasa Mahkemesi üyeliğine aday gösteren kurumların halen mevcut üyeleri ile kendi kontenjanlarından seçilmiş yedek üyeler, tamamlama seçiminde göz önünde bulundurulur. Anayasa Mahkemesinde halen belli görevlere seçilmiş olanların bu sıfatları seçilmiş oldukları sürenin sonuna kadar devam eder. Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte üye olanlar yaş haddine kadar görevlerine devam ederler.
Bireysel başvuruya ilişkin gerekli düzenlemeler iki yıl içinde tamamlanır. Uygulama kanununun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bireysel başvurular kabul edilir.
1.2 Yirmibeşinci Maddenin Madde Gerekçesinin Geçici Onsekizinci Maddeyle İlgili Kısmı
MADDE 26- Maddeyle Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına üç geçici madde eklenmektedir…
(…)
GEÇİCİ MADDE 19 - Anayasa değişikliğinin yürürlüğe girmesinden sonra, mevcut Anayasa Mahkemesinin yapısının, yeni hükümlere uyarlanmasına ilişkin geçiş hükümleri düzenlenmektedir.
Anayasa Mahkemesinde halen görev yapan yedek üyelerin, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte asıl üye sıfatını kazanacakları öngörülmektedir.
Mahkemenin üye sayısının artırılması nedeniyle yapılacak yeni üye seçimlerinin hangi makam tarafından ve hangi kontenjanlardan seçileceği belirtilmektedir.
Bireysel başvuru müessesesinin alt yapısının hazırlanma süresi belirlenmektedir.
Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte, Anayasa Mahkemesi asıl veya yedek üyesi olanların görev süresinin, kazanılmış hak kapsamında, 65 yaşına kadar devam edeceği hükme bağlanmaktadır. Bu Kanunun yürürlüğe girmesinden önce, Mahkemede, değişik görevlere seçilmiş olanların, görevlerinin, seçildikleri sürenin sonuna kadar devam edeceği de hükme bağlanmaktadır.
1.3 Yirmibeşinci Maddeye Bağlı Geçici Onsekizinci Madde Hakkında Komisyonda Yürüyen Tartışmanın Komisyon Raporundaki Özeti
Teklifin Geçici 19 uncu Maddesi, Anayasa Mahkemesi ile ilgili öngörülen değişikliklerin geçiş hükümlerini içermektedir. Maddenin metinden çıkarılmasına yönelik önerge Komisyonumuzca kabul edilmemiştir. Geçici Madde 19 Komisyonumuzca kabul edilmiştir.
___________________________________________________________________________
2 Yirmibeşinci Maddeye Bağlı Geçici Onsekizinci Madde Hakkında TBMM Genel Kurulunda Gruplar Adına Yapılan Konuşmalar
2.1 Yirmibeşinci Maddeye Bağlı Geçici Onsekizinci Madde Hakkında CHP Grubu Adına Rahmi Güner (Ordu)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 497 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 26’ncı maddesiyle eklenen geçici 19’uncu maddeyle ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun düşüncelerini ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, sayın milletvekilleri; bu görüşülmekte olan Anayasa kanun teklifi Türkiye Cumhuriyeti’nin omurgasını teşkil eden bir kanun. Bu kanun, cumhuriyet kurulduğu zamanda Teşkilatı Esasiye Kanunu olarak geçmektedir ve bu, okullarda da Esas Teşkilat Hukuku dersi olarak okutulmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, bu kanun, Türkiye Cumhuriyeti’nin özünü, Türkiye Cumhuriyeti’nin omurgasını teşkil etmektedir. Senelerce bazı odaklar tarafından yapılan yıpratma faaliyetlerinde işte, bu Teşkilatı Esasiye Kanunu 60 yılından sonra “Anayasa kanunumuzu nasıl yıpratırız, nasıl bunu değişik amaçlar şeklinde yapılandırırız” düşüncesiyle devamlı mücadele edilmiştir.
Değerli arkadaşlarım, 60 öncesi Türkiye’de “kuvvetler ayrılığı” diye bir sistem yok; yasama organı var, yürütme organı var. Yargı organı tamamen yürütme organı tarafından paspas edilmiş, kendi amaçlarına, kendi yönlerine kullanma durumuna gelmiştir. Bunu bugünkü basında okuduk. Yargıtay eski Başkanlarından Sami Selçuk açıkça şunu söylüyor: “60 öncesi yargı organı tamamen paspas edilmiş, ortadan kaldırılmıştı.”
Değerli arkadaşlarım, o zaman Yargıtay üyeleri görevden alınmakta, yargıçlar istediği şekilde tayin edilmekte, yargıçlara yandaş hâkim sıfatıyla kendi amaçları doğrultusunda iş yaptırılmaktaydı. İşte bu durumu önlemek için 1961 Anayasası’nda öncelikle yüksek hâkimler kurulu, yüksek savcılar kurulu diye iki tane bağımsız kurul meydana getirildi.
Değerli arkadaşlarım, yasama organının yapmış olduğu kanunlar ve kanun hükmünde kararnameler ve Meclis İç Tüzükleri de o zaman hiçbir denetime tabi olmadan yasama organından geçtikten sonra yürürlüğe girmekteydi.
Değerli arkadaşlarım, bir hukuk devletinde yasama organının almış olduğu, tek parti iktidarında alınan keyfî bu kanun yapılanmalarının denetime tabi olması için işte Anayasa Mahkemesi, bu 61 Anayasası’yla getirildi. Geçende 48’inci yıl dönümü kutlandı değerli arkadaşlarım. Türkiye’nin bir hukuk devleti sistemine oturtulması için yapılan büyük bir çalışma.
Değerli arkadaşlarım, şimdi şunu görüyoruz: Yapılan bu hukuk devleti yapılanması, kuvvetler ayrılığı şeklinde Türkiye’nin yönetilmesi, bağımsız yargının olması, bağımsız yayın organının, TRT’nin Anayasa’ya geçmesi maalesef bazı kesimler tarafından idrak edilemedi ve 1971 müdahalesiyle biraz daraltıldı, 1982 Anayasası’yla tamamen ortadan kaldırma noktasına geldi.
Değerli arkadaşlarım, 1960 yılında, 1980 yılında yapılan bu hukuka karşı, bu Türkiye Cumhuriyeti’nin modeline karşı, Türkiye Cumhuriyeti’ne yapılan, demokrasiye karşı müdahaleleri kabul etmediğimizi her zaman beyan ediyoruz. Geçen de Genel Başkanımız bunu bu Meclis kürsüsünden açık ve seçik olarak söyledi.
Değerli arkadaşlarım, biz o dönemde hukukun nasıl yok edildiğini, mahkemelerin nasıl o darbenin yönünde karar verme durumuna yapılandığını o devirlerde gördük ve o zaman tutuklananlar vardı, hakkını savunamayanlar vardı belki gerçekten. Çünkü bir darbe vardı.
Değerli arkadaşlarım, şimdi 2010 yılını yaşıyoruz. O, askerî darbeydi, onu kabul ediyoruz ama şimdi hangi darbe var değerli arkadaşlarım? Silivri mahkemesine gittik; bir sene, iki sene, üç sene tutuklu olanlar var. Darbe mi var şimdi değerli arkadaşlarım?
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – AKP darbesi var.
RAHMİ GÜNER (Devamla) – Neden tutuklu olduğunu bilmeyenler var. “Ben neden burada tutukluyum?” diyor, bilmiyor. Savunması alınmamış, yani ifadesi alınmamış, neden tutuklandığı söylenmemiş. İşte, şimdi, herkes ağzına alıyor, darbeler diyor, 60 darbesi, 80 darbesi. Tasvip etmiyoruz ama şimdi hangi darbe var değerli arkadaşlarım? İşte bütün mücadele, işte Türkiye’de bu sivil darbeyi yasalaştırmak, mücadele bu. Bu kanun teklifi de o amaçla geliyor değerli arkadaşlarım. Yasama organı denetimden kaçmak istiyor, Anayasa Mahkemesi denetiminden kaçmak istiyor. Yürütme organı, yasama organını tamamen paspas etmiş. Buyurun, bunu ben söylemiyorum. Bunu, 1997’de yazmış olduğu kitapta söyleyen Sayın Anayasa Komisyonu Başkanı. Bugün gazetelerde yazıyor. “Yürütme organı yasama organını tamamen geçti.” diyor.
Ne kaldı arkadaşlar? Şimdi kalan şu: Yargıyı nasıl ele geçiririz mücadelesi var. Evet, mahkemeleri ele geçirdiler, hâkimleri ele geçirdiler. Bütün baskı onların üzerinde ama amaç ne? Yargıtayın, Danıştayın Anayasa Mahkemesinin ele geçirilmesi mücadelesi var.
Sayın Başbakan Amerika’dan geldikten sonra boş söylemedi. “Türkiye, başkanlık sistemine dönmelidir.” dedi. Çünkü -değerli arkadaşlarım, bunlara aldanmayın -geçmişte de bir Başbakan -Allah rahmet etsin- “Türkiye’yi küçük Amerika yapacağım.” diye söylemişti. Şimdi, bununla bunun farkı yok. Bugün Anayasa profesörleri söylüyorlar. Türkiye’de eğer bu kanun kabul edilirse, bunun peşinden birçok kanun daha gelecektir. İşte o zaman, Türkiye başkanlık sistemine dönerse, değerli arkadaşlarım, 1908 yılındaki mutlak monarşi idaresine dönüyoruz.
Değerli arkadaşlarım, Atatürk bilmiyor muydu bu başkanlık sisteminin kurulmasını? Atatürk neden gündeme getirdi de parlamenter sisteme geldi, halkın daha etkili olma şeyine getirdi? Halkın temsilcilerinin Mecliste daha ağırlıklı olması için neden Türkiye’de parlamenter sistemi getirdi? İşte bu bunu rahatsız ediyor değerli arkadaşlarım.
Ne diyor Başbakan? “As, kes.” diyor, kendi düşüncesini söylüyor. Demokrasilerde bu var mı değerli arkadaşlarım?
Şunu belirtmek istiyorum: Halk bizden bu şekilde bir Anayasa değişikliğini beklemiyor. Halk, üreticisi, işçisi, memuru, emeklisi, dar gelirlisi, yoksulu açlık sınırında olan, Hükûmetten, kendi yaşamını düzenleyecek olan bir yasa teklifi bekliyor değerli arkadaşlarım. Bu Anayasa değişikliği olursa, benim köyümdeki, benim şehrimdeki, Türkiye'nin herhangi bir şehrindeki halka ne vereceksiniz değerli arkadaşlar? Ne vereceksiniz siz? Bir tek kendinizi Anayasa Mahkemesinde güçlendireceksiniz, yargıyı tamamen paspas edip onu denetim altına alacaksınız. Yargı da emrinizde, yasama emrinizde… Başkan, tek parti iktidarı Türkiye’yi açıkça bir sivil darbe idaresine götürüyor.
Değerli arkadaşlarım, hiç iyi değil, hiç iyi değil, gidiş iyi değil. Çünkü Türkiye bir İtalyan faşizmi gibi yapılanmayı, bir Alman faşizmi gibi yapılanmayı kaldıramaz. Buna herkesin çok dikkat etmesi gerekli. Bu çok önemli bir olay değerli arkadaşlarım. İşte, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak buna karşı mücadelemizi veriyoruz. Biz darbelere karşıyız, biz 60 darbesine de karşıyız, biz 12 Mart müdahalesine de karşıyız, biz 80 darbesine de karşıyız ama en kötüsü, şu anda yapılan sivil darbeye de karşıyız değerli arkadaşlarım. (CHP sıralarından alkışlar) Onun için, sonuna kadar mücadelemizi vereceğiz.
Kimse Cumhuriyet Halk Partisini yabana atmasın, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanını yabana atmasın.
Değerli arkadaşlarım, kulaklarınızı açın, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Cumhuriyet Halk Partisinin ekolünden gelir, Atatürk ekolünden gelir, İsmet Paşa ekolünden gelir, çok uyarmıştır burada bu milleti.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Güner, konuşmanızı tamamlayın, ek süre veriyorum efendim.
RAHMİ GÜNER (Devamla) – İşte, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Deniz Baykal sizi uyarıyor. Dikkat edin, dikkat edin, gittiğiniz yol yol değil. Türkiye, böyle, yandaş mahkemeyi, yandaş hâkimi, yandaş idareciyi kaldıramaz değerli arkadaşlarım. Dikkat edin, hiç iyi değil, halk yarın size sorar ve çok düşünerek oy verin.
Burada bazı arkadaşlarımı görüyorum, bakanlık seviyesine gelmiş, birçoğu benimle beraber solda mücadele etmiş. Devlet güvenlik mahkemelerine karşıydık biz, biz sıkıyönetimlere karşıydık beraber. Biz, şimdi, özel yetkili mahkemelere karşıyız ama kimse bunu dikkate almıyor. Ne farkı var devlet güvenlik mahkemelerinden özel yetkili mahkemelerin? Özel yetkili hâkimlerin ne farkı var arkadaşlar, devlet güvenlik mahkemesindeki hâkimlerden? Bir farkı var mı? O da yine emir ve talimatla yapıyor.
Hukuk, emir, talimatla görev yapmaz. Hukukçu kendi vicdanına göre, kendi düşüncesine göre, kafasında oluşan hukuk formasyonuna göre, kurumlaşan hukuka göre karar verir. Burada görüyorum ben, öğretim üyeliğinde başka türlü konuşmuş, milletvekilliğine gelmiş başka türlü konuşuyor. Yok arkadaş öyle! Hukukta, inanıyorsan, tek fikir vardır, tek inanç vardır, tek doğru vardır, onu söylemek durumundasınız.
Değerli arkadaşlarım, mücadelemiz sonuna kadar olacaktır. Şunu söylüyorum: Burada oy veren çok değerli milletvekili arkadaşlarımın çok dikkatli olmaları gerekli. Türkiye’nin geleceğine ipotek koymayın, Türkiye’nin geleceğini kısıtlamayın, Türkiye’nin özgürlüğünü, Türkiye’nin aydınlığa giden yollarını tıkamayın. Kişiler değil, Türk milleti, Türkiye Cumhuriyeti, üniter yapı misakımillî huduttur. En büyük inancımız, düşüncemiz bunu korumaktır, bunu en iyi demokratik seviyelere çıkarmaktır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Güner.
2.2 Yirmibeşinci Maddeye Bağlı Geçici Onsekizinci Madde Hakkında MHP Grubu Adına Faruk Bal (Konya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, 26’ncı maddeyle düzenlenen geçici 19’uncu madde hakkında Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini sizlerle paylaşmak üzere huzurunuzdayım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Bu vesileyle Hakkâri’de şehadet mertebesine ulaşan Amasyalı Erkan Ayaz’a, Samsunlu Selman Özay’a Cenabıallah’tan rahmetler diliyorum, kederli ailesine ve milletimize başsağlığı diliyorum, yaralı askerlerimize de şifa diliyorum.
Değerli milletvekilleri, görüştüğümüz süreç bir hız yarışı şeklinde geçmekte ve gerek Komisyonda on bir, on beş, on yedi saati bulan gerekse Genel Kurulda gecenin geç vakitlerine kadar devam eden bu görüşme trafiğinde bir aceleyi görüyoruz. Bu acele sadece görüşme trafiğinde değil aynı zamanda kanunun içinde de vardır. İşte geçici 19’uncu maddeyle Anayasa’nın, Anayasa Mahkemesinin…
Sayın Başkan, lütfen sükûneti temin edebilir misiniz, dikkatimiz dağılıyor.
BAŞKAN – Siz Genel Kurula hitap edin efendim.
FARUK BAL (Devamla) – Evet, bu acelecilik, AKP’nin aceleciliği kanunun metninin içine de girmiştir. Eğer Anayasa değişikliği kabul edilir ise otuz gün içerisinde Meclis, Anayasa Mahkemesine, bu kanunda öngörülen şekilde üyelerini seçecek. Otuz gün içerisinde Anayasa Mahkemesinin bir kısım üyelerinin seçimindeki hızı, teklif, beşer günlük dilimler hâline ayırmış. İlk beş gün içerisinde adaylar başvuru için müracaat edecek, ikinci beş gün içerisinde başvuru sürelerinin tamamı ve üçüncü beş gün içerisinde ise seçim tamamlanacak ve ertesi gün de Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilecek, Türkiye Büyük Millet Meclisi de on gün içerisinde bu seçimi gerçekleştirecek.
Şimdi, Sayıştay ve barolar böyle hızlı bir seçime zorlanıyor ve Sayıştay ve baroların seçim için de oy kullanacak üyelerine “Ancak seçilecek bir kişiye oy verebilirsin, diğerlerine oy veremezsin.” şeklindeki bir antidemokratik hüküm, Anayasa hükmü hâline getiriliyor ve bundan tam altmış dört yıl öncesine Türkiye’yi geri döndürüyor. Altmış dört yıl önce de Türkiye'de adı demokratik olan bir seçim vardı, o seçimde oy vermek açıktandı, sayım ise gizliydi. Şimdi, aynı mantıkla, Sayıştayın üyelerinin iradesini Anayasa Mahkemesine yansıtacak olan seçimde, Sayıştayın üyelerinden sadece birisine oy verebilmesi demek, diğer üyelere oy hakkının yasaklanması demek, tam 1946 seçimiyle bağdaştırılabilecek bir antidemokratik uygulamadır.
Değerli arkadaşlarım, Meclis -geldiği zaman- on gün içerisinde bu seçimi yapacaktır. Nasıl yapacaktır? İlk oylamada üçte 2 çoğunluk, bu mümkün olmayacak, nasıl Anayasa oylamasında bir uzlaşma zemininden kaçıyorsa AKP orada haydi haydi kaçacaktır, eline fırsatı geçirmiştir, yandaşı olarak seçtirdiği bir kişiyi Anayasa Mahkemesine de göndermek suretiyle Anayasa Mahkemesini yandaş yargı kurumu hâline getirdiği fırsatı kaçırmayacaktır. O zaman, ikinci tura geçilecektir. İkinci turda 1/2 artı 1 çoğunlukla, yani salt çoğunlukla seçim olacaktır. AKP çoğunluğunu görüyoruz. İşte, bugün Anayasa konuşuluyor. Biraz önce bir arkadaşımız saydı, 11 tane milletvekiliyle takip ettiklerini söylediler. Muhtemeldir ki 1/2 çoğunluğu yine temin edemeyecektir, bu defa katılanların çoğunluğuyla seçim yapılacaktır ki bu tam AKP’nin istediğidir, dilediği kişiyi Anayasa Mahkemesine gönderecektir.
İşte, böyle bir mantık ile Anayasa’ya konulan bu hüküm, Anayasa Mahkemesini yandaş yargı kurumu hâline getirmekten başka bir anlam taşımamaktadır. Anayasa’ya konulan bu sürelerin de hiçbir fiilî ve hukuki değeri bulunmamaktadır. Mesela, on gün içerisinde Meclis seçmedi Anayasa Mahkemesi üyelerini. Ne olacak? Hiçbir şey olmayacak. Nitekim, 2003 yılında Sayıştaydan seçilen üyelerin Mecliste oylamasının yapılmasını AKP iki yıl engellemedi mi? Engelledi? Ne ile müeyyidelendirildi? Hiçbir müeyyide yok, dolayısıyla bu abesle iştigaldir. Anayasa ile ilgili bir değişiklik abesle iştigal etmemelidir.
Ancak AKP’nin acelesi vardır. Bunların hukuki bir değeri yoktur, siyasi bir değeri vardır. AKP acelecidir çünkü AKP halka hesap vermekten kaçacak delik aramaktadır. AKP, bu Anayasa değişikliği teklifi ile yaratmış olduğu ekonomik ve sosyal çöküntünün halk tarafından konuşulmasını engellemek için sanal bir tartışma ortamı yaratmıştır. Bu sanal tartışma ortamı içerisinde ekonomik çöküntünün, toplumsal çöküntünün yarattığı sosyal cinnetlerin, cinayetlerin, hırsızlıkların, soygunların hesabını vermekten kaçmaktadır. AKP’nin, işsizliğin, fakirliğin, esnaftaki, tüccardaki iflasların hesabını vermekten kaçış yolu için bulduğu delik işte bu deliktir.
Değerli arkadaşlarım, AKP sadece halka hesap vermekten kaçmamaktadır. AKP, sekiz yıla yakın bir süredir, Türkiye’de yaratmış olduğu ekonomik soygunların, özelleştirme idarelerindeki yandaş kayırmalarının, peşkeşlerin, yolsuzlukların hesabını vermek zorundadır. AKP, aynı zamanda, anayasasal sistemde yaratmış olduğu tahribatın, işlediği anayasal suçların hesabını da vermek zorundadır. AKP’nin hesap vereceği yer Yüce Divandır. İşte, AKP hesap vermekten kaçmak için Yüce Divanı yandaş bir yargı kurumu hâline getirmek istemektedir, AKP’nin acelesi bundandır ancak hesap gününden kaçış yoktur.
Değerli arkadaşlarım, AKP, sekiz yılda, devleti kadrolaşma suretiyle parti devleti hâline getirmiştir. AKP, yaklaşık sekiz yıllık iktidarında, sermaye transferi yapmak suretiyle yandaşlarını zengin etmiştir. AKP, sekiz yıllık iktidarında, basının yarıdan fazlasını yandaş hâle getirmiş, geriye kalan yarısını da vergi cezası ve hapislerle korkutmuştur ve AKP, böylece, yaratmış olduğu bir düzene sahiptir. İşte, AKP, yarattığı bu düzene uygun bir hukuk düzeni yaratmak istemektedir ve bunu gizlememektedir. AKP, bu düzenin adını önceden gizliyordu, şimdi Başbakanın ifadesiyle açıklamıştır: “Başkanlık sistemi.”
Değerli arkadaşlarım, başkanlık sistemiyle ilgili, bugün AKP sıralarında bulunan bir bilim adamı Zafer Üskül “Başkanlık sistemi, seçilmiş saltanattır.” diyor, eleştiriyor. Sayın Profesör Necmi Yüzbaşıoğlu “Başkanlık sistemi, devleti federal bir yapıya dönüştürür.” diyor, bunun altını kalınca çiziniz ve bu lafın üzerinde kırk defa düşününüz. Yine bilim heyetinde bulunan Profesör Levent Köker, başkanlık sisteminin Türkiye’ye büyük problemler yaratacağını ifade ediyor. Anayasa Hukuku Profesörü Sayın Hasan Tunç, yine Anayasa Hukuku Profesörü Sayın Ethem Atay, yine Kamu Hukuku Profesörü Sayın Murat Sezginer, başkanlık sisteminin Türkiye’de gideceği yerin dikta olduğunu söylüyor ve AKP’ye bilim adamları kurulunda başkanlık etmiş olan Sayın Ergun Özbudun da “Başkanlık sistemi, darbeleri davet eden bir sistemdir.” diyor. Kendisinin de danışman olarak görev yaptığı Latin Amerika ülkelerinde başkanlık sisteminin bir diktaya, bir tek adam yönetimine dönüştüğünü açıkça ilan ediyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bal, ek süre veriyorum iki dakika, lütfen konuşmanızı tamamlayın efendim.
FARUK BAL (Devamla) – Tabii, AKP’nin başkanlık sistemini istemesindeki sebebi ikinci ve halis olmayan niyetiyle birlikte değerlendirmemiz lazım. Sayın Yüzbaşıoğlu’nun dediği gibi, başkanlık sistemi federatif sistemlerde başarılı olabilir, bunun bir tek örneği vardır, o da Amerika Birleşik Devletleri’dir.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye üniter bir devlettir. Başkanlık sistemi dayatması ve PKK terör açılımıyla birlikte Türkiye önce eyaletlere bölünecek, arkasından başkanlık sistemi mi kurulacak?
Değerli arkadaşlarım, bu, Türkiye için yapılmış en büyük günah, bu millet için yapılabilecek en büyük, yüz yıla sari bir sıkıntılar zincirini oluşturacaktır. Bu süreçten sadece AKP değil, sadece milletimiz değil etrafımızdaki ülkeler ve coğrafyamızda bulunan tüm kitle zarar görecektir.
Değerli arkadaşlarım, bu bir AKP oyunu değildir; bu, okyanus ötesinde yazılmış bir oyundur; bu, BOP Eş Başkanlığı ile yazılmış bir senaryodur; bu, mübarek İslam dinine “ılımlı” sıfatını yapıştırarak okyanus ötesinden yazılmış senaryonun bugün ilk adımıdır. Zaten Başbakan da diyor: “Bu, açılımımız için ilk adımdır, ikincisi, üçüncüsü gelecek.” İkincisinin, üçüncüsünün ne olacağını biz önceden görüyoruz, biliyoruz.
Değerli AKP milletvekillerinin de ikincinin, üçüncünün ve sonuncunun ne olabileceğini “mahkeme-i kübraları” diye nitelendirdiğimiz vicdanlarında değerlendirmelerini talep ediyor ve bu beyaz oyu kullanırken onlara Cenab-ı Allah’ın akıl, fikir ve izan nasip etmesini temenni ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Bal, teşekkür ederim.
2.3 Yirmibeşinci Maddeye Bağlı Geçici Onsekizinci Madde Hakkında BDP Grubu Adına Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçici 19’uncu madde üzerine, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, uzun bir süredir, onuncu gündür, Anayasa’daki değişiklik teklifi üzerine görüşme yürütüyoruz. Şimdi, değişikliğini düşündüğümüz Anayasa, 1982 darbe Anayasası. Tabii, anayasalar üzerine konuştuğumuz zaman, anayasaları değerlendirdiğimiz zaman, tarihte anayasalar, ya bir toplumsal devrimin, bir ülkede ulusal, toplumsal bir mücadelenin sonucunda veya çağın, toplumun gereklerinin değişmesi sonucu o toplumun tüm kesimlerinin büyük bir mutabakatla artık mevcut Anayasa’nın cevap olmadığı, dünyanın geldiği seviyeyi de, dünya hukukunun, uluslararası hukukun geldiği seviyeyi de dikkate alarak yeniden toplumun tüm kesimlerinin üzerinde değerlendirme yapıp yeni bir anayasa yapmasından kaynaklı doğar bu ihtiyaç.
Şimdi, Türkiye’ye baktığımız zaman, 1923’te kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin 90’ıncı yılını kutladık, bu sürenin dörtte 1’inden fazlasını tek parti iktidarı altında geçirmiştir. Yani, bir ulusal kurtuluş mücadelesi verilmiş ama ardından, uzun bir süre, cumhuriyet tarihinin bugüne kadarki süresinin dörtte 1’inden uzun bir süresini tek parti iktidarıyla geçirmiş ve bu tek partinin yaptığı Anayasa geçerli olmuş. Türkiye’deki çok partili seçimden kısa bir süre sonra 1960 darbesi gelmiş, 1970 müdahalesiyle Anayasa’da bazı değişiklikler yapılmış ve 1982’de de bu mevcut Anayasa yapılmış. Bugüne kadar bu Anayasa 17’nci kezdir değiştiriliyor, seksen beş maddesi değiştirildi bugüne kadar ama sonuçta bu Anayasa’yla idare ediliyoruz.
Şimdi, belli bir hukukunu, anayasal düzenini oluşturmuş ülkelerde hem uluslararası hem de ülke içindeki mevcut ihtiyaçlardan kaynaklı bir anayasa değişikliği gerekebilir. Bu Anayasa değişikliği üzerinde çok tartışılmadan, toplumun tüm kesimlerine yaymadan… Çünkü sonuçta bir teknik veya o andaki gerekliliği karşılamak üzere bir ihtiyaç doğar. Zaten orada demokratik anayasal hukuk oturmuştur. Onun çok tartışılması gerekmiyor ama Türkiye’de, doksan yıllık süreyi olağanüstü bir şekilde geçirmiş, mevcut anayasaları ya tek parti döneminde ya da darbe dönemlerinde darbeciler tarafından hazırlanmış bir ülkede Anayasa değişikliği ciddi bir olaydır.
Türkiye’de tüm toplum kesimleri Anayasa değişikliği talebinde bulunuyor. Bu talebi en fazla isteyen, bu toplumda dikkate alınmamış, bu anayasalarda dikkate alınmamış veya zaten inkâr edilmiş kesimlerdir; Kürtlerdir ve inancını özgürce yaşaması anayasal kurala bağlanmamış veya yasaklanmış kesimlerdir; Alevilerdir, gayrimüslimlerdir ve yine, bu toplumun önemli bir kesimini nüfus anlamında, sayı anlamında oluşturan işçidir, emekçidir ve yine, cins ayrımı gözetilen ve Anayasa’ya, tüm yasalara sığınmış kadınlardır ve çağdaş toplumda korunması gereken ve özel kanunlarla, uygulamalarla korunması gereken engellilerdir, çocuklardır.
Şimdi, bu Anayasa’da, hem daha önceki tartışmalarda hem getirilen değişiklik teklifinde hem de buradaki tartışmalarda genelde bunlar çok dikkate alınmıyor, bunlar değerlendirilmiyor. İşte, bir taraftan iktidar partisi “Ben zaten toplumun çoğunluğunun oyunu aldım, bu halkın iradesiyim, sivil yapıyı da temsil ediyorum; onun için, istediğim gibi bir teklif getiririm, istediğim zaman Anayasa tartışmalarını, değişiklik tartışmalarını başlatırım, istediğim maddeleri getirir burada oylarım, istediğim maddeleri geçiririm.” diyor ve yine bir siyasi parti, geçmiş tartışmalarda da, bugün de bu teklif tartışılıyorken, bu teklifin yetersizliğini, Türkiye toplumunun taleplerini karşılamadığını dile getirmek yerine, işte “cumhuriyetin, laikliğin temelleri” diyor, “tarafsız, bağımsız yargı” diyor.
Değerli milletvekilleri, biraz önce belirttik. Aksini ispat eden gelsin, burada söylesin. Bu ülkede çok kısa bir dönem hariç ki o da tek partili dönemde, savaşın hemen sonrasında cumhuriyetin kuruluşunda hazırlanan 1924 Anayasası’dır. 1921 Anayasası çok farklıdır, 1924’te değiştirilmiştir. Darbe anayasalarıyla yönetiliyoruz. Şimdi darbe anayasalarıyla yönetilen, ordunun, askerin istediği zaman darbe yaptığı, yargının devletin yanında hukuk, hukukun üstünlüğü, çağdaş hukuku herkese eşit, herkese tarafsız uygulayan ve bağımsız olan bir yargı yerine bu darbe anayasalarına biat eden bir yargı var ve şimdi “bunun temelleri sarsılacak” diyor ve yine bazı vekillerimizle siyasi partiler, devletin birliğinin, bütünlüğünün bozulacağını ve ülkenin bölüneceğini söylüyor.
Şimdi, değerli milletvekilleri, dünyaya baktığımız zaman farklı etnik yapıları, farklı kültürleri ve bunların çözümlenmemiş sorunlarının olmadığı hiçbir ülke ne anayasasında ne yasalarında birlikten, bütünlükten ve bölünmeden bahsetmez. Eğer bir ülke anayasalarında, yasalarında ve o ülkenin siyasetçileri, hukukçuları tüm söylemlerinde önce birlikten, bütünlükten, sonra da bölünmeden bahsediyorsa o ülkede farklılıkların sorunları var ve çözümlenmemiştir.
Şimdi biz şunu söylüyoruz Barış ve Demokrasi Partisi olarak: Daha önce Anayasa’yla ilgili düşüncelerimizi belirttik, bu konuda çalışmalar yaptık. Bu çalışmaları yürütürken akademisyenlerden, anayasa profesörlerinden, farklı kesimlerin düşüncelerinden yararlandık, bunları kamuoyuyla paylaştık.
Yine, bu Anayasa Değişiklik Teklifi tartışması başladığı zaman bizler Barış ve Demokrasi Partisi olarak hem Anayasa’da temel olan, değişmezse, olmazsa olmaz olan bazı gerçeklerin olduğunu, bunlar konulmadığı zaman teklifin sorunu çözmeyeceğini ve bu teklifin buradan da, Meclisten de geçse, sonuçta referandumda halk tarafından kabul de edilse Türkiye’de Anayasa tartışmasının bitmeyeceğini ve seçimde de, seçimin de, sonrasının da tartışmasının, siyaset tartışmasının Anayasa değişikliği olacağını belirttik.
Sadece onunla yetinmedik. Sonuçta biz şunu söylüyoruz, her siyasi parti söylüyor, biz de söylüyoruz: Tüm bizim üzerimize uygulanan dışlanma politikasına rağmen, sadece Kürt halkına değil, onun siyasetçisine ve bu Parlamentoda tüm engellere, barajlara rağmen gelmiş olan Demokratik Toplum Partisine ve o kapandıktan sonra şu anda grubu bulunan Barış ve Demokrasi Partisine tüm ayrımlara rağmen, biz, başta iktidar olmak üzere tüm siyasi partilerle diyaloğa açık olduğumuzu…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Karabaş, ek süre veriyorum, lütfen konuşmanızı tamamlayın.
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Devamla) – Teşekkür ederim Başkan.
…belli konularda hem bu kürsüde hem komisyonlarda hem de siyasi partilerin çeşitli platformlardaki ilişkilerinde diyalog kuracağımızı ve açık olduğumuzu belirttik ve hiçbir zaman şunu söylemedik… Her zaman şunu söyledik, dayattık: Zaten Türkiye'nin sorunlarını çözmeyi, hem Anayasa sorununu çözmeyi, Anayasa’yı zorunlu hâle getirmiş olan Kürt sorununu, inanç sorununu, Alevi sorununu, azınlıklar sorununu, tüm sorunların, kadın sorununun çözülmesinin yolunun yüce Meclis olduğunu ve bu sorunlar Mecliste tartışılmadığı sürece sonuç alınamayacağını belirttik. Ancak hem bugüne kadarki çalışmamızda hem bu Anayasa tartışmaları ve Anayasa teklifinin tartışıldığı bu dönemde şunu gördük: Bu Meclis, gerçekten bugün de sorunları çözme, Türkiye'nin sorunlarını çözme iradesi göstermiyor, doksan yıldır göstermediği gibi. Doksan yıldır Türkiye’de askerin, ordunun darbe yapması, hukukun tarafsız ve bağımsız olmaması, sivil ve askerî bürokratların istediği zaman istediği gibi davranmasının tek nedeni bu Meclistir ve bu Meclis sorunları çözme yeridir de.
Bu Meclis gerçek anlamda farklı düşüncelere, farklı kimliklere, farklı siyasal düşünce ve ideolojilere rağmen, ülkenin sorunlarını çözme iradesini karşısına koyup, “Ben bu ülkenin sorunlarını çözmek için buradayım. Tüm farklı düşüncelerime rağmen, farklılıklarla bir araya gelip kendimden ne katabilirim?” Ve bu sorunu Meclis iradesi dışında kimse çözemez ama yasal çerçevede, anayasal çerçevede iradesini koymadığı sürece bu sorunları çözemeyiz. Toplumun beklediği bir anayasayı çıkaramayacağız diyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Karabaş, ek süreniz de doldu efendim.
Teşekkür ederim, sağ olun.
2.4 Yirmibeşinci Maddeye Bağlı Geçici Onsekizinci Madde Hakkında AKP Grubu Adına Ayhan Sefer Üstün (Sakarya)
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 497 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin geçici 19’uncu maddesi üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, geçici 19’uncu madde -adı üzerinde geçici bir madde- intikal hükümlerini düzenlemektedir. İnşallah bu teklif reylerinizle kanunlaşırsa Anayasa Mahkemesinin mevcut yedek üyeleri asıl üye sıfatını kazanacaklar, yine eksik kalan 2 üye Meclis tarafından otuz gün içerisinde seçilecektir. Bu maddede ayrıca Meclisin seçim süreci de etraflı bir şekilde anlatılmaktadır.
Değerli arkadaşlar, uzunca bir süreden beri bu teklifi görüşüyoruz. Zaman zaman her ne kadar tansiyon yükselse de olgun bir şekilde tartışmalarımızı devam ettirdik. Ancak yine bazı konuşmacılarda bazı tereddütler görüyoruz. Örneğin bunlardan bir tanesi, acaba Anayasa Mahkemesine parlamentolarca, Meclisçe üye seçilebilir mi, seçilebilmeli mi? Bu soruyu kendimize sormalıyız. Meclisin böyle bir hakkı var mı gerçekten?
Değerli arkadaşlar, bu soruyu sorduğumda sanki ilk kez böyle bir olayla karşılaşıyormuşuz gibi bazı arkadaşları görüyorum. Sanki Türk hukuk sistemimizde ilk kez böyle bir durum ortaya çıkmış, sanki Meclis ilk kez Anayasa Mahkemesine üye seçecekmiş gibi bir durumla, öyle bir tepkiyle karşılaşıyoruz. Oysa bu hüküm daha önceden 1961 Anayasası’nda zaten yer almıştı. 1961 Anayasası’nda 15 üyenin 5 tanesini yüce Meclis seçiyordu.
Değerli arkadaşlar, 1961 Anayasası hazırlanırken yine değerli hukukçu Mümtaz Soysal, bu hükmün Anayasa’ya girmesi için büyük çaba sarf etmiştir. Bakın, o zaman yazdığı kitapta aynen şu cümleleri söylüyor: “Anayasa Mahkemesi üyelerinin seçilişleri 1961 Anayasası’nda karma bir çözüme bağlanmıştır. Üyelerin bir kısmı yargı organlarınca, bir kısmı da siyasal organlarca seçiliyordu. Üyelerden bir kısmının siyasal organlara seçtirilmesi, kurulacak denetim mekanizmasıyla halkın temel tercihleri arasında bir bağlantı kurabilmek içindir. Siyasal organlarda ağır basan, çoğunlukların kendi eğilimlerindeki kimseleri üyeliğe getirmeleri normal olduğuna göre yargısal denetimin parlamento üstünde bir güç yaratma tehlikesi bir ölçüde önlenmiş olacaktır.” Bu, Sayın Mümtaz Soysal’ın kitabından aldığım bir alıntı. Tabii, maalesef, 1971 darbesiyle bu hüküm değiştirilmiş, o değişiklikten sonra Sayın Mümtaz Soysal hayal kırıklıklarını ifade eden bir makale yazmıştır. O makaleyi burada okumuyorum.
Değerli arkadaşlar, mukayeseli hukuka baktığımızda da Avrupa’da bütün parlamentoların anayasa mahkemelerine üye seçtiklerini görmekteyiz.
Değerli arkadaşlar, burada zaman zaman örnek verdik Sayın Mustafa Bumin’in hazırladığı tekliften. “Efendim çok benziyor.” dedik, bazı arkadaşlar karşı çıktılar. Elbette bazı farklılıklar var. Örneğin Sayın Mustafa Bumin’in teklifinde yüce Meclise 4 tane kontenjan ayrılmıştı. Daha cömert davranmış Mustafa Bumin ama burada 3 üyeyi seçebiliyoruz.
Değerli arkadaşlar, yine burada Sayıştayın siyasi partilerin mali denetimiyle ilgili hükümler var. Artık bundan sonra bu kanun teklifi yasalaşırsa siyasi partilerin mali denetimini Sayıştay yapacak. Gene itirazlar geldi: “Efendim, Sayın Mustafa Bumin’in teklifinde böyle bir durum yok.” Evet, teklifinde böyle bir durum yok ama bakın, şimdi, burada size söyleyeyim: Sayın Mustafa Bumin Anayasa Mahkemesinin 30’uncu Kuruluş Yıldönümünde “Anayasa yargısının asıl işlevine ve konumuna uygun düşmeyen düzenlemeler kaldırılmalıdır. Bu bağlamda, siyasi partilerin mali denetimi, yasama ve yürütme erkleri dışındaki bağımsız birimlerce, örneğin Sayıştayca yapılmalı, denetim sonucu Anayasa Mahkemesine bildirilerek yaptırım için gerekli yargısal kararların Anayasa Mahkemesince alınması sağlanmalıdır.” diyor. Değerli arkadaşlar, yine bakın benzer bir hüküm. Burada, Anayasa Mahkemesinin kendi yayınları burada, aynı benzer ifadeler de buradadır. Elbette yüce Meclis bu tür eleştirilerden istifade ederek kendi metnini hazırlayacaktır.
Değerli arkadaşlar, yine başka bir soru: Anayasa Mahkemesi Yüce Divan görevi yaptığına göre yargıladıkları kişilerin buraya üye seçmesi Yüce Divanın veya Mahkemenin, orada görev yapan hâkimlerin tarafsızlığına gölge düşürür mü? Bu da bir temel soru olarak karşımızda duruyor. Eğer yargıladıkları kişiler buraya üye seçemeyeceklerse şu anda Yüce Divan oluşturulması mümkün olamazdı.
Bakın, Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesi kimleri yargılıyor: Anayasa Mahkemesi Cumhurbaşkanını yargılıyor. Peki, şu andaki sistemde Anayasa Mahkemesinin üyelerini kim seçiyor? Sayın Cumhurbaşkanı. O zaman buraya bizim üye veremememiz gerekirdi.
Yine, Bakanlar Kurulu üyelerini, Anayasa Mahkemesi üyelerini… Anayasa Mahkemesi kendi üyelerini yargılıyor. Daha geçenlerde, hatırlarsınız, bir üyeleriyle ilgili olarak ön inceleme yapıldı. Yani şunu diyebilir miyiz ki: Anayasa Mahkemesi kendi üyesini yargılarken veya ön iznini verirken taraflı davranmıştır? Hayır, bu son derece haksız bir iddia olur.
Yine, Yargıtay, Danıştay, Askerî Yargıtay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi Başkan ve üyelerini yargılamaktadır. Bu kurullar da oraya doğrudan üye seçmektedir.
Eğer böyle bir mantıkla yaklaşmış olsaydık buralara üye veremezdi veyahut da verildikten sonra, Anayasa Mahkemesinin sanki oralara yandaş bir yaklaşım sergilediğini ifade etmemiz gerekirdi ki son derece haksız bir ifade olur değerli arkadaşlar.
Bunun yanı sıra, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı olmalı mı? Temel sorulardan bir tanesi bu. Böyle bir usul Yargıtayın, Danıştayın görevine müdahale sayılır mı? En temel sorulardan bir tanesi bu. Buna da çok fazla karşı çıkıldı.
Değerli arkadaşlar, burada anlatıldı, bireysel başvuru anlatılırken. Ben de şahsen şu teklifteki en önemli değişikliklerden bir tanesi de bunu görüyorum çünkü Anayasa Mahkemesi maalesef zamanlama itibarıyla bir darbe ortamında kurulmuştur dolayısıyla vesayetçi bir anlayışla görev yapmaktadır, verdiği kararlarda da maalesef özgürlükçü bir anlayış sergileyememiştir.
İlk kez Anayasa Mahkemesine farklı bir görev yükleniyor. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamında ve Anayasa’da güvence altına alınan özgürlüklerle ilgili bir denetim yapma, inceleme yapma yetkisi veriliyor. Anayasa Mahkemesini değiştirerek dönüştürecek bir hükümdür bu. O bakımdan, değerli arkadaşlar, bu hüküm mutlaka olmalıdır. Avrupa Birliği düzenlemelerinde de yine, devletlerin kendi iç hukuklarında böyle bir düzenleme yapılması gerektiği noktasında öneriler vardır.
Değerli arkadaşlar, burada bu hükme en fazla itiraz eden bir milletvekili arkadaşımız, daha yakın bir zamanda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine adil yargılanma hakkını düzenleyen 6’ncı maddesinin ihlal edildiğini ve şikâyetini dile getirerek bu haklılığını ispat için başvurmuştur. Bakın, aynı kapsamdaki bu hakları Ahlatlıbel’de kurulmuş olan mahkemeye veriyoruz. Şimdi, burada, bunun olmasını istemeyen arkadaşlarımız Strazburg’daki mahkemeye müracaat edebiliyorlar ve bu hakları Anayasa Mahkemesine verdiğimizde efendim, Yargıtayın, Danıştayın, yüksek mahkemelerin yetkilerine tecavüz olarak görüyorlar.
Değerli arkadaşlar, o zaman sizin yaptığınız başvuru nedir? Ki bu haklar nelerdir? Bakın, adil yargılanma hakkı, ayrımcılıkla mücadele hakkı, din ve vicdan hürriyeti. Maalesef yerel mahkemelerimizin daha gündemine bunlar gelememiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Üstün, lütfen konuşmanızı tamamlayın, ek süre veriyorum.
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ayrımcılıkla mücadele hakkı 2005 yılında hukuk sistemine girmiştir ancak benim daha duyabildiğim, görebildiğim, bu konuda genel mahkemelerde verilmiş bir karar yoktur. Öyleyse burada bir sorun var, burada bir sorun alanı var. Dolayısıyla bu sorun alanını giderecek olan Anayasa Mahkemesidir.
Değerli arkadaşlar, bir başka temel itiraz, hukukçu üye olmadığı veya az olacağı noktasında. Oysa Anayasa Komisyonunda yapılan görüşmelerde bu konudaki tedbirlerimizi aldık. Şu anda zaten en az 13 üye hukukçu olacak, diğer yüksek bürokrasiden gelen üyelerin de bir kısmının hukukçu olacağını tahmin ediyorum. Dolayısıyla, en az 15-16 üyenin burada mutlaka hukukçu olacağı düşüncesindeyiz.
ATİLLA KART (Konya) – Yanlış bilgi veriyorsun!
M. FATİH ATAY (Aydın) – Tahmin ediyorum olur mu ya!
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) – Efendim, bakın, değerli arkadaşlar…
ATİLLA KART (Konya) – Yanlış bilgi veriyorsun!
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) – Yanlış bilgi vermiyoruz.
ATİLLA KART (Konya) – Metne aykırı bilgi veriyorsun.
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) – Sayın Kart, Sayın Kart…
BAŞKAN – Lütfen karşılıklı konuşmayalım.
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) – Çok güzel bir tartışma ortamı içerisindeyiz. Biz sizi dinliyoruz.
Anayasa Komisyonunda, sık sık “Efendim, medeni bir şekilde tartışalım dediniz.” ki tartıştık…
ATİLLA KART (Konya) – Ben sizin konuşmanıza katkı sağlıyorum, onu bozmak istemiyorum ama doğru bilgi verin!
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) – …ama bakın değerli arkadaşlar, Anayasa Mahkemesi Başkan ve üyelerinin gerisine düşmeyelim. Anayasa Mahkemesi Başkan ve üyeleri şu anda bizden daha reformistler.
Bakın, şurada, son Anayasa Mahkemesinin yine kuruluşunun 48’inci yılında yapılan bir konuşmadan bir pasaj okuyorum Sayın Başkanın: “Yargıda şeffaflık dönemi açılmalıdır. Türk milleti adına karar verenlerin bunu nasıl oluşturduğunu milletin görme ve bilme hakkı vardır. Bu nedenle, Türkiye Büyük Millet Meclisinde olduğu gibi, Anayasa Mahkemesi başta olmak üzere, Yargıtay ve Danıştayın genel kurullarındaki görüşme ve müzakerelerin kayda alınması, tutanakların kamuoyuna açıklanması veya önemli görüşmelerin herkese açık olması sağlanmalıdır. Aleniyet ilkesi, toplumun geleceğine yön veren çok önemli kararların alındığı bu kurullardaki görüşmelerin gizliliğinin haklı gerekçelerini ortadan kaldırmaz.”
Değerli arkadaşlar, bakın, şu Meclis on iki tane kamera altında çalışıyor, ağzımızdan çıkan her söz kayda alınıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Üstün, ek süreniz de doldu efendim, sadece Genel Kurulu selamlayabilmeniz için mikrofonu açıyorum.
Buyurun.
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) – Dolayısıyla, yüksek yargının da inşallah bundan sonra daha aleni ve şeffaf olmasını diliyoruz.
Bu talep sadece bizden gelmiyor, bu talep Yüksek Mahkemenin Başkan ve üyelerinden geliyor diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Üstün, teşekkür ederim.
KAYNAK: T.B.M.M. Tutanak Dergisi, Dönem 23, Cilt 67, Yasama Yılı 4, Birleşim 97
___________________________________________________________________________
3 TBMM Genel Kurulu’nda Yirmibeşinci Maddeye Bağlı Geçici Onsekizinci Maddeyle İlgili Verilen Değişiklik Önergeleri, Oylamalar ve Komisyonca Sunulan Metnin Kabulü
3.1 Yirmibeşinci Maddeye Bağlı Geçici Onsekizinci Madde için Birinci Turda Verilen Önergeler (Tümü Reddedilmiştir – 28 Nisan 2010)
1. Önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 26 ncı maddesi ile 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına eklenen Geçici Madde 19 un son fıkrasında geçen "iki yıl" ibaresinin "bir yıl" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
İkram Dinçer
Van
2. Önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 26 ncı maddesi ile 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına eklenen Geçici Madde 19 un son fıkrasında geçen "iki yıl" ibaresinin "bir yıl" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Veysi Kaynak
Kahramanmaraş
Gerekçe (2. Önerge)
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; vermiş olduğumuz önerge dolayısıyla söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu kürsüde yaklaşık on günden beri, 264 milletvekilinin vermiş olduğu Anayasa teklifini görüşüyoruz. İktidar partisine mensup milletvekilleri olarak, sürekli, bu Anayasa teklifini Türkiye'nin daha da demokratikleşmesi, çağdaşlaşması ve hukuk devleti olması yolunda getirilmiş bir teklif olarak sizlere sunuyoruz, muhalefete mensup milletvekilleri ise bu teklifin diktatörlüğe giden, bir diktatoryal idareyi arzu eden bir değişiklik olduğunu iddia ediyorlar.
Ben, ana başlıklarıyla şunları arz etmek için özellikle söz aldım: Kadın-erkek eşitliğinin sağlanması, kadınlara pozitif ayrımcılık, özürlülere, şehit ailelerine pozitif ayrımcılık; toplumun bazı kesimlerinin sosyal devlet ilkesinin bir gereği olarak daha iyi korunması ve gözetilmesi, kişisel verilerin korunması, bireylerin yurt dışına çıkmalarının sınırlandırılmasına ilişkin hükümlerin daraltılması, çocuk haklarının anayasal temele kavuşturulması, her türlü istismara karşı çocukların korunması, sendikal haklar ile grev hakkında öngörülen bazı sınırlamaların kaldırılması gibi; demokratik hayatın vazgeçilmez unsurları olan siyasi partilere ilişkin hükümlerin uluslararası belgelerde yer alan objektif kriterler dikkate alınarak yeniden düzenlenmesi, bilgi edinme ve kamu denetçisine başvurma hakkının düzenlenmesi, bir siyasi partinin kapatılmasına sebep olan milletvekilinin milletvekilliğinin düşmesine son verilmesi, Yüksek Askerî Şûra kararlarının yargı denetimine açılması, memur ve diğer kamu görevlilerine disiplin cezası olarak verilen uyarma ve kınama cezalarının yine yargı denetimine açılması, askerî yargının görev alanının daraltılması; mukayeseli hukuk uygulamaları ve ülkemiz ihtiyaçları göz önüne alınarak Anayasa Mahkemesinin yeniden yapılandırılması, üye sayısının artırılması, mahkeme üyelerinin belli bir süre için bu göreve seçilmesi ve Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru müessesesinin yürürlüğe konması; Askerî Yargıtayın ve Askerî İdare Mahkemesinin bağımsızlığının güçlendirilmesi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun demokratik, şeffaf ve geniş tabanlı bir yapıya kavuşturulması, hâkim ve savcılar hakkında kararlar alan bu Kurulda yine hâkim ve savcıların temsili; bunlar hep demokratik ve çağa uygun düzenlemelerdir.
O yüzden, Anayasa teklifimizi, kimsenin antidemokratik bir diktatorya arzusu olarak ileri sürmesi doğru değildir, mümkün değildir diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
3. Önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 26 ncı maddesi ile 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına eklenen Geçici Madde 19 un son fıkrasında geçen "iki yıl" ibaresinin "bir yıl" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Ahmet Yeni Azize Sibel Gönül
Samsun Kocaeli
Gerekçe (1 ve 3. Önergeler)
Bireysel başvuru hakkının bir an önce hayata geçirilmesi amaçlanmıştır.
Oylamanın Sonucu (1, 2 ve 3. Önergeler): AYNI OLDUĞUNDAN BİRLİKTE OYLANMIŞ VE KABUL EDİLMEMİŞTİR.
4. Önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 497 sıra sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 26 ncı maddesinin Geçici 19 ncu maddesinin aşağıda ki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ayla Akat Ata (Batman)
Şerafettin Halis (Tunceli)
Fatma Kurtulan (Van)
Pervin Buldan (Iğdır)
İbrahim Binici (Şanlıurfa)
M. Nezir Karabaş (Bitlis)
Geçici Madde 19- Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte Anayasa Mahkemesinin mevcut üyeleri yeni üyeleri seçilene kadar görevlerine devam ederler.
Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren otuz gün içinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi iki üyeyi Sayıştay Genel Kurulunun ve üç üyeyi de baro başkanlarının gösterecekleri üçer aday içinden seçer.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin yapacağı üye seçimi için aday göstermek amacıyla;
a) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren beş gün içinde, Sayıştay Başkanı adaylık başvurusunu ilan eder. İlan tarihinden itibaren beş gün içinde adaylar Başkanlığa başvurur. Başvuru tarihinin sona erdiği günden itibaren beş gün içinde Sayıştay Genel Kurulunca seçim yapılır. Her Sayıştay üyesinin ancak bir aday için oy kullanabileceği bu seçimde en fazla oy alan üç kişi aday gösterilmiş sayılır.
b) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren beş gün içinde, Türkiye Barolar Birliği Başkanlığı adaylık başvurusunu ilan eder. İlan tarihinden itibaren beş gün içinde adaylar Türkiye Barolar Birliği Başkanlığına başvurur. Başvuru tarihinin sona erdiği günden itibaren beş gün içinde Türkiye Barolar Birliği Başkanlığının ilanında gösterilen yer ve zamanda baro başkanları ve üyeler tarafından seçim yapılır. Her bir baro başkanının ancak bir aday için oy kullanabileceği bu seçimde, en fazla oy alan üç kişi aday gösterilmiş sayılır.
c) (a) ve (b) bentleri uyarınca yapılan seçimlerin sonucunda aday gösterilmiş sayılanların isimleri seçimin yapıldığı günü takip eden gün Sayıştay ve Türkiye Barolar Birliği başkanlıklarınca Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bildirilir.
ç) (c) bendi uyarınca yapılan bildirimden itibaren on gün içinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde seçim yapılır. Her boş üyelik için yapılacak seçimde, ilk oylamada üye tamsayısının üçte iki ve ikinci oylamada üye tamsayısının salt çoğunluğu aranır; ikinci oylamada salt çoğunluk sağlanamazsa bu oylamada en çok oy alan iki aday için üçüncü oylama yapılır; üçüncü oylamada en fazla oy alan aday üye seçilmiş olur.
Cumhurbaşkanı, üyeyi Yargıtay ve Danıştay kontenjanlarından olan ilk üyeliklerin boşalmasından sonra Yükseköğretim Kurulunun kendi üyesi olmayan yükseköğretim kurumlarının hukuk, iktisat ve siyasal bilimler dallarında görev yapan öğretim üyeleri arasından göstereceği üçer aday içinden seçer.
Anayasa Mahkemesi üyeliğine aday gösteren kurumların halen mevcut üyeleri ile kendi kontenjanlarından seçilmiş yedek üyeler, tamamlama seçiminde göz önünde bulundurulur. Anayasa Mahkemesinde halen belli görevlere seçilmiş olanların bu sıfatları seçilmiş oldukları Anayasanın yürürlüğe girdiği tarihte sona erer.
Bireysel başvuruya ilişkin gerekli düzenlemeler iki yıl içinde tamamlanır. Uygulama kanununun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bireysel başvurular kabul edilir.
Gerekçe (4. Önerge)
Anayasa’nın yürürlüğe girdiği anda tüm üyelerin yeniden seçilmesi gerekir. Anayasa Mahkemesi eski üyelerinin asıl üye olarak tekrar göreve devam etmesi hukuka aykırıdır.
Oylamanın Sonucu (4. Önerge): KABUL EDİLMEMİŞTİR.
5. Önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Anayasa değişikliği teklifinin, 26. maddesi ile teklif edilen Geçici 19. maddenin metninden çıkarılması için gere��ini arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal (Konya)
Oktay Vural (İzmir)
Mehmet Şandır (Mersin)
Behiç Çelik (Mersin)
S. Nevzat Korkmaz (Isparta)
Mehmet Serdaroğlu (Kastamonu)
D. Ali Torlak (İstanbul)
Gerekçe (5. Önerge)
Anayasalar, vatandaşların temel hak ve hürriyetlerini teminat altına alan, siyasi rejimin ve devlet organlarının görev ve yetkilerini belirleyen kanunlar hiyerarşisinin en üstünde temel hukuk normlarıdır.
İki ihtilal ve 3 muhtıra ile üzerine gölge düşürülen Türk demokrasisini;
21. yüzyıl evrensel değerlerine kavuşturabilmenin,
Asırlık anayasa tartışmalarından kurtarmanın,
Her kesimin benimseyebileceği bir anayasaya kavuşturabilmenin,
tek yolu toplumsal uzlaşmaya dayalı bir Anayasa yapmayı sağlamaktır.
MHP bu sebeple;
"Anayasa Değişikliği Uzlaşma Komisyonu" kurulmasını,
Partilerin uzlaştıkları hususlarda demokratik bir sözleşme yapılmasını,
Siyasi partilerin hangi konularda uzlaştığının kamuoyuna duyurulmasını,
Her partinin görüş ve tavrının, yapılacak ilk seçimde milletin takdirine sunulmasını,
Seçimler sonunda oluşacak Meclisin ilk iş olarak anayasa değişikliğini gerçekleştirmek olmasını teklif etmiştir.
MHP; bu kapsamda,
Devlet ile Milleti kucaklaştıracak,
Milletin değerleri ile Devletin değerlerini bağdaştıracak,
Demokrasi ile Cumhuriyeti barıştıracak,
Vatandaşın temel hak ve hürriyetlerini evrensel standarda yükseltecek,
Milletin bölünmez bütünlüğünü üniter yapı içinde sağlayacak ve Devleti kurum ve kuruluşları ile uyum içinde çalıştıracak,
Kuvvetler ayrılığına dayalı parlamenter demokrasiyi iyileştirecek…
FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, çok hızlı okuyor, anlaşılmıyor!
OKTAY VURAL (İzmir) – Tekzip metinleri gibi okuyor!
BAŞKAN – Sakin okuyun.
Tamam, uyardım.
Buyurun devam edin:
…Cumhuriyetin temel nitelikleri ile Anayasamızın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek maddelerini koruyacak,
Toplumsal bir sözleşme belgesi niteliğinde anayasa yapma kararını ilan etmiştir.
Anayasa değişikliği ancak böylece milletin iradesine dayandırılmış olacaktır.
AKP, MHP'nin bu teklifine kulak tıkamış, kendisi için hazırladığı Anayasa teklifini partilere ve millete dayatmıştır.
AKP, Anayasa değişikliğini seçmene ve yargıya hesap vermekten kaçmak için malzeme olarak kullanmaktadır.
AKP'nin Anayasa Değişiklik Teklifi, kendi hedefine ulaşmak için hazırlanmıştır.
Bu teklif ile kuvvetler ayrılığına dayanan parlamenter sistemin denge ve denetim mekanizmaları iktidar lehine bozulmaktadır. Bunun doğal sonucu olarak başta parti kapatma, yargı bağımsızlığı ve hâkim teminatı ile hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkeleri zedelenmektedir. Parlamenter sistem yerine ucu diktaya açık bir Başkanlık sistemi getirilmektedir.
Bu teklif, Parlamenter demokrasi esasına göre inşa edilen Anayasaya aykırıdır.
Bu teklifin içinde; Millet yoktur, Milletin iradesi yoktur, Milletin beklentisi yoktur.
Millet, AKP'den bölücü terörü bitirmesini beklemektedir.
Millet, AKP'den yoksulluğun, yolsuzluğun, hayat pahalılığının ve işsizliğin hesabını vermesini beklemektedir.
Millet, AKP'den iş beklemektedir. Aş beklemektedir.
Millet, AKP'den düşünce, inanç, teşebbüs, örgütlenme ve benzeri alanlarda temel hak ve hürriyetlere güvence beklemektedir.
Millet, mahkemelerdeki iş yükünü azaltacak ekonomik, sosyal ve adli reform beklemektedir.
Millet, yandaş yargıç değil, tarafsız ve bağımsız mahkemelerde hakkını aramak istemektedir.
AKP 8 yılı heba etmiştir. Milletin beklentilerini karşılayamamıştır.
AKP, millet için değil, kendini korumak için Anayasa değiştirmektedir.
AKP, hukuk devleti ve hukukun üstünlüğünü tahrip etmek, üstünlerin hukukunu yaratmak istiyor.
AKP, kuvvetler ayrılığı ve parlamenter sistemin denge ve denetim ilkesini yok ederek, diktaya dönüşecek başkanlık sisteminin ilk adımını atmak istiyor.
AKP, Sn. Başbakan'ın "yetki sende, ister asarsın, ister kesersin" anlayışı ve gizlemediği başkanlık sistemi hevesi ile diktaya yönelmiştir. Dikta hevesinin önünde engel gördüğü Anayasa mahkemesini yandaş yargı kurumu haline getirmek istiyor.
AKP, PKK'nın siyasallaştırılması için ilk adım olduğunu ifade ettiği bu teklif ile, bin yıllık kardeşliğin ve milli bütünlüğü bozmaktadır.
Sayın Başbakan'ın " Anayasa değişikliği önerimiz açılım projemizin, milli birlik ve kardeşlik projemizin önemli bir parçasıdır. Açılım kapsamında atacağımız adımların önünü açıyor, alt yapısını hazırlıyor" ifadesi ile PKK terör açılımına anayasal zemin hazırlamaktadır.
Oylamanın Sonucu (5. Önerge): KABUL EDİLMEMİŞTİR.
6. Önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 26. maddesine bağlı Geçici Madde 19’un Anayasaya aykırılığı nedeniyle Teklif metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza Öztürk Atilla Kart
Mersin Konya
Gerekçe (6. Önerge)
ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tarafımızdan verilen önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, sekiz yıldan bu yana bu Parlamentoda görev yapıyorum. Çok gergin ve tartışmalı dönemleri burada çoğu arkadaşımızla beraber yaşadık, geçmiş dönemden de birlikte yaşadık. Ancak son bir haftadaki tartışma ortamını, bu aradan geçen sekiz yıl içinde hiç yaşamadığımızı gözlemliyorum. Şunu görüyorum: Bu son bir haftada...
Sayın Başkan, arkadaşlar...
BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilleri, Hatibi takip edelim. Sakin olalım.
Buyurun.
ATİLLA KART (Devamla) – Son bir haftadaki hava şu: Diktatöryal bir tavır, keyfî bir yönetim, “ben bildiğimi yaparım, yapacağım” tavrı. Bu, gerçekten kabul edilemez bir tavır. Bu tavır ve anlayış, Türkiye’nin yararına değildir. Bunu, bu noktada lütfen kendi vicdanınızda değerlendirin, sorgulayın. Sizleri, bu anlamda, Türkiye’nin huzuru ve geleceği adına asgari ölçüde sağduyulu ve sorumlu davranmaya bir kez daha davet etmek gereğini duyuyorum. Gemileri yakma anlayışıyla siyaset yapmaktan vazgeçelim; bu noktada kendimizi bir kez daha sorgulayalım, bir özeleştiri yapalım, öz güven içinde bir özeleştiri yapalım.
Değerli milletvekilleri, bu maddede konuşan iktidar sözcüleri, siyasi partilerin kapatılmasına yönelik olarak değerlendirmeler yaparken, idari işlem ve eylemlerden dolayı o partinin odak olarak değerlendirilmemesi gerektiğini, odak unsurunun tespitinde idari işlem ve eylemlerin göz önüne alınmaması gerektiğini ifade ettiler. Bu, sanki, soyut olarak değerlendirildiği zaman doğru bir değerlendirmeymiş gibi geliyor ama gerçeklerle ve hukukla hiçbir ilgisi olmayan bir değerlendirme.
Merhum Ertan Gönen’i hatırlayacaksınız, Kızılay eski Başkanı. Defalarca görevden alındı, defalarca iptal kararları verildi. İçişleri Bakanlığı ve Başbakanlık aleyhine ve Başbakan ve İçişleri Bakanı aleyhine tazminat davaları açıldı. Sonuçta 46 milyar İçişleri Bakanlığından tahsil edildi. Ama ne deniyordu yargı kararında? “Hizmet kusuru olan, görev ve yetkisini kötüye kullanan Başbakan ve İçişleri Bakanından rücu yoluyla bu tazminatın tahsili.” deniliyordu. Bu para henüz tahsil edilemedi. Ortada kesinleşmiş yargı kararları olmasına rağmen tahsil edilemedi. Peki, niye tahsil edilemiyor, durup dururken mi? Çünkü, idare, icrai anlamda ya da ihmali anlamda bir işlem tesis ediyor, o yargı kararını uygulamıyor.
Bunu TÜPRAŞ olayında görüyoruz. 400 milyon civarında soygun ortaya çıkıyor. Yargı kararı var. O yargı kararının uygulanmamasını Bakanlar Kurulu sağlıyor. Burada bir idari işlem, eylem yoktur diyebilir miyiz?
Bunu Seydişehir Eti Alüminyumda görüyoruz. İptal kararı var. 3,5 milyar dolar civarında bir yolsuzluğun olduğu tespit ediliyor, bunu uygulamıyor Hükûmet. Burada bir idari işlem ve eylem yoktur diyebilir miyiz?
Bunu Telekom’da görüyoruz, benzeri durumu.
Bunu, yargı kararlarının müteselsilen uygulanmaması suretiyle Türkiye Büyük Millet Meclisine kanun kaçaklarının taşınması sürecinde görüyoruz. Burada organize bir süreç söz konusu. Yargı kararlarını müsteşarlara uygulatmayan bir siyasi otorite söz konusu. Anayasa’nın 137’nci maddesini ihlal eden, kanunsuz emir vermek suretiyle ihlal eden bir hükûmet var. Burada idari işlem ve eylem yok diyebilir misiniz? Bunun bir açıklaması var mı? Birisi çıksın şunun açıklamasını yapsın; soyut değerlendirmeler yapmadan, hamaset yapmadan, demagoji yapmadan buna bir açıklama getirsin. Bu, ne demektir? Bu, kanun kaçaklarını Türkiye Büyük Millet Meclisine taşıyan, idari işlem ve eylemler yoluyla fiilen kapatma sürecini engelleyen…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kart, size bir dakika ek süre veriyorum, lütfen konuşmanızı tamamlayın.
ATİLLA KART (Devamla) – Organize bir şekilde gerçekleştirilen idari işlem ve eylemler yoluyla kapatmayı fiilen engelleyen bir düzenlemedir bu. Hukuk devletlerinde bu olur mu? Ortada bir suç var, o suça karşılık hiçbir yaptırım yok. Bu hukuk devletlerinde olmaz, bu ancak dikta yönetimlerinde olur. Bunu vicdanınızda bir kez daha sorgulayın.
Bakın, bu suretle ne yapıyoruz? Görünürde geçici 15’inci maddeyi kaldırırken yeni geçici 15’inci maddeleri kalıcı hâle getiriyoruz, hukuk sistemini sabote ediyoruz iktidar eliyle ve hukuku araç olarak kullanmak suretiyle; buna hiç kimsenin hakkı yok. Hiç kimsenin bu eylemi işlemesine de hukuk devletinde müsaade etmezler, izin vermezler. Hukuk demokrasiyi koruyacaktır, bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Kart, teşekkür ederim.
7. Önerge
TBMM Başkanlığına
Anayasa değişiklik teklifinin 26. maddesi Geçici 19. maddesi anayasaya aykırıdır. Teklif metninden çıkarılmasını saygılarımla arz ederim.
Tayfun İçli
Eskişehir
Gerekçe (7. Önerge)
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Çok değerli milletvekili arkadaşlarım, sizleri saygıyla selamlıyorum. Önergem hakkında söz talep ettim.
Değerli arkadaşlarım, maddeler hakkında tüm gruplar ve çok değerli milletvekili arkadaşlarım kendi görüşlerini ifade etti. Ben de belirli maddelerde kendi görüşlerimi ifade ettim. Bu geçici maddeler -daha önceki konuşmalarımda da ifade ettim- bir korkunun ve bir aceleciliğin, bu geçici maddelerde, somut kanıtlarını görüyorum, bu benim düşüncem. Böyle bir düzenleme, kuvvetler ayrılığına, yargı bağımsızlığına ve hukuk devleti ilkelerine aykırı. Diyebilirsiniz ki “Tayfun İçli, bu senin görüşün.” Ama, değerli arkadaşlarım, Yargıtay Başkanlar Kurulu toplanmış, işin siyasetine girmeksizin bu Anayasa teklifini değerlendirmiş ve hukukçu olan milletvekillerine Yargıtay Başkanlık Kurulunun görüşlerini göndermiş, lütfetmişler, bana da göndermişler.
Değerli arkadaşlarım, çok kısa zamanda bunların hepsini aktaracak değilim ama bakın, saptama şu giriş bölümünde: “Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın bazı maddelerinde değişiklik yapılması hakkındaki teklif edilen metin Anayasa’mızın temel ve değiştirilemez ilkelerinden birini oluşturan hukuk devletiyle ilgilidir. Hukuk devletinin temel felsefesi ise kuvvetler ayrılığına dayanır. Erkler ayrılığında, daha doğrusu hukuk devletinde bağımsız yargının doğal olarak asıl yetki ve görevi yasama ve yürütmenin işlemlerini denetlemektir. Yargı, yasama organınca çıkarılan yasaların yorumunu yapar. Yargının hukuksal yorumu bağlayıcıdır. Böylece, yargı, yürütme ve yasamanın işlem ve faaliyetlerinin hukuk çerçevesi içinde kalmasını sağlar. Demokratik sistemlerde kuvvetler ayrılığını korumak, yasaları yorumlayarak yaşama geçirmek yargının görevidir.
Bu bağlamda, yargı bağımsızlığı, demokrasinin, hukuk üstünlüğünün olmazsa olmaz koşuludur çünkü adalete, yansızlığa ancak bağımsız yargıyla ulaşılabilir.” dedikten sonra HSYK, Anayasa Mahkemesinin yapısı ve görevleriyle ilgili kendi görüş ve düşüncelerini ifade etmişler.
Değerli arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesinin yapısıyla ilgili en önemli saptamalardan birisi, bakın, ceza yargılamasıyla ilgili, Yüce Divan yargılamasıyla ilgili saptamaları: “Birçok üyenin hukuk dalında öğrenim görmemiş kişiler arasından seçilmeleri ve buna rağmen bir ceza yargılaması olan Yüce Divan yargılamasında görev alabilmeleri, diğer yurttaşlara oranla Yüce Divanda yargılanacak olanlar açısından büyük bir güvencesizlik ve eşitsizlik oluşturabilecektir. Ayrıca, ceza yargıçlarının çoğunlukta olmadığı bir yargı düzenindeki yargılamaların belli dönemler bakımından yargılanacak olanların lehlerine olacağı düşünülebilir ise de bunun her zaman böyle olmayabileceğini de öngörmek yerinde olur.” dedikten sonra, ceza yargılamasında çok önemli bir yol olan yargılamanın yenilenmesi hâlinde bu yargılamayı bu belirli sayıdaki yapının yapamayacağına dair de çok ciddi saptamaları var ve sonuç olarak da, diğer mahkemelerde yargılananlar bakımından temyiz incelemesi mümkün olduğu hâlde Yüce Divan kararlarına karşı böyle bir başvuru yolu olmaması Anayasa’nın 40, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 13, Ceza Yargılaması Yasası’nın filanca filanca maddeleri diye eleştirilerini devam ettirmişler ve bireysel başvuruyla ilgili de Yargıtay Başkanlar Kurulu görüşlerini çok net ifade etmişlerdir.
Değerli arkadaşlarım, Yargıtay Başkanlar Kurulunda yer alan hukukçular mesleklerinde en az kırk yıl geçirmiş, saygın ve Yargıtaya seçildikleri gibi, Yargıtaydaki görevleri nedeniyle başkanlık durumuna gelmiş değerli hukukçulardır ve bunların zannetmeyin ki, bir siyasi parti gibi, işte, (a) partisi… Tabii ki, herkesin içinde, gönlünde bir aslan yatar, bir siyasetçi yaklaşımı vardır ama bu arkadaşlarımızın bu öğütlerini, mesleklerinde en az kırk-kırk beş yıl görev yapan insanlar olarak düşünmeniz gerekir.
Bakın, burada bir siyasi parti ayrımı yapmaksızın bir görüş var ve bir önceki konuşmamda da ifade ettim, geçici 18’inci maddede de, çok değerli Onursal Yargıtay Başkanı Sami Selçuk’un dün ve bugünkü gazetelerdeki eleştirilerine, değerlendirmelerine de mutlaka kulak vermek lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sözünüzü tamamlayın lütfen Sayın İçli. Size ek süre veriyorum.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Peki efendim.
Bir kıskançlık içinde olmamak gerekiyor. Bu Anayasa hepimizin anayasası. Bu Anayasa çıktıktan sonra uzun yıllar Türkiye’deki birçok sistemin düzenlenmesini sağlayacak. Onun için, “acele işe şeytan karışır” sözünden hareketle, değerli arkadaşlarım, acele etmeyelim. Yani yanlış yaptığımızı, çok değerli hukukçular var aralarınızda, bunu, oturalım, sağlıklı bir şekilde değerlendirelim ve adam gibi bir Anayasa yapalım diyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. Teşekkür ederim.
Oylamanın Sonucu (6 ve 7. Önergeler): AYNI OLDUĞUNDAN BİRLİKTE OYLANMIŞ VE KABUL EDİLMEMİŞTİR.
3.2 Yirmibeşinci Maddeye Bağlı Geçici Onsekizinci Maddeye İlişkin Birinci Tur Gizli Oylama Sonucu
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 26’ncı maddesine bağlı geçici 19’uncu maddenin gizli oylama sonucunu açıklıyorum:
“Oy sayısı : 409
Kabul : 336
Ret : 71
Çekimser : -
Boş : 1
Geçersiz : 1
Kâtip Üye Kâtip Üye
Fatih Metin Murat Özkan
Bolu Giresun”
3.3 Yirmibeşinci Maddeye Bağlı Geçici Onsekizinci Madde için İkinci Turda Verilen Önergeler (Tümü Reddedilmiştir - 6 Mayıs 2010)
1. Önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
497’ye 1 inci Ek Sıra Sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 26 ncı maddesi ile 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına eklenen Geçici Madde 19 un son fıkrasında geçen “iki yıl” ibaresinin “bir yıl” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Dilek Yüksel
Tokat
Gerekçe (1. Önerge)
Bireysel başvuru hakkının bir an önce hayata geçirilmesi amaçlanmıştır.
OYLAMANIN SONUCU (1. Önerge): KABUL EDİLMEMİŞTİR.
2. Önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 497’ye 1 ek sıra sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 26 ncı maddesinin Geçici 19 uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Sebahat Tuncel Bengi Yıldız Özdal Üçer
İstanbul Batman Van
İbrahim Binici Hasip Kaplan
Şanlıurfa Şırnak
MADDE: 26
Geçici Madde 19 - Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte Anayasa Mahkemesinin yeni üyeleri hemen seçilir.
Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren otuz gün içinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi iki üyeyi Sayıştay Genel Kurulunun ve üç üyeyi de baro başkanlarının gösterecekleri üçer aday içinden seçer.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin yapacağı üye seçimi için aday göstermek amacıyla;
a) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren beş gün içinde, Sayıştay Başkanı adaylık başvurusunu ilan eder. İlan tarihinden itibaren beş gün içinde adaylar Başkanlığa başvurur. Başvuru tarihinin sona erdiği günden itibaren beş gün içinde Sayıştay Genel Kurulunca seçim yapılır. Her Sayıştay üyesinin ancak bir aday için oy kullanabileceği bu seçimde en fazla oy alan üç kişi aday gösterilmiş sayılır.
b) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren beş gün içinde, Türkiye Barolar Birliği Başkanlığı adaylık başvurusunu ilan eder. İlan tarihinden itibaren beş gün içinde adaylar Türkiye Barolar Birliği Başkanlığına başvurur. Başvuru tarihinin sona erdiği günden itibaren beş gün içinde Türkiye Barolar Birliği Başkanlığının ilanında gösterilen yer ve zamanda baro başkanları ve üyeler tarafından seçim yapılır. Her bir baro başkanının ancak bir aday için oy kullanabileceği bu seçimde, en fazla oy alan üç kişi aday gösterilmiş sayılır.
c) (a) ve (b) bentleri uyarınca yapılan seçimlerin sonucunda aday gösterilmiş sayılanların isimleri seçimin yapıldığı günü takip eden gün Sayıştay ve Türkiye Barolar Birliği başkanlıklarınca Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bildirilir.
ç) (c) bendi uyarınca yapılan bildirimden itibaren on gün içinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde seçim yapılır. Her boş üyelik için yapılacak seçimde, ilk oylamada üye tamsayısının üçte iki ve ikinci oylamada üye tamsayısının salt çoğunluğu aranır; ikinci oylamada salt çoğunluk sağlanamazsa bu oylamada en çok oy alan iki aday için üçüncü oylama yapılır; üçüncü oylamada en fazla oy alan aday üye seçilmiş olur.
Cumhurbaşkanı, üyeyi Yargıtay ve Danıştay kontenjanlarından olan ilk üyeliklerin boşalmasından sonra Yükseköğretim Kurulunun kendi üyesi olmayan yükseköğretim kurumlarının hukuk, iktisat ve siyasal bilimler dallarında görev yapan öğretim üyeleri arasından göstereceği üçer aday içinden seçer.
Anayasa Mahkemesi üyeliğine aday gösteren kurumların halen mevcut üyeleri ile kendi kontenjanlarından seçilmiş yedek üyeler, tamamlama seçiminde göz önünde bulundurulur. Anayasa Mahkemesinde halen belli görevlere seçilmiş olanların bu sıfatları, Anayasanın yürürlüğe girdiği tarihte sona erer.
Bireysel başvuruya ilişkin gerekli düzenlemeler iki yıl içinde tamamlanır. Uygulama kanununun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bireysel başvurular kabul edilir.
Gerekçe (2. Önerge)
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 497 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 26’ncı maddesinin geçici 19’uncu maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, bugün 6 Mayıs. Bugün Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan’ın idam edilişinin yıl dönümü. Buraya gelmeden önce mezarlıktaydık, bu 3 fidanın mezarını ziyarete gittik. Orada Denizlerin yol arkadaşları vardı, Denizlerle birlikte mücadele etmiş ve o süreci bire bir yaşamış insanlar vardı, bir de gencecik insanlar vardı Denizlerin yolundan giden.
Tabii ki bu ülkede sadece Denizler değildi idam edilen, ancak Denizlerin idamıyla birlikte Türkiye’nin geleceği de idam edildi. Otuz sekiz yıldır, ne yazık ki bu ülkede, demokratik ve bağımsız bir ülke talebini her fırsatta dile getiren devrimciler, her zaman yargı kıskacıyla karşı karşıya geldiler. Umuyoruz ki bu son olur. Gerçekten, Türkiye, artık, Denizlerin öncülüğünü yaptığı demokratik ve bağımsız bir ülke için, gerçekten eşitlikçi, özgürlükçü bir ülke için gereken adımları atar.
Sayın milletvekilleri, burada sayın hatipleri dinlediğimde doğrusu çok şaşırıyorum. Hem iktidar partisinden hem muhalefetten buraya çıkan hatiplerin hepsi “12 Eylül’de en çok kim mağdur oldu.” kavgasına giriyor. 12 Eylül’de bütün halkımız mağdur oldu sevgili arkadaşlar, sadece bir siyasi partiye mensup olanlar değil. Biz, geleceğimiz, 12 Eylül’le bir şekilde karartıldı. Şimdi bu kavgayı yapacağımıza, “Kim daha fazla mağdur oldu.” kavgasını yapacağımıza, bu 12 Eylül’ün ürünü olan 82 darbe Anayasası’nı değiştirmek için burada tartışsak ya. Bu Anayasa’yı tamamen değiştirip 21’inci yüzyıla uygun bir anayasayı yapmak için bu kadar istekli olup gelişsek, sanırım, ülkemiz için daha faydalı işler yapmış olacağız.
Şimdi bu maddeyle, Anayasa Mahkemesinin üyeliği belirleniyor ve bu yasayla bir şekilde Anayasa Mahkemesinin bağımsızlığı, sözde bağımsız olabileceği ifade ediliyor.
Sevgili arkadaşlar, bu ülkede yargı hep bağımsızdı. 72’de Denizleri idam eden yargı da bağımlıydı, on yedi yaşındaki Erdal Eren’in yaşını büyütüp idamına neden olan yargı da bağımsız değildi. Bu ülkede hâlâ yargı bağımsız değil, yargının bir ideolojisi var. Bu ideolojiyi de 12 Eylül Anayasası’ndan alıyor. Bu değişmediği sürece istediğiniz kadar değişiklik yapın, değişmeyecek.
Bakın, Kürtlerin bir Ape Musa’sı var. Siz onu “Musa Anter” diye tanırsınız. Bilirsiniz, Musa Anter, 93 yılında bir faili meçhul cinayete gitti. Bu faili meçhul cinayetin, tıpkı 17 bin kişinin failleri bulunmadığı gibi, Ape Musa’nın da faili bulunmadı. Bu da siyasi bir karardır. Bölgede yaşanan faili meçhulleri bulmamak da bir siyasettir.
Ape Musa’nın bir sözünü hatırlatmak isterim. Ape Musa şöyle diyor:
“Cellat uyandı yatağında bir gece,
Tanrım dedi, bu ne zor bilmece.
Öldükçe çoğalıyor insanlar,
Ben tükenmekteyim öldürdükçe.”
Belki Ape Musa savaşın, çatışmanın en yoğun yaşandığı bir dönemde bunu yazmıştı ancak bugün hâlâ geçerlidir. Bu sistem çürümüştür artık. 12 Eylül zihniyetiyle geliştirilen bu yasalar artık toplumun ihtiyaçlarına cevap vermiyor ama karşısında bir blok her geçen gün büyüyor. Karşısındaki blok, demokrasi ve özgürlük cephesidir, barış cephesidir. Her geçen gün büyüyor gerçekten. Her ne kadar bastırılmak istense de, susturulmak istense de, yargı kıskacına alınmak istense de bu demokrasi güçleri her geçen gün büyüyor, bunu herkesin görmesi gerekiyor. Bugün iktidarın da muhalefetin de yapması gereken, Türkiye'nin geleceğini düşünmektir. Kendi küçük siyasi iktidarını düşünmenin bir anlamı yoktur.
Şimdi, AKP İktidarı yaptığı bu değişiklikle neyi hedefliyor? Zaten siyasal olan yargının, iktidarın kimin eline geçmesi? Kendi ellerine geçmesi. Bu iktidar, bu erk ha AKP’nin elinde olmuş ha başka bir gücün elinde, Türkiye’yi değiştirecek mi? Değiştirmeyecek. Gerçek anlamda bağımsız, eşitlikçi, gerçek anlamda demokratik bir anayasa oluşmadığı sürece, istediğiniz kadar siz maddeler üzerinden değişiklik yapın, bunun hiçbir anlamı olmayacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Tuncel, süreniz doldu. Ek süre veriyorum, lütfen tamamlayın konuşmanızı.
SEBAHAT TUNCEL (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bunun hiçbir anlamı olmayacaktır, Barış ve Demokrasi Partisi olarak biz başından beri bunu ifade ettik. Siz bu Anayasa’ya yama yaparak Türkiye’yi aydınlık yarınlara taşımıyorsunuz, Türkiye’yi demokratikleştirmiyorsunuz; aksine, Türkiye’nin demokratik geleceğinin önüne engel oluyorsunuz.
Bugün sistemin kendisi bozulmuştur yani bugün motor bozuktur. Siz motora benzin koysanız ne olacak, koymasanız ne olacak? Asıl motorun değişmesi gerekiyor, sistemin kendisinin değişmesi gerekiyor, bu çarkın değişmesi gerekiyor. Bugün AKP İktidarının yaptığı şey, bozulan, paslanan bu çarka bir şekilde yağ sürüp bu çarkın biraz daha sürmesini devam ettirmektir. Ama biz bunun karşısında olacağız çünkü biz halkımızın gelecek yarınları için sorumluluk almış durumdayız.
Bu duygularla, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
Oylamanın Sonucu (2. Önerge): KABUL EDİLMEMİŞTİR.
3. Önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 26. Maddesine bağlı Geçici Madde 19’un metinden çıkarılmasını arz ederim.
Faruk Bal Reşat Doğru
Konya Tokat
Gerekçe (3. Önerge)
FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yolun sonuna yaklaşıyoruz. Yolun sonuna gelmeden bir kez daha Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu önerge üzerine düşüncelerimi sizlerle paylaşmak üzere huzurunuzdayım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; elbette ki hukuk sistemimizde Anayasa Mahkemesinin, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun, Danıştayın, Yargıtayın, alt derece mahkemelerinin tamamının bir reorganizasyona ve tamamının bir reforma ihtiyacı var. Bu reform, elbette ki evrensel değerlerle örtüşmeli. Bu reform, elbette ki yıllarca mahkemeler peşinde koşan ve “Mahkemelerde seni süründürürüm.” şeklinde bir bedduaya bile konu olan Türk yargısına hizmet edecek bir reform olmalı. Bu reform, insanlarımızın yargı önüne gittiğinde orayı güvenli bir liman olarak görebileceği bir reform olmalı. Bu reform, adil ve makul bir yargılamayı gerçekleştirebilmeli. Ancak, sizin getirdiğiniz reform, reform değildir, sizin getirdiğiniz mevcudu deforme etme teşebbüsüdür.
Değerli milletvekilleri, şimdi sizlere bir rakamlar çorbası okuyacağım, lütfen dinleyin bunu. Bu rakamlar çorbası dünyanın hiçbir anayasasında yoktur. Bu rakam çorbasına dünyanın hiçbir ülkesinde anayasa düzeyinde temel bir hukuk belgesinde rastlanmaz. Bakınız çorbanın şekline: Anayasa Mahkemesine seçilecek üyeler Sayıştaydan, barodan, Danıştaydan, Yargıtaydan, adli ve idari yargıdan toplam otuz gün için sınırlıdır. Acele var burada, telaş var. Bu otuz günlük süre içerisinde Sayıştay ve Danıştaydan seçilecek üyelere adaylık için beş günlük süre tanınmış. Adaylık için Yargıtay ve Danıştaydan seçilecek üyelere müracaat için yedi gün, adli ve idari yargıdan seçilecek hâkimler için ise beş günlük süre tanınmış. Adayların başvurusu için Sayıştay ve barolara beşer gün, Danıştay ve Yargıtaya yedi gün, adli ve idari yargıdan aday olacaklara ise üç günlük süre tanınmış. Seçim için Sayıştay ve baroya beş gün, Yargıtaya yedi gün. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna adli ve idari yargıdan seçilecekler için ise kıyma gibi, günler dilim dilim edilmiş. Bu dilimler içerisinde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun inceleme için, adaylıkları inceleme için iki gün, itirazları değerlendirmek için iki gün ve itirazlardan sonra da ikinci pazar günü olmak üzere rakamlarla dolu bir anayasa çorbası huzurunuzdadır.
Değerli arkadaşlarım, bütün bu rakamlar bir şeyi ifade ediyor. Bütün bu rakamlar, kılı kırk yararak ve kırk kapıya kırk kilit vurarak bir hedefe yönelmiş durumdadır. O hedef de Anayasa Mahkemesini ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu, eğer bu kanun anayasalaşırsa, otuzuncu gün, kapısındaki “Anayasa Mahkemesi” ibaresini kaldırıp “AKP’nin yandaş yargı kurumu” olarak ilan etmek üzere ya da HSYK’nın başındaki tabelayı kaldırıp “AKP’nin yandaş kurumu” olarak ilan etmek üzere.
Değerli arkadaşlarım, bunlar yapılırken bir telaş var, bir acele var, bir korku var. Bu korku, elbette ki ecele faydası olmayan bir korku olacaktır. Bu korku, sizi, yandaş kurum hâline getirseniz bile yargının önünde hesap vermekten kurtarmayacaktır.
Değerli arkadaşlarım, gidicisiniz. Giderayak yargıyı yandaş kuruma dönüştürmek istiyorsunuz. Yandaş hâle getirilecek yargıdan bekledikleriniz var. Birincisi, gizlemediğiniz dikta özleminiz. “Başkanlık sistemi” adı altında, parlamenter demokratik sistemin kuvvetler ayrılığı ilkesini, yargı bağımsızlığını ve yasama ve yürütmenin yargıyla denetlenmesi ilkesini ihlal ediyorsunuz. Giderayak hukukun üstünlüğünü ihlal ediyorsunuz, giderayak üstünlerin hukukunu yaratıyorsunuz. Zannedersiniz ki gittiğiniz zaman, yarattığınız hukuk sizi üstün kabul edecek ve üstün bir zümre olarak sizi yargılamadan geri bırakacak. Bu öyle olmayacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Evet Sayın Bal, size de ek süre veriyorum, konuşmanızı tamamlayın lütfen.
FARUK BAL (Devamla) – Teşekkür ederim.
Değerli arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesini, HSYK’yı eleştirirken bizim de katıldığımız noktalar vardı. 367 kararını biz de eleştirdik, baş örtüsü kararını biz de eleştirdik, Sayın Cumhurbaşkanı Necdet Sezer’in yapmış olduğu atamaları biz de eleştirdik. Siz, nasıl, eleştirirken o gün haklı iseniz, bugün, o eleştirilerin aynısını yerine getirecek derecede haksızsınız. Siz, kanı kanla yıkamaktasınız. Siz, kanı kanla yıkarken demokrasinin özüne yeni kanayan yaralar açmaktasınız. Yolun sonuna geliyoruz ve Sayın Başbakanın bugün size hitap ettiği gibi, eğer siz bugün bu yasayı geçirirseniz Meclisten, tarih sizi silecektir, millet de sizi gönlünden ve gözünden silecektir.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sen öyle zannet! Millet sizi affetmeyecek!
SUAT KILIÇ (Samsun) – Millet silmiyor!
FARUK BAL (Devamla) – Biz öyle anlıyoruz Sayın Başbakanın dediğini, biz öyle anlıyoruz.
Bir kez daha bu gazi Meclisten sizleri…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bal, ek süreniz de doldu efendim. Genel Kurulu selamlayın lütfen. Sadece selamlama için açtım.
Lütfen buyurun.
FARUK BAL (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bir kez daha bu gazi Meclisin birer üyesi olarak sizin vicdanınıza hitap ediyorum. Parlamenter, demokratik sistemin bugün eleştirdiğimiz düzeyine doksan yılda geldik. Eğer bu kanun, eğer bu Anayasa değişikliği gündeme gelir ve gerçekleşir ise tekrar eşitliği, özgürlüğü, hakkı, hukuku bulmak için bir doksan seneye daha ihtiyacınız olacaktır.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Hepsi yanlış! Her şeyi çarpıtıyorsun!
FARUK BAL (Devamla) – Yüce kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
4. Önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 26. Maddesine bağlı Geçici Madde 19’un metinden çıkarılmasını arz ederim.
Nevzat Korkmaz Alim Işık
Isparta Kütahya
Gerekçe (4. Önerge)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Bu madde, teklifin 17’nci maddesiyle üye sayısı artırılan Anayasa Mahkemesinin eksik üyelerinin nasıl tamamlanacağı hususunu düzenliyor.
Bildiğiniz üzere, AKP’nin acelesi var, yangından mal kaçıracak ya! Seçimlere gidiliyor, kendilerini çok da ümitli bir hava beklemiyor.
Anayasa Mahkemesi üyelerinin tamamlanıp yakın bir tarihte gerçekleşecek Yüce Divan için pozisyonunu hazırlaması lazım. İçinde bulunduğunuz bu telaş bile size yöneltilen isnatların ne kadar ciddi olduklarının bir işareti. Ne yaparsanız yapın kul hakkını yiyenler, yetim hakkına göz dikenler ve bu talanı görmemek için sırtını dönüp görmemezlikten gelenler nasıl bir kumpas içinde olurlarsa olsunlar ilahî adaleti de göz ardı etmesinler. Herkesin bir hesabı var, Allahuteala’nın da hesabı var. Haram yiyip kızgın ateşler yutanlar ve bu millete balık hafızalı muamelesi yapanlar er geç hesap vereceklerdir. AKP Anayasa Değişikliği Teklifi’ne karşı çıkanlara, millî irade düşmanıymış gibi laf söyleyen AKP konuşmacılarına hatırlatmak isterim ki millî iradenin tecelligâhı Meclistir, yasama organıdır ama asıl olan millettir, biz onların vekiliyiz.
Milletin yüzde 80’i diyor ki: “Ey vekiller, siz ayda mı yaşıyorsunuz? Benim derdim çorba, ekmek, evladıma iş, askerime, polisime, insanıma güvenlik. Bana ne AKP’nin şahsi hesaplarından? Benim problemlerimle kim uğraşacak?” Yani sana yetki veren millet, iradesinin yanlış kullanıldığını söylüyor. Öte yandan Meclis millet adına karar veriyor. Yargı kim adına karar veriyor? Türk milleti adına. Dünyada bir örneği var mıdır, ülkeyi yönetenlerin hesap vermediği, dokunulmazlık zırhının arkasına gizlendiği? Devlet yetkisini, gücünü, kamu kaynağını kullanan herkes hesap verecektir, ismi ister Başbakan ister Cumhurbaşkanı olsun. Bu prensibi benimsemeyen ve her türlü meydan okumaya rağmen, hesap vermekten kaçınan kişinin adaletinden, demokratlığından bahsedilebilir mi?
Sayın Başbakan ve AKP yönetimiyle ilgili doğru ya da abartılı söylenen çok şey var. Bunların doğru ya da yanlış olması başka mevzu, konuşuluyor olması bile başlı başına bir utanç vesilesi değil mi? Biz sokaktaki adamdan bahsetmiyoruz, devleti yöneten Başbakandan bahsediyoruz, bakanlardan bahsediyoruz. Konuşulanlardan eminim kendi çevreleri de rahatsız. Bunun yolu, Sayın Başbakan demokrat bir ülkenin demokrat bir yöneticisi olarak çıkar milletin huzuruna “Bu kadar söz yeter, dokunulmazlığımın kaldırılmasını istiyorum, aklanma istiyorum.” der, inşallah öyle de olur.
Öfkemiz biraz da üzüldüğümüzden. Bu asil milleti yönetenler bu tür suçlamalara muhatap olmamalıdır, bunu hak etmiyor milletimiz diye düşünüyoruz.
Yani buraya çıkıp “Sayın Erdoğan dünyanın 8’inci zengin siyasetçisi mi, 3’üncüsü mü, 5’inci mi?” bunun tartışılması bile üzüntü verici. Bu tartışmayı kim bitirecektir arkadaşlar? Bizzat Sayın Başbakan. Millet bunu kendisinden istiyor. İstediği çok şey mi? Neden bundan köşe bucak kaçıyor? “Haydi, varım.” derse spekülasyonlar bitecek, ak koyun kara koyun ortaya çıkacak. Senin asli görevin bu. Tarihe mal olmuş şahsiyetlerin bıyığı sakalıyla uğraşacağına, üzerindeki vekaletin tertemiz temsili için gayret göstermeni bekliyor bu millet. (CHP sıralarından alkışlar)
Sessizliği, ataleti, kendisinin mal varlığıyla ilgili lafı üreten, çoğaltan bir yaklaşım değil mi? Defalarca söyledik, Anayasa değişikliği üzerinde milletin mutabakatı lazımdır. Aramadınız ve dayattınız. “Bu metni ya kabul edersiniz ya da millete gideriz.” Sanki milletten korkan var. Hodri meydan! Yarın seçim olsun, Milliyetçi Hareket Partisi yarın hazırdır. (MHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Ama hakikaten kaçındığımız bir şey var: Dokuz düşünüyor, bir konuşuyoruz aziz milletimizin kutuplaşmaması ve bir kaosa sürüklenmemesi için. Açtığınız açılımlarla milletimizi sürüklediğiniz ayrışma ortamı ve hassasiyetler ortada iken ve bu çatışmalar milletimizi bu kadar yorarken neden yeni tartışmalara ve kutuplaşmalara meydan veriyorsunuz? Allah şahittir, bunu düşünüyor ve öyle hareket ediyoruz.
Tüm gruplar 12 Eylül Anayasası’nı değiştirmek istiyor. Defalarca dile getirdiler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Korkmaz, süreniz doldu, ek süre veriyorum, lütfen tamamlayın bir dakika içinde efendim.
Buyurun.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Teşekkür ederim.
Bu uyumu, iş birliğini kim sağlayacak? İktidar Partisi, AKP. Böyle mi yaptı? Hayır. Hiçbir siyasi partinin görüşünü almadan, hiçbir görüşe itibar etmeden.
Anayasa değişikliğinin son maddelerini görüşüyoruz kıymetli arkadaşlar. Arkada, her kesim için söylenmiş bir o kadar söz, bir o kadar yaralayıcı, hırpalayıcı ve kutuplaştırıcı bir tortu var. işte Milliyetçi Hareket Partisinin ısrarla kastettiği buydu.
Bazılarının aklı gözündeymiş, yaşayarak öğreneceklermiş. Ancak insanlarımızın acil çözümler beklediği Meclisinin çok kıymetli zamanlarını da heba ettiniz. Daha da üzücü olanı, bundan sonra Mecliste yapılacak ortaklaşa güzel şeyler için bir müzakere ve konuşma zemini bırakmadınız. Yaptığınız, bir filin porselenci dükkânına girmesi gibi. Belki istediğinizi aldınız ama kırılmış, dökülmüş çok şey kaldı arkada. Meclisin mehabetine, saygınlığına, ortak çalışma yeteneğine kıydınız, yazık ettiniz. Bunu görememiş ise ferasetinizi, bunu murat etmiş ise niyetinizi yüce milletimize havale ediyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Korkmaz, ek süreniz de doldu efendim.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Selamlayacağım efendim.
BAŞKAN – Lütfen Genel Kurulu selamlayın. Mikrofonunuzu sadece Genel Kurulu selamlamanız için açtım.
Buyurun.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
5. Önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 26. maddesine bağlı Geçici Madde 19’un Teklif metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Zekeriya Akıncı
Malatya Ankara
Gerekçe (5. Önerge)
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de sizleri selamlarken aynı zamanda, otuz iki yıl önce yurdunu ve ulusunu sevmekten başka hiçbir günahları olmayan ve haksız yere, suçsuz yere idam edildiklerinden hiç şüphe duymadığım Deniz Gezmiş’i, Yusuf Aslan’ı ve Hüseyin İnan’ı saygıyla anıyorum.
Değerli arkadaşlarım, sevgili milletvekilleri; cumhuriyet tarihimizin en kapsamlı Anayasa değişikliklerinden birisinin Türkiye Büyük Millet Meclisi ayağını tamamlamak üzereyiz. Yapılan bütün tartışmalarda biz ısrarla bu değişikliğin özünde kimin talebi olduğunu ve hangi amaçla yapıldığını, hangi hesapların yapıldığını anlatmaya çalıştık ve bir kez daha bu son konuşmalarda milletin kürsüsünden milletime sesleniyorum:
Ey bu ülkenin 72 milyon insanı, bu değişikliğin içinde sen yoksun yani anlatılan senin hikâyen değildir. Bu değişiklik Sayın Başbakanı ve yakın çevresini Yüce Divandan kurtarma operasyonudur. Ama olsun yine de yeni bir Anayasa’mız oluyor!
Gözün aydın Türkiye. Gözün aydın, İç Anadolu’nun uçsuz bucaksız topraklarında binbir güçlükle ürettiği buğdayını yıllardır aynı fiyata satıp, mazotunu, ilacını üç beş katına almak zorunda bırakılan sahipsiz çiftçiler!
Gözünüz aydın, büyük emperyalist güçlerin tekelci kuruluşlarına kurban edilen Ege’nin, Güneydoğu’nun yoksul tütün ekicileri, Çukurova‘nın çilekeş pamuk ekicileri!
Gözünüz aydın, uluslararası tezgâhlarda en kıymetli varlığı fındığı elinden alınan Karadeniz’in sahipsiz köylüleri!
Gözünüz aydın, yıllardır ihmal edilmiş, unutulmuş, en sonunda ithal et politikalarıyla çökertilmiş besicilerimiz!
Gözünüz aydın, sendikacılar, kitle örgütleri!
Gözünüz aydın, büyük bir hukuk reformu yaptık ve Divan kâtip üyeleri dâhil Divandaki arkadaşlarımızın kaç yıllığına görev yapacaklarını Anayasa’mızda belirledik artık!
Gözünüz aydın, yaşadığı coğrafyada bir yandan cemaatlerin, tarikatların, bir yandan etnik kökenini sömüren örgütlenmelerin pençesinde kıvranan Kürt kökenli emekçiler, kır yoksulları!
Gözünüz aydın, GAP’ın bitmesini yıllardır dört gözle bekleyenler!
Gözünüz aydın, artık Anayasamız’ı değiştirdik, ombudsmanlık sistemi geldi biliyor musunuz?
Gözünüz aydın, açlık sınırındaki maaşıyla hem kendini hem işten atılan çocuğunu hem de boynu bükük torununu geçindirmek zorunda olan emekliler, emekçiler, 4/C mahkûmları, taşeron işçileri!
Gözünüz aydın, ellerindeki yaldızlı diplomalarıyla yıllardır işsizliğin pençesinde kıvranan bu ülkenin her biri bir cevher olan fidan gibi gençleri!
Gözünüz aydın, bu ülkenin en ücra köşesinde görev yapmaya hazır, bu ülkenin çocuklarına ışık saçmaya hazır ama yıllardır bir türlü ataması yapılamayan öğretmen adayları!
Gözünüz aydın, aç kalıp böbreğini, organlarını satanlar, çöplerden ekmek toplayanlar, yataklarına aç girenler, gece yarısı ıssız sokaklarda kâğıt toplayanlar, tacize, tecavüze uğrayanlar, büyük bir hukuk reformu yapıyoruz farkında mısınız?
Gözünüz aydın, ekonomik durgunluğun girdabında boğulan esnaflarımız!
Gözünüz aydın, bütün zorluklara karşın bu ülkenin sanayisini ayakta tutmaya, fabrika bacalarını tüttürmeye çalışan iş adamlarımız!
Gözünüz aydın, Anayasa’mızı değiştirdik, artık “Anayasa’nın 166’ncı maddesinin kenar başlığı ‘I. Planlama; Ekonomik ve Sosyal Konsey’ şeklinde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir.” türünden çok önemli bir düzenleme yaptık sizler için! Üstelik bu Konsey bir yıldır toplanmıyorken.
Gözünüz aydın, yıllardır acısını bağrına basan şehit anaları, terör kurbanları!
Gözünüz aydın, horlananlar, dışlananlar, itilip kakılanlar!
Gözünüz aydın, bütün sindirme, korkutma çabalarına karşı dimdik ayakta kalıp direnenler yurtseverler, cumhuriyetçiler, Atatürkçüler!
Gözünüz aydın, bu ülkenin yiğit aydınları, hukukçuları, rektörleri, yazarları, gazetecileri, bilim adamları!
Sizin durumunuz Silivri’de ve başka yerlerde 12 Eylül koşullarından daha kötü, biliyoruz. Yine de biz bu Anayasa’nın geçici 15’inci maddesini yürürlükten kaldırmakla avunuyoruz, övünüyoruz ama hiç umutlanmayın. Çünkü 12 Eylül’ün generalleri yargılanmayacak bu değişikliğe rağmen, havanda su dövdük yani.
Ama sizin gerçekten gözünüz aydın, bu ülkenin iktidar yandaşları, yalakaları, yağcıları.
Gözünüz aydın, bu ülkedeki cümle ikiyüzlüler, dönekler, sahte demokratlar, acıları istismar edenler, ulusal kahramanlarına “faşist” diyebilenler.
Gözünüz aydın, laik, demokratik cumhuriyetin köküne kibrit suyu ekmek isteyenler.
Sizin gerçekten gözünüz aydın, iktidara yakın durarak zenginleşen yeni yetme müteahhitler, enerji hatlarını kapanlar, madenlerimizi talan edenler, bankaları soyup soğana çevirip televizyon, gazete, fabrika satın alanlar.
Gözünüz aydın, Haburcular, Deniz Fenercileri, sizin gerçekten gözünüz aydın.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Akıncı, konuşmanızı tamamlayın lütfen. Ek süre veriyorum bir dakika.
ZEKERİYA AKINCI (Devamla) – Gerçekten gözünüz aydın, ülke zenginliklerinden pay kapmak için akbaba gibi Türkiye'nin etrafında dolaşan fırsat düşkünü sözde dış sermaye çevreleri, Orta Doğu’nun şeyhleri, emirleri, Anayasa’mızı değiştirdik.
Bazılarının gerçekten gözü aydın, düşürülmesi gereken kalelerden birisi olarak görülen HSYK’nın yapısını değiştirip hâkimlerin, savcıların yandaş yargı çevrelerinden seçilmesine fırsat yaratıldı artık, hem de “bağımsız yargı” diye diye.
Gerçekten gözünüz aydın, en büyük yol göstericiniz ve rehberiniz Sayın Başbakanımızı yargılayacak yüce mahkemeye kafa dengi üyeler seçmeyi mümkün kılan değişiklikleri yaptınız, kendinizle ne kadar övünseniz azdır ama durun bakalım, bu iş daha bitmiş değil. Mecliste parmaklar kalktı, indi, sadece buradaki işlem tamamlandı ancak bu işin daha mahkemesi var…
ABDURRAHMAN DODURGALI (Sinop) – Millet var.
ZEKERİYA AKINCI (Devamla) – …belki referandumu var, belki genel seçimi var. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Lütfen… Lütfen sayın milletvekilleri…
ZEKERİYA AKINCI (Devamla) – Daha bu bin yıllık tarihin süzgecinden geçmiş yüce ve bilge ulusumuzdan sandıkta yiyeceğiniz…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ZEKERİYA AKINCI (Devamla) – Bitiriyorum Başkanım, selamlamak için.
BAŞKAN – Sadece selamlama için Sayın Akıncı, sadece selamlama için tekrar açıyorum.
Buyurun.
ZEKERİYA AKINCI (Devamla) – Sadece selamlama.
BAŞKAN – Tabii.
Buyurun.
ZEKERİYA AKINCI (Devamla) – …yüce ulusumuzdan yiyeceğiniz ilk fırsatta bir tokat var. İşte o zaman bu hesapların tümü altüst olacak, işte o zaman 72 milyon insanımızın gerçekten gözü aydın olacak, işte o zaman Türkiye yeniden şahlanacak.
Ben, bu duygularla hepinizi bir kez daha sevgiyle, saygıyla selamlıyor, önergemize desteğinizi bekliyorum. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Oylamanın Sonucu (3,4 Ve 5. Önergeler): AYNI OLDUĞUNDAN BİRLİKTE OYLANMIŞ VE KABUL EDİLMEMİŞTİR.
6. Önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 26. maddesine bağlı Geçici Madde 19’un Anayasaya aykırılığı nedeniyle Teklif metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Fatih Atay Rahmi Güner
Aydın Ordu
Gerekçe (6. Önerge)
M. FATİH ATAY (Aydın) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anayasa Değişiklik Teklifi’nin 26’ncı maddesinin geçici 19’uncu maddesi için verilen önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Sayın milletvekilleri, bu madde ile Anayasa Mahkemesi yedek üyeleri asil üye olma hakkını kazanıyorlar. Ayrıca, Anayasa Mahkemesine seçilecek olan üyelerin diğer kurumlardan seçilmelerinin süreleri, görev yapanların süreleri belirleniyor ve bireysel başvuru için uygulama kanununun iki yıl içinde yürürlüğe girmesi amaçlanıyor.
Bu madde, Anayasa’mızda yer alan kuvvetler ayrılığı ilkesine, hukuk devleti ilkesine ve demokratik ilkelere aykırıdır ve kaldırılmalıdır ve önergemiz kabul edilerek bu madde metinden çıkartılmalıdır çünkü bu madde ile Anayasa Mahkemesine seçilecek olan üyelerin seçilme şekilleri, seçen kurumların hukukçu olmayışları, Yüce Divan sıfatıyla görev yapan Anayasa Mahkemesine amacına aykırı olarak üye seçilmesi söz konusu olur ve bu, hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmaz.
Değerli milletvekilleri, hepimiz halkın oylarıyla seçildik. Bu kürsüye geldik, yemin ettik. Bir kamu görevi yapıyoruz. Halkımız bize bir görev verdi, bir denetleme görevi verdi, ülkemizi yöneten Hükûmetin yaptığı harcamaların doğru yerlerde yapılıp yapılmadığını ve doğru harcamaların olup olmadığını denetleme görevi verdi. Ayrıca, yasama görevi olarak da yeni yasaların yapılması, değişmesi gereken yasaların da değişmesi için görev verdi.
Şimdi, biz bir sorumluluk aldık, bir yetki aldık halkımızdan. Kendileri bizleri vekil tayin ettiler, bu yapılan harcamaların doğru olup olmadığı konusunda Hükûmeti, yürütmeyi denetleme görevi verdiler. Bu sorumluluğumuz, hepimizin, 550 kişinin sorumluluğu.
Değerli milletvekilleri, Hükûmetin yaptığı bazı harcamaların doğru olmadığı inancındayız, sorgulanması gerektiği inancındayız. Bu hepimizin sorumluluk alanı içerisinde olan bir şey. Bakınız, Pakistan’a deprem nedeniyle bir para toplandı. TOKİ’ye devredildi o paralar. Daha sonra Pakistan’a bir okul ve bir hastane yaptırıldı, 100 milyon dolar civarında.
Değerli milletvekilleri, 50 milyon dolara bu iki binayı yapacak 50 tane müteahhit bulunur size. Hepsi korkuyor. Kim aldı biliyor musunuz? Çok özel bir şirket aldı, 100 milyon dolara. Devletin, halkın, bizim paramız.
Denetlemekle sorumlu olduğumuz bir işi denetlememiz gerekmez mi? Bu nedenle oy almadık mı? Bu nedenle seçilmedik mi? Bu nedenle vekil değil miyiz?
OKTAY VURAL (İzmir) – Kim almış peki?
M. FATİH ATAY (Devamla) – Bakınız, bir kamu bankasından, Başbakana yakın bir şirket -o eski şirket değil, o değil, başka bir şirket- 300 milyon dolar kredi aldı. Çok yakında... 300 milyon dolar... Çok büyük bir para bu. Nasıl teminat verdi? Bir söylentiye göre, teminat vermediği iddiasındalar. Zaten, konumu gereği, piyasadaki durumu nedeniyle teminat verme şansı olmayan bir şirket. Peki, bunu araştırmamız gerekmez mi?
AHMET YENİ (Samsun) – E, söyle de araştıralım.
M. FATİH ATAY (Devamla) – Bu halkımızın parası değil mi?
AHMET YENİ (Samsun) – Söyleyin de araştıralım.
M. FATİH ATAY (Devamla) – Bu bizim sorumluluğumuz içinde değil mi?
AHMET YENİ (Samsun) – Söyleyin de araştıralım.
M. FATİH ATAY (Devamla) – Bir dakika… Geleceğim kardeşim.
BAŞKAN – Lütfen… Lütfen sayın milletvekilleri…
M. FATİH ATAY (Devamla) – Geleceğim, geleceğim…
AHMET YENİ (Samsun) – Söyleyin de araştıralım.
M. FATİH ATAY (Devamla) – Hangisini araştırmak için oy verdiniz? Hangi araştırma önergesine oy verdiniz de “Araştıralım.” diyorsunuz?
AHMET YENİ (Samsun) – KİT Komisyonu olarak araştırırız.
M. FATİH ATAY (Devamla) – Sayın milletvekilleri, o Pakistan’daki şirkete Kâğıthane’de Devlet Arşivleri ihalesi yapıldı. 300 trilyon liraya yakın, 300 trilyon liraya… Davet usulü, davet usulü yapıldı. Peki, bunlara hiç mi vicdanımız sızlamayacak yani? Gelecek çocuklarımıza karşı sorumluluğumuz yok mu? Bu devletin parasının kötü harcanıp harcanmadığını sormak, soruşturmak, bunları takip etmek hepimizin sorumluluğunda değil mi?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Atay, bir dakika süre veriyorum, lütfen konuşmanızı tamamlayın efendim.
M. FATİH ATAY (Devamla) – Bundan kaçmak gibi bir durumumuz söz konusu olabilir mi? Yemin etmedik mi? Halkın harcanacak olan paralarının doğru harcanıp harcanmadığı konusunda denetleyeceğimize yemin etmedik mi?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Ayağını kaldırmıştır!
M. FATİH ATAY (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bu sorumluluk bilinci içerisinde bunu yerine getireceğimize inanıyorum.
Sizler de düzeni değiştirmek istediğinizi belirttiniz seçimlerde, iktidara geldiniz, yargılanmadınız. Özal da “Düzeni değiştireceğim.” diye geldi, o da iktidar oldu, o da yargılanmadı. Ama yıllar önce 3 tane genç çıktı, “Biz bu vurguncu, bu soygun düzenini değiştireceğiz.” dediler ama kimseyi incitmediler, kimseyi öldürmediler ama onlar yargılandılar, idam edildiler ama inançlarını, o idam sehpasında dahi vazgeçmediklerini gösterdiler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
M. FATİH ATAY (Devamla) – O Yusuf’u, Deniz’i, Hüseyin’i saygıyla anıyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
7. Önerge
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 26. maddesine bağlı Geçici Madde 19’un Anayasaya aykırılığı nedeniyle Teklif metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Enis Tütüncü Şahin Mengü
Tekirdağ Manisa
Gerekçe (7. Önerge)
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) –Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; anayasalar toplumsal mutabakat metinleridir -bunu, yirmi gündür hep aynı şeyi söylüyoruz- dolayısıyla yeni bir anayasa hazırlayan hükûmetler, katılımcı, şeffaf bir süreç izlemek zorundadırlar. Bu nedenle, paketin, bütün toplum kesimlerini kapsayan, katılımcı, çoğulcu, şeffaf bir süreçte, anayasa hazırlamak için gerekli, makul sayılacak bir süre içinde hazırlanması gerekirdi, ancak maalesef buna uymadık, hatta o kadar uymadık ki burada hepimiz, yani bütün arkadaşlarımızla beraber yirmi gündür hiçbir insani şarta uymayan olağanüstü bir çalışma şartı ve ortamında bir Anayasa paketi hazırlanıyor.
Sadece bununla kalmadınız, referandum sürecini de yüz yirmi günden altmış güne indirdiniz, kendinize göre çok enteresan gerekçeler sundunuz; “Dört ay çok uzun, insanlar unutuyor.” dendi. Hâlbuki anayasaların temelinde halkın da işin içinde olması gerekir yani sadece bu, sivil toplum örgütünün, sendikanın, siyasi partinin işi değildir; sokaktaki bireyin işidir, yukarıda oturan gazeteci arkadaşımın şahsi işidir, sokakta yürüyen Ahmet’in işidir, bankacı Mehmet’in işidir; onun için hepimizin, bütün toplumun katmanlarının ve kesimlerinin tartışarak bunu yapması gerekirdi ancak bunu maalesef yaptırmadınız. Bunu çok yadırgamıyorum, hakikaten yadırgamıyorum çünkü Adalet ve Kalkınma Partisi de Hükûmet de ne insan hakları konusunda özgürlükleri gözetecek kadar demokrat ve ne de hukuk devletini içlerine sindirebilecek kadar demokratlar; bunun için hakikaten elimizde çok done var.
Bakın, gazetelere baktığınız zaman, son zamanlarda “benim bakanım”, “benim bakanlarım”, “O hangi bakanmış, tutup kolundan kapının önüne koyarım.” gibi pek demokrat olmayan sözler ve bu demokrat olmayan sözleri, demokrasiyle bağdaşmayan sözleri içine sindirebilen bakan topluluğu.
Şimdi, bütün bunlar varken değerli milletvekilleri, bir şeyleri beklemek hakikaten çok fazla iyimserlik oluyor. Hukuk ile kanunu birbirinden ayırmak ve kanun yapma gücünü veya Parlamentoda çoğunluğu elde tutmak, her düzenlemeyi yapacağım anlamına gelmez. Yani bilimde, siyaset biliminde, anayasa biliminde, hukuk biliminde bu Parlamentoda çoğunluğa sahip olabilirsiniz ama parmak hesabı, oy hesabı demek her şeyi yapabileceğiniz anlamına gelmez. Bu, hukuk devletlerinde düşünülmeyen bir şeydir. Özellikle “Bir toplumsal mutabakat belgesi.” dediğiniz bir anayasa hazırlığında, bu anayasayı eğer sadece bir siyasal partinin, sadece sizin partinizin anayasası olarak topluma sunarsanız, bu anayasayı her dakika eleştirilir, tartışılır hâle getirirsiniz, aynı 82 Anayasası’nda olduğu gibi, doğduğu günden itibaren tartışılan bir metin hâline gelir.
Bu anlamda ”Bu yasa benim. Yaptım oldu. İstersem, kendimi korumak için her türlü yasayı yaparım, buna kimse karışamaz çünkü demokrasilerde, seçimde çok oy aldım.” diyebilirsiniz, bu siyaseten, şeklen mümkün olabilir, bu hukuken, kanunen geçerli de olabilir ama hiçbir hukukçuya, hiçbir uygar demokratik ülkede insanlara bunu anlatmanız mümkün değildir, aynen bugün bizim Türkiye’de yaşadığımız gibi. Bu ülkede, insanlara neyin, nasıl yapıldığını, şu Anayasa’nın herhangi bir hükmünü, neyi değiştirdiğimizi gelin soralım. Bizim gibi devleti yönetmeye çalışan insanların dışında, sokaktaki insanların neyin ne olduğunun farkında olup olmadığını bir görelim. Yok, böyle bir anlatım yok çünkü süre çok kısıtlıydı, referandumda süreyi çok kısıtladınız, hiçbir şeyi anlatmamız mümkün değil.
Bakınız, değerli arkadaşlarım, yasama organlarını sınırlandıran anayasalar ve evrensel hukuk ilkeleri vardır. Şu olayın ilk tartışılmaya başlandığı günden beri gerek Anayasa gerek İç Tüzük olağanüstü zorlandı. Ben, dün akşam, burada tartışma yapılan konularda sanki bir İç Tüzük ihlali olduğu inancındayım, oturup çok ciddi incelemek lazım. Bu neden oluyor biliyor musunuz? Aceleci davranmaktan. Dün akşam, burada önergeler görüşüldü, saat on ikiye geldi. Bu sabah oylamaya başlasak ne değişirdi? Hiçbir şey değişmezdi. Yani saygıdeğer parlamenterlerin neye oy atacağını bilmediğini mi, hatırlamayacaklarını mı düşünüyoruz biz? Böyle bir şey olmaz ama bir acele tavır içinde “Aman, bir an evvel bitsin.” yangından mal kaçırır mantığı içinde olduğu zaman maalesef olaylar bu noktaya geliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Mengü, lütfen konuşmanızı tamamlayın, ek süre veriyorum.
Buyurun.
ŞAHİN MENGÜ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, son defa -artık bu iş bu gece bitiyor herhâlde- tarihî sorumluluğunuzu bir kere daha hatırlatmak istiyorum. Burada yarın hep beraber tarihe karşı bir şeylerin sorumlusu olacağız. 82 Anayasası’nı yapanlar da tarihe geçtiler, tarih nasıl yargılıyor, nasıl anıyor hep beraber görüyoruz. Bugün bu Anayasa değişikliğini yapanları da yarın tarih yargılayacak. İnşallah, bizleri, bu Parlamentoyu lanetle anmazlar.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Oylamanın Sonucu (6 ve 7. Önergeler): AYNI OLDUĞUNDAN BİRLİKTE GÖRÜŞÜLMÜŞ VE KABUL EDİLMEMİŞTİR.
3.4 Yirmibeşinci Maddeye Bağlı Geçici Onsekizinci Maddeye İlişkin İkinci Tur Gizli Oylama Sonucu (Teklif Metni İlk Haliyle Kabul Edilmiştir)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 26’ncı maddesine bağlı geçici 19’uncu maddenin gizli oylama sonucu:
“Oy Sayısı : 408
Kabul : 337
Ret : 71
Çekimser : -
Boş : -
Geçersiz : -
Kâtip Üye Kâtip Üye
Harun Tüfekci Yaşar Tüzün
Konya Bilecik”
Sayın milletvekilleri, teklifin 26’ncı maddesine bağlı geçici 19’uncu maddesi kabul edilmiştir.
___________________________________________________________________________
4 Yirmibeşinci Maddeye Bağlı Geçici Onsekizinci Maddeye İlişkin Anayasa Mahkemesi Aşaması (K.T: 07.07.2010, E:2010/49, K:2010/87 Sayılı Anayasa Mahkemesi Kararından)
4.1 Yirmibeşinci Maddeye Bağlı Geçici Onsekizinci Maddeye İlişkin İptal ve Yürürlüğün Durdurulması İsteminin Gerekçesi
I.B.6.a. 25’inci Maddesinin Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına Eklediğini İfade Ettiği “Geçici Madde 18”in Birinci, İkinci, Üçüncü, Dördüncü ve Beşinci Fıkralarına İlişkin Anayasaya Aykırılık Gerekçeleri
“Geçici Madde 18”in birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü ve beşinci fıkralarında görevdeki Anayasa Mahkemesinin yapısının, 7.5.2010 tarihli ve 5982 sayılı Kanunun 16 ncı maddesinde ortaya konulmuş olan yeni Anayasa Mahkemesi yapısına uyumunun sağlanması için yapılacak işler ve kullanılacak yöntemler gösterilmiştir.
Yukarıda 16 ncı maddeye ilişkin Anayasaya aykırılık gerekçelerinde, 7.5.2010 tarihli ve 5982 sayılı Kanunun 16 ncı maddesinde getirilen yeni Anayasa Mahkemesi yapısının çeşitli açılardan Anayasaya aykırı olduğu açıklanmıştır.
Bu nedenle, mevcut Anayasa Mahkemesinin getirilen bu Anayasaya aykırı yeni yapılanma modeline uyumunun sağlanması için “Geçici Madde 18”in birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü ve beşinci fıkralarında yapılması öngörülen bütün işler ve kullanılacak yöntemler, söz konusu 16 ncı madde için öne sürülen gerekçelerle Anayasaya aykırı düşmektedir.
Bu nedenle mevcut Anayasa Mahkemesinin, getirilen bu Anayasaya aykırı yeni yapılanma modeline uyumunun sağlanması için, “Geçici Madde 18”in birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü ve beşinci fıkralarında yapılması öngörülen bütün işler ve kullanılacak yöntemler, 16 ncı madde ile birlikte değerlendirilmeli ve “Geçici Madde 18”in, birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü ve beşinci fıkralarındaki hükümlerin, 16 ncı madde için geçerli olan gerekçelerle Anayasaya aykırı düştüğü söylenmelidir. Bu nedenle “Geçici Madde 18”in birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü ve beşinci fıkraları iptal edilmelidir.
Bu bağlamda daha açıkça ifade edilmesi gerekirse:
Geçici Madde 18’in birinci ve beşinci fıkralarında yer alan hükümler, 7.5.2010 tarihli ve 5982 sayılı Kanunun 16 ncı maddesine ilişkin olarak yukarıda yapılan değerlendirmelerde Anayasanın 2 nci maddesinde yer alan Cumhuriyetin niteliklerinden “kuvvetler ayrılığı”na ve yargının bağımsızlığı ile tarafsızlığı olmazsa olmaz koşulu olan “demokratik hukuk devleti”ne aykırı bulunmuş olan yeni Anayasa Mahkemesi modeline geçişi sağlamaya yöneldiği için; 16 ncı madde için öne sürülmüş olan “kuvvetler ayrılığı” ve “demokratik hukuk devleti”ne aykırılık, söz konusu birinci ve beşinci fıkralar için de geçerli olmalıdır. Söz konusu birinci ve beşinci fıkralar Anayasa değişikliği niteliğini taşıdığı için; bu aykırılık Anayasanın 2 nci maddesinin sözü geçen nitelikler bakımından, Anayasanın 4 üncü maddesindeki yasağa rağmen değiştirildiği anlamına gelmektedir. Anayasanın 4 üncü maddesi böyle bir değişikliğe imkan tanımadığı için “Geçici Madde 18”in birinci ve beşinci fıkralarının iptal edilmesi gerekmektedir.
Geçici Madde 18’in ikinci ve üçüncü fıkralarında, 7.5.2010 tarihli ve 5982 sayılı Kanunun 16 ncı maddesi ile ilgili değerlendirmelerde “hukuk devleti” ve “kuvvetler ayrılığı” ilkelerine dolayısı ile Anayasanın 2 nci maddesine aykırı olduğu açıklanmış bulunan, TBMM’nin Anayasa Mahkemesine üye seçme yetkisinin, görevdeki Anayasa Mahkemesinin yeni yapısına uyumunu sağlamak için nasıl kullanılacağına ilişkin düzenlemeler yapılmıştır. Burada söz konusu 16 ncı maddenin üçüncü fıkrasında belirtilmiş olan yöntemin, geçiş aşaması için de benimsendiği görülmektedir. 16 ncı madde için yapılan değerlendirmelerde, Sayıştay ve baroların aday belirleme yönteminin Anayasanın 2 nci maddesinde belirtilen Cumhuriyetin “demokratik hukuk devleti” ilkesine aykırı düştüğü sonucuna varıldığı için, bu yöntemlerin geçiş dönemi için de aynı aykırılıkla malul olacağının söylenmesi gerekmektedir. “Geçici Madde 18”in ikinci ve üçüncü fıkraları Anayasa değişikliği niteliğini taşıdığı için, bu aykırılık, Anayasanın 2 nci maddesinde belirtilen “demokratik hukuk devleti” niteliğinin, Anayasanın 4 üncü maddesindeki yasağa rağmen iptali anlamına gelmekte; bu nedenle de, Anayasanın 2 nci ve 4 üncü maddelerine aykırı olan “Geçici Madde 18”in ikinci ve üçüncü fıkralarının da iptali gerekmektedir.
Geçici Madde 18’in dördüncü fıkrasında, Cumhurbaşkanının, 7.5.2010 tarihli ve 5982 sayılı Kanunun 16 ncı maddesinde belirtilen Yükseköğretim Kurulunun göstereceği öğretim üyesi adaylar arasından Anayasa Mahkemesine üye seçme yetkisinin, yeni Anayasa Mahkemesi yapısına geçiş aşamasında nasıl kullanılacağı belirtilmiştir.
Yukarıda söz konusu 16 ncı maddeye ilişkin Anayasaya aykırılık gerekçelerinde, Cumhurbaşkanının Anayasa Mahkemesine üye seçmesinin, Anayasanın 2 nci maddesinde Cumhuriyetin nitelikleri arasında gösterilen Başlangıç ilkelerinden “kuvvetler ayrılığı”na ve “hukuk devleti”ne aykırı olduğu ifade edilmiştir. “Geçici Madde 18”in dördüncü fıkrası da Anayasaya aykırı bulunan bu yetkinin kullanımına ilişkin düzenlemeler yaptığı için, 16 ncı madde için söz konusu olan bu gerekçelerle, Anayasanın 2 nci maddesine aykırı düşmektedir.
“Geçici Madde 18”in dördüncü fıkrası, bir Anayasa değişikliği niteliğini taşıdığı için bu aykırılık, Anayasanın 2 nci maddesinin, Cumhuriyetin “kuvvetler ayrılığı” ve “hukuk devleti” niteliklerinin Anayasanın 4 üncü maddesine aykırı olarak değiştirildiği anlamına gelmekte; bu nedenlerle, “Geçici Madde 18”in Anayasanın 2 nci ve 4 üncü maddelerine aykırı olan dördüncü fıkrasının da iptal edilmesi gerekmektedir.
4.2 Yirmibeşinci Maddeye Bağlı Geçici Onsekizinci Maddeye İlişkin Anayasa Mahkemesince Yapılan İnceleme
1- Yasa’nın 25. Maddesi İle Anayasa’ya Eklenen Geçici Madde 18 Yönünden
5982 sayılı Yasa’nın 16. maddesinin dördüncü fıkrasının birinci ve ikinci tümcelerindeki ibarelere ilişkin iptal gerekçeleriyle 5982 sayılı Yasa’nın 25. maddesiyle Anayasa’ya eklenen Geçici Madde 18’in üçüncü fıkrasının (a) ve (b) bentlerinin, son tümcelerinde bulunan “… ancak bir aday için…” ibarelerinin iptali gerekir.
Geçici 18. maddenin birinci, ikinci, dördüncü ve beşinci fıkraları, üçüncü fıkrasının (a) ve (b) bentlerinin iptalden sonra kalan bölümleri ile (c) ve (ç) bentlerinde yer alan düzenlemelerin, 5982 sayılı Yasa’nın 16. maddesi için belirtilen gerekçelerle iptal isteminin reddi gerekir.
Bu görüşlere, Anayasa’ya eklenen Geçici Madde 18’in;
- birinci ve ikinci fıkraları ile üçüncü fıkrasının, (a) ve (b) bentlerinin, birinci, ikinci ve üçüncü tümceleri yönünden Osman Alifeyyaz PAKSÜT,
- üçüncü fıkrasının, (a) ve (b) bentlerinin son tümcelerinin kalan bölümleri yönünden Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN, Şevket APALAK ve Zehra Ayla PERKTAŞ,
- üçüncü fıkrasının (c) bendi yönünden Osman Alifeyyaz PAKSÜT,
- üçüncü fıkrasının (ç) bendi yönünden Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Şevket APALAK ve Zehra Ayla PERKTAŞ,
- dördüncü fıkrası yönünden Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Şevket APALAK ve Zehra Ayla PERKTAŞ,
-beşinci fıkrası yönünden Osman Alifeyyaz PAKSÜT,
katılmamışlardır.
4.3 Yirmibeşinci Maddeye Bağlı Geçici Onsekizinci Maddeye İlişkin Anayasa Mahkemesinin Kararı (İstem Kısmen Kabul Edilmiştir)
İ- 25. maddesiyle Anayasa’ya eklenen Geçici Madde 18’in;
1- Birinci fıkrasının, Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, Osman Alifeyyaz PAKSÜT’ün karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
2- İkinci fıkrasının, Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, Osman Alifeyyaz PAKSÜT’ün karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
3- Üçüncü fıkrasının,
a- (a) ve (b) bentlerinin,
aa- Birinci, ikinci ve üçüncü tümcelerinin, Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, Osman Alifeyyaz PAKSÜT’ün karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
bb- Son tümcelerinde bulunan “… ancak bir aday için…” ibarelerinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, OYBİRLİĞİYLE,
cc- Son tümcelerinin kalan bölümlerinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN, Şevket APALAK ile Zehra Ayla PERKTAŞ’ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
b- (c) bendinin, Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, Osman Alifeyyaz PAKSÜT’ün karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
c- (ç) bendinin, Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Şevket APALAK ile Zehra Ayla PERKTAŞ’ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
4- Dördüncü fıkrasının, Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Şevket APALAK ile Zehra Ayla PERKTAŞ’ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
5- Beşinci fıkrasının, Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, Osman Alifeyyaz PAKSÜT’ün karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
4.4 Yirmibeşinci Maddeye Bağlı Geçici Onsekizinci Maddeye İlşkin Anayasa Mahkemesi Kararında Geçen Karşıoylar
BAŞKANVEKİLİ OSMAN ALİFEYYAZ PAKSÜT’ÜN KARŞIOYU
A) 5982 Sayılı Kanun’un 16. Maddesiyle Değiştirilen Anayasa’nın 146. Maddesine Ve 25. Maddesiyle Anayasa’ya Eklenen Geçici Madde 18’e İlişkin Sakıncalar Yönünden:
Çağdaş demokrasilerin gelişim çizgisi içinde zamanla temel kurumlardan biri haline gelen anayasa mahkemelerinin asli işlevi, yasama organının anayasal sınırlar içinde çalışmasını denetlemektir. Siyasi partilerin belli program hedefleri temelinde iktidara gelerek parlamento çoğunluğunu oluşturduğu parlamenter demokrasilerde yasama organının çalışmaları doğrudan doğruya parlamentoda çoğunluğu elinde tutan siyasi partinin karar ve tercihlerine göre şekillenir. Bu nedenle siyasi iktidarın çıkartacağı yasaların yargısal denetimi ancak siyasal çoğunluktan bağımsız ve tarafsız bir organca yapılırsa anlam taşır. Bir anayasa mahkemesinden beklenen yararın sağlanması, mahkeme yargıçlarının siyasi iktidarla arasında siyasi görüş, düşünce veya ideoloji birlikteliği bulunmayan kişilerden oluşmasıyla mümkün olur.
Kuşkusuz, anayasa mahkemeleri bağımsız olduğu kadar tarafsız da olmalı ve siyasal iktidarın karşısında da tavır almamalıdır. Ancak bu bile anayasa mahkemesinin siyasi iktidarın kontrolünde olması kadar kötü değildir; zira siyasal iktidarın kontrolündeki bir anayasa mahkemesi, hak ve özgürlüklerin korunması noktasında kendisinden beklenen işlevi sağlayamamakla kalmaz, bu hak ve özgürlüklerin ortadan kaldırılmasının aracı haline gelebilir. Şöyle ki:
Anayasal hak ve özgürlükler yasalarla somutlaşır ve uygulanırlar. Anayasalarda geniş kapsamlı, güzel ifadelerle bezenmiş hak ve özgürlükler yer almasına rağmen bunlar doğrudan uygulanamazlar. Yasalar Anayasal hak ve özgürlüklerin içini boşaltacak, daraltacak tarzda çıkarılır ve bu yasaları çıkaran siyasal görüşün hakim olduğu bir anayasa mahkemesi de bunları anayasaya uygun bulursa, anayasa mahkemesinin kararı nihai ve herkes için bağlayıcı olacağından, bir daha bunları başka yargısal yollarla, örneğin mahkemelerce ihmal yoluyla veya Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarına göre hüküm kurmak suretiyle düzeltmek olanağı da kalmaz. Siyasi haklar, fikir ve ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, adil yargılanma hakkı ve sosyal haklar büyük zarar görebilir ve özgürlükçü demokratik düzenin devamı olanaksız hale gelir.
Demokrasi, sıradan insanların yine sıradan insanların yönetimi altında onurlu ve özgür yaşamasının yöntemidir. Demokratik hukuk devleti, yöneticilerin ve yasakoyucuların ellerindeki yetkileri kötüye kullanmayacakları varsayımına ve temennisine değil, hak ve özgürlüklerin güvencesi olan hukuka dayanır. Bu nedenle demokratik hukuk devleti esaslarının, kuvvetler ayrılığının ayrılmaz unsuru olan yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığına ilişkin güvencelerinin somut maddeler halinde Anayasa’da yer alması gerekir. Bu nedenledir ki anayasa mahkemelerinin bulunduğu çağdaş demokratik ülkelerde mahkemenin bağımsızlığını sağlayacak farklı sistemler öngörülmüş ve kiminde seçim tamamen parlamentoya, kiminde cumhurbaşkanına bırakılmış, kiminde karma sistemler oluşturulmuş olmasına rağmen hiçbirinde siyasal iktidar çoğunluğunun belirleyici konuma gelmesine izin verilmemiştir. Üyelerin tamamının parlamento tarafından seçildiği örneklerde üçte iki çoğunluk aranması, cumhurbaşkanı tarafından seçildiği yerlerde adayların belirlenmesi safhasında tarafsızlığı sağlayacak şekilde aday gösterici kurulların ve bunların aday belirleme yöntemlerinin belli ilke ve esaslara bağlanması öngörülmüştür.
5982 sayılı Yasa ile yapılan Anayasa değişikliğinden sonraki duruma gelince:
T.C.Anayasası’nın 146. maddesinde yapılacak değişiklikten sonra üye sayısı 17’ye çıkacak olan Anayasa Mahkemesi’nin 3 üyesi TBMM, 14 üyesi ise Cumhurbaşkanı tarafından seçilecektir.
TBMM tarafından seçilecek üyelerin ikisi Sayıştay, biri de serbest avukatlar arasından gösterilecek her boş yer için üçer aday arasından seçilecektir. Her ne kadar bu seçimlerde ilk oylamada üye tam sayısının üçte iki çoğunluğunun aranacağı öngörülmüş ise de ikinci oylamada salt çoğunluk, bu da sağlanamazsa bu oylamada en çok oy alan iki aday arasında üçüncü oylama yapılarak en çok oy alanın seçilmiş sayılması benimsenmiştir. Daha açık bir ifadeyle son tahlilde, seçilecek aday, iktidar partisinin tercih ettiği adaydır.
Sayıştay üyelerinin seçimi hakkında Anayasa’nın 160. maddesinde bir düzenleme bulunmamakta, Sayıştay üyelerinin atanmalarının kanunla düzenleneceği belirtilmektedir. Sayıştay Kanunu’na göre ise Sayıştay üyeleri Meclisçe seçildiğinden, siyasi iktidarın Sayıştay çoğunluğunu da belirlemede etkin olduğunu, dolayısıyla Anayasa Mahkemesi’ne Sayıştay’dan seçilecek üyeyi seçmekle kalmayıp aynı zamanda adayları da dolaylı olarak kendisinin belirlediğini söylemek yanlış olmayacaktır.
TBMM’nin ayrıca baro başkanlarının serbest avukatlar arasından gösterecekleri üç aday arasından bir üye seçmesi öngörülmüştür. Bunda da uzlaşı yerine üçüncü oylamada en fazla oy alanın seçilmesi ilkesi getirildiğinden, yukarıda belirttiğimiz sakıncalar avukat üye yönünden aynen geçerlidir.
Anayasa Mahkemesi çoğunluğu, her bir baro başkanının ancak bir aday için oy kullanmasını demokratik hukuk devletine aykırı ve dolayısıyla teklif yasağı kapsamında görerek iptal etmiştir. Ancak burada demokratik hukuk devletine aykırılık sadece bir aday için oy kullanılmasından ibaret değildir. Üye sayısı yani temsil ettiği avukat sayısı bakımından birbiriyle kıyaslanamayacak büyüklükteki baroların hepsinin aynı oy hakkına sahip olması da demokratik hukuk devletinin gereği olan temsilde adalet ilkesinin en az iptal edilen kural kadar vahim bir ihlalidir. Bir baro başkanının sadece bir adaya oy vermesi kuralı hukuk devletini ortadan kaldırabilecek vahamette görülürken on binlerce kişiyi temsil eden baro ile yüz üyesi bile bulunmayan baronun Anayasa Mahkemesi’ne üye seçiminde aynı söz hakkına sahip olmasında bir sakınca görülmemesinin gerekçesini anlamakta güçlük çekmekte ve çoğunluk görüşüne katılmamaktayım.
Cumhurbaşkanının 4’ü doğrudan olmak üzere seçeceği 14 üyenin durumuna gelince, öncelikle 2007 yılında yapılan değişiklikten sonra Cumhurbaşkanının siyasi tarafsızlık noktasından anayasal konumunun incelenmesi gerekmektedir.
Anayasa’ya göre Cumhurbaşkanı tarafsızdır. 2007 yılında Cumhurbaşkanı seçimi için toplantı yeter sayısının 367 olduğunu dair Anayasa Mahkemesi’nce verilen ve haksız eleştiri ve düzeysiz hakaretlerin hedefi olan kararda, Cumhurbaşkanının parlamento tarafından seçiminde uzlaşı aranması gerektiği vurgulanmaktaydı.
Ancak Anayasa Mahkemesi’nce verilen bu karardan sonra parlamentoda Cumhurbaşkanı seçiminin olanaksız hale geldiği gerekçesiyle Anayasa değişikliğine gidilmiş ve Anayasa’nın 101. maddesinde 5678 sayılı Kanun’un 4. maddesiyle yapılan değişiklikle, Cumhurbaşkanının beşer yıllık iki dönem için halk tarafından seçilmesi öngörülmüştür.
Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi sisteminin benimsenmesi ile uzlaşı sistemi terk edilmiş, rekabet ve siyasi mücadele sistemi benimsenmiştir. Diğer bir ifadeyle bundan böyle cumhurbaşkanı adayları, bir seçim kampanyası yürütecek ve diğer adaylara göre farklı siyasi görüş, tercih ve programlar temelinde kendilerini halka tanıtarak oy isteyecektir. Daha önceki sistemde de her ne kadar cumhurbaşkanı adaylarının seçilebilmesi için parlamentoda çoğunluğu oluşturan partinin veya partilerin desteğine ihtiyacı olduğu kuşkusuzsa da, bundan böyle cumhurbaşkanı adayları halktan oy isteyecek ve bu nedenle siyasi partilerin altyapı, teşkilat, propaganda ve maddi desteğine ihtiyaç duyacaktır. Cumhurbaşkanının tarafsız olacağı Anayasa’da ne kadar yazılı kalmaya devam etse de yukarıdaki nedenlerle tarafsızlığını koruyamayacağı, hele ikinci dönem seçilmesi de söz konusu olduğunda tarafsızlığından söz edilemeyeceği açıktır.
Anayasa’da Cumhurbaşkanının tarafsızlığı ilkesinin korunması böylece güçleşir hatta olanaksız hale gelirken, Anayasa Mahkemesi üyelerinin seçiminde siyasal bir konumu olan Cumhurbaşkanının tercih yapacağı alanın daraltılması, yani içlerinden üye seçeceği adayların tümünün mümkün mertebe tarafsız kişiler arasından belirlenmesini sağlayacak bir düzenleme yapılması gerekirken, aday belirlemede de bunun tersi yapılmıştır. Şimdiki Anayasa’nın 146. maddesinde adayların Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin genel kurullarınca üye tamsayısının salt çoğunluğu ile her boş yer için üç aday göstermesi öngörülmektedir. Böylelikle üçüncü sıradaki aday da üyesi bulunduğu yüksek mahkemenin salt çoğunluğunun desteğine sahip olduğu için, ilgili yüksek mahkemelerin Anayasa Mahkemesi’ne üye gönderdiklerinden söz etmek mümkündür. Ancak Anayasa’da yapılmak istenen değişiklikten sonra ilgili yüksek mahkemelerin genel kurullarının en azından salt çoğunluğunun tercihinin yansıtılması ilkesi de kaldırıldığından, Cumhurbaşkanının çok az oy almış ancak üçüncü sıraya girmeyi başarmış adayı Anayasa Mahkemesi’ne seçmesi mümkündür. Böyle bir durumda seçilen kişi, ilgili yüksek mahkemenin adayı olmaktan ziyade bireysel bir aday niteliğindedir. Bu nedenle, çağdaş demokratik ülkelerin anayasa mahkemelerinin oluşumunda gözetilmesi gereken, yüksek yargı organlarının da uygun bir ölçüde üye kompozisyonunda yer almaları ilkesi de çiğnenmekte, üye kompozisyonu Cumhurbaşkanının serbestçe seçeceği diğer 4 üye ile birlikte, Cumhurbaşkanının tam serbesti ile hareket edeceği bir alana terk edilmektedir. Her ne kadar Yüksek Mahkemelerin aday belirlerken üye tamsayılarının salt çoğunluğunun sağlanması gerekeceği kuralı 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 4. maddesinde yer almaya devam etse de, bu maddenin siyasal iktidarca yapılacak bir yasa değişikliği ile kolayca ortadan kaldırılabileceği açıktır.
Açıkça görülebilen bu sakıncalara karşın, Cumhurbaşkanı ile parlamentonun seçim dönemlerinin ve tarihlerinin farklı olduğu, bu nedenle parlamento çoğunluğu ile cumhurbaşkanının ayni parti veya siyasi görüşün mensupları olmamaları olasılığının da bulunduğu, bunun da tüm güçlerin tekelde toplanması tehlikesine karşı bir güvence oluşturduğu ileri sürülebilir. Parlamento ile cumhurbaşkanının birbirine paralel veya zıt siyaset takip etmesinin güçler birliğine veya aksi durumda rejimin kilitlenmesine yol açıp açmayacağının tartışması bir yana bırakılacak olsa da, halkoyu ile seçilen Cumhurbaşkanının ya iktidarla aynı taraf, ya da karşı taraf olacağı gözetildiğinde Anayasa Mahkemesi üyelerinin üç kişi hariç tamamını belirleyebilmesinin yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile bağdaşmayacağı açıktır.
Yargı bağımsızlığına ve tarafsızlığına ilişkin güvenceleri içermeyen, mevcut güvenceleri de ortadan kaldıran 146. madde değişiklikleri bir bütün halinde değerlendirildiğinde Anayasa’nın değişmez maddelerinden olan 2. madde belirtilen demokratik hukuk devletine aykırı niteliktedir. Bu şekilde oluşturulacak Anayasa Mahkemesi’ne ilişkin Geçici Madde 18’in yer aldığı, 5982 sayılı Kanun’un 25. maddesiyle Anayasa’ya eklenen Geçici Madde 19’un iptal istemine konu fıkra ve bentleri de tümüyle Anayasa’nın 2. maddesine aykırıdır.
Bu nedenle Anayasa Mahkemesi’nin üye sayısı dahil, oluşum şekline ilişkin 146. madde değişikliklerinin iptal istemine konu tüm fıkralarının ve Geçici Madde 18’in, Anayasa’nın değişmez nitelikteki 2. maddesine aykırı oldukları kadar çağdaş ve evrensel hukuka da uygun olmamaları nedeniyle iptalleri gerektiği düşüncesindeyim.
ÜYE FULYA KANTARCIOĞLU’NUN KARŞIOYU
Yasa’nın 25. Maddesiyle Geçici Madde 18 ve 19. eklenmiştir. Bu maddelerde tümcelerin iptal edilen ibareleri dışında kalan bölümlerinin de değiştirilen 146. maddenin dördüncü fıkrasına ilişkin gerekçe ile iptali gerekir.
Öte yandan, Anayasa’nın 5982 sayılı Yasa ile değiştirilen 146. maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan ve ancak bir aday için oy kullanılmasına olanak veren ibarelerin iptaliyle aday belirlenmesinde ortaya çıkan yeni düzenlemeye göre, Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi ve Sayıştay genel kurulları ile Yükseköğretim Kurulundan, Anayasa Mahkemesi üyeliğine aday gösterilmesi için yapılacak seçimlerde, bir üye her boş üyelik için oy kullanabilecek; en fazla oy alan üç kişi aday gösterilmiş sayılacaktır. Baro başkanlarının serbest avukatlar arasından gösterecekleri adaylar için de aynı yöntem geçerli olacaktır. Böylece, aday adaylarının, aday olabilmeleri için aldıkları oyların belirli çoğunluğa ulaşması gibi bir koşul aranmayacak, en fazla oy alan üç kişi arasına girebilmeleri aday gösterilmeleri için yeterli olacaktır. Oysa, Anayasa Mahkemesi üyeliğine aday gösterilecek kişilerin belirli çoğunluğun üzerinde oy almaları, mesleki birikim ve becerileri yanında, kişiliklerine duyulan güvenin de göstergesidir. Ayrıca, çağdaş demokrasiler çoğunluğa değil çoğulculuğa dayanan rejimlerdir. Bunun sağlanması ise, uzlaşma aranmasını gerektirir. Aday gösterilebilmek için salt çoğunluk veya nitelikli çoğunluğun aranması seçimlere belirli grup ve görüşlerin egemen olmasını engelleyeceği gibi, daha nitelikli adayların seçilmesine de olanak sağlar. Bu hususun, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının sağlanmasında önemli bir güvence oluşturacağı kuşkusuzdur. Sınırlı sayıdaki çoğunluk iradesinin belirleyici olmasına izin veren sistemlerin, seçime dayanmaları, onların demokratik sayılmaları için yeterli neden oluşturmaz. Seçimin yöntemi kadar ortaya çıkan sonucun da çoğulculuğa bu bağlamda demokrasiye hizmet etmesi gerekir.